islamdünyasındabilim1

Download Report

Transcript islamdünyasındabilim1

BİLİM TARİHİ
İSLAM DÜNYASINDA BİLİM
1
İslamiyet'ten önce Arabistan uzun yüzyıllar gezgin
kabile veya aşiretlerin yaşadığı bir bölgeydi.
Musevilik ve Hıristiyanlıktan önce bölgede
çoktanrılı ilkel bir din, yer yer putperestlik
egemendi.
M.S.570'te dünyaya gelen Hz. Muhammed, kırk
yaşında kendisine vahiy edilen mesajını ("Allah
tektir; Muhammed, O'nun peygamberidir") ilkin
yalnız karısına ve çok yakınlarına açabildi. Bu
mesaj daha geniş çevrelere duyurulunca Mekke'den
Medine'ye göçmek zorunda kaldı (M.S.622). Burada
da yakın ilgi ve anlayış gördü. Müslümanlık çok
kısa zamanda benimsenme olanağı buldu.
2
Yeni inancın verdiği güçle
Araplar askeri fetihlere
girişmekte gecikmediler.
M.S.622-650 arasında
Filistin, Irak, Suriye ve
Mısır'ı ele geçirirler. Daha
sonra doğuda İran ve
Türkistan'a, batıda Kuzey
Afrika'dan İspanya'ya kadar
genişlediler.
Baş döndürücü bir hızla
dünyanın en büyük
imparatorluklarından birini
kurdular.
3
İslam dininin ortaya çıkışıyla tarihin parlak
dönemlerinden biri başlamıştır.
Arapların
başlangıçta
komşu
ülkelerin
fetihleriyle başlayan yayılmaları çok geçmeden
bilim ve felsefede önemli gelişmelere sebep
oldu.
M.S.8. ve 12. yüzyıllar arasında geçen 400
yıllık dönemde bilim ve düşüncenin meşalesi,
Atlas Okyanusu kıyılarından Kuzey Hindistan
ve
Orta
Asya'ya
kadar
uzanan
İslâm
dünyasında yanmıştır.
4
İslam Dünyasında Bilimin Gelişmesine
Ortam Hazırlayan Faktörler:
İslam uygarlığının çıkış noktası, esin ve
otorite kaynağı, kutsal kitabı KURAN'dır.
Sırf bu yüzden bile İslam biliminin ilk
kaynağının Kuran olduğunu söyleyebiliriz.
5
Kuran sayesinde önce Araplar, sonra İslam'ı
benimseyen diğer toplumlar,
bir
kimlik
kazanmış,
ve
kendine
kavimcilikten kurtulup
acısı oluşturmuş ve
güven
evrensel
duygusu
bir
bakış
bu sayede Müslümanların geleneksel olmayan
düşüncelere
korkusuzca
yaklaşabilmesi
mümkün olmuştur.
6
Bunun yanısıra,
Kuran'da bilgi (ilim) sahibi olmaya büyük önem
verilmesi,
doğada Allah'ın varlığına ait
varolduğunun belirtilmesi
işaretlerinin
bu dönemde özel olarak bilimin gelişmesine
itici güç sağlamıştır.
