Transcript İndir

ERGENLİK VE CİNSELİK
Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL
Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı
Hasan Kalyoncu Üniversitesi
www.gunescocuk.com
Bir ebeveynin, bir ögretmenin ya da bir uzmanın
sağlıklı bir cinsel eğitim verebilmesi için öncelikle
kendisinin sağlıklı bir cinsel bilgi düzeyine sahip
olması gerekir.
Cinsellik, bireyin karşı cinsle yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın
sonucu olarak bedensel ve duygusal anlamda doyuma ulaşması
şeklinde ifade edilebilir.
Dünya Sağlık Örgütü tanımına göre; fiziksel, duygusal ve ilişkilere
yönelik bir kavramdır. Sadece fizyolojik gelişimle ilgili olmayıp
duygusal ve zihinsel gelişimle de yakından ilgilidir.
Cinsiyet, “dişi” ya da “erkek” olmak. Biyolojik olarak cinsel organlar ve
hormonlarla belirlenir.
Üreme, canlıların soylarının devamı için kendilerine benzer yavrular
meydana getirmelerine denir.
Haz, bedensel temasın getirdiği doyum duygusudur.
Cinsel olgunluk, insanın üreme sisteminin ve organlarının sağlıklı döl
üretebilecek düzeye ulaşabilmesidir. Bedenin “büyüme” sine ilişkin bir
kavramdır.
Sağlıklı cinsel yaşam:
Bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığını bozmayan, aksine olumlu
etkileyen cinsel duygu ve eylemler olarak tanımlanabilir.
Ergenliğin başlamasıyla kişi üreme yeteneğini kazanır, hormonların
etkisiyle bedende görülen hızlı değişime paralel olarak beyinde de
belirgin değişimler oluşmaya başlar. Cinsel uyarılma ve cinsel istek
artar
13-15 yaşlarındaki bir ergen için dürtüler ve düşünceler bazen öyle
yoğunlaşır ki genç başka bir şey düşünemez hale gelebilir.
Zamanla bu dürtüler ve düşünceler doğrultusunda çeşitli eylemlerde
bulunur. Örneğin mastürbasyonu dener, karşı cinsle yakınlaşır.
Hangi eylemi gerçekleştireceğine, hangisini engelleyeceğine karar
verirken bazı etkenler rol oynar.
Ergenin kültürel çevresi cinsellikle ilgili bilgi düzeyi, bireysel
özellikleri gibi pek çok etken ergenin seçimlerini belirler.
Ergenlikte cinsel gelişimle ilgili dört farklı zorluk vardır:
1-Ergenin bedeni değişiyordur ve bu değişime yabancıdır. Gelişen bedeninde kendisini
rahat hissetmeye ihtiyaç duyar. Beden yapısı, bedenin çekici olup olmadığı önemli olur.
2- Ergenin cinsel dürtü ve duygulara sahip olmanın normal bir durum olduğunu bilmeye
ihtiyacı vardır.
3- Ergen cinsel eylemleri deneme konusunda özerk olduğunu, kararlarını kendisi
verebildiğini hissetmeye ihtiyaç duyar.
4- Sağlıklı cinsel gelişim için güvenli cinsel eylemleri bilmek ve güvenli yöntemleri
uygulamak gerekir . Bu konuda bilgilenmeye ihtiyacı vardır. Örneğin, ergen cinsel yolla
bulaşan hastalıklar, ergen gebeliklerinin riskleri.
(Brooks Gunn ve Paikoff 1993)
Bu çalılşmanın 2 önemli sonucu;
1. Cinsel eğitim vermek; cinsel eylemlerin sıklığını ve sayısını
artırmamakta ya da azaltmamaktadır.
2. Cinsel eğitimimin etkin olabilmesi için erken yaşlarda ergenlik
öncesinde başlaması gerekir.
Ergenlik öncesinde belirgin bir şekilde karşı cinsle ilişkileri azalan
çocuklar özellikle ergenliğin ikinci döneminden itibaren karşı cinsle
yakınlaşmaya başlarlar.
Ergenliğin ilk döneminde hem cinslerle yakınlaşmanın artışının temel
işlevinin;
kendini tanıma ve kimlik gelişiminde uygun modeller kurma
olduğu düşünülebilir.
