Vitaminler - Yakın Doğu Üniversitesi Academia

Download Report

Transcript Vitaminler - Yakın Doğu Üniversitesi Academia

Vitaminler
Vitaminler
• Doğal olarak besin maddeleri içinde bulunan,
büyük çoğunluğu ile eksojen (dış kaynaklı),
büyüme, çoğalma ve sağlıklı yaşamın devamı
için gerekli olan ve az miktarları ile etkili olan
bileşiklerdir.
• Burada eksojen kaynak içine, besin
kaynakları, sentetik vitaminler, ultraviyole ve
radyasyon ürünleri ile barsak kanalındaki
bakteriyel sentez girmektedir.
Vitaminler
• Vitaminlerin ayırt edici özelliği memeli
hücrelerinde sentez edilememeleri ve bu
nedenle besinlerle alınmalarının zorunlu
olmasıdır.
• Vitaminler enerji oluşumunda ve yapıtaşı olarak
kullanılmazlar.
• Bir kısmı belirli öncü maddelerden organizmada
sentezlenebilmektedir. Bu öncü maddelere
provitamin adı verilir.
Vitaminler
• İnsanda vitamin olarak görev yaptığı bilinen
13 organik bileşik vardır.
• En göze batan özellikleri büyük bir kısmı
enzimatik reaksiyonlarda kofaktör olarak
gerekli olmalarıdır (Enzimoplastik vitaminler)
Vitaminler
• Vitaminler iki gurupta toplanırlar:
• Yağda çözünür vitaminler(Fat-soluble
Vitamins) (A, D, E, K) ve
• Suda çözünür vitaminler (Water-soluble
Vitamins) (Bütün B vitaminleri ve Askorbik
asit).
Vitaminler
• Vücutta suda çözünür vitaminler çok az
miktarlarda depo edilirler. Bu nedenle
depo edilebilen yağda çözünür vitaminler
gibi toksik seviyelerde birikmezler.
• Aşırı dozda verilmesi halinde yağda
çözünür vitaminler suda çözünürlere
ortanla çok daha toksiktir.
Vitaminler
• Sürekli olarak aşırı alım ve vücutta
birikmesi çeşitli belirtilerin ortaya
çıkmasına neden olur.
• Yağda çözünür vitaminlerden A ve D
vitaminlerinin toksik etkilerinin kolayca
belirlenebilmesine karşın E ve K
vitaminlerinin etkilerini belirlemek oldukça
zordur.
Vitaminler
• Bir veya birden çok vitaminin diyette
yokluğu veya emilimindeki zorluk vitamin
yetmezlik tablolarının ortaya çıkmasına
neden olur.
• Hiç bulunamaması avitaminosis,
• yetersiz miktarlarda bulunması
hipovitaminosis,
• birden çok vitaminin bulunmaması
poliavitaminosis tablolarını ortaya çıkarır.
Yetmezlik
• Bazı özel şartlarda meydana gelir:
• Az alınması (sürekli kusma, eksik diş, vs)
• Absorbsiyon bozukluğu (malabsorbsiyon),
steatore, pankreas yetmezliği, mide
barsak sistemi anomalileri ve ameliyatları
• Depo edilip kullanılamaması (çeşitli
karaciğer hastalıkları)
• Atılımın artması ( böbrek hastalıkları,
gebelik, laktasyon, diyare)
• İhtiyacın artması (infeksiyon hastalıkları,
hipertiroidizm, gebelik, büyüme vs.)
Suda erir vitaminler
• Vitaminleri yukarıda da belirttiğimiz gibi 2
guruba ayırarak incelemek mümkündür.
• B kompleks vitaminler
• C vitamini
Suda erir vitaminler
• B12 dışında tüm suda erir vitaminler
bitkisel ve hayvansal kaynaklı besin
maddelerinde bulunurlar.
• B12 vitamini bakteriler tarafından
sentezlenmekte ve hayvanlar tarafından
barsakta sentezlenen bileşikler alınarak
kullanılmaktadır.
• Enzim katalizli reaksiyonlarda koenzim ya
da kofaktör olarak görev yaparlar.
Suda erir vitaminler
• Genel olarak, suda çözünür vitaminler şu
bileşiklerden oluşmuştur:
• Yan gurupları değişmiş bir şeker ürünü
olabilir (vitamin C),
• Piridin türevi olabilir (niasin, B6),
• Pürin ve primidin türevi olabilir (folik asit,
B2, B1),
• Amino asit-organik asit kompleksi olabilir
(folik asit, biotin, pantotenik asit) ve
• Bir porfirin-nükleotid kompleksi olabilir.
Nasıl bir moleküldür?
Hücrelerde nasıl aktive olur?
Ne iş yapar?
Eksikliğinde ne olur?
Varsa fazlalığında ne olur?
Tiamin (B1)
• Antiberiberi faktör, aneurine, antineuritik
faktör olarak da bilinir.
• Tiamin metilen köprüsü ile birbirine bağlı bir
pirimidin ve bir tiazol halkasından meydana
gelmiştir.
Tiamin (B1)
• Canlıların büyük bir gurubunda besinlerle alınan
karbonhidrat ve yağlardan ATP sentezi yolu ile
enerjinin serbest kalması reaksiyonlarında
gereklidir.
• Tiamin difosfotransferaz enzimi tarafından aktif
formu olan tiamin pirofosfata (TPP)
dönüştürülerek kullanılır.
Tiamin + ATP → TPP + AMP
Tiamin (B1)
• Piruvat dehidrogenaz ve alfa-ketoglutarat
dehidrogenaz enzim kompleksleri ile katalize
edilen reaksiyonlar için gereklidir.
e1_v7[1].swf
Tiamin (B1)
• TPP aynı zamanda pentoz fosfat metabolik
yolunda transketolaz reaksiyonları için
gereklidir.
Tiamin (B1)
• TPP periferal sinir hücreleri membranlarına
yerleşmiştir ve impulsların iletiminde görev
yapar.
• Asetil kolin sentezinde ve stimule sinir
hücrelerinde iyonların translokasyonunda
gereklidir.
Tiamin (B1) yetmezliği
• Besin maddelerinde eksik bulunması ve
yetersiz alınım enerji metabolizmasını
doğrudan etkilemektedir.
• Beriberi adı verilen bu tabloda ilk yetmezlik
belirtileri kaslarda güçsüzlük ve kramplardır.
• Sinir sistemi de doğrudan etkilenir ve
ilerlemiş tiamin yetmezliği felçlerin ortaya
çıkmasına neden olur.
Tiamin (B1) yetmezliği
•
•
•
•
•
•
•
İlk semptomlar
Kabızlık,
İştah kaybı,
Mide bulantısı,
Mental depresyon (çökme),
Periferal nöropati ve
Bitkinliktir.
Tiamin (B1) yetmezliği
• Bir alkole bağımlı tiamin yetmezliği olan,
Wernicke-Korsakoff Sendromu, yetersiz
B1 alınması veya absorbsiyon ve
depolama bozukluklarına bağlı olarak
ortaya çıkar. Demansa (bunama) neden
olur.
• Akçaağaç şurubu hastalığı tiamin
yetmezliğinin sebep olabileceği bir başka
hastalıktır.
Tiamin (B1)
• Normal sağlıklı yetişkinlerde günlük
vitamin gereksinmesi günlük kalori alımı ile
orantılı olup 1.0 - 1.5 mg/gün arasındadır.
• Eğer diyet içindeki CH miktarı normalden
fazla ise ayrıca tiamin alınması gerekir.
• İhtiyaç gebelik ve laktasyonda artar.