7
KURAN-I KERİM’DEN
َ َ ‫ﻞﺘﻗ َ َو َ ﻪﻠﻟا نذْﺎﺑُﻢ ْهﻮُﻣ‬
َ َ‫ﻚﻠﻤﻟ ْا ْﻪّﻟا ﻠﻪﻴﺗاَو ت َﻮُﺎَﺟﻟ وا‬
َ ْ ‫ﺔﻤﻜﺤﻟ َاَ ْو‬
َ َ َ‫ﻪﻤﻠﻋوﻤِ َ ﱠ‬
‫ﻊﻓ ﺎَﻮﻟُو ْ َءﺎَﻟْ َﺸََُﺎﱠ ﻣ ﻳ‬
‫َﺰﻬﻓ‬
َُْ ْ ‫ضرﺎﻟا َ تﱠﺪﺴﻔﻟ‬
َ‫سﺎ ْ َﱠﻨﻟا‬
َ ْ ‫ﻢﻬﻀﻌﺑ‬
َ ْ ٍ َ َ َ َ ‫ﺾﻌﺒﺑ‬
َ ْ ٍ ‫ﻪﻠﻟا ﻦﻴﻤَﻟﺎَﻌﻟا ﻰَﻠﻋُﻞﻀﻓ وذ ﻪﻠﻟاُْ ﻦﻜﻟَو‬
BAKARA/251. Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da
Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi,
dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının
kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst
olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
‫ﻚﻴﻠﻋََُل َﺰﻧَا ْ َىﺬﱠاﻟ ﻮ َه‬
ْ َ ْ‫ﻪﻨﻣ ْبﺎَﺘِ ﻟا ﻜ‬
‫تﺎَ ا ٌ ﻳ‬
َ ٌ ‫ﻢﻬﺑﻮُﻠُ ﻰﻓ ﻦﻳﺬﱠا ُْﺎﱠ ﺎﻓ ﻗتﺎَﻬ َِﺑﺎَﺸَﻟ ﻣﻣَ ٌﺮﺧاو بﺘُﺎَﺘِ َﻟاَُم ﻦُه ﻜْت ﱡﺎ اَﻤ ﱠﻜْﺤﻣ‬
‫ﺸَ ﺎََﻣ نﺗﻮُ ﺒﱠﺘَ ﻓﻌِﻎﻴَﻳَ ٌ ْز‬
ْ َ‫ﻢﻠﻌﻳ ﻟِﺎَﻣ َو َﻪِﻳ َُْْو َﺎﺗ ءﺎَﻐِ ﺑاَﻠو َﺔﻨﺘﻔﻟاﺘْءﺎَﻐِ َﺑ ْا ْﻪﻨﻣ ﻪﺑﺘْﺎ‬
‫ﻢﻠﻌﻟا ﻰِ نﻮُﺨُِﺳ ْا ْﱠﺮﻟاَو ﻓﻪ َّﻟا ﺎﱠا ﻪﻠﻳ ْوﺎﺗ ﻠ‬
ْ ْ ‫ﺬﻳ اﺎَﻣ او ﱠ ﱠﺎ َﻨﱢﺑَر َ َﺪﻨﻋ‬
‫ُو ﺎﱠﻟَْ ِﺮآ ﻟ‬
َ‫ﻦﻣ ﱞﻞآ ﻪِﺑ ﺎﱠﻨَﻣا َن ﻟﻮُﻮُ ﻳﻘ‬
ُ‫بﺎَﺒْ ﺎﻟا اﻮ‬
AL-İ İMRAN/7. Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kuran'ın) bazı
âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de
müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil
etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun
tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona
inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak
aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
8
‫ن َﻮُﺨِﺳاﱠﺮﻟا ﻦﻜﻟ‬
‫ﻢﻠﻌﻟا ْ ﻰِ ﻓ‬
ْ ْ ‫ﻢﻬﻨﻣ‬
ْ ْ ‫ِﻣﺆﻤﻟاَ ْو‬
َ ‫ِﻣﺆﻳ نﻮُ ْﻨ‬
َ ‫َﻤﺑ َ ْنﻮُﻨ‬
َُ‫ﻚﻴﻟا ل َﺰﻧ َا ْ ﺎ‬
ْ َ ‫ﻚﻠﺒﻗ ﻦﻣ لَُﺰﻧاُْ ﺎ ََﻣ ْو‬
‫ﱠﺼﻟا ﻦﻴﻤﻴﻘُ َﻤْﻟاَو‬
َ ‫ْﺆﻤﻟاَو ةﻮ ْﻠ‬
َ ‫ِﻣﺆﻤﻟاَو ة ْﻮآ ْﱠﺰﻟا َنﻮُﺗ‬
‫اﺮْﺟا ﻢﻬﻴﺗْﺆﻨﺳ ﻚﺌﻟَُوْ ﺮﺧﺎ َْﻟا َمﻮﻴﻟاَاو ﻪﻠﻟﺎِ ْ َن ْﻮُﻨ ﺑ‬
‫ﺎًﻤﻴﻈَﻋ‬
NİSA/162. Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve
müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman
edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah'a ve ahiret
gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük
mükâfat vereceğiz.
