ŞİİR SANATI ve ANALİZLERİ

Download Report

Transcript ŞİİR SANATI ve ANALİZLERİ

ŞİİR SANATI ve ANALİZLERİ
POETİKA
• Batı dillerinden dilimize girmiş olan kelimenin aslı
Yunancadır ve bu anlamıyla ilk defa Aristo
Tarafından kullanılmıştır.Yunanca poiein
kavramından gelmiştir ve ‘üretmek,yaratmak
kavramlarını karşılamaktadır.Zaman içerisinde
güzel sanatlar hakkında kullanılmış da olsa
günümüz kullanılışıyla şiir sanatı üzerine teoriler
demektir.Dolayısıyla kelimeyi ‘şiir sanatı’ şeklinde
çevirmek maksadı tak karşılayamayacağından
poetika şeklinde kullanmak uygundur.
• Dünya edebiyatında bilinen en eski şiir teorisi
kitabı Aristo’ya aittir ve Poetika adını
taşımaktadır.Batıda aynı adı taşıyan birçok eser
farklı yüzyıllarda yazılır.Latin şairi
Horatius’un(Ars Poetika) (M.Ö.65),Fransa’da
Ronsard’ın (1565),Boileau’nun (1674),Paul
Claudel’in (1907),Max Jacop’un (1922) poetika
adında kitapları vardır.
• Bizim klasik edebiyatımızda ise müstakil bir
eser yoktur,ancak tezkirelerde ve bazı şairlerin
divanlarının önsözlerine konuyla ilgili dağınık
bilgilere rastlamak mümkündür.Tanzimat
dönemiyle birlikte konuyla ilgili tartışmalar
yoğunlaşmıştır.O dönemden günümüze kadar
konuyla pek çok makale ve kitap vardır.
• Şiirin şekliyle ilgili bir takım aruz risaleleri ,belli
bir geleneği takip ederek Tanzimat yıllarına
kadar gelmiştir.Şemseddin Sami Kamus-ı
Fransevi’sinde ‘poetique’ kelimesine ‘fenn-i
şiir,ilm-i aruz’ manasını vermiştir.Yine de divan
edebiyatı çerçevesinde şairler divanlarının
dibacelerinde şiirle ilgili düşüncelerine yer
vermişler,şuara tezkirelerinde ise dağınık da
olsa konuyla ilgili ipuçları bulmak mümkündür.
• Tanzimat devrinde ,özellikle 1880’lerden sonra
gazete ve dergilerde şiirle ilgili tartışmalar
yoğunlaşır.Tanzimat,Edebiyat-ı Cedide ve İkinci
Meşrutiyet sonrası edebiyatında poetika
çerçevesi içinde kabul edilebilecek pek çok
metin bulmak mümkündür.Cumhuriyet
devrinde de şiir hakkında zengin bir literatür
mevcuttur.
• Türk Edebiyatında ilk defa Necip Fazıl tarafından
Büyük Doğu dergisinde kullanılan kavram, Tanzimat’tan
günümüze genel olarak, gerçek-hayal tartışması etrafında
ele alınmıştır. Bu bağlamda manzum ve mensur, çeşitli
örnekleri bulunmaktadır. Özellikle çağdaş Türk şiirinde
bunlar daha da yaygınlaşmış, şiir sanatına dair çalışmalar
giderek artmıştır.
Türk Edebiyatında Poetika
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi Tanzimat şairlerinin Divan
şiirini birçok açıdan, daha çok da gerçeklik anlayışı yönüyle zaman
zaman eleştirdikleri görülür. Bu konuda çelişkili tutum sergileyen
Ziya Paşa, Londra’da çıkardıkları Hürriyet gazetesine yazdığı “Şiir
ve İnşâ” makalesinde yenilikçi bir tavır takınır. Bahsi geçen makalede
divan şiirini taklitten ibaret bularak bizim asıl nazmımızın
“avam şarkıları ve taşralarda çöğür şairleri arasında (deyiş), (üçleme)
ve (kayabaşı) tabir olunan”lardan ibaret bulunduğunu vurgular
Ziya Paşa, bu makalesinden altı yıl sonra önceki görüşlerinin tam
tersini ileri sürer. Harâbât adlı klasik şiir antolojisine yazdığı ön
sözde bu defa Divan şiirini çok başarılı bularak halk nazmını
küçümser.(İnkılapçı ve muhafazakar yönün çatışması)
Ziya Paşa’nın Divan şiirinin poetik yapısını da kısmen ortaya
koyan bu çelişkili iki metnine en sert eleştiri, şairliği ile şiirleri
Şinasi’den önce ve sonra olmak üzere iki ayrı devrede ele alınması
gereken, Şinasi’den sonra kazandığı yenilikçi tavrını hep koruyan
Namık Kemal’den gelir. (Tanpınar 1976, 368-371; Akyüz [tarihsiz],
67; Göçgün 1999, XXXII-XLIV) Şairin aynı zamanda şiir anlayışını
da içeren Tahrib-i Harâbât, Takip, İrfan Paşa’ya Mektup, Mukaddime-i
Celâl gibi eserleri ile “Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı
Mülâhazâtı Şâmildir” adlı uzunca makalesi, Bahâr-ı Dâniş tercümesinin
ve İntibah’ın ön sözleri bu minval üzere kaleme alınmıştır.
Kemal buralarda şiir, şair ve edebi türlerle ilgili görüşlerini dile
getirmiş, Divan edebiyatını birçok açıdan yermiş, yapmacık bulduğunu