Ergenliğin ikinci döneminde de karşı cinsle ilişkilerin öncelikli işlevi;
benzer şekilde ergenin kendini tanıması ve cinsel kimliğini
uygulama alanı olmasıdır.
Karşı cinsle ilişkiler ilk başlarda derinlik taşımaz ve yakınlaşma
sınırlıdır, özellikle 14-16 yaşlarındaki ergenlerin karşı cinsle yakın
ilişkisi “çıkmak” olarak da tanımlanır.
“Çıkmak” cinsel kimlik gelişimi için bir uygulama alanıdır. Ergene
karşı cins tarafından beğenilen ve beğenilmeyen yönlerini güçlü ve
zayıf yanlarını keşfetme fırsatını sunar. Cinsel kimlik geliştikçe
özgüven arttıkça sağlıklı cinsel yakınlaşmalarda artar.
Aslında ergenlik yıllarında özellikle kızların büyük ölçüde erkeklerinde
karşı cinsle çıkarken temel odak noktaları cinsel ilişkiden çok
kendilerinin diğeri tarafından nasıl göründüğünü keşfetmek ve
bağlanma sürecini yeniden sağlama çabasıdır.
Karşı cins, ergen için kuvvetli bir ayna işlevi görür.
Kimlik gelişimi sürecinde kendini ve sınırlarını tanımakta güçlük çeken, bu
bulanık dalgalanma sürecinde belki de ergenin en çok ihtiyacını duyduğu
şey kendisini dışarıdan net bir şekilde görmesini sağlayacak bir aynadır.
Uygun ve sağlıklı ayna işlevi ergenin özgüvenini ve özerkliğini arttıracaktır.
Bu özgüven ve özerklik de sağlıklı kimlik gelişimine yardımcı olacaktır.
Ergenlik öncesinde, özellikle de erken çocukluk döneminde sağlıklı
ebeveyn çocuk ilişkisini yaşayamamış, güvenli bağlanma kuramamış
ergenler, ergenlik döneminin getirdiği hormonal bilişsel duygusal
değişim bombardımanın etkisiyle güçlükler yaşayabilirler.
En büyük risk de kendinden büyük biriyle yakınlaşmadır.
Cinsellik
Bir kez konuşulup bitecek bir konu değildir
Ayak üstü konuşulmaz
Öncesinde sevgi, hoşgörü ve paylaşım olan ailelerde bu konuda
konuşmak daha kolay olur
Gelişim düzeylerine göre bilgilendirilmelidirler
Onların bu konuda ne bildikleri önemlidir
Aradıkları soruların cevabını vermek önemlidir
*
İhtiyaçları olandan fazlasını söylemek kafalarını karıştırır
Soruları saçma olsa da yanıtlanmalıdır
Alaycı, küçümseyici, dalga geçer tarzda ve ya utanarak konuşulmamalıdır
Anlayışlı ve karşılıklı konuşulmalıdır
Gizlilik önemsenmelidir
Tekrar sorabileceğini bilmelidir
“Bilmiyorum, araştırır öğrenirim”
CİNSEL KİMLİK
GELİŞİMİ
1. Cinsel kimlik (Gender identity):
Öznel bir özdeşim duygusu olup bireyin kendisini kız ya da erkek
cinsiyetine ait hissetmesidir.
Çocuğun kız ya da erkek olduğunu fark edebilmesi, kendi bedenini ve
benliğini bir uyum içinde kabullenmesi ve kız ya da erkek olmaktan
huzur ve güven duygusu duyabilmesidir.
Bireyin görünümü ve davranışları ile dışa vurulur. Anne gibi ya da
baba gibi olması, kız çocuk ya da erkek çocuk olma gibi.
2 . C I N S I Y E T R O L DAV R A N I Ş I ( G E N D E R R O L E
B E H AV I O R )
Kültürel tanım ve beklentiler ile şekillenen cinsiyet davranışlarıdır.
Kadın ve erkeği birbirinden farklı kılan davranışsal özelliklerdir.
Kadınsı ya da erkeksi olmaktır.
Önemli ölçüde çocuğun sosyalleşmesi ile belirlenir ve toplum
tarafından bireye yüklenir.
Kültürel kimlik ile uyumludur.
