1960′dan sonra Radyo - Prof. Dr. Serdar ÖZTÜRK

Download Report

Transcript 1960′dan sonra Radyo - Prof. Dr. Serdar ÖZTÜRK

DEVLET RADYOSU DÖNEMİ
(1960-1964)
PROF. DR. SERDAR ÖZTÜRK
27 Mayıs’ı gerçekleştirenler DP’nin suç aygıtından birisi olarak
radyoyu gördüler. Bu nedenle 1961 Anayasası’nda radyoyu
tüzel kişilik olarak düzenlediler.
Radyo, Devrim’den sonra devletin resmi yayın organı olarak
belirlendi. Hükümetler, başka zümre veya şahıslar radyoyu
istismar edemezdi.
İncelenen dönemdeki en önemli gelişmelerden birisi radyo
örgütünün ilk kez Haber Aktüalite Servisi’ne kavuşmasıdır.
Bu dönemde il radyoları kuruldu. Bu radyoların amacı,
yurttaki dinleyicileri dış radyoları dinleme zorunluluğundan
kurtarmak, yabancı radyoların zarar ve etkilerinden korumak
olarak belirlenmiştir.
Ayrıca yurt kalkınmasına yardımcı olmak ve eğlence aracı
olmak da il radyolarının amaçları arasında belirlenmiştir.
27 Mayıs sonrasında söz ve müzik programlarında köklü
değişiklikler olmamıştır.
Radyo yayınları yine çoğunlukla dışarıya ısmarlanmıştır.
Buna karşın dil, anlatım, sunuş gibi açılardan bazı
değişiklikler geçirmiş, radyo daha özgür hale getirilmiştir.
Bu dönemde en önemli gelişme kültür ve sanat yayınlarında
görülmüştür. Manevi yayınlar azalmıştır. Yine radyonun
dinleyicisi ile ilişkisi gözlenmiştir. Müzik yayınlarında dinleyici
isteklerine daha fazla yer verilmiştir. Dinleyicinin sorunlarına ve
önerilerine dayalı programlar yapıldı.
En önemli gelişme reklam yayınlarında oldu. Reklam yayınları
artmış, bu da Yön gibi bazı sol dergilerde eleştiri konusu
olmuştur. Türkiye’de Amerikan tipi reklamcılığın radyoya hakim
olduğu yazılmıştır.
Yine radyonun dinleyici eğilimlerini saptamak, programlar
konusunda dinleyicilerin tepkisini belirlemek amacıyla herhangi
bir girişimi olmamıştır. Bununla birlikte önceki dönemlerden
farklı olarak dinleyiciler, kimi programlara yönelik tepkilerini
mektupla ya da stüdyoya gelerek daha fazla dile getirmiştir.
Bu dönem, ikinci bir geçiş dönemidir. Radyo, özerk bir
kamu tüzel kişiliği hüviyetine kavuşturulmuştur. Bu
dönemdeki radyo yayınlarının bir başka özelliği “antikomünist” içerikli yayınların artış göstermesidir. Bu
programların üç özelliği vardır. İçerik yüzünden duygusal
öğeler fazladır. İkinci olarak biçim yönünden oldukça
başarılı programlardır. Üçüncü nokta ise programların
yabancı kaynaklardan sağlanan verilerle
desteklendiğidir.
Bu dönemde Türk radyoculuğuyla ilgili bir başka kavram
“muzır radyo yayınlarıyla mücadele”dir. İl radyolarının
kuruluş nedenleri arasında bu gerekçe sayılmıştır. 40’a
yakın istasyonun muzır yayın yaptığı belirtilmiştir.
Sonuç olarak 1961 Anayasası’nın radyo ve televizyon
konusundaki ileri hükümleri ve bu doğrultuda yeni bir
kurum oluşturulması çabaları nedeniyle 1960-1964
dönemini geçiş dönemi olarak nitelemek mümkündür.
Bu dönemde radyoya karşı basının ilgisi artmıştır.
Gazetelerde artık radyo yayınlarıyla ilgili her türlü eleştiri
ve yazılar çıkmaya başlamıştır.
TRT yasası tasarısı 24 Aralık 1963’de kabul edilmiştir.
359 Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu
Kanunu, 1 Mayıs 1964’te yürürlüğe girmiştir.
TRT DÖNEMİ
TRT döneminde radyonun gelişimini özerklik dönemi
(1964-1971) ve tarafsızlık dönemi (1971 sonrası dönem)
olmak üzere iki safhada inceleyebiliriz.
Özerklik Dönemi (1964-1971): Radyo, 1964 sonrasında
niteliksel ve niceliksel açılardan atılımlar yaptı.