‫ﻢﻠﻌﻴﻟَُو‬
َ َُْ َ ‫ﻢﻠﻌﻟا اﻮُﺗ او َ ﻦﻳﻟﺬﱠا‬
ْ ْ َ ‫ﻖﺤﻟ ْا ﻪﱠﻧَا‬
َ ‫ﻦﻣ ْ ﱡ‬
َ ‫ِﻣﺆﻴﻓ ﻚﺑ ْر َ َ ﱢ‬
‫ﺖﺒﺨﺘﻓ َﻪِ َ ا ْﻮُ َﻨ ﺑ‬
‫ﻢﻬﺑﻮُﻠُ ﱠ َُﻪﻟ ْ ﻗ‬
َ ‫ناو ﻟ‬
ُ ‫ﺎَﻬَ ﻪﻠﻟا‬
‫ﻢﻴﻘَﺘْﺴﻣ ٍطا َﺮِﺻ ﻰﻟِا اﻮُﻨَﻣا َﻦﻳﺬﱠﻟا‬
ٍُ
HACC/54. Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kuran'ın)
hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu
bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine
kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle
dosdoğru bir yola yöneltir.
9
HADİSLER
"Alimin âbide üstünlüğü, benim, sizden en
basitinize olan üstünlüğüm gibidir"
"Allahu Tela Hazretleri, melekleri, semâvat
ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki
balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka
hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur.
"Tek bir fakih (bilgili), şeytana bin âbidden
daha yamandır."
"Dinde fakih olan kimse ne iyi kimsedir!
Kendisine muhtaç olununca faydalı olur.
Kendisine ihtiyaç olmayınca ilmini artırır."
10
"Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sulûk ederse Allah
onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş
demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak
kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde
olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar
ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı
gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.
Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne
dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras
bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasip elde
etmiştir."
11
"İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar
Allah yolundadır."
"Kim ilim talep ederse,
günahlarına kefaret olur."
bu
işi,
geçmişteki
"Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip
söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile
gemlenir."
"Kim bir ilim öğretirse ona bu ilimle amel edenlerin
sevabı vardır. Bu amel edenin ücretini eksiltmez."
12
Müslümanların kendinden önceki kültürlerin
bilimsel ve entelektüel birikimlerini kolayca
benimsemelerinin sebeplerinden biri de gene
Kuran'a dayanan, her kültürde ilahi vahyin
bozulmuş da olsa izlerinin olduğu görüşüydü.
İslam uygarlığına dışarıdan gelen en büyük etki
olan Yunan kültürünün benimsenmesi hem bu
sayede hem de (mesela ayni kültürle İlkçağ
sonunda karşılaşan Hıristiyanlığın durumunun
tersine) bu kültürün sahiplerinin siyasi rakip
konumunda
olmamaları
sayesinde
mümkün
olabilmişti.
13
Doğrudan
Kuran'dan
kaynaklanan
etkilerin
yanında İslam biliminin zamanın genel düşünce
ortamından kaynaklanan bazı özellikleri de vardı.
Kuran'da da ısrarla vurgulanan tevhid yani
yaratıcı ve yönetici gücün birliğine dair inanç,
evrenin bir bütün olarak görülmesi,
her şeyin birbirine bağımlılığı,
fiziksel ve ruhani alemin iç içeliği ve beraberce
anlaşılması gerektiği
zamanın bütün
ediliyordu.
bilim
geleneklerince
kabul
14
Diğer bir ortak özellik de, bilginin birikerek
doğrusal bir şekilde ilerlediği yönündeki modern
görüşün aksine, döngüsel bir gelişme-bozulmaya
dayanan bir tarih anlayışının benimsenmesi ve
eski uygarlıkların bilimde en üst noktaya çıkmış
olabileceklerinin kabul edilmesiydi.
Bu yüzden mesela 12. yüzyılda yasayan İbn
Rüşd'e göre bile Aristoteles kendisine
ilim
verilmiş bir bilgeydi ve bilim alanında hata
yapamaz ve asılamaz bir konuma sahipti.