Riboflavin (B2)
• Molekül 5 karbonlu şeker alkol ribitol ve
azotlu üç halkadan oluşan ve lumikrom adı
da verilen flavin halka olmak üzere iki
kısımdan oluşur
Riboflavin (B2)
• Hücrelerde riboflavin flavokinaz enzimi
aracılığı ile önce FMN ye dönüşür:
Riboflavin + ATP  FMN (ribitol şekere
bağlanır) + ADP
• Eğer hücre için gerekli ise aynı enzimle
katalize edilen bir ileri reaksiyonla 1 ATP
nin AMP gurubu FMN ye bağlanarak FAD
sentez edilir:
• FMN + ATP  FAD + PPi
Riboflavin (B2)
Riboflavin (B2)
• FMN ve FAD ye koenzim olarak ihtiyaç
duyan oksidasyon redüksiyon enzimleri
falvoproteinler olarak bilinirler.
• Flavoproteinlerin pek çoğu aynı zamanda
metal iyonları da taşıdığından
metalloflavoproteinler olarak da
adlandırılırlar.
Riboflavin (B2)
• Flavoproteinlerin yapısında bulunan FMN
ve FAD ler redüklenerek FMNH2 ve
FADH2 ye dönüşürler.
• Eski formuna dönüşebilmeleri tüm
koenzim katalizli reaksiyonlarda olduğu
gibi bir başka reaksiyona bağlıdır.
Riboflavin (B2)
• Elektronlar bir molekülden diğerine
izoalloksazinin 1 ve 5 numaralı azotları aracılığı
ile taşınır:
• –(5)N=C–C=N(1)– + 2p+2e-  –HN-C-C-NH–
–HN-C-C-NH– + KoQ  –N=C-C=N– + KoQH2
Riboflavin (B2)
• Flavin koenzimleri hücrede enerji oluşumu
ve hücre solunumu için çok önemlidir.
• Aynı zamanda, redükte piridin nükleotitler,
aldehitler ve pürinler gibi çeşitli redükte
ürünleri dehidrojene ederler.
Riboflavin (B2)
• Besinlerle alınan riboflavin ince
barsakların özgün bölgelerinden kolayca
absorbe edilir.
• Bu bölge barsak hücrelerinden kana
geçen riboflavin özgün bir taşıyıcı protein
olan riboflavin bağlayan proteine
(riboflavin-binding protein - RBP)
bağlanır ve kan yolu ile vücudun gerek
duyulan bütün bölgelerine taşınır.
Riboflavin (B2)
• Özellikle düşük içerikli besinlerle beslenmenin
büyüme ve gelişmenin yavaşlamasına ve
dermatitis ile sinir sistemi bozukluklarına
neden olduğu belirlenmiştir.
• Riboflavin yetmezliğine bağlı semptomlar:
inflamasyon, ağız ve dudağın kenarlarında
açık yaralar,kırmızı-mor inflamasyonlu dil,
gözlerde yanma, angular stomatitis, glossit,
fotofobi ve seboreik dermatitistir (dandruff).
Riboflavin (B2)
• Riboflavin görünür ışıkta kolayca bozulur.
• Bu durum yeni doğanlarda fototerapi ile
fizyolojik sarılık tedavisi sırasında bebekte
riboflavin yetmezliğinin gelişmesine sebep
olabilir.
• Kronik alkoliklerde beslenmenin yetersizliğine
bağlı olarak riboflavin yetmezliği sıkça görülür.
Niasin (B3)
• 1937 yılında molekülün eksikliğinin
pellagraya sebep olduğu belirlenmiş ve
moleküle Pellagra preventing factor
( vitamin PP) adı verilmiştir.
• Nikotinik asit ve nikotinamit aynı
biyokimyasal etkiyi gösteren iki bileşiktir.
• Bu gurup moleküle niasin ve niasinamit
adı da verilir.
Niasin (B3)
• Moleküller piridin türevidir ve moleküle
karboksilik asit ya da amit radikali
eklenmiştir.
Niasin (B3)
• Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi
Niasin (B3)
• Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi
• NMN + ATP  Nikotinat Adenin Dinükleotid
+ PPi
Niasin (B3)
Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi
NMN + ATP  Nikotinat Adenin Dinükleotid+ PPi
NAD + glutamin  Nikotinamid Adenin
Dinükleotid + glutamik asit
Niasin (B3)
Niasin (B3)
• Gerekli olduğu en önemli anabolik reaksiyonlar
mikrozomal redüktif biyosentez ve fotosentez
reaksiyonlarıdır.
• Koenzim olarak katıldığı en önemli katabolik
reaksiyonlar ise lipit katabolizması, oksidatif
deaminasyon, ve TCA siklusu reaksiyonlarıdır.
• Bu moleküller elektron transfer ajanı olarak
etkilidirler ve mitokondride elektron transferini
sürdürürler.
Niasin (B3)
• Niasin yetmezlik belirtileri deride, sindirim
ve sinir sisteminde görülür.
• Niasin yetmezliğinin ortaya çıkardığı
tabloya pellagra (kaba deri) adı verilir.
• Pellagranın belirtileri deri, sindirim sistemi
ve sinir sisteminde görülür.
• Semptomlara bazı kaynaklara göre 3D ler
(Dermatitis, Diyare, Demans),
Pantotenik asit (B5)
• Molekül β-alanin ve pantoik asitten oluşmuştur.
• İki molekül peptit bağı ile bağlıdır.
Pantotenik asit (B5)
• Genel olarak bitki ve hayvan hücreleri
yapısında Koenzim-A nın yapısal bileşeni
olarak bulunur.
• Bu molekül pantotenik asitten başlayan bir dizi
sentez reaksiyonları sonucu elde edilir.
• Bu bileşik yağ asitlerinin sentezi ve yıkımı, TCA
döngüsü, antikor oluşumu ve sinir sisteminin
(asetil kolin yoluyla) düzenli çalışabilmesi için
mutlaka gereklidir.
Pantotenik asit (B5)
• Pantotenik asitten Koenzim-A birkaç reaksiyon
sonunda elde edilir:
Pantotenik asit + ATP → 4-fosfopantotenik asit
Pantotenik asit (B5)
Pantotenik asit + ATP → 4-fosfopantotenik asit
4-fosfopantotenik asit + sistein →
4-fosfopantoteinil sistein
Pantotenik asit (B5)
• Sisteinin karboksil gurubu yapıdan uzaklaştırılır
ve tiyoetanolamin gurubuna dönüştürülür.
• Bu yapıya 4-fosfopantoteinil etanolamin adı
verilir.
Pantotenik asit (B5)
4-fosfopantotein + ATP → 4-fosfopantoteinil-AMP + Ppi
Koenzim-A CoA-SH (KoA-SH )
Pantotenik asit (B5)
• Koenzim A başta TCA siklusu reaksiyonları ve yağ
asiti sentezi olmak üzere pek çok reaksiyonda
gereklidir.
• Bugüne kadar yapılan çalışmalarda Koenzim A ya
gereksinme duyan 70 kadar enzim belirlenmiştir.
• Bu metabolik yollarda Koenzim-A karboksilik asit
taşıyıcısı olarak görev yapar.
• Kısa zincirli hidrokarbon molekülleri koenzim-A ya
bağlandıklarında kolayca başka bileşiklere transfer
edilebilirler.
Pantotenik asit (B5)
• Tüm diğer B gurubu vitaminlerde olduğu gibi
iştah kaybı ve büyümenin durması en önemli
yetmezlik belirtilerindendir.
• Daha şiddetli yetmezlik hallerinde özellikle
ayaklarda, göz kulak ve ağız kenarlarında yağlı
döküntülü deri ile karakterize dermatitis tablosu
ortaya çıkar.
• Saç ve tüy dökülmeleri ile depigmentasyon
gözlenir.
Vitamin (B6)
• Vitamin B6 aktivitesi gösteren bileşikler
piridoksin, piridoksal ve piridoksamindir.