Radyodaki özerklik programların da çeşitlenmesine ve
daha sosyal problemlerin radyoda işlenmesinde etkili
oldu. Bu ise siyasal partilerden radyoya yönelik
eleştirilerin gelmesine yol açtı. TRT’nin idari ve mali
özerkliği TRT tarihinde siyasileri hep rahatsız etmiştir.
Buna karşın TRT içinde çalışanların bir bölümü
siyasilere karşı mücadele edebilmiş, özerkliği
savunmuşlardır. Hatta özerk dönemde TRT çalışanları
iki sendika kurmuşlardır.
Özerklik Dönemi
Bu dönemde özerklik konusunda yorum ve anlayış
farkları belirlemeye başladı. “Cinsel Eğitim” konulu bir
programa eleştiriler geldi. Eleştiriler bir gazetenin
kampanyası ile yoğunlaşınca denetim konusu gündeme
geldi. 1966 yılında TRT kendi içinde denetim yapmaya
başladı.
1964 tarihli 359 sayılı yasaya göre TRT yönetim
kurulunda üniversite temsilcilerinin ağırlığı vardır.
Hükümet temsilcilerinin sayısı ikidir. Kurul, eğitim ve
uzmanlık temel alınarak oluşturulmuştur. TRT genel
müdürü için yönetim kurulu sadece tek aday
önerdiğinden, müdürün 1964 tarihli ataması da TRT’nin
istekleri doğrultusunda olmaktaydı.
Özerklik Dönemi Sonrası
Özerklik Dönemi Sonrası Radyo Yayıncılığı: 1971’deki
askeri muhtıradan sonra TRT’nin özerkliği kaldırıldı. 359
sayılı TRT Yasası 1972’deki 1568 sayılı yasa ile
değişikliklere uğratıldı. Böyle bir değişikliğin nedeni,
TRT’nin toplum üzerinde giderek artan etkisi, TRT’nin
özerk olması nedeniyle siyasilerin TRT yayınlarına
tahammülsüzlükleri sayılabilir. Yeni yasayla yapılan en
önemli değişiklik, TRT’nin özerk olmaktan çıkarılmasıydı.
TRT’nin sadece “tarafsız” olduğu belirtilecekti. Özerklik
olmadan tarafsızlığın olacağı kuşkuludur. Nitekim de
sonraki yılların da gösterdiği gelişmeler bu yönde oldu.
Bir tek, 1972-1974 arasında 500 gün TRT Genel Müdürü
olan İsmail Cem İpekçi döneminde özerklik bir ölçüde
sağlanmıştır. Bunda genel müdürü atayan partinin ve
İsmail Cem’in özerklik konusundaki anlayışının uyuşması,
İsmail Cem’in bu ortamda daha rahat çalışması etkili
olabilir. Yanı sıra İsmail Cem’in özerk kişiliği ve kendi
öznelik payını eklemek gerekir.
İsmail Cem, 359 sayılı yasaya ters düşecek tarzda TRT’de
yeniliklere girişti. Radyoda sosyal içerikli programlar
yayınlandı bu dönemde.
Bu dönemin bir başka özelliği Ankara çapında yapılan
dinleyici araştırmasının 1977’de yayınlanmasıdır. Çalışma,
dinleyicileri tanımaya yöneliktir. Ancak çalışma sınırlı
olduğundan dinleyicilerin özellikleri saptanamamıştır.
Radyocular kafalarındaki soyut dinleyici gruplarına yayın
yapmaya devam etmişlerdir.
1980 Sonrası Radyo Yayıncılığı: 1980 askeri
darbesinden sonra 1982’de bir anayasa oluşturuldu. Bu
anayasanın 133. maddesi devletin yayın tekeline devam
etmesini ve yayınların tarafsızlık ilkesine göre yapılmasını
öngörüyordu. 1 Ocak 1984 tarihinde 2954 sayılı Türkiye
Radyo Televizyon Yasası çıkarıldı. Yasayla Türkiye’deki
tüm radyo ve televizyon yayınları ile diğer tüm elektronik
yayınların gözetim, denetim ve değerlendirmesini yapacak
Radyo Televizyon Yüksek Kurulu oluşturuldu.
1980’lerde radyoda kültür yayınlarında daha gelenekçi
tutum belirmiştir. Milli kavramı, daha çok ideolojik boyutu
içinde değerlendirilmiş, evrensel kültür ve değerlerden
ziyade içe yönelinmiştir.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de program formatları
1980’lerin neoliberal dalgasından etkilenmiş, eğlence,
havadan sudan söyleşi ve popüler müzik ağırlıklı
programlar radyoya egemen olmuştur. Bu dönüşümü
konuşma programlarından örneklemek mümkündür.
