Transcript gestalt
Gestalt psikoloji adını Almanca bir sözcük olan ‘Gestalt’tan almıştır.
Gestalt sözcüğünün biçim,şekil,form, parçaların sadece toplamı değil,
entegre olmuş bütün gibi anlamları vardır.
Gestalt kuramcılara göre bütün parçaların toplamından daha fazladır
ve birey, bütünü parçalarına ayrıştırarak değil, bütünlük içinde algılar.
Bir senfoni orkestrasını dinlerken
her bir müzisyenin orkestraya
katkısını analiz ederek değil, bütün
olarak dinleyip anlamaya çalışması
gibi…
Orkestradan çıkan müzik, her bir
müzisyenin çaldığı notaların toplamı
değil, ondan daha farklı kalitede bir
müziktir.
Bütün, parçalar arası dinamik ve
organik ilişkilerden oluşmuştur.
Sonuç olarak Gestaltçılar, organizmanın dışarıdan gelen
duyumlara kendisinden bir şeyler katarak , yaşantıyı yeniden
örgütlediğine inanmaktadırlar.
Gestaltçılara göre bizler dünyayı bütün olarak
algılarız.
Bize gelen uyarıcıları birbirinden ayrılmış bir
şekilde değil, bir arada anlamlı bütünler halinde
örgütlenmiş bir biçimde görürüz.
Örneğin ; uyarıcıları çerçeveler, çizgiler, renk grupları olarak değil masa,
tabure, ağaç, insan olarak görürüz.
GESTALT KURAMCILARIN YAPISALCILIĞA
VE
DAVRANIŞÇILIĞA İTİRAZLARI
Yapısalcılar zihnin kimyasını en küçük yapısına kadar analiz ederek
anlamaya çalışmışlardır.
Gestaltçılar ise zihnin yapısının analiz edilerek incelenmesine karşı
çıkmışlardır.
Yapısalcılar bu amaçla içe bakış yöntemini geliştirmiştir. Gestaltçılar bu
yönteme tamamı ile karşı çıkmamakla birlikte yapısalcıların yöntemi yanlış yerde
kullandıklarına inanmışlardır. İçe bakış yöntemi insanların dünyayı nasıl
algıladıklarını öğrenmek için kullanılmalıdır.
Gestaltçılar davranışçılara da karşı çıkmışlardır.
Davranışçılar da içe bakış yöntemine karşı çıkmışlar ve psikolojinin objektif bir
bilim dalı olması gerektiğini savunmuşlardır.
Objektif bir bilim dalı olması için ise güvenilir ve geçerli bir şekilde gözlenebilir,
ölçülebilir bir birim olan davranış üstünde çalışmak gerektiğini vurgulamışlardır.
Gestaltçılar insan davranışlarının basite indirgenerek uyarıcı tepki şeklinde
incelenmesine karşı çıkmışlar ve yetersiz kaldığını savunmuşlardır.
GESTALT YAKLAŞIM
YAKLAŞIM
Bütüncü
Molar
Öznel
Doğuştancı
Bilişçi
DAVRANIŞÇI
Atomcu
Moleküler
Nesnel
Çevreci
Davranışçı
GESTALT KURAMDA ALGILAMA
Gestalt psikologlar , öncelikle algılama ve problem çözme süreçleriyle
ilgilenmişlerdir.
Öğrenme ile ilgili görüşleri algılama ile ilgili çalışmalarına dayanmaktadır.
Gestalt kuramcılara göre algı, bir örgütlemedir. Wertheimer (1923) belli
uyarıcıları bir arada nasıl gruplayacağımızı , nasıl yapılaştıracağımızı ya da
yorumlayacağımızı belirleyen uyarıcı değişkenleri tanımlamıştır.
Wertheimer çok sayıda algılama ilkesi belirlemiştir. Bunlardan bazıları ;
1. Şekil-zemin
2. Yakınlık
3. Benzerlik
4. Tamamlama
5. Devamlılık
6. Basitlik ilkeleridir.
ALGISAL ÖRGÜTLEME YASALARI
1- ŞEKİL-ZEMİN İLİŞKİSİ
İnsanın algılama sistemi şekil ve zemin arasında bir
ayırım yapar.
Örneğin; bu sayfada okuduğunuz yazılar şekil,
arkadaki beyaz sayfa ise zemindir. Şekil bireyin
dikkatinin üstünde odaklaştığı şeydir; zemin ise şeklin
gerisinde, dikkat edilmeyen, algı alanına girmeyen
şeydir.
Şekil zeminden daha dikkat çekici özelliklere sahiptir.
Ancak bazı durumlarda şekil ile zeminin yer
değiştirdiği hangisinin şekil, hangisinin zemin
olduğuna karar verilemediği durumlar olabilir.
Yani zemin, şekil özelliği kazanabilir.
2- YAKINLIK YASASI
Organizma bir alandaki öğeleri, nesneleri birbirlerine olan yakınlıklarına
göre gruplandırarak algılama eğilimindedir.
