Yükle (.pdf)

Download Report

Transcript Yükle (.pdf)

FARKLI MARKSİZMLER
Kaynaklar: Ahmet Bekmen, «Marksizm» içinde Birsen Örs (der.) Modern Siyasal
İdeolojiler
Serpil Sancar Üşür, İdeolojinin Serüveni
________ ____
_____
_______
______ _____
___ _____ ______ __________
Madan
Sarup,
Post Yapısalcılık
ve__
Postmodernizm
_____ _____ ___ __________ _______
1
ANTONIO GRAMSCI
(1831-1937)
2
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Hegemonya Lenin tarafından sınıflararası bir siyasal ittifak
stratejisi olarak kavramlaştırılır. Gramsci ise egemen sınıfın bir
egemen olma pratiği olarak tanımlar.
 Gramsci’ye göre, toplumsal sınıfların çıkarlarının ideolojik
düzeyde temsili mümkündür
 bu ilişkinin temelinde sınıfların maddi çıkarlarından hareketle
tanımlanabilecek bir dünya görüşünün varlığı yatar.
3
İdeoloji, temel toplumsal sınıfların çıkarlarını ifade
ettikleri ve bu çıkarların dolayımıyla siyasal alanda
kendilerini tanımladıkları bir temsiller düzeyine
dönüşmüştür.
İdeoloji artık negatif değil, pozitif ya da nötr bir kavram,
«toplumsal sınıfların dünya görüşü» olarak ele
alınmaktadır.
4
Hegemonya, Gramsci’ye göre toplumun her kesiminde
belirli bir üstünlük kurma olarak ele alınıyor. Aile, eğitim,
sanat, din, günlük yaşam.... Bütün bunları kapsıyor.
5
Gramsci ve hegemonya kavramı
Egemen olmak ile hegemonik olmak farklıdır
Gramsci’ye göre. Devlet ancak hegemonya tesis
edildikten sonra ele geçirilebilecektir.
“Hegemonya, kapitalist bir ekonomik sistemde temel bir
sınıfın diğer müttefik sınıfları yanına alarak, karşıt ve tabi
sınıf ya da sınıflarlar arasındaki mücadele pratiği içinde
ulaşılan ve nihai olarak da sistemin bir bütün olarak
yeniden üretimini olanaklı kılan bir ideolojik
sentezdir”.
6
Gramsci ve hegemonya kavramı
Hegemonya, farklı ve karşıt sınıflar arasında çatışma ve
uyumun yarattığı, doğrudan hiçbir sınıfın maddi
çıkarlarına indirgenemeyecek bir sentez konumudur.
Buna bağlı olarak, hegemonik mücadele içinde
kurulmuş ideolojik öznelerin açık, gözlenebilir bir
sınıfsal aidiyetleri olamaz.
7
Gramsci ve hegemonya kavramı
 İdeolojik özneler ortaya çıkan yeni ortak iradenin yarattığı
sınıflararası öznelerdir.
 Hegemonyanın yaratılması, ortak iradeyi oluşturacak bir dünya
görüşü yaratmak için ideolojik alanın dönüştürülmesidir.
 Bu anlamda ideoloji, özneleri oluşturmaya yönelik bir
pratiktir.
8
Ortak irade, hem tarihsel bir biçimleniştir, hem de sınıfa
özgüdür.
Eklektik ve bütünlükten yoksundur; sistematik değildir;
çelişkili düşünceleri barındırabilir. Daha önceki
ideolojilerden ve sosyal sınıflardan alınmış bir bilgi
hazinesi oluşturur.
 Kozmopolit, karma, önyargılar ve sezgiler içeren bir yapıdadır.
9
Gramsci ve hegemonya kavramı
Öznelerin kurulma pratiği olarak hegemonya, farklı
sınıfların dünya görüşlerinin “eklemlenmesi”dir
(articulation). Yöneten sınıfla yönetilenler arasında bir tür
ideolojik homojenliğin kuruluşudur.
Bu durumda, hegemonik ideoloji nihai olarak egemen
sınıfın egemenliğini nasıl yeniden üretir?
10
Çimento görevi gören eklemleyici-ideolojik öğeler,
daima temel ekonomik sınıfın maddi çıkarlarının ve
dünya görüşünün ifadesidir.