Daha önceleri eğitim, kültür içerikli konuşma programları
80’lerden sonra talk-show türü programlara
dönüşmüştür. Örneğin Cem Ceminay gibi talk-showcular
her telden müzik ve mizahla renklendirilen havadan
sudan konuşmalar yapmaktadırlar.
1980’lerin sonlarına gelindiğinde ise Türkiye’de ilk
kamusal özel radyo başvurusu yapıldı. Ankara
Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan başvuru
sonuçsuz kalmış, Belediye’nin istasyon kurmasına izin
verilmemiştir. İstanbul Bakırköy Belediyesi ise
yürürlükteki yasa ve yönetmelikler içinde 15.9.1989
tarihinde deneme yayınlarına başlayacağını açıklamıştır.
RTYK, BBR’nin yayın yapmasını önlemek için İstanbul
Valililiği’ne başvurmuştur.
Radyo, dernek, belediye, üniversite gibi kurum ve
kuruluşların tecimsel amacı dışında halkı bilgilendirmek,
eğitmek, kültürlerini geliştirmek için en ucuz ve en ideal
bir anlatım aracıdır. Radyo, ayrıca kamusal hizmetlerin
daha etkin ve yararlı olması amacıyla halkla daha
demokratik, etkileşimli iletişim kurabilme olanağını
sağlayabilmesi açısından önemli bir iletişim aracıdır.
Dinleyiciler radyo programlarına katılarak kamusal
tartışmaya katılabilir. Kamusal yerel radyoların şu
yararları vardır:
Halkı yerel kamusal konularda bilgilendirmek
Çevresiyle iletişimini kolaylaştırmak
Sorunlar için tartışma ortamı oluşturmak
Özel televizyonlar çok pahalı alt yapı gerektirir. Radyo
kurmak ve işletmek ise daha az masraflıdır. Bu nedenle
Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de radyoculuk daha
yaygındır.
Günümüzde
Günümüzde Türkiye’de radyo FM teknolojisinin de
yaygın hale gelmesiyle, radyonun başlıca işlevi müzik
yayını yapmak oldu. Oyun, sanat, derleme, tartışma
görece geri plandadır. Ancak özel radyolar içerisinde
sayıları az da olsa bazı radyo kanalları bu tipte bir
yayıncılık yapmaktadır.
Günümüz radyoculuğunda egemen bir başka eğilim de
Amerikan tecimsel anlayışının hakim olmasıdır. Bu
anlayış, izleyiciyi reklamcılara pazarlamaktır. Reklam,
araç değil amaç haline gelmiştir.
Radyo yayınlarını günümüzde bilgisayarlar
yönetmektedir. Radyo programları bilgisayarın belleğine
önceden kaydedilmektedir. Bilgisayarlar ise radyo
yayınlarındaki özgünlüğü ve içtenliği öldürmektedir.
Konuşma ve sunum biçimleri tek tiptir, aynı reklam
spotları kullanılmaktadır. Hemen her radyo istasyonunda
aynı müzikler çalınmaktadır. Aralarda verilen haberler
kısa, kuru ve doyurucu olmaktan uzaktır.
Türkiye’de özel yayıncılığın radyo boyutu açısından bir
başka konu, tıpkı ABD’de 1940’larda olduğu gibi yavaş
yavaş radyo yayın ağlarının doğmasıdır. Belirli gazete ve
televizyon patronları radyoya da el atmıştır. Kendi radyo
istasyonlarını kurmuşlardır. Reklam pastasını alternatif
radyolara kurdukları karşı kurdukları radyo
istasyonlarıyla kapatmışlardır. Ayrıca radyodaki çok
sesliğin kaybolmasına etki etmektedir bu istasyonlar.
Yayın içeriklerinde radyonun sahibi olan şirketlerin etkisi
olmaktadır. Türkiye’de TRT radyoları dışında özel radyo
sınıflamasını dört başlıkta inceleyebiliriz.
- Gazete ve televizyonların kurduğu özel radyolar: Aydın
Doğan Grubu (Radyo D, Kral FM, Süper FM), İhlas
Grubu (TGRT FM) gibi.
- Cemaat Radyoları: Fethullah Gülen (Dünya FM), Esat
Coşan (Akra FM) gibi.
- Siyasal radyolar: Bazı partileri desteklemektedir.
Bazılarının asıl amacı siyasal görüşleri yaymaktır.
Bazıları ideolojiktir.