Radyo 2 TTTAŞ`dan sonra - Prof. Dr. Serdar ÖZTÜRK

Download Report

Transcript Radyo 2 TTTAŞ`dan sonra - Prof. Dr. Serdar ÖZTÜRK

DEVLET RADYOSU DÖNEMİ
(1936-1964)
PROF. DR. SERDAR ÖZTÜRK
Siyasal iktidar 1936’da radyonun yönetimini eline aldı. Devlet
tekelinde ve yönetiminde bir dönem başladı. Bu dönem, 1964’te
TRT’nin kuruluşuna kadar devam etti. Ancak 28 yıllık bu dönem
kendi içinde sınıflandırılabilir:
Geçiş Yılları: 1936-1940
Savaş Dönemi: 1940-1946
Çok Partili Dönem: 1946-1960
27 Mayıs Sonrası Dönem: 1960-1964
Geçiş Yılları
Radyo yayın hizmeti bir kararname ile PTT’ye verildi. “Telsiz
Kanunu” 1937’de yürürlüğe konmuş, 1938’de modern bir
radyo stüdyosu kurulmuştur.
1940’ların ciddi yayıncılık girişimlerinin ilk hazırlıkları bu
dönemde yapılmıştır.
Dönem içerisinde niceliksel ve niteliksel sıçramalar
olmuştur.
Bu dönemde program yapım olanaklarında da gelişmeler
olmuştur.
Tiyatrolardan, konser salonlarından naklen yayın yapılmış,
yeni orkestra ve müzik toplulukları oluşturulmuştur.
Geçiş Yılları
Geçiş yıllarında alıcı sayıları da artmıştır. Hatta hükümet,
1939’da “Halk tipi” ucuz alıcılar geliştirilmesi yönünde atım
atmış, ancak girişim sonuçsuz kalmıştır. Bu başarısızlıkta II.
Dünya Savaşı’nın etkili olması düşünülebilir. Daha güçlü bir
olasılık radyo ithalatı ve ticareti yapanların hükümetin
girişimlerinin etkisiz kılmasıdır.
Bu dönemde bir başka gelişme radyonun yalnızca bir “çalgı”
olmadığına, aynı zamanda ses alıcı ve yayıcı bir alet olduğuna,
bu nedenle belediyelerin radyolu kahvehanelerden “lubiyat
resmi” istemeyeceğine ilişkin genelgesidir. Bu, radyoyu
yaygınlaştıracak bir gelişmedir.
Geçiş Yılları
Alıcı fiyatları bu dönemde de pahalıdır. Orta dereceli bir
çocuklu devlet memurunun bir aylık maşı, ortalama bir
alıcının yaklaşık ¾’ü kadardır.
Diğer yandan alıcılar, büyük ölçüde evlerde
kullanılmaktadır. Meskenler dışında kullanılan alıcıların
yaklaşık yarısı, kahvehane, otel gibi kamusal
mekanlardadır. Alıcıların çoğu büyük şehirlerdedir.
Türkiye’de radyo yayıncılığının başladığı 1927’de
Türkiye’deki verici güç, Avrupa toplamının yüzde
12.6’sını oluşturuyordu. Türkiye bu yerini 1936-1940
döneminde de geliştirerek korudu. Ancak alıcılar
yönünden Türkiye çok geri kaldı.
Geçiş Döneminde Radyo
Yayınları:
Bu dönemde bazı aydınlar radyo programlarına yönelik
eleştirilerini sürdürmüşlerdir. Peyami Safa, radyoda
“meyhane müziği” dinletildiğini, sosyal psikolog Muzaffer
Şerif “radyonun rakı masası başında dinlemekten
hoşlandığımız alaturka şarkıların yayıcılığını”
yapmasından yakınmışlardır.
Ancak radyonun PTT yönetimine geçmesinden sonra
müzik yayınlarının zenginleştiği bir gerçektir. 1936’dan
sonra halk ezgileri derlenip radyoda yayınlanıyordu.
