Türkiye Be*eri Co*rafyas*

Download Report

Transcript Türkiye Be*eri Co*rafyas*

Türkiye Beşeri Coğrafyası
Yrd. Doç. Dr. Taner KILIÇ
NÜFUS
• Nüfus, sınırları belli bir alanda, belli bir tarihte yaşayan
insan sayısıdır.
• Nüfusun artışı, dağılışı ve niteliklerinin belirlenmesi,
planlamaların yapılması bakımından önemlidir.
• Cumhuriyet döneminde ilk nüfus sayımı 1927 yılında
yapılmıştır. İkincisi 1935 yılında yapılmış, 1990’a kadar da
sonu 0 ve 5 ile biten yıllarda tekrar edilmiştir.
• BM’nin nüfus sayımı tanımı: Bir ülkenin tamamında veya
ülkenin iyi tanımlanmış bölgesindeki bütün insanlarla ilgili
demografik, ekonomik ve toplumsal verilerin; toplanma
değerlendirme, analiz edilme ve yayınlanma işlemlerinin
tamamı nüfus sayımı olarak tanımlamaktadır.
• 1997 yılında bu genel kuralın dışına çıkılarak
nüfus tespiti ve onunla birlikte seçmen kütüğü
yazımı gerçekleştirilmiştir.
• Ülkemizde nüfus verilerinin toplanması DİE
(Devlet İstatistik Enstitüsü) tarafından yapılırken,
2005 yılında adı TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)
olmuştur.
• Türkiye’de nüfus sayımları 1997 yılına kadar de
facto (hazır durum) yöntemi ile yapılırken,
günümüzde de jure (nüfusun ikametgahına göre)
yöntemi ile yapılmaktadır.
Türkiye Nüfusunun Gelişimi
• Türkiye nüfusu, ilk nüfus sayımından bu yana
dönemler itibariyle farklı gelişim hızları
gösterse de sürekli artış eğiliminde olmuştur.
• Nüfus artışlarının büyük kısmı doğal nüfus
artışı yoluyla olmuştur.
• 1939 yılında Hatay Türkiye’ye katılmış, 1982
yılında Afganistan’dan göçmen kabul edilmiş
ve 1989 yılında Bulgaristan’dan çok sayıda
Türk, Türkiye’ye gelmiştir.
Sayım Yılları
Toplam Nüfus
Yıllık Ortalama Nüfus
Artış Hızı (Binde)
1927
13 648 270
-
1935
16 158 018
21.1
1940
17 820 950
19.6
1945
18 790 174
10.6
1950
20 947 188
21.7
1955
24 064 763
27.8
1960
27 754 820
28.5
1965
31 391 421
24.6
1970
35 605 176
25.2
1975
40 347 719
25
1980
44 736 957
20.7
1985
50 664 458
24.9
1990
56 473 035
21.7
2000
67 803 927
18.2
2009
72 561 312
15.8
Nüfus Artışının Nedenleri
• Doğurganlık oranının yüksek olması
• Bebek ölüm oranlarının azalması
• Beslenme ve sağlık koşullarının iyileşmesi ve
buna bağlı olarak ortalama insan ömrünün
uzaması
• Dış göçler
• Genç nüfus miktarının fazla olması
Nüfus Artışının Ortaya çıkardığı
Sorunlar
• Kırsal kesimden kentlere doğru göç artar.
• Kişi başına düşen milli gelir azalır ve refah seviyesi
düşer.
• Kişi başına düşen tarım arazisi miktarı azalır.
• Konut sıkıntısı ortaya çıkar ve çarpık kentleşme oluşur.
• Ekonomik kalkınma hızı yavaşlar.
• İşsizliğin artmasına neden olur.
• Bağımlı ve genç nüfus miktarı artar.
• Sağlık eğitim alt yapı hizmetleri aksar.
• Doğal kaynaklar aşırı ölçüde kullanılır.
• Çevre sorunları ortaya çıkar.
Türkiye’de Nüfusun Dağılışı
• Ülkemizde nüfus dağılışı ve yoğunluğu konusunda
ilk belirlenebilen özellik, denize kıyısı bulunan
bölgeler ile ülkenin orta kısımları arasındaki
zıtlıktır.
• Bununla birlikte her bölgenin kendi içinde de
nüfusun sıklığı değişmektedir.
• Karadeniz Bölgesi’nde Bafra Ovası’ndan Gürcistan
sınırına kadar olan Doğu Karadeniz Bölümü’nün
dar kıyı şeridinde nüfus yoğunluğu fazladır.
• Kıyının hemen gerisinde uzanan dağlarda ise
nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür.
• Dağların yüksek kesimleri yaylacılık faaliyetleri
bakımından önemlidir.
• Orta ve Batı Karadeniz kıyılarının bazı
kesimlerinde nüfus yoğunluğu görülse de
Doğu Karadeniz’in kıyı kesimindeki kadar bir
yoğunluk yoktur.
• Karadeniz Bölgesi’nin iç kısımlarında yer alan
Niksar, Erbaa, Ladik, Merzifon, Bolu ve Düzce
ovalarında nüfus yoğunluğu fazladır.
• Ereğli-Zonguldak havzasında çıkarılan taşkömürü
ve buna bağlı olarak gelişen demir çelik endüstrisi
nüfus artışına yol açmıştır.
• Marmara Bölgesi’nde İstanbul çevresi, İzmit ve
Gemlik körfezlerinin kıyısı, bu körfezlerin doğu
devamındaki ova ve havzalar (Adapazarı, İznik,
Pamukova) ve Güney Marmara’daki ova ve
havzalar yoğun nüfuslu alanlardır.
• Marmara Bölgesi’nde Yıldız dağları, Samanlı
dağları, Uludağ, Biga dağları ve Kocaeli
Platosu’nun kuzeyi seyrek nüfuslu alanlardır.
• Ege Bölgesi’nde Büyük Menderes, Küçük
Menderes, Gediz grabenleri yoğun nüfuslu
alanlar iken Aydın dağları, Bozdağlar ve
Menteşe yöresi seyrek nüfuslu alanlardır.
• İçbatı Anadolu’nun plato düzlükleri seyrek
nüfusludur.
• İzmir, Manisa ve Aydın yoğun nüfuslu alanlardır.
• Akdeniz Bölgesi’nde Toros dağlarının batı ve orta
kesimleri büyük ölçüde boştur.
• Kıyı kesiminde Antalya, Silifke, Mersin, Adana ve
Ceyhan ovaları ile İskenderun Körfezi çevresi
yoğun nüfuslu alanlardır.
• İç Anadolu’da Tuz Gölü batısı ve güneyi
(Cihanbeyli ve Obruk Platoları) ile Uzunyayla
seyrek nüfusludur.
• Ankara, Kayseri, Eskişehir, Konya gibi kentler
önemli nüfusa sahiptir.
• Güneydoğu Anadolu’da Urfa Platosu,
Karacadağ ve Mardin eşiği seyrek nüfusludur.
• Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Mardin, Kızıltepe
ovaları nispeten sık nüfusludur.
• Doğu Anadolu Bölgesi’nde Yukarı Fırat Bölümü
hariç genellikle seyrek nüfusludur.
Türkiye’de Göçler
• Göç insanların daimi olarak oturdukları yerlerden
bir başka yere gitmeleri olayıdır.
• Bir alandaki geçim kaynakları, oradaki nüfusun
insan gibi yaşamasını sağlayamıyorsa, zaman
içinde göçün meydana gelmesi kaçınılmazdır.
• Hızlı nüfus artışı, tarım topraklarının küçülmesi,
tarım alet ve makinelerinin kullanımının artması,
verimlilikte düşüş, kan davaları, baraj yapımı,
güvenlik sebebiyle yerleşme boşaltmaları göçün
nedenleri arasındadır.
• Göçler çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir.
• 1. Göçe neden olan faktörlere göre (doğal,
beşeri ve ekonomik nedenlerle yapılan)
• 2. Mesafeye göre (iç ve dış göç)
• 3. Sürekliliğine göre (geçici ve daimi)
• 4. İsteğe bağlı ve zorunlu
TÜRKİYE’DEKİ İÇ GÖÇLER
1. Dönemlik İç Göçler
• Göçebe hayvancılık ve yaylacılık kapsamındaki
dönemlik nüfus hareketleri geçmişe oranla
azalmış olmakla birlikte, Kuzey Anadolu
dağları, Toroslar, Erzurum-Kars platoları gibi
alanlarda varlığını sürdürmektedir.
• Dönemlik iç göçler içinde mevsimlik iş gücü
göçleri de yer alır. Turizm, inşaat, tarım, orman
işçiliği, seyyar satıcılık vs.
2. Daimi İç Göçler
• Türkiye’de cumhuriyet döneminde daimi iç göçler
1950’li yıllardan itibaren ivme kazanmıştır.
• Kırsal kesimden kentlere doğru olan daimi iç
göçler sonucunda kentler önemli sorunlar ile karşı
karşıya kalmıştır.
• Göç ile nüfus kazanan iller endüstrisi ve alt yapısı
gelişmiş çeşitli faaliyetlere imkan tanıyan yerlerdir
(İstanbul, Ankara, Kocaeli, Bursa, İzmir, Mersin,
Adana, Antalya vb).
• Dışarıya göç veren iller ağırlıklı olarak ülkenin
doğusunda yer almaktadır. Doğu Karadeniz,
Doğu Anadolu ve GD Anadolu bölgeleri.
• 1980’li yıllardan sonra özellikle Doğu ve GD
Anadolu bölgeleri çok fazla göç vermiştir.
Zorunlu Göçün Sebepleri
• 1- Doğal Kaynaklı (Deprem, sel, taşkın)
• 2- İnsan Kaynaklı
A- Şiddet/Çatışma Nedenli
a- Siyasi Nedenli
b- Siyasi Nedenli Olmayan (Kan davası vs)
B- Şiddet/Çatışma Nedenli Olmayan (baraj,
kamulaştırma, kentsel dönüşüm)
Zorunlu Göçün Tanımı
• Zorla ya da zorunda kalarak evlerinden veya
sürekli yaşamakta oldukları yerlerden,
özellikler silahlı çatışmaların, yaygın şiddet
hareketlerinin, insan hakları ihlallerinin veya
doğal ya da insan kaynaklı felaketlerin
sonucunda veya bunların etkilerinden
kaçınmak için, uluslar arası düzeyde kabul
görmüş devlet sınırını geçmeksizin kaçan ya da
bu yerleri terk eden kişiler ya da gruplar
biçiminde tanımlanabilir.
Mülteci
• Ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal
düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendini
baskı altında hissederek, kendi devletine olan
güvenini kaybeden, kendi devletinin ona
tarafsız davranamayacağı düşüncesi ile ülkesini
terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde
bulunan ve bu talebi o ülke tarafından kabul
edilen kişidir.
Sığınmacı
• Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini ter
eden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülke
yetkilileri tarafından soruşturma aşamasındaki
kişidir.
Göçmen
• Mülteci tanımında bulunan nedenlerin
dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle,
ülkesini gönüllü olarak terk ederek başka bir
ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izni ile
yerleşen kişidir.
• Kaçak göçmen ise; gittikleri ülkelerin
otoritelerine kendilerini bildirmeden veya
iznini almadan o ülkede yaşayanlardır.
• 2008 yılı verilerine göre (BM) dünyadaki
toplam zorunlu göçmen sayısı yaklaşık 42
milyondur.
• Bunun 15.2 milyonu mülteci, 827 bini
sığınmacı ve 26 milyonu da ülke içinde
yerinden edilmiş kişilerden oluşmaktadır.
• Yine BM verilerine göre 58 ülkede tespit
edilebilen 6,6 milyon vatansız insan
yaşamaktadır (Haymatlos).
• Bu verilerin gösterdiği bir diğer gerçek ise
ortaya çıkan şiddet ve çatışmaların temel
olarak iki ülke grubunu etkilediğidir: Şiddet ve
çatışmanın yaşandığı ülkeye sınırı olan ülkeler
ve gelişmiş ülkeler.
• Pakistan, İran, Suriye, Türkiye vs.
TÜRKİYE’DE DIŞ GÖÇLER
1. Türkiye’den Yurt Dışına Olan Göçler
• 1915 Tehcir Kanunu ile 500 bin Ermeni ve 150 bin
Asuri/Arami (Hakkari ve Mardin) göçü.
• 1923 Lozan Anlaşması ile Türk-Yunan Mübadelesi
(yaklaşık 190 bin).
• 1948 İsrail Devleti’nin kurulması ile yaklaşık 30
bin kişi İsrail’e göç etmiştir.
• 1961 yılında Almanya ile Türkiye arasında işgücü
göçü imzalanmıştır (Yaklaşık 1 milyon).
• Fransa 56 bin, Avusturya 40 bin, Hollanda 25 bin
Belçika 16 bin, İsviçre 10 bin kişi ile göç alan diğer
Avrupa ülkeleridir.
• 1974’ten sonra 500 bin Türk Libya, Suudi
Arabistan, BAE, Ürdün ve Kuveyt gibi Arap
ülkelerine göç etmiştir.
• 1991 sonrasında SSCB’nin dağılması ile Rusya
Federasyonu, Kazakistan, Özbekistan,
Azerbaycan gibi ülkelere çok sayıda Türk işçisi
gitmiştir.
• Yurt dışına verilen göç yaklaşık 1.5 milyon
civarındadır.
2. Yurtdışından Türkiye’ye Olan Göçler
• 19. yüzyılda başlayan Osmanlı Devleti’nin küçülme
süreci, temel olarak Rusya’nın balkanlar, Kırım ve
Kafkasya’daki ilerleyişi ve Osmanlı Devleti’nin elinde
bulundurduğu Balkanlardaki topraklarda birçok ulus
devletin kurulması ile gerçekleşmiştir.
