Transcript İndir

GENÇ YETİŞKİNLİKTE
PSİKOLOJİK OLGUNLAŞMA

Araştırma Görevlisi Merih Toker’in
katkılarıyla.
Olgunlaşmada Güçlükler
Genç yetişkin;
 Kimlik oluşumunun son basamaklarındadır,

Kendi kimliği ile toplumsal sistem
arasında bağ kurmaya çalışmaktadır,

Yakınlık kurmadaki ilk adımlarıyla
başkalarını özel, biricik ve cinsel varlıklar
olarak keşfetmeye başlamıştır.
Genç yetişkinlik;
 bireyin kendini yetişkin olarak gördüğü,
 başkalarının da ona yetişkin muamelesi
yaptıkları,
 böylece bireyin benliğinin alıştığının
dışında değişimler gösterdiği bir dönemdir
Toplumsal karmaşıklığın ve değişimin daha
az olduğu toplumlarda bu gelişmeler
ergenlik döneminde yer alır ve orada
sonuçlanır.
Bu dönemde karşılaşılan ilk sorunu
Keniston "bireyselleşmeye karşı
yabancılaşma" olarak adlandırmaktadır
a) Yabancılaşma.
Genç yetişkin kendi kimliği ile toplumsal rolleri arasındaki
bir uzlaşma sağlamadığı zaman yabancılaşma duyacaktır.
Kim olduğuna ilişkin duyguları ile
 toplumun beklenti ve istekleri arasında,
 toplumdaki meslek, evlilik, anababalık rolleri arasında
bireysel bir uygunluk kurulamadığında yabancılaşma
tehlikesi ortaya çıkar.
Bireysellik duygusunun oluşumunda kişi
hem kendi iç dünyasına, hem de dışarıdaki
toplumsal dünyaya yönelir.
İçe dönmede
Dışa dönmede
söz konusu olabilir
bireyin topluma yabancılaşması,
bireyin kendisine yabancılaşması
b) Uyuşturucu.
Genç yetişkinlikte uyuşturucu kullanımı,
 etkin bireyselleşme ve
 yoğun bireysel yaşantı arama yoludur.
Özellikle gelişmiş toplumlarda uyuşturucu geleneksel toplumdaki alkol ve tütün gibibir yetişkinlik simgesi olarak görülmektedir.
Ayrıca uyuşturucu bir alt-kültür simgesi ya da
başkaldırma aracı olarak da algılanmaktadır..
 Uyuşturucu
kullanımı, kültürel normların
baskısından kurtulmuş bir bireysel kimlik
duygusu edinme çabası
ile
yabancılaşma sürecinin bir yönünü
yansıtmaktadır.
c) Cinsellik
Ergenlik ve genç yetişkinliğin en zor sorunlarından
biride, toplumun erinlik ile yetişkinlikteki evlilik
arasındaki dönemi bir "cinsel moratoryum"
dönemi olarak görmek istemesidir.
Buna göre; genç kadınlar cinselliği hiç düşünmez
ve
istemezler; genç erkekler ise düşünebilir, ama
sınırlamak zorundadırlar.
Oysa gerçekte durum çok farklıdır.
Sorenson'un Birleşik Devletler'de çok geniş bir
örneklem üzerinde gerçekleştirdiği bir araştırma, 13-19 yaşlar
arasındaki deneklerin yarısının (erkeklerde % 59, kızlarda % 45)
cinsel etkinliğe girdiğini göstermiştir.
Ergenlikte artış gösteren bu cinsel ilişki oranı genç yetişkinliğe de
uzanmaktadır. Ancak bu artışla birlikte birtakım sorunlar da
çıkagelmektedir:
 Ortalama evlenme yaşı yükselmekte,
 Evlilik geciktirilmektedir, dolayısıyla diğer yetişkinlik rolleri de ileriye
bırakılmaktadır.

Bu noktada, geleneksel normlara mı yoksa çağdaş normlara mı
uyulacağı sorunu genç yetişkinlerin en önemli sorunudur
Bireyin, kendi standartlarını seçme
özgürlüğü ile katı kurallara boyun eğme
zorunluluğu arasında kalması gerilime yol
açmaktadır.
Bireyselleşme süreci içinde olan genç insan,
bu süreç içerisinde cinsel kimliği ile ne
yapacağı sorusuna da bir yanıt bulmak
zorundadır.
