Transcript 105 KB

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
DEMOKRASİ
Fatih AYGÜN
DEMOKRASİ KAVRAMI
Halkın yönetimi anlamına gelen demokrasinin,
tarih boyunca farklı toplumlar tarafından farklı
uygulamalarla bugüne geldiği görülür.
Bugün genel kabul gören demokrasi yönetim
biçiminin itibar kazanması çok uzun yıllar almıştır.
Bunda demokrasi kavramının, toplumdan topluma
değişen farklı algılama biçimlerinin etkisi olmakla
beraber, tarihsel süreç içinde yaşanan birtakım
sosyal olayların da rolü bulunmaktadır.
DEMOKRASİ KAVRAMINI
TANIMLAMAYA YÖNELİK
DEMOKRASİ TEORİLERİ

Demokrasi Yunan kökenli özel bir ifade olup
Yunanca’da halk, halk kitlesi veya tam
yurttaşlık anlamında bir kelime olan “demos”
ile egemen olmak veya “iktidar kullanmak
gibi anlamlara gelen “kratein”
sözcüklerinden oluşmaktadır.
NORMATİF VE REALİST
DEMOKRASİ KURAMLARI


Demokrasinin tanımı konusunda ise genel olarak iki
değişik demokrasi kuramından söz edilebilir.
Bunlardan biri normatif, diğeri ise “amprik” veya
“realist” demokrasi kuramlarıdır.
Normatif demokrasi kuramı, demokrasiyi sözlük
anlamından hareket ederek tanımlar. Normatif
demokrasi kuramlarının yönelimi (Schmidt:21) bir
ideali, bir olması gerekeni yansıtır. Bu anlamda bir
rejimin demokratik olabilmesi için, halkın
eğilimlerine tam olarak uyması gerekir. Böyle bir
yönetim hiçbir zaman olmamıştır ve belki de hiç
olmayacaktır (Erdoğan,1999:205).


Amprik demokrasi teorisi ise, ideal anlamda
demokrasiyi değil, demokratik olarak kabul
edilen mevcut yönetim biçimlerinin ortak
özelliklerinin neler olduğunu ortaya koymaya
çalışır.
Bu tür demokratik rejimlerin özelliği, tam bir
demokratik duyarlılık değil, nispeten çokça
bir yurttaş grubunun uzun bir zaman
boyunca arzularına cevap verebilmesidir


Modern demokrasinin tanımı konusunda
Robert Dahl demokrasinin (yada onun
tabiriyle “poliarşi”) varlığı için “asgari usul”
şartlar adını verdiği yaygın bir şekilde kabul
gören yedi şart belirlemiştir (Diamond ve
Platlner,1995:72-73):
Devlet politikası hakkındaki hükümet
kararları üzerindeki kontrol yetkisi anayasal
olarak seçilmiş organlarda toplanmalıdır.



Seçilmiş organlar, baskının nispeten nadir
olarak görüldüğü, sık sık yapılan ve
dürüstçe idare edilen seçimlerle işbaşına
gelmelidir.
Pratik olarak bütün yetişkinler hükümetteki
seçimle belirlenen organlara seçilebilme
olanağına sahip olmalıdır.
Vatandaşların geniş tanımlanmış siyasi
meselelerle ilgili ciddi cezaların tehdidi
olmaksızın kendilerini ifade edebilme
olanakları olmalıdır.



Vatandaşlar alternatif bilgi kaynaklarına
ulaşma imkanlarına sahip olmalıdırlar.
Bundan da öte, alternatif haber kaynakları
varolmalı ve bunlar kanunlar tarafından
korunmalıdır.
Pratik olarak bütün yetişkinler organların
seçiminde oy hakkına sahip olmalıdırlar.
Vatandaşlar aynı zamanda bağımsız siyasal
partileri ve çıkar guruplarını içine alan
nispeten bağımsız kuruluş ve
organizasyonları şekillendirebilme hakkına
sahip olmalıdır.