açıklamıştır.
• Servet-i Fünuncular, şiir anlayışlarını zaman ve
şartlarına göre yenidendüzenlediler. “Servet-i
Fünûn hareketi, şiirin muhtevâsında yaptığı
değişikliklere, önce, Tanzîmât devrinin getirmiş
olduğu‘her güzel şeyin şiire konu olabileceği’
formülündeki ‘güzellik’kaydını kaldırmakla
başladı.” Bu şekilde konu sınırlaması ortadan
kalktı ve şair günlük hadiseleri bile şiire dâhil
eder oldu.
Poetika için ilk planda düşünülebilecek
ana bölümler:
•
•
•
•
•
•
•
1.Tarifler
2.Dış yapı
3.Dil
4.Sanatların tedahülü
5.İç yapı
6.Muhteva
7.Şiir okuyucusu
• Tarifler:Şiir hakkında genel tarifler.Pozitif ve
negatif tarifler.Diğer sanat ve türlerden ayırıcı
vasıfları.Şiir tariflerinde değişmeyen ,ortak ve
kalıcı olan nedir?Şiir kavramının
yaygınlaşması:Güzellik karşılığı şiir.
• Şairin vasıfları,şairin yetişme tarzı ve şartları
var mıdır?İlham mı,çalışma mı?Şairin
kültürü.Bir okula bağlanma zarureti var mıdır?
• Dış Yapı:
• Şekil.Form.Lüzumu,lüzumsuzluğu,geleneğe
bağlılığı ya da orjinal olması.
• Vezin ve kafiye .Lüzumu ,lüzumsuzluğu.
• Nazım şekilleri.
• Mısra ve kelime güzelliği.
• Şiirin çapı.Uzun veya kısa şiir.
• Sanatların Tedahülü:Diğer güzel sanatlarının
şiirle iç içe geçmesi.Mimari,resim,musiki ...
• Bunun lüzumu ve lüzumsuzluğu...
• Dil:Şiirde aranan dil mükemmeliyeti...
• İç Yapı:Şiirde mana .Lüzumu ve
lüzumsuzluğu.Şiirin mantığı,duygu ve düşünce
terkibi yahut dengesi.Saf şiiri nedir?...
• Muhteva :Önemi yahut önemsizliği.Konular
sınırlı mıdır?Toplum meseleleri kaçınılmaz
mıdır?Ahlaki ,siyasi,dini fikirlere ,iktidara
bağımlı şiir.Avngaje şiir...Şiirin kaynağı...
• Şiir Okuyucusu:Okuyucunun varlığı.Şair
okuyucuyu dikkate alıyor mu?Okuyucuya
değer veren ve vermeyen şair...
• Şair olacak kimselerin
• geçmişlerin şiirinden en az yirmi bin beyiti
ezberlemelerinin
• gerekli olduğunu savunan Arûzî, şiirin bir ilim
olduğunu ifade
• eder. Bu dönemdeki başka şairler de “şiir, her
tür ilimde kullanıldığı
• gibi her ilim de şiirde kullanılmalıdır.” diyerek
Arûzî’yi desteklemektedir
• Kâtibî’dir. O, “Beyit söyleme esnasında eski
ustaların şiirlerinden
• hayaller üreten kişi şair değildir. Eski odun ve
tahtadan
• yapılan her ev, yeni ev kadar sağlam olmaz”
diyerek, her yönüyle
• yeni bir şiire ve söyleyişe yönelmek gerektiğini
vurgular
• Ali Şir Nevai’nin
• (Zebîhullah-i Safâ 2003, 37-38, 69-70) de
poetik yaklaşımını vermek
• uygun olacaktır. Ona göre nazımda hüner ve
marifet göstermek
• yeterli değildir. İyi bir şiir için mana oldukça
ehemmiyetlidir.
• Yine Emir Devletşah da Farsça yazdığı tezkiresinin girişinde
• şiiri tanımlarken kullandığı ifadelerle Fars şiir geleneğini
• hatırlamaktadır. Devletşah, arif ve fazıl kimselerin şiiri, “fikir
gelinlerinin
• süsü” olarak gördüğünü vurgularken, “şairler dalgıç gibi
• mükerrem tabîatleri ve bir yüzgeç gibi olan sâlim zihinleri
bir anda
• mekânsızlık (lâmekân) denizinden binlerce mâ‘nâ incisini
varlığın
• kıyılarına çıkarır, hatta mâ‘nâ ehlinin başlarından aşağıya
saçarlar.”
• demektedir. Yani Emir Devletşah’a göre iyi şiirin temelinde
• Yine Hâfız-ı Şîrâzî, Şîrîn-i Mağrîbî, Ferîdüddîn-i
Attâr,
• Kemâl-i Hocendî, Abdurrahman-ı Câmî gibi
Fars şairlerinin şiirlerinde
• manaya önem verdiklerini, bu mana denizinde
de dünyaya
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Beslendiği kaynaklarda olduğu gibi Osmanlıda da en fazla
tartışılan konu şiirde mananın ehemmiyetidir. İbn Arabî’nin Divan
şairlerine en büyük etkisi de bu yöndedir. Örneğin, İbrahim Hakkı
Bursevî lafza takılıp, manayı anlayamayanları deniz kenarında
oturup deniz dibindeki inciyi alamayanlara benzetir.
Hayriyye’sinin “Matlab-ı Hüsn-i Kelam-ı Mevzun” bölümünde şiir
anlayışını ortaya koyan Nabi’ye göre ilimsiz şiir olmaz. Şiirde
mana esastır. Şiirin irşat etmesi gerektiğine inanan şair, bunun
yolunun da “hikmetâmiz” olmaktan geçtiğini belirtir. Nabi için
şiir, “hikmet suyuyla sulanan bir gül bahçesidir. Bu gülşen, ancak
hikmet suyu ile gelişip serpilebilir: