Transcript 4. Hafta: 18 Ekim 2014 Cumartesi
11. Hafta : 13 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri
Sûre
: Tâhâ
Âyetler
: 90-104 Hazırlayan : Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak
﴾ هِب ْمُت ْنِتُف اَمَّنِا ِم ْوَق اَي ُلْبَق ْن ِم ُنو ُر ٰه ْمُهَل َلاَق ْدَقَل َو 90 ﴿ يرْمَا ا ۤوُعيطَا َو ينوُع ِبَّتاَف ُن ٰمْح َّرلا ُمُكَّب َر َّنِا َو
90. Yemin olsun ki Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey Kavmim! Şüphesiz siz bununla imtihan olundunuz. Ve muhakkak ki sizin Rabbiniz ancak Rahman’dır. Siz bana tâbi’ olun ve emrime itaat edin”.
Hz. Mûsâ Rabbiyle buluşmak üzere gittiği Tûr dağından onların yanına dönmeden önce Hârûn onlara demişti ki: “ Ey Kavmim ! Siz bu buzağı ile sınandınız, böyle bir heykele tapma fitnesiyle imanınızı korumaktaki sabır ve sebatınız denendi. Gerçek şu ki sizin Rabbiniz buzağı değil, Rahman olan Allah’tır. O halde Allah’a ibadet hususunda bana tâbi’ olun ve Sâmirî’nin emirlerine değil, benim emirlerime itaat edip yasakladığım şeyleri terk edin.
اَنْي َلِا َع ِج ْرَي ىّٰتَح َني فِكاَع ِهْيَلَع َح َرْبَن ْنَل اوُلاَق
﴾ 91 ﴿
ى ٰسوُم
91. Dediler ki: “Mûsâ bize dönünceye kadar tapanlar olarak ondan asla ayrılma yaca ğ ız/vazgeçmeyece ğ iz”.
Dediler ki: “Mûsâ yanımıza dönünceye kadar buzağıya tapınmaktan asla vazgeçmeyeceğiz, ona ibadet etmeye devam edeceğiz. Biz senin ileri sürdüğün delilleri kabul etmiyoruz. Biz Mûsâ’nın sözünü kabul ediyoruz. O bakımdan Mûsâ burada bulunmadığı sürece buzağıya ibadetten vazgeçmeyeceğiz ”.
﴾ 92 ﴿
اوُّلَض ْمُهَتْي َاَر ْذِا َكَعَنَم اَم ُنو ُرٰه اَي َلاَق
92. Dedi ki: Ey Hârûn ! Onların saptıklarını gördü ğ ünde sana engel olan şey nedir?
Mîkatta Rabbi ile konuştuktan sonra kavminin yanına döndüğünde şöyle demişti: “Ey Hârûn! Onların saptık larını, sapıklığa düştüklerini gördüğünde (gerekeni yapmana) engel olan ne oldu?”
﴾ 93 ﴿
يرْمَا َتْيَصَعَفَا ِنَعِبَّتَت َّلََّا
93. Bana tâbi’ olmana. Sen benim emrime isyan mı ettin?
Fiilin başındaki ( لَّ ) nın zâid olduğu görüşünden hareketle anlam ‘bana tâbi’ olman’ şeklinde olmuştur.
“Tur dağına kadar arkamdan gelip geriye kalan müminlerle birlikte bana katılmana ve böylelikle bu iş ortaya ilk çıktığı anda bana haber vermene mâni olan neydi ?
Allah için ayağa kalkma ve onun dinine muhalefet edenlerle ilişkiyi kesme emrime nasıl muhalefet ettin de şu buzağı heykelini ilâh edinenler arasında ikâmete devam ettin? Ben sana: “Kavmimin arasında benim yerime geç, ıslah et ve fesatçıların yoluna uyma !” diye tembih etmemiş miydim?
ْن َا ُتيشَخ يّنِا يسْا َرِب َلَّ َو ي تَيْحِلِب ْذُخْاَت َلَّ َّمُؤَنْبَي َلاَق ﴾ 94 ﴿ يل ْوَق ْبُق ْرَت ْمَل َو َليءۤا َرْسِا ۤينَب َنْيَب َتْق َّرَف َلوُقَت
94. Dedi ki: Ey Anamın o ğ lu ! Sakalımı ve başımı tutma.
Şüphesiz ben senin “ İ srâilo ğ ulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın” demenden korktum.
