İslam Tarihi 1 Endülüs Medeniyet Tarihi Lisans-YL
Download
Report
Transcript İslam Tarihi 1 Endülüs Medeniyet Tarihi Lisans-YL
ENDÜLÜS MEDENİYET TARİHİ
1.Sosyal Yapı
Din bakımından toplum Müslümanlar ve gayrimüslimler
olarak ikiye ayrılıyordu. Müslümanlar da Araplar,
Berberiler, Mevali, Müvelledler,Sakâlibe ve Sudanlılar
gibi etnik gruplara ayrılıyordu.
Araplar sayıları az olmasına rağmen ekonomide sosyal
hayatta yönlendirici unsur olmuşlardır. Kayslılar ve
Yemenliler arasında kabile çekişmeleri görüldü. Bu
çekişmeler devletin siyasi otoritesini zayıf
düşürmekteydi. Endülüs’te medeniyet ve medeni hayat
gelişip derinleştikçe kabile yapısı da kendiliğinden
gevşemeye başladı.
Berberiler ,fethin gerçekleşmesinde büyük rol
oynamışlardır. Sayı bakımından Arapların birkaç
katı olmalarına rağmen Endülüs’ün yıkımına
kadar özellikle idari hayatta Araplar kadar etkili
olamadılar. Araplar gibi Berberilerde de
kabilecilik ruhunun bulunması farklı kabileler
arasında çekişmelere yol açıyordu. Araplarla da
çatışmaya giriyorlardı. Buna rağmen Araplarla
çok canlı bir kültür alışverişi mevcuttu. Fetihten
kısa bir süre sonra Araplar vasıtasıyla İslamı
yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve arapça
konuşur hale gelmişlerdir.
Mevaliler , velâ (yandaşlık) baği olsun olmasın Arap
olmayan Müslümanlardır. İdari hayatta önemli rolleri
olmuştur. Mevaliler Endülüs Devleti’ne yıkıldığı güne
kadar sadık kalmışlar ve önemli hizmetler sunmuşlardır.
Müvelledler’e gelince Endülüs’te Müslüman nüfusunun
çoğunluğunu İslamı kabul eden bu zümre oluşturuyordu.
Bazı Arap toplulukları Müvelledlerle iyi ilişkiler
kuramamışlardır. Kabilecilik anlayışının tesiriyle
kendilerini onlardan üstün saymaları iyi ilişkiler
kuramamalarında etkili olmuştur. Bu durum etnik ArapMüvelled düşmanlığını körükledi. Müvellidler uzun süre
kendi kültürel özelliklerini sürdürdüler ve bunun
sebeplerinden biri de eski dindaşlarından olan
Musta’ribler ‘le iç içe yaşamaları idi.
Araplarla Müvelledler arasındaki husumet edebi
alana da kaymış, bu konuda Müvelled İbn
Garsiyye’nin Arapları aşağılayıp kendilerini
yücelten risalesi meşhurdur. Bu risale aslında
Arapların kendilerine üstün görmelerine karşılık
bir tepkidir.
İbn Garsiye risalesinde Arap olmayanların Arap
olanlardan daha üstün olduklarını bu karşılık
eski Arap tarihinin utanç verici olaylarla dolu
olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.
Müslüman nüfusun diğer bir unsurunu ise Sekâlibe
teşkil ediyordu. Bunlar köle tacirlerinden satın
alınarak saraya getirilen , Müslüman olmaları ve
saray âdabını öğrenmeleri sağlanarak değişik
hizmetlerde kullanılan Fransız, Alman, Slav, Galicia,
Katalonya vb. asıllı kölelerdi. Bunlar Yahudi köle
tacirleri tarafından getirilip belli bir ücret karşılığında
devlete teslim edilirlerdi.asabiyet faktörünü
dengelemek için III. Abdurrahman’ın kumandanlık ve
vezirlik gibi bazı üst görevlere Arapların yerine onları
tayin etmesi Sekâlibe ‘nin toplum içinde nüfuzlarının
önemli ölçüde yükselmesine yol açmıştır. Diğer
taraftan sarayda çok iyi bir eğitim almaları sayesinde
içlerinden Arap dili ve edebiyatı alanında sivrilen
şahsiyetler de çıktı.