1936’dan önce halk müziği bir iki sanatçının yerel ezgileri
çalıp söylemesinden ibaretti.
Geçiş Dönemi Radyo Yayınları
Radyoda Batı müziği daha fazla ağırlığa sahipti. Oysa
denge, 1934 öncesinde Türk müziği lehineydi. Fakat
özellikle İstanbul radyosunda Batı müziği, daha çok Batı
eğlence müziği olarak anlaşılmıştır.
Ankara radyosunda ise Batı sanat müziği ağırlıklıdır.
Bunun iki nedeni olabilir. İlki, Ankara Radyosu’nun Batı
sanat müziği üreten kaynaklara yakın olmasıdır. Yeni
radyoevinin kurulmasından sonra stüdyo olanaklarının
gelişmesi bu olanağı artırmıştır. İstanbul radyosu naklen
yayında yapamıyordu. İkinci nedeni mekansal konumdur.
Batı sanat müziği başken Ankara’nın yönetici
seçkinlerinin tercihidir.
Geçiş Dönemi Yayınları
Söz yayınları da kimi aydınların eleştirilerine uğramıştır.
Spikerlerin telaffuzlarının iyi olmadığı, radyo diline uygun
söz yapını yapılmadığı bu eleştiriler arasındadır.
Söz yayınları içerisinde haber bültenleri bu dönemde de
özensizdir. Nedeni, radyo kurumu içinde bültenleri
hazırlayacak birimin olmamasıdır. Bu dönemde
radyonun tek haber kaynağı Anadolu Ajansı’dır.
Ajans’tan teleks şeridinden gelen haberler, spikerlerce
önem sırasına göre sıraya konduktan sonra mikrofona
verilmiştir.
Yayınlar
Söz programları içinde eğitici yönü ağır basan programlar
üçe ayrılabilir: Yabancı dil dersleri, yurttaşlık bilgileri
vermeye yönelik programlar ve özel günler, yıldönümleri
dolayısıyla verilen nutuklar.
Bu dönemde bir başka yayın türü manevi yayınlardır. İlk
kez 1940 yılında başlamıştır bu yayınlar. Bunlar Milli
Kahramanlık Menkıbeleri ile Yurt Bilgisi ve Sevgisi adlarını
taşımaktadır. Bu yayınların nedeni, savaşın Türkiye
sınırlarına yaklaşması dolayısıyla halkın moralini yüksek
tutmaktır.
Kültür ve sanat içerikli yayınlar iki grupta değerlendirilebilir.
Radyo Tiyatrosu bunların başında gelir. Bunun dışında
değerlendirilebilecek iki program Edebiyat Konuşmaları ve
Bibliyografya Saati ismini taşımaktadır.
Yayınlar
Bu dönemde haftada bir 15-20 dakika köy programları
yayınlanmıştır. Gençliğe yönelik programlar ancak
1960’tan sonradır. Çocuk programları ise 1936’dan sonra
başlamıştır. Ancak yeterli değildir ve daha çok masal
anlatmak, müzik dinletmek yönelimlidir.
Sağlık, kadın ve ev yaşamına ilişkin programlar da yer
almıştır. Bu programlarda çocuk eğitimine dair bilgiler
verilmiş, ailenin rolü gibi açıklamalar yapılmıştır.
Bunun dışında dinleyici mektuplarına dayanan programlar
da yapılmıştır. Eğlence ve spor programları da başka bir
program türüdür. “Monolog” “skeç” gibi güldürü yanı ağır
basan programlar 30 dakikayı geçmemiştir. Spor
programlarında spor haberleri ve sohbetler vardır.
Bu dönemde reklam yayını yoktur.
1936-1940 Döneminin Sosyo-Ekonomik
Ortamında Radyonun Yeri ve İşlevi
Radyoculuk bu dönemde iç ve dış etkenlere bağlı olarak
yeni gelişmeler göstermiştir. Dış etkenlerin en önemlisi II.
