İman ve İstikamet

Download Report

Transcript İman ve İstikamet

İMÂN VE İSTİKAMET
1
I. İMAN
A) İMANIN TANIMI ve TERİM ANLAMI
Müteahhir âlimlerinin iman konusundaki görüşü şöyledir:
İman sözlükte, “Bir kişiyi söylediği sözde tasdik
etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, gönül
huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek,
güvenlikte olmak, şüpheye yer vermeyecek biçimde
içten ve yürekten inanmak" anlamlarına gelir.
Terim olarak ise, “Hz. Peygamber'i, Allah
Teâlâ'dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde
(zarûrât-ı dîniyye) tasdik etmek, onun haber verdiği
şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve
doğru olduğuna gönülden inanmak” demektir.
Buna göre; imanın hakikati ve özü kalbin tasdikidir.
Kalbin tasdiki imanın değişmeyen aslî unsurudur.
(İLMİHAL İSAM TDV Cild:1, Sh:68)
2
Selef âlimlerinin iman konusundaki görüşü genelde şöyledir:
Îmân: Kalb ile tasdîk, dil ile söylemek ve
azalarla amel etmektir. Artar ve azalır.”
Buna göre îmân:
Rasûlullâh (S.A.V)’in Allâh’u Teâlâ’dan
getirdiklerini kalb ile kabul etmek, bunları
dil ile söylemek ve gerektirdikleriyle amel
etmektir. İbadetlerle artar. Günahlarla azalır.
[Bak: “E-m-n” Maddesi, İsfahânî, el-Müfredat; Firûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab;
Cevherî, es-Sıhâh; İbn Fâris, Mucemu Makâyisi’l-Luğa…]
3
İman, itaatlerle (ibâdetlerle) artar, masiyetlerle
(günahlarla) azalır.
İbadetlerden bazılarını terk eden veya günah işleyen
bir kimsenin Müslüman olması caizdir. Ancak bu, işlenen
günahın mutlak imanı yani imanın aslını bozan bir günâh
olmaması şartına bağlıdır.
Mutlak iman, küfrü gerektiren (kişiyi kâfir yapan)
günâhlar hariç sâhibinden ayrılmaz. Îmân ile birlikte
yapılan günâhların kişiye zarar vermesi yani günâhları
sebebiyle cezâlandırılması Allâh’u Teâlâ’ya kalmıştır.
Dilerse azâb eder, dilerse af eder. Kalbinde zerre kadar
îmân olan bir kimse ebedî olarak cehennemde
kalmayacaktır.
http://www.tevhididavet.com/akaid/ehl-i-sunnete-gore-imanin-tanimi Abdullâh Saîd el-Müderris
4
B) İMANIN ÇEŞİTLERİ
İman, inanılacak hususlar açısından icmâlî ve tafsîlî iman
olmak üzere ikiye ayrılır.
1) İcmâlî İman
İnanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmak demektir. İmanın en
özlü ve en kısa şekli olan icmâlî iman, tevhid ve şehadet kelimelerinde
özetlenmiştir.
Tevhid; “Allah'tan başka hiçbir İlâh
yoktur. Muhammed O'nun elçisidir”
Şehadet; Ben Allah'tan başka hiçbir
İlâh olmadığına, Muhammed'in
O'nun kulu ve elçisi olduğuna inanır
ve tanıklık ederim
(İLMİHAL İSAM TDV Cild:1, Sh:70)
5
2) Tafsîlî İman
İnanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş
şekilde, ayrıntılı olarak inanmaya tafsîlî iman
(İLMİHAL İSAM TDV Cild:1, Sh:71)
denilir.
6
Cenab-ı Hak Kur’an-ıKerim’de şöyle buyuruyor:
ِ ‫يا أَُّيها الَِّذين آم ُنوْا‬
ِ َ‫آمُنوْا بِاللّ ِه ور ُسوِل ِه واْل ِكت‬
ََ ََّّ ‫اب الَِّذ ي َن‬
ََ
َ َ
َ َ
َ
َّ
ِ
ِ
ِ
ِ
‫َنَّ ََ ِمن َْب َُ َو َمن َي ْكُُ ْربِاللّ ِه‬
‫أ‬
‫ ي‬
‫ذ‬
‫ال‬
‫اب‬
‫ت‬
‫ك‬
‫ل‬
‫ا‬
‫و‬
‫ه‬
ْ
َ َ ‫َعلَى َر ُسوِل‬
َ َ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
َّ
ِ
ِ
ِ
َ
َ
ْ
َ
َ
‫ر‬
ِ‫اخآ‬
ِ
‫و‬
‫ي‬
‫ل‬
‫ا‬
‫و‬
‫ه‬
‫ل‬
‫س‬
‫ر‬
‫و‬
‫ه‬
‫ب‬
‫ت‬
‫ك‬
‫و‬
‫ه‬
‫ت‬
‫ك‬
ْ
ً‫َالَالً َب ِعيْا‬
ُ
َ
َ َ َْ
ْ َ َ ُ ُ َ ُ َ ‫َو َمالَئ‬
”Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine,
Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce
indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini,
kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar
ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.” NİSA:136
7
C) TAKLÎDÎ ve TAHKÎKÎ İMAN
1) TAKLÎDÎ İMAN; Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini
ile meydana gelen ve âdeta kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş
olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana taklidi iman denilir.
Ehl-i sünnet bilginlerinin çoğuna göre bu tür iman geçerli olmakla
beraber, kişi imanı aklî ve dinî delillerle güçlendirmediğinden dolayı
sorumludur. Taklidi iman, inkârcı ve sapık kimselerin ileri süreceği itirazlarla
sarsıntıya uğrayabilir. Bunun için imanı, dinî ve aklî delillerle güçlendirmek
gerekir. Çünkü deliller, ileri sürülecek şüphe ve itirazlara karşı imanı korur.
2) TAHKÎKÎ İMAN; Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı
imana tahkiki iman denir. Aslolan her müslümanın tahkîkî imana sahip olması,
neye, niçin ve nasıl inandığının bilincini taşımasıdır.
8
(İLMİHAL İSAM TDV Cild:1, Sh:71-72)
Biz Allah'a Şöyle İnanırız
Allah vardır ve birdir. Ondan başka İlah yoktur.
Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O, her zaman vardı,
sonsuza kadar da var olacaktır.
Allah varlıklardan hiçbirine benzemez. O'nun eşi ve benzeri
yoktur. Varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir.
Her şey O'na muhtaçtır.
Allah diridir, her şeyi bilir, her şeyi işitir ve her şeyi görür.
Kalbimizden geçenleri de bilmektedir.
Allah irade sahibidir, diler ve dilediğini yapar. Onun kudreti
sonsuzdur, her şeye gücü yeter.
Allah yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder, dilediğini de yok
eder. Evrende ne varsa hepsini O yaratmıştır.
http://www.melikgazimuftulugu.gov.tr/ekitap/GenclereDinBilgisi/itikad.htm
9
ALLAH’A İNANAN BİR İNSANIN ÖZELLİKLERİ
• Sadece O’na kul olur ve sadece
O’ndan yardım diler.
• O’ndan başka kimseye kul olmaz ve boyun
eğmez.
• Bütün işlerinde hakkı gözetir ve
adaletli davranır.
•Kimseye haksızlık yapmaz ve haksızlık
yapılmasına razı olmaz.
• Açık ve gizli her işinde doğru olur ve
dürüstçe davranır.
• Açık veya gizli, yanlış ve kötü işler
yapmaz.
• İnsanları sever ve sayar, herkese
değer verir.
• Kimseye karşı kin ve nefret beslemez.
• Ailesine karşı ve topluma karşı sevgi
duyar, yararlı işler yapar.
• Her ırk, renk ve cinsiyetten insana
eşit ve saygılı davranır.
• İnsan dışındaki diğer canlı varlıkları
da sever ve korur.
• Çevreye karşı duyarlıdır.
• Ailesine ve topluma karşı duyarsız
davranmaz; zararlı davranışlardan kaçınır.
İnsanlar arasında ırk, renk ve cinsiyet
ayrımı yapmaz
• Hayvanlara karşı kötü davranarak onları
incitmez.
• Çevreyi kirletmez ve başkaları
tarafından kirletilmesine razı olmaz.
10
İSTİKAMET
11
İSTİKAMET
Sözlükte;
“Kalkmak,
ayakta
durmak,
düzeltmek, bir işte mutedil olmak, devam ve
sebat etmek, bir işi üzerine almak, hak zuhur
etmek, sabit olmak" anlamlarındaki "k-v-m"
kökünden gelen istikamet, doğru ve mutedil
olmak demektir. Eğri olmanın zıddıdır.