Görüldüğü gibi ampirik demokrasi teorisine
göre, sayılan bu şartları yerine getiren bir
siyasal rejim demokratik olarak kabul
edilebilir. Ancak sıradan bir demokrasi bu
şartlardan çok daha fazla niteliklere sahiptir.
Bunlar sadece demokrasinin “vazgeçilmez
şartları” veya minimum şartlarıdır. Dünyada
bu şartları İkinci Dünya Savaşından bu yana
kesintisiz olarak yerine getirebilmeyi
başarmış sadece 21 ülke vardır.

Arend Lijphard’ın tespitlerine göre bu ülkeler
şunlardır: Almanya, Amerika Birleşik
Devletleri, Avustralya, Avusturya, Belçika,
İngiltere, Danimarka,Finlandiya, Fransa,
Hollanda, İrlanda, İsrail, İsveç, İsviçre,
İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada,
Lüksembourg, Norveç ve Yeni Zelanda
(Gözler,2001:114).
Görüldüğü gibi Avrupa Birliği 15 üyeye
sahipken 12’si bu 21 ülke içinde yer almıştır.


Bu teoriden yola çıkarak demokratik yönetim biçimi
şu özelliklerle karakterize edilip tanımlanabilir;
Demokrasi, genel, özgür, eşit, gizli seçim hakkı,
partiler arası rekabet, tüm yurttaşlar için sağlıklı
bilgi edinme, düşünce, muhalefet ve koalisyon
özgürlüğü oy hakkı sayesinde yöneticilerin düzenli
olarak seçimle gelme, seçimle gitme imkanına
sahip olduğu ve temel kamu haklarının tanınıp
güvence altına alındığı bir yönetim biçimidir
(Schmidt:21).
Demokrasi kavramına siyaset felsefesi açısından
bakıldığında şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır.
Demokrasisi olarak da adlandırılan Avrupa
Birliğindeki demokrasinin temelinde liberal siyaset
felsefesi anlayışı yatmaktadır. Demokrasi
tanımında, hukukun üstünlüğü en göze çarpan
özellik olarak ortaya çıkmaktadır.
Demokrasi Kavramının Temel İlkeleri
–
–
–
Demokrasi kavramının temel hedefleri
demokrasi tanımında açık bir şekilde yer aldığı
gibi başta özgürlük ve eşitlik olmak üzere siyasal
temsil, siyasal katılım ve haklardır. Özgürlük ve
Eşitlik
ÖZGÜRLÜK
Demokrasinin ilk öğesi ve ortak değeri olan
özgürlük bir ülkede demokrasinin bulunup
bulunmadığının temel göstergelerinden birisidir.
Özgürlükten amaç, herkesin her zaman ve her
yerde dilediğini yapabilmesi değildir. Kuşkusuz
demokrasilerde özgürlükten amaç; herkesin
anayasal ve yasal sınırlar içinde kalmak koşuluyla
başkalarının özgürlüğünü engellemeden istediğini
yapabilmesidir.
.
Bu bağlamda eğitim, çalışma, sağlığını koruma, yaşam,
haberleşme, hak arama vb. özgürlükler yanı sıra demokrasiler
için en vazgeçilmezi olan düşünce özgürlüğünden söz edilebilir.
Özgür düşünceye sınır getiren toplumlarda demokrasiden söz
edilemez. Daha açık bir deyişle, demokrasi ile yönetilen
toplumlarda her türlü düşünce savunulabilir ve herhangi bir
düşünceyi
savunanlar
o
düşünceler
doğrultusunda
örgütlenebilir.
Düşünce
özgürlüğü
ve
bu
alandaki
örgütlenmelere sınırlamalar getirildiği zaman demokrasiler en
büyük yarayı almış olur.
EŞİTLİK

Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi de
eşitliktir. Tıpkı özgürlükte olduğu gibi eşitlikten amaç
da herkesin her yönden eşitliği değildir. Burada söz
edilen eşitlik, devletin dolayısıyla siyasi iktidarın
vatandaşlara götürdüğü hizmetlerde, yasalar
önünde vatandaşların eşitliğidir. Daha açık bir ifade
ile, devlet vatandaşlara hizmet götürürken, ya da
yasalar vatandaşlara uygulanırken vatandaşlar
arasında dil, din,ırk, felsefi inanç, eğitim, yaş,
cinsiyet, siyasi ve ideolojik görüş farkı gözetmeden
herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Ancak bu
sadece yasal eşitlik anlamına gelmektedir.
.
Diğer yandan Toplumda kaynak dağılımı toplumsal
sınıf ve kümeler arasında eşitsiz bir biçimde
dağılıyorsa o toplumdaki bütün kişileri eşit ve özgür
saymak pek gerçekçi olmayacaktır.
Önemli olan, toplumda ekonomik eşitsizlik nedeniyle
özgürlüklerini kullanamayan kesimle her türlü
olanağa sahip olan varlıklı kesimlerin arasındaki
dengeyi korumaktır. Bu ölçü tutturulabildiği ölçüde
demokrasi sağlıklı olarak işler. Aksi halde bu ölçü ne
kadar çok denge dışına çıkarsa demokratik yönetim
o ölçüde aksamaya başlar. Dolayısıyla eşitlik derken
yasal eşitlik kadar demokratik eşitlik de büyük önem
taşımaktadır.
Siyasal Temsil
Siyasal temsil kavramı da, demokrasi için en gerekli
unsurlardan biridir. Temsil kavramının siyasal alana uygulanması
sonucu millet “temsil olunan kişi”, halkın seçtiği kişiler de “temsilci”
olarak kabul edilmiştir.
Demokraside, siyasal temsilden amaç ülkeyi yönetmek için siyasi
iktidarı ele geçirme yarışına her türlü düşünce ve ideolojinin
kısıtlanmaksızın örgütlenerek katılabilmesi ve her türlü düşüncenin ve
tüm toplumsal katmanların parlamentoda (meclislerde) ve demokratik
platformlarda temsil edilebilmesi, seslerini duyurabilmesi, hak ve
çıkarlarını savunabilmesidir. Bu da toplumda örgütlenme, düşünce,
basın-yayın vb. temel özgürlüklerin bulunmasıyla mümkündür. Aksi
halde siyasi iktidar yarışına belirli siyasi ve ideolojik görüşlerin,
örgütlerin girdiği, dolayısıyla belirli kesimlerin yönetimde seslerini
duyurdukları ve temsil edildikleri yönetim biçimlerinde, çoğulculuktan
dahası demokrasiden bile söz edilemez.
Siyasal Katılım
Katılımcılık olgusu da bilindiği gibi demokrasi ilkelerinden
biridir. Bu da halkın kendini yönetecek kişileri seçtikten
sonra, siyasi iktidarların özellikle uygulama kararlarına
örgütleri aracılığıyla zaman zaman katılabilmesi, o
kararları etkileyebilmesi gerektiğinde de değiştirebilme
ilkesidir. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde uygulama alanı
bulan katılımcılıkta, tüm toplumsal katmanlar, her türlü
meslek grupları ve çalışanlar, değişik düzeylerde ve
boyutlarda örgütlenme hakkına sahiptirler.
Örgütler, kendi aralarında birleşip önce federasyon
sonra konfederasyonlar oluşturarak büyük ölçekli ve
oldukça çok üyeye sahip örgütlere dönüşebilmektedir. Yüz
binlerce hatta belki milyonlarca üyeye sahip büyük ölçekli
örgütler hem kendi hem de toplumsal sorunlarda,
varlıklarını hissettirip siyasi iktidar üzerinde baskı
oluşturabilmekte ve bu örgütlerin aldığı kararlara siyasi
iktidarlar kolay kolay karşı koyamazlar .
Böylesi bir yapıya ulaşmış örgütteki üyelerin aynı
zamanda seçmen olduğu düşünülürse, ayrıca bu üyelerin
etkilediği kişilerin oluşturduğu sayı göz önüne alındığında
bu kitlesel örgütlerin siyasal iktidarları bile değiştirebilecek
güce erişebileceğini söylemek mümkündür.
Haklar
Demokrasinin tanımında kullanılan, temel kamu
haklarının tanınıp güvence altına alınmış olması, bu
kavramın ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Demokratik bir düzende siyasal makamları
belirlemek için yapılan seçimlerin bir anlam ifade
edebilmesi için, temel hak ve özgürlüklerin tanınmış ve
korunmuş olması gerekir. Bu haklar; düşünce özgürlüğü,
basın özgürlüğü, konuşma, toplantı ve gösteri yürüyüşü
yapma vb. haklardır.