3 . C I N S E L Y Ö N E L I M ( S E X UA L
O R I E N TA T I O N ) :
Bireyin cinselliğini ya da erotik ve romantik ilgilerini herhangi bir
cinsiyete yönlendirmesi ya da herhangi bir cinsiyet tarafından cinsel
olarak uyarılmasıdır.
Heteroseksuel, homoseksuel ya da biseksuel olabilir. Cinsel yönelim
kimliği ise bireyin cinsel yönelimi ile ilişkili olarak kendini
tanımlamasıdır.
ÇEKIRDEK CINSEL KIMLIK
(CORE GENDER IDENTITY)
Stoller (1964); bir çocuğun herhangi bir cinsiyete ait olma temel
inancıdır.
Kohlberg (1966); çocuğun erkekler ile kadınları doğru bir şekilde ayırt
edebilme yeteneğidir.
Sonuç olarak; bir çocuğun cinsel kimlik kazanımı sadece bilişsel bir
gelişim basamağı olmayıp duygusal bir farkındalık da içermektedir.
CINSEL DISFORI (GENDER
DY S P H O R I A ) :
Biyolojik konumlarından dolayı kendilerini çok mutsuz
hisseden ve hormon tedavisi ya da cinsiyet değiştirme ameliyatı
olmak isteyen hastaları tanımlamak amacı ile kullanılmaya
başlanmıştır.
Cinsel kimlik gelişimi hayatın ilk yıllarında oluşmaya başlar.
Cinsel kimlik duygusunun yerleşmesi 3-4 yaş dolayındadır.
Erken çalışmalar cocukların kendi cinsiyetlerini
ortalama 30 aylıkken anlamaya başladıklarını göstermiştir.
CINSIYET SÜREKLILIĞI (GENDER
C O N S TA N C Y ) ;
Önce çocuklar kendilerinin ve başkalarının cinsiyetlerini tanımlamayı
öğrenmektedirler (cekirdek cinsel kimlik-basic gender identity/labeling).
İkinci evrede cinsiyetin zaman içinde değişmediğini (stability), ve
Üçüncü evrede cinsiyetin görüntüde ya da etkinliklerde yüzeyel değişiklikler
ile değişmeyeceğini (consistency) öğrenmektedirler (Slaby ve Frey 1975).
Cinsel kimlik gelişimi;
karmaşık bir süreç olup
biyolojik, bireysel, ailesel, çevresel etkenler ile
bilişsel ve zihinsel gelişimin etkileşimi sonucu
gerçekleşmektedir.
Cinsel kimlik gelişiminde psikososyal etkenlerin etkili olduğuna ilişkin ilk veriler
psodohermafrodit çocuklar ile yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Bu ilk
çalışmalarda çocukların biyolojik cinsiyetleri yerine doğum sonrası anne baba
tarafından belirlenen cinsiyetlerine uygun bir cinsel kimlik geliştirdikleri
saptanmıştır.
Bu verilere göre psikolojik cinsiyetin biyolojik cinsiyete üstün !
Ancak 5-α redüktaz eksikliğine bağlı interseksualite vakalarında
4 yaşından sonra ve ergenlik döneminde yapılan cinsiyet düzeltme
ameliyatlarının başarılı olması bu görüşe şüphe düşürmüştür.
Sonuc olarak; çocuklarda cinsel kimlik gelişimi ile ilgili sorunların oluşumunda
sadece biyolojik ya da sadece psikolojik etkenlerin rol oynadığını söylemek
doğru olmayacaktır (Canat 2008).
Ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocukluk cağındaki öğrenmeler, ilk ilişkiler ve
özdeşimler cinsel kimliğin gelişmesini etkilemektedir (Özturk 2001).
Anne baba cinsiyet tercihlerinin, aile tarafından yetiştirilme tarzının,
kültürel etkenlerin ve geleneklerin cinsel kimlik ve cinsel rol
gelişiminde önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
Sıklıkla erken çocukluk döneminde (ve her zaman ergenlikten önce)
ortaya çıkan, kendi cinsiyetinden inatçı ve şiddetli bir rahatsızlık
duyma ve karşı cinsten olmaya özlem duyma
(ya da karşı cinsten olduğuna ısrar etme) ile belirli bir bozukluktur.
Sıklığı ile ilgili yeterli çalışma yok
%2.3 ?