 Hegemonik ideoloji, bir ideolojik içerme ve özümseme olarak
bu temel sınıfsal ilke etrafında farklı sınıfların dünya
görüşlerine ait öğelerin bir eklemlenmesidir.
 Bir toplumsal sınıfın hegemonik bir egemenlik
geliştirebilmesi, kapitalizmin yapısal bir özelliği olmaktan çok,
kapitalist yapıların ekonomik olarak temel olan sınıflara
sunduğu bir ideolojik iktidar olanağı.
11
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Organik ideolojiler: belli bir toplumsal yapıda bütünlüğü
sağlamak için gerekli olan bilinç formlarını tanımlar ve
toplumsalın devamı anlamında varlığı yapısal bir
zorunluluktur.
Keyfi ideolojiler: kişisel spekülasyonlar olarak
tanımlanabilecek tasarımlardır.
 Organik ideolojiler, kapitalist bir toplumda egemen sınıfın
iktidarını sağlayan ve bu iktidar etrafından toplumsal bir
bütünleşmeyi olanaklı kılan ideolojik yapılanma.
12
Gramsci ve hegemonya kavramı
Kapitalist üretim pratiği sadece bir eğilim olarak
hegemonik bir ideolojik formasyonu empoze eder.
Fakat bunun kurulması, ideolojik pratik içindeki
toplumsal grupların karşılıklı çatışma ve uzlaşma
pratiklerine bağlıdır.
Belli bir tarihsel bloğun kuruluşu yapısal bir zorunluluk
değil, bir eğilim, dinamik bir süreçtir.
13
 Gramsci, aydınlara ideolojiyi yaratmakta önemli bir rol yükler.
 Geleneksel entelektüeller: yanlış biçimde kendilerini toplumsal
sınıflardan özerk sanırlar. Yazarlar, ressamlar, filozoflar, din
adamları… Kendilerine hayat veren üretim tarzı yok olduğu halde
varlıklarını sürdürmektedirler. Tarihsel anlamda can çekişen sınıfa
bağlıdırlar ama yine de belli bir özgürlüğe sahipmiş gibi
davranırlar.
 Zamanlarının çoktan geçmiş olduğunu gizlemek için idealist bir
ideoloji üretirler. Tarihseldir.
14
Gramsci ve hegemonya kavramı
Organik entelektüeller. Sosyolojik bir kavramdır. Ne
kadar organik olduğunu, üyesi olduğu örgütün temsil
etme iddiasında olduğu sınıfa yakınlığı belirler.
Kendi sınıflarının kolektif bilincini, ideolojisini, siyasal,
toplumsal, ekonomik düzlemde dile getirirler.
Aydınlar kilise, devlet (yönetici blok adına işgörür),
politik partiler, basın sayesinde temel sınıfların birinin
kendiliğinden desteğini sağlamak için sürdürülen
mücadelede öncü bir rol oynarlar.
15
Gramsci ve hegemonya kavramı
Hegemonyanın kuruluşunun farklı yolları olabilir:
muhalif aydınları devşirme, tarafsızlaştırma, muhalif
politik gündemi kendi gündemine aktarma bunun
yollarından birisidir.
 Bir diğeri ise toplumun tümüne entelektüel ve moral
liderlik yapmadır.
16
İlkinde, müttefik veya muhalif grupların etkin öğelerini
içine çekme, tarafsızlaştırma, etkisizleştirme, dejenere
etme gibi pasif konsensus söz konusudur
İkincisinde, toplumun aktif biçimde katılmasıyla
oluşan ulusal-popüler irade olarak hegemonya söz
konusudur.
Bu tür hegemonyada toplumun tüm kesimlerinin
çıkarlarının şu veya bu şekilde hegemonik alanda
temsil ediliyor olması önemlidir.
17
Gramsci ve hegemonya kavramı
Hegemonya ideolojik bir mücadele içinde
tanımlanıyorsa, o zaman karşı-hegemonyadan da söz
edilebilir.
Karşı hegemonya, yönetici sınıfın ihmal ettiği genel
kültür alanında yürütülecek ideolojik ve siyasal
yeniden anlamlandırmanın ürünü olabilir. Kültürün
ihmal edilmiş değerleri, gelenekleri, konuşma
biçimleri, ritüelleri karşı hegemonyanın kurulma
alanıdır.
18
Gramsci ve hegemonya kavramı
İşçi sınıfı da kendi hegemonyasını kurmak için
mücadele etmelidir.
Bütün toplumun çıkarlarının temsilcisi olarak ortaya
çıkmalı; işçi sınıfı entelektüelleri proleter bir karşıhegemonya kurmalıdır.
Bunun için, ilk olarak sistemin karşısında duracak ve
daha sonra da işçi sınıfının organik aydınları haline
gelecek yarı-aydınların devşirilmesi gereklidir.
19
Gramsci ve hegemonya kavramı
Zor aygıtının ötesinde, iktidar rızaya da dayanıyor. Batı
toplumlarında bu rızanın toplumun bütününe yayılmış
kurumsal mekanizmalar aracılığı ile üretildiği noktasında
Gramsci ve Althusser hemfikir.
Bu noktada, partiye önemli bir rol atfeder.
Parti devlet iktidarını ele geçirmenin yanında ideolojik bir
kültürel mücadele vermelidir.
Doğrudan devlet iktidarına mühadale etmeden önce, sivil
toplumun birçok alanında bir karşı kültür oluşturulmalıdır.
Bunun yolu ise “bir eğitim kurumu olarak” partidir!
20
Gramsci ve hegemonya kavramı
İşçi sınıfı devrimi gerçekleştirebilmek için önce
hegemonik sınıf olmalı. Yani aile, eğitim, sanat, din,
günlük yaşamı kapsayacak bir toplumsal üstünlük
oluşturmalıdır.
 Hegemonik olmazsa ancak «egemen» olabilir.
21
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Lukacs, burjuvazinin üretim ilişkilerini kendi hakimiyetini
doğal gösterecek biçimde örgütleyerek toplumun kendi
iradesine rıza göstermesini sağladığını belirtmekteydi.
 Gramsci de hakim sınıfın dünya görüşünün entelektüeller
kanalıyla yayıldığını söyler. Böylece bütün toplumun
ortakduyusu (common sense) haline gelir.
Örneğin bürokratik ve teknokratik rasyonalizm işçi sınıfının
yenilikçi ya da yaratıcı girişimlerini bastırma işlevi gören
kapitalist hegemonyanın parçasıdır.
22
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Hakim sınıf, tahakkümünü sürdürmek için genelde zora
başvurmaz.
 Batının burjuva demokrasilerinde kapitalizmin hala nasıl
ayakta kaldığı sorusunun yanıtı da buradadır. Burjuvazi, bu
tür bir kültürel hegemonyaya sahipken proleter devrim de
imkansızdır.
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Gramsci SSCB’yi de önce devrimin yapılıp sonra hegemonyanın ele
geçirilmeye çalışılması noktasında eleştirir.
 Devrim öncesi dönemde, hegemonya devrimci sınıfların devlet de
burjuvazinin elinde olabilir. Rusya’da ise, işçi sınıfı hegemonik üstünlük
kazanamamıştı. Hem devlete, hem sivil topluma hakim olan egemen
sınıf vardı ve devlet, sivil topluma egemen olan hegemonyayı
destekliyordu.
 Gramsci durumun Çin devriminde farklı olduğunu, önce işçi sınıfının
hegemonyayı ele geçirdiğini, bunun devrimin başarısı için gerekli
olduğunu belirtir.
24
Gramsci ve hegemonya kavramı
Tarihsel blok. Belli bir toplumsal momentte, maddi
toplumsal pratikler ile çok sayıda olası ideolojik form
arasından ideolojik sınıf mücadelesinin belirlediği
bilinçliliğin oluşturduğu somut ve sadece bu belli tarihsel
momente özgü bütünlük.
Yani belli bir maddi toplumsal pratik düzeyine tekabül
edebilecek sonsuz sayıda ideolojik form vardır.
25
Belli bir maddi toplumsal pratik düzeyine denk düşen bir
tarihsel blok formu yoktur; kurulmuş olan bir tarihsel bloğun da
sürgit varolabileceğinin garantisi yoktur.
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Sivil toplum ve devlet arasında kurduğu ilişkiyi tarihsel blok kavramı
aracılığıyla «hegemonya»ya bağlar.
 Devlet ile sivil toplum alanının esas olarak iki farklı tür iktidar
ilişkisine karşılık geldiğini iddia eder.