Bu alandaki en kapsamlı kavram insan haklarıdır.
“İnsan hakları”; ırk, din, dil ayırımı gözetmeksizin
tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu
haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve
yabancı arasında fark olmamalıdır. Kamu
özgürlükleri ise, insan haklarının devlet tarafından
tanınmış ve pozitif hukuka girmiş bölümünü ifade
eder. Yani kamu özgürlükleri, anayasa ve kanunlar
tarafından düzenlenmiş, sınırları belirlenmiş ve
böylece kişilerin onları pratik olarak kullanmalarına
olanak sağlanmıştır.
AB’ de DEMOKRASİ SORUNU
AB’nin kurucu ülkeleri ileri demokratik ülkeler
olarak görülen sivil ve siyasi özgürlüklerin güvence altına
alındığı ülkelerdir.
Bu ülkelerde;
Hukuk devleti güvencelerine riayet edilir.
Demokratik karar alma süreçleri bu sistemin ana
belirleyicisidir.
Piyasa ekonomisine dayalı bir ekonomik düzen hakimdir.
İdeolojik kültürel ve etnik çoğulculuk bu sistemin
karakteristik özelliklerindendir.
Bu en temel toplumsal ve siyasal idealler
bakımından “sicili temiz” olan ülkelerin oluşturduğu
yapının da aynı özellikleri göstermesi beklenen bir
durumdur.
Kısaca AB “özgür bir düzen” öngörmektedir.
SORU: Böyle bir düzen içinde yer alan ülkelerin
oluşturduğu AB’de demokrasi eksikliği nasıl oluşmaktadır?
Bu çerçevede AB içinde demokrasiye ilişkin sorunlar
başlıca iki noktada toplanabilir;
 Demokratik Meşruiyet Sorunu
 Demokrasi Açığı Sorunu
1. Avrupa Kamusal Alanı
2. AB Vatandaşlığı Sorunu
3. Avrupa Kimliği ve Ulusal Kimlik
Demokratik Meşruiyet
Bu sorun, demokrasi açığı olarak bilinen kavramın
kurumsal boyutuna ilişkin yönüne işaret eder;
AB’nin karar alma mekanizması içinde en önemli yetkiye
sahip kurum olan AB Konseyinin seçilmiş bir organ
olmaması
Meşruiyetin gerçek sembolü olan ve seçilerek görev
yapan tek kurum olan AB Parlamentosunun yönetim
sistemine yetersiz katılımı
AB kurumlarının yeterince şeffaf olmaması
Şeffaflık; AB vatandaşlarının Topluluğun bilgi ve
belgelerine daha geniş ölçüde ulaşılabilmesinin ve
metinlerin daha anlaşılır hale getirilmesine ilişkin
taleplerine karşı daha duyarlı olunması anlamına
gelir.
AB kurumlarının vatandaştan uzak ve gizli çalıştığı
ayrıca Avrupa vatandaşları için karar yöntemlerinin
anlaşılmasının güç olduğu yönünde genel bir kanı
olması. Bu durumun kurumların yeterince şeffaf
olmamasından kaynaklandığı belirtilmektedir.
Demokrasi Açığı
Genel olarak demokrasi açığı; AB’nin gerektiği
kadar demokratik olmadığı ve Birliğin işleyiş yöntemlerinin
karmaşıklığı nedeniyle sade vatandaşlardan giderek
uzaklaştığı görüşünü temel alan bir kavram olarak ifade
edilmektedir.
Oysa demokrasi eksikliği veya açığı sorunu AB
Parlamentosunun yetkilerini sorununu aşan öncelikle;
Avrupa kamusal alanı ve Avrupa kamuoyunun oluşum
eksikliği konusudur.
Avrupa Kamusal Alanı
Kamusal alan kavramı farklı biçim ve
boyutları kapsayacak şekilde tanımlanabilir;
- İnsanların iletişiminin ve etkileşiminin
fiziksel bir alanı
- İki taraf arasındaki bilgi alışverişinin
farklı eklemlenme biçimlerinin ve entelektüel veya
entelektüel olmayan tartışmaların meydana
geldiği bir alan
-Devletlerin ve devlet dışı aktörlerin planlanmış
veya planlanmamış politikalarının ortaya çıktığı bir alandır
(Rappa,2002:7).
Habermas’ın tanımladığı şekliyle kamu alanı,
devletin otoritesiyle sivil toplum arasındaki ayrım, devlet
yönetimiyle ilgili düzenleme konusunda ve birbirleriyle
ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar üzerine bir araya gelen
özel bireylerin bulunduğu zemindir. Bu kavram aynı
zamanda çağdaş demokrasilerin vazgeçilmez dayanak
noktalarından olan kamuoyunun doğru anlaşılmasında da
etkilidir.
Avrupa kamusal alanına bakıldığında, gerçek bir kamusal
alandan söz etmek güçtür.
Avrupa kamusal alanını oluşturmanın ön koşulu
olarak 2 yol ileri sürülmektedir;
Birincisi; gerçek bir Avrupa kamusal alanı yaratmak
İkincisi; mevcut ulusal kamusal alanlarını Avrupa
kamusal alanlarına dönüştürmek.
Birinci çözüm oldukça yüksek çaba ve uzun bir süreç
gerektiren yol olarak görülmektedir.
İkinci yol ise, ulusal kamusal alan içindeki aktörlere
konulara ve kurumlara odaklanmayı artırmayı gerektirir.
Kamusal alan oluşturmada etkili olan araçlardan en
önemlileri olan yazılı, görsel medya ve eğitim gibi alanların
hala ulusal düzeyde olduğu görülmektedir.
AB’de demokrasi açığının aynası olarak görülen
diğer önemli konu ise, Avrupa kimliğidir.
Avrupa Kimliği



