Din, Samimiyettir

Download Report

Transcript Din, Samimiyettir

“DİN,
SAMİMİYETTİR.”
Hazırlayan:
Ârifiye Merkez Câmiî
Kur’ân Kursu Öğreticisi
NUR İLKAY SUBAŞI
Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
ُ‫ اَل ّدين‬:‫ قال‬، ‫عن تميم ال ّدارى اَنَّ ال ّنبى صلّى هللا عليه و سلّم‬
ُ
ُ
ْ‫ن‬
‫كتابه و لِرسولِه و ِلَﺌِ َّم ِة‬
‫ل‬
‫و‬
‫لِل‬
:
‫قال‬
‫م‬
‫ل‬
:
‫لنا‬
‫ق‬
‫ة‬
‫صيح‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
َ ‫ال َّن‬
ِ
‫مين و َعا َّم ِت ِه ْم‬
َ ِ‫ْالمُسْ ل‬
“Din, nasihattir.”
Biz, kime (yahut kimin için) diye sorduk; O da
“Allah’a, Kitabına, Rasûlüne, Müslümanların (meşrû)
idarecilerine ve bütün Müslümanlara” dedi.
(Müslim, İmân, I, 74)
Hadîs, medâru’l-İslâm olarak
kabul edilen dört hadîsten
biridir.
Hadîs’in kilit noktası
“nasihat” kelimesidir.
Kelime, vecizu’l-esmâdandır.
Ancak kelimenin bütün
mânâlarını iki noktada
birleştirmek mümkündür:
1. Bir şeyi veya bir kimseyi içten ve gönülden sevmek,
ona bağlanmak, ihlâs, sadakat ve samimiyet.
2. İnsanları iyiye ve güzele sevketmek için yapılan
güzel konuşma, va’az, öğüt, tavsiye, ihtar ve ibret
verici ders ifadeler.
Türkçeye, kelimenin sadece ikinci anlamı geçmiştir.
Bu durum; yukarıdaki hadîsteki “nasihat” kavramının
anlam kaymasına uğraması veya anlam çerçevesi
içinde bulunan unsurlardan sadece bir tanesinin öne
çıkarılması sonucunu doğurmuş; ve bu şekliyle
dilimize çevrilmesi, hem, dinin dörtte birine denk
olduğu kabul edilen bu hadîsin yanlış anlaşılmasına,
hem de Hz. Peygamber’in yaptığı tek din tanımının
gözlerden kaybolmasına yol açmıştır.
( Görmez, Mehmet, “Hz. Peygamber’in Bir Hadîs-i
Şerîfinde Din Tanımı, Diyanet Aylık Dergi, s.278, sf.
5.)
Nasihat kelimesinin, Hz. Peygamber’den gelen diğer
hadîslerde ne anlama geldiğine bakıldığında,
kelimeye,“samimiyet” mânâsının yüklenmesinin
daha isabetli olduğu ortaya çıkar.
Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur:
‫خير الكسب كسب يد العامل اذا نصح‬
“En hayırlı kazanç, el emeği ile elde edilen kazançtır.
(Ancak çalışan) samimi olursa.”
(İbn Hanbel, Müsned, II, 334, 357.)
KİME SAMİMİYET?
Temel aldığımız hadîs-i şerîfte,
bu soruya cevap olarak
5 şey zikredilmiştir:
*Allah
*Kitabı
*Rasûlü
*Müslümanların (meşrû)
idarecileri
*Bütün Müslümanlar
Allah’a Samimiyet Nasıl Olur?
Allah’a karşı samimi olmak demek, O’nun varlığına ve
birliğine gerektiği gibi iman etmek demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah’a iman etmenin gerekli
kılındığını gösteren âyetler mevcuttur.