15
Son olarak, Ortaçağ'daki bilimin genel olarak
teknolojiye ve ekonomiye katkısı yoktu.
Bilimsel faaliyet sadece belli bir zümreye has,
halka inmeyen bir uğraştı. Bu yüzden bilimsel
motivasyon kaynakları entelektüeldi.
Fakat bunda saf entelektüel merak kadar
doğadaki ilahi işaretleri görmek, Tanrı'nın
bilgeliğinin farkına vararak bundan ruhani
dersler çıkarmak amacı da vardı.
16
Antik Cağın Mirasının Aktarılması
İslam dünyasında bilimsel faaliyeti başlatan asıl
itici gücün, diğer kültürlerin ve özellikle de Eski
Yunan'ın bilimsel birikiminin Arapça'ya
aktarılması olduğunu söylemek gerekir.
17
Fetihler kendilerinden önceki medeniyetlerin
yarattığı eserlerden yararlanmak gerektiğini
anlayan
Müslümanlar,
özellikle
Abbasîler
döneminde yoğun bir çeviri faaliyetine girişerek,
bilim ve felsefe alanlarında atağa kalkmışlar ve
önce varolan birikimi anlamaya ve daha sonra da
geliştirmeye çalışmışlardır.
18
Başlangıçta Arap Yarımadası'nda yoğun bir bilimsel
faaliyetle
karşılaşılmamaktadır.
Ancak
komşu
ülkelerde,
Doğu'da
Hindistan'da,
Batı'da
İskenderiye, Bizans ve Suriye'de bir hayli gelişmiş
bir bilimsel faaliyet vardı.
İslâm Dünyası ilkin Hint kültüründen etkilenmiş ve
yararlanmıştır. İlk çevirilerden biri hayvan masallarını
konu alan KELİLE VE DİMNE adlı eserdir. Yine ilk
yapılan çevrilerden biri, Hindistan'da yaşamış meşhur
astronomlardan, Brahmagupta'nın SİDDHANTA adlı
eseridir.
19
İlk tercümeler Abbasi
hanedanının
başlangıç
dönemlerinde, özellikle de Harun Reşid, Memun ve
Mutasim zamanında yapılmıştı
sebeplere dayanıyordu.
ve
gayet
pratik
Arapların tıp alanındaki yetersizliği tıbbi eserlerin,
fethedilen topraklarda yaşayan ve Eski Yunan'ın
mirasına sahip Hıristiyanlarla entelektüel düzeyde
mücadele edebilmek isteği de mantık ve felsefe
alanındaki eserlerin tercüme edilmesine yol açmıştı.
İlk tercümanlar arasında Hıristiyan Huneyn bin İshak,
Harranlı Sabit bin Kurra ve Zerdüştçülükten İslam'a
gecen İbn Mukaffa vardı.
20
Çevrilen eserler arasında felsefe alanında Platon ve
Aristoteles'in birçok eserinin yanı sıra bunların
düşüncelerinin Yeni-Platoncu yorumları vardı.
Bilim alanında ise;
Hippokrates ve Galenos'un tıpla,
Batlamyus'un astronomi ve optikle,
Euklides'in matematikle,
Archimedes'in mekanikle ve
Aristoteles'in genel olarak
ilgili birçok eseri çevrilmişti.
fizik
ve biyolojiyle
21
Bunlar arasında özellikle Aristocu dünya görüşü
(mantığın
bilgi
edinmedeki
merkezi
rolü,
sistematik metafizik, bilimlerin sınıflandırılması,
vb.)
Müslüman felsefeci ve bilim adamlarının
düşünce sistemini köklü bir değişime uğratmıştır.
Çeşitli yönlerden zaman zaman eleştiriye uğrasa da
İslam bilimi yüzyıllar boyunca temelde Aristocu
kimliğini sürdürmüştür.
22
DOĞU İSLÂM DÜNYASI
BİLİMSEL KURUMLAR
İslâm Dünyası'ndaki bilimsel
etkinliklerin gelişmesini sağlayan üç
önemli kurumun bulunduğu
bilinmektedir.
