Slayt Başlığı Yok

Download Report

Transcript Slayt Başlığı Yok

•İRŞAT EKSENİ
• Sizden hayra çağıran, iyiliği emr edip kötülüğü men eden
bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Ayet)
• Bu vazife yer yüzünün en şerefli en kıymetli vazifesidir.
• Bundan daha kıymetli ve değerli bir vazife olsaydı, Allah
seçkin kul olarak yarattığı Peygamberlerini o vazife ile
görevlendirirdi.
• Tebliğ: Allah’a inanmayan kişilere, İrşad da inanan ama
olması gerektiği ölçüde onu yaşamayan yada yaşayamayan
kişilere karşı yapılan ameliye olarak değerlendirilir.
• Tebliğ, ferdin Allah’a hakıyla kul olmasını sağlayacak,
Rabbisiyle irtibatını daimi tutacak, ve onun iman ve islamda
kemal mertebesine ulaşmasını temin edecek en önemli
vesilelerden biridir.
• İslam aleminin, bu günkü duruma düşmesinin altında asrın
gerçeklerine uyanamama faktörü, diğerlerine nisbetle daha
müyessirdir.
• Tebliğ erleri, tebliğ ettiklerini önce kendi nefsinde yaşaması
gerekir. “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz.!
Allah katında en büyük günah yapamayacağınız şeyleri
söylemenizdir.” (Ayet-i Kerime) böyle yapılınca; Vahyin
bereketinin kesilmesine sebebtir.
• Vahyin bereketi kesildiğinde de düşünceler tutarsız,
muhakemeler yetersiz, sözler kuru ve yavan hale gelir.
• İnsan zaaaflarıyla aşağılardan aşağı, faziletleriyle de
meleklerden üstün bir varlıktır.
• “Emr-i bil maruf, Nehy-i anil münker” Varlığın yaradılış
gayesine götüren bir yoldur.
• Allah c.c. Kainat sarayını bu yüce vazife için açmış ve
yine insanı o sarayda bu yüce vazife için halife
yapmıştır.
• İnsanda ne kadar fazilet mevcutsa adeta zaman ve
hadiseler onları teker teker tüketme azmindedir. Onun
içindir ki Kuran-ı Kerim yenilenmeden geçen sürenin
kalb kasvetine sebeb olduğuna işaret eder.
• İnsan ki Cenab-ı Hakkı bilip tanımak ve bu bildiklerini
viçdanında duymak için yaratılmıştır.
• Tebliğ vazifesi esnasında Peygamberlerden dahi nice
şehitler verilmiştir. Hz. Zekeriyya as. Baştan aşağıya
demir testere ile bu uğurda ikiye biçilmiş, Hz. Yahya
as. Yine bu uğurda şehit edilmiş, zaten Hz. İsa as. İçin
kurulan çarmıh ta başka bir gaye için değildi.
• Allah Resulü s.a.v. in maruz kaldığı
zorluklar bunların hepsini aşkındı.
• O’nun bu uğurda çekmediği eza ve cefa
kalmamıştır.
• Hatta bir defasında O, Hz. Aişe’ye hitaben
“Ya Aişe kavmimden çok çektim”
diyecektir.
• Mahsun Peygamberin bu sözünde bir kalb
kırıklığının iniltisi vardır.
• Efendimizden sonra bu işi devam ettiren
kutlular... Onların ifadeleri de, sıkılsa,
damla damla aynı inkisarın döküldüğü
görülecektir...
Seksen küsür... senelik bütün hayatımda, düya zevki
namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp
meydanlarında esaret zindanlarında yahut memleket
hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti.
Çekmediğim cefa görmediğim eza kalmadı. Divan-ı
Harpte bir cani gibi muamele gördüm, bir serseri gibi
memleket memleket sürgüne yollandım.
Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan men
edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü
hakaretlere maruz kaldım.
Zaman oldu ki hayattan bin defa ölümü tercih ettim.
Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bu
gün SAİD topraklar attında çürümüş gitmiş olacaktı...
• Yukarıda ki ifadeler, buruk bir inkisardan başka
neyin ifadesidir.?
• İhtimal bu sözü, kendi gibi bütün kalbi kırıklar için
söylüyor. Hasılı bu hal emr-i bil maruf, nehy-i anil
münker yapanların değişmez bir kaderidir.
• Bu yolda atılan her adım, adım sahibi için
Nübüvvete veraset sevabı kazandırır. Çünkü bu
vazife, esas itibariyle Peygamberlerin vazifesidir.