• Bu bileşiklerin hepsinde ortaklaşa yapı
piridin halkasıdır.
• Moleküller birbirlerinden yan gurupları ile
ayrılırlar.
Vitamin (B6)
• Her üçü de ince barsağın üst kısmından fosforlanmış
olarak kolayca absorbe olur.
• Beyin, karaciğer ve kas dokuda bir miktar depo edilir.
• Fosforilasyondan sonra piridoksal ve piridoksamin
piridoksal 5'-fosfat (PALP) halinde çeşitli enzim
sistemlerine bağlanmaktadır.
• Bugün koenzim olarak bilinen en önemli etkileri
transaminasyon, dekarboksilasyon, desülfidrasyon
ve dehidrojenasyon reaksiyonlarında görülür.
Vitamin (B6)
• Molekül transaminaz enzimine iki yerden
bağlanır:
Vitamin (B6)
• Glikojenolisiste glikojen fosforilaz kofaktörü olarak
etkilidir.
• Serotonin ve norepinefrin nörotransmitterlerin sentezi
için gereklidir.
• Miyelin formasyonu için gerekli olan sfingolipidlerin
sentezi için gereklidir.
• Bir hem öncüsü olan delta aminolevulinik asit sentezi
için gereklidir.
• Vitamin B6 aynı zamanda, kanda artışı
kardiyovasküler hastalıklarda bir risk faktörü olan
homosisteinin sisteine dönüşümü için gereklidir.
Vitamin (B6)
• İlk problem iştahın azalması ve buna bağlı
olarak yetersiz beslenme dolayısı ile büyüme
ve gelişmenin yavaşlamasıdır.
• Vitamin B6 yetmezliği konvülziyonlara,
uyuşukluğa (lethargy), mental değişiklik ve
gelişmede gecikmelere (retardasyon),
anemiye ve deride inflamasyonlar ile
hiperkeratoza neden olmaktadır.
• Daha şiddetli yetmezlik tablolarında deride
yaralar görülmeye başlar.
• Sinir sistemi bozuklukları sonucu irritabilite
artar ve epileptiform konvülziyonlar görülür.
Biotin (B7)
• Bu vitamin enzim katalizli karboksilasyon (bağlı
CO2 veya CO2 bağlanması) reaksiyonlarında
karbondioksit taşıyıcısı olarak mutlaka
bulunması gereken temel bir koenzim olarak
bilinir.
• Kimyasal yapısı bir imidazol, bir tiofen
halkaları ile bir monokarboksilik asit olan
valerik asitten yapılmıştır.
Biotin (B7)
Biotin (B7)
• Genel olarak bir imidazol türevi olarak bilinir.
• Kimyasal yapısı son derece kararlı bir
vitamindir.
• İmalat işlemleri sırasında hiç etkilenmez.
• Ancak okside yağlar ve alkali pH yapısını
bozmaktadır.
Biotin (B7)
• Çok genel olarak:
Büyüme, besinlerin kullanımı, epidermal
dokunun fonksiyonlarını düzenli olarak
sürdürebilmesi, kemik doku gelişimi ve
neslin devamı için gerekli bir vitamindir.
• Glukoneogenezis ve yağ asitleri
sentezinde kofaktör olarak gereklidir.
Biotin (B7)
• Biotin yetmezliğinin görülebilir en önemli
belirtileri epidermal dokuda ortaya
çıkmaktadır.
• Kuru pullu deri, kabuklu dermatitis,
hayvanların boynuz gaga gibi normalde
oldukça sert olan dokularında yumuşama,
saç ve tüylerde dökülmeler epitel doku
kayıpları başlıca belirtiler arasındadır.
Folik asit (B9)
• Bugün bu gurup bileşikler için folik asit
terimi kullanılmakta olup bunun yanı sıra
folatlar ya da folasin olarak da
adlandırılmaktadır.
• Kimyasal olarak folik asit üç bölümden
oluşmuştur: iki halkalı bir pteridin nükleus,
glutamik asit, ve para aminobenzoik asit.
Folik asit (B9)
• Pteridinin para aminobenzoik asite bağlanması
ile meydana gelen yapıya pteroik asit adı verilir.
• Peptit bağıyla glutamik asit yapıya katılır ve
molekül pteroil glutamik asit adını da alır.
Folik asit (B9)
• Yapıdaki PABA yı insanlar sentez edemediğinden bu
madde de insanlar için vitamin gurubundadır.
• Ayrıca PABA nın glutamik asite bağlanmasını
katalize eden enzim de insan hücrelerinde yoktur.
• Folatların aktif formuna folasin adı verilir.
Folik asit (B9)
• Karaciğerde depolandığında veya besinlerle ilk
alındığında molekül poliglutamat formundadır.
Folik asit (B9)
• Barsak mukoza hücreleri glutamik asit
moleküllerinin bir kısmını folil
poliglutamat hidrolaz (konjugaz) ile
yapıdan uzaklaştırır.
• Molekülün hücrelerde aktif olabilmesi
için yapısına hidrojenler ve karbon
guruplarının bağlanması gerekir.
Folik asit (B9)
• Folik asit başta barsaklar ve karaciğer olmak üzere
tüm vücut hücreleri içinde dihidrofolat redüktaz
enziminin etkisi ile önce 7,8-dihidrofolata daha sonra
5,6,7,8-tetrahidrofolata redüklenir. (THF - H4folat)
• Bu molekülün hücrede görev yapan aktif formudur.
Folik asit (B9)
• Daha sonra
5.azota
metil
gurubu
bağlanır ve
N5-metilH4-folat
halinde
kana verilir.
Folik asit (B9)
• Bu guruplar azot atomlarına zayıf bağlarla
bağlanarak taşınırlar.
• Bu tek karbon transfer reaksiyonları özellikle
serin, methionin, glisin, kolin, ve pürin
nükleotitlerin sentezi için gereklidir.
• Treonin ve histidin amino asitleri yapım ve
yıkımı için gereklidir.
• Metiyonin ve kolin molekülleri yapılarındaki
metil guruplarının alınması reaksiyonlarında
gereklidir.
Folik asit (B9)
• Özellikle pürin bazları nükleik asit sentezi
için gerekli olduğundan yetmezliğinde
hücre yapımı önemli ölçüde aksamaktadır.
• Glisin  Serin
• Urasil  Timin
• Homosistein  Metiyonin
Folik asit (B9)
• Folat yetmezliği B12 yetmezliğine benzer
komplikasyonlarla sonuçlanır.
• Vitamin B12 yetmezliğindeki gibi
megaloblastik anemi görülür.
• Kötü beslenme alışkanlığı olan kronik
alkoliklerde folat yetmezliği ortaya çıkabilir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Kırmızı kan hücrelerinin sağlıklı gelişiminde,
penisiyöz aneminin önlenmesinde, sinir
sisteminin fonksiyonlarının devamında,
hücrede genetik materyalin (DNA)
sentezinde, karbonhidratların ve folik asitin
düzenli kullanımında gerekli olan bir
moleküldür.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Vitamin Vitamin B12 kırmızı kristalen bir
bileşiktir.
• Vitaminler içinde yapısı en kompleks
olanıdır.
• Temel yapıyı oluşturan korin çekirdeği
azotlu 4 piridin halkasından oluşur.
• Birbirlerine metilen köprüleri le bağlı
halkaların serbest köşelerinde bulunan
azot atomlarına bir kobalt atomu
bağlanmıştır.
Vitamin B12 (Kobalamin)
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Korrin halkasının hemoglobinden farkı
halkalardan birinin metilen köprüsü
olmaksızın diğerine doğrudan
bağlanmasıdır.
• B12 nin ikinci yapısal önemli kısmı ise
ribonükleotid kısmıdır.