Devletin, zora ve siyasal egemenliğe, yani diktatörlüğe dayalı iktidar
alanı
Ve sivil toplumun rızaya dayalı hegemonya alanı.
 Temel soru, nasıl olup da kapitalizmin baskı ve şiddet içeren boyutunun
yanı sıra, bu baskıyı meşru ve görünmez kılarak sivil toplum
alanında kitlelerin onayına dayalı bir entellektüel ve moral egemenliğe
olanak sağladığı.
26
Sivil Toplum: devletin resmi ilişkilerinin dışında gelişen,
üretim etkinliğinin dışında kalan ve özel olarak
adlandırılan kurumların hepsini kapsamaktadır.
Felsefi, edebi, sanatsal, kültürel vb., partiler ve basın
gibi örgütlenme ve birlikler… Toplumsal pratiklerin
alanıdır ve esas olarak entelektüel ve moral düzeyde
ideolojinin işleme alanıdır.
27
İdeoloji, sadece üstyapısal alanda işleyen toplumsal bir
pratik olmaktan çok, üretim süreçlerinin şekillenmesinde
işlevsel olan, bu sayede altyapı ile üstyapının uyumunu
sağlayan temel toplumsal pratiktir.
28
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Organik Kriz: Kapilatist toplumda, hegemonik sınıf bir krize
girecektir. Rızaya dayalı sistem çökmeye başladıkça, egemen
sınıf da sertleşecek, baskıya dayanacaktır. Organik kriz, sistemin
temeliyle ilgilidir. Kronikleşmiş, yapısaldır. (Türkiye’deki işsizlik
buna örnek verilebilir).
Ancak organik kriz, her zaman hegemonik krize yol açmaz.
(Gramsci’ye göre hegemonik krizin ilk belirtisi koalisyonlardır.)
29
Organik hareketler, sistemin temelinden gelen
hareketlerdir. Bir de konjonktürel hareketler vardır.
Bunlar krize yol açmayan, geçici, dönemsel
hareketlerdir. Organik hareketlerse eninde sonunda krize
yol açarlar.
30
Gramsci ve hegemonya kavramı
 Hegemonik kriz, bir ülke için üç sonuç yaratabilir:
1. Egemen sınıf, eski hegemonyasını yeniden kurabilir. Bu
organik bir çözümdür.
2. Tabandan gelen hareket, iktidara el koyabilir ve böylece
devrim ortaya çıkar.
31
3. Sezarizm: yöneten sınıf yönetemez hale gelirse, tabandan
gelen de yönetime el koyacak güçte değilse üçüncü bir güç
devreye girer; iktidarı ele geçirir. Bu geçici bir çözümdür.
Bonapartist iktidar olarak da adlandırılır. Bunlar, kapitalizme
uzun vadede hizmet etse de kapitalist sınıfa doğrudan söz
hakkı tanımaz; iki sınıf da bastırılmıştır.
Laclau- hegemonya ve eklemlenme
 Altyapıda sınıfların varoluş tarzı ile üstyapıda ideolojik/politik öznelerin
belirlenişi arasındaki ilişki Althusser’den sonra da tartışılmaya devam
eder.
 Ernesto Laclau, toplumsal sınıfların ideolojik ve politik düzeyde
zorunlu bir varoluş tarzının olmadığını belirtir.
 Yani kapitalist toplumsal formasyonun ideolojinin sınıfsal karakterini
belirleyen özgül bir mekanizması yoktur.
 Laclau, indirgemeci olmayan bir ideoloji kuramlaştırması arayışında. Bu
yönüyle üç temel sav geliştirir:
32
1. Bir ideolojinin sınıf karakterini onun içeriği değil, biçimi verir.
Sınıflar bir eklemlenme süreci içinde var olurlar.
Bir ideolojik söylemin sınıf karakteri özgül eklemlenme
ilkesinde ortaya çıkar. Örneğin milliyetçiliğin kendiliğinden bir
sınıf çağrışımı yoktur. Ancak diğer ideolojik öğelerle
eklemlendiğinde sınıfsal bir ifade bulur.
33
2. Eklemleme, üzerinde sınıfsal pratiklerin işlediği hammaddeleri
oluşturan sınıfsal olmayan içerikleri (çağırmaları –interpellation- ve
çelişkileri) gerektirir.