Seçeneklerin çokluğu, seçim yapma ve
seçiminin sorumluluğunu üstlenme
zorunluluğunu da birlikte getirmektedir
(Kimmel).
4. Gelişim Görevleri
Havighurst'ün gelişim psikolojisine en önemli katkılarından
biri
"gelişim görevleri" kavramıdır.
Gelişim görevleri kavramı, insanın yaşamının özel
dönemlerinde sahip olması gereken belirli
beceriler, yetenekler ya da görevleri dile getirir.
Bu görevlerin yerine getirilmesi bireyin yaşamının
bir sonraki dönemindeki ya da evresindeki gelişimi
için önemlidir.
Aslında
Havighurst gelişim görevlerinin birbiri ardına
başarılmasının mutlaka olgun bir birey yaratacağını
söylemez, ama bu kavram olgun bir birey olmaya
ilişkin diğer kavramlar kadar dikkate değerdir.
Havighurst'e göre gelişim görevi,
"bireyin yaşamında belirli bir dönemde ya da o
dönem konusunda, başarılması bireyin
mutluluğuna ve sonraki görevleri başarmasına
rehberlik eden, başarılmaması bireyde
mutsuzluğa, toplumca onaylanmamaya ve
sonraki görevlerde güçlük çekmeye yol açan bir
görevdir."
Gelişim görevleri;
devinimsel (motor),
zihinsel (intellectual),
PSİKOSOSYAL
duygusal (emotional)
toplumsal (social) olabilirlerse de,
hepsi
de sonunda "psikososyal" alana yönelirler.
Yetişkinlikte Gelişim Görevleri
Genç Yetişkinlik;
1. Eş seçimi.
2. Eşle birlikte yaşamayı öğrenme.
3. Bir aile kurma.
4. Çocuk yetiştirme.
5. Bir evin işlerini yürütme.
6. Bir uğraş başlatma.
7.Yurttaşlık sorumluluğunu üstlenme.
8. Uygun bir toplumsal gruba katılma.
Orta Yaşlar;
1.Yetişkinliğin yurttaşlık ve toplumsal sorumluluğunu başarma.
2.Yaşamak için ekonomik bir standart oluşturma ve sürdürme.
3.Yetişkinliğin boş zaman etkinliklerini geliştirme.
4. Ergen çocuklara sorumlu ve mutlu yetişkinler olmada yardım etme.
5. Bir eşle bir kişi olarak ilişki kurma.
6. Orta yaşın fizyolojik değişimlerini kabul etme ve bunlara uyum
sağlama.
7.Yaşlı anababaya uyum sağlama.
İleri Yaşlar;
1. Fiziksel güçteki ve sağlıktaki düşüşe uyum sağlama.
2. Emekliliğe ve gelir azalmasına uyum sağlama.
3. Eşin ölümüne uyum sağlama.
4.Yaş grubuyla açık bir bağlılık kurma.
5. Toplumsal ve yurttaşlık yükümlülüklerini yürütme.
6.Yaşamın doyumlu fiziksel düzenlemelerini yapma.
Kaynak: R.J. Havighurst. Human Development, 1953. aktaran Liebed ve
Wicks-Nelson,1981.
5. Bireysel Gelişim
a) Fiziksel değişimler
Genç yetişkinler fiziksel gelişimlerinin
doruğundadırlar.
25 yaş ile 50 yaş arasındaki fiziksel biyolojik gerileme derece derece ortaya
çıkar ve çok yavaştır.
*** Birçok erkek yetişkin en yüksek boya aşağı yukarı 21 yaşlarında ulaşır.
***25-30 yaşlarında yetişkinler kas gücü'nün en üst düzeyine ulaşırlar,
*** 30-60 yaşlarında da güçlerinin % 10'unu yitirirler.
****60-70 yaşları arasındaki en üst güç 20'lerdeki gücün ancak % 80'i kadardır.
Fiziksel dayanma ya da uzun süre çalışma gücü de yaşla birlikte azalmaktadır;
ancak,
çok zorlu olmayan işlerdeki fiziksel dayanma düşüşü kas gücü azalmasından
daha yavaş olmaktadır; öte yandan, fiziksel dayanma gücündeki düşüş
hareketli insanlarda durgun ve uyuşuk olanlara göre daha azdır.