Müzikteki ritm algılaması zaman içinde birbirine değişik yakınlıklarda bulunan
vuruşlara dayalıdır.
Okuma, yazma ve konuşmada yakınlık ilkesini sürekli olarak kullanırız.
Konuşmayı sözcükler ve cümleler arasındaki duraklamalara göre anlamlandırırız.
Okumada ve yazmada da, sözcükler arasındaki ayırım ve noktalama işaretlerine
göre yapılan, cümle içindeki ve cümleler arasındaki ayırım algılamaya yardım
etmektedir.
Bu ilke Thorndike ‘in ait olma ilkesine benzerdir. Birbirine zaman ve
mekan bakımından benzer öğeler hatırlanmaktadır.
Okyanus- gemi
Çay- okyanus
Şeker -çay
3- BENZERLİK YASASI
Şekil,renk,doku, cinsiyet gibi bir çok özellik bakımından birbirine benzer
maddeler birlikte gruplanarak algılanma eğilimindedirler.
Hem yakınlık hem
benzerlik
Biçim ve renk benzerliği
Benzerlik faktörü görsel uyarıcıların algılanmasında olduğu kadar işitsel
uyarıcıların algılanmasında da önem taşır.
Örneğin; kalabalık ,gürültülü bir yerde ,karşımızdaki konuştuğumuz kişinin ses
kalitesinin bir andan diğerine benzerliği nedeniyle sadece onun konuşmalarını
algılarız.
Oysa gürültüyü bir andan diğerine ses benzerliği olmadığı için gruplandırıp
anlamlandıramayız.
4- TAMAMLAMA YASASI
Organizma, tamamlanmamış etkinlikleri, şekilleri,sesleri
tamamlayarak algılama eğilimindedir. Böylece organizma iyi, tam, simetrik
bütünlere, şekillere, biçimlere kısaca Gestalt’a ulaşmaktadır.
Örneğin; karşımızdan gelen bir çiftin tartıştığını gördüğümüzde hemen
hemen çoğumuz bu olayı zihnimizde tamamlamaya gitmekteyiz.
5- DEVAMLILIK YASASI
Aynı yönde giden uyarıcıların, birimlerin art arda geldikleri için
birbirleriyle ilişkilendirilerek devamlılık gösteriyormuş gibi algılanmasıdır.
6- BASİTLİK YASASI
Bu yasaya göre, diğer unsurlar eşit olduğu taktirde, birey basit,
düzenli bir şekilde organize edilmiş figürleri algılama eğilimindedir.
İç içe geçmiş olan şekilden öncelikle tam olan şekiller bütünüyle
algılanmakta, bunların dışındaki şekiller göz ardı edilmektedir.
Bir objenin değişik koşullar altında aynı biçimde görülmesine algısal
değişmezlik denir.
Örneğin; kapı iç taraftan farklı, dış taraftan farklı, yan tarafa açıkken
farklı olmasına rağmen hangi durumda olursa olsun biz kapıyı aynı şekilde
algılarız.
Uzaktaki ağacı küçük, yakındakini büyük görmemiz gerekirken, ağaç
deyince aynı şeyi algılarız.
Hemen hemen bütün temel psikoloji kuramları zihin-beden
problemleriyle ilgilenmiş, zihin ve beden arasındaki ilişkinin ne olduğunu
belirlemeye çalışmıştır.
Davranışçılar, davranış üstünde odaklanmışlar; zihin-beden
problemleriyle ilgilenmekten kaçınmışlardır.
Yapısalcılar, zihin- beden ilişkisini duyusal yaşantılar zihnin içeriğini
belirlemektedir şeklinde açıklamışlardır.
Gestaltçılara göre , psikolojik yaşantı ile beyinde var olan süreçler
arasında izomorfizm (eş biçimlilik) vardır. Dışsal uyarıcılar beyinde
reaksiyona neden olmakta ve beyinde bu reaksiyonlar meydana geldiğinde
yaşantı kazanılmaktadır.
Gestaltçılara göre beyin, kendisine gelen duyusal uyarımları
anlamlandırmakta, basitleştirmekte, tamamlamakta, organize etmektedir.
Gestalt psikologlara göre beyin, bilinçli yaşantıyı yaşantıyı
geçirdiğimiz sırada anlamlandırmakta , organize etmekte ve bize
ulaştırmaktadır. Diğer bir deyişle beyin aktif olarak duyusal uyarımları
organize edilmiş bir şekilde bilgiye dönüştürmektedir.
Gestaltçılar aktif zihin gücüne inanmakta ve bu gücün de kalıtım
yoluyla belirlendiğini savunmaktadırlar.
DAVRANIŞIN BELİRLEYİCİLERİ
Fiziksel çevreden gelen uyarıcılar beyin tarafından anlamlı hale
dönüştürüldükten sonra yaşantı kazandığımıza göre, bu durumda
davranışın
belirleyicisi nedir?