• Burada 5,5-dimetil benzimidazol bir
azotu ile riboz şekere diğer azotu ile
kobalta bağlanmıştır.
• Vitamin B12 vitaminler içinde mineral
element içeren tek bileşiktir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Ribozun 3 nolu karbonunun hidroksiline fosforik asit
esterleşmiştir.
• Fosforik asit ise 4. Pirol halkasında yer alan
propiyonik asit ve ona peptit bağı ile bağlı amino
izopropanol ile esterleşmiştir.
• Bu yapıya kobalamin adı verilir.
• Ayrıca yapıya geçici olarak CN gurubu bağlanmıştır.
• Organizmada aktivite göstermeden önce CN gurubu
yapıdan mutlaka ayrılarak metil, adenozil, veya nitro
guruplarından biri kobalta bağlanır.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Siyanokobalamin en stabil şeklidir. Kanda
dolaşan formu metilkobalamindir.
• Karaciğerde % 3 metilkobalamin ve %70
5'-deoksiadenozilkobalamin halinde
proteinlere bağlı olarak depo edilir.
• Başlarda izole edilen aktif vitaminler içinde
en önemlisinin kobalt atomuna bir siyano
gurubu (-CN) bağlı olan siyanokobalamin
olduğu düşünülmekteydi.
• Ancak daha sonraları bu kanının yanlış
olduğu anlaşıldı.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Beslenme sırasında vitamin muhtemelen bir
peptit ya da proteine bağlı olarak alınır ve bu
protein sindirim sırasında parçalanır ve
vitamin serbest bırakılır.
• Ancak, ince barsakta serbest kalan vitamin
taşıyıcı bir proteine bağlı olmadan emilemez.
• Genel adı ile intrinsik faktör (intrinsic
factor) olarak bilinen bu proteinler B12 nin
emilmesini sağlarlar.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Vitaminin emilebilmesi için bağlı olduğu enzim
proteinlerinden hidroliz edilmesi lazımdır.
• Besinlerin sindirimi sırasında hidroliz midede
gastrik asit veya pepsin tarafından
gerçekleştirilir.
• Daha sonra vitamin midenin parietal
hücrelerinden salgılanan intrinsik faktöre
bağlanır ve absorbe olacağı ileuma kadar bu
halde taşınır.
• Barsaktaki reseptörler B12 yi intrinsik faktör ile
birlikte tanımaktadır.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Mide ve tükürük bezlerinde ayrıca kobalamine
bağlanan R proteinleri vardır.
• Bu protein de molekülün asitlerden ve enzimlerden
zarar görmemesi için yapıya geçici olarak bağlanır.
• Barsaklarda R proteini ayrılır ve yerine gene
barsaklarda serbest kalan intrensek faktör bağlanır.
• Emilerek kana verilen kobalamin molekülü kandan
karaciğere ve diğer dokulara transkobalamin II ile
taşınır.
• Transkobalamin I ise vitaminin karaciğerde depo
edilmesini sağlar.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Vitamin B12 pek çok enzim sistemlerinin
temel bileşenidir.
• Bu enzim sistemlerinin çoğu tek karbon
birimlerinin sentezi ya da transferi
reaksiyonlarında görev yapar.
• Bu nedenle vitamin B12 nin folik asit gibi
diğer vitaminlerin metabolizmasında da
gerekli olduğunu söyleyebiliriz.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• En önemli görevi protein metabolizmasında
olmakla birlikte yağ ve karbonhidrat
metabolizmalarının düzenli çalışması için de
gereklidir.
• Vücutta kofaktör olarak mutlaka B12 gerektiren
iki çok önemli reaksiyon belirlenmiştir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Bu reaksiyonlardan birinde yağ asitlerinin
katabolizması sırasında geriye kalan tek
karbonlu kalıntılar ve valin, izolösin, ve treonin
gibi amino asitlerin karbon kalıntılarından
açığa çıkan propionil-KoA bir karbon
eklenerek süksinil-KoA ya dönüştürür ve TCA
siklusuna dahil olur.
• Bu yolda aktivite gösteren, metilmalonil-KoA
mutaz enziminin kofaktörü vitamin B12 dir.
• Bu reaksiyonda 5'-deoksiadenosil kobalamin
kofaktör olarak kullanılmaktadır.
Vitamin B12 (Kobalamin)
Propiyonil-KoA + CO2 (biotin?)
Metilmalonil-KoA mutaz
metilmalonil-KoA  süksinil-KoA  TCA
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Vitamin B12 gerektiren ikinci reaksiyon
metiyonin sentaz enzimi tarafından katalize
edilen homosisteinin methionine dönüşümü
reaksiyonudur.
• . Bu reaksiyon sırasında metil gurubu N5metiltetrahidrofolattan hidroksikobalamine
transfer edilir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Hücrenin büyümesi ile bütünlüğünün
korunması ve organellerin stabilizasyonunu
sağlayan spermin ve spermidin sentezi için
gereklidir.
• Vitamin B12 karotenlerin barsaktan emilimi ve
kullanımında ayrıca vitamin A nın özellikle
mukozal ve epitelial hücrelerdeki aktivitesinde
etkilidir.
• Kalsiyum, bakır ve demir iyonlarının emilimi ile
dokulardaki fonksiyonlarını sürdürmelerinde de
etkili olduğu belirlenmiştir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Karaciğer 6 yıl yetecek kadar B12 depolayabilir.
• Bu nedenle bu vitamin yetmezliği çok ender görülür.
B12 nin yetesiz emilimi pernisiyöz anemiye neden olur.
• Pernisiyöz anemili kişilerin bir kısmında intrinsik faktör
ile ilgili bir antikor bulunmaktadır.
• Konjenital pernisiyöz anemi 2.5 yaş öncesi ortaya
çıkar.
• Bu hastalarda asit salgısı vardır, ancak salgı içinde
intrinsik faktör bulunmaz.
• Juvenil pernisiyöz anemili hastalarda ise mide
salgılarında HCl salgısı yoktur.
• B12 sprue hastalığında barsak mukoza hücreleri
reseptörlerinde düzensizlik vardır.
• Anemi pürin ve timidin sentezinin durmasına bağlı
olarak yetersiz DNA sentezi sonucu ortaya çıkar.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Anemi belirtileri bitkinlik, nefes darlığı,
(dispne), baygınlık ve düzensiz kalp
atışlarıdır (çarpıntı).
• Ayrıca baş ağrısı, kulak çınlaması ve iştah
kaybı gibi şikâyetleriniz de olabilir.
• Ayrıca ciltte sararma (kanda bilirubin
birikmesine bağlı olarak) ağrılı ve kırmızı bir
dil (glossit), ağız içinde yaralar ve değişmiş
ya da azalmış dokunma hissi.
https://b12d.org/endocrine-systems-and-b12-deficiency
* Sideroblastik Anemi. Hem sentezinin bozulması
sonucu olusur.
* Hipokromik Anemi. Fe ve B6 eksikligi sonucu
olusur.
* Aplastik Anemi.
* Megaloblastik Anemi. B12, Folik asit, intrensek
faktörlerden birinin eksikligi sonucu olusur.
* Pernisiyöz Anemi. Antrensek Faktörün eksikligi ile
olusur. Tedavi edilmez ise megablastik anemiye
dönüsür.
* Hemolitik Anemi. Nedeni herediterdir. Eritrosit zarı
frajildir.
* Sferositoz Anemi. Eritrositler çok küçük ve küre
seklindedir.
Vitamin B12 (Kobalamin)
• Aşırı vitamin B12 verilmesi halinde deney
hayvanlarında aynı oranda atılma gözlenememiştir.
• Ancak aşırı doza bağlı herhangi bir tablo da
geliştirilememiştir.
