Transcript Slayt 1

• • •

Bakı, bir bölgedeki dağların Güneş ışınlarını alış yönü veya Güneş'e bakış kısmı olarak açıklanabilmektedir. Bakı enlem etkisi dolayısıyla matematik konum sonucunda oluşur (1). Ayrıca özel konumun sonucu olduğu da söylenebilmektedir (2). Ancak 2. savın kanıtlanabilirliği tartışmaya açıktır. Bakı; kalıcı kar sınırı, ağaç üst sınırı ve tarım üst sınırı üzerinde etkilidir. Bakı tarafında güneşlenme süresi uzun, güneş ışınlarının geliş açısı fazla, güneş ışınlarının tutulma oranı daha az ve yerleşme daha fazladır.

Örneğin Türkiye'deki dağların bakısı sürekli güney yönlüdür. Bunun sebebi Türkiye'nin 36° — 42° kuzey enlemleri arasında olması ve dolayısıyla Güneş ışınlarını güneyden almasıdır. Bu durumu matematik konum ile açıklamak mümkündür.

• •

Yükselti ; Bir noktanın deniz seviyesinden yüksekliği “yükselti” olarak ifade edilir. Bir yerin yüksekliği o yer şekilleri hakkında kesin bilgiler vermez. Zira yer şekilleri denildiğinde dağ, tepe, vadi,plato,ova,çukur, boyun v.s anlaşılır. Ve aynı yer şekilleri farklı yüksekliklerde yer aldığı gibi farklı yer şekilleri de aynı yüksekliklerde yer alabilir. Ege bölgesinde yer alan Büyük Menderes Ovasının yükseltisi 50 metre civarında iken, İç Anadolu Bölgesindeki Konya kıyısının yükseltisi 900 metre,Doğu Anadolu Bölgesindeki Erzurum Ovasının yükseltisi 1800 metre civarındadır. Yine Batı Anadolu’daki bazı dağların yüksekliği Doğu Anadolu’daki ovalardan daha azdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki hidroelektrik enerji potansiyelinin Marmara Bölgesindekinden yüksek olmasında yer şekillerinin farklılığı değil yükselti ortalamalarının farklı olması neden olmuştur. Çünkü her iki bölgede yer şekilleri özellikleri benzerdir. Bu nedenle “yükselti” ile ‘’yer şekilleri’’ farklı şeylerdir. Dolayısıyla yükselti ile yer şekillerinin etkileri de farklıdır.

• • • • • • • • • 

Çöl iklimi nedir?

Ekosistem çeşitlerinden biri olan, iklimi kurak, sıcaklık farkı fazla, bitki çeşitliliğin az olduğu ekosistemde görülen iklim tipine "Çöl iklimi" denir. Yer yüzünde görülen başlıca iklim tiplerinden biri olan "çöl iklimi", çöl ekosistemlerinde görülür.

Dünya üzerindeki çöllerin toplam yüzölçümü 29 milyon km 2 dır.

Çöl ikliminin genel özellikleri 1.

2.

Günlük sıcaklık farkının fazladır.

Yağışların yok denecek kadar azdır.

3.

Sıcaklık farkının fazla olması nedeniyle kayaların fiziksel parçalanma hızları yüksektir.

4. Kimyasal çözünme yetersizdir.

5. Toprak oluşumu zordur.

6.

Mevsimlik sıcaklık farkları fazladır.

• • • • • •

Muson iklimi, tropikal iklim özellikleri taşıyan Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya’da etkilidir. Görkemli yağmur bulutları, aralıksız yağış ve güçlü rüzgarları başta gelen özelliğidir. En yağışlı iklim tipidir.

Buralarda Yaz mevsimleri ılık ve yağışlı , kışlar kuru soğuk geçer. Bu yönüyle savan iklimi ile benzerlik gösterir. Sıcaklık ortalaması bütün yıl 10 °C nin üstündedir. Yıllık sıcaklık farkı Savan iklimine göre fazladır.

Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm civarındadır. Ancak kıyı kesimlerde bu yağış miktarı çok daha fazla olabilmektedir. Dünyanın en fazla yağış alan yeri, Hindistan’ın kuzey doğusunda yer alan Çerapunçi'dir. Yıllık 12000 mm yağış alabilmektedir.

Hindistan'da su ve nehirler kutsal sayılır, her sene Muson mevsiminde nehirlerde törenler yapılır. Ganj nehri, bu törenlerin merkezini oluşturur.

Bitki örtüsü kışın yaprağını döken geniş yapraklı muson ormanlarıdır. Muson ormanlarının tipik ağacı ise tik ağacıdır. Muson, yaz ve kış aylarında farklı davranışlar göstermektedir. Hint yarımadasının Asya kıtasını sıkıştırması ile yükselen Himalaya Dağları, Hint okyanusundan gelen nemli ve göreceli olarak soğuk ya da sıcak olan havanın tüm yağışını aynı periyotlarla Hint anakarası üzerinde bırakmasına yol açmaktadır.