• Anadolu’ya ilk kitlesel Türk/Müslüman göçmen akışının
1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Küçük
Kaynarca Anlaşması’ndan sonra yaşandığı
görülmektedir.
• 1783-1922 yılları arasında tahmini 1.8 milyon Tatar
Anadolu’ya göç etmiştir.
• 1859-1879 yılları arasında çoğunluğu Çerkez 1.5 milyon
• 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra 1.5 milyon
• 1912-1913 Balkan Savaşı’ndan sonra 650 bin
• 1923-26 yılları arasında 355 635 Türk/Müslüman
Yunanistan’dan Türkiye’ye,
• 1923-1951’e kadar Bulgaristan’dan 122 bin
• 1954 yılından sonra Yugoslavya’dan 115 bin kişi
• 1982’de 4000 Afgan göçmeni
• 1989’da Bulgaristan’dan 300 bin kişi
• İran, Irak, Bosna-Hersek , Çeçenistan ve Çin’den gelen
göçmenler sayılabilir.
• Son dönemde çok sayıda Suriyeli de Türkiye’ye gelmiştir.
Beyin Göçünün Nedenleri, Boyutları
Etkileri
• Eğitimli ve yüksek vasıflı kişilerin çalışmak ve
yaşamak amacıyla kendi ülkesinin dışında bir
ülkeye gitmesi beyin göçü olarak
adlandırılmaktadır.
• Genellikle gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş
ülkelere doğru yaşanan beyin göçünde yüksek
niteliğe sahip kişilerin göçe karar vermelerinde
itici ve çekici etkenlerin rolü bulunmaktadır.
İtici Etkenler
• Ücret yetersizliğinden kaynaklanan mali sorunlar
ve ekonomik istikrarsızlıklar
• Gelişmekte olan ülkelerde bilim ve teknolojiye
gereken önemin verilmemesi sonucu mesleki
alanlarda çalışma koşullarının yetersizliği
• Yetişmiş işgücünün sahip olduğu mesleklere ilişkin
istihdam yetersizlikleri ve işsizlik
• Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan siyasi
istikrarsızlıklar, çatışmalı ortamlar ve yapılan
ayrımcı (siyasi, dini, politik, etnik) uygulamalardır.
Çekici Etkenler
• Gelişmiş ülkelerin sundukları elverişli çalışma
ortamları
• Kariyer ve ücret imkanları
• Düzenli, güvenli ve istikrarlı bir yaşam tarzı
Beyin göçünün gelişmiş ülkeler
açısından yararları
• Yüksek becerili işgücünde var olan açıkların
kapatılması
• AR-GE faaliyetlerinin ve ekonominin motoru olan
sektörlerde üretimin armasına katkı sağlar
• Teknoloji ihracatı için fırsat yaratır.
• Paralı yükseköğretim programları yoluyla önemli
bir gelir kaynağına kavuşur.
• Üniversitelerden mezun olan yabancılar
arasından en iyilerini seçme imkanı bulur.
• Beyin göçü gelişmekte olan ülkeler açısından
önemli kayıplara yola açan önemli bir sorundur.
• 1961-1983 yılları arasında gelişmekte olan
ülkelerden ABD, Kanada ve İngiltere’ye 700 000
yetişmiş eleman gitmiştir.
• 1970-80’lerde üniversite mezunlarının Filipinler
ve Kore’de % 10’u, Sahra altı Afrika’da % 30’u,
Orta Amerika ve Karayipler’de % 20-40 arasındaki
bir kesimi ülkelerini terk etmiştir.
• 1972-85 yılları arasında Hindistan, Filipinler, Çin
ve Kore’den 145 000 eğitimli insan ABD’ye
gitmiştir.
• Hindistan’dan doktorlar ve mühendisler,
Filipinler’den hemşireler giden en kalabalık
gruplardır.
• 1990’lı yılların başında sosyalist sistemin çökmesi
ve piyasa ekonomilerine geçilmesiyle Doğu
Avrupa ülkeleri ve eski SSCB hızla beyin göçünün
yeni kaynak ülkeleri olmuştur.
• Beyin göçünün ilk aşaması tüm dünyadan
öğrencilerin lisans ve lisansüstü eğitim görmek
amacıyla başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelere
gelmesidir.
• 1989-1990 akademik yılında ABD’deki yabancı
öğrencilerin sayısı 386 851’dir.
• Bu sayı 2000’de 475 200’e çıkmıştır.
• İngiltere’deki öğrenci sayısı 222 900, Almanya’daki
187 000 ve Fransa’daki 137 100’dür.
• Kalınan süre uzadıkça geri dönme eğilimi
zayıflamaktadır.
• 2000’li yıllarda Japonya, Tayvan, Güney Kore
ve Singapur gibi ülkeler, AR-GE faaliyetlerine
daha fazla kaynak ayırarak tersine beyin göçü
olarak adlandırılabilecek bir süreç
yaşamışlardır.
• Birçok ülke vasıflı işgücünü çekmek için
uğraşmakta ancak en büyük çekim merkezi ABD
olmaktadır.
• Bu açıdan belirleyici gelişme ABD’nin 1965’te
çıkardığı Kennedy-Johnson yasası olarak da
bilinen göç yasasıdır.
• Daha önceleri gelişmekte olan ülkelerden göç
ulusal kotalara göre sınırlı tutulurken, yeni yasa
gelenlerin seçiminde doğum yeri ve milliyet
kriterlerinin yerini mesleki ve vasıf kriterlerinin
almasını öngörmüştür.
• Bu düzenlemenin göçmen bilim adamları ve
mühendislerin etnik bileşimi üzerinde çarpıcı
etkileri olmuştur.
• 1964’te sadece % 10’u Asya’dan gelmişken,
1970’te bu oran % 62’ye çıkmıştır. Aynı durum
sağlık personeli için de geçerlidir.
• 1964’te % 10 olan bu oran, 1970’de % 72’dir.
• Gelişmiş ülkelerin yararlandığı bu durum
gelişmekte olan ülkeler için önemli bir kayıptır.
• ABD Kongre Araştırma Hizmetleri’ne göre 197172’de gelişmekte olan ülkelerin vasıflı her göçmen
için yaptıkları yatırım 20 000$’dır.
• Günümüzde gelişmiş ülkelerin özellikle bilişim
sektöründeki uzman açıklarını kapatmak için
beyin göçünü hızlandırma çabaları artış
göstermektedir.
• Bu konuda yine başı ABD çekmektedir. Türkiye
Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden az da olsa
beyin göçü almaktadır.
Türkiye Nüfusunun Sosyal ve Ekonomik
Nitelikleri
• Bir ülkede yaşayan nüfusun sayısı kadar, belki
de ondan da fazla, o nüfusun sahip olduğu
özellikler büyük değer ifade etmektedir.
• Nüfusun nerede yaşadığı, cinsiyeti, yaşı, eğitim
ve mesleki durumu, gelir düzeyi ve benzeri
konular bilinmesi gereken niteliklerdir.
• Bu sayede toplumun sosyal ve ekonomik
düzeyi hakkında bilgi sahibi olunmaktadır.
1. Oturduğu Yer İtibariyle Nüfus ve
Şehirleşme
• Ülkemiz hızlı bir kentleşme içerisindedir. Buna
bağlı olarak da kırsal nüfus hızla azalmaktadır.
• Ülkemizde 1985 yılından sonra kentsel nüfus,
kırsal nüfusu geçmiştir.
• Günümüzde ülkemiz nüfusunun % 75’i
kentlerde yaşamaktadır.
• Kentleşmenin en fazla olduğu bölge Marmara
Bölgesi iken en az olduğu bölge Karadeniz
Bölgesidir.
• Coğrafi bölgelerimize göre öne çıkan kentler
bulunmaktadır. Akdeniz Bölgesi’nde Antalya,
Adana ve Mersin gibi.
• Türkiye’de belli alanlarda kentsel yerleşmeler
kümelenmektedir. İstanbul ile İzmit Körfezi
çevresi, İzmir civarı, Çukurova ve HatayKahramanmaraş oluğu, Orta ve Doğu
Karadeniz kıyı şeridi ve Zonguldak çevresi gibi.
2. Nüfusun Cinsiyet Yapısı
• Türkiye’de kadın ve erkek nüfus oranları
genelde dengededir.
• Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusumuzun
cinsiyet yapısı I. Dünya ve Kurtuluş Savaşlarının
olumsuz izleri, erkeklerin savaşlarda
yitirilmesinden dolayı kadın fazlalığını
aksettirecek şeklinde kendini göstermiştir.
• 1945 yılından sonra bu durum erkeklerin
lehine dönmüştür.
• Göç yoluyla nüfus kaybeden illerde genel
cinsiyet oranlarının kadınlar, nüfus kazanan
yerlerdeyse erkekler lehine olması, göç ile
cinsiyet yapısı arasındaki ilişkiyi ortaya
koymaktadır (Karadeniz Bölgesi).
• Askeri birliklerin bulunduğu merkezlerde erkek
nüfus fazlalığı vardır.
• Turizm faaliyetlerinin canlı olduğu yörelerde
erkek nüfus fazlalığı vardır.
• Endüstrileşmenin hızla geliştiği yerlerde erkek
nüfus fazlalığı vardır.
• İnşaat ve bayındırlık hizmetlerinin yaygın
olduğu yerlerde erkek nüfus oranı yüksektir.
• Günümüzde kadınların daha fazla çalışma
hayatına katılması bu dengeleri etkilese de
hala yukarıdaki saptamaların geçerli olduğu
söylenebilir.
3. Nüfusun Yaş Yapısı
• Bir ülkenin veya herhangi bir yerin nüfusunun yaş
yapısının belirlenmesi ve izlenmesi de, planlama
açısından büyük değer ifade eder.
• Nüfusun yaş özelliklerini saptayıp,
yorumlayabilmek için, nüfus piramitleri, ana yaş
grupları, bağımlılık oranları, medyan yaş değerleri
bize yardımcı olabilir.
• Medyan yaş arttıkça nüfusun yetişkin ve yaşlı
nüfusa doğru kaydığını, azaldıkça nüfusun
gençleştiğini tespit etmek mümkündür.
• Medyan yaş; bir nüfusu oluşturan kişilerin yaş
büyüklüğüne göre sıralandığında en ortada kalan
kişinin yaşı veya iki kişinin yaşlarının aritmetik
ortalaması olarak tanımlanır.
• Nüfus piramitleri ülkenin genel nüfus durumu
(yaş grupları ve cinsiyet)hakkında bilgi edinmek
bakımından önem taşır.
• Ülkemizin doğusunda 15 yaşın altındakilerin oranı
% 40’ı aşarken, Orta kısımlarında % 30-40, en
batısında ise 30’un altındadır.
Bazı ülkelerdeki Yaş Grupları
Ülkeler
0-14 Yaş
15-64 Yaş
65 ve üstü
Türkiye
26
67
7
Suriye
41
66
3
Almanya
16
68
16
• Özellikle çocuk nüfus ile yaşlı nüfus sayı ve
oranlarının yüksek olması, bağımlı nüfus
oranlarının da yüksek olmasına yol açar.
• Kendileri çalışmayıp, o toplumdaki çalışanların
üretimini tüketen nüfusa, bağımlı nüfus ve bu
nüfus kitlesinin toplam nüfustaki payına ise,
bağımlı nüfus oranı denir.
• Bağımlı nüfus aşağıdaki gibi hesaplanır.
• Bağımlı Nüfus= 0-14 + 65 ve üstü x 100
15-64
• Türkiye B.N.= 19.4 + 4.4 x 100 = % 49.2
48.3
• Japonya B.N.= 17.1 + 28.1 = % 55.3
81.6
• Çalışma çağındaki nüfusu fazla, yani bağımlılık
oranı düşük olan ülkeler, her zaman ekonomik
açıdan sorunları çözümlenmiş ülkeler anlamına da
gelmezler.
• Çünkü, çalışma çağındaki nüfus, çalışıp üretme ve
ekonomiye artı gelir sağlam yaşında nüfus
olmakla birlikte, bunların hepsi çalışan nüfus
değildir.
• Bu nüfusun bir kısmı eğitimini sürdürürken, bir
kısmı da işsizlik sorunu ile karşı karşıyadır.
4. Nüfusun Eğitim Durumu
• Bir ülkenin kalkınması ancak iyi eğitilmiş bir nüfus
kitlesi sayesinde, ortaya çıkarılabilir, harekete
geçirilebilir veya yönlendirilebilir.
• Ülkemizde okur yazar oranı giderek
yükselmektedir. Ancak bölgeler arasında önemli
dengesizlikler vardır.
• Kadın nüfusta okur yazarlık oranı daha düşüktür.
• Nüfusun yarısı ilkokul düzeyinde eğitim
görmüştür.
5. Nüfusun Ekonomik Özellikleri
• Bir ülkede çalışan nüfusun miktarı, toplam ve
çalışma çağındaki nüfusa oranları, bu nüfusun
hangi sektörlerde faaliyette bulunduğu ve
işsizlik bibi konuların özel anlamları vardır.
• Türkiye’de faal nüfusun % 25’i tarım (Ziraat,
hayvancılık, ormancılık, balıkçılık) sektöründe,
% 26’sı sanayi sektöründe (imalat, maden,
inşaat) ve % 49’u ise hizmet ve ticaret
sektöründe çalışmaktadır.
Türkiye’deki Nüfus Politikaları
• Türkiye’de 1923-1960 yılları arasında pronatalist
politikalar uygulanırken, 1960 sonrasında ise
antinatalist politikalar uygulanmaya başlanmıştır.