Sudanlılar Müslüman kesimi içinde yer alan bir
başka etnik gruptur. Halifelik Dönemi’nde Orta
Afrika’dan getirilip Endülüs toplumuna katılan
bu grup için kaynaklarda âbid ve sudan isimleri
kullanılmaktadır. III. Abdurrahman’ın tamamen
bunlardan oluşan bir muhafız birliği vardı. Daha
ziyade orduda görevlendirilmekteydiler. Uzun
yola dayanıklı olmaları nedeniyle de posta
hizmetlerinde de görev almışlardır. Siyahi
kadınlar ise sarayın ve aristokrat ailelerin
mutfak hizmetlerini yürütüyorlardı.
Gayrimüslim tebaaya gelince bunlar Yahudi ve
Hıristiyanlardan ibaretti. Fetih esnasında
yapılan antlaşmalar çerçevesinde dinlerini ,
mabedlerini, âdetlerini muhafaza hakkına , can
ve mal emniyetine sahip bulunuyor buna
karşılık devlete cizye ve şayet varsa toprakları
içinde haraç ödüyorlardı. Hıristiyan topluluk
zamanla İslam kültürünün epey tesirinde kaldı.
İspanyollar kendi dilleri yanında Arapça’yı da
konuşur oldular. Giyim-kuşam , yeme-içme,
günlük hayatlarını ilgilendiren pek çok konuda
Müslümanları taklit ediyorlardı.
Bundan dolayı onlara ‘Araplaşmış’ anlamında
Musta’rib denilmektedir. Başlarında Kûmis adı
verilen cemaat lideri bulunuyor ve devlet
nezdinde cemaatini temsil ediyordu. Bunlar
ordu dahil devletin çeşitli kurumlarında önemli
görevler üstlendiler. Bu şekilde idari, sosyal ve
kültürel hayata katkıda bulundular.
Vizigot’ların sonlarına doğru dini hakları
tamamen ellerinden alınan ve köleleştirilen
Yahudiler , İslam fethiyle birlikte dini bir cemaat
olarak yeniden dirilme ve dinlerini yaşama
hakkını elde ettiler.
Endülüs cemiyetinde bir kişi, toplumun hangi
kesiminden olursa olsun, hanedana mahsus
devlet başkanlığı hariç diğer üst makamların
hepsine yükselebilirdi. Bununla birlikte
toplumda hassa, amme/avam, abîd, a’yan
adları altında farklı zümrelerin de var olduğu
bilinmektedir.
Hassa’yı Arap, Berberi veya Mevâli asıllı
aristokrat aileler oluşturuyor. Vezirlik, valilik,
kumandanlık gibi üst görevler genellikle onlara
veriliyordu.
A’yan’ı zengin tüccar ve çiftlik sahipleri ;daha
çok küçük ticaret,çiftlik hayvancılık , balıkçılık
gibi işlerle uğraşan Amme’yi de büyük
çoğunluğu Berberilerle Müvelledler ve
Musta’riblere mensup olan halk tabakası teşkil
ediyordu.
Endülüs toplumunda zenginler lüks ve debdebeli bir
hayat sürüyorlardı. Endülüslü kadınlar geniş bir
hürriyete sahiptirler. Sokakta rahatça dolaşır,
halkalar oluşturarak sohbet ederler ve vakit
namazlarını da çok defa camide kılarlardı.
Endülüs Emevileri zamanında Kadir Gecesi ,
Ramazan ve Kurban Bayramları toplumsal hayata
ayrı bir canlılık katardı. Kadir gecelerinde Kurtuba
Ulucâmi özel olarak tütsülenir ve aydınlatılırdı.
Endülüs’te her sene Mihricân, Nevruz ve Âsir adlarını
taşıyan üç ayrı şenlik düzenlenmekteydi.Bunların
yanında bazı bölgelerde yılbaşı kutlamaları da
yapılmaktaydı.
2.İdari Yapı
Emevi Devleti’nde idari işler bazen Kuzey
Afrika bazen de bizzat Emevi halifeleri
tarafından gönderilen valilerce
yürütülmüştür.756 yılında I. Abdurrahman’ın
Endülüs’te bağımsız bir devlet kurmasından
sonra idari yapı Emevi Devleti örnek alınarak
yeniden düzenlendi.
Emevi Devleti’nin başında bulunan
hükümdarlar için 929 yılına kadar emîr ya da
ebnâü’l-hulafâ, bu tarihten sonra ise halife
veya emîru’l-mü’minun unvanları kullanıldı.
İdari hiyerarşide hükümdardan sonra hâcib,
vezir, kâtip,sâhibu’l-berid, hâzinu’l-mal,
kadı’l-cemaa, vali, kâid,sâhibu’l-medine,
sahibu’s-suk,sâhibu’l-escâl,sâhibu’l-evkaf
gibi yüksek memurlar yer almaktaydı.
Hâcib, memur kademelerinin en üstündeki
kişidir.hükümdarla idareciler ve halk arasında
mabeyncilik vazifesi görürken bir taraftan da
gerektiğinde onun adına kararlar alır ve uygulardı.
Vezirlerden ,her biri farklı bir alandan sorumluydu.
Vezirler doğrudan hükümdar veya hâcibin huzurunda
toplanırdı.
Katipler, iki kısma ayrılırdı. Resmî evrakı yazmakla
yükümlü olanlara kâtibü’r-resail , beytülmâlin
harcamalarını kaydedenlere kâtibü’z-zimam denilirdi.
Sâhibu’l berîd, vilayetlerde olup biten işler ve
idareciler hakkında bilgi toplamak gibi önemli bir
görevi de yerine getirirdi.
Hâzinu’l-mal, hazineye ait mallardan ve vilayetlere
gelen vergilerden sorumluydu.
Kâdı’l-cemâa, adli işlere bakarlardı. Abbasilerdeki
başkadının dengiydi. Cuma namazı kıldırmak, evlilik ,
boşanma, miras, mülkiyet vb. görevlere bakıyorlardı.
Sâhibu’l medîne , şehirde idari düzen ve asayişin
sağlanmasından birinci derecede sorumlu kişiydi
Sâhibu’s-suk, çarşı pazarda tartıların doğru , satılan
malların kaliteli olması, hileli alışverişin
önlenmesi,mescitlerin, yol ve nehir kıyılarının temiz
tutulması gibi işlerden sorumluydu.
Endülüs Emevi Devleti 25-50.000 kişilik bir daimi
orduyu hazır bulundururdu. Ordu yayalar ve atlılar
olmak üzere iki grup askerden oluşmaktaydı. Savaş
aleti olarak kılıç, mızrak, ok, yay, kalkan, miğfer,
tekerlekli mancınık ve geç dönemde de tüfek
kullanılmıştır.
Murâtıblar ve Muvahhidler dönemlerinde Endülüs, bu
devletlere bağlı bir vilayet olarak idare edildi.
3. iktisadî Hayat
Endülüs özellikle III. Abdurrahman döneminden
itibaren Avrupa’nın en kalabalık ve refah ülkesi
haline gelmişti.istikrarın sarsıldığı dönemler
dışında hazinenin gelirleri sürekli artış
kaydediyordu. Bu zenginliğin temelinde hiç
şüphesiz tarım, ticaret ve imalât sanayi
alanlarında kaydedilen gelişmeler yatmaktaydı.
Sulu tarımda büyük bir ilerleme kaydedilmişti.
Suyun kullanılır hale getirilmesi üç şekilde
gerçekleşmekteydi. İlki dere veya nehir suyunun
bir baraj ve baraja bağlı su kanalları vasıtasıyla
araziye ulaştırılması şeklinde. İkinci sistem yıl boyu
akan dereden su üç sarnıçta biriktirilmekte ve
haftalık nöbetlerle kanallarla tarlalara
dağıtılmaktaydı. Diğer uygulama ise su gölette
biriktirilmekte ve buradan su saatine göre
belirlenen muayyen zaman aralıklarıyla beş
hektarlık araziye gönderilmekteydi.
Pirinç, şeker kamışı, portakal, kayısı, nar, pamuk gibi
ürünleri İspanya’ya getiren ve üretimini sağlayanlar
da Müslümanlardır. Bazı bölgelerde arıcılıkta
gelişmiş, maden işletmeciliği Müslümanlar
tarafından yeniden canlandırıldı. Yün, pamuk ve ipek
dokumacılığı da çok gelişmiştir.
Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılması iktisadî hayatta
genel bir duraklama dönemine girilmesine yol açtı.
Doğudaki İslam ülkelerinde olduğu gibi burada da
dinar ve dirhem kullanılıyordu. Devlet gelirlerini esas
itibariyle zekat, cizye, haraç, ticaret malları vergisi ve
ganimetler oluşturmaktaydı.
4.Eğitim
Endülüslü düşünürlere göre eğitim kişiyi beceri,
meslek ve makam sahibi yapmanın ötesinde,
hayatı anlamlandırmanın önündeki en büyük
engel olan cehaletten kurtarıp aklını kullanan
kimse haline getirme faaliyetinin adıdır. Eğitimin
ilk merhalesinde Kuran öğretimine ve dini
bilgilerin tedrisine öncelik verilmiştir. Üç aşamalı
eğitim ve öğretim sistemi vardı.
ilk aşama Kuran’ın öğretilmesinin gerekliliğini
söyleyenler olduğu gibi bunun aksini de
söyleyenler vardır. İkinci aşamada öğrenciler
şüyuh denilen müderrislerin etrafında oluşan
halkalara katılırlar. Bu halkalarda dil ve
edebiyat, fıkıh, tefsir, hadis, tıp, matematik,
kimya gibi ilimler okutulurdu. Üçüncü aşamada
ise ihtisaslaşma başlardı.bu dönemin sonunda
başarılı öğrencilere okudukları medreselerden
müderris olabileceklerini gösterir icazetnameler
verilirdi.
5.İlim ve Kültür Hayatı
5.1.Dil ve Edebiyat
Filoloji Çalışmaları: İslam fethinin ardından
gerek doğudan gelen yeni göçler gerekse yerli
kadınlarla yapılan evlilik sebebiyle Arapça
konuşanların sayısında büyük bir artış meydana
geldi. Resmi dilin Arapça olması sebebiyle
Berberîler’le Müvelledler’in öncelikle Arapçayı
öğrenmeleri gerekiyordu.böylece Arapça ortak
konuşma ve yazı dili haline geldi.
Dilde önemli çalışmalar yapıldı. Doğudaki
kitaplardan faydalanıldı. Müelleflerin
IX.yy.daki en önemli temsilcileri, on beş yıllık
bir çalışmanın sonunda el-Bari’ fi’l-luğa’yı
yazan Ebu Ali el-Kâlî , el-Ef’âlin müellifi ibnu’l
Kuteyye ve el-İstidrak alâ Sibeveyhi, el-Vâzıh
gibi eserleri sahibi olan o dönemin en büyük
filologu olarak gösterilen Ebû Bekir ezZübeydî’dir. İbn. Malik Arap gramerini nazım
halinde ve oldukça basit bir dille özetlemeyi
başarmıştır.
Nesir : Bu türden edebi faaliyetleri iki gruba
ayırmak mümkündür. Birincisi hükümdarların
başka hükümdarlara, valilere ve valilerin
hükümdarlara gönderdikleri risalelerdir. Nesir
türünden edebi faaliyetlerin ikinci kısmı ise telif
eserler teşkil etmektedir.
Şiir : Şiir başlıca üç tür halinde gelişme gösterdi.
1.Klasik şiirin ilk temsilcileri Endülüs’e gelen
şairlerdi. Emirlik döneminin başlarından itibaren
Doğu’ya duyulan özlem, sevgi gibi psikolojik
duygular ve tabiat tasvirleri , dünyaya aşırı
bağlanmaya veya ondan uzaklaşma gibi
birbirine zıt duygular şiire girmeye başladı. X.yy
da klasik şiirde vezin yönünden fazla değişiklik
olmamıştır.
Mana, üslup ve temada değişiklikler meydana
gelmiştir. Halifelik döneminin sonlarına doğru ülkeye
hakim olan siyasi kargaşa ve onun meydana getirdiği
karmaşık hisler sebebiyle terk edilen konular yeniden
şiire gelmeye başlamıştır. Bir diğer önemli tema da
Endülüs’ün maddi manevi güzellikleriydi.