Yetişkin insanlar çevrelerini örgütlemede ve uyum sağlamada
duyusal yeteneklerine bağımlıdırlar.
Yaşlı yetişkinler uyaranların yoğunluğunun az olduğu (hafif ses, hafif
koku, az ışık) durumlarda güçlük çekerler.
Görme ve görme uyumu 20 yaşında en üst
düzeydedir; bu yaş aynı zamanda ilk özürlerin ve kalıtsal bozuklukların
ortaya çıktığı yaştır.
1) Sinir sisteminin işleyişinde ileri yaşlara kadar belirgin
olarak ortaya çıkmayan yavaş bir düşüş vardır; bu düşüş
görme de içinde olmak üzere bütün davranışı etkiler ve
hemen hemen bütün işleyiş ve süreçlerde bir
yavaşlamaya neden olur.
2) Ayrıca gözbebeği çapında yaşla ortaya çıkan daralma
nedeniyle göze giren ışık miktarı da azalır, bu yüzden
yaşlılar iyi aydınlatılmamış yerlerde görme güçlüğü
çekerler.
3) Yaşlı yetişkinin ışığa uyum sağlaması da genç yetişkinden
daha fazla zaman alır.
4) Göz karanlığa uyum sağladığında (yaşlılarda daha fazla zaman alır)
görülebilen en az ışık yoğunluğunda yaşla birlikte bir düşüş vardır.
Bu en az ışık yoğunluğunun yetişkin tarafından görülebilmesi için 20
yaşından sonra her on üç yılda iki kat artması gerekmektedir.
5) Görme keskinliği çocukluk ve ergenlikte artar, 20-50 yaşlar
arasında kararlılık gösterir, elli yaşından sonra yavaş fakat artan bir
düşüş gösterir.
6) Göz merceğinin kas hareketi ve esnekliğibimgenin retinaya
düşmesini sağlar. Ergenlikte mercek uyumunda çok az değişiklik
vardır. 20-50 yaşları arasında mercek esnekliğinde azalma başlar, 50
yaşından sonraki mercek uyumunda düşüş daha yavaştır.
7) Yaş ilerledikçe yetişkinler gördükleri nesne ile arka planı arasında daha
fazla zıtlığa (kontrast) gereksinme duyarlar. Sonuç olarak, görmeyle ilgili
özelliklerde genç yetişkinlikte çok az değişim vardır.
Genç yetişkinlikle yaşlılık arasında tepki süresi'nde dereceli bir artış
vardır.
Çocuklukta bu süre çok kısadır, genç yetişkinlikte bir platoya ulaşılır.
Tepki süresi yirmi yaşın hemen öncesinde en üst düzeye çıkar, orta
yetişkinlikte ve yaşlılıkta gittikçe artar.
Genç yetişkinlikte etkinlik kısıtlanması, yetersizlik, ölüm gibi olgular
öncelikle ani (akut) koşullardan doğar.
Yaşam döngüsünde, genç yetişkinliğin ani ya da
işlevsel koşullarından, orta yetişkinliğin ve
yaşlılığın müzmin
(kronik) ya da dejeneratif (geri çevrilemez)
koşullarına doğru bir değişim söz konusudur.
Kırk yaşından önce ölümlerin çoğu bulaşıcı
hastalıklardan ve kazalardan, kırk yaşından
sonra ise kronik koşullardan kaynaklanır
(Schiamberg ve Smith, 1982).
b) Zihinsel yetenekler
Yetişkinlerin öğrenme yeteneğini değerlendirmek için
henüz elimizde gerçekten yeterli araçların ya da testlerin
olmadığı kabul edilmektedir.
Knox'a göre bunun en azından üç nedeni vardır:
1- Geniş bir biçimde kullanılan yetişkin zeka testleri
(örneğin WAIS), yetişkinin yaşantısını gerçekten anlamaya
çalışmaktan çok, çocuk ve ergen testleriyle karşılaştırma
yoluyla elde edilmişlerdir;
2-çocuk ve yetişkin zeka testleri birtakım tartışmalı sayıltılara
dayanmaktadır (çocuklar, ergenler ve yetişkinler aynı bilgi ve deneyim
olanağına sahiptirler, daha zeki insanlar daha etkin ve yeterli
öğrenirler ve yetenek testlerinde daha başarılıdırlar gibi);
3- çok az sayıda zeka testi maddesi yetişkinlerin edindiği ve gerçek
yaşam koşullarında kullandığı beceri ve uzmanlığa uygun
düşmektedir. Öğrenme yeteneği testleri ve diğer değerlendimme
yolları bireyin "tavan" kapasitesiniv ölçmeye yöneliktir, oysa günlük
yaşamda bu tavanın altında da sorunsuz yaşanabilmektedir. Dolayısıyla,
testlerde puanlar yaşla düşse bile bunun günlük yaşama hiçbir etkisi
olmayabilir.
Araştırmalar, zihinsel bakımdan çok yetenekli
bireylerin çocukluk ve ergenlikte öğrenmede
çok hızlı olduklarını ve sonra genç
yetişkinlikte bir platoya ulaştıklarını
göstermektedir.
Öte yandan, daha az yetenekli bireyler
öğrenmede
çok daha yavaştırlar, platoya daha erkenden
ulaşıyorlar ve sonra daha hızlı bir düşüş
gösteriyorlar
(Schiamberg ve Smith, 1982).
Öte yandan, yetişkinlikte pratik zekanın başarılı
bir yaşam sürdürmede ne denli önemli
olduğu da dikkati çekmektedir.
Araştırmacılar,
bir kişinin zekice seçimler yapma yeteneği ile
(süpermarkette benzer maddelerin
boyutlarıyla fiyatlarını kıyaslamak gibi),
aritmetik işlemler içeren soyut testlerdeki
puanları arasında ilişki olmadığını
bulmuşlardır.
Baltes'in iki sürekli model kuramında zekanın
işleyişi mekanik ve pragmatik süreçlerden
ibarettir.
-- Mekanik zeka, bilgi işlemede ve sorun
çözmede kullanılan temel düşünce işlemlerini
içerir.
Bu tür zeka tam gelişimine büyük olasılıkla
ergenliğin sonlarında ulaşmakta ve bundan
sonra görece sabit kalmaktadır.
Zekanın bu boyutu ZB testlerindeki ölçeklerle
ölçülebilmektedir.
-- Pragmatik zeka ise, biriken bilgilerle,
uzmanlıkla, gündelik yaşamdaki temel bilişsel
becerilerle (mekanik zeka) ilgili yöntemleri
içerir.
Bu işlevler ve yetenekler yetişkinlik dönemi
boyunca gelişmeyi sürdürmektedir.
ZB testlerinin sözel ölçekleri ya da birikimli
zeka testleri pragmatik zekanın bazı yönlerini
ölçebilmektedir.
Pragmatik zeka birikimli zekaya üstbilişi,
uzmanlığı, yorumsal bilgiyi (bilgeliği)
eklemektedir.
Cattel'in akılcı zeka kuramı;
Akıcı zeka (fluid intelligence) insan fizyolojisi ile insanın ilk
deneyimlerinin etkileşiminin sonucu olan temel bir
yetenektir.
 Bu
zeka biçimi,
kavramlar oluşturma,
soyut usavurmalar yapma ve
karmaşık ilişkileri kavrama yeteneğini
İçerir.
Akıcı zeka, eğitimden ve deneyimden bağımsızdır;
geniş bir zihinsel etkinlikler alanına uygulanabilir
oluşu da buradan gelir.
Bu zeka türünü ölçmede kullanılan testler,harfleri ya
da sayıları gruplama, benzer sözcükleri eşleme,
sayı dizilerini anmısama gibi etkinlikleri içerir.
Birikimli zeka (crystallized intelligence) ise,
 soyut usavurmanın,
 soyutlamanın ve
 karmaşık ilişkiler kavramının öğrenilmiş
görevlere uygulanmasını içerir.
Birikimli zeka, eğitime ve deneyime bağımlıdır;
genel bilgi, sözcük dağarcığı, aritmetik
usavurma ya da toplumsal durum testleriyle
ölçülür.

Her iki zeka türü de yetişkinlerin düşünmede ve
sorun çözmede kullandıkları yeteneklerdir. Bir
birey yaşam süresi boyunca "bilişsel bir üslup"
geliştirir ve sorunları zeka parlaklığı (akıcı zeka) ya
da bilgelik (birikimli zeka) yoluyla çözer.