‫ه‬
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ّ
ْ
ُ
َّ
ٓ
ْ
ُ
ُّ
َ
َ
َ
َ
َ
‫ون خبير‬
‫ن‬
‫ال‬
‫و‬
‫ه‬
‫ل‬
‫ُو‬
‫س‬
‫ر‬
‫و‬
‫الِل‬
‫ب‬
‫وا‬
‫ن‬
‫م‬
‫ا‬
‫َف‬
ِ
ِ
ِ
َ ‫ور الـذي انزلنا َوهللاُ ِب َما تعْ َمل‬
َ
َ
َ
ِ
ِ
Artık siz, Allah’a, Peygamberine ve indirdiğimiz nûra
(Kur’ân’a) iman edin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır. (Teğâbun, 64/8)
Yine Kur’ân-ı Kerîm’de yüce Allah; bizden, imânın
yanısıra itaat ve ibâdet de istediğini belirtmiştir.
‫ه‬
ّ
َّ
ُ
ُ
َ
ْ‫ر‬
• ‫ُون‬
‫م‬
‫ح‬
‫ت‬
‫م‬
‫ك‬
‫ل‬
‫ع‬
‫ل‬
‫ل‬
‫ُو‬
‫س‬
‫و‬
‫هللا‬
َّ‫َواَطيعُوا َ َ الر‬
َ َ ْ َ َ
Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet
edilsin. (Âl-i İmrân, 3/132)
• ‫ذين ها َم ُنوا ارْ َكعُوا َواسْ ُج ُدوا َواعْ ُب ُدوا َر َّب ُك ْم‬
َ َّ‫َٓيا اَ ُّي َها ال‬
‫ون‬
َ ‫َوا ْف َعلُوا ْال َخي َْر َل َعلَّ ُك ْم ُت ْفلِ ُح‬
Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize
kulluk / ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa
eresiniz. (Hac, 22/77)
Allah’a, olması gerektiği gibi
iman, itaat ve ibâdet
edebilmek için O’nu tanımak
gereklidir.
İnsanın, Allah’ı, zât, isim, sıfat
ve fiilleriyle tanıması gerekir.
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ْ
َ
َ
َ
• ‫هللا ل َيخفى َعل ْي ِه شيْ ء فِي‬
َ َّ‫ِان‬
‫ض َو َل ِفي ال َّس َٓما ِء‬
ِ ْ‫ْالَر‬
Şüphesiz yerde ve gökte Allah'a
hiçbir şey gizli kalmaz.
(Âl-i İmrân, 3/5)
•
‫ض ُك ْم َف ْو َق‬
َ ْ‫ض َو َر َف َع َبع‬
َ ‫َوه َُو الَّذي َج َع َل ُك ْم َخ ََٓل ِئ‬
ِ ْ‫ف ْالَر‬
ٍ ‫ض دَ َر َجا‬
‫ك َسري ُع‬
ٍ ْ‫َبع‬
َ ‫ت لِ َي ْبلُ َو ُك ْم في َٓما ها هتي ُك ْم ِانَّ َر َّب‬
‫ب َو ِا َّن ُه َل َغفُور َرحيم‬
ِ ِۘ ‫ْال ِع َقا‬
O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler)
yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak
için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır.
Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
(En’âm, 6/165)
* Hz. Âdem, Hz. Havva ve Kâbil örneği
Kitab’a (Kur’ân-ı Kerim) Samimiyet
Nasıl Olur?
Yüce Allah, insanlara emir ve yasaklarını içeren kitaplar
göndermiştir. Bu ilâhî kitapların sonuncusu Kur’ân-ı
Kerîm’dir.
Hadîs’te belirtilen “Kitaba samimiyet”, Kur’ân’a
samimiyettir. Kur’ân’a samimiyet ise, ona imân
etmektir.