• Bu yola adımını atan insan, böyle bir vazifenin
altına girmiş , yada İlahi bir lütuf olaral bu vazife
ona verilmiş demektir.
• Öyleyse bu uğurda tek adım atan insan dahi, niyet
derecesine göre bu vazifenin sevabını alır.
• Mü’min ırzını, namusunu, malını ve canını
koruyacak, ama evvela dinini koruyacaktır.
• Şu da kattiyyen unutulmamalı ki, dinini
koruyamayan, diğer dört esasıda koruyamaz.
• Tebliğe ait vazife yapılmayınca; İzzet, şeref ve
haysiyetin yerini zillet ve hakeretin alacağı
muhakkaktır.
• Allah Resülü s.a.v. Buyurdu. “Nasıl olacak haliniz?
O gün kadınların baş kaldırdığı, sereserpe açılıp
saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafta
yayıldığı ve Hakkı ifadenin terk edildiği gün...”
• Sahabi... “Bunlar olacak mı Ya Resülullah .?”
• “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki
daha şiddetlisi de olacak”
• Sahabi... “Bundan daha şiddetlisi nedir..?
Ya Resülullah”
• “Bütün kötülükleri iyi ve bütün iyilikleri kötü
gördüğünüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz.”
• Sahabi... “Buda mı olacak Ya Resulullah.? Yani
iyilikler men edilip, kötülükler emr edilecek mi.?”
• “ Daha şiddetlisi bile olacak.!”
• Sahabi... “Bundan daha şiddetlisi nedir ?
Ey Allah’ın Resülü
• “ Münkerat karşısında susup ve bizzat onu teşvik
ettiğiniz gün vay halinize”
• Sahabi... “ Buda mı olacak Ya Resülullah..?”
• “Evet... Hatta ondan daha şiddetlisi de olacaktır.”
Tam bu esnada Allah Resülü; Allah’a Kasem ederek,
ondan şu sözü nakletti. “ Celalime Yemin olsun ki
bu duruma gelmiş bir cemiyetin içerisine
çağlayanlar gibi fitneleri salıveririm.
• Günümüzde geçmiş asırların hepsine denk bir küfür
ve isyan hadisesi söz konusudur. Bu itibarlada bu
gün bu yüce vazifeyi omuzlayanlar her devrin
insanından daha büyük sıkıntı ve ızdıraba düçar
oalabileceklerdir.
• Bu zor şartlardır ki, günümüzün mürşid ve
mübelliğlerini kendilerinden önce gelenlerin çok
önüne geçirecek ve
• Ümit ediyoruz, onlara sahabenin hemen arkasında
yer alma payesini kazandıracaktır.
• Nefis cümleden aşağı olsa da, vazive cümlenin
üstündedir.
• Kim daha aciz ve zayıf ise, Cenab-ı Hak ona daha
çok merhamet etmekte ve onun elinden tutmaktadır.
• Şayet gözümüzden perde kalksa ve kendi manevi
mahiyetimizi müşahede etsek, o halimizde en evvel
kaçan bizler olacağız. Bu kadar mücrim, bu kadar
yıkılmış...
• Bu kadar yıkılmış olmamıza rağmen Rabbimizin
bizlere tebliğ vazifesini tevdi etmesi, sadece ve
sadece Rahmete olan ihtiyacımızdandır.
• Bizler alabildiğine küçük ve zayıf olmamıza
karşılık, Cenab-ı Hak alabildiğine Yüce ve
Merhamet sahibidir.
• Kötülüklerden yılandan, çıyandan kaçar gibi
kaçaçak bir cemaat bulunsun.
• Bu cemaaat kutup yıldızı olsun. İçtimai hayat
okyanusunda seyehat eden cemiyet sefinesi,
yollarını onlara bakıp öyle ayarlasın.
• Eğer bir yerde, iyiliği emr edip kötülükten men
eden bir cemaat varsa, Allah c.c. O bölge halkını
semavi ve arzi bütün felaketlerden koruyacağına
dair teminat vermektedir.
• Ayer-i Kerime. “Halkı ıslah edici olduğu halde,
Rabbin haksızlıkla memleketleri helak etmez”
• cemiyet böyle bir cezayı hak etse bile, o cemaatin
hatrına o bela ve musibet kaldırılır.
• Tebliğ vazifesi yapıldığı halde, felakete uğramış
tek bir kavim veya millet göstermek mümkün
değildir.