Bunlar;
BEYTÜ'L-HİKME (Bilgelik Evi),
GÖZLEMEVLERİ ve
HASTAHANELERdir.
23
BİLGELİK EVİ
İlk önemli araştırma ve eğitim
kurumu 815 civarında Abbasi
halifelerinden el-Memûn
tarafından Bağdat'ta kurulan
Beyt'ul-Hikme idi. Bu sayede
bilim adamlarının bir araya
gelmesi sağlanmış ve çoğu
tercüme burada yapılmıştı.
24
Bağdat'ta kurulmuş olan Bilgelik Evi'nin en önemli
dönemin
ünlü
astronomlarını,
görevi,
matematikçilerini
ve
hekimlerini
bir
araya
getirmek ve bilimin çeşitli alanlarındaki belli başlı
yapıtları muhtelif dillerden ve özellikle de
Yunanca'dan Arapça'ya çevirmekti.
Zengin bir kütüphanesi bulunan Bilgelik Evi'nin
müdürlüğünü, dönemin önde gelen bilim adamları
FADL
İBN
yapmışlardı.
Bunlar
arasında
NEVBAHT
ve HÂRİZMÎ
gibi bilginler de
bulunmaktaydı.
25
GÖZLEMEVLERİ
İlk gözlemevleri, Ortaçağ İslâm Dünyası'nda
ortaya
çıkmıştır.
Gerçi
İskenderiye'de bir
gözlemevinin bulunduğundan söz edilmektedir.
Ancak bu gözlemevi gözlemler yapmak
maksadıyla örgütlenmiş bir kurum niteliğinde
değildir.
İslâm Dünyası'nda pek çok gözlemevi mevcuttu
ve bunlardan büyük bir kısmı, hükümdarlar
tarafından kurulmuştu. Ayrıca özel ve seyyar
gözlemevleri de bulunmaktaydı.
26
Bu gözlemevlerinde, düzenli ve devamlı bir surette
günlük gözlemler yapılmıştı. Gözlemevlerinin sabit
bir yeri, özenle ve dikkatle hazırlanmış aletleri,
özel bir kütüphanesi, gözlemcileri, hesapçıları ve
bu gözlem ve hesapları değerlendiren astronomları
bulunuyordu.
Ayrıca,
araştırmacılara
yardımcı
olmak amacı ile idarî elemanları da vardı.
27
Gözlemevlerinin kuruluşlarındaki en önemli
neden, hassas gözlemlerin yapılabilmesi için
ölçüm aletlerin boyutlarının büyütülmesiydi.
Yapılan gözlemler sonucunda elde edilen
gözlem verileri, ZÎC
olarak adlandırılan
tablolarda toplanmış ve ibadet vakitlerinin
belirlenmesi ve takvimlerin hazırlanması gibi
günlük gereksinimleri ilgilendiren işlemler, bu
tablolar aracılığıyla yapılmıştı.
28
HASTAHÂNELER
Tedavi kurumları ilk olarak Batı
Anadolu’da ortaya çıkmıştır ve
bunlar hastalıkların tedavisinde
banyo, uyku, müzik ve istirahat
gibi teknikleri kullanmaktaydılar.
Bu tedavi kurumları daha çok bir
Dinlenme Evi niteliğini taşıyorlardı
ve tedaviden sorumlu olan kişiler
ise rahiplerdi.
29
Ayrıca bulaşıcı hastalıklar için de, hasta olan
bireyleri hasta olmayan bireylerden ayırmak
ve tedavi etmek maksadıyla bazı kurumlar
oluşturulmuştu.
Her ne kadar mikrop fikri için henüz çok
erken ise de, bazı hastalıkların temasla
insandan insana geçtiği bilinmekteydi.
Meselâ Câhiliye Dönemi'nde Arabistan
yarımadasında yaşayan Araplar, bulaşıcı
hastalıkların görüldüğü yerlerden kaçarak çöle
sığınıyorlardı.