Klasik şiir Mülûku’t-tavaif döneminde siyasi çöküşün
aksine hiciv, methiye, tefahür, zühd, sabır, hüzün,
tabiat, içki, kadın gibi temalar öne çıktı. Şairlerin
değeri arttı, öyle ki vezirliğe denk tutuluyordu.
2.Müveşşahlar’a gelince ilk defa Endülüs’te görüldüğü ve
Emir Abdullah döneminde şair Mukaddem b. Muâfâ
tarafından ihdas edildiği şeklindedir. Müvaşşahlardaki
temalar kasîdelerdekilerle aynı olmakla beraber telli
musiki aletleri eşliğinde okudukları için bu şiirlerde aşk
konularına daha çok ağırlık veriyorlardı.
3.Zeceller,Muvaşşahlardan farklı olarak fasih Arapça
yerine halkın kullandığı Arapça, muhtelif Berberi lehçeleri
ve Latincenin karışımından meydana gelen melez dille
söylenen şiirlerdi. Sazlar eşliğinde koro halinde söylenirdi.
5.2. İslami İlimler
Tefsir ve Kıraat: Tahsil amacıyla Kahire,
Bağdat gibi şehirlere yapılan seyahatler
sayesinde Doğu’daki tefsirle ilgili çalışma ve
gelişmeler yakından takip ediliyordu. IX.yy’ın
ikinci yarısından itibaren tefsir alanında
Endülüs’te önemli alimler yetişmeye başladı.
Hadis : Endülüs’te hadis ilmine olan ilgi çok
erken tarihlerden başladı. Bir çok talebenin
hadis tahsili için Doğu’ya gittiğini ve
dönüşlerinde Endülüs’ün muhtelif şehirlerinde
bu ilmi öğrettiklerini göstermektedir. Hadis
ilminin değişik yönleriyle ilgili çok sayıda eser
telif edildi. Bunlar arasında Kasım b. Asbağ’ın
Kitâb fî Hadisi Malik b. Enes, İbn Eymen’in esSünen,Kâdî İyaz’ın el-İlmâ adlı eserleri
zikredilebilir.
Kelâm : Endülüs’te en az gelişme gösteren
İslami ilim kelam olmuştur. Bunun sebebi
doğuda ortaya çıkan kelâmi meseleler ve bu
meseleler etrafında gelişen tartışmaların asla
müsamaha ile karşılamayan Maliki mezhebinin
Endülüs’te sağladığı mutlak hakimiyettir.
Tasavvuf : Zühd hayatı , fetihten sonraki ilk
yıllarda Endülüs’ün aşina olduğu bir tarz değildi.
Tasavvuf sahasında Endülüs’te yetişen en
önemli isim , hem İslam hem de Hıristiyan
aleminde derinden yankı uyandıran İbnu’l
Arabî’dir.
5.3. Sosyal, Sağlık ve Fen İlimleri
Felsefe ve Mantık : Halk felsefeyle uğraşmaya
iyi gözle bakmıyorlardı. İdareciler de siyasi
endişelerle felsefeyle uğraşanları cezalandırma
ve felsefi eserleri yaktırma yoluna gidiyordu.
Buna rağmen bazı felsefi gruplar ortaya
çıkmaya başladı. Bunların ilk temsilcisi İbn
Meserre’dir. Onun fikirleri XII.yy da İbnu’l Arif
tarafından sistemleştirildi.
XII.yy genel anlamda Endülüs’te felsefenin en
parlak dönemini teşkil eder. Bu yy.da yetişen
filozoflardan biri de İbn Bâcce’dir. Bir taraftan
felsefe ve klasik kelamı ayırma cihetine
giderken diğer taraftan da insanın tek başına
sırf kendi kabiliyetlerini geliştirerek faal akılla
temasa gelebileceğini göstermeye çalıştı.
Endülüs’te mantık ilmine gereken önemin
verildiği görülmez.
Tarih ve Coğrafya : Endülüs’te tarihe büyük bir
ilgi vardı. Doğunun örnek alındığı tarih
çalışmaları çerçevesinde ağırlığın Endülüs’e
verildiği görülmüş, tabakat kitapları ve edebiyat
tarihleri telif edilerek geniş ve zengin literatür
oluşturuldu. İlk tarih çalışmaları emirlik
döneminde başlamış halifelik dönemlerinde
geliştiğini göstermektedir. Abdulmelik b.