• Cenab-ı hak bir insanı veya cemiyeti onlar
namaz kılar oldukları, Kabeyi tavaf ettikleri,
Evrad-ü Eskar okuyup durdukları anda da yok
edip yerin dibine geçirebilir.
Ancak bir yerde on insan tebliğ konusunda dertli,
müzdarip ve vazifelerini de yapıyorlarsa Cenab-ı Hak o
beldeyi teminat altına alır ve orayı muhafaza eder.
Hadis-i Şerif: “İnsanların en hayırlısı emr-i bil maruf
nehy-i anil münker yapan, çok okuyan, Allah’tan çok
korkan ve sıla-i rahimde bulunandır.”
Muhabbet fedaisi, kendini; Cenab-ı hakkı insanlara
anlatmaya adamış kahramandır.
Cinnet içinde öldüren bir bataklıkta çırpınan bir insana
“olduğun gibi kal” demek ne ise; bu girdapta yuvarlanan
nesle de kalb saffetini korumasını ve Rabbiyle irtibatını
sağlam tutmasını tenbih etmek aynı şeydır. Hatta ondan
da zordur.
• Nevar ki bizler bu zoru aşmak mecburiyetindeyiz.
Sevgi, muhabbet ve müsamaha da bu zoru aşmanın
önemli bir yoludur.
• Çünkü karşımızdaki kimsenin çoğu, ebedi hayatını
kazanma yada kaybetmekle yüz yüzedir.
• Biz ise onun ebedi hayatını kazanmasını
istemekteyiz. Halbuki o henüz içinde bulunduğu
tehlikenin büyüklüğünü sezebilmiş değildir. Onun
için bizim gayret ve tehalükümüzü yadırgamaktadır
• Hatta bazen bize kızmakta ve karşı çıkmaktadır. Ona
aynı şekilde mukabele, onun ebedi hayatı
kaybetmesine sebeb olacaktır.
• Öyleyse davranışımız mutlaka onun bize karşı olan
davranışından farklı olmalıdır.
• Zaten o durumunun nazik bir noktada olduğunu
bilse, bizim gayretimizi anlayacak, koşup gelecek ve
gönüllerimizi sevince gark edecektir.
• Başta Peygamberler olmak üzere evliya , asfiya da
hep böyle davranmaktadır.
• Mesela: Hz. Nuh as. Boğulmak üzere olduğunun
farkında olmayan, onun için de gemiye binmemede
ısrar eden oğlunun karşısında nasıl çırpınmış, ve
aralarına giren bir dalganın oğlunu alıp götürmesi
karşısında nasıl sarsılmış ve sessiz bir feryada
gömülmüştür.
• Putlara tapan bir baba karşısında Hz. İbrahim as. ın derdi,
ızdırabı ve ona hakikatleri anlatabilmek için her çareye baş
vuruşu, günümüz muhabbet fedailerine mutlaka birşeyler
anlatmalıdır.
• Hele kendisini kırk yıl himaye etmiş amcası Ebu Talib’in
öleceği anda baş ucunda durup “ Amcacığım bir kere Beni
tasdik et Ahirette sana şefaat edeyim” diyerek kıvrım kıvrım
kıvranan dertli ve mahsun Nebinin bu hali gözlerimizin
önünden hiç gitmemeli.
• Kendi beşeri hazlarını aile mutluluğunu, dünyevi
meşguliyetlerini insanların derdiyle dertlenme yolunda
unutayanın ve candan canandan geçmeyenin muhabbet
fedaisi olması mümkün değildir. Tam bir muhabbet fedaisi
olmadan da emr-i bil maruf nehy-i anil münker vazifesini
hakkıyla yerine getirmek imkansızdır.
• Unutmamalıyız ki; bu günün insanının en çok
muhtaç olduğu şey bir çift güzel söz ve nasihattır.
• Ve yine bu günün en kıymetli hediyesi emr-i bil
maruf, nehy-i anil münkerdir.
• Bazen sizin ızdırap dolu bir iniltiniz, onun kendine
gelmesine ve boşluğunu duymasına sebeb olur.
• Hadis-i Şerif: “Senin vasıtanla birinin hidayete
ermesi yeryüzü dolusu kızıl deveyi Allah yolunda
infak etmekten hayırlıdır”
• Bir zamanlar milletlere atının üzengisini öpme
şerefini bir bahşiş olarak veren bu millet emr-i bil
maruf yapmadığı sürece hep aciz olarak kalmıştır.