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ْ
َّ
َّ
َ
َ
‫ب الذي نز َل َعلى‬
ِ ‫الِل َو َرسُولِه َوال ِكتا‬
ِ ‫ذين ها َم ُٓنوا ها ِم ُنوا ِب‬
َ َّ‫َٓيا اَ ُّي َها ال‬
‫ب الَّ ٓـذي اَ ْن َز َل ِمنْ َق ْب ُل‬
ِ ‫َرسُولِه َو ْال ِك َتا‬
‫ه‬
ٓ
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ْ
ْ
ُ
ُ
‫ض َّل‬
ِ ‫الِل َو َمل ِئ َك ِته َوكت ِبه َو ُر ُسلِه َوال َي ْو ِم ال‬
ِ ‫َو َمنْ َي ْكفُرْ ِب‬
َ ‫خ ِر َف َق ْد‬
ً‫ض ََللً َبعيدا‬
َ
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine
indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman
edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin
bir sapıklığa düşmüş olur. (Nisâ, 4/136)
Kur’ân-ı Kerîm’e imân etmek demek;
* O’nun, Allah tarafından indirilmiş bir kitab olduğunu
(En’âm, 61/114)
* Sözlerin en güzeli (ahsenü’l-hadîs), güzellikte âyetleri
birbirine benzeyen (müteşâbih), öğütleri ve hükümleri
tekrarlanan (mesânî) bir kitap olduğunu (Zümer,
39/23)
* Bütün âlemler için bir öğüt olduğunu (Müddessir,
74/54)
* İnsanlar için yol gösterici, rehber ve kılavuz olduğunu
(Bakara, 2/185)
* Koruyucusunun Allah
olduğunu (Hicr, 15/9)
* İçinde asla bâtıl söz ve eğrilik
olmadığını (Fussilet, 41/41)
*Allah sözü olduğunda şüphe
olmadığını (Yunus, 10/37)
kabul etmek demektir.
* Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer
örneği
Peygamber (s.a.v.)’e Samimiyet
Nasıl Olur?
Yüce Allah, insanlara, yaratılış gâyelerine uygun
hareket etmeleri noktasında örneklik teşkil edecek
Peygamberler göndermiştir.
‫اك ِب ْال َح ِّق َبشيراً َو َنذيراً َو ِانْ ِمنْ ا ُ َّم ٍة ِا َّل َخ ََل في َها َنذير‬
َ ‫ِا َّٓنا اَرْ َس ْل َن‬
Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile
gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir
uyarıcı gelip geçmiş olmasın. (Fâtır, 35/24)
Peygamberlik zincirinin son halkası ise Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’dir. Bu gerçek, Kur’ân’da
şu âyetle ortaya konmuştur:
‫ه‬
ّ
َّ
َ
َ
‫هللا َوخات َم الن ِبي َّن‬
ِ ‫ان م َُحمَّد اَ َٓبا اَ َح ٍد ِمنْ ِر َجالِ ُك ْم َو هل ِكنْ َرسُو َل‬
َ ‫َما َك‬
ّ ‫ان ه‬
ً ‫هللاُ ِب ُك ِّل َشيْ ٍء َعليما‬
َ ‫َو َك‬
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
değildir. Fakat O, Allah'ın Rasûlü ve nebilerin
sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
(Ahzâb, 33/40)
Hadîs’te geçen “Peygambere samimiyet”, “Peygambere
iman” demektir. Peygambere iman etmek ise O’nun;
* Allah’ın elçisi olduğunu
* O’na itaat etmenin Allah’a itaat etmek anlamına
geldiğini
* Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ve kıraati ile görevli olduğunu
(Ankebût, 29/45)
* İnsanları İslâma dâvet ettiğini (Nahl, 16/125)
* Talim ile emrolunduğunu (Cuma, 62/2)
* Tebşîr ve inzâr ile görevli kılındığını (Sebe, 34/28)
* Dünyada ve Kıyâmette şâhitlik görevi olduğunu
(Bakara, 2/143)
* Kendisinde üsve-i hasene bulunduğunu
(Ahzâb, 33/21)
* Emri bi’l-ma’rûf ve nehyi ani’l-münker’le sorumlu
kılındığını (A’râf, 7/157)
* Cihâd ve kıtâl ile emrolunduğunu
(Tevbe, 9/73; Nisâ, 4/84)
* Hüdâ sıfatının bulunduğunu (Şûrâ, 42/52)
* Tebyîn görevinin olduğunu (Nahl, 16/44)
ve benzeri hususları kabul etmek demektir.
*Ashab-ı kirâm örneği
Müslümanların (meşrû) İdârecilerine
Samimiyet Nasıl Olur?