• • • •

Kutup iklimi, Dünya'nın sürekli olarak karlar ve buzlarla kaplı olan kutup bölgelerinde görülen iklim tipidir. Kuzey Kutbu çevresinde, Grönland Adası'nın iç kısımlarında ve Antarktika'da etkilidir.

Sıcaklık ortalaması bütün yıl boyunca 0°C'nin altındadır. Sıcaklık çoğu zaman 40°'ye, hatta daha altına iner. Yıllık sıcaklık farkı 30°C dolaylarındadır. Güneşlenme süresi çok uzun olmasına rağmen sıcaklık yükselemez çünkü Güneş ışınları yıl boyunca bu bölgelere eğik açılarla gelir.

Sıcaklık düşük olduğundan buharlaşma ile atmosfere karışan nem azdır. Dolayısıyla yağışlar son derece az ve her zaman kar şeklindedir. Ortalama yağış yıllık 200 mm civarındadır. Bu sebeple, kutup iklimine soğuk çöl iklimi de denir. Zemin buzlarla kaplı olduğu için bitki örtüsü yoktur.

Eskimolar hayvan derilerinden yaptıkları kıyafetleri kat kat giyerek soğuktan korunurlar. Ulaşım, köpeklerin çektiği kızaklarla sağlanır. Halk, geçimini balıkçılıkla sağlar. Bazı balıkları buzu kırarak çıkarırlar.bazı eskimolar evlerini buzdan yaparlarken ki buna iglo denir bazıları ise soğuğa dayanıklı evler yaparlar.

• • •

Yaklaşık 10 kuzey ve 10 güneyi paralelleri arasında ki alçak yerlerde görülür.Kongo havzası, Amazon havzası, Gine körfezi, Endonezya adaları ve Avustralya’nın kuzey kıyılarında görülür.İklim özellikleri güneş ışınlarının geliş açısına göre şekillenmiştir.Yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 26 27ºC dir. Yıllık sıcaklık farkları 2-3ºC’yi geçmez.Günlük (nem oranı) ve yıllık (Işınların yerle yaptığı açı) sıcaklık farklarının en az olduğu iklim tipidir.Bulutluluk oranı nemden dolayı fazla olduğundan , yıllık güneşlenme oranı azdır.

Ekinoks dönemlerinde sıcaklık biraz artar.Yağış rejimi düzenlidir. Yağış miktarı 1500-2500mm arasındandır ve tüm yıla dağılmıştır.Yağışın kökeni Konveksiyonel dir.Ekinokslarda sıcaklık artışına bağlı olarak yağış miktarında da bir artış olmaktadır.Bitki örtüsü olarak karşımıza her zaman yeşil kalan sürekli yağmur ormanları çıkmaktadır.Ekvatoral iklimin toprağı ise yıkanmış, humus yönünden fakir ve verimsiz olan Lateritlerdir.Nem miktarı fazla olduğundan kimyasal çözülme çok şiddetli ve toprak oluşumu oldukça hızlıdır.Sıcaklık ve yağış insan yaşamını olumsuz etkilediği için yerleşmeler daha çok 1000 metreden sonra kurulmuştur.Ekvator çemberinin geçtiği yüksek yerlerde ekvatoral iklim görülmez.

En güzel yapılan yeni evler, iç anadolu nun evlerinin yapısı, geçmişten günümüze evler konulu deneme, örnek küçük köy evi planı ve görüntüsü, geçmişten günümüze evler ile ilgili yazı, japon evleri ile türk evi farkı, iç anadolu bölgesi iklimine göre evler, ankara evleri hakkında bilgi ve resim, taş yapı ev resimleri, karadeniz ikliminin evleri ,geçmişten günümüze mimari hakkında bilgi, köy evlerinin bölgesel özellikleri, geçmişten günümüze istanbul evleri, geçmişten günümüze ev çeşitleri, anadolu insanı hakkında bilgi, iç anadolu da geleneksel türk mimarisi, geçmişten günümüze evler konulu, harran evleri, geçmişten günümüze evler, tarihi evler hakkında bilgi resimli, tarihi evler hakkında bilgi, köy evi planı ve görüntüleri, geçmişten günümüze evler konusunda deneme yazısı, geçmişten günümüze evler kısaca, geçmişten günümüze türk evleri,geçmişten günümüze evler çok gelişmiştir bu yüzden bilim adamları evlerde deprem denemeleri yapmıştır böylece evlerde deney daha çok yapılmıştır ve evleri daha sağlam yapmayı başarmışızdır.