• Başta karaciğer olmak üzere pek çok organ bu
vitamini depo edebilmektedir.
• Vücuttaki rezervlerin % 30-60 ı karaciğerde
bulunmaktadır.
• Vitamin B12 nin dokularda yıkımı ile ilgili bir
metabolik yol yoktur.
• Doğrudan böbreklerle ve safra yolundan dışkıyla
atılmaktadır.
Kolin (B7)
• Kimyasal bir başka adı trimetilamino
etanoldür.
• Kolinin yapıtaşı olarak ve pek çok metabolik
reaksiyonlarda kullanılmasına karşın yüksek
canlılar için besinlerle alınması gerekli bir
molekül olduğu belirlenmiştir.
Kolin (B7)
• Organizmada serbest ve bileşik halde bulunur.
• Bu bileşiklerden bazıları lesitin, sfingomiyelin,
ve asetilkolindir.
• Pek çok özellikleri vitamin tanımına
uymamakla birlikte vitamin B gurubu bileşikler
arasında sayılması önerilmektedir.
• Kolin diğer vitaminlerin aksine karaciğerde
sentez edilebilmektedir.
• Yüksek canlılar için yapıtaşıdır ve bir koenzim
değildir.
Kolin (B7)
• Kolin doğada yaygın olarak bulunan güçlü bir
bazdır.
• Hücrenin önemli bir parçası olduğundan ve
yapıya çok güçlü bağlarla bağlı olduğundan
sindirilmesi ve barsaklardan alınması oldukça
zordur.
• Büyük kısmı bakteriler tarafından
trimetilamine çevrildiğinden emilen kısmı çok
azdır.
Kolin (B7)
• Karaciğerde fosfolipidlerin yapısına girerek yağ
infiltrasonunu önler.
• Hücrelerin zar sistemlerini oluşturan fosfolipitlerden
biri olan lesitinin (fosfoditil kolin) yapısal
bileşenlerinden biridir.
• Asetilkolinin temel yapısal bileşenidir ve bu molekül
sinir sisteminde kolinerjik reseptörlerde impuls
iletimi için gereklidir.
• Ayrıca hücrelerde metil gurubu vericisi olarak görev
yapar .
• Metil gurupları folik asit ya da vitamin B12 tarafından
sağlanır.
Kolin (B7)
• Büyüme ve gelişme dönemlerinde endojen
sentezin günlük ihtiyacı karşılayamadığı
belirlenmiştir.
• Kolinsiz diyetle yapılan deneylerde pek çok
deney hayvanında öncelikle büyümenin
yavaşladığı ya da durduğu gözlenmiştir.
• Yağlı karaciğer gelişen ilk klinik belirtidir.
Kolin (B7)
• Daha sonra ortaya çıkan belirtilerden başlıcaları,
bacaklarda zayıflama ve güçsüzlük, böbreklerde
kanamalar, ve dişi deney hayvanlarında
yumurtlamada gecikmelerdir.
• Kolin yetmezliğine bağlı hemorajik böbrek
dejenerasyonu rat, kedi, tavşan ve domuzlarda
gösterilmiştir.
• Yetmezlikten etkilenmiş böbreklerde yapılan
histokimyasal gözlemlerde muhtemelen öncelikle
bölgede gelişen lezyonlara bağlı olarak yoğun
tübüler nekroz gözlenir.
• Tam böbrek yetmezliği sonrasında da intersitisyal
hemoraji gelişir.
İnozitol
• Halkalı bir yapıya sahip
hekzahidroksi alkoldür.
• Yüksek canlılar tarafından
sentez edilemediği için bu gurup içinde
düşünülmektedir.
• Fosfolipidlerin yapısında kullanılır (lipozitol).
Günlük ihtiyaç vitamine olandan çok fazladır.
• Deney hayvanlarında yetersiz
beslenme hallerinde avitaminozise
benzer tablolar ortaya çıkmaktadır
Lipoik Asit
• Bu molekül dekarboksilasyon reaksiyonlarında
TPP ile birlikte koenzim olarak gereklidir.
• Molekülün diğer adı 6,8-ditiyooktanoik asittir.
• Yağda çözünür bir moleküldür.
• Koenzim olarak aktivite gösterdiği için B
gurubu vitaminler içinde düşünülmektedir.
Lipoik Asit
• Fizyolojik koşullarda hücrelerde bulunan
ender protonsuz baz moleküllerinden biridir.
• Piruvat dehidrogenaz enziminin çalışabilmesi
için gerekli koenzimlerdendir.
• Reaksiyonlar sırasında molekülün okside ve
redükte formları ortaya çıkar.
Vitamin C
• Antiinfeksiyoz vitamin, antiskorbutik
vitamin ve askorbik asit olarak da bilinir.
• Sağlıklı deri, kemikler, dişler, diş etleri,
ligamentler, ve kan damarları, hastalıklara
bağışıklık, yara iyileşmesi, demirin sindirim
kanalından emilimi için gerekli bir
maddedir.
Vitamin C
• Hayvan türlerinin çoğunun böbreklerinde
glukoz ve diğer 6 karbonlu bileşiklerden
sentez edilebilmektedir.
• Bu canlılarda askorbik asit üronik asit
metabolik yolunda glukozdan elde edilen
bir ürünüdür.
Vitamin C
• Askorbik asitin 2H atomu yitirmesi ile
dehidroaskorbik asit oluşur. Bu kademe
reversibldir ve vitamin fonksiyonlarını bu yolla
yerine getirir.
• Askorbik asitin fonksiyon gören gurubu
(C2C3) karbonları arasında bulunan kararsız
enediol gurubudur.
Vitamin C
• Dehidro-L-askorbik asitin elektron alarak
askorbik asite dönüşememesi halinde moleküle
bir molekül su bağlanarak vitaminin inaktif
formu olan 2,3-diketo-L- gulonik asit açığa
çıkar.
Vitamin C
• En önemli fonksiyonu pek çok farklı reaksiyonda
redükleyici bir ajan olmasıdır.
• Askorbik asit bütün canlı hücrelerine hücre
metabolizmalarındaki oksidasyon-redüksiyon
reaksiyonlarında kullanılmak üzere taşınır.
• Vitamin C solunum zincirinde oksijen kadar sitokrom a
ve c yi redükleme potansiyeline sahiptir.
• Hücrelerin savunma mekanizmaları içinde de yer alır.
• Son araştırmalarda, demirin plazmadan dokulara
taşınmasında gerekli olduğu belirlenmiştir.
Vitamin C
• Hücrede serbest radikallerin
etkisizleştirilmesinde gerekli önemli bir hücre içi
antioksidanıdır.
• Vitamin E hücre zarlarını serbest radikal aracılı
oksidasyonlardan koruyan en önemli yağda erir
antioksidandır.
• Yağ asiti oksidasyonlarının azaltılmaya
çalışıldığı ortamda tokoferol (vitamin E) tokoferil
(tocopheryl) serbest radikallerine okside olur.
• Askorbik asit bu tokoferil serbest radikaline bir
elektron vererek aktif tokoferole rejenere
olmasını sağlar.
Vitamin C
• Kofaktör olarak vitamin C ye ihtiyaç gösteren
önemli reaksiyonlardan biri kollajendeki
prolinlerin hidroksilasyonudur.
• Kemik doku organik matriksinde kollajen
bulunduğundan kemik doku oluşumu için de
gereklidir.
• Soğuk ve hastalıklardan koruyan immun
sistemin oluşumunu kolaylaştıran bir
antioksidandır.
• Karsinojenlerle ilgili nitrozaminler ve serbest
radikallerin etkilerini en aza indirir veya ortadan
kaldırır.