Habib’in et-Tarih, Ahmed er-Razi’nin Ahbâru
mulûki’l Endelus adlı eserleri örnek
gösterilebilir.
Musiki : Önce Kurtuba, ardından da Tuleytula. Belensiye,
İşbiliye ve Gırnata gibi şehirlerde Endülüs musikisinin
konservatuarları sayılabilecek okullar açıldı.musiki
toplumun her kesiminde revaç bulmuştur.
Astronomi ve Matematik : Halk tarafından pek iyi gözle
bakılmayan diğer bir ilimde astronomidir.buna rağmen
Endülüs’te önemli bir gelişme kaydetmiştir. Endülüslü
astronomlar dünyanın büyüklüğünü Yunanlılardan daha
doğru hesapladılar. Astronomiyle birlikte matematik
çalışmaları da uygulamalı ve teorik olarak yürütüldü. İbn
Haldun ticari aritmetik, arazilerin ölçümü, vergi
hesaplamalarıyla ilgili çeşitli eserler yazmıştır.
Tıp ve Kimya : Endülüs Müslümanları tıp
sahasında da önemli gelişmeler
kaydetti.özellikle hayvanlar üzerinde yaptığı
çalışmalarla fizyolojide önemli başarı sağladılar.
Ayrıca uygulamalı tıp ilmini geliştirdiler.
Ameliyatta kullanılan aletler ve bunların
kullanılış şekilleri hakkında önemli eserler
vermişlerdir. Bitkilerden öz suyu elde etme
tekniğini geliştirip eczaneler kurmuşlardır. İbn
Rüşd bu alanda on altı eser yazmıştır. Ebu’l
Kasım ez-Zehravi otuz ciltlik et-Tasrif adlı bir tıp
ansiklopedisi telif etti.
Mimari, Bayındırlık, Sanat :Müslüman fatihlerin yıkıcı
değil yapıcı irade ile hareket etmeleri diğer fetihler
gibi Endülüs fethinde işgal hareketine dönüşmesine
mani olmuştur.bu irade sayesinde harap vaziyette
bulunan beldeler mamur hale gelmiş, ufacık köyler
büyük şehir haline gelmiştir. Mesela Kurtuba’da
fetihten iki asır sonra 113 bin ev, 21 dış mahalle, 70
kütüphane, iki binin üzerinde cami ve mescid
yapılmış, Bağdat ve İstanbul’un yanında dünyanın en
büyük üç medeniyet merkezlerinden olmuştur.
Endülüs medeniyeti sırf ekonomik, askeri ve ilmi
alanlardaki gelişmelerle tanımlanabilecek bir
medeniyet değildir.
Bilakis bu medeniyetin sanat ve estetik boyutu en
az diğerleri kadar dikkat çekici belki de daha
önemlidir. Endülüs , bütün İslam alemiyle
paylaştığı ortak özelliklerden ayrı olarak, kendine
has bir estetik anlayış ve zevkin de sahibi
olmuştur. İslam coğrafyasının en uzak köşesinde
bulunmasının yanında Avrupa’daki Hıristiyan
alemiyle sürekli temas halinde olmasının ve farklı
inanç ve ırklara mensup yerli halkla iç içe
yaşamanın verdiği hoşgörüye dayalı değişik bir ruh
hali taşımasının da tesiri vardır.
Mimari, Bayındırlık: Endülüs mimarisinin
günümüze ulaşmış en önemli eseri Kurtuba
Ulucamii’dir. Kurtuba Camii, Endülüs Emevi
mimarisi için tam bir örnek teşkil etmekte ve
bilhassa mimarinin ana hatlarıyla tam bir uyum
içinde olan zarif ve göz alıcı süslemeleriyle, bu
mimarlık anlayışının en önemli özelliklerini
sergilemektedir. İnce sutunçelere sahip çifte
pencerelerle dışarı açılan binanın dış tezyinatı,
vakur ve haysiyetli bir etki bırakacak şekilde en
alt boyutta tutulurken, iç tezyinatında tam
anlamıyla bir ihtişam gösterisine gidilmiştir
Mimari kuruluşun temelini teşkil eden sütunlar ve at
nalı kemerlerden oluşan taşıma sistemi,mimari işlevi
kadar tezyinat aracı olarak da hesaplanmış ve sade
görünüşlü dış cephelerin arkasında yer alan iç
mekanların çarpıcı zenginlikteki dekarasyonuna
destek olmuştur. Emevi mimarisinin günümüze
ulaşabilen sınırlı örnekleri içinde özellikle dikkati
çeken bir diğer cami Tuleytula’daki Bâbu Merdum
Camii’dir. Medinetü’z Zehra en göz kamaştırıcı
mimari komplekslerinden biriydi. Medinetü’z Zehra
Sarayı’nda daha çok mermer ve alçı kullanılarak
yapılan tezyinatta mozaiklere geniş yer verilmiştir.
Endülüs Emevileri Döneminde Hacip el Mansur
tarafından inşa ettirilmiş olup Medinetü’zZehra’ya benzeyen bu kompleksin Kurtuba’nın
doğusunda inşa edildiği bilinmekle beraber
kesin yeri tespit edilmiş değildir.
Mülûkü’t-tavâif dönemi mimarisinin önemli bir
örneği,Sarakusta’daki Caferiye Sarayı’dır
6.2.Resim,Heykel,Kabartma,Hat
Resim ve heykele karşı ilgi duyulmuştur.Dini mimariye ait
eserlerde,bitki,insan ve hayvan tasvirlerine yer verilmiştir.
Resimle birlikte insan ve hayvan heykellerinin de varlığıda
dikkat çekmektedir.Heykellerinin çokluğuyla ünlü Kurtuba ve
Tuleytula Sarayları’nın yok olmasına karşılık Medinetü’zZehra’daki saray önemli bilgi kaynağıdır.Bu saraya ait
aslan,geyik,ceylan,timsah,kartal,şahin,horoz,tavuk,tavuz
kuşu,güvercin heykelleri Kurtuba’daki Daru’s-Sina’â’da imal
edilmişti.Yine bu sarayın küçük havuz çanağının üzerinde
insan figürleride yer almaktaydı.
Endülüs sanatının bir kolu da hat sanatıdır.Emevi
binalarında yazılar genellikle sade ve sadece
harflerin özelliklerini belirtecek şekilde kullanışmış
sonraki dönemlerde ise çok daha tezyini bir
mahiyet kazanarak diğer süsleme elemanlarıyla da
desteklenmiştir.
Bunların yanında ahşap
oymacılığı,seramik,çömlekçilik,çinicilik,fildişi
oymacılığı ve dokumacılık Endülüs Devleti’nde
önemli bir yer tutmaktaydı.
7.Endülüs Medeniyeti’nin Tesirleri
Endülüs 711 yılından itibaren parlak bir medeniyetin
doğuşuna beşiklik ederken Batı,karanlık çağ denilen bir
dönemi yaşıyordu ve Müslümanların kaydettikleri
gelişmelerin pek farkında değildi.Haçlı Seferleri
vesilesiyle Hıristiyanlar İslam medeniyetini yakından
tanıma fırsatı buldular.Arapça eserleri kendi dillerine
tercüme etmeye başladılar.Arapça yazılmış ilmi ve felsefi
eserlerin Latince’ye tercüme faaliyetinin yoğunlaştığı
merkezden biri Sicilya diğeri de İspanya idi.
Tercime faaliyetleri X. yüzyılda başlamış XII.yüzyılda
yoğunluk kazanmıştır.
Edebiyat alanında Avrupa’da fabl türünün ortaya
çıkışı,kesinlikle Hint-İran menşeine dayanan İslami
eserlerin tesiriyle olmuştur ve meşhur La Fontaine,Kelile
ve Dimne’den geniş çapta istifade ettiğini bizzat kendisi
söylemektedir.
Kültürel hayatın dışında tarım ve mimari alanlarında da
Endülüs Avrupa’yı önemli ölçüde etkilemiştir.
BOZOK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT
FAKÜLTESİ 1.SINIF
REYYAN DÜNDAR