Her iki zeka türü de çocukluk ve ergenlikte artış
gösterir. Akıcı zeka yetişkinlikte derece derece
azalmaya başlar, buna karşılık birikimli zeka
yetişkinlikte derece derece artmayı sürdürür.
Ancak, birikimli zekanın sürekli artışı eğitim, bilgi
edinme, düşünme, kültürel katılma etkinliklerinin
sürmesine bağlıdır (Schiamberng ve Smith, 1982).
Zihin gelişiminin evrelerinin ergenlikte tamamlandığı
bilinmektedir.
Yetişkin düşüncesinin daha az kendine dönük, daha akılcı, daha
pratik olduğu kabul edilir.
Yetişkinlikte ortaya çıkan bilişsel örüntülerin bireyin yetişkin
yaşamında üstlendiği sorumlulukların ve bağlantıların sonucu
olduğu düşünülmektedir.
( Warner Schaie,1982)
Schaie yetişkin bilişinde toplumsal vurgulara
ve bağlantılara denk düşen dört evrenin
varlığından söz etmektedir.
Schaie'ye Göre Bilişsel Gelişim
Evreleri
Çocukluk ve ergenlik:
Kazanım (Piaget'in dört evresi)
Genç yetişkinlik:
Başarma (amaca yönelik öğrenme)
Orta Yetişkinlik:
Sorumlu (başkalarına ilgi)
Yapıcı (toplumsal sisteme ilgi)
İleri yetişkinlik:
Yeniden bütünleştirici (bilgelik)
Kaynak: Aktaran K.S. Berger, 1988
Warner Schaie'nin yetişkin zekasına yaklaşımı biliş
ile gelişim görevleri arasında bağlantı
kurmaktadır.
Bu kuramda yetişkinliktenönceki bilişsel
değişimler gitgide daha etkili olan yeni bilgi
edinme yollarını yansıtır; yetişkinlik sırasındaki
değişimler ise bilgiyi kullanmadaki farklı yolları
yansıtır
Bu nedenle Schaie'ye göre çocukluk ve ergenlik tek
bir evrede yer alır:
Kazanım evresi (acquisitive stage)
Bu evrede genç insanlar yeni beceriler öğrenmeye ve
bilgi biriktirmeye çalışırlar.
Başarma evresi (achieving stage)
Genç yetişkinlik
Bu evre yıllar içinde toplanmış bilginin uygulanması
evresidir.
Genç yetişkinler bilgilerini hem mesleki amaçları
doğrultusunda, hem de özel yaşamlarında
uygulamaya başlarlar.
Orta yetişkinliğin bilişsel evreleri şunlardır:
Sorumlu evre (responsible stage) ve yapıcı
evre (executive stage)
Bu iki evre zekayı toplumsal olarak sorumlu
biçimde uygulama özelliğini getirir. Sorumlu
evrede kişiler aile üyelerine ve birlikte
çalıştıkları insanlara karşı yükümlülüklerini
tanırlar; yapıcı evrede ise sorumluluk aileden ve
iş çevresinden topluma doğru genişler.
İleri yetişkinlikte yeniden
bütünleştirici evre (reintegrative stage) gelir.
İleri yaşlardaki yetişkinler meslek, aile,
toplum ya da ulus sorunlarına yönelmek
yerine tek bir alana odaklanırlar. Aşağıda
ayrıntıları açıklanan bu evrelerden geçişi
belirleyen nokta, yaş değil gelişim
görevleridir.
Schaie, bilişsel açıdan çocukluğun ve ergenliğin bir kazanım
evresi oluşturduğuna inanmaktadır;
bu evrede bilgi kazanılmakta ve sorun çözme teknikleri
öğrenilmektedir,
bunların genç kişinin yaşamındaki güncel önemine çok az
bakılmaktadır.
Genç insan bir konuyu "öğrenmek için öğrenir".
Yirmili yılların başlarında bilginin bir ayırım gözetmeden
kazanılması evresi aşılır ve başarma evresi'ne girilir;
Bu evrede kişi bilgiyi kendini dünyaya yerleştirmek için
"kullanır".
