Laclau Mouffe Ozgur Sahin Radikal Demokrasi

Download Report

Transcript Laclau Mouffe Ozgur Sahin Radikal Demokrasi

RADİKAL DEMOKRASİ
Haz: Özgür ŞAHİN
“Armağan saydığın şey, çözmen gereken bir
sorundur.”
Wittgenstein
Post-Marksist* (1) düşünürler Chantal Mouffe
ve Ernesto Laclau’nun Hegemonya ve Sosyalist
Strateji adıyla 1985’te yayınladıkları kitapla
birlikte Radikal Demokrasi Kuramı’na ilişkin
yaptıkları tartışmalarda, kendi yaklaşımlarıyla
diğerlerini ayırmış ve özellikle Seyla Benhabip
ile Jürgen Habermas’ın geliştirdiği müzakereci
demokrasinin liberal demokrasinin bir çeşidi
olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Söz konusu çalışmada Marksist geleneği ve
özellikle Antonio Gramsci’yi tartışan ve
yapısalcılık sonrası düşünürlerin görüşlerinden
yararlanan Mouffe ve Laclau’ya göre Radikal
Demokrasi Kuramı yeni bir sosyalist projedir ve
radikal ve çoğulcu bir demokrasi anlayışı ile
mümkün olabilir.
Laclau ve Mouffe ilk olarak, işçi sınıfının
Marksist kuram içindeki esas aktör olmasını
eleştirir. Anonim özneler yerine tekil öznelerin
varlığını savunur. “Yeni toplumsal hareketleri”
benimser. Postmodernizmin yarattığı kültürel
çoğulculuk tüm toplumsal hareketlerin kendi
taleplerini özgürce seslendirmesine ve
örgütlemesine izin vermektedir
Radikal demokrasi kuramcıları “sınıf”
kimliğinin “ayrıcalıklı” konumu yerine
toplumsal kimlikler arasında “eşdeğerlik”
kurulması gerektiğini ileri sürerler. Bu
gerekliliğin getirdiği ise çoğulculuğu temel alan
liberal demokrasinin temel savlarının
öğrenilmesi ve solun, düşmanca bir tutum
geliştirdiği liberal demokrasinin güçlü
yönlerinin de fark edilmesidir.
Kuramın temeline kimlik politikalarını ve “yeni
toplumsal hareketleri” yerleştiren ve siyasetin
çatışmalar üzerinde yürümesinin siyasetin
önünü açacağını söyleyen Mouffe’a göre
uzlaşma temelinde ve uzlaşma esaslı yapılan
liberal siyaset mümkün değildir, çünkü liberal
siyaset, kimliklerin kurulmasında temel olan
çatışma yokmuş ve uzlaşma mümkünmüş gibi
yanlış bir varsayıma dayanır
Siyasal olanın temelinde antagonizma
(uzlaşmaz zıtlık) olduğunu söyleyen Mouffe,
bu savın kuramsal tartışmasını Hegemonya ve
Sosyalist Strateji’de Laclau’yla beraber yapar
ve iktidarın dışsal bir ilişki olarak
kavranmaması gerektiğini öne sürerler.
(Faoucault: Dünyadaki bütün ilişkiler iktidar
ilişkileridir )
Mouffe’a göre siyasal olan antagonistiktir ve
düşmanlar arası ilişkiyi barındır.
Mouffe ikna yoluyla anlaşma fikrine karşı
olmakla birlikte, çekişme temelinde
farklılıkların birbirlerini karşılıklı değiştirme ve
dönüştürmesiyle çelişkilerin aşılabileceğini
ifade etmiştir. (Adorno)
KİMLİK YA DA İNSANLIĞIN HALLERİ
Kimlik kavramı, özellikle küreselleşme
söylemiyle beraber hayatımıza girmiş ve sıkça
kullanılagelen bir kavram olmuştur.
Kimliği kısaca;İnsanların kendilerini ait
hissettikleri “insani hallerin” özgürce ifade
edilmesinden doğan bir “kültürel zenginlik
ortamı” olarak tanımlayabiliriz.
İki temel bileşene sahip olan kimliği tanımlama ve
tanınma ile aidiyet duygusu oluşturmaktadır. Bu
noktada bireyin iki tür kimliğe sahip olduğunu
ifade etmemiz mümkündür. Birincisi bireyin
doğduğu andan itibaren kazandığı ve kendi
müdahalesi dışında sahip olduğu cinsiyet, sahip
olduğu aile, sosyal sınıf gibi kimliklerdir. İkincisi ise
bireyi birey yapan ve kişinin özgür iradesiyle elde
ettiği öğrenim durumu, dünya görüşü, cinsel
yönelimi, mesleği gibi kimliklerdir
Laclau ve Mouffe kimlik olgusuyla ilgili olarak;
“hiçbir toplumsal özdeşliğin/kimliğin
sabitlenemez olduğunu söylerler.
Kişi ve kişinin kimliği sürekli bir değişim içinde
olabilir. Bu olma hali tıpkı toplum ya da
demokrasi bakış açılarında olduğu gibi ucu
kapalı bir süreç değildir.
Kimlikler Hegemonik oluşum içinde ilişkisel
olarak belirir.
Küreselleşen dünyada giderek önemi artan ve
devlet otoritesi karşısında özerk hale gelen
“sivil toplumsal gruplar” da bu farklı
kimliklerin bir araya gelmesinden
oluşmaktadır. Radikal demokrasi kuramında bu
sivil toplumsal oluşumlar sosyalist demokrasi
kuramındaki ayrıcalıklı “sınıf” öznesinin yerine
geçen aktörlerdir.
HEGEMONYA
Tanım olarak Hegemonya; Bir kişinin başka bir
kişi üzerindeki üstünlüğü ve baskısı ya da bir
devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal
üstünlüğü ve baskısı olarak özetlenebilir.
Siyasal anlamda Hegemonya kavramına
Marx’ın eserlerine tamamlayıcı katkılar yapan
Lenin’de rastlanmaktadır. Lenin’e göre
Hegemonya önderlik edenle önderlik edilen
arasında kesin bir ayrımın var olduğu
önermesine dayanır.
Hegemonya olgusuna Marksist kuram
içerisinde esas önemli ve eleştirel vurguyu
yapan Gramsci’dir. Gramsci’ye göre;
hegemonya kavramını önderlik (sınıfın
önderliği) ya da öncü parti gibi kavramlarla
açıklamak dogmatik bir öz taşımaktadır.
Laclau ve Mouffe’un hegemonyanın Leninist
kavranışına dair getirdikleri eleştiriler
Gramsci’nin eleştirileriyle bir noktada
çakışmakta fakat Gramsci’de halen var
olduğunu düşündükleri sınıf özcülüğüne karşı
çıkarak, hegemonya çözümlemesini ondan bir
adım öteye götürmektedirler.
Toplumun sorunlarını açıklamak için yeni
paradigmalar üretilmesinin gerekli olduğuna
vurgu yapan Laclau ve Mouffe, kendi yeni
yaklaşımlarının temelinin, siyasal
eklemlenmeye yani “homojen bir sınıf
“olgusuna değil “dağınık ve bölünmüş” tarihsel
güçlerin Ortak İrade bağlamında
eklemlenmesine vurgu yaparlar.