Vitamin C
• Tirozinin katabolizması:
Tirozin→parahidroksifenil piruvat → Homogentisat
p-hidroksifenilpiruvat hidroksilaz
• Tirozinden epinefrin sentezi:
Tirozin → Dopa →
Dopamin → Norepinefrin→ Epinefrin
Dopamin hidroksilaz, vitamin C ve Cu
• Safra asitlerinin sentezi:
Kolesterol
→ 7α-hidroksikolesterol
7α-hidroksilaz ve vitamin C
Vitamin C
• Steroid hormonların sentezinde rolü olduğu
düşünülmektedir.
• Alyuvarların yapımı ile olgunlaşması ve
demirin barsaktan emilimi vitamin C artışına
paralel olarak artmaktadır.
Vitamin C
• Yetmezliğinde skorbüt tablosu açığa çıkar.
• İlk dönemlerde halsizlik uyuşukluk çabuk
yorulma görülür.
• Tabloya kıl folliküllerinde hiperkeratoz ve
kanamalar eklenir.
• İleri safhada deri altında ve kas aralarında
kendiliğinden ya da hafif travmaya bağlı
kanamalar ortaya çıkar.
Vitamin C
• Erken belirtilerden biri de gingivitistir.
• Diş etleri şişer, morarır, kanamalar başlar.
• Diş eti epitellerinde dejenerasyon ve
ülserasyon görülür.
• Dişler sallanmaya ve dökülmeye başlar.
• Çocuklarda görülen tipe Möller Barlow
hastalığı denir.
• Bacaklar ağrılı ve hassastır.
Yağda erir vitaminler
• Yağda erir vitaminler oldukça fazla karbon
atomundan meydana geldiklerinden
nonpolar hidrofobik moleküllerdir.
• Her bir vitaminin yapısına baktığımızda esas
olarak başında OH gurubu bulunan uzun
lineer bir hidrokarbon zincirinden oluştuğu
görülmektedir.
• Bu yapı bütünüyle hücre membranında
bulunan yağ asitleri ve fosfolpitlere
benzemektedir.
Yağda erir vitaminler
• Bir kısmı izopren türevi (A,E,K) moleküllerdir.
• Vitamin D gurubu ise kolesterol türevidir.
• Kanda lipoproteinler veya spesifik proteinlerle
taşınırlar.
• İdrarla atılmazlar.
• Yetmezlik tabloları vardır.
• Aşırı alınmaları hipervitaminozis tablosunun
ortaya çıkmasına sebep olur.
Vitamin A
• Vitamin A yapısal olarak ve biyolojik
aktiviteleri birbiri ile bağlantılı temeli lipid
alkol retinol olan bir aileyi belirlemek için
kullanılan bir terimdir.
• Vitamin A gurubu içinde retinal, retinol,
retinoik asit ve retinolün besinsel
prekürsörü olarak porvitamin A
(karotenoidler) bulunur.
Vitamin A
• Bu moleküllerden retinol beta ionon
halkası içeren bir primer alkoldür.
• Hayvan dokularında uzun zincirli yağ
asitleri ile retinil esterleri halinde bulunur.
Vitamin A
• Retinal retinolün oksidasyonu ile ortaya
çıkar.
• İhtiyaca bağlı olarak retinolle karşılıklı
dönüşebilirler.
Vitamin A
• Retinoik asit retinalin oksidasyon ürünüdür.
• Ancak bu molekül vücutta tekrar retinol
veya retinale redüklenemez.
Vitamin A
• Lipaz enzimi ile parçalanan yağ asitleri ile
birlikte karotenoitler retinol, ve diğer yağda
çözünür moleküllerle miselleri oluşturur.
• Miseller ince barsağa oradan da
şilomikronlarla lenf kanallarına difüze olur.
• Lenf sıvısı ile kana aktarılırlar.
• Karotenoitlerin ince barsak duvarında
emilim sırasında vitamin
A ya çevrilerek de
kana geçtiği
bilinmektedir.
Vitamin A
• Yapısal olarak vitamin A nın 6 farklı yapısal
izomeri vardır.
• En fazla bulunan ve en kararlı yapıya sahip
olanı trans izomeridir.
• Molekül yapısal değişikliğe uğrayarak cisformuna dönüşebilir.
Vitamin A
• Vitamin A normal görme için gereklidir.
• Büyüme ve dokuların tamiri,düzgün,
yumuşak, hastalıksız bir deri, için
gereklidir.
• Vitamin A epitel doku bütünlüğünün
korunması için hücresel diferensiasyonda
önemli bir role sahiptir.
• Tüm organlar iç yüzeylerinin korunması ve
mukus salgısı için gereklidir.
Vitamin A
• Kornea, tükürük bezleri ve ebriyonik
yaşam için gereklidir.
• Retinol ve retinal
erkeklerde spermatogenezis ve mukus
yapımını destekleyerek,
kadınlarda fetal rezorpsiyonu önleyerek
döllenme ve üreme için gereklidir.
Vitamin A
• Vitamin A nın hem hücre aracılı immunite hem
de hümoral immunite olmak üzere immun
fonksiyonlar üzerinde rolü olduğu
düşünülmektedir.
• Vitamin A yetmezliği ile birlikte infeksiyona
direnç de azalmaktadır.
• Vitamin A ile müdahalelerde kızamık ve
diyarenin şiddetinin azaldığı gösterilmiştir.
Vitamin A
• Vitamin A yetmezliğinde hücre
bölünmesinde yavaşlama ile büyüme ve
döllenmede gecikme gözlenir.
• Antikor yapımı ve dolayısı ile
infeksiyonlara direnç azalır.
Vitamin A
• Vitamin A büyük oranda karaciğerde daha az
oranlarda böbrekler ve diğer organlarda depo
edilir.
• Depolar statik değildir ve sürekli plazma
vitamini ile yer değiştirilirler.
• Aşırı yüksek dozda ve uzun süre vitamin
verilmesi vücudun yapı ve performansını
etkileyen toksik belirtilerin ortaya çıkmasına
neden olur.
• Kemiklerde incelme, dekalsifikasyon, internal ve
peteşial hemoraji (noktalar halinde kanama), deride
incelme, kalpte ritim bozuklukları, zayıflama ve
halsizlik gözlenen belirtiler arasındadır.
Vitamin A
• Yetmezlik semptomları görme yeteneğinde
azalmalar ve gece körlüğü ile başlar (niktalopi)
ve genellikle ilk belirtiler arasındadır.
• Bu tabloyu, Göz kuruluğu (kseroftalmi) ve
korneada yumuşama (keratomalasi) izler.
• Bir önemli belirti de deridedir.
• Başlangıçta deri kurudur.
• Bunu perifolliküler hiperkeratoz izler.
• Yağ bezleri yağ salgılayamaz.
Vitamin A
• Deri ve yer yer onu çevreleyen saç ve tüyler
etkilenir ve deri yapısında bozulmalar ile tüy ve
saçlarda büyümede gecikmelerle dökülmeler
gözlenir.
• Deri kalınlaşır. Kabuklanma ve pigmentasyon
ortaya çıkar.
• Büyüme yavaşlar, döllenme zorlaşır ya da
gerçekleşemez.
• Koreneada ülserasyon ortaya çıkar.
• Dişilerde sıklıkla fetal anomaliler ortaya çıkar.
• İştah ve hastalıklara direnç azalır.
• Böbrek fonksiyonları giderek yavaşlar ve
durabilir (nefritis).
Vitamin D
• Yapılan çalışmalar sonunda bitkisel
kaynaklı ergokalsiferol (vitamin D2) ve
hayvansal kaynaklı kolekalsiferolün
(vitamin D3) raşitizmi ortadan kaldıran
moleküller olduğu saptandı.
Vitamin D
• Genellikle moleküller bu formda bulunmazlar.