• Türkiye’de nüfusun artması gerektiğini savunanların
(pronatalist) temel argümanları şunlardır:
1- Türkiye doğal kaynakları oldukça zengin, gıda maddesi
ithal etmeden nüfusunu besleyebilecek 6-7 ülkeden
birisidir.
2- Dünyanın askeri ve siyasi yönden temas noktasında
bulunan Türkiye önemli bir jeopolitiğe sahiptir. Bir
noktada siyasi ve askeri gücümüzün sembolü de
nüfusumuzdur.
• 3- Dünyada görülen hızlı teknolojik gelişmeler, ülke
nüfuslarının sayısal önemini azaltmış olmakla beraber,
eşdeğer teknolojilere sahip ülkeler arasında nüfus
miktarı önemini devam ettirmektedir.
• 4- Gelişmiş ve yoğun nüfusa sahip batılı ülkeler
hammadde dolayısıyla gıda maddeleri sıkıntısı
çekmektedir. Bu ülkeler daha büyük sıkıntılar
çekmemek ve büyük ölçüde gelişmekte olan ülkelerden
ithal edilen hammaddeleri daha fazla sağlayabilmek
için gelişmekte olan ülkelerin nüfus artışlarını
frenlemesini istemektedir.
• 5- Nüfus, ekonomik kaynaklardan biri olarak
girişimi, üretimi kısaca gelişmeyi sağlayan bir
unsurdur.
• Türkiye’de nüfusun artmaması gerektiğini
savunanların (Antinatalist) temel argümanları
ise şunlardır:
• 1- Aynı pastayı çok sayıda insanın bölüşmesi,
kişi başına düşen dilimi küçültmektedir.
• 2- Türkiye’de nüfus artış hızı yüksek olduğundan
yeterli sermaye birikimi yapılamamıştır. Bu
nedenle doğal kaynakların bolluğu ölçüsünde
yatırım yapılamamaktadır. Nüfusun daha da
artması sermaye birikimini ve yatırımları
geciktirecek, kamu tasarrufları nüfusumuza
oranla azalabilecektir.
• 3- Türkiye’de oldukça yaygın görülen sağlıksız
şehirleşme ve gecekondulaşma aşırı
nüfuslanmadan kaynaklanmaktadır.
• 4- İstihdam sorunu büyük boyutlara ulaşmaktadır.
Nüfusun artması işsiz sayısının daha da artmasına
sebep olacaktır.
• 5- Kalkınma hızı düşmektedir.
• Nüfus planlaması nüfusun gelişimi üzerinde etkili
olmakla birlikte, bu etkiler bir dereceye kadar
etkili olabilmektedir.
• Nüfus gelişimini etkileyen faktörler; kültürel,
endüstriyel ve sosyal güvenlik alanında
görülebilecek gelişmelere bağlıdır.
Türkiye’de Nüfus Yoğunlukları
• Nüfus yoğunluğu; bir yerde yaşayan nüfus ile
yüzölçümü arasındaki ilişkiyi ifade eder.
• Nüfusun bir yerde sık veya seyrek olmasında
temel etken, oranın insan yaşamı bakımından
elverişli olup olmamasıdır.
• Eğer bir insan yaşamı için elverişli doğal
koşulların yanında çeşitli insan etkinliklerinin
de yoğun olduğu bir alan ise orada nüfus
yoğundur.
Aritmetik Nüfus Yoğunluğu
• ANY= Toplam Nüfus = 73 722 988 = 96
Yüzölçümü
769 604
• Türkiye’de sayım yıllarına göre ANY sürekli
artış göstermiştir.
• 1927’de 18
• 1950’de 27
• 1980’de 58
• 2000’de ise 88 olmuştur.
• Nüfus yoğunluğu en fazla il İstanbul (2551), en az
olduğu il ise Tunceli’dir (10).
• Türkiye ortalamasının üzerinde nüfus yoğunluğu
olan illerimiz; Kocaeli (432), İzmir (329), Hatay
(254), Trabzon (164), Yalova (241), Bursa (250),
Gaziantep (249), Sakarya (180) ve Ankara’dır
(195).
• Diğer illerimiz Türkiye ortalamasının altındadır.
• En az olan iller; Sivas (22), Erzincan (19), Erzurum
(30) ve Hakkari’dir (35).
Bazı ülkelerin aritmetik nüfus
yoğunlukları
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Japonya 336
Almanya 233
Belçika 337
Suriye 93
Bulgaristan 69
Yunanistan 81
İran 40
Kanada 3
ABD 29
Rusya 9
İngiltere 244
Fizyolojik Nüfus Yoğunluğu
• FNY= Toplam Nüfus = 73 722 988 = 279
Tarım Arazisi
263 790
• Fizyolojik nüfus yoğunluğu tarım arazileri
üzerindeki nüfus baskısını belirlememizi sağlar.
• Orman, çayır ve meraların dikkate alınmaması
önemli bir eksikliktir.
• En yüksek FNY İstanbul’da, en düşük ise
Kırşehir’dedir.
• Nüfusu fazla olan, ancak tarım arazilerinin
alanı az olan illerde fizyolojik nüfus yoğunluğu
değeri yüksektir.
• Trabzon, Rize, Tunceli, Elazığ, Hakkari, Kars,
Ardahan, Batman.
• İç Anadolu Bölgesi’nde ise tarım arazileri geniş
olduğundan FNY düşüktür.
• FNY 1950’de 136 iken, günümüzde iki katına
çıkmıştır.
Tarımsal Nüfus Yoğunluğu
• TNY= Tarımla Uğraşan Nüf. = 23 797 653 =90
Tarım Arazisi
263 790
• Tarımdan geçimini sağlayanlar ile tarım
arazileri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için
yapılır.
• Çiftçi nüfus yoğunluğu da denilmektedir.
• Türkiye’de tarımsal nüfus yoğunluğu göç
sebebiyle yıllara göre azalmıştır.
• Kırsal nüfus fazla ve tarım alanları dar olduğundan
Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde tarımsal
nüfus yoğunluğu yüksektir.
• İl ve ilçe merkezleri dışında oturanlar kırsal nüfus
kabul edilir. Ancak kırlarda oturup tarımla
uğraşmayan veya kentlerde oturup tarımla
uğraşan bir nüfusun olması hesaplamada önemli
bir eksikliktir.
YERLEŞME
• Barınmak ya da belirli bir faaliyeti sürdürmek
amacıyla bir saha üzerine inşa edilmiş bir veya
birden fazla sayıda meskenden (konut) oluşan
kümeye yerleşme denir.
• Sürekli veya dönemlik (sezonluk) olarak insanın
içerisinde barındığı veya değişik şekillerde
faaliyette bulunduğu bir konut bile yerleşme
sayılmaktadır.
• Bir yerleşim kümesi, yerleşim alanı ile bu saha
üzerinde değişik amaçlara yönelik olarak inşa
edilmiş meskenlerden oluşmaktadır.
• Yerleşim alanının coğrafi özellikleri, konutların
saha üzerindeki yayılış düzenine, konut
tiplerine ve ortaya çıkan yerleşmelerin
fonksiyonel özelliklerine etki etmektedir.
• Bir yerleşme kümesinde meskenlerle işgal
edilen saha, aynı zamanda o yerleşmenin sitini
teşkil etmektedir.
Türkiye’de Yerleşmenin Dağılışına Etki
Eden Faktörler
•
•
•
•
•
•
A) Fiziki Faktörler
1. İklim
2. Su
3. Yükselti
4. Sazlık, bataklık ve taşkın yatakları
5. Bitki Örtüsü
•
•
•
•
•
•
•
B) Beşeri Faktörler
1. Tarımsal Faaliyetler
2. Savunma
3. Ulaşım
4. Sanayi
5. Madencilik
6. Turizm
Türkiye’de Yerleşmenin Tarihçesi
• Ülkemizin yerleşme tarihi, tarih öncesi
dönemlere kadar inmektedir.
• Türkiye’de yerleşme düzeninin oluşmasında
çok çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış
olmasının yanında; topraklarının üzerinde
istila, iç karışıklık ve savaşların yaşanmış
olmasının da etkileri olmuştur.
• Tarih öncesi yerleşmeleri mağara ve höyük
yerleşmeleri olarak ikiye ayırmak mümkündür.
Mağara Yerleşmeleri
• Mağara yerleşmeleri genellikle paleolitik ve
mezolitik dönemlere aittir.
• Ülkemizde geçmiş dönemlere ait çok sayıda
mağara yerleşmesi vardır.
• Özellikle Toros dağları mağara yerleşmeleri için
oldukça uygundur.
• Antalya yakınlarında Karain, Beldibi, Belbaşı
Öküzini, Alanya’da Kadıini mağaralı önemlidir.
Höyük Yerleşmeleri
• Bu yerleşmeler tepe şeklinde olup çeşitli
dönemlere ait kültür katlarından oluşmaktadır.
• Çumra yakınlarındaki Çatalhöyük 13, Burdur
yakınlarındaki Hacılar 7 kültür katından
oluşmaktadır.
• Çayönü, Aşıklıhöyük (Aksaray), Can
Hasan(Karaman) en fazla bilinen höyüklerdir.
Höyükler 15-20 bin yıl öncesine ait yerleşmelerdir.
• İç Anadolu ve GD Anadolu Bölgeleri höyükler
bakımından zengindir.
• Eski devrilerde kurulmuş yerleşmelerin bir
kısmı zamanla yıpranarak da olsa varlığını
sürdürebilmiştir. Bu tip yerleşmeleri ören adı
verilir.
• Ören yerleşmelerinin höyüklerden en önemli
farkı, tepe şeklinde değil, düz yerleşmeler
şeklinde olmasıdır.
• Ören genel olarak virane (harap) yer anlamına
gelir
Eski Anadolu Uygarlıkları
• Ülkemizin bugünkü yerleşme düzeninin
oluşmasında üzerinde kurulmuş olan uygarlıkların
önemli etkileri olmuştur.
• Anadolu’da tarihi devirlerin Hititler ile başladığı
kabul edilmektedir. Hititler MÖ 3500-1295 yılları
arasında Kızılırmak yayı içinde varlığını
sürdürmüşlerdir.
• Hititler sulu tarım sistemini geliştirmiş ve toprağa
bağlı etkinlikleri yasalarla düzenlemişlerdir.
• Hititler döneminde şehir devletleri de önem
kazanmışlardır. Alacahöyük ve Boğazköy
yerleşmeleri (Çorum-Alaca), Hititlerden kalma
önemli birer şehir devleti kalıntılarıdır.
• Eski çağ’da Anadolu’da hakimiyet süren bir
başka toplum da Urartulardır.
• Urartuların varlığı aşağı yukarı Hititler le aynı
döneme rastlar.
• Urartu yerleşmelerinin en önemli özelliği
genellikle kale tipi yerleşmeler şeklinde olmasıdır.
Van, Malatya, Erzurum, Gaziantep, Palu, kentleri
eski bir Urartu yerleşmesidir.
• Urartular’ın sulama kanalları ve sulama göletleri
yapımına önem vermeleri tarımın önemli bir
geçim kaynağı olduğunu gösterir.
• Batı Anadolu’da ise Frigler hakimiyet
kurmuşlardır. Tarım, hayvancılık, ormancılık ve
madencilik önemi geçim kaynaklarıdır.
• Frig devletinin başkenti Ankara Polatlı
yakınlarındaki Gordion’dur.
• Frigler’de tarafı surlarla çevrili kale ve saraylar
inşa etmişlerdir.
• Lidyalılar Batı Anadolu’da gelişen bir başka
uygarlıktır. Friglerden sonra egemen
olmuşlardır. Başkenti Sard şehridir.
• Lidyalılar parayı ilk kullanan uygarlıktır. Altın
işlemesi de önemlidir.
• Anadolu’da kurulmuş başka bir uygarlık ise
denizci bir kavim olan İyonlardır.
• Urartu ve Lidya krallıkları, Persler tarafından
ortadan kaldırılmıştır.
Tarih Çağlarında Ülkemizde Yerleşme
• Romalılar ve Bizanslılar döneminde şehirlerde
özellikle tapınaklar ve saraylar inşa edilmiştir.
Düşmanlarından korunmak için şehirlerin
çevresini surlarla kuşatmışlardır.
• 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türk
boyları Anadolu’ya yayılmaya başlamışlardır.
• Anadolu’da sırasıyla Selçuklular, Beylikler ve
Osmanlı Devleti dönemleri yaşanmıştır.
• Selçuklularda toprak, devletin malı olarak
kabul ediliyor ve araziler; tımar, mülk ve vakıf
olarak sınıflandırılıyordu.
• Köylüler vergi vererek toprağı işliyor ve ona
sahip oluyorlardı. Hayvancılık önemli bir
ekonomik faaliyet olarak görülüyordu. Bu
dönemde kır yerleşmeleri gelişme
göstermiştir.
• Selçukluların en önemli özelliklerinden birisi,
yeni şehirler kurmadan eski şehirlerin imarına
önem vermiş olmalarıdır.
• Şehir ve kasabalarda lonca teşkilatı kurularak
ticaret ve dolayısıyla yerleşmelerin gelişmeleri
sağlanmıştır.
• Kayseri, Sivas ve Konya önemli gelişme
gösteren şehirlerdir.
• Selçuklulardan sonra Anadolu Beylikleri dönemi
yaşanmıştır. Beylikler döneminde Anadolu’da Türk
nüfusu artış göstermiştir.
• Beylikler döneminden sonra Osmanlı
İmparatorluğu hüküm sürmüştür.