Toplum tarama çalışmalarında kız çocuklar daha fazla karşı cinsiyet
davranışı göstermelerine karşın erkek çocuklar daha yüksek oranda
kliniklere getirilmektedirler.
CKB olan çocukların %52’sinde başta anksiyete bozuklukları olmak
üzere bir ya da daha fazla psikiyatrik bozukluk komorbidite
bildirilmektedir (Wallien ve ark. 2007).
CKB olan çocuklarda kardeşlerine ve kontrol grubuna göre anlamlı
olarak daha fazla davranış sorunu saptanmaktadır (Cohen-Kettenis ve
ark. 2003).
Psikodinamik açıdan bakıldığında, erkek çocuklarında CKB erken
dönemlerde anne-çocuk arasındaki sembiozis, ayrışma-bireyselleşme
ve özdeşim sorunları ile açıklanmaktadır (Fenichel 1971).
Psikanalitik yazılarda transeksualizm narsisistik
bir bozukluk, cinsel bir sapkınlık ya da ayrılık kaygısına yönelik bir
savunma olarak tanımlanmaktadır.
CKB tanısı konan çocukların karşı cinsiyet davranışları göstermelerinin aileleri tarafından
engellenmediği hatta desteklendiği belirtilmektedir.
Anne babalar çocuklarının karşı cinsiyet davranışlarını sürdürmelerini desteklemeseler bile
en azından hoş gördükleri, duyarsız kaldıkları görülmektedir.
***Annelerin gerçek saldırganlık ile fantastik saldırganlığı karıştırmaları sonucunda
çocuklarında karşı cinsiyet kimliğinin gelişmesine neden oldukları belirtilmektedir (Zucker
2002).
Duyarlılık, ayrılık ya da kayıplar karşısında kırılganlık, olağandışı taklit
yeteneği, ürkeklik, sert ve karmaşık oyunlardan hoşlanmama gibi mizaç
özelliklerine sahip olan erkek çocuklarının bu davranışlarının sosyal
ilişkiler ile pekiştirildiği ve cinsel kimlik gelişimini etkilediği
belirtilmektedir.
CKB tanısı konan çocuklarda güvensiz bağlanma görüldüğünü bildiren
olgu sunumları bulunmaktadır (Michaud ve Bolvin 2009).
Model olma ve özdeşim cinsel kimlik gelişiminde en önemli psikososyal
etkenlerden biridir.
Özdeşim modellerinin yokluğu ya da niteliği, anne baba psikopatolojisi,
anne baba ilişki sorunları (birbirini aşağılama, saymama), aile içi şiddet,
ihmal ve cinsel istismar, kadın cinsiyetinin kötülenmesi, babanın kızını
sevmemesi, oğlunu ileri derecede ürkütmesi ya da ihmal etmesi gibi
nedenlerin sağlıklı özdeşimi engellediği düşünülmektedir (Öztürk 2001).
Kontrollü bir çalışmada CKB tanısı konan erkek çocukların annelerinde
%53 oranında depresyon ya da sınır kişilik bozukluğu saptanmıştır.
Ayrıca bu çalışmada annelerin çocuklarında özerklik gelişimini engelleyen
ve aralarındaki sembiyotik ilişkiyi pekiştiren çocuk yetiştirme tutumları
içinde oldukları belirtilmektedir (Marantz ve Coates 1991).
OLGU 1: BÖ
7 yaş 11 aylık erkek çocuk
(başvuru yaşı: 5yaş 1 ay)
Geliş: Getirilmeden önce 3 ay süre ile bir danışmanlık merkezinde takip edilmiş,
“içimde iki tane ben var, biri erkek ben diğeri kız ben” demesi üzerine psikiyatriye
yönlendirilmiş.
Özgeçmiş: Sectio ile zamanında sorunsuz doğum.
Gelişim basamakları normal
Mental olarak parlak
Aile Öyküsü:
A: Ün. Mezunu, ikinci evliliği. Çok bakımlı ve feminen bir kadın. Evde otoriter ve
kontrolcü. AA sinin mal varlığı iyi ve geçimlerini o sağlıyor.
B: Lise mezunu, ilk evliliği. AA nin dükkanında A ile birlikte çalışıyor. Eşinin
yanında pasif ve geri planda, bireysel görüşmelerde daha kendine güvenli.
Evde bayan bir bakıcı var.