Orta yetişkinlikte bir sorumlu evre gelir; bu üçüncü evrede
kişisel amaçların ailesel amaçlara uygunluğu sağlanır;
artık zengin ve güçlü olmak, iyi yetişmiş, mutlu çocukları
olmak kadar önemli görünmez.
Yine bu evrede bazı yetişkinler yapıcı evre denilen yeni bir
özel evreye girebilirler:
Bu evredeki kişi geniş toplumsal sistemle ilgilidir.
Firma, okul ya da kent yöneticisi olarak aldığı yükümlülükler
sorumlu evredeki kişininkinden çok daha fazla ve derindir.
İleri yetişkinlikte yeniden bütünleştirici evre gelir, burada
yaşama bir bütün olarak anlam vermek söz konusudur.
Bu evrede kişi, içe doğru dönerek kendi yaşamı üzerine ya
da dışa doğru dönerek evren üzerine odaklanır.
Zekanın üç ayrı düzeyinin birleştirildiği (bütünleştirici
bir model) yaklaşıma Perlmutter üç katlı model (three-tier model)
adını vermekedir.
Bu modelde;
birinci kat "işleme" (processing),
ikinci kat "bilme" (knoving),
üçüncü kat"düşünme"dir (thinking)
Piaget'in kuramı üçüncü kat üzerinde odaklaştığı
halde, faktör analizine dayanan yaklaşımlar ilk iki kat
üzerinde yoğunlaşırlar.
Birinci kat işlev görmeye doğumda başlar, ikinci kat
çocukluk sırasında ortaya çıkar, üçüncü kat daha
sonra belirir ve yetişkinlik boyunca gelişimini
sürdürür.
Her yeni kat eklendikçe sistem daha güçlü ve etkili
olur.
Biyolojik temelli olan birinci kattaki işlemler yaşamın
ileri yıllarında ya
bozulan sağlık ya da biyolojik yaşlanma nedeniyle
bozulabilir.
Psikolojik temelli olan ikinci ve üçüncü katlar ise
yaşlanmadan pek etkilenmezler.
Çünkü akıcı zekanın temelini oluşturan biliş
mekanizmaları
ileri yetişkinlikte, çocukluk, ergenlik ve genç
yetişkinliktekinden çok daha az önemli olmaktadır.
Üç Katlı Biliş Modeli
Kat I
(Mekanik beceriler)
Temel mekanizmalar;
birincil zihinsel işlevler;
akıcı yetenekler
Kat II
(Birikimli beceriler)
Sözcük bilgisi; birikimli yetenekler
Kat III
(Bileşimli beceriler)
Mantıksal-matematiksel yapılar; stratejiler; yüksek zihin işlevleri
Kaynak: Perlmutter, 1989. Aktaran Perlmutter ve Hall, 1992.
Perlmutter'e göre Kat I (işleme), dikkat, algı hızı, bellek ve akılyürütme
gibi temel bilişsel süreçlerden oluşur (Baltes'in mekanik zekası);
bunlar aynı zamanda akıcı zekayı yaratan yeteneklerdir.
Bu katta bebeklikte ve ilk çocuklukta gelişim olur, daha sonra bilişsel
süreçlerde kararlılık görülür.
Kat II (bilme) dünyaya ilişkin bilginin birikmesinden oluşur (Baltes'in
pragmatik zekası). Bilme dış deneyimlerle gelişir ve uyum göstermeye
olanak veren temel bilgiyi sağlar; bunlar aynı zamanda birikimli zekayı
yaratan yeteneklerdir. Bu kat dışsal deneyimlere bağlı olarak yaşam
boyunca gelişir (kimi yazarlar, orta ve ileri yetişkinlikte yavaşlamasına
karşın, bu kattaki gelişimi yetişkin zekasının başat özelliği sayarlar).
Kat III (düşünme) yalnızca üst bilişin
ortaya çıkmasından sonra gelişir. Bu kat bilgiyle uğraşma
stratejilerinden ve yüksek düzeyde uyum göstermeye
olanak veren yüksek zihinsel işlevlerden oluşur. Bu kat
Piaget'in soyut işlemlerinin özelliği
olan mantıksal-matematiksel düşünceyi, aynı zamanda G.
Labouvie-Viefin önerdiği soyut-sonrası düşünceyi içerir
(Perlmutter ve Hall, 1992).
Piaget'in bilişsel gelişim evreleri soyut düşünce ile son
bulmaktadır:
Soyut işlem evresinde kişi varsayımlı-tümdengelimli akıl
yürütmeyi başarabilmektedir. Ancak bu evreye
ulaşabilmesi için ergenin olgunlaşması ve eğitim
deneyimini tamamlaması gerekmektedir.
Soyut düşünme yeteneği ortaya çıktıktan sonra kişi
mantıksal kanıtlar üzerinde düşünebilir ve mantık
süreçlerini çeşitli sorunlara (özellikle matematik ve fizik
ilkelerini içeren problemlere) uygulayabilir.
Soyutdüşünme yeteneği tam anlamıyla
geliştiğinde kişiyi mantıksal ilişkileri
kurmaya, belirli bir mantıksal sistemin
bütün varsayımlı olasılıklarını görmeye
yetenekli kılar.
Ancak bu noktada önemli bazı sorular
ortaya çıkmaktadır.
G. Labouvie-Viefe (1985) göre, geleneksel olgun düşünce modelleri
nesnel, mantıksal düşünceyi vurgulamakta, buna karşılık öznel
duygulara ve kişisel yaşantıya daha az önem vermektedirler. Oysa
gerçek olgun, uyumlu düşünce, soyut, nesnel düşünme biçimleri ile
duruma duyarlılıktan doğan öznel, anlatımcı biçimler arasındaki
etkileşimi
içerir.Yetişkinin bu bileşimi gerçekleştiren düşünce biçimine
uyumsal düşünce (adaptive thought) adı verilmektedir.
Kimi kuramcılar da bilişin en ileri biçimi olarak
diyalektik düşünce'yi (dialectical thought)
önermektedirler.
Diyalektik düşünce, bir fikrin iki kutbunu da aynı
anda düşünmeyi ve sonra bunları bir bileşim
içinde birleştirmeyi, böylece özgün düşünce ile
onun karşıtını bütünleştirmeyi sağlar. Dünyada
yaşanan sistemler kapalı olmaktan çok açık
oldukları ve sürekli değişimler kaçınılmaz olduğu
için diyalektik süreç de süreklidir.
Gündelik yaşamda diyalektik düşünce bir insanın
inançlarının ve yaşantılarının, karşılaştığı bütün
çelişkilerle ve bağdaşmazlıklarla sürekli
bütünleşmesi demektir.
Zihin gelişiminde soyut işlem yeteneği kişiyi
yetişkinlerin dünyasına girmeye hazırlayan en
önemli etkendir.
Ancak soyut işlem yeteneği gelişirken bireyin
kişilik yapısını da geliştiğini unutmamak gerekir;
bu bağlamda, kişinin kendini algılayışından ahlak
anlayışına kadar pek çok şey de değişmektedir..
Yetişkinlikte, hem çocukluğun tümevarımcı
usavurma (inductive reasoning) biçimi, hem de
ergenlikten itibaren kazanılan tümdengelimci
usavurma (deductive reasoning)biçimi kullanılır.
Başka bir deyişle, en gelişmiş toplumlarda bile
bireylerin hepsinin soyut düşüncenin en ileri
düzeylerine ulaşamadıkları görülmektedir
Bunun temel nedeni,
bireyin toplum tarafından yeterince uyarılmaması,
toplumdan yabancılaşma nedeniyle bu düşünme
biçiminden isteyerek ya da istemeyerek
uzaklaşmasıdır.
Günümüzde yoğun çevre sorunları kimi bireyleri kent
ve sanayi yaşamından uzaklaştırırken, doğal ve somut
olana yaklaşma bağlamında, soyut düşünme
biçimlerinden de kaçmaya yol açabilmektedir.
Prof. Dr. BEKİR ONUR
Prof. Dr. BEKİR ONUR ( 1994). Gelişim Psikolojisi (3. baskı) Ankara.
Kimmel Douglas C.(1974) Adulthood and Aging, John Wiley and Sons Inc.,
New York
Perlmutter Marion ve HALL Elisabeth(1992) Adult Development and Aging,
John Wiley and Sons, New York
R.J. Havighurst.(1953) Human Development,.( aktaran Liebed ve WicksNelson. 1981).
Schiamberg L.B ve Smşth J.U. (1982) Human Development, MacMillan
Publication,New York.