AB’ye özgü yeni bir Avrupa kimliği oluşturmak,
siyasi bütünleşme süreci ile birlikte gerekli
görülmektedir.
Bu noktada şu sorular tartışılmaktadır;
Avrupa da ulus devletler ve bunların içinde yer alan
ulusal kimliklerin ötesinde bir Avrupa kimliği var
mıdır?
Ulusal aidiyetlerin yanında bir Avrupa aidiyeti olması
mümkün müdür?
Avrupalılaşma sürecinde üst Avrupa kimliği ulusal
kimliklerin yerine geçerek onları eritmekte midir?
Yoksa kolektif kimlikler, Avrupalı, yerel ve ulusal arasında
bölünmekte midir?
Avrupalılaşma, ulusal ve yerel kimliklerin güvenliğine
yönelik muhtemel bir tehdit midir?
Bilindiği gibi AB bir ulus devlet formuna sahip
olmadığından, AB’den beklenen ulus devlet vatandaşının
sahip olduğu gibi bir kimlik değil, Avrupa siyasi kimliğidir.
Ulusal kimlik ile Avrupa kimliğine yönelik teorik
yaklaşımlara göre; Avrupa kimliğinin ve ulusal kimliğin
farklı düzeylerde kimlikler olduğu ve farklı anlamlar
taşıdığı söylenebilir.
Buna göre ulusal kimlik bir iç merkez olarak
düşünüldüğünde, Avrupa kimliği onu çevreleyen bir dış
merkez halini almaktadır.
Dolayısıyla bu iki kimlik farklı düzeylerde farklı
anlamlar taşıdığı için birbirleriyle uyum göstereceği
söylenebilir.
Avrupa Vatandaşlığı
Avrupa vatandaşlığı siyasi birliğin derinleşmesinde
önemli unsurlardan biridir.
Buna göre üye devletlerden birinin yurttaşı olan
herkes aynı zamanda Birliğin de yurttaşı sayılmaktadır.
Avrupa vatandaşlığının kazanılmasına ve
kaybedilmesine ilişkin prosedür, tüm birlik vatandaşları için
görünmesine karşın, üye devletlerin vatandaşlık kanunları
birbirinden farklıdır. Bu durum Birlik vatandaşları açısından
haksız birtakım sonuçlara yol açabilecek niteliktedir.Avrupa
vatandaşlarının gelecekte ifade edeceği anlam, Birliğin
siyasal yapılanmasını tamamlanması ile yakından ilgilidir.
Sonuç
AB,
bütünleşme sürecini henüz tamamlamamış,
hükümetler arası yapıdan giderek devletler üstü bir yapıya
dönüşen ve tarihte daha önce denenmemiş türden federal
yönetime ait bazı özellikler yansıtan kendine özgü bir
oluşum sergilemektedir.
AB, gerek yeni bir model olmasından kaynaklanan
gerekse birçok ülkeyi bir arada tutabilmenin zorluğundan
da kaynaklanan bir entegrasyon sorunu da yaşamaktadır.
Demokratik ilkelerle yönetilen AB üye ülkeleri AB projesi
içinde demokrasi eksikliği ile karşı karşıya bulunmaktadır.