30
İslâm
Dünyası'nda
ilk
hastane
Emevîler
Dönemi'nde Şam'da kurulmuştur. Bu hastanede
daha
çok
Hint
tıbbının
etkili
olduğu
düşünülmektedir. İkinci
hastanenin
Kahire'de,
üçüncü hastanenin ise Abbasî halifesi Mansûr
zamanında
(754-775)
Bağdat'ta
kurulduğu
bilinmektedir.
Üçüncü hastane, birincisi gibi, yoğun Hint etkisi
taşımaktadır. Burada başhekim olarak görev yapan
İbn
Dehenî
el-Hindî,
Hint
tıbbının
klasik
eserlerinden olan SUSRUTA'yı Arapça'ya tercüme
ederek Hint tıbbının İslâm Dünyası'na girmesini
sağlamıştır.
31
İslâm Dünyası'nda dördüncü hastane, Harun elReşid
zamanında
(786-809),
Cundişapur
Hastane'sinde hekim olarak görev yapan Cibril
ibn Buhtyişu tarafından Bağdat'ta kurulmuştur.
beşinci
hastanesi
Dönemin
Halife
I.
Mütevekkil'in (847-861) Türk komutanlarından
Feth İbn Hakan tarafından, altıncı hastanesi ise
Tolunoğullarından Ahmed ibn Tolun tarafından
Kâhire'de kurulmuştur.
32
Tolunoğlu Hastanesi, bazı yönleriyle daha önceki
hastanelerden
ayrılmaktadır.
Çünkü
bu
hastanenin koğuşları
farklı
hastalıklara
göre
sınıflanmış ve bu arada akıl hastalıkları için de
ayrı bir koğuş oluşturulmuştu. Tedavi ücretsizdi
ve hastalar, hastaneye girmeden önce giysilerini
çıkarıyorlardı,
böylece,
bazı
istenmeyen
maddelerin ve bugünkü anlayışa göre söylersek
mikropların dışarıdan taşınması engellenmiş
oluyordu.
33
Daha sonra Bağdat'ta kurulan yedinci hastane de
vakıf ilkeleriyle insanlık yararına kurulmuştu. Bu
hastahânede bugünkü ifade ile poliklinik
uygulamasına geçilmiştir.
13., 14. ve 15. yüzyıllarda İtalya ve Fransa'da kurulan
hastahânelerle karşılaştırıldıklarında, aynı zamanda
eğitim de verilen bu hastanelerin daha iyi
örgütlenmiş ve düzenlenmiş oldukları açığa
çıkmaktadır. Hastalıklar için farklı koğuşların
oluşturulması,
hizmetlerinin
temizliğin
toplumun
sağlanması, tedavi
bütün
kesimlerine
yayılması ve vakıflar yoluyla desteklenmesi bu
kurumları, Avrupa'daki benzerlerinden daha üstün
kılmıştır.
34
BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARI
MATEMATİK
ϒ
ϒ
İslâm matematikçilerinin başta aritmetik olmak
üzere, matematiğin geometri, cebir ve trigonometri
gibi dallarına önemli katkıları olmuştur.
Bu dönemde gerçekleşen gelişmelerden en önemlisi,
geleneksel
EBCED
RAKAMLARI‘nın
yerine
Hintlilerden öğrenilen HİNT
RAKAMLARI‘nın
kullanılmaya başlanmasıydı. Hint rakamları, 8.
yüzyılda İslâm Dünyası'na girdi ve hesaplama
işlemini kolaylaştırdığı için matematik alanında
büyük bir atılımın gerçekleştirilmesini sağladı.
35

Cebir
bilimi
İslâm Dünyası matematikçilerinin
elinde bir disiplin kimliği kazanmış ve özellikle
HÂRİZMÎ,

KERECÎ ve ÖMER EL-HAYYÂM gibi
matematikçilerin yazmış oldukları eserler, Batı'yı
büyük ölçüde etkilemiştir.
İslâm Dünyası'nda büyük ilgi gören astronomi
alanındaki araştırmalara yardımcı olmak üzere
trigonometri
alanında
da
seçkin
çalışmalar
yapılmıştır. Bu konudaki en önemli katkı, açı
hesaplarında sinüs ve kosinüs gibi trigonometrik
fonksiyonların kullanılmış olmasıdır.
36