Öyküsü: 3 yaşlarından bu yana annesinin eşyalarını giymeye özenme, annesine
hayranlık, yuvada kızlarla evcilik oynama, yürürken bazen kıvırarak yürüme,
annesinin rujlarını sürme.
Takip:
3 hafta aralarla, sonrasında 1.5 ay aralarla takip edildi.
Çocuk oyun terapisine alındı
Aile görüşmeleri yapıldı
AA ile görüşüldü.
Şu anda özdeşim sorunu yok, tedavisi şifa ile sonlandırıldı.
OLGU 2: EE
9 yaş 5 aylık erkek çocuk.
(başvuru yaşı: 7 yaş 10 ay)
Şikayet: Kız resimleri yapıyor, erkeklerle oynamıyor, ellerini çok kibar
kullanıyor, örtülerle oynayıp kız elbisesi gibi giyiniyor, erkeklerden çekiniyor.
Özgeçmiş:
Doğumda sorun yok. Gelişim basamakları normal.
5 kardeşin 4. cüsü. 2 abi ve 1 ablası, 1 kız kardeşi var.
Hikaye: 4 yaşından bu yana çok süslü ve ayrıntılı kız resimleri yapıyor, okula
başladığında öğretmenleri aileyi çağırıp durumu hakkında aileyi uyarıyorlar.
Aile öyküsü;
A: 48 yaşında, aktif, otoriter ve aileyi çekip çeviren yapıda bir anne, ev hanımı.
B: 51 yaşında emekli, daha pasif bir rolde.
Takip: Değerlendirme sonrasında, çocukla önceleri 1 ay sonraları 1.5-2
ay aralarla bireysel görüşmeler yapıldı. Aile görüşmeleri yapıldı,
sonrasında babanın çocuğu getirmesi istendi, babanın çocukla olan
ilişkisini arttırmaya yönelik tutumlar ayrıntılı olarak konuşuldu.
Halen uzak aralarla takibi sürüyor, baba destekleniyor.
Subklinik semptom devamı?
VAKA 3: UK
Saçları özenle taranmış, gözlerine siyah kalem çekmiş, ses tonunu değiştirerek
konuşan 16 yaşında bir erkek çocuğun annesi “benim çocuğum biseksüel
olduğunu söylüyor ne yapacağım şimdi?” diye yakınmıştı. Çocuk annesinin
arkasından “bunlar geri kafalı, benim biseksüel olduğumu kabul etmiyorlar”
dedi.
Daha ayrıntılı değerlendirdiğinde; çocukluğundan beri kadın olmak istediği,
kızlarla arkadaşlık ettiği, hiçbir erkekten hoşlanmadığı, penisinin hiç erekte
olmadığı, erkeklerle cinsel ilişkiyi bile düşündüğünde midesinin bulandığını
anlattı. Görüşmelerin birinde “ben gayim” dedi. Anlamı sorulduğunda
“erkeklerden hoşlanan, onlarla cinsel ilişkiye giren” diye tanımladı.
Görüşmelere hep annesi tarafından getirilen bu gencin
annesinden; evlilik ilişkilerinin bozuk olduğu, babanın
çocuğun küçük yaşlarından itibaren çoğu kez eve gelmediği,
evde olduğu zamanlarda da annesine şiddet uyguladığı ve
oğluyla zaman geçirmediği öğrenildi.
Çocuğun gözünde annesi korumasız ve zavallı idi. Bu
nedenle ona çok öfkeleniyordu. Babası ise güvenemeyeceği
biriydi. Küçük yaşta yakınlaştığı, kendinden büyük bir
erkeğin ona karşı cinsel arzusunu şevkat olarak algılamıştı.
“O benim her şeyim, çok güçlü ve beni çok seviyor, onun
yanında kendimi çok iyi hissediyorum” dedi.
Böyle bir gençle çalışırken öncelikle babanın gencin hayatına
girmesi, onunla ilgilenmesi ve zaman geçirmesi, annenin de
sosyal olarak desteklenip güçlenmesi gerekir. Ancak baba
görüşmeye bir kez geldi, bir süre sonra anne baba ayrıldı ve
çocuk görüşmelere devam etmedi.