Egemen sınıfın ideolojisi sadece o sınıfın üyelerini değil, ezilen
sınıfların üyelerini de «çağırır». Böylece bunların direnişlerini
ifade eden ideolojik içerikler kısmen özümlenir ve
etkisizleştirilir.
34
 Bunun başlıca yolu ise antagonizmayı basit bir farka
dönüştürmektir. Hegemonya, farklı dünya görüşlerinin
potansiyel antagonizmalarını eklemleyerek kurulur.
Egemen sınıf, kendi hegemonyasını iki yoldan
uygular:
 Sınıfsal olmayan çelişki ve adlandırmaları kendi sınıf
söyleminde eklemleyerek (örn. ataerkillik)
 Ezilen sınıfların ideolojik ve politik söylemlerinin bir
parçasını oluşturan içerikleri özümleyerek
3. Bireyler, tümü sınıfsal çelişkilerden ibaret olmayan bir
çelişkiler birikiminin taşıyıcıları ve kesişme
noktalarıdır.
Yani bir toplumda sınıflarla ampirik olarak
gözlemlenebilen gruplar birbiriyle çakışmak zorunda
değildir.
36
 Laclau, popülizm, faşizm, milliyetçilik gibi modern siyasal ideolojilerin
oluşumunu, kendileri doğrudan sınıfsal içerik taşımayan
popüler/demokratik çağırmaların farklı sınıfsal aidiyetler
oluşturabilecek şekilde eklemlenmesi ile açıklar.
 Bu yönüyle popüler/demokratik adlandırmaların belli bir sınıf içeriği
yoktur; soyut, hatta nötr ideolojik malzemelerdir ve birden fazla
sınıfın söylemine yerleştirilebilir.
 İdeolojik mücadele de burada ortaya çıkar. Antagonist sınıflar
popüler ideolojik öğeleri eklemleyerek kendilerini ideolojik ve politik
düzeyde temsil etmeye çalışırlar. (örn. Vatanseverlik)
37
Laclau- hegemonya ve eklemlenme
Siyasal ideolojiler, ister sınıflardan bağımsız olsunlar, isterse bir
sınıf ideolojisiyle eklemlensinler, hiçbir zaman sınıf
ideolojilerine indirgenemezler.
Siyasal ideolojilerin zorunlu sınıf aidiyetleri olamaz.
 Ancak ideolojik alandaki temel devinimi yine de sınıf mücadelesi
belirler.
Laclau- hegemonya ve eklemlenme
 Toplumsal özneler, ideolojik söylem tarafından, söylem içinde
kurulur ve oluşturulur.
 Bu yönüyle homojen bir özne, ekonomik çıkarlarının farkına vararak
ideolojik alanda bunu temsil eden bir özne değildirler.
 İdeoloji yerine söylem kavramını kullanmaya başlar.
Toplumsal kimliğin belirlenmesi, sonsuz sayıda anlamsal fark
arasında bir «sabitleme» oyunu, yani söylemin kuruluşudur.
39
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Toplumsal bütünlük olanaksızdır. Toplumsal olan ancak söylemin
«eklemleme» ve dikişleme/teğelleme (suture) yoluyla
oluşturduğu, kaçınılmaz olarak kısmi ve geçici bütünsellik
anlamında mümkündür.
 Söylem, sonsuz farklı konumun alanı olan ve anlamı nihai olarak
sabitlemenin olanaksız olduğu toplumsal alanda, anlamın
kapatılması çabasıdır.
40
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Toplumsal olan, anlamlar üzerinde yürüyen sonsuz sayıdaki
mücadelenin alanıdır; hiçbir söylemsel pratik toplumsal
anlamların bütününü tek bir anlamsal merkez etrafında
eklemleyemez.
Bu nedenle toplumu bir bütünlük olarak değil, birleştirilmişlikler
olarak ele almak gerekir.
 Özneler, söylemsel süreçte sürekli yeniden ve parçalı biçimde
tanımlanmaktadır.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Hegemonik pratik, dikişleme (suture) yoluyla toplumsalın açık
olan anlamsal alanında var olur ve farkları anlamsal
bütünlüklere çevirmeye çalışır.
Söylem, farkların sonsuz akışı içinde onları yakalayıp bir
anlamsal merkez oluşturmaya çalışarak söylemsel alanda
egemen olma çabasıdır.