• Ne zaman ki bu vazifeyi terk etmiş işte o zaman
üzengi öper hale gelmiştir.
• Zannediyorum değişik iştimai platformlarda zerre
kadar itibarı olmayan islam aleminin düçar olduğu
mezelletin asıl sebebi de bu hayati vazifede ki
kusuru olsa gerektir.
• Bu vazife yapılmadığı için vahyin bereketi kesilir.
• İslam dinini tasvip etmediği bir münkeri hiçbir
mü’min sevip tasvip edemez, kusuru
görmemezlikten gelemez.
• Aksi halde o da onlara ilhak etmiş sayılır.
• İnsanın yakın akrabaya karşı dille tebliğ vazifesini
yapması gerekir. Eğer bunu yapamıyorsa onlarla
arasındaki kalbi irtibatı yeniden gözden geçirmesi
gerekir. Buna bir manada boykot denir.
• Allah Resülü s.a.v. den irtibatını koparmış bir
insanla irtibat çizgisinin gözden geçirilmesi gerekir.
• Mü’min alaka ve irtibatını karşısındaki insanın
Rabbisiyle olan münasebetlerini ölçü birimi yaparak
ayarlar.
• Bilinmelidir ki şahsına ait olmak üzere birine
duyulan alaka Allah cc. Ve Resülüne karşı duyulan
alakaya zıtsa, hep kendi aleyhine işleyecek ve onu
yiyip bitirecektir.
• Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker vazifesiyle
hayatını dolu dolu geçirenlerin dünyası da ahireti de
mamur olur. Ancak bu vazife tamamen hasbi ve
siyaset üstü bir davranışla yapılmalıdır
• Zaten yapılan işin tesir ve devamlılığıda ihlas ve
siyaset üstü olmasıyla doğru orantılıdır.
• Aksi ise ahirette sahibine vebal olacaktır.
• Kurulan her hizmet ünitesi yetişen gençliğin manevi
boşluklarını doldurucu ve onların ruh yapılarını asli
hüviyet ve saffetine döndürücü mahiyette olamalıdır
ki ejdadımızın yerlerde Tevhid yazan kanı yerde
kalmasın.
• Yoksa Nene Hatunların, Sütçü İmamların ve daha binlerce
Kahramanın elleri yakamızda olacaktır.
• İslamın kendine göre bir ticaret ve iktisat anlayışı bir ahlak
anlayışı vardır.
• Müslüman ticari ve iktisdi hayatını bu ahlak çerçevesinde
götürmek mecburiyetindedir.
• Alışverişinde ölçüyü dengeyi korumak zorundadır.
• Kendi ticari hayatının bu şekilde yaşanır hale gelmesine
çalışmalıdır.
• İstediğimiz ve arzu ettiğimiz dünyada ben değil biz anlayışı
hakimdir. “ben susuzluktan öldükten sonra isterse dünyaya
bir damla yağmur yağmasın” şeklindeki sakat ve bencil
düşünce bir daha dirilmemek üzre öldürülüp gömülecek,
yerine “susuzluktan birisi ölecekse şayet, ilk ölen ben
olayım”
• Yukarıdaki düşünce filizlenip neşv-i nema bulacak
ve her tarafta mürüvvet dalgalanıp duracaktır.
• “Herkes mutlu olsun... Sırası gelirse bende olurum.
Fakat muhakkak herkesten sonra..”
• Namazı olmayan insanın cıhadı da olmaz. Namaz
bütün ibadetlerin kabul şartıdır.
• Hadis-i Şerif: Ümmetimin en hayırlısı cahillerler
arasında cıhata ve belaya maruz kalan kimselerdir.
• İnsanların cefasına katlanarak onların arasında
bulunan Mü’min onlardan ayrı durup cefalarına
katlanmayan insandan daha çok sevap kazanır.
• Kim güzel bir çığır açarsa açtığı çığırın bir misli
• Herkesin amel defteri vefatıyla kapanır ve mühürlenir.
• Ancak muratıbın amel defteri kıyamete kadar nemalanır.
• Muratıb; Kendisini Hak yoluna adamış davasından başka
hiçbir şey düşünmeyen insandır.
• Mü’min Hak ve Hakikat adına içinde yaşadığı topluluğa en
yakın çevre ve daireden başlayarak fazilet dersi veren
insandır.