Hârun dedi ki: “Beni cezalandırmak için saçımdan ve sakalımdan asılma! Ben onları terk edip aralarından ayrılsaydım, beni öldürmelerinden ve ayrılığa düşmelerinden, senin de ‘Sen onların birliğini parçaladın ve onlarla ilgili tavsiye sözüme uymadın; seni yerime vekil tayin ettiğim halde sana verdiğim emirlere riâyet etmedin’ demenden korktum”.
﴾ 95 ﴿
ُّي ِرِماَس اَي َكُبْطَخ اَمَف َلاَق
95. “Ey Sâmirî ! Senin halin nedir ?” dedi.
Mûsâ daha sonra fitnenin sebebi olan Sâmirî’ye dönerek: “Senin derdin neydi, sen neden yaptın bunu Ey Sâmirî !” dedi.
ِرَث َا ْن ِم ًةَضْبَق ُتْضَبَق َف هِب او ُرُصْبَي ْمَل اَمِب ُت ْرُصَب َلاَق ﴾ 96 ﴿ يسْفَن يل ْت َلَّوَس َكِلٰذَك َو اَهُتْذَبَنَف ِلوُس َّرلا
96. Dedi ki: “Ben onların görmediklerini/sizin görmediklerinizi gördüm.
Bunun üzerine elçinin izinden bir avuç avuçladım ve onu attım. Nefsim bunu bana böyle hoş gösterdi.
(Bu âyetle ilgili tefsir kaynaklarında yer alan rivâyetler genel anlamda İsrâiliyat vasıflıdır. Kurtubî ve Vehbe Zuhaylî’nin yer verdiği aşağıdaki rivâyet de bunlardan biridir.) Sâmirî de şöyle cevap verdi : “Ben onların görmediği/sizin görmediğiniz Cebrâil’i hayat atı üzerinde gördüm. İçimden onun atının izinden bir avuç toprak almak geçti. Aldığım bu bir avuç toprağı neye atsam mutlaka onun canı, eti ve kanı olur.
Onlar senden kendilerine bir tanrı yapmanı istediklerinde nefsim bana bu işi yapmayı güzel ve süslü gösterdi.
Avucumdaki toprağı buzağı suretinde dökülmüş altın heykelin ağzına koydum ve bir tanrı heykeli yaptım.
ُهَف َلْخُت ْنَل اًدِع ْوَم َكَل َّنِا َو َساَس ِم َلَّ َلوُقَت ْنَا ِةوٰيَحْلا يِف َكَل َّنِاَف ْبَهْذاَف َلاَق ﴾ 97 ﴿ اًفْسَن ِّمَيْلا ي ِف ُهَّنَفِسْنَنَل َّمُث ُهَّنَق ِّرَح ُنَل اًفِكاَع ِهْيَلَع َتْلَظ يذَّلا َكِهٰلِا ۤىٰلِا ْرُظْنا َو
97. Dedi ki: “Git. Şüphesiz senin için hayatta ‘temas yok’ demen vardır.
Ve yine şüphesiz senin için asla itiraz edilemeyecek bir va’d vardır.
Taparak üzerine düştü ğ ün tanrına bak ! Yemin olsun ki biz onu mutlaka yakarız ve sonra onu denize savurup darmada ğ ın ederiz”.
Mûsâ (as) dedi ki: “Haydi, aramızdan çek git. Çünkü bundan sonra sen hayatta olduğun sürece diyeceksin ki ‘Ne siz bana dokunun, ne ben size dokunayım’. Sana dünyada verilecek ceza aramızdan çekip gitmen, hayatta olduğun sürece 'Bana kimse dokunmasın’ demen ve kimsenin de sana dokunmamasıdır. Şüphesiz sana verilecek ve asla geri bırakılmayacak bir va’de (süre) de vardır ki o da âhiret cezasıdır. Azap göreceğin bu va’deyi Allah değiştirmeyecek ve onu kıyamet gününde gerçekleştirecektir.
Bir de taptığın şu tanrıya bak! Biz onu elbette yakacak, sonra denizde savurup darmadağın edeceğiz. O heykel buzağıyı ateşte iyice yakacak, sonra rüzgar alıp götürsün diye denize savuracağız”.
َّلُك َع ِس َو َوُه َّلَِّا َهٰلِا َۤلَّ يذَّلا ُ ّٰاللّٰ ُمُكُهٰلِا ۤاَمَّنِا
﴾ 98 ﴿
اًمْلِع ٍءْيَش
98. Şüphesiz ki sizin ilâhınız kendisin-den başka ilâh olmayan Allah’tır. Ve O’nun ilmi de her şeyi kuşatmıştır.
ْدَق َو َقَبَس ْدَق اَم ِءۤاَب ْنَا ْن ِم َكْيَلَع ُّصُقَن َكِلٰذَك
﴾ 99 ﴿
ا ًرْكِذ اَّنُدَل ْنِم َكاَنْيَتٰا
99. Geçmişlerin haberlerinden bir kısmını işte böylece sana anlatıyoruz. Ve şüphesiz katımızdan sana da bir zikir verdik.
Ey Muhammed!
Mûsâ kıssasında olduğu gibi geçmiş ümmetlerden bir kısmıyla ilgili haberleri sana anlatıyoruz ki bunlar sana bir teselli olsun ve senin doğruluğuna delil teşkil etsin. Sana da katımızdan Kur’ân’ı verdik. Kur’an zikirdir. Çünkü onun içinde nice öğütler ve hatırlatmalar vardır.
ِةَمٰيِق ْلا َم ْوَي ُلِمْحَي ُهَّنِاَف ُهْنَع َض َرْعَا ْنَم
﴾ 100 ﴿
ا ًر ْزِو
100. Kim ondan yüz çevirirse artık o kıyamet günü bir yük taşır.
Kim Kur’an’dan yüz çevirirse; onu yalanlar, ona uymayı kabul etmez, hükümleriyle amel etmez ve gerçeği onun dışında ararsa kıyamet günü büyük bir günah ve ağır bir vebal yükünü yüklenmiş olarak ilâhi huzura gelir.
﴾ 101 ﴿
ًلْم ِح ِةَمٰيِقْلا َم ْوَي ْمُهَل َءۤاَس َو ِهيف َنيدِلاَخ
101. Onun içinde ebedi kalıcıdırlar. Kıyamet gününde onlar için kötü bir yük oldu.
O günah yükünün altında (cezası içinde, cehennem ateşinde) ebedi kalacaklardır. Asla ondan kurtula mayacak, onun sonu gelmeyecektir. Yüz çevirmeleri nin bir cezası olarak taşıdıkları bu yük ne kadar kötü bir yüktür.
َنيم ِرْجُمْلا ُرُشْح َن َو ِروُّصلا يِف ُخَفْنُي َم ْوَي
﴾ 102 ﴿
اًق ْر ُز ٍذِئَم ْوَي
102. Sûr’a üflendi ğ i günde, o gün biz mücrimleri morarmış (gö ğ ermiş) olarak haşrederiz.
İnsanların hesap için diriltileceği üfürüş olan ikinci defa üfürüleceği o kıyamet halde haşredileceklerdir.
gününde müşrikler, Allah’ın kendilerini bağışlamayacağı, günahları sebebiyle sorumlu tutulacak isyankârlar o günün dehşetinden, öfke ve pişmanlığın aşırılığından dolayı yüzleri ve gözleri morarmış
﴾ 103 ﴿
ا ًرْشَع َّلَِّا ْمُتْثِب َل ْنِا ْمُهَنْيَب َنوُتَفاَخَتَي
103. Aralarında “Siz ancak on gün eyleştiniz” diye gizli gizli konuşurlar.
Aralarında gizli gizli konuşarak derler ki: “Sizler dünya hayatında ancak on gün kadar, yahut ona yakın bir süre veya daha az bir müddet kaldınız.
Dünya hayatıyla bulacaklardır.
kabirde kaldıkları günlerini âhiretteki günlerine ve ömürlerine kıyasla çok az
ْمُهُلَثْمَا ُلوُقَي ْذ ِا َنوُلوُقَي اَمِب ُمَلْعَا ُنْحَن
﴾ 104 ﴿
اًم ْو َي َّلَِّا ْمُتْثِبَل ْنِا ًةَقيرَط
104.
İ çlerinde gidişatı daha iyi olanın: “Siz sadece bir gün kaldınız” dedi ğ i o vakitte söylediklerini en iyi biz biliriz.
Kendince sözü en dengeli, görüş ve aklı en olgun ve en bilgili olanlarının: “Siz ancak tek bir gün kaldınız” diye söylediğinde onların kendi aralarında neler fısıldaşıp neler söylediklerini yine en iyi bilen biziz.