Kuşkusuz bunun temelinde kurucu babalar olan
teknokratik elit kesimin rolü olmakla beraber, asıl
sorun bu çoklu yapıda demokrasinin özünü teşkil
eden ortak bir müzakere alanı ve kimliğin
oluşturulamayışından kaynaklanmaktadır.
Ancak bu sorunlardan kısa sürede kurtulmak,
sorunların çok aktörlü ve çok yönlü oluşundan
kaynaklanması nedeniyle zor görünmektedir.
AB, vatandaşlar karşısında, tamamen somut bir
gerçek haline gelebilmesi için, kamusal alandaki
söylem aracılığı ile teşvik edilecek ve böylelikle



Çeşitli biçimlerde şekillendirilecek bir toplumsal imaj
değişikliği gerekmektedir.
Kamusal alan Avrupa bütünleşmesinin üretim ve
şekillenme sürecinde son derece önemli bir yere
sahiptir. Bu aynı zamanda bir dayanışma biçimi ve
dayanışma yolu olarak da görülebilir.
Kimlik konusuna gelince, bu noktada bir Avrupa
kimlik türünü oluşturmada ulusal hükümetlerin
kolaylık sağlaması gerektiğinin önemi açıktır.



Şimdiki durumda bazı ülkeler direnç gösterse de;
vatandaşların sadakatini ve ülkelerin bağımsızlığını
aşındırmadan bunu yapmak mümkün
görünmektedir.
Avrupa düzeyinde yapılan araştırmalarda Avrupa
vatandaşı, şimdiki durumda Birliği desteklemektedir.
AB, başta işsizlik olmak üzere ekonomik sorunlara
çözüm getirebildiği, sosyal dayanışmayı
sağlayabildiği ölçüde, siyasi birlik oluşturma sürecini
tamamlayacak potansiyele sahip görünmektedir.
Ancak değişen dünya şartları içinde, bu yapının
hangi düzeye ve doğru gideceği zaman içinde
görülecektir.