‫ه‬
ٓ ‫ذين ها َم‬
ّ
ْ
ُ
ُ
َ
َ
َ
‫هللا َواطيعُوا الرَّ سُو َل َواولِي المْ ِر‬
‫ُوا‬
‫ع‬
‫طي‬
‫ا‬
‫وا‬
‫ن‬
َ َّ‫َٓيا اَ ُّي َها ال‬
َ
‫ازعْ ُتم في َشيْ ء َف ُر ُّدوهُ ِا َلى ه‬
ّ
‫ُول ِانْ ُك ْن ُت ْم‬
‫س‬
‫و‬
‫هللا‬
َّ‫الر‬
ٍ
َ ِ
ْ َ ‫ِم ْن ُك ْم َف ِانْ َت َن‬
ِ
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ْ
ْ
ً‫خ ِر هذلِ َك َخيْر َواَحْ َسنُ َتأْويَل‬
ِ ‫الِل َوال َي ْو ِم ال‬
ِ ‫ون ِب‬
َ ‫ُت ْؤ ِم ُن‬
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat
edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de.
Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz
takdirde, Allah'a ve âhiret gününe gerçekten
inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu,
daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.
(Nisâ, 4/59)
Âyette,“İtaat ediniz” emri tekrarlanmadan “ulu’l-emre
de...” denilmesi, bunların itaat yükümlülüğü
bakımından Allah ve Rasûlü gibi olmadıklarına,
emirleri meşrû (Allah ve Rasûlünün tâlimatına
uygun) olmadıkça kendilerine itaat edilmeyeceğine
işaret etmektedir.
Âyetin nüzûl sebebi de aynı kaideyi destekler
mahiyettedir.
“Allah herhangi bir kulunu bir
topluma idareci yapar da o
idareci halkını samimiyetle
kuşatmazsa cennetin
kokusunu bile
duyamayacaktır.
(Buhârî, Ahkâm, 8, VIII, 107)
Allah, bir kulunu toplumun
başına getirir de, o da halkını
aldatarak ölürse Allah cenneti
ona haram kılar.
(Müslim, İman, 63, 227, I, 126)
Bütün Müslümanlara
Samimiyet Nasıl
Olur?
Yüce Allah, Müslümanı
Müslümana karşı birtakım
sorumluluklarla yükümlü
kılmıştır. Birbirleri üzerinde
haklar vazetmiştir.
“Bütün Müslümanlara
samimiyet”, işte bu haklara
olması gerektiği gibi riâyet
etmek demektir.
Beyhaki’ye göre Müslümanlara karşı samimiyet içinde
olmanın alâmeti üçtür:
1. Kalbin, Müslümanların elem ve kederlerinden
dolayı hüzün duyması
2. Müslümanların acılarına katlanmak
3. Müslümanları, faydalı olan her maslahata irşâd
etmek.
(Beyhaki, Şuabu’l-İman, VII, 523)
ْ
ُ ‫ون َو ْالم ُْؤ ِم َن‬
ٍۢ ٍ ْ‫ض ُه ْم اَ ْولِ َٓيا ُء َبع‬
ُ
ُ
ُ ْ‫ات َبع‬
‫ون‬
‫ر‬
‫م‬
‫ض َيأ‬
َ
َ ‫َو ْالم ُْؤ ِم ُن‬
‫ُون الص هَّلو َة‬
ِ ‫ِب ْال َمعْ ر‬
َ ‫ُوف َو َي ْن َه ْو َن َع ِن ْال ُم ْن َك ِر َويُقيم‬
‫ه‬
ٓ
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ُ
َ
َّ
ُ
َ
‫ك‬
‫الز‬
‫ون‬
‫ت‬
‫َوي ُْؤ‬
‫ُون‬
‫ع‬
‫ُطي‬
‫ي‬
‫و‬
‫ة‬
‫و‬
‫ك َس َيرْ َح ُم ُه ُم‬
َ
َ
َ
َ ‫هللا َو َرسُول ُه اول ِئ‬
َ
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ّ
‫هللا َعزيز َحكيم‬
َ َّ‫هللاُ ِان‬
Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin
dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.
Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve
Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet
edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe, 9/71)
• ‫حبُّ لِ َن ْف ِس ِه‬
ِ ‫خي ِه َما ُي‬
ِ ‫حبَّ أل‬
ِ ‫أح ُد ُك ْم َح َّتى ُي‬
َ ُ‫لَ ي ُْؤ ِمن‬
Hiçbiriniz kendisi için istediğini (Mü’min) kardeşi
için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
(Buhârî, Îmân, 7)
• ‫ار‬
ِ َ‫ض َر َر َول‬
َ ‫ض َر‬
َ َ‫ل‬
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek
yoktur.
(İbn Mâce, Ahkâm, 17)
* Birbirlerinin mallarını haksız yere yememek (Bakara,
2/188)
* Âdil olmak; hayasızlık ve fenâlıktan uzak durmak
(Nahl, 16/90)
* Zanndan, kusur araştırmaktan ve gıybetten uzak
durmak (Hucurât, 49/12)
* Kibirli olmamak ve yüz çevirmemek (Lokman, 31/18)
* Zulmetmemek, sıkıntısını gidermek, kusurunu örtmek
( Buhârî, Mezâlim, 3)
* Aldatmaya / kandırmaya çalışmamak (Müslim, Îmân,
164)
gibi noktalara dikkat etmek de, Müslümanlara karşı
samimi olmak kapsamındadır.
Samimiyet - İhlâs - İhsân - Takvâ
İlişkisi
“Nasihat / Samimiyet” kelimesiyle aynı kapsamda olan
en önemli kavramlar “ihlâs” , “ihsân” ve “takvâ”dır.
İhlâs; “İbâdet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar
kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak”
demektir.
Takvâ ise; “Kişinin, itaatte bulunarak nefsini Allah’ın
korumasına bırakması ve bu suretle, âhirette zarar ve
elem verecek şeylerden kendini iyice koruması”
demektir.
İhsân ise, meşhur Cibril hadîsinde şöyle tanımlanmıştır;
‫ فإن لم تكن تراه فإنـه يراك‬،‫أن تعبد هللا كأ ّنك تراه‬
“Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen
O’nu görmüyorsan da O seni görüyor”
(Müslim, İman, 1)
İhlâs, ihsân ve takvâ sahibi olmanın –dolayısıyla
samimiyet sahibi olmanın- insanlara kazandıracakları
ise şöyle müjdelenmiştir:
‫ادَك ِم ْن ُه ُم ْالم ُْخ َلصي َن‬
َ ‫عين ِا َّل ِع َب‬
َ ‫َقا َل َف ِب ِع َّز ِت َك َل ُ ْغ ِو َي َّن ُه ْم اَجْ َم‬
İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı
kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım"
dedi. (Sad, 38/82)
ْ ‫ب‬
َ ‫ِا َّن ُك ْم َل َٓذا ِئقُوا ْال َع‬
َ
‫ون‬
‫ال‬
‫ا‬
‫ذ‬
ِ
َ ُ‫ليم َو َما ُتجْ َز ْو َن ِا َّل َما ُك ْن ُت ْم َتعْ َمل‬
ِ
‫ه‬
‫صين‬
ِ ّ َ‫ِا َّل ِع َباد‬
َ ‫هللا ْالم ُْخ َل‬
Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız. Siz
ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.
Ancak Allah'ın halis kulları başka. (Saffât, 37/38-40)
ُ ‫ض َها الس هَّم َو‬
‫ات‬
ُ ْ‫ار ُٓعوا ِا هلى َم ْغفِ َر ٍة ِمنْ َر ِّب ُك ْم َو َج َّن ٍة َعر‬
ِ ‫َو َس‬
ْ ‫َو ْالَرْ ضُ ا ُ ِع َّد‬
‫قين‬
َ ‫ت لِ ْل ُم َّت‬
Rabbinizin bağışına, ve genişliği göklerle yer arası
kadar olan, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için
hazırlanmış bulunan cennete koşun.
(Âl-i İmrân, 3/133)
ُ ‫َٓيا اَ ُّي َها ال َّناسُ ِا َّنا َخ َل ْق َنا ُك ْم ِمنْ َذ َك ٍر َوا ُ ْن هثى َو َج َع ْل َنا ُك ْم‬
‫شعُوبا ً َو َقـ َٓبا ِئ َل‬
‫ه‬
‫ه‬
‫ه‬
ّ
ّ
ْ
ُ
‫هللا َعليم َخبير‬
ِ َ‫ارفُوا ِانَّ اَ ْك َر َم ُك ْم ِع ْند‬
َ ‫لِ َت َع‬
َ َّ‫هللا اَتقيك ْم ِان‬
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi
boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli
olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.
Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr
olandır. (Hucurât, 49/13)
‫ه‬
ّ
َّ
َّ
ُ
َّ
َ
‫ون‬
َ ‫ذين ُه ْم ُمحْ ِسن‬
َ ‫ذين اتق ْوا َوال‬
َ ‫هللا َم َع ال‬
َ َّ‫ِان‬
Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve
iyilik yapanlarla beraberdir. (Nahl, 16/128)
‫نين‬
ِ ‫ها‬
َ ‫ذين َٓما ها هتي ُه ْم َر ُّب ُه ْم ِا َّن ُه ْم َكا ُنوا َق ْب َل هذلِ َك مُحْ ِس‬
َ ‫خ‬
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin
kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar
başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce
iyilik yapan kimselerdi. (Zariyat, 51/16)
Samimiyetin Zıddı Nelerdir?
“Nasihat / Samimiyet”in zıddı olarak karşımıza çıkan
kavramlardan en önde geleni riyâdır.
Riyâ; ibadeti Allah’tan başkası için yapma, ibadetleri
kullanarak dünyevî çıkar peşinde olma; Allah’ın
emrini yerine getirmek maksadıyla değil, insanlara
gösteriş olsun diye iyilik yapmaktır.
(Kurtubî, V, 422; XX, 212)
Riyâ, “gizli şirk / küçük şirk” olarak da ifâde edilmiştir.
Hz. Peygamber, “Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten
kaygı duyuyorum” demiş, “Sizden sonra da hâlâ şirk
olacak mı?” sorusuna, “Evet, fakat Güneş’e, Ay’a,
taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak; insanlar
ibadetlerini riyâ için yapacaklar” cevabını vermiştir.
(Müsned, IV, 124)
Bir kutsî hadiste Cenâb-ı Hak, “İşlediği bir amelde
benden başkasını bana ortak koşan kişiyi de onun
şirkini de reddederim” buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 46)
Riyâ-Süm’a-Münafıklık İlişkisi
"Kim işlediği hayrı şöhret kazanmak için halka
duyurursa, Allah onun gizli işlerini duyurur. Kim de
işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için
başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakârlığını
açığa vurur” (Buharî, Rikak, 36, VII, 185-186)
ْ
ْ
ً‫جدَ َل ُه ْم َنصيرا‬
َّ
َ
َ
َ
َّ
ْ‫س‬
ْ‫ر‬
‫ن‬
‫ال‬
‫ن‬
‫م‬
‫ل‬
‫ف‬
‫ال‬
‫ك‬
‫د‬
‫ال‬
‫ي‬
‫ف‬
‫قين‬
‫ف‬
‫ا‬
‫ن‬
‫م‬
ُ
‫ال‬
َّ‫ِان‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
َ
ِ
ِ ‫ار َو َلنْ َت‬
ِ
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı
tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da
bulamazsın. (Nisâ, 4/145)
SONUÇ
Kabul olunacak amel, ancak samimiyet içeren amel
olacak; dünya ve ukbâ saadeti ancak samimiyetten
ayrılmayanların olacaktır.
“Samimiyet / ihlâs / ihsân ve takvâ”nın zıddı olan riyâ
ve onun kapsamına dahil olan tavırlar ise, kişiyi iki
dünyada da hüsrana sevkedecektir.
Buna dikkat çeken Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle duâ
etmişlerdir:
“Allah’ım! Nefsime takvâsını ver.”
(Müslim, Zikr ve Duâ, 48. III, 2088)
Ey, yücelik ve ikrâm sahibi! Beni ve ailemi dünya ve
âhirette her an Sana ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl.
(Ebû Dâvûd, Tefrîuebvâbi’l-vitr, 25)