• Allah Resülü buyuruyor: İsrail oğullarına içtimai çüküntü
şöyle girmiştir. Bir kişi diğerinde gördüğü bir kötülük
üzerine .. Ey filan bu işi terk et. Bu sana helal değildir dedi.
Ertesi gün de gelir o adamı aynı münkeri işliyor olmasına
rağmen onunla dostluğunu devam ettirirdi. Onunla beraber
oturup kalkar, beraber yer içerdi.
• Bunun üzerine Allah cc. Onların kalplarini bir birlerine
çattı.
• Bir topluluk ki günah işler ve aralarında onları bu
günahtan men etmeye muktedir kimseler vardır.
• Vardır da bu görevi yapmazlarsa onların üzerine
Allah katından bir bela gelmesi mukadder olur.
• (Hadis-i Şerif) Ya emr-i bil maruf, nehy-i anil
münker yaparsınız, ya da Allah size azap gönderir.
Gönderir de dua edersiniz artık duanız kabul olmaz
• (Hadis-i Şerif) Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker
yapmazsanız, Allah başınıza şerirlilerinizi musallat
eder, sonra hayırlılarınız dua eder de duaları kabul
olmaz.
•
• Cezalardan bir çeşidi de Milletin başına şerirlilerin
geçmesidir. Onları kaba kuvvetle idare etmesidir ki
bu Müslümanlar için hak edilmiş bir ceza olur. Bu
arada hayırlılar Camileri doldursa, dua dua yalvarsa,
sabahlara kadar göz yaşlarıyla seccadelerini
yıkasalar da yine bu ceza müddeti dolmadıkça onlar
bellerini doğrultamazlar. Bu İlahi bir kanundur, ve
hiçbir zaman değişikliğe uğramayacaktır.
• Böyle bir gün çetin bir gündür. O gün Rahmet
yüzüne nikab çekmiş, gazab ise yüzündeki nikabı
kaldırmış, el elden üzülmüş ve dönüşü olmayan bir
akıntıya düçar olunmuş demektir.
• Artık ayak takımlarının idare ettiği bu şanlı fakat
talıhsiz Milletler topluluğu, şerirlilerinin pençesinde
kıvrım kıvrım kıvranmakta ve çaresizlik
solumaktadır.
• Ne oldu Kabe de yapılan dualara.?
• Niçin mescidlerde dökülen göz yaşı faydasız.?
• İşlenen günahların keffareti bunlar değil de ondan...
• Kuyuya nereden düşüldü ise çıkış yeri orasıdır...
• Biz bu hale bir kudsi vazifeyi terk ederek düçar
olduk. Onu yerine getirerek de bu hal ve durumdan
kurtulacağız. O da Emr-i bil maruf, nehy-i anil
• Bir toplum içinde Emr-i bil maruf, Nehy-i anil
münker bil fiil yapılıyorsa Allah o cemaat ve
cemiyeti helak etmez. Ve yine bir cemaatin içinde az
dahi olsa bu kudsi vazifeyi yerine getiren varsa
bunlar mağlup olma durumunda değillerse yine
Allah o topluluğu helak etmez.
• Karşılarında ki insanların azgınlık ve taşkınlıkları
onları mağlup edecek kerteye gelmiş ve onlarda
mağlubiyetlerini ilan etmişlerse Allah c.c.
O
topluluğu helak eder.
• Ona dokunmak bela ve musübetin düğmesine
dokunmak demektir. Aslında bütün devirlerde bu
hep böyle olmuştur.
• Küfre önderlik yapacak birisi çıkar. Ve diğerleri de
yığın yığın onu takip ederler.
• Değişik dönemlerde bizim dinimize dokunanlar da
işte böyle bela ve musübetin düğmesine
dokunmuşlardı...
• Dukunmuş ve âli bir milleti perişan etmişlerdi.
• Derbeder olmaya yüz tutmuş bir milletin, o günkü
zaafları da Kur’an’a dokunacak şakilerle başlamıştı.
Daha sonra şahıslar değişecek ama seneryo aynen
devam edecekti...
• Kabe’yi telvis edecekler, zemzemi kirletecekler...
Her devirde olmuştur, olacaktır da..
• Cenab-ı Hak engin Rahmet sahibidir. Hz. Ebu Bekr
ra. yer yer Cenab-ı Hakkın Rahmaniyeti karşısında
kendinden geçer ve “ ne kadar halimsin Allah’ım”
derdi.
• Mü’min her şeyden evvel bir emniyet insanıdır.