42
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Sınıf aidiyeti olmayan çoğul kimliklerin toplumsal mücadelesi ve
bu mücadelelerin birleştirilmesiyle kurulacak bir radikal
demokrasi stratejisi mümkün.
 Bu mücadele içinde sınıfsal öznelerin ayrıcalıklı konumları yok;
cinsiyet, ırk, etni gibi kategorilere dayalı kimlikler ve çevreci,
nükleer karşıtı, barış yanlısı gibi hareketleri de eklemleyebilecek
çoğulcu toplumsal kimlikler söz konusu.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Egemenlik ve tahakküm, ideolojinin devreye girdiği süreçler
içinde engellenme, bastırılma, çarpıtılma, dışlanma olarak değil,
söylem aracılığıyla uyumlu ve itaatkar öznelerin yaratılması
olarak tanımlanır.
 Bütün toplumsal ilişki ve çelişkiler, özneler de dahil olmak üzere
söylem içinde oluşur.
 Bu çelişkiler, gerçek nesneler arasında değil, söylemin tanımladığı
nesneler arasındaki farklarla belirlenir.
Çünkü toplumsal özne, ancak söylemin içinde oluşur.
44
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Öngördükleri radikal demokrasi modeli, politik alandaki muhalif kollektif
özneleri gerekli görür.
 Özne, söylem içinde kurulan ise söylemi kolektif, radikal özneler kurmaya
iten neden nedir?
 Toplumsal bütünlük tarafından empoze edilen yapısal/sınıfsal bir neden
tanımlayamıyorsak, toplumsal iktidara karşı çıkmayı hangi özne, neden
isteyecektir?
 Her şeyi kuran söylem ise söylemi kuran nedir?
 İktidara karşı olan sınıfsal, etnik, cinsiyete dayalı kimlikleri eklemleyerek
radikal demokrat özneyi kuracak söylem nerede ve nasıl oluşacaktır?
45
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji
 Getirilen temel eleştirilerden biri Marksizmin temel kavramları olan üstbelirleme ve hegemonyayı Markizme karşı kullanırken yalın bir
çoğulculuk çıkmazına girdikleri.
 Söylemsel olanın dışında söylemsel olmayan bir alanı tanımlamayı
reddetmesi.
 Toplumsal olanı söylemin kuruluşuna indirgedikleri için hegemonyayı
kuracak olan, söylemsel eklemlenmeyi gerçekleştirecek olan kolektif
öznenin kim olduğu ve nasıl oluştuğu sorusuna tutarlı bir yanıt
verememektedirler.
46
Foucault’nun söylem kuramı
 Althusser’e benzer biçimde, söylem ile iktidarın kuruluş sürecinin
aynı olduğunu, iktidarın bir söylem olarak bireylere geldiğini ve
onları özneler haline dönüştürdüğünü söyler.
 Söylemin kendisi bir iktidardır ve bir iktidar etkisi olmayan söylem
söz konusu olamaz.
 Söylem bu iktidarı, bilginin üretilmesi sayesinde yaratır.
47
Foucault’nun söylem kuramı
 Klasik ideoloji kavramında, özneler önceden kurulmuş varlıklar
olarak, maddi/nesnel yapıdan türetilen çıkarlarının bilincine
varabilir ve bu bilinci ideolojik ifadelere tercüme edip iktidarı ele
geçirebilirler.
 Postyapısalcı yaklaşım ise toplumsal bir pratik olarak dil
kullanımının ortaya çıkardığı söylemin, kendi dışında hiçbir
belirleyiciye gereksinimi olmadan, özerk ve kendi kendini
belirleyen olarak tanımlandığını varsayar.
 Her söylem, kendi doğruluk mekanizmasını ve kriterlerini kendi
oluşturur.
 Özne, kendinden bilinçli, doğruların yazarı bir özne değil. Söylem içinde
bireyler tarafından işgal edilebilecek bir mevki. Özne bilinci aracılığıyla
değil, bedeni aracılığıyla, iktidar pratikleri tarafından şekillendirilir.
 İktidar, başsız ve sonsuz bir süreç olarak toplumsalın içinde hep
mevcuttur. Kaçış olanaksızdır.
 Foucault’da söylem, özneyi, bilgiyi ve iktidarı sarmalayan bir anlamlar
atmosferi olarak varolur ve her şeyi kendi içinde, başı sonu olmayan bir
devinimle yaratan bir oluş durumudur.
49