Gestaltçılara çevreyi 2 şekilde alırlar:
1- Coğrafi çevre (Fiziksel ya da nesnel gerçek)
2- Davranışsal çevre (Psikolojik ya da öznel gerçek)
Davranışın belirleyicisini davranışsal çevre ya da öznel gerçekler
oluşturur. Çünkü bireyin inançları, değerleri, ihtiyaçları, tutumları
uyarıları
anlamlandırmada ve örgütlendirmede etkilidir.
Koffka bireyin neden öyle davrandığını anlamak için coğrafi çevresinden
çok davranışsal çevresini bilmek gerektiğini savunmaktadır. Koffka, davranışı
belirlemede öznel gerçekliğin önemini göstermek için eski bir Alman efsanesini
anlatmaktadır.
Karlı bir kış akşamı, at üstünde bir adam hana ulaşır. Bütün yollar
ve yol işaretlerinin karla kaplandığı rüzgara açık bir ovada saatler süren
yolculuktan sonra, adam sığınacak bir yer bulmanın mutluluğu içindedir.
Han kapısını çalar;kapıyı açan hancı şaşkın bir şekilde gelen yolcuya
bakar ve hangi yönden geldiğini sorar. Adam geldiği yönü gösterince han
sahibi korkulu ve meraklı bir ses tonuyla ‘Constance Gölü’nü bir baştan öbür
başa at üstünde geçtiğini biliyor muydun? der; yolcu kaskatı kesilir ve
oracıkta ölür.
UNUTMA
Birey öğrenme materyalleriyle karşılaşıp onları
algıladıktan sonra kazandığı yaşantı bir bütün
içinde bellek izi olarak kalır.
Bu durumda unutma nasıl meydana gelir?
Gestalt psikologlar unutmayı 2 farklı neden
bağlamaktadır:
1- Geriye getirmedeki başarısızlık nedeniyle
unutma
2- Örgütlemedeki bozulma
İÇGÖRÜSEL ÖĞRENME VE PROBLEM ÇÖZME
İçgörüsel öğrenmenin genel olarak temel özellikleri şunlardır.
1. Ön çözümden çözüme geçiş, ani ve tamdır.
2. İçgörü yoluyla edinilen çözüme dayalı performans genellikle pürüzsüz ve
hatasızdır.
3. İçgörü yoluyla kazanılan problem çözümü uzun süre hatırlanır.
4. İçgörü yoluyla kazanılan bir ilke, diğer problemlerin çözümüne kolaylıkla
uygulanabilir.
5. Zeki olanlar içgörüsel çözüme daha kısa sürede ulaşırlar. (Hill, 1990)
İçgörüsel öğrenmeyle ilgili en ünlü deneyler Köhler tarafından yapılmıştır.
Köhler, maymunların kendileri için yeni olan bazı teknikleri kullanarak muza
ulaşabilecekleri bir deney düzeneği kurmuştur. Muzları doğrudan
ulaşamayacakları bir yere asarak, onları muzlara ulaşma problemiyle karşı
karşıya getirmiştir.
Problem için 2 durum söz konusudur; ya çözümlenmiştir ya da
çözümlenmemiştir. İkisi arasında kısmen çözüm yoktur. Ancak içgörüsel
problem çözmede, önçözüm dönemi daha uzun süre almaktadır.
Önçözüm dönemi: Problemle karşılaştıktan sonra, probleme içgörüsel bir
çözüm buluncaya kadar geçen zamana önçözüm dönemi denir ve bu dönem
nispeten daha uzundur.
Bu dönemde organizma karşılaştığı problemi ve problemin çözümü
için verilen öğeleri, araçları değerlendirir. Problemin çözümü için olası yolları
belirler; bu yolları zihinsel olarak test eder ve problemin çözümü için en uygun
yolu keşfettiğinde davranışsal olarak harekete geçer. Bu durum bir bakıma
bilişsel deneme yanılmadır.
Önce denence kurar, denenceleri bilişsel olarak test eder ve işe en çok yarayan
çözüm yolunu bulur. İşte şimdi buldum dediğimiz aşamadır.
İçgörüsel öğrenmenin önemli özelliklerinden biri de öğrenilen
ilkelerin kolaylıkla yeni durumlara transfer edilebilmesidir.
Bir problemin çözümünde kullanılan bir yöntem başka bir
problemin çözümünde de kullanılıyorsa buna yer değiştirme (transfer)
denir.
Köhler transferle ilgili deneyini civcivler maymunlar üzerine
yapmıştır.
Deneyin birinci aşamasında civcivlerin açık ve koyu gri kartonlara
yaklaşması sağlanmış ancak koyu gri kartondan beslenmişlerdir.
Bu deneyden sonra koyu gri ve daha koyu gri kartonlara yaklaşması
sağlanmış ancak civcivler beslendikleri kartona değil ondan daha koyu
olan griye yönelmişlerdir.
Bu durumda civcivler davranışçıların iddia ettiği gibi gibi uyarıcı
transferi değil, Gestaltçıların düşündüğü gibi ilke transferi
yapmışlardır.