• Osmanlı döneminde toprak has, zeamet ve tımar
olarak ayrılmıştır.
• Anadolu’ya Kafkaslar, Balkanlar ve Kırım’dan
gelenler de iskan düzenini etkilemiştir. Diğer
yandan yaşanan iç karışıklıklar sırasında dağlık
alanlarda yerleşime açılmıştır.
Türkiye’de Yerleşmelerin Özellikleri
• Türkiye’deki yerleşmeler; nüfus, doku ve şekil
ve fonksiyonel özellikleri ele alınarak
incelenebilir.
• Yerleşim merkezleri; tarımsal, idari, sanayi ve
hizmet fonksiyonlarına sahip olabilir. Kentler
birden çok fonksiyona sahiptir.
• Kır yerleşmelerinde genellikle tarımsal
fonksiyonlar gelişmiştir.
• Yerleşim birimlerinin önemli fonksiyonlarından
birisi idari fonksiyondur.
• Türkiye’de yerleşim birimleri idari statü olarak
il, ilçe, bucak ve köy şeklinde sıralanmaktadır.
• 2010 yılı itibariyle yönetim birimi olarak
Türkiye’de 81 il, 892 ilçe, 34 424 köy vardır.
• Nüfusu 2000’in üzerinde olanlarda belediye
örgütü vardır.
• İdari olarak köy olarak nitelendirilen
yerleşmeler tek bir yerleşmeden meydana
gelebileceği gibi birden çok parçanın
mahallenin bir araya gelmesiyle de oluşabilir.
• Köy ünitesi içinde idari özelliği olmayan
köyden küçük veya köy altı yerleşmesi olarak
adlandırılan yerleşmeler de bulunabilir.
• Türkiye idari bölünüşündeki en büyük idari
birim ildir.
• İlin yönetiminin bulunduğu ilçeye merkez ilçe,
diğerlerine ise taşra ilçeleri adı verilir. Merkez
ilçeye doğrudan bağlı köyler vardır.
• İllerimizin bir kısmında birden çok merkez ilçe
vardır. 2010 yılı itibariyle birden çok merkez ilçesi
bulunan Büyükşehir (Anakent) belediye
teşkilatına sahip olan 16 ilimiz vardır.
• Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Samsun,
Gaziantep, Adana, Kayseri, Konya, Antalya,
Erzurum, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Mersin.
• Belde, belediye örgütü bulunan, ancak idari
statüde ilçe veya il merkezi özelliğinde
olmayan yerleşmelere verilen addır.
• Yerleşme coğrafyasında ise yerleşmeler kır,
kasaba ve şehir (kent) olarak ayrılır.
Türkiye’de Kır Yerleşmeleri
• Türkiye’deki kırsal yerleşmelerde yer alan ev ve
eklentileri; farklı morfolojik üniteler, iklim tipleri,
gelenek ve görenekler, değişik ekonomik
faaliyetler ve ekonomik seviye ve çeşitli zevkler
altında birbirinden oldukça farklıdır.
• Kır yerleşmelerinde evler (mesken) genellikle
yakın çevreden temin edilen malzeme ile yapılır.
Tek malzeme ile yapılmış evler oldukça azdır.
• Kerpiç evler GD Anadolu’da, ahşap evler
Karadeniz’de ve taş evler ise Toroslar, Ege ve
Doğu Anadolu’da yaygındır.
• Kırsal yerleşmelerde genellikle birkaç malzeme
bir arada kullanılır.
• Konut ile malzeme arasındaki bu ilişkiye
rağmen, konutun kuruluş, şekil alış ve
kullanılışında malzemeden başka faktörler de
etkilidir (Fiziki ve beşeri coğrafya faktörleri).
• Kır yerleşmelerinde nüfus genellikle azdır.
İnsanlar arasında akrabalık ilişkileri söz
konusudur. Geçim kaynakları genellikle tarım
ve hayvancılığa dayalıdır. Fonksiyon alanları
belirgin değildir. Alt ve üst yapı hizmetleri
gelişmemiştir. Sürekli yerleşmeler yanında
yayla, oba gibi geçici yerleşmeler de söz
konusudur. Eğitim, sağlık, hizmet ve kültürel
hizmetler gelişmemiştir. Halkın geleneksel
yaşam tarzı devam etmektedir.
Köyler
• Köyler sürekli kır yerleşmeleridir. Köy
yerleşmeleri, hem idari sistemde hem de
yerleşme coğrafyası açısından yapılan
sınıflandırmada yer alır.
• Köy yerleşmeleri tek bir yerleşmeden
meydana gelebileceği gibi, birden çok yerleşim
biriminin (köy altı) bir araya gelmesiyle de
oluşabilir.
Köy-Altı İskan Şekilleri
• Köy altı iskanı henüz köy niteliğine ulaşamamış
yerleşmeler olarak tanımlanabilir.
• Köy altı yerleşmelerinin en önemlileri;
mahalle, mezraa, kom, çiftlik, oba, yayla, ağıl,
divan, dam, bağ evi gibi yerleşmelerdir.
Yayla
• Yaylacılık faaliyetleri, köy çevresinde hayvan
otlatmaya uygun alanın yeterli olmamasının bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
• Yayla ikinci bir hayat veya geçim alanı olarak kırsal
hayatın içine girmiştir.
• Günümüzde birçok yayla yerleşmesinde çeşitli
şenlikler düzenlenerek hem geleneksel yapı
korunup hatırlanmakta hem de yaylaların tanıtımı
yapılarak turizme kazandırılmaktadır.
• Bazı yaylalar yazlık ev gibi kullanılır (Akdeniz).
Ağıl
• Genellikle sürü sahipleri tarafından köyün
hemen yakınında kurulmuş kır yerleşme
tipidir.
• Ağıllar çevreden elde edilmiş malzeme ile
yapılmış olan bir çoban evi ve hayvan
barınağından oluşur.
• Ağıllarda hayvanlar geceler, sütleri sağılır,
yünleri kırkılır.
• Zamanla köy yerleşmelerine dönüşebilirler.
Oba
• Genellikle konar göçer aile ve aşiretlerin yazın
belirli bir döneminde oluşturdukları ve asıl
ekonomik fonksiyonu hayvancılık olan geçici
yerleşmelere denir.
• Obaların en önemli özelliklerinden birisi
çadırlardan oluşmasıdır.
• Orta Asya’dan gelme bir yaşam tarzıdır.
Toroslar ve Kuzey Anadolu dağlarında görülür.
Kom
• Hayvancılık yapmak amacıyla genellikle köyden
biraz uzaklarda kurulmuş, ev ve eklentilerinden
oluşan kır yerleşme tipidir.
• Komlar pınar veya subaşlarıyla otlak alanların
yakınında kurulur.
• Kom yerleşmelerinin bazılarının çevresindeki
elverişli arazilerde hayvan yemi olarak kullanılmak
üzere arpa ekimi de yapılır.
• Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaygınlık gösterir. GD
ve İç Anadolu’da da az da olsa görülür.
Dam
• Genellikle hayvan yetiştirmek amacıyla kurulan
geçici yerleşim birimleridir.
• En önemli ekonomik fonksiyonu hayvancılıktır.
• Gökçeada ve Bozcaada’da yaygındır.
• Manisa ve çevresinde tütün damı olarak bilinen
ve tarımsal amaçlı kullanılan damlar da vardır.
• Buradaki amaç köy tarla arasındaki gidip gelme
zahmetinden kurtulmak tütün kurutmak,
depolamaktır.
Mahalle
• Köyden küçük, fakat köy idari alanı içerisinde
yer alan sürekli yerleşmelerdir.
• Mahalle yerleşmeleri genellikle engebeli
sahalarda daha yaygındır. Bu nedenle en çok
Karadeniz Bölgesi’nde rastlanır.
• Mahallelerin ortaya çıkmasında arazinin
topografik durumu, su, orman , tarımsal
faaliyetler, otlaklar, akrabalık ve ulaşım
durumu gibi faktörler etkili olmuştur.
Çiftlik
• Genişçe bir toprak mülkiyeti içinde teşekkül
etmiş, ufak bir iskan şekli olarak tarif edilebilir.
• Çiftliğin içindeki ev ve eklentileri çiftliğin
ekonomik faaliyetlerine göre şekillenir.
• Ege ve Marmara Bölgelerinde yaygındır.
Akdeniz ve İç Anadolu’da da az da olsa görülür.
• Hem hayvancılık hem de ziraat yapılır veya her
ikisi birden yapılan çiftlikler de bulunur.
Kışla
• Koyun yetiştiriciliği ile geçimini temin eden
ailelerin devamlı yerleşmelerine uzak
konumlarda ve nadasa bırakılan tarlalar ile
fundalık ve hazine arazilerinde ekim-mayıs
ayları arasında kurdukları mevsimlik
yerleşmelerdir.
Saya
• Yerleşim alanlarının uzağında, mera alanları
içerisinde, hayvan sürülerinin yıl boyunca
barındırılması, beslenmesi, süt sağımı ve
bakıma yönelik olarak ortaya çıkan yerleşme
şeklidir.
Mezraa
1. Köyün sahip olduğu arazi az ise bu alan artan
nüfusu besleyememekte ve yeni tarım alanları
oluşturulmaktadır.
2. Varlıklı kişilere ait arazilerin başkalarınca
işletilmesi sonucunda meydana gelir.
3. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlete ait
arazilerin tarıma kazandırılmak amacıyla tararlılık
gösteren kişilere dağıtılmasıyla ya da çevrede
güvenliğin sağlanması amacıyla aşiretlerin
yerleştirilmesi sonucunda oluşurlar.
4. Sel baskını, sıtma, bataklık, düşmandan korunma gibi
sebeplerle savunulması kolay yerlere kurulan
yerleşmelerin daha çukurdaki tarım alanları iken, arazi
ıslahı ve güvenliğin sağlanması sonucunda sürekli
oturulan yerler olmuşlardır.
5. Birbirinden uzak ve ayrı olan komların gelişmesiyle
meydana gelen birkaç haneli yerleşmelere devletin ya
da kanunlarının ulaştırılamaması sebebiyle bunlar
devlet tarafından yıktırılmak zorunda kalınmış, geriye
kalanların büyük olanları mezraa adı ile civar köylere
bağlanmıştır.
6. Erzurum, Trabzon ve Artvin çevresinde ise
mezraalar yaylaya çıkışta ve yayladan inişte
belirli sürelerle kullanılan ve ekonomik hayatın
doğal sonucu olarak ortaya çıkan geçici
yerleşmelerdir.
Kasaba
• Kasabalar, köy yerleşmesi ile kent arasında
köprü oluşturan yerleşmelerdir.
• Kasabalar fonksiyonları itibariyle kentler kadar
gelişmemiş, fakat köy yerleşmelerine oranla
bir hayli gelişmiş yerleşmelerdir.
• Bu nedenle kasabalarda hem köyün, hem de
şehrin hayat tarzını bir arada bulmak
mümkündür.
Kentleşme
• Kentleşme, dar anlamda, kent sayısının ve
kentlerde yaşayan nüfusun artmasını anlatır.
• Kentsel nüfus doğumlar ve göçler ile artar.
• Kentleşmenin dar anlamdaki tanımı, demografik
nitelik taşır.
• Oysa kentleşme, yalnız bir nüfus hareketi değildir.
• Kentleşme olgusu, bir toplumun ekonomik,
toplumsal ve siyasal yapısındaki değişmelerden
doğar.
• Kentleşme şöyle tanımlanabilir:
Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye koşut
olarak kent sayısının artması ve bugünkü
kentlerin büyümesi sonucunu doğuran,
toplumsal yapısında artan oranda örgütleşme,
işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan
davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü
değişikliklere yol açan bir nüfus birikim
sürecidir.
• Üretim biçimindeki değişimin, yani ekonomik
öğenin kentleşme tanımında özel bir ağırlığı
vardır. Kentleşme tarımsal üretimin ileri bir
aşamasıdır.
• Kentleşme hareketi, zaman içindeki bir
değişmeyi anlatır.
• Kentleşme hareketi demografik tanımıyla, belli
bir süre içinde kentleşme oranında görülen
değişiklik olarak ele alınabilir.
• Kentleşmenin toplumsal değişme boyutunu
yansıtan kavram kentlileşmedir. Bu kavramı
kentleşme ile karıştırmamak gerekir.
• Bundan başka, kentsel gelişmenin bir düzen ve
denetim altına alınması yollarını gösteren
şehircilik (kentbilim) ile bir toplumsal olayın
adı olan kentleşmenin birbirinden farklı
oldukları bilinmelidir.
Türkiye’de Kentlerin Ortaya Çıkışı
• Sosyal bilimciler genellikle, kentlerin ortaya
çıkışı ile uygarlıkların doğuşuna eş anlamlı
olarak bakarlar.
• Neolitikte en büyük kentlerin nüfuslarının 1520 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.
• Ülkemiz elverişli doğal ve beşeri koşullara bağlı
olarak, yeryüzündeki ilk yerleşime açılan
bölgelerindendir.
• Şehirlerin kuruluş ve gelişmesinde doğal ortam
koşulları, çevresinin etki merkezi olması, ticari
faaliyetleri, önemli yol kavşakları ve
güzergahlarında bulunması, el sanatlarının
gelişmesi, ekonomik faaliyetler ve dini
inanışlar etkili olmuştur.
• Bergama, Efes, Priene ve Milet (Aydın), Truva,
Perge, Belkıs ve Side (Antalya) ve Sard
(Manisa) önemli antik kentlerdir.
Selçuklular Dönemi
• Anadolu’daki kent yerleşmelerinin en önemli
gelişme evrelerinden biridir.
• Bu dönemde kent yerleşmeleri birer ticari
merkeze dönüşmüştür.
• Bu dönemde kentlerde işbölümü gelişmiştir.
• Bu dönemde kervansaraylar önem kazanmıştır.
• Sivas, Kayseri, Aksaray, Erzurum, Malatya,
Elazığ (Harput), Sinop, Antalya ve Alanya
önemlidir.
• Moğol istilası bu düzeni bozmuştur.
• Anadolu Selçuklularından sonra Beylikler
döneminde de bu düzen korunmaya
çalışılmıştır.
Osmanlı Dönemi
• Osmanlıların Anadolu’da birliği sağlaması
sosyal ve iktisadi hayatın gelişmesine sebep
olmuştur.
• Bu durum 17.yy’a kadar devam etmiştir.
• Osmanlılar döneminde ekonomik hayat
şehirlerde daha çok küçük imalat sanayi ile
ticaret ve el sanatlarına; kır kesiminde ziraata,
konar göçerlerde ise hayvancılığa dayanıyordu.
• Bursa, Edirne, Diyarbakır, Manisa, Tokat ve
Trabzon gibi kentler gelişme göstermiştir.
• Kentlerin gerilemesinde, isyanlar, işgaller,
istilalar, Avrupa ile rekabet edilememesi, kır ile
şehirlerin arasındaki bağlantıların kopması
vergi toprak düzeninin bozulmasına sebep
olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi
• 1920’li yıllardan itibaren kırsal yerleşmelerde
yaşayanlar eski asli uğraşlarına dönmüşlerdir.
Hayvancılık ve ziraat faaliyetleri canlanmıştır.
• Sanayi faaliyetlerine bağlı kentleşme 1950’den sonra
belirginleşmiştir.
• Demiryollarında meydana gelen gelişmeler kentlerin
büyümesinde etkili olmuştur (Eskişehir).
• 1950’li yıllarda demiryolunun yerini karayolu almıştır.
• Cumhuriyet döneminde bazı kentlerin gelişmesinde
yurt dışından gelen göçmenlerin de etkisi olmuştur.
Ekonomik Fonksiyonlarına Göre
Şehirler
• Tarım Şehirleri (Bafra, Çarşamba, Bergama,
Söke, Salihli, Kırşehir, Aksaray, Karaman, Iğdır,
Erzincan ve Şanlıurfa).
• Sanayi Şehirleri (Karabük, İskenderun, Batman,
Kırıkkale, İzmit, Gaziantep)
• Madencilik Şehirleri (Afşin, Elbistan, Divriği,
Soma)
• Ticaret Şehirleri (İstanbul, İzmir, Mersin).
• Liman Şehirleri (İstanbul, izmir, Mersin, samsun)
• Kültür (İstanbul, Sivas, Konya, Edirne, Konya,
Erzurum)
• Hizmet (İstanbul, Ankara, İzmir)
• İdari (Ankara)
• Askeri (Kırkağaç, Eğirdir, Isparta, Sarıkamış,
Bilecik)
• Turizm (Antalya, Bodrum, Marmaris, Ürgüp,
Göreme)
Kentleşmeye Bağlı Olarak Ortaya Çıkan
Sorunlar
•
•
•
•
•
•
Çarpık kentleşme
Çevre sorunları
Trafik
Eğitim ve sağlık sorunları
Alt yapı yetersizliği
İşsizlik
Çağdaş Kentleşmenin Özellikleri
• Günümüzdeki kentleşme hareketleri, geçen
yüzyılın kentleşme hareketlerinden birkaç
noktada ayrılır.
• 19.yüzyılın büyük kentleri hammadde
kaynaklarından ve maden havzalarından Avrupa
ve Kuzey Amerika’ya dışsatım yapılan, buna
karşılık o ülkelerden getirilen sanayi mallarının
alındığı ve dağıtıldığı geçiş merkezleri konumda
idiler. Rio de Janeiro, Bombay, Şangay gibi.
• Bu kentler, yerli ve yabancı işadamlarının
toplandığı, sömürgeci bir ekonomik ve siyasal
düzenin ürünü olan kentlerdi.
• Bu tip kentleşmeye bağımlı kentleşme
(L’Urbanisation dépendante) denir.
• Oysa, aynı yüzyılın Avrupa ve Kuzey Amerika
kentlerinde nüfus birikimi, sanayi devriminin
yarattığı büyük sanayi kuruluşlarının
çevresinde olmuştur.
• Bugünün azgelişmiş ülkelerinin hemen hemen
hepsinde gözlemlenen kentleşme biçimi,
Avrupa ve Kuzey Amerika kentlerinin sanayiye
dayalı kentleşmesinden çok, sömürgecilik
çağının kentleşme biçimini andırır (sanayide
çalışan nüfus azdır).
• 20.yüzyılın kentleşmesini bir önceki yüzyıldan
ayıran en önemli özelliklerinden biri de,
çağımızın bir nüfus patlaması çağı olmasıdır.
• Sanayileşmiş toplumlarda kentleşme, tarihsel
gelişim içinde genellikle kalkınma ile birlikte
yürümüştür.
• Gelişmekte olan ülkelerde ise sanayileşme,
kentleşmeyi yavaş bir hızla arkadan izlemektedir.
• Batı’da kentleşme liberal bir ekonomik düzen
içinde başlamış ve gelişmiştir. Bugün ise bir çok
ülkede müdahaleci yönetimler kentleşme
sorunlarını çözmeye çalışmaktadır.
Kentleşme Nedenleri
1.
2.
3.
4.
Ekonomik
Teknolojik
Siyasal
Sosyopsikolojik
Ekonomik Nedenler
• Ekonomik nedenlerden bir kısmı, köylü nüfusu
köyünden iten, tarım kesiminin içinde
bulunduğu koşullardan kaynak alan
nedenlerdir.
• Bunlara itici (push) etmenler adı da verilir.
• Kapitalistleşmiş tarım işletmeleri, tarımdaki
işgücünün azalmasını özendirici etkide
bulunmaktadır (makineleşme).
• Azgelişmiş ülkelerde, tarımın verimliliği ve kişi
başına düşen tarımsal gelir köylüyü köyünde
tutmaya yetecek düzeyde değildir.
• Tarım topraklarının küçülmesi, iklim koşulları
ve erozyon bu itici etmenleri güçlendirir.
• Kentlerdeki iş olanakları ve kentsel yaşam
tarzının imkanları çekici etmenler (pull) olarak
karşımıza çıkar.
• Goodall kentleşmenin ekonomik üstünlüklerini 5
noktada toplamaktadır.
1. Uzmanlaşma: Büyük çapta üretimi
kolaylaştırarak, üretim sürecinin bölünmesini
olanaklı kılarak, çok sayıda uzmana ihtiyaç duyar.
2. Dışsal tasarruf: Birbirinin tamamlayıcısı olan,
birbirinin ürettiği mal ve hizmetlere gereksinme
duyan, üretim birimlerinin aynı yerleşme yerini
tercih etmesi durumunda sağladıkları ekonomik
yararlardır.
3. Kentleşme tasarrufları: ucuz ve kullanışlı bir ulaşım
sistemi, işyeri yapmak için elverişli arsa ve arazi, çeşitli
yardımcı hizmetler, araştırma ve eğitim kolaylıkları,
hammadde bolluğu.
4. Ucuz ve kalifiye işgücü bulmanın kolaylığı. Kentlerde
kişi başına gelir, tarım kesimindeki gelire oranla
yüksektir. Sendikalar gibi kentsel örgütler, kentteki
emeğin fiyatını, kırsal alanlara oranla yükseltmiştir.
Bankacılık ve girişim gücü yönünden de üstünlük sunan
yerlerdir.
5. Kentte yaşayanlar insanlar köylerde bulmaları güç olan
türlü mal ve hizmetlere erişebilir.
Teknolojik Nedenler
• Sanayi devrimi ve tarımdaki gelişmeler,
kentleşmenin hızlanmasını teknolojik gelişmelerle
birlikte sağlamıştır.
• Artan üretimin kentleşmede rol oynaması,
Ürünün kolay ve ucuz taşınmasını sağlayacak
teknolojik araçların gelişmesine bağlıdır.
• Buhar makinesinin keşfedilmesiyle birlikte çeşitli
üretim etkinliklerinin, bir yandan da yönetim
hizmetinin ve dağıtım etkinliklerinin fabrikaların
yanında birikmesine yol açmıştır.
• Buhar gücünün nüfusu yoğunlaştırıcı etkisine
paralel olarak, elektrik enerjisi de kent
merkezine akın eden nüfusu kentin çevresine
dağılmasına önemli bir rol oynamıştır.
• Banliyöleşme ve metropolitenleşme gibi
olaylar otomobil çağının ürünleridir.
• 20. yüzyılın ikinci yarısında iletişim ve
bilgisayar teknolojilerindeki ilerlemeler
kentleşmeyi derinden etkilemiştir.
Siyasal Nedenler
• Çeşitli düzeylerde alınan siyasal kararlar, yönetim
yapısının özellikleri, hukuk kurumları ve uluslar
arası ilişkiler de kentleşmeyi özendirici olabilir.
• İngiltere’de 1946 yılında çıkarılan bir yasa ile
kentleşme Londra çevresine kurulacak yeni
kentlere yöneltilmiştir.
• Savaşlar ve siyasal anlaşmazlıklar da kentleşmeye
etki yapar. 1947’de Pakistan ve Hindistan’ın
ayrılması, Filistinli göçmenlerin Ürdün’e sığınması,
özellikle başkent Amman’ın nüfusunu artırmıştır.
• Gezme, yerleşme ve ticaret özgürlüklerinin
artması kentleşme üzerinde etkilidir.
• Kentlerin başkent statüsü alması, bulundukları
bölgeyi etkiler (Ankara, Canberra, Brasilia,
Bonn).
• Tarım topraklarının büyük kısmının, kiracı
olarak çalışan çiftçi ailelerce kullanıldığı
ülkelerde, kentlere büyük nüfus akınları olur.
Sosyo-psikolojik Nedenler
• Bu nedenler köy ve kent yaşam biçimleri
arasındaki farklardan kaynaklanır. Bunlara
genellikle kentlerin çekici özelikleri gözüyle
bakılır.
• Kentlerin nispeten özgür havası ve kendini
gerçekleştirme duygusu da kente olan göçler
üzerinde etkili olan faktörlerdir.
Kentleşme ve Kalkınma
• Kuramsal olarak kentleşme, sanayileşmekte,
kalkınmakta olan, Rostow’un deyimiyle kalkış
(take-off) aşamasına varmış toplumlarda hız
kazanır.
• Bunun içindir ki, kentleşme hemen hemen her
ülkede tarımsal nüfusun azalmasını, buna
karşılık tarım dışı alanlardaki nüfus oranının
artmasını gerekli kılmıştır.
• Hızlı kalkınmanın gerektirdiği yatırımlar kentlerde
yapıldığı, sanayi ve hizmet kesimlerinin aradığı
gelişme ortamı kentlerde yaratıldığı için
kentleşmenin kalkınmanın yaratıcı ve hızlandırıcı
bir etmeni olduğu öne sürülür.
• Oysa bugün, hızla kentleştiği görülen görülen
ülkelerden birçoğunda durum bunun tersidir.
Kentler sanayi işçisi yerine işsizlerle, gizli işsizlerle
ve marjinal sektörlerde çalışanlarca doldurulur.
Azgelişmiş Ülkeler ve Aşırı Kentleşme
• Azgelişmiş ülkelerin kentleşmesi hızlı, çarpık,
sağlıksız, aşırı vs gibi terimlerle ifade edilir.
• Bu ülkelerde kentleşme sanayileşmeden önde
gitmekte faal nüfus doğrudan tarımdan hizmet
sektörüne geçmektedir.
• Bu terimlerle tanımlanmaya çalışılan özellikler:
1- Kentleşmenin, demografik bir süreç olarak
sanayileşmiş ülkelere oranla hızla artması
2- Büyük ve çok büyük kentlerin, orta büyüklükteki
ve küçük kentlere oranla daha hızlı büyümesi
3- Kentleşme hareketlerinin kimi coğrafi
bölgelerdeki kentlere yönelmiş olması nedeniyle,
kimi bölgelerin kentleşme oranının düşük
düzeyde kalması
4- Kentleşen nüfusun kent ve kamu hizmetleri
gereksinimlerinin karşılanmasında yetersizliklerin
görülmesi
5- Kentleşen nüfusun çalışmasına olanak verecek
temel sanayi yatırımlarının yapılamaması
yüzünden, işgücünün marjinal mesleklerde
yığılması.
Kentleşme ve Siyasal Davranışlar
• Kentleşme çağdaşlaşmanın ve gelişmenin bir
ölçüsü olarak kabul edilince, onun da siyasal
katılmayı özendirmesini beklemek doğaldır.
• Kentleşmenin kente getirdiği kitlelerin
kullandıkları oyun “yönü” önemlidir. Bu konu ile
ilgili farklı görüşler bulunmaktadır.
• Kentleşme sonucu ortaya çıkan gecekondularda,
çoğunlukla hizmet kesimini oluşturan marjinal
grupların siyasal davranışları “tutucu” yöndedir.
• Çünkü bu gruplar köylerindeki oranla daha
fazla para kazanmakta ve bir gecekonduya
sahip olduklarından kendilerini daha fazla
güvenlikte görmekte ve çeşitli belediye
hizmetlerinden yararlanmaktadırlar.
• Bu durumda bu kitleler “düzen değiştiricidevrimci” olmaları için bir neden
kalmamaktadır.
• Bir başka görüş ise, kentleşen kitlelerin siyasal
davranışlarının devrimci yönde gelişeceğini
varsaymaktadır.
• Yoksullaşan ve her an patlamaya hazır hale
gelen bu kitleler, siyasal yönden kendilerine
kolay biçim verilebilen devrimci kümelerdir.
• Çünkü bu ikinci kuşaktan çocuklar, kentsel bir
ortamda yetişmekte ve bu çevrenin özlem ve
istekleriyle beslenmektedirler.
Büyük Kent Olgusu
• Genel bir ifade ile nüfusu 1 milyonu aşan kentlere
metropoliten kent (anakent) denir.
• Metropoliten kentlerin çevresindeki
yerleşmelerin kentleşme hızı, metropoliten kente
yaklaşmış veya geçmiş ise metropoliten bölge adı
da verilmektedir.
• Metropoliten kentlerin ikamet ve sanayi
yerleşmeleri için çekici olmaktan çıkması
banliyöleşme (yörekent) hareketini başlatmıştır.
• Elektriğin, hızlı ulaşım araçlarının, otomobilin,
iletişimin gelişmesi de bu durumu desteklemiştir.
• Gelişmiş ülkelerde metropolitenleşme, varlıklı
sınıfların kent merkezinin gürültüsünden,
pisliğinden yeni ve temiz semtlere kaçma
isteğinden meydana gelmektedir.
• Gelişmekte olan ülkelerde ise kente gelen köylü
kitlelerin ucuz toprak bulabildikleri ve gecekondu
yapmayı başarabildikleri yerler olduğundan hızla
gelişmektedir.
• Gelişmekte ola ülkelerde kentleşmenin büyük
kentlere yönelmesi ülkede bir kentin öteki kentler
aleyhine ölçüsüz olarak büyümesine yol açar.
Ülkenin Tek büyük kenti (primate city) durumuna
gelir.
• En büyük bir yada birkaç kentle, çok sayıda küçük
kent ve kasabanın oluşturduğu bu yerleşme
yapısı, günümüzün az gelişmiş ülkelerinin
çoğunda görülür.
• İstanbul, Kahire, Tahran, Caracas, Santiago, Karaçi.
Yeni Kent-Uydu Kent-Köykent
• Yeni kent kavramını ilk olarak İngilizler
Ebenezer Howard tarafından geliştirilen Bahçe
Kent (Garden City) düşüncesinin
uygulanabilmesi için kullanmışlardır.
• Londra’da nüfus yoğunlaşmasının ekonomik,
toplumsal ve stratejik sakıncaları ortaya
konduğundan nüfusu ve sanayiyi dengeli bir
biçimde ülkeye yaymak istemişlerdir.
• Bugün sayıları 40’ı bulan bu kentlerde köylerin
huzuru, sessizliği yeşilliği açık ve temiz havası
sağlık koşulları ile kentlerin bilgisi, görgüsü,
teknik olanakları, siyasal dayanışma gücü ve
ekonomik olanakları birleştirilmek istenmiştir.
• Yeni kurulacak sanayi kuruluşlarının bu
kentlere gitmesi özendirilmiştir.
• Ancak kurulan bu kentlerin durumu halen
tartışmalıdır.
• Kentlerin çevresinde ekonomik ve toplumsal
gereksinimleri bakımından bağlı bulundukları
anakente dayanan yerleşmelere ise uydukent
(satellite city) adı verilmektedir.
• Bu kentlere bazen yatakhane (dormitory town)
kent adı da verilmektedir.
• Buralarda oturanlar gündüz çalışmak ya da alış
veriş yapmak için kent merkezine gider,
akşamları uydu kente dönerler.
• Köy-kent, kırsal kesim nüfusunun toplumsal,
kültürel, ekonomik ve kamusal
gereksinimlerini karşılayacak biçimde
donatılmış kırsal yerleşim birimi olarak
tanımlanabilir.
• Buradaki temel amaç köylerden kentlere olan
göçleri önlemektir.
Kentleşme Politikaları
• Köylerden kentlere olan nüfus akınlarının
hızını, biçimini, coğrafi dağılışını, ülkenin
kalkınmasına yardım edecek biçimde etkileyen
eşgüdümlü politikaların tümüne kentleşme
politikaları denilmektedir.
• Bazı bilim adamları, kentleşmenin hızını ve
biçimini arz ve talep yasalarının etkilerine açık
tutmak gerektiği düşüncesindedirler.
• Bazı ülkeler ise kentleşmenin hızını kesmek için
bazı tedbirler almışlardır. Ancak genellikle
başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
• Toprak reformları bu uygulamaların başında
gelir (Hindistan).
• Bazı ülkeler ise nüfusun ülke yüzeyine dengeli
dağılması için desantralizasyon deneyimi
yaşamışlardır.
• İngiltere, Fransa, Çin, Sovyet Rusya, Hindistan.
• Desantralizasyonun karşıtı ise büyük
metropoller yaratmaktır.
• Metropoller, kalkınmanın ilk evrelerindeki
ülkelerde, kimi ekonomik üstünlükler
sağlamasına karşın, türlü toplumsal sorunlar
yaratmakta ve bölgesel dengesizliklerin
büyümesine yol açmaktadır.
Küreselleşme ve Kent
• Küreselleşme, 20.yüzyılın son yıllarında
insanlığın kullandığı başlıca kavramlar
arasındadır.
• Toplumların, ekonomik, toplumsal, siyasal,
kültürel yaşamını yakından etkilemeye başladı.
• İletişim teknolojisindeki baş döndürücü
ilerlemeler yeryüzünde uzaklık kavramını
eskitti.
• Devletler arasındaki sınırlar, yalnız uluslar arası
bölgesel kuruluşlar çevresinde değil, bütün
dünyada önemini giderek yitirmeye yüz tuttu.
• Hatta ulusal egemenlik kavramının bile gücünü
yitirmekte olduğunu gösteren gelişmeler var.
• Gerçekte küreselleşme, kapitalizmin ortak bir
yaşam biçimi olarak yaygınlık kazanması,
uluslar arası sermayenin yeryüzündeki
egemenliğini güçlendirmesi anlamına gelir.
• 1980’lerin sonunda SSCB’nin yıkılması
küreselleşmeyi hızlandırmıştır.
• Geleneksel kamu yararı anlayışının yerini
bireylerin, özel girişimcinin, sermaye sahiplerinin
çıkarlarının toplamından oluşan “yeni bir kamu
yararı anlayışı” ortaya çıkmıştır.
• Kamunun ekonomik ve toplumsal yaşamdaki
etkinliğinin azaltılması sonucunda, küresel
sermaye kentsel çevredeki eşitsizlik ve
adaletsizlikleri alabildiğine artırıcı etkiler yapar.
• Kamu hizmetlerinin ederi Pazar kurallarına
göre belirlenmekte, kentlerin dar gelirli
sınıfları açısından önemli sonuçlar
doğurmaktadır.
• Küreselleşme, ülkede kimi kentleri “dünya
kenti” durumuna getirebilmek için büyük iş ve
ticaret merkezleriyle bağlantı haline
geçirmiştir.
Türkiye’de Kentleşme
• Kent tespitinde çeşitli kriterler vardır. Bunlar
en önemlileri nüfus ve yönetsel ölçütlerdir.
• 10 binden fazla olan yerleşmeler kent olarak
ele alınırsa; Türkiye’de kentleşme oranı %
62’dir (2000 nüfus sayımı).
• İl ve ilçe merkezleri esas alınacak olursa bu
oran % 65’e çıkmaktadır.
KENTLİ NÜFUS
Yıllar
KENTLİ NÜFUS
10 Bin ve üstü
%
Yıllar
İl ve ilçe Mer.
%
1927
2 236 085
16,4
1927
3 305 879
24,2
1950
4 883 865
18,5
1950
5 244 337
25
1980
20 330265
45,4
1980
19 645 007
43,9
2000
41 713 716
61,7
2000
44 006 274
64,9
• Ülkemizde kent sayısı sürekli bir artış
içerisindedir (10 bin kriteri).
• Türkiye’de ortalama kent büyüklüğü de sürekli
artmaktadır.
• 1935’te 33 bin, 1980’de 63 bin ve 2000 yılında
88 bine ulaşmıştır.
A. Kent Büyüklüklerine Göre
Kentleşme
• 1960-2000 yılları arasında artan kentsel nüfusun
çok büyük çoğunluğu (% 75’i), 100 bin ve daha
fazla nüfuslu kentlere yerleşmişlerdir.
• Nüfusu 1 milyonu aşan kentlerimizin, kentsel
nüfus içindeki payları % 40’ı aşmıştır.
• Kentlere yeni göç edenler ve zengin aileler kent
merkezlerinden ziyade genellikle çevredeki
alanlara yerleşmeyi tercih etmektedir.
• Bundan dolayı kent merkezindeki nüfus artışı
çevresindeki artıştan çok daha yavaş olmaktadır.
Tek Tek Kentlerin Durumu
• 1970-75 Döneminde kentleşme hızı en yüksek
olan yerleşmeler Kırıkkale, Batman, İstanbul,
Yalova, Kocaeli (Gebze), Seydişehir, Ankara, İzmir,
Mersin ve Adana olmuştur.
• 1980-85 Döneminde Gümüşhane, Ordu, Mersin,
Tunceli, Antalya, Adana, Gebze ve Bandırma
büyüyen yerleşmelerdir.
• 1985-90 Döneminde İstanbul, Çeşme, Antalya,
Kocaeli (Gebze), Ankara, Kayseri ile Doğu ve GD
Anadolu’daki iller yerleşmeler hızlı büyümüştür.
• 1990-97 Arasında yine Doğu ve GD Anadolu
Bölgesi’ndeki kent merkezlerinin nüfusu hızlı
büyümüştür.
• Bunun yanı sıra; İstanbul, İzmir, Ankara,
Adana, Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır,
Mersin, Şanlıurfa, Van, Yalova ve Düzce hızlı
büyüyen yerleşmelerdir.
Türkiye’ye Özgü Kentleşme Nedenleri
• Kentleşme itici (push), iletici ve çekici (pull) güçlerin
etkisi altında oluşan ve değişen bir nüfus hareketidir.
• İtici Güçler: Ülkemizde tarım kesimine egemen bulunan
koşullarda özellikle son elli yılda büyük değişmeler
olmuş, bu değişmeler köylüyü tarımdan dışarı itmiştir.
• Verim düşüklüğü, tarımsal gelirin azlığı, gelirin ve
toprak sahipliğinin dengesiz dağılımı, tarım
topraklarının çok parçalanmış olması ve makineleşme
1950’lerden beri Türk tarımını önemli ölçüde
etkilemiştir.
Coğrafi Bölgelerin Kentleşme Düzeyleri
(2000)
•
•
•
•
•
•
•
Marmara % 78
Ege % 62
İç Anadolu % 62
Akdeniz % 60
GD Anadolu % 56
Doğu Anadolu % 47
Karadeniz % 41
• İletici Güçler: Taşıma ve haberleşme olanaklarındaki
gelişmelerdir.
• Kentleşme hareketleri; mal ve hizmet alışverişinin belli
taşıma ve haberleşme ağları içinde merkezileşmiş belli
yerleşim yerleri ile bunlara bağlı çeşitli düzeylerdeki
yerleşmeler arasındaki yoğunlaşmalardan doğmaktadır.
• Bu nedenle kentleşmeyi, mal ve hizmet dağıtımının ve
bu dağıtım işlevinin gerektirdiği bir işbölümü,
uzmanlaşma ve nüfusun toplanma süreci olarak ele
almak mümkündür.
• Ulaştırma ve haberleşmenin ulusal gelir içindeki payı
sürekli artmaktadır.
• Çekici Güçler: Çalışma, sağlık, eğitim, alt yapı,
ulaşım ve haberleşme imkanlarının fazla
olması.
• Özgürlüklerin kırsal alanlara göre daha fazla
olması kentlerde yaşama isteğini artıran
sebeplerdir.
Farklı Sistemlerde Kent, Kentleşme ve
Kent Planlaması
• I. Kapitalist Ülkelerde Kent ve Kentleşme:
Kapitalizm üretim araçlarının genel olarak
bireylerin elinde bulunduğu ve kar sağlamak
amacıyla üretim yapılan bir ekonomik sistemdir.
• Kapitalist sistemlerde, kentlerin iç yapısında
(mahalleler) belirgin sınıfsal farklılaşmalar
görülür.
• Toprak ve konut geniş ölçüde ticarete konu olur.
Bu sistemde arsa değerlerinin, spekülasyon
sonucunda alabildiğine artmasına olumlu gözle
dahi bakılabilir.
• Konut yapımını özel kesim üstlenmiştir.
Bununla birlikte arsa spekülasyonunun dar
gelirli aileleri ezmesini önleyen toplumsal bazı
yasalar da çıkarılmıştır.
• Kapitalist sistem, kent ve kentleşme olguları
karşısında düşünsel temellerine aykırı düşse ,
de, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsizler”
kuralının katılığını bir ölçüde tek etmek
zorunda kalmıştır (Laissez faire, laissez passer).
• Geri kalmış ülkelerde görülen aşırı kentleşme
(hyper urbanization) sanayileşmeye
dayanmadığından, bu durum bağımlı kentleşme
ile açıklanmaktadır (Manuel Castells).
• Bağımlı kentleşme, geri kalmış ülkelerle gelişmiş
ülkeler arasındaki asimetrik ilişkiler çerçevesinde
gelişir.
• Gelişmiş ülke az gelişmiş ülke üzerinde sömürücü
ticaret kapitalizmine dayanan bir üstünlük kurar.
• II. Sosyalist toplumlarda kent ve kentleşme:
• Sosyalizmde temel öğe üretim araçlarının özel mülke
konu olmaması ve kamuya mal edilmiş bulunmasıdır.
• Bir kentin çeşitli semtleri arasında keskin ve açık
çelişkilerin bulunmaması, oturma alanlarının kalitesi,
insanların konut ve temel kent hizmetleri gibi en temel
gereksinimlerinin belli bir düzeyde karşılanmış olması,
toplumsal yapının kentler arasında ve kentlerin bütün
kesimlerinde türdeşlik göstermesi, sosyalist kentin
dayandığı temel ilkelerdir.
• Gecekondu ve büyük kentlerde yaşayan işsizler
ordusu, sosyalist ülkelerin kentlerine yabancı
olgulardır.
• Sosyalist kentin her yanı, bir kural olarak
toplumun tümüne açık, sınıfsız bir toplum
yapısını yansıtıcı nitelikte değilse kendi
felsefesine ters düşer.
Sosyalist Toplumlarda Kent ve Bölge
Planlaması
• 1. Her türlü toprak üzerinde özel mülkiyet hakkı
kaldırılmış ve toprağın rantı toplumun yararı için
kullanılmaya sunulmuştur.
• Bu ilke devlete ve planlama organlarına, kentlerin
yapısına istenen biçimin verilmesi için bir olanak
sağlar.
• 2. Sosyalist kent planlamasının ikinci ilkesi
standartlaşmadır. Konutun standartlaşması için
ölçütler saptamak, sosyalist kent plancılarının
kabul ettikleri temel ilkelerdendir.
• 3. Kentler için en elverişli ve uygun
büyüklüğün sağlanması.
• Bu ilkeye göre, kentlerin en uygun
büyüklüklerini o kentin üretici gücü belirler.
Artan nüfus uydu kentlere yönlendirilmelidir.
• Böylece kapitalist ülkelerdeki büyük kentlerin
sefaletinden kurtulmak ve küçük kentleri ülke
yüzeyine yayarak kent-köy ayırımını gidermek
mümkün olacaktır.
• 4. Kapitalist ülkelerin bir iş ve ticaret merkezi
olan, kent merkezleri; sosyalist ülkelerde daha
çok siyasal, kültürel ve yönetimsel bir kimliğe
sahip olmasıdır.
• 5. Sosyalist kent planları merkezi planlama ile
bağlantılıdır.
• 6. Kapitalist sanayi ülkelerinde halkın planlama
sürecine katılması olgusuna, sosyalist kent
planlamasında rastlanamaz.
• 7. Sosyalist kent planlamasında kitlelerin konut
gereksinmelerine öncelik verilir.
• 8. Spor alanları, parklar, hastane ve banyolar
mikrorayon (blokların birleşiminden meydana
gelir) denilen oturma alanlarına göre
planlanmaktadır.
• Amaç kentte türdeşlik ve eşitlik sağlamaktır.
Kent Tanımları
• DİE (TÜİK) yayınlarında il ve ilçe nüfusu kentli
nüfus olarak sayılmaktadır.
• Bundan dolayı Türkiye’de kır kent ayrımında
idari ayırımın esas alındığı söylenebilir.
• Köy Kanunu’na göre nüfusu 2000’den aşağı
olanlara köy, 2000-20 000 arasında olanlara
kasaba ve 20 000’den faza olanlara ise şehir
denilmektedir.
• DPT planlarında ise nüfusu 10 000’den fazla
olan yerleşmeler kent olarak
değerlendirilmektedir.
• Beş yıllık kalkınma planlarında ise nüfusu 20
000’den fazla olan yerleşmeleri kent olarak
sayma eğilimi vardır.
• Ekonomistler ise kenti nüfusun büyük kısmının
tarım sektörünün dışında çalıştığı yerleşmeler
olarak tanımlamaktadır.
• Sosyologların yaptığı kent tanımlamalarının ortak
özellikleri ise belli bir nüfus çokluğu, yoğunluk,
işbölümü, uzmanlaşma ve türdeş olmama gibi
özelliklerdir.
• Yerleşmelerin sınıflandırılmasında kullanılan
kavramlardan biri de büyük kent anlamına gelen
metropolis’tir (métropole).
• Metropolün nüfusunun ne kadar olması gerektiği
konusunda kesin bir sayı vermek güçtür.
• Genellikle metropoller çevrelerindeki irili
ufaklı yerleşmeler ile bir bütün oluşturur.
• Metropol ile çevresindeki yerleşmeler fiziksel
yönden birleşik olmasalar da ekonomik ve
toplumsal yönlerden bütünleşmiştir. Bu
bütünleşmiş birimlere metropoliten bölge adı
verilir.
• New York, Paris, Londra, Tokyo, İstanbul gibi.
• Metropoliten bölgelerin bir araya gelmesinden
oluşmuş kentleşmiş bölgelere Megalopolis
denilmektedir.
• Megalopolis ile kast edilen sürekli aralıksız bir
kent niteliği gösteren yoğun biçimde
sanayileşmiş bir çok büyük metropolün uc uca
gelmesinden oluşan coğrafi bölgelerdir.
• Washington-Boston arası, Tokyo-NagoyaOsaka arası bu bölgelere örnek verilebilir.
Kent Planlaması Tanımları
• Thomas Adams, toplumsal ve iktisadi gereksinmeleri
göz önünde bulundurarak kentlerin fiziksel
gelişmelerinin biçimlenmesine bir yön vermekle ilgili
sorunlarla uğraşan bir bilim, bir sanat ve bir uğraş alanı
olarak tanımlamaktadır.
• Howard ise kentsel planlamayı, kentsel alanların
değişmesine bir yön verilmesi olarak tanımlamaktadır.
Bu niteliğiyle kent planlamasını yapıların, yolların,
parkların kamu kuruluşlarının fiziki anlamda
düzenlenmesinden daha ileri giden çeşitli toplumsal ve
ekonomik amaçların gerçekleştirilmesine yönelik
olduğunu belirtir.
Kent Planlamasının Evrimi
• Tarih boyunca her çağın ve uygarlığın kendine özgü kentleri
var olagelmiştir.
• İnsanların yerel ve ortak gereksinmelerini karşılamaları için
bir araya toplanmalarından doğan kentler, her çağda ve
uygarlık içinde, belli bir düzenleme gerektirmiştir.
• Ticaret yollarının kesişme noktaları olan Ortaçağ
kentlerinde savunma kaygıları yanında ışınsal (radiyal),
uzunlama, ağ biçiminde, üçgen, dikdörtgen biçiminde
geometrik biçimlerin egemen olduğu görülür.
• Surlarla çevrili kaleler, Pazar yerleri, yönetim yapıları,
meslek loncalarının adı ile anılan sokaklar ortaçağ kentlerini
simgeleyen başlıca öğelerdir.
• Simetrik, düzgün ve görkemli meydanların, bir
meydandan dışa doğru açılan düz ışınların
belirlediği yolların nitelediği Rönesans kentleri,
bugün bile bu varlıklarını yer yer korumaktadırlar.
• 17.yüzyılın ikinci yarısını izleyen döneme
damgasını vuran barok şehirciliği, krallık rejiminin
özelliğine uygun olarak sarayı merkez alan bir
biçimde gelişmiştir. Koruların ve parkların kenti
süsleyen bir öğe olarak kullanılması, Barok
şehirciliğinin bir ürünüdür.
• 19. Yüzyıl sanayi kentlerinin ortaya çıktığı bir
dönemdir.
• Sanayileşme, kırsal nüfusu hızla büyüyen kent
merkezlerine çekmiş ve kentler eskiye oranla çok
fazla büyümüştür.
• Özellikle ulaşım imkanlarının artması kent
biçimlerini derinden etkilemiştir.
• 20. Yüzyıl her alanda olduğu gibi kent planlaması
alanında da büyük bir sıçramanın başlangıcıdır.
• Ebenezer Howard aşırı kentleşmenin ekonomik ve
toplumsal sakıncalarını gidermek, nüfusun daha
dengeli dağılışını sağlamak için önerdiği bahçekent yaklaşımı ortaya atıldığı tarihe göre çok ileri
bir adım sayılmıştır.
• Howard’a göre ideal yaşam biçimini ne köylerde
ne de kentlerde bulma olanağı vardır. Köylerle
kentleri bir anlamda evlendirmeyi sağlayan
bahçe-kentler, ideal yaşamı gerçekleştirecek
yenilikler olarak ileri sürülmüştür.
• Kent planlaması hemen hemen bütün
ülkelerde aşağıdaki gelişim sürecini izlemiştir.
• 1) Birinci aşama, kent planlamasının, kentlerin
güzelleştirilmesini sağlayan bir uğraşı alanı
olarak görülmesidir.
• Geniş caddeler, görkemli yapılar, büyük ve
güzel parklar ve meydanlar, bu anlayışın
üzerinde durduğu önemli konulardır.
• 2) Bu aşamada, kent plancısı ile kent
arasındaki ilişki, sanki bir mühendislik firması
ile önündeki proje arasındaki arasındaki
ilişkiye benzer.
• Bu aşamada kent planlama görevinin yalnız
mimarlar ve mühendisler tarafından yerine
getirildiği görülür.
• 3) Bu aşamada kent plancılığının salt bir teknik
uğraşı olmak yerine, ekonomik ve toplumsal
etmenlerin de hesaba katıldığı çok yönlü bir
çaba olarak dikkate alınmasıdır.
• Yine bu aşamada teknik elemanlar yanında
diğer bilim alanlarında uzmanlaşmış kişilerinde
planlama ekipleri içinde yer aldığı görülür.
• 4) Bu aşamada kentleri, kendi sınırları içinde
ele alarak planlamanın yetersizliği kabul
edilmiş, çevrelerindeki köy ve kentlerden
bağımsız bir planlama yaklaşımının geçerli
sayılamayacağı anlaşılmıştır.
• Metropoliten ve bölge planlaması kent
planlamasını, kent sınırlarına doğru
genişlemesi sonucunda ortaya çıkmıştır.
• 5) Bu aşamada planlama eyleminin siyasal
boyutları da bu sürece eklenmiştir.
• Artık günümüzde kent planlamanın siyasal bir
temeli ve ilişkileri olduğu kabul edilmektedir.
• Kamuoyu, baskı kümeleri, yerel yönetim
ilişkileri ve nüfuz ticareti kent planlamalarında
artık dikkate alınan öğeler olarak ortaya
çıkmıştır.
Kent Kuramları
I. İnsan Ekolojistlerinin Kuramları
• Bu kuramlar kent yapısını açıklamayı
amaçlayan geleneksel girişimlerdir. Daha çok
kent sosyolojisi ve ekolojiden kaynaklarını alır.
• Hepsinde kentlerin yalnız belirli çevrebilim
ilkelerine uygun olarak büyümesi gözlemlenir;
gelişmeyi etkileyici dışsal etkenler, örneğin
planlı girişimler hesaba katılmaz.
Ortak Özekli Çemberler Kuramı
• Bu kurama göre kentler içi içe çemberlerin
birbirinden ayırdığı işlev bölgelerinden oluşur.
• En içte bulunan çekirdek merkezi iş ve ticaret
bölgesidir.
• Bunun dışında işyerlerinin istilasına uğramış
bir geçiş bölgesi bulunur.
• Üçüncü halka işyerlerine yakın olmak zorunda
bulunan işçilerin oturdukları mahalleleri
kapsar.
• Dördüncü bölge, iyi konutların bulunduğu
oturma bölgesidir.
• En sonda da genellikle kent sınırları dışına
taşan banliyöler (yörekent) yer alır.
• Ortak merkezli çemberler kuramı, arsa
değerlerinin; kent merkezinden çevreye doğru
gidildikçe azaldığı gözleminde dayanır.
• Bu kuram birçok yönden eleştirilmiştir.
• Kuramın aşırı derecede basitleştirme olduğuna
dikkat çekilerek, hiçbir kentin bu ölçüde düzenli
bir gelişme gösteremeyeceği vurgulanmıştır.
• Bu kuram her yerde ve her zaman gerçeklere
uymaz. Bir kentin topoğrafik ve ulaşım özellikleri
gibi özellikler bu durumu bozabilir.
• Son bir eleştiri de, bu kuramın merkezi ya da yerel
yönetimlerce uygulanacak toprak denetimlerini
ve planlama kararlarını dikkate almamasına karşı
yapılmıştır.
Dilimler Kuramı
• Kurama göre farklı gelir dilimlerinde ve farklı
sınıflara üye olanlar, farklı bölgelerde oturur ve
gelirlerindeki yükselmeyle, aynı kesim içinde
merkezden çevreye doğru hareket ederler.
• Yüksek standartlı oturma alanları, konut
bölgelerinin gelişme yönü üzerinde önemli bir
etkendir. Kent daima bu yüksek standartlı oturma
alanları yönünde gelişme gösterir.
• Yine bir çemberin merkezinden çevresine doğru
uzayan dilimler biçiminde olmaktadır.
• Bu kuram, kenti beş ayrı dilimden oluşan bir organizma
olarak görür.
• Merkezde yer alan bölge merkezi iş ve ticaret
bölgesidir.
• İkinci dilimde hafif sanayi kuruluşu ve toptancılar yer
alır. Bu kısım yüksek standartlı oturma alanlarının tam
karşısında yer alır.
• Üçüncü dilim alt sınıfların konutları bölgesidir. Burası
sanayi bölgesine yakındır. Eskiden zengin sınıflar
otururken, şimdi onların terk ettiği, geçiş halindeki
alanlarda da alt sınıf konutlarına rastlanabilir.
• Dördüncü ve beşinci dilimler ise sırasıyla orta
halli sınıf ve katmanlarla, yüksek gelirli
sınıfların oturmalarına ayrılmış durumdadır.