• • • •

İnsanoğlu tarafından yakılan ilk ateş konusunda değişik bir tahmin daha vardır. Bu tahmin,günümüzde ilkel topluluklarda yapılabilecek bir gözlemle ilgilidir.Şimdi,sözünü ettiğimiz bu ilkel topluluklardaki bazı yöntemlere eğilelim. Alaska’da bazı kabilelerden yerliler, iki taş üzerine sülfür (kükürt) sürer ve bu taşları birbirine sürterler. Kükürt ateşlenince de,yanan taşı kuru otların veya ateş alabilecek başka şeylerin üzerine atarlar.

Hindistan’da ve Çin’de, kırık bir çömlek parçasına , bir bambu (kamış) çubukla sertçe sürtülür. Bambu çubuğun dış yüzü çok serttir ve çakmak taşı niteliklerine sahiptir. Eskimolar ise, alelade bir kuvartz parçasını, bir demir piriti parçasına sürterler. Kuvartz,bünyesinde silis bulunan bir nevi taştır. Gerek bu tür kuvartz gerekse silisli demir parçaları, Eskimolar’ın yaşadıkları çevrede çok yaygın ölçüde bulunur . Kuzey Amerika’da yaşayan kızılderililer arasında da, ateş yakmak için iki çubuğu birbirine kuvvetle sürtüştürmek çok yaygın bir yöntemdir. Örneklerden de anlaşılacağı gibi, bu uygulama ve yöntemlerin hepsi yaklaşık olarak aynı esasa dayanmaktadır.

Eski Yunanlılar ve Romalılar ise başka bir yöntemden yararlanırlardı. Bu yöntemin temel unsuru, güneşin ışınlarını belirli bir noktada odaklaştıran bir nevi mercekti.

Güneşin ışınları bu mercek sayesinde belirli bir noktada yoğunlaştırıldığı zaman, kuru bir ağaç parçasının yanmasını sağlayacak kadar ısı uygulanmış oluyordu.Böylece ateş bulundu.

İnsanın yaşayışı değiştikçe evi de değişiyordu. Evlerin tarihi yazılsaydı mağaradan başlamak gerekirdi. Doğa yapısı olan bu evi, insan hazır olarak bulmuştu. Doğa, kötü bir mimardır. Dağları ve dağlardaki mağaraları yaparken bunlarla insanın yaşayacağını kesinlikle önemsememiştir. Bu nedenle insanlar barınacak mağara ararlarken kendilerine her bakımdan uygun olanına pek sık rastlamıyorlardı. Evin ya tabam çok alçaktı, ya duvarları çökmek üzereydi; ya da kapısı alabildiğine dardı ve içeriye emekleye emekleye girmek zorundaydı. Evi, içinde yaşanabilecek duruma getirmek için bütün topluluk kolları sıvar, mağaranın tavanıyla duvarlarını taş âletlerle hazır ve ağaç kazıklarla da düzeltirdi. Anneler yavrularına özerde “yataklar” hazırlarlardı. Yerde bir çukur kazdır ve döşek yerine de ocaktan ılık kül koyarlardı. Mağaranın bir kösesinde ayı eti ve her türlü yiyecek için bir ambar yapılırdı.

Böylece insan, doğanın yaratmış olduğu mağaraya bir çeki düzen veriyor, kendi gücüyle bunu insan evine çeviriyordu.

İnsan; kaya diplerinde hazır çatunsı yerler bulduğunda altına duvar örüyor, hazır duvar bulunca da üzerini çatıp ev yapıyordu.

Fransa’nın güneyindeki dağlarda ilk insanlardan kalma böyle bir ev bulunmuştur. Yerli halk bu eve “Şeytan Ocağı” gibi yadırgatın bir ad vermiştir. Çünkü, büyük tas parçalarından yapılmış bu inin ocağında yalnız şeytan ısınabilir sanmışlardır. Atalarının tarihini daha iyi bilselerdi, “Şeytan Ocağa’nın şeytan tarafından değil,

insan eliyle yapılmış olduğunu anlarlardı. İlk avcılar bir zamanlar burada kayalık bir çatı altında ve dağdan kopmuş taş parçalarından meydana gelen iki duvar bulmuşlar. Bu hazır iki duvara, dikey iki duvar da insanlar örmüş… Duvarların biri büyük taş levhalardan, öbürü de kazıklar arasına dallar örülüp üzeri hayvan derisiyle kaplanarak yapılmış.

Bu sonuncu duvarın böyle yapıldığını yalnızca var sayıyoruz, çünkü zamanla yıkılıp gitmiştir. Duvarlarla çevrili geniş bir çukur olan zeminliğin dibinde çakmaktaşı parçaları, kemik âletler ve boynuzlar da bulunmuştur. “Şeytan Ocağı” yarı ev, yarı mağaradır. Artık buradan gerçek eve geçiş pek uzak değildir. Böylece, mağaralarla hazır kaya çatılan akında değil, açık havada kurutmuş ilk evler belirdi.