Dünya Savaşı’dır. Radyoya etki yapan en önemli iç
gelişme ise 1936’dan itibaren bürokrasinin toplum
yaşamındaki etkinliğini artırmasıdır. Savaş koşulları bu
süreci kolaylaştırmıştır. Yine devletçilik uygulamalarında
gevşeme gözlenmiştir.
Bu dönemde 3222 sayılı Telsiz Kanunu çıkarılmıştır.
Kanun’la devlet her türlü telsiz haberleşmesini denetim
altına almıştır. Alıcı ve vericiler alanının düzenleyen
Kanun’da her şey, önce ulusal savunma gerekleri göz
önüne alınmıştır.
.
Bir başka önemli nokta, radyonun bu dönemde devletin
kendi yararına kullanılabileceğinin daha net
anlaşılmasıdır. Üniversiteden yapılan yayınlar ve
Halkevlerinde İnkılap Dersleri yayınları bu yöndeki adımlar
arasındadır.
Ulusal Ekonomi ve Tutum Haftalarında radyo yayınları
yapılarak halka sorumluluk ve görevleri hatırlatılmıştır.
Kısaca devlette bir radyo bilinci oluşmuştur.
Eleştiriler
Aydınlar bu dönemde radyoya 3 başlık altında
toplayabileceğimiz eleştiriler yöneltmişlerdir.
Birinci eleştiri, radyonun işlevleri ve hangi toplumsal
kesimlere yönelmesi gerektiğine ilişkindir.
Bazı aydınlar sadece büyük kentlerin zengin ve orta halli
insanlarına değil, kasaba ve köylerin yoksul insanlarına
ve çocuklara yönelinmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Onlara göre radyonun asıl işlevi eğitim, öğretim
olmalıdır.
Eleştiriler
İkinci başlıktaki eleştiriler, radyo yayınlarının etkinliğini
artırma, radyo programlarının daha nitelikli bir düzeye
getirilmesine dairdir. Muzaffer Şerif’in Oluş (C.1, S.4, 22
Ocak 19939’dan aktaran Kocabaşoğlu, 1983: 180)
dergisindeki bir yazısı bu gerçeğe işaret eder.
Şerif’e göre radyodan etkin bir şekilde yararlanılabilmesi
için yabancı ülkelerdeki radyonun etkileri hakkındaki
araştırmaları bilmek gerekir. Bu bilgiyi, kendi ülkemizin
özelliklerini, kültür düzeyini, zevk farklarını, geri kalmış
yörelerin psikolojik durumlarını göz önüne alarak yeni
araştırmalarla zenginleştirmek gerekir.
Üçüncü gruptaki eleştiriler radyo yayınlarının aksayan
yönlerine ilişkindir. Dilin yapay ve yapmacık oluşu bunlar
arasındadır.
Savaş Dönemi Radyo
Yayıncılığı (1940-1946)
Savaş, tüm dünyada radyonun önemini artırmıştı.
Türkiye bu konuda istisna değildir. Savaşan tüm taraflar
radyoyu propaganda aracı olarak kullandı.
Yayın süreleri ve vericilerin sayı ve güçleri artırıldı, toplu
dinleme olanakları yaratıldı. Savaş, köylü kentli her
kesimde haber alma ihtiyacını artırdı. Türkiye’nin savaş
dışı kalma politikasında radyo yayıncılığı ayrı bir önem
kazandı.
Bu dönem radyosuna damgasına vuran ikinci bir olgu
yurt içi yayınlarda niteliksel gelişmelerdir.
Radyo Dergisi:
Radyo Dergisi: Radyo, yapısı gereği yöneldiği kitleden
geri besleme ihtiyacında olan bir araçtır. Fakat geri
beslemeyi almakta güçlük çeker. Geri besleme
araçlarından birisi radyo dergileridir. Aynı zamanda
radyo kurumları basılı yayınlarla, yayıncılığını
pekiştirmek ister. Bu nedenle TTTAŞ ilk radyo dergisi
Telsiz’i çıkarmıştır. Telsiz’den sonra çıkarılan ilk ve son
dergi Radyo adını taşımaktadır. Dergi, yönetimi ve
faaliyetlerini dinleyiciye tanıtmak amacını gütmektedir.
Radyo Dergisi:
Radyo, 15 Aralık 1941 ile Aralık 1949 arasında 8 yıl
boyunca 96 sayı çıkmıştır. Dergi, Matbuat Umum
Müdürlüğü’nce çıkarılmıştır. Dergi, önceleri Matbuat
Umum Müdürlüğü’nün ve radyoyu tanıtıcı yazılara yer
vermiştir. 1945’ten sonra daha çok aktüalite dergisine
dönüşmüştür. Derginin başyazılarında radyonun işlevine
yönelik görüşleri vardır. “Radyo dergisi, Türkiye gibi
geçmişine ilişkin bilgi ve belgeleri saklamakta titizlik
göstermeyen bir ülkede, radyo tarihinin belirli bir
dönemine ışık tutması açısından çok büyük değer
taşımaktadır.” (Kocabaşoğlu, 1983: 202).
Yayınların Özellikleri:
Bu dönemdeki radyo yayınlarının yaklaşık üçte ikisini
müzik yayınları oluşturur. Bu yayınlar söz yayınlarına
oranla çağdaş radyoculuğa daha uygun yöntemlerle
hazırlanıp sunulmuştur. Günlük, haftalık yayın
aksaklıkları bu dönemde de devam etmiştir. Örneğin
aynı türden iki müzik programı art arta konabilmiştir.
Bu dönemde alaturka-alafranga müzik tartışmaları
1944’in ikinci yarısında yoğunlaşmıştır. 1946’da tekrar
fasıl programlarına başlanmıştır. Bu dönemin bir diğer
özelliği Türk halk müziğine eski yıllara göre daha fazla
yerilmesidir.
Söz yayınları bu dönemde artmıştır. Bu yayınlar 15
dakikayı geçmemiş ve konuyu iyi bilen uzmanlarca
verilmiştir. Haberler söz yayınlarının yüzde 60’ını
tutmuştur. Söz yayını programlarında belirlenmiş bazı
ilkeler vardır. Türkçe’nin düzgün kullanılması, halkı
sıkmadan olumlu ve yararlı bilgilerin verilmesi ve halkın
sanat zevkini yükseltmek bu ilkelerin en önemlisidir.
Haber bültenleri 1945 yılına kadar Anadolu Ajansı
tarafından hazırlanmış ve radyoya bisikletli veya
motorsikletli bir ulakla gönderilmiştir. 1945 yılında Basın
Yayın Genel Müdürlüğü bünyesi içinde Haber Alma ve
Yayma Servisi kurulmuştur. Bu servis, AA dahil dünya
radyolarının dinlenip, haberlerin derlenmesiyle
görevlendirilmiştir.
Haber bültenlerine yönelik eleştiriler vardır. Yurt içindeki
haberlere az yer verdiği, önemli olayları yabancı
radyolara çok geç ilettiği, dilinin kırsal yörelerde
anlaşılamadığı bu eleştiriler arasındadır.
Bu dönemin sonraki yıllarda da devam eden en önemli
programı Radyo Gazetesi’dir. En çok dinlenen bir
programdır bu. Programın amacı bir taraftan
cephelerdeki ve cephe gerisindeki olayların dinleyiciye
aktarılması, diğer yandan da değişik ülkelerin Türkiye’ye
yönelttikleri yoğun propaganda saldırılarının
karşılanabilmesiydi.
Radyo Gazetesi’nin dışındaki programların temel işlevi
dünya olaylarını dinleyiciye aktarmaktı.
Eğitici yayınlar arasında bu dönemde yabancı dil dersleri
yoktur. Bazı programlarda halktan kişiler mikrofona
çıkarılmıştır. Bunlar çok ilgi çekmiştir.
Bir başka önemli gelişme Şevket Süreyya Aydemir, Vala
Nurettin, Niyazi Berkes ve Mediha Berkes gibi önemli
aydınlara program hazırlama olanağı verilmesidir.
Bu dönemde toplumun moralini yüksek tutacak manevi
yayınlar devam etmiştir.
Kültür ve sanat içerikli programlarda radyo temsilleri yine
ön sıradadır. Ancak önceki dönemlerin aksine temsiller
radyonun kendi elemanlarınca radyo içinde
hazırlanmıştır. Bir başka önemli nokta temsiller
üzerindeki sansürdür. Oyun mikrofona çıkmadan önce
birkaç aşamadan geçmektedir.
Köylülere yönelik programlar da vardır. Çocuklar örgütlü
ve düzenli bir biçimde ilk kez stüdyolara girerek
programlara katılmıştır. Radyo Çocuk Kulübü beş
çocukla başlamış giderek sayı 100’lere ulaşmıştır.
Bu dönemde dinleyici mektuplarına dayalı programlar
arasında Posta Kutusu ve Dertleşme Saati
bulunmaktadır. Posta Kutusu programında dinleyicilerin
soruları yanıtlanmakta, yakınlarını kaybetmiş insanlar
arasında iletişim sağlanmaktadır. Dertleşme Saati’nde
ise dinleyicilerin hukuksal ve sağlıkla ilgili sorunları
çözülmektedir.
İncelenen dönemde reklam yayını olmasa da, zaman
zaman borsa haberleri, Milli Piyango, Devlet Tiyatro ve
Konservatuarı’nın programlarını tanıtıcı kamusal spotlar
vardır. Ticari reklamlar yönündeki istekler 1945’ten sonra
artmıştır.
Bu dönemde söz yayınlarının özellikleri şunlardır: Sanat
ve edebiyat konularına ağırlık verildiği söylenebilir.
Yayınlarda çeşitlilik vardır. Programlar 5-10-15 dakikalık
sürelerin dışına çıkmamıştır.
Radyo programları bu dönemde olgunluk dönemine
girmiştir. Yayınlar, yayın saatleri ve süreleri,
programların yayınında görülen düzensizlikler düzene
girmiştir. İkinci olarak, radyo programları dinleyici
kümelerine göre farklılaşmıştır. Dinleyicilerin yaş,
cinsiyet gibi özelliklerini dikkate alınarak programlar
hazırlanmıştır. Üçüncüsü, radyo kurumu ve radyoculuk
kurumsallaşmaya başlamıştır. Bütün bunlara karşın
radyo alıcı fiyatlarının pahalılığı ve elektrik problemleri
devam etmiş ve radyo toplumun geniş üretici kesimine
değil, çok sınırlı kesimine hizmet etmiştir.
.
Halkevleri ve Radyo:
Halkevleri 1932’de kuruldu. Halkın siyasal, ideolojik ve
kültürel eğitimini sağlamak bu kurumların temel
amacıydı. Bu hedeflere varmada Halkevleri bir iletişim
sistemini de geliştirmekteydi. Bu nedenle dergi-kitap
yayınlanmak, konuşma-konferanslar vermek, kitaplıklar
kurmak, tiyatro-sinema faaliyetleriyle uğraşmak gibi bir
iletişim sistemi geliştirmiştir.
Bu iletişim sisteminin bir ayağı da radyodur. Radyonun
halkevlerinde bulundurulması teşvik edilmiştir. Bununla
birlikte Halkevlerinin kolları arasında radyo yer
almamıştır. Yine Halkevlerinde radyo toplu olarak
dinlenmesine karşın, programlar üzerinde tartışmalar
yapılmamıştır. Bu nedenle Halkevlerinin radyodan
yeterince etkin yararlandığı tartışmalıdır.
Halkevleri radyodan niçin etkin
yararlanamamıştır? Ülkenin radyo
açısından teknik olanaksızlıkları, alıcıların
yetersiz ve çok pahalı oluşu, elektriğin
yaygın olmayışını nedenlerin başında
sayabiliriz.
c) Çok Partili Dönemde Radyo (1946-1960):
Bu dönemde Türkiye’de tarım kesimine dayalı bir
kapitalistleşme hamlesi vardır. Sanayi ve hizmet
sektörleri açısından Türkiye dışa bağımlıdır. Türkiye’de
çok partili yaşamın başlamasında dış bağımlılığın
yarattığı ortamın etkisi olmuştur. Çok partili yaşam ise
radyoculuk uygulamalarını etkilemiştir. Yine bu dönemde
radyo, iktidarla muhalefet arasındaki tartışmaların
vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. 1950’lerin ortalarından
sonra radyo, “rejim meselesi”nin ayrılmaz parçasını
oluşturmuştur.