VAKA 4:
“Kızım 19 yaşında. Çocukluğunda hep erkeklerle oynardı, aklı
fikri top oyunlarındaydı, hiç etek giydiremedim, geçenlerde bir
kızdan sevgilisi gibi bahsetti, erkeklerden ise hiç hoşlanmadığını
söylüyor?”
Ergenlik döneminden genç erişkinliğe geçerken böyle bir
sorundan bahsedilen gençte, yıllarca süren, kabullenilmiş
bir cinsel yönelim tanımlanmaktadır.
Bu durumda aile öncelikle tedavi yolları yollar ve genç çoğu kez red
eder. Bu sefer de aile sinirlenir, zorlar, çocuğu reddedebilir. Eğer
gelişim dönemini tamamlamış bir genç erişkin, düşünerek, inanarak
ailesine bunu söylüyorsa, yapılabilecek en iyi şey onu bu haliyle kabul
etmektir. Çocuğu red etmek ağır depresyon ve intihar girişimi ile
sonuçlanabilir. Uzmana danışılması ve destek alınması gereklidir.
VAKA 5:
“Oğlum 15 yaşında ve kendi yaşında bir erkekle odalarında
birbirlerinin cinsel organlarını ellerken onları yakaladım, çok
panik oldum, ikisine de bağırdım ve diğer çocuğu evden
kovdum. Babasının haberi yok, oğlum herhalde homoseksüel,
ne yapacağımı bilemiyorum?”
Bu gencin kadınsı davranışları yok ise ve çocuklundan bu yana erkek çocuk
cinsel kimliğine uygun davranışları varsa birden bire cinsel kimlik sorunu
düşünmek yanlış olur. Öncelikle ne olduğunu anlamak gerekir. Çocukları
rencide edip bağırmak son derece yanlıştır. Böyle bir durumda her ikisine de
toparlanması söylenip, davranışlarının uygun olmadığı sakin bir dille ifade
edilmelidir. Bu gençlerin ihtiyacı olan uygun cinsel eğitimdir.
SONUÇ;
Ön yargıdan, etiketlemekten, uzak gelecek hakkında konuşmaktan
kaçınılmalıdır.
Aileye sorunun ve nedeninin ne olduğu, çocuğa nasıl davranmaları
gerektiği, nasıl bir tedavi uygulanacağı konularında bilgi verilmeli aile
daima takip ve tedaviye dahil edilmelidir.
Çocuğun gözlenen olumlu yanları aileye belirtilmelidir.
Çocuğa ve gence, gelişim düzeylerine uygun takip süreci hakkında
bilgilendirme yapılmalı ve görüşmenin gizliliği hakkında güven
verilmelidir.
PSIKIYATRİK DEĞERLENDİRME VE
TA K İ P T E S Ü R E Ç ;
1.
Anne baba ile görüşme
2.
Çocukla görüşme
3.
Ruhsal durum muayenesi
4.
Psikolojik testler
5.
Öğretmenden bilgi alma
6.
Gerekirse diğer bölümlerden konsültasyon ve tetkik isteme
7.
Formulasyon
8.
Tanı ve tedavi planı çizme
BÖYLE BIR GENÇLE GÖRÜŞÜRKEN;
 Yüksüz sorular sormak
 Yansız sorular sormak
 Yargısız sorular sormak
 Açık uçlu sorular sormak
Anne babası ile gör üşürken;
 Çocuğun yakınmaları neler?
 Yakınmalar ne zaman başlamış?
 Yakınmaları ne başlatmış?
 Daha önce psikiyatriste gitmişler mi?
 Anne baba yakınmalara karşı ne tepki veriyor?
 Çocuğun öğretmeni ne tepki veriyor?
 Çocuğun kişilik özellikleri ne?
 Çocuğun arkadaş ilişkileri nasıl?
 Çocuğun öğretmeni ile ilişkisi nasıl?
 Çocuğun okuldaki uyumu nasıl?
 Çocuğun ilgi alanları ne?
 Aile içinde ilişkiler nasıl?
 Aileyi etkileyen sorun var mı?
Tüm canlıların temel kaygısı varlığımızı sürdürme
kaygısıdır. Milyonlarca sperm arasından sıyrılıp birinciliği
kazanarak yumurtayı dölleyen yaşam arzusuyla dolu bir
hücre diğer bir hücreyle birleştiğinde varolan insan tüm
yaşamı boyunca varolma kaygısını taşımaya devam edecektir.