Ondan zarar gelmesi söz konusu değildir.
• Müslümanlar insanlığın teminatıdır. İçtimai hayat
onlarla sigortalanır.
• Bütün insanlığa karşı durumu böyle olmakla beraber
Mü’min inanan insanlara karşı daha bir sıcak ve
derindir. Onun için Allah Resülünden kendisine
intikal eden güzellikleri herkese anlatma
durumundadır.
• İçinde yaşadığı toplumu bir taraftan imara çalışırken diğer
taraftan da onları çeşitli zararlardan koruma mevzuunda
fevkalade içten ve hassas davranır.
• Bu vazifeyi yüklenmek istemeyenler, esasen kendilerine
birer üstünlük nişanesi gibi verilen Mü’minlik ünvanına
tepki gösteriyorlar demektir.
• Allah Resülü bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor;
Allah’ın emirlerini yerine getirenle getirmeyenlerin hali,
aynı vapurda yolculuk yapan kimselerin misali gibidir.
Bunlardan kimisi üst katta kimisi de alt kattadır. Altta
bulunanlar, kardeşleri rahatsız etmemek için su almak
istediklerinde yukarıdakilere biz kendi yerimizde bir menfez
açsak deyip, geminin tabanında bir delik açmaya
yeltenseler, yukarıdakiler de bu duruma göz yumsalar, her
iki taraf ta batmaya maruz kalacaklardır.
• Gönlündeki imanı ölünceye kadar muhafaza
edebilme ve kabre bu iman ile girebilme
teminatı...Emr-i bil maruf, Nehy-i anil münkerdir.
• Mü’min; En azından kendi durumunu kurtarmak
için bu kudsi vazifeyi mutlaka yapmalıdır.
• İslam dini Allah tarafından teminat altındadır.
Müslümanların bu dine sahip çıkmalarını Allah
onların korunmasına ve muhafazasına bir şart-ı adi
kılmıştır.
• Öbür aleme ait mutluluk insanların dini meseleleri
yaşamasına bağlıdır. Ardından mahşerde, sıratta,
cennette ve İlahi Cemali seyr etmekte tek geçer akçe
dine hizmet, salih amel ve selim kalptir.
• İşte Mus’ab bin Umeyr ra. Mekkeden kalkıp
Medineye gitti. O uzak beldeye yapayanlız gitti.
Orada bir evde misafir kalıyordu. Her gün yanına
birileri geliyor, o da onlara birşeyler anlatıyordu.
• Hışım içinde gelen bu istikbalin büyük Sahebelerine
öyle mülayemetle davranıyordu ki en haşin insan
bile, O’nun bu yumuşaklardan yumuşak
davranışlarına uzun süre mukavemet edemiyordu.
• “Arkadaş önce beni dinle. Sonra istersen boynumu
vur. Vallahi sana bukabele edecek değilim” diyordu.
• Dini koruma için Uhud’da Allah’ın Resülü önünde
kahramanca çarpıştı. Bir ara Mus’ab yediği kılınç
darbesiyle yüz üstü yere düştü.
• Hemen bir Melek O’nun suretine girdi ve Mus’abın
kavgasını devam ettirdi. Akşam üzeri Allah Resülü
O’na hitaben “ Mus’ab..!” diye seslendiğinde Melek
“Ben Mus’ab değilim . Ya Reslullah” dedi.
• İş anlaşılmıştı, Mus’ab çoktan şehit olmuştu.
• Biraz sonra Allah Resülü ve bir gurup sahabe
Mus’ab’ın naaşının yanına gelmişlerdi. O’nun iki
kolu omuzlarından kopuktu. Boynuna inen kılınç
darbesi başını gövdesinden koparacak kadar şiddetli
delmişti. Evet bu mübarek başı gövdeye bağlayan
sadece birkaç lifti.
• Sanki Mus’ab yüzünü bir yerden saklar
gibiydi.
• Allah Resülü göz yaşları içinde bu durumu
şöyle anlattı:
• Biliyormusunuz Mus’ab niçin yüzünü sakladı,
kolu, kanadı koptu. Artık Resülullah’ı
koruyamayacaktı. Ya bu esnada biri Allah
Resülü’ne saldırır da ben onun yardımına
koşamazsam. Ben şu anda Rabbimin huzuruna
gidiyorum. Ya Allah Resülüne bir şey
yaparlarsa ben Rabbime ne derim. İşte bunun
için yüzünü saklıyordu.
• İRŞAT EKSENİ