Radyoda örgütsel anlamdaki değişikliklerden ilki radyodan
siyasi partilerin yararlanmasına yöneliktir.
İkinci olarak Radyo Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul
yayın esasları ve programları hakkında görüşlerini bildirmekle
görevlidir. Bu amaçla Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü
Kanunu oluşturulmuştur. Ancak yasanın bazı hükümleri
uygulanmamıştır. Örneğin Danışma Kurulu baştan ölü doğmuş,
faaliyeti geçirilememiştir.
Yine, radyo siyasi partiler karşısında eşit davranmamış,
iktidarın borazanı gibi bir işlev yüklenmiştir. Siyasal baskı radyo
üzerinden eksik olmamıştır.
Bu dönemde “radyoda ıslahat” “reform” çağrıları ve girişimleri
gözükmektedir. Bu “ıslahat” taleplerinden iki şey
anlaşılmaktadır. Radyo yayınlarını iyileştirmek bunlardan ilkidir.
Ancak “iyileştirme”, iktidar, muhalefet, sanat-kültür çevreleri,
aydınlar ve izleyiciler için farklı anlamlar taşımaktadır. İkinci
olarak radyonun örgütsel ve yönetsel yapısında değişiklik
talepleridir.
Bu konuda girişimler de yapılmıştır. Islahat girişimleri
radyoyu “sempatikleştirme”yle iç içe gitmiştir. İncelenen
dönemde radyo yayınıyla ilgili reform çabasının asıl
nedeni radyodan DP’nin daha fazla yararlanmak
istemesidir.
1954 yılında muhalefetin seçim sırasında bile radyodan
yararlanması engellenmiştir. Radyo yayınlarında söz ve
müzik yayınlarının düzenlenmesi reformu, DP’nin
radyoyu halk daha sempatik hale getirerek mesajlarının
daha etkin yaymak isteğinin sonucudur.
Çok partili dönemde radyo alıcılarının sayısı hızlı
artmıştır. Alıcıların imalatı montaj sanayisi de olsa
Türkiye’de yapılmaya başlanmıştır.
Radyo alıcıları kırsal bölgeler lehine bir gelişme
göstermiştir.
Bu sıçrama, 1960’larda transistorlu radyoların
yaygınlaşmasıyla yeniden gözlenecektir. Transistorlu
radyoların yaygınlaşmasından önce kırsal yörelerdeki
alıcıların artışı, kırsal nüfusun satın alma gücünün
artışına ve köylerdeki elektriklendirme çalışmalarının
gelişmesine bağlanabilir.
Radyo alıcıları bu dönemde giderek bireyselleşmeye
başlamıştır. Evlerde, otomobillerde kullanılan radyo
alıcıları artmıştır. Radyo alıcılarının yarısından çoğu
İstanbul, Ankara ve İzmir’de toplanmıştır. Radyo alıcıları
bu dönemde de çok pahalı bir lüks tüketimdir. Ortalama bir
Türk işçisi radyo alıcısı satın almak için 500 saat çalışmak
zorundadır. Amerikan işçisi ise 12 saat çalışmaktadır.
Program türlerine bakıldığında bu dönemdeki tüm radyo
yayınlarının ortalama yüzde 70 müzik, yüzde 28 söz
programlarından oluştuğu görülür. Bu dönemde müzik
konusunda alafranga müzik-alaturka müzik tartışmaları
devam etmektedir. Ancak bu dönemin diğer dönemlerden
farkı, radyonun siyasal parti mücadelelerinde bir araç
olması ve 1955’ten sonra “radyo meselesinin”, “rejim
meselesinin” öğelerinden birisi haline gelmiş olmasıdır.
Dolayısıyla müzik tartışmaları biraz siyasal tartışmaların
gölgesinde kalmıştır.
Bu dönemde radyo, Türk halk müziği ve divan müziği
dışında yaratıcı, üretken bir role sahip değildir. Batı
müziğinde de gerekli katkıyı yapamamıştır. Müzik
yayınlarının yarısından fazlası Batı müziğinden
oluşmasına karşın radyonun Batı müziğini icra edecek
kendi öz topluluğu yoktur. Bunda devletin kültür ve sanat
politikasının olmayışı etkin olmuştur. Ticaret
burjuvazisiyle, toprak sahiplerinin bu konuda söyleyecek
sözlerini olmayışının katkısı vardır.
Genel olarak müzik yayınlarında “vülgerleşme”
gözlenmektedir. Bunun, 1950’de başlayan bilinçli bir tercih
olduğu anlaşılmaktadır. 8 Eylül 1953 tarihli bir belgeye
göre radyo yayınlarının daha ilgi çekici hale getirilmesi için
magazinleşmesi, canlı ve hareketli müzik parçalarının
yayınlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Batı müziği
konusunda şunlar yazılıdır:
“Türk halkının, garb musikisine tamamen yabancı olan
kulağının, medeni alemin müziği olan musikiye alıştırmak
için, bugüne kadar tutulan yolun tamamen aksi takip
edilerek temin edilebileceği kanaatindeyiz... garb
musikisinin hafif örneklerinden başlayarak alıştıra alıştıra
ilerlemek, müstakbel nesillerin, bu ileri müziği kavramaları
ve benimsemeleri için tutulacak en faydalı yoldur.”
Söz programları her zamankinden çok radyo dışında
üretilmektedir. Bu programlarda hükümet çalışmalarını
açıklayıcı ve övücü nitelikteki programlar her zamankinden
daha fazladır.
Bu dönemde programlar üzerinde son derece sıkı bir
sansür vardır. Radyo yönetiminin uyguladığı bir sansürden
çok, örgüt dışı baskılar gelişmiştir. Sansür, reklam
spotlarında bile çok sıkı uygulanmıştır. Siyasal iktidar, Akis
dergisi gibi muhalif yayınların reklam spotlarının radyodaki
yayınını engellemiştir.
Haber yayınlarında protokol haberciliği son haddine varmıştır.
Bir devlet bakanının yurt içi gezisinin bütün detayları haber
bültenlerine konmuştur. 1958 yılından sonra ise radyo
“partizan” niteliğini kazanmıştır. Hatta bu nedenle “Radyo
İstasyonlarında Radyo Haberlerini Dinlemeyenler Derneği”
isimli bir dernek bile kurulmuştur.
Bu dönemde manevi yayınlar büyük artış göstermiştir. Artışın
kaynağı dinsel yayınlar ve Kore Savaşı’dır. 1950’de Cuma
sabahları Kur’an yayını başlamıştır. Daha sonra dinsel
sohbetler konmuştur. Mevlit yayınları ve özel Ramazan
programları görülmektedir.
1946-1960 döneminin bir başka özelliği radyo programlarında
reklama izin verilmesidir. 27 Ocak 1951’de Bakanlar
Kurulu’nun onayladığı “Radyolarda İlan ve Reklam Tarifesi”,
ilan ve reklamları resmi ve yarı resmi ve ticari ilan ve reklamlar
olmak üzere iki grupta ele almıştır. Bu dönemde radyonun
temel işlevinin dinleyiciyi eğlendirmek olduğu kabul edilmiştir.
Radyoya Yönelik Eleştiriler:
İncelenen dönemde radyonun tarafsız yayın yapmadığına ve
radyo programlarına yönelik eleştiriler yöneltilmiştir.
Programlara yönelik eleştiriler arasında örgün ve yaygın
eğitimi alanında radyodan yararlanılamadığı eleştirisi öne
çıkar.