• Bu kuram gelişmekte olan kentlerin yapısına
ortak merkezli çemberler kuramından daha
fazla uymaktadır.
• Yapılan eleştiriler ise; Toplumsal sınıf yapısını
gereksiz ölçüde basitleştirmiştir.
• 19.yy liberalizminin egemen olduğu bir konut
düzenini veri olarak alır. Yerel yönetimlerin ve
merkezi planlamaların etkilerini hesaba
katmaz.
• Dilim kavramı anlaşılmaz şekilde kullanılmış ve
iyi tanımlanmamıştır.
• Topraktan yaralanmada kümelerin değer
yargılarının ve toplumsal davranışların etkisini
dikkate almamıştır.
Birden Çok merkezli Büyüme Kuramı
• Bu kurama göre kentler tek bir merkezin değil,
birkaç ayrı merkezin etrafında gelişme
göstermiştir. Örneğin; Ankara’da Ulus ve
Kızılay, Diyarbakır’da Dağkapı ve Ofis gibi.
• Bir kent ne kadar büyük ise sahip bulunduğu
çekirdek sayısı da o kadar çoktur.
II. Merkezileşen Yerler Kuramı
• Walter Christaller’in ortaya koyduğu bir
kuramdır.
• Buna göre, kentin başlıca görevi, hinterlandı
için bir hizmet merkezi olmak, kısaca çevresine
türlü hizmetler sağlamaktır.
• Kentler çevrelerine sundukları hizmetlerin
içeriğine ve önem sırasına göre sıralanabilir.
• Kentler aynı zamanda sundukları hizmetlere
duyulan istem çoğaldığı ölçüde büyürler.
• Bu kuram kentlerin büyümesini açıklamak
bakımından önemlidir. Çünkü kentle içinde
bulunduğu bölge arasındaki ilişkiyi açıklaması
değerini artırmaktadır.
• Ancak ulaşım ve haberleşmede meydana gelen
gelişmeler merkezileşen yerler kuramının
düzenini bozmuştur.
• Merkezileşmiş yerlere özgü mal ve hizmetleri
belirlemek güçtür. Kullanılan ölçütler de
toplumlara göre farklılık gösterebilir.
III. Tek Büyük Kent Kuramı (Primate
City)
• Bu kuram da merkezileşmiş yerler kuramı gibi,
bir kentin iç yapısını incelemekten çok, bir
ülkede nüfusun dağılışı, kentlerin
kademelenmesi ile ilgilidir.
• Kuram, ülkede nüfusun bir ya da iki merkezde
toplanması, ülkenin kaynaklarının merkezlerde
emilmekte olması gözlemine dayanır.
• Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda
geçerlidir.
• Tek büyük kentin ekonomik başarıları ve
etkinliği, yetişmiş insan gücü ve teknik eleman
sağlama kolaylığı, sermaye azlığı gibi sebepler
tek büyük kentin oluşmasında etkilidir.
• Bu tür gelişen ülkelerde; bölgeler arasındaki
dengesizlik oldukça fazladır. Bu durumda
çeşitli toplumsal sorunlara yol açmaktadır.
IV. Sıra Büyüklük Kuralı
• Kentlerin büyüklüğü ile büyüklük sıraları
arasında bir bağıntı bulunduğunu varsayar.
• İkinci büyük kentin nüfusunu 2 ile, 3. kenti 3
ile 4. kenti 4 ile yani bulundukları sıra ile
çarpımı sonucu en büyük kentin nüfusu
çıkmaktadır.
• 9, 4.5, 3 ve 2.25 gibi.
V. Toplumbilimcilerin Kent Kuramları
Karl Marx (1818-1883)
• Karl Marx, kente, işbölümünün arttığı bir
yerleşim gözü ile bakar.
• Kenti üretim araçlarının, kapitalin toplanmış
olduğu yüksek zevklerin temsil edildiği yerler
olarak tanımlar. Kırsal alanları ise yalnızlık ve
dağınıklığın simgesi sayar.
• Artan nüfusa kentlerde iş bulunabileceğini ve
kentlerin sanayileşmeden doğduğunu öne
sürer.
• Marx’a göre gücün ve zenginliğin kaynağı
toprak değil, emektir. Yiyecek, giyim, kuşam vb
bütün gereksinimler emek karşılığında
sağlanır.
• Kentsoyluları ve emekçileri yaratan da kenttir.
• Kentte, üreticiler üretim birimlerini ellerinde
bulundurur. Senyörlerin köylüler karşısındaki
rollerini, kentte bunlar üstlenmiştir.
• Ticaret ve zanaat büyük kentsoyluları yaratır
(burjuvazi). Küçük kentsoylular loncalar içinde
toplanmıştır.
• Kent öyle bir yerleşim yeridir ki, çıkar ve çelişki
kümelerinden kendine özgü bir bilinç
yaratarak, sınıf yapısının doğmasına yol açar.
Emile Durkheim (1858-1917)
• Durkheim kenti işbölümü ve dayanışma
kavramlarıyla ilişkili olarak ele alır.
• Kentleşme işbölümünü artırır.
• Ona göre, topluma işbölümü iki etmenle artar.
• 1- Nüfus yoğunluğundaki artış
• 2- Toplumsal ilişkilerle meydana gelen yoğunluk
• Mesleki ve toplumsal işbölümü arttıkça, yerelliğin
önemini yitirdiğini savunur.
Max Weber (1864-1920)
• Weber’e göre nüfus, bir kent
kavramlaştırmasında yeterli bir ölçü olamaz.
Önemli olan kentin ekonomik ve siyasal
örgütlenme biçimidir.
• Kent sürekli bir Pazar yeridir. Kentin ekonomik
işlevi, hem o yerleşim yerinde yaşayanların,
hem de bir ölçüde art bölgesinde yaşayanların
beslenmesini sağlar.
• Weber, tüketim kenti ile üretim kentini
birbirinden ayırt eder.
• Tüketim kentleri antik ortaçağ kentleridir.
• Üretim kenti ise çağdaş, kentin dışı için üretim
yapan fabrikaların zanaatların bulunduğu
kenttir.
Louis Wirth
• Kenti üç özelliğin karakterize ettiğini
varsaymıştır. Nüfus büyüklüğü, yoğunluk ve
heterojenliktir.
• Ulaşım ve iletişim alanındaki ilerlemelerin köykent ayrımını giderek ortadan kaldırdığını
savunmuştur.
Ortadoğu ve İslam Kültürü Etkisindeki
Kent
• İslam kenti üç temel öğe üzerine oturur: Cami,
pazaryeri ve hamam.
• Cami yakınında; medreseler, kitapçılar, dericiler
ve ayakkabıcılar yer alır.
• Daha sonra marangozlar, çilingirler ve bakırcılar
yer alır. Demirciler onların uzağında yer alır.
• Pazaryerlerinin yapısı hemen hemen bütün İslam
kentlerinde aynıdır. Aynı malların üreticileri
birbirlerine yakındır. Ticaret konusu olan malların
çoğu ilkel tüketim mallarıdır.
• Müslüman evleri mahremiyeti en üst düzeyde
sağlayacak şekilde planlamıştır.
• Günümüz İslam kentlerinde eski kentlerin
yanında Avrupai tarzda inşa edilmiş bir de yeni
kent bulunur.
• Kapalı çarşılar, Pazar yerlerinin iç düzeni
birbirine yakındır.
Feodal Kent-Sanayi Kenti Ayrımı
1. Sanayi Öncesi Kent
• Dinsel ve yönetsel merkezlerdir. Ekonomik
işlevleri ikinci planda kalmıştır.
• Seçkinler kent merkezinde yaşar.
• Her uğraş kümesi (lonca), belli bir sokak ya da
mahallede yaşar.
• Loncalar rekabeti önler ve fiyatları belirler.
• Zanaatkarlar malın hem yapımı hem de
pazarlamasıyla uğraşır.
2. Sanayi Kenti
• Ticaret ve sanayi merkezleridir. Uzmanlaşma
ve işbölümü vardır.
• Oturma ve çalışma alanları birbirinden belirli
çizgilerle ayrılır.
• Üst ve orta sınıflar kentin dış mahallelerinde
otururlar.
• Sanayi kentinde kadınlar çalışma yaşamına
katılmışlardır.
• Din, kentlerin yaşamında etkili olmakla
birlikte, etkisi azalmıştır.
• Türkiye’de gelişmekte olan kentler
sanayileşmekte olan kentler kümesine girer.
• Ancak yer yer sanayi öncesi kent yapısı
bütünüyle kaybolmamıştır.
Neomarksist Kentsel Politika
Yaklaşımları
• Manuel Castells ve Lefebvre önemli
temsilcileridir. Bu yazarlara göre;
• Kentsel sistem, emeğin tüketim yoluyla
yeniden üretilmesi sürecinin bir parçasıdır.
• Kitlesel tüketim konusu olan kent hizmetleri
geniş ölçüde siyasallaşmaya elverişlidir.
• Bu siyasallaşma kentsel toplumsal hareketlere
yol açar ve kapitalist sistemin çökertilmesiyle
sonuçlanabilir.
• Bu araştırıcılar toplu konut, yoksulluk yuvalarının
temizlenmesi, kentsel yenilenme, kentsel toplumsal
hareketler üzerine çalışmışlardır.
• Kent hizmetlerinin sağlanmasında devletin rol almasını;
toplumsal çatışmaları yatıştırma, kapitalistlerin
çıkarlarını uzun dönemde güvence altına alma,
işgücünün yeniden üretilmesi sürecini kolaylaştırma
amacıyla üstlendiği biçiminde açıklar.
• Bir başka deyişle (Althusserci yaklaşımla) devletin,
burjuvaların ve kapitalizmin çıkarlarını savunmak,
güvenceye bağlamak için var olacağı iddiasında
birleşirler.
Kent Planlaması Kuramları
I. Klasik Kent Planlaması Yaklaşımı
• Klasik şehircilik, planlamayı üç aşamalı bir
eylem olarak görür.
• 1- Etüt ve araştırma
• 2- Fiilen plan yapma
• 3- Uygulama
• Bu üç aşamalı eylemin başlıca amacı; sağlıklı,
rahat, güzel ve estetik (tartışmalı) yerleşmeler
oluşturmaktır.
• Klasik şehircilikte, bu işlevler belli ölçekteki
paftalar, haritalar üzerinde gösterilir.
• Bu teknik bir çabadır. Bu nedenle, klasik
kentçilik yaklaşımı, kent planlamasını mimarlık
ve mühendislik projesi gibi görür.
• Başlıca uygulama araçları bölgeleme (zoning)
ve parselleme gibi araçlardır.
• İmar planı kentin yalnız fiziksel gelişimini konu
edinen, toprak kullanılış biçimlerini gösteren
plandır. Kent planı (nazım plan) ise bundan
daha geniş bir kavramdır.
• Bu planlar genellikle 20-25 yıllık süreler için
hazırlanır. Türkiye’de egemen olan kent
planlaması yaklaşımı klasik yaklaşımdır.
II. Klasik Kent Planlamasına Yapılan
Eleştiriler
• Nazım plan teknik bir belgedir. Halka değil
yerel yönetim organlarına seslenir. Durağan bir
yaklaşımdır. Nasıl gerçekleştirileceği net
değildir.
• Fiziksel niteliği ağır basan planlardır. Toplumsal
ve ekonomik mal oluşun önemli rolünü göz
ardı etmiştir.
• Politikacıların ve yöneticilerin hareket
özgürlüğünü kısıtlar.
III. Geniş Kapsamlı Kent Planlaması
• Bu yaklaşım planlmayı, bir toprak kullanım
planı olarak değil (land use plan), kentin tüm
gelişmesinin bir aracı olarak görür.
• Bu anlamdaki planların kapsamına yalnız
fiziksel yönler değil toplumsal, ekonomik ve
idari yönler de girer.
• Belirli bir program dahilinde ve geniş kapsamlı
olarak uygulanır.
• Kent, belli yönetsel sınırlar içinde kalan bir
yerleşme olarak ele alınmaz. Çevresiyle birlikte
(hnterland) hesaba katılır.
• Eşgüdüm tek elden sağlanır (merkezileşme).
IV. Geniş Kapsamlı Planlamaya Yapılan
Eleştiriler
• Kamu yararını saptamak güçtür.
• Bir kentte yaşayanların ortak amaçta birleşmeleri
güçtür.
• Planlama eylemi teknik bir uğraştır. Politikanın
üstünde ve dışında tutulmalıdır.
• Geniş kapsamlı planlamanın gereksinimlerine
yanıt verecek tüm bilgileri elde etmek güçtür.
• Geniş kapsamlı planlarda süre çok uzun
olacağından uygulaması güçtür. Çünkü teknolojik
gelişmeler çok hızlıdır.
Kent Planının İçeriği
• Oturma (ikametgah) alanları, tcaret ve sanayi
alanları
• Kültür ve eğlence alanları
• Ulaşıma ayrılacak alanlar
• Kamu binaları
• Belediye hizmetlerine ayrılmış alanlar (su,
elektrik, kanalizasyon)
• Gecekondu önleme ve temizleme bölgeleri, yeni
parseller vs.
Kent Planlama İlkeleri
•
•
•
•
•
Genellik
Geniş kapsamlılık
Uzun süreli olma
Zorunluluk (uyma)
Nesnellik (belli kişi ve gruplara değil, herkese eşit
ve adil olarak hazırlanmalıdır).
• Açıklık (halkın bilgisine sunmak)
• Esneklik (ilahi kitaplar olmadığından, günün
koşullarına göre düzenlenebilir)