Bitkilerde ergosterol, hayvanlarda ise
7-dehidrokolesterol halindedir.
Vitamin D
• Kullanılmadan önce molekül yapılarında
bir kimyasal değişiklik daha görülür.
• İlk aşama karaciğerde 25-hidroksi (25OHCC) formunun oluşumudur.
• Açığa çıkan moleküller
25-hidroksikolekalsiferol (25-hidroksi D3)
veya
25-hidroksiergokalsiferol dür (25-hidroksi D2)
• Vitamin kanda bu hali ile dolaşır.
Vitamin D
• Vitamin kanda bu hali ile dolaşırken
moleküle aktivitesi için ihtiyaç
duyulduğunda:
• Böbreklerde 1α-hidroksilaz enzimi ile bir
hidroksilasyon aşaması daha geçirir ve
molekülün aktif şekli olan
1,25-dihidroksi kolekalsiferol [1,25(OH)2CC]
ya da
1,25-dihidroksi ergokalsiferol [1,25(OH)2EC]
aktif formu oluşur.
Vitamin D
• Vitamin D nin başlıca görevi kalsiyumun ve daha az
oranda fosforun emilim taşınma ve depolanmasının
kontrolüdür.
• Tiroit ve paratiroitlerden salgılanan kalsitonin ve
parathormon ile birlikte organizmanın kalsiyum
metabolizmasının çok düzenli çalışmasını sağlar.
• Parathormon etkisi ile böbreklerde 1α -hidroksilaz
enzimi sentezi ve aktivitesi artar.
• Sonuçta 1,25- dihidroksi D3 sentezi hızlanır.
• Bu molekülün hedef dokusu ince barsaklardır.
• Burada kalsiyum bağlayan protein sentezini hızlandırır.
Vitamin D nin fonksiyonları:
• Normal kan kalsiyum ve fosfor düzeyinin
sürdürülmesini sağlar.
• İnce barsaklardan kalsiyumun emilimini
kolaylaştırır.
• İmmun sistemin güçlenmesine yardımcı
olur.
Vitamin D nin fonksiyonları:
• Osteomalasi, osteoporosis gibi
hastalıklar ile prostat, göğüs, kolon ve
yumurtalık kanserlerine karşı direnç
sağlar.
• Yeterli miktarlarda alınması
depresyon, psöriazis (sedef Hastalığı),
şizofreni, ile multipl sklerozis ve
romatoit artrit gibi otoimmun sistem
hastalıklarından korunmaya katkı
sağlar.
Vitamin D
• Vitamin D yetmezliğinde kalsiyumun ince
barsaklardan emiliminin çok azaldığı
gözlenmiştir.
• Ayrıca kemik dokudan kalsiyum ve fosforun
mobilizasyonu da durur ve kemiklerde
yumuşama ile karakterize raşitizm adı verilen
hastalık tablosu ortaya çıkar.
• Yetişkinlerde bu tablonun adı osteomalasidir.
• Osteoporozis hastalıkta tabloya hakimdir.
Vitamin E
• 1920 yıllarında Kalifornia Üniversitesi
araştırıcıları Herbert Evans ve Katherine
Bishop yeşil bitki ya da buğday verilmeyip
sadece bozuk domuz yağı ile beslenen
ratlarda üremenin durduğunu gözledi.
• Daha sonra 1922 yılında buğdayda vitamin
özelliği taşıyan bir maddenin varlığını fark
ettiler ve buğday embriyo yağını izole ettiler.
• Evans bu bileşiğin vitamin E olmasını önerdi.
Vitamin E
• Daha sonra Emerson saflaştırdığı bu maddeye
latince tokos (çocuk doğurma) ve pherein
(taşıma ) kelimelerinden türeyen tokoferin ya
da tokoferol adını verdi.
• Bu belirleme saflaştırma sentez aşamalarından
çok sonra uzun yıllar bu vitamin döllenme için
gerekli vitamin olarak bilindi ve kabul edildi.
• Ancak daha sonraki yıllarda bu maddenin
besinlerle mutlaka alınması gerekli bir
antioksidan olduğu anlaşıldı .
Vitamin E
• Vitamin E çok farklı moleküler yapıya sahip
çok geniş bir moleküller topluluğudur.
• Vitamin E aktivitesine sahip en az 8 farklı
tokol bilinmektedir.
• Hepsi kromanol halkası (hidroksikroman) ve
uzun yan zincire sahiptir.
Vitamin E
• Vitamin E gurubu içinde alfa-tokoferol besin
maddelerinde en çok bulunan ve biyolojik
aktivitenin yaklaşık % 70-90 ından sorumlu
olanıdır.
• Tokoferollerin farklı aktivitelere sahip çok
sayıda izomeri bulunmaktadır.
• Bunlar alfa (5,7,8-trimetil-tokol)
beta (5,8-dimetil-tokol)
gama (7,8-dimetil-tokol) ve
delta-tokoferollerdir(8-metil-tokol).
Vitamin E
• Vitamin E nin yapısı ve etkisine ilişkin
çalışmalarda bir başka tablo ile daha
karşılaşılmıştır.
• Ticari olarak kullanılan sentetik vitamin E
moleküllerinin diğer vitaminlerin aksine doğal
vitaminlerle eşdeğer etkiye sahip olmadıkları
belirlenmiştir.
• Alfa tokoferol (alpha-tocopherol) doğada
sadece bir tek formda bulunur, RRR-alfatokoferol.
• Alfa-tokoferolün kimyasal sentezi 8 farklı
formda gerçekleşebilir ve bunlardan sadece 1
tanesi RRR-alfa-tokoferoldür.
SRR,SSR, SRS, SSS, RSR, RRS, RSS ve RRR
R: natural S:sentetik
Vitamin E ailesi içinde ikinci bir gurup moleküll daha
bulunmaktadır. Tokoller ortak ismiyle bilinen bu gurup
bileşiklerin tokoferollerin yanı sıra ikinci gurubu
tokotrienollerdir.
Vitamin E
• Vitamin E nin en
önemli ve en
yaygın
etkilerinin
başında lipit
peroksidasyonu
nu önlemesi
gelir.
Vitamin E
• Tokoferol ailesi içinde peroksil radikaline
(COO) karşı en etkili olanı alfatokoferoldür.
• Peroksil radikaline karşı etki sıralamasının
alfa>beta=gama>delta şeklinde olduğu
gözlenmiştir.
• Vitamin E moleküllerinin antioksidan
etkileri kroman halkasındaki hidrojenler
ya da hidroksil gurubu ile serbest
radikallerin nötralize edilmeleri ile
sağlanır.
Vitamin E
• Bu reaksiyonlarla çok daha stabil yapıya sahip
tokoferol-radikal kompleksleri ortaya çıkar.
• Genellikle kroman halkaları hücre ya da
mitokondri zarlarının fosfolipit yapılarının
hemen iç yüzey kenarlarında bulunurken
hidrofobik yan zincir
hücre zarı içine
gömülmüştür.
Vitamin E
• Serbest radikaller tarafından fosfolipit
moleküllerinin yağ asitlerinden oluşan
kuyrukları perokside edildiğinde bu
moleküller suda çözünür hale gelirler ve
yüzeye doğru hareket ederler yüzeye
yakın bölgelerde ise kendilerini kroman
halkası beklemektedir.
• Tokoferoller yağ asitlerine bağlanan
radikallerle tokoferol-radikal kompleksini
oluştururlar ve yağ asiti yeniden nötralize
edilir ve yapının bozulmaması sağlanır.
Vitamin E
• Ortaya çıkan kroman halkası okside olmuş
tokoferoksil radikali:
• ya doğrudan ubikinol (ubiquinol)
• ya da vitamin C yoluyla
• ya da gene vitamin C aracılı reaksiyonla
dolaylı olarak glutatyon ya da lipoik asit
tarafından ve NADH ya da NADPH
kullanılarak redüklenip yenilenir ve yeniden
kullanılması sağlanır.
Vitamin E
• Vitamin E nin aterosiklerozis ve koroner
hastalıkları önlemek amacıyla kullanılmasının en
önemli nedeni tokoferollerin LDL nin
oksidasyonunu önlemesidir.
• LDL molekülleri okside olduğunda anlamsız
moleküllere dönüştüğünden makrofajlar
tarafından toplanmaya başlarlar.
• İçinde çok fazla LDL artan akrofajlar köpük
hücrelerine dönüşürler ve arterlerin subendotelial
bölgelerinde birikerek aterom plaklarını
oluştururlar.
• Sonrasında aterosiklerozis ortaya çıkar.
Vitamin E
• Vitamin C tokoperoksil radikallerini nötralize
ettiğinden vitamin E nin vitamin C ile birlikte
kullanılmasından daha iyi sonuçlar alınmıştır.
• Rat böbreklerinde yapılan deneylerde
Vitamin E nin antioksidan etki ile DNA hasarını
ve kanser oluşumunu önlediği gösterilmiştir.
• Ayrıca selenyum ile birlikte kanser hücrelerini
apoptozise yönlendirdiğine ilişkin bulgular elde
edilmiştir.
Vitamin E
• Yetmezliğe bağlı semptomlara farklı doku ve
organlarda rastlamak olasıdır.
• Yetmezlik semptomları çok belirgin ve açık
değildir. Kasta lezyonlar (miyopati) sıklıkla
ortaya çıkar.
• Eğer iskelet kasları etkilenirse düz kaslarda
da belirtiler ortaya çıkar (besinsel muskular
distrofi).
• Miyokard etkilenir ve buna bağlı olarak kalp
yetmezliği ortaya çıkabilir.
Vitamin E
• Yetmezlik belirtileri az gelişmiş ülke
insanlarında ve malabsorbsiyon problemi olan
hastalarda görülür.
• Kaslarda yumuşama ve döllenme
problemlerinin ortaya çıkmasına neden olur.
• Başlıca semptomplar hemolitik anemi ve
nörolojik hasardır.
• Eritrositlerin çok kolay bozulmalarına ve
özellikle periferal aksonlar ve kolon sinir
hücrelerinin hasar görmelerine neden olur.
Vitamin E
• Kronik kolestatik hepatobiliyer hastalıklarda
safra akışının durması yağ malabsorbsiyonuna
ve vitamin E yetmezliğine neden olur.
• İzole vitamin E yetmezliği sendromu: Yağ
malabsorbsiyonuna bağlı olmaksızın
gelişebilen otozomal resesif genetik bir
hastalıktır. Yaşamın ilk döneminde nörolojik
bozukluklar gözlenir. Ataksi ve hareket
bozuklukları dışında başka bir belirti
gözlenememiştir.
Vitamin E
• Karaciğer ve kalpte kan damarları
permeabilitesi bozuklukları hemorajiye
neden olur.
• Alınan verilere göre, halsizlik, iltihaplı ve
genişlemiş venalar, yara iyileşmesinde
gecikmeler prematüre doğum ve kısırlık
yetmezlik tablosuna dahil olabilir.
Vitamin E
• Yetersiz alınması halinde semptomlar
arasında sivilce oluşumu, anemi, kas
hastalıkları, demans, kanser, safra taşları,
eritrositlerin ömürlerinde kısalma, ve düşükler
sayılabilir.
• Aşırı ve uzun süre vitamin E alımı vitamin K
aktivitesini etkileyerek kanama ve pıhtılaşma
zamanının uzamasına sebep olabilir.
Vitamin K
• Bu yüzyılın başlarında çeşitli hemorajik
problemlerle karşılaşan araştırıcılar bunların bir
kısmının protrombin yetmezliğine bağlı
pıhtılaşma yetersizliğinden kaynaklandığını
belirlemişlerdir.
• 1929 yılında, Henrik Dam diyetle alınması
gerekli plazma protrombin düzeyi artışını
destekleyen anti-hemorajik bir faktörün varlığını
göstermiştir.
• Yetmezliğinde protrombin seviyesinin
düşmesine ve hemorajik problemlerin ortaya
çıkmasına sebep olan bu moleküle vitamin K
adı verilmiştir.
Vitamin K
• 1939 yılında çeşitli meyvalardan
saflaştırılarak elde edilen bu molekülün bir
kinon molekülü olduğu anlaşılmış ve
moleküle fillokinon denilmiştir.
• Bu gurup bileşikler poliizoprenoid yan zincire
sahip naftokinonlardır.
Vitamin K
• Vitamin K1 ya da fillokinon bitkilerde bulunur.
• Benzer menakinon molekülleri kokuşmuş
bitki ve hayvan ürünlerinden elde edilmiş ve bu
moleküle de vitamin K2 adı verilmiştir.
• Vitamin K2, ya da menakinon, pek çok bakteri
türü tarafından sentez edilebilir ve hayvanlar
ve bakterilerde bulunur.
Vitamin K
• Vitaminin doğal formu olan fillokinona vitamin
K1 ve menadiona vitamin K3 denilmiştir.
• Metil naftokinon ya da diğer adı ile menadion
vitamin K aktivitesi gösteren moleküllerden
biridir.
• Menadion ve fitiyokol bu vitaminin sentetik
olarak elde edilebilen formlarıdır ve ilaç olarak
kullanılır.
Vitamin K
• Barsaktan emilimi diğer yağlarla birlikte
olmaktadır.
• Diyetle alınanların emilim için safra tuzlarına
ihtiyaç duymasına karşın ilaç olarak alınanları
suda eridiğinden kolayca emilebilir.
• Diyette bozuk yağların bulunması, fazla
miktarda şeker, antibiyotikler, yüksek dozda
vitamin E, veya Ca vitamin K emilimini
azaltabilir.
Vitamin K
• Pıhtılaşma süreci içinde görev yapan 14
faktörden faktör II, VII, IX, ve X un sentez
ve aktivasyonu vitamin K ve Ca++
bağımlıdır.
• İnaktif halde sentezlenen bu moleküllerin
aktif forma dönüşmeleri vitamin K aracılı
reaksiyonlarla olur.
Vitamin K
• Vitamin K nın bu reaksiyon sonunda ortaya
çıkan indirgenmiş formu karaciğerde tekrar
2,3-epoksi formundan
kinon formuna
dönüştürülür ve
organizmada yeniden
kullanılması için iade edilir.
• Vitamin K aynı zamanda kemik oluşumu ve
tamirinde gereklidir. Vitamin K nın
osteoporozisin şiddetini azalttığı ve kemik
kaybını yavaşlattığı da gösterilmiştir.
Vitamin K
• Yetmezliğinde karaciğerde protrombin ve diğer
3 pıhtılaşma faktörünün sentezinde ve gene
pıtılaşma faktörleri aktivasyonundaki
yetersizliklere bağlı olarak pıhtılaşma güçlüğü
ortaya çıkmaktadır.
• Hemoraji görülebilmekte ve durdurulamayan
kanamalarda ölüm ortaya çıkabilmektedir.
• Erişkinlerde, safra kesesi, safra yolları
hastalıkları, pankreas ve ince barsak
hastalıkları bulunan kişilerde yetmezlik tablosu
gelişebilir.
Vitamin K
• Kemik sağlığı için çok önemlidir.
• Vitamin K yetmezliği kemik matriks proteini
osteokalsinin aktivitesinin bozulmasına ve
osteoblastik aktivitenin yavaşlamasıyla
kemik oluşumunda gecikme ve
bozulmalara neden olur.