Aynı zamanda radyonun eğlence işlevini yerine getiremediği
eleştirisi de göze çarpar.
Radyonun söz programlarının gerçek yaşamdan kopuk soyut
bilgilerle yüklü olduğu, radyo dilinin ve anlatımının gereklerine
uyulmadığı tarzında eleştiriler yaygındır.
Radyo ve Dinleyici İlişkileri:
1946-1960 döneminde radyo-dinleyici ilişkileri daha da
zayıflamıştır.
Tek olumlu gelişme, Türkiye’de radyoya ilişkin 1948 tarihli en
geniş dinleyici araştırmasının yapılmasıdır.
Bu ankette dinleyiciler, radyodaki Türk müziği yayınından
hoşnutturlar ve artırılmasını talep etmektedirler. Batı müziği
yayınlarına ise ilgi düşüktür.
Söz programlarından genel olarak memnundurlar.
Bu anketin asıl amacı dinleyicilerin gözünde radyoyu
sempatikleştirmektir.
Ayrıca radyo yayınlarında yapılması düşünülen değişiklikler,
“dinleyiciler de böyle istiyor” gerekçesine dayanılarak
meşrulaştırılmak istenmektedir.
Radyo ve Dinleyici İlişkileri:
Bu dönemde radyo-dinleyici iletişimin kuran Radyo dergisi
kapanmıştır.
Bu iletişim boşluğunu gazeteler doldurmaya çalışmıştır.
Radyo-dinleyici iletişimini sağlamanın bir yolu da dinleyici
katılımıyla yapılan programlardır.
Bu tipte ilk program ancak 1955’te mümkün olmuştur.
Ancak 1958’te Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü
dinleyici önünde radyo programı yapılmasını engellemiştir.
27 Mayıs’a Giden Süreçte Radyo:
Türk siyasal hayatında burjuvazi 1946-1960 arasında ağırlığını
koymuştur. Ülke, giderek emperyalizmin etkisine girmeye
başlamıştır.
Bu ortamda radyonun konumu iki açıdan önem kazanmıştır.
İç politikada radyo iktidarla muhalefet arasındaki çekişmelerin
başlıca odaklarından birisi olmuştur.
Burjuvazinin emperyalizmle bütünleşmesi sürecinde de yeni
görevler üstlenmiştir.
Çok partili siyasal yaşamdan önce radyoya ilişkin tutumlar
günlük programlar üzerinde yoğunlaşıyordu. Çok partili
yaşamdan sonra tartışmalar radyonun siyasal etkinlik
sağlaması üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu dönemde radyo, “telkin
ve propaganda” açısından kimin ne ölçüde yararlanacağı
şeklinde odakta yer almıştır.
DP’nin radyoya karşı tutumunda önceki dönemden bazı
farklılıklar vardı. DP, radyoyu kültür ve eğitim kurumu olarak
görmemiştir. Yine, muhalefetteyken savunduğu fikir özgürlüğü
teması radyoya yansımamıştır. DP iktidarı radyoyu etkili bir
telkin ve propaganda aracı olarak değerlendirmiş, bu araçtan
kendisi dışında hiç kimsenin yararlanmasını kabul etmemiştir.
Bunun nedenleri arasında, DP’nin aydınların ve basının yoğun
eleştirilerine hedef olması yatar. DP, bu eleştirileri radyoda
yanıtlamıştır. Bir başka neden, halkın uzun süre
aldatılabilmesinde radyodan yararlanılabileceği varsayımının
kabul edilmesidir.
İktidar, radyoyu istediği gibi kullanabilmek için “Devlet Radyosu”
kavramından yola çıkmıştır. Muhalefet ile aynı kavramdan
yararlanarak iktidara yönelik eleştirilerini yöneltmiştir. Bu
eleştiriler üç dönemde incelenebilir. Önceleri radyoda muhalefet
hakkı istenmiştir. 1954-1957 arasında DP’nin tek yanlı
propaganda yaptığı şeklinde eleştiriler gelmiştir. Daha sonra
radyonun partizanca kullanıldığı dile getirilmiştir.