Din ıstılahında istikamet; Hakka tabi olmak,
adaleti yerine getirmek, doğru yola girmek, itaat
olan şeyleri yapıp isyan olan şeylerden sakınmak,
verdiği sözü tutmak ve hakkka meyletmemek
demektir. Bu kimseye mustakîm denir.
(Dini Kavramlar Sözlüğü, İstikamet md.)
12
İstikamet; İslam fıtratı üzerinde sapmadan
ilerleme yoludur. Bu yolda şeytanlar vesvese
verebilir, nefis kendine hoş gelen şeyleri
isteyebilir ve kişinin menfaatleri ile dini
çatışabilir. İşte istikamet; yoldan saptıranlara
uymamaktır.
İstikamet; İman ettiklerimizi hayat tarzı
haline getirmemizdir. Söz verdiğimizi yerine
getirmemizdir. www.guncelvaaz.com Ahmet ÜNAL’ın vaazından alınmıştır
13
Allah (cc), İstikamet üzere olanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
َّ ‫إِنَّ ا َّل ِذينَ َقالُوا َر ُّب َنا‬
‫ف َع َل ْي ِه ْم‬
ٌ ‫اس َت َقا ُموا َف ََل َخ ْو‬
ْ ‫َّللاُ ُث َّم‬
َ‫َو ََل ُه ْم َي ْح َز ُنون‬
‫اب ا ْل َج َّن ِة َخالِ ِدينَ فِي َها َج َزاء ِب َما َكا ُنوا‬
ُ ‫ص َح‬
ْ َ‫أ ُ ْو َل ِئ َك أ‬
َ‫َي ْع َملُون‬
Rabbimiz Allah’tır” deyip de istikamet üzere
dosdoğru yolda yürüyenler için ne bir korku vardır
ne de onlar üzüntü çekeceklerdir. İşte onlar, cennet
ehlidir. Amellerinin karşılığı olarak orada ebedî
kalacaklardır.”
(Ahkaf, 46/13-14)14
Süfyan bin Abdullah (r.a)’tan rivayet ediyor Dedim ki: _‘Ey
Allah’ın rasulü bana islamdan bir söz söyle ki senden
başkasına ondan bir daha sormayayım, buyurdu ki:’
‫قل امنت باهلل فاستقم‬
_“Allah’a iman ettim de! Sonra da
dosdoğru ol!”
(Müslim, İman, 62)
15
Peygamber Efendimiz (s.a.s), bu
sözünde İslâm’ı, kalbe ve hayata dair
iki kavramla ifade ediyor: İman ve
İstikamet
İman ettim diyerek dosdoğru
yola çıkmak ve bu yoldan hiç
sapmadan, savrulmadan cennetle,
Cemâlullahla müşerref olana kadar
dosdoğru ilerlemek…
(07/03/2014 tarihli Diyanet Hutbesinden)
16
Her gün her namazın her rekatında okuduğumuz Fatiha
suresinde, (‫ين‬
َُ ‫ست ۪ع‬
ْ ‫(“ )اِيَّاكَ ن ْعبُ َُد واِيَّاكَ ن‬Rabbimiz!) Ancak sana
kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz” diyerek tevhid
inancımızı dile getiriyoruz. Sonra da (َ‫صراطَ ا ْل ُم ْست ۪قيم‬
ِّ ‫“ )اِ ْه ِدنا ال‬Bize
sırat-ı müstakimi göster, bizi dosdoğru yola ilet!” diye
Rabbimize dua ve niyazda bulunuyoruz. Aynı surede sırat-ı
müstakimin, dosdoğru yolun mahiyeti şöyle ifade edilir: ( َ‫صراط‬
ِ
‫“ )الَّ ۪ذينَ ا ْنع ْمتَ عل ْي ِه َْم‬Nimetine erdirdiklerinin yoluna ilet!” ve son
olarak da,
(َ‫ضا ۪ٓلين‬
َِ ‫ضو‬
َّ ‫ب عل ْي ِه َْم ولَ ال‬
ُ ‫“ )غ ْي َِر ا ْلم ْغ‬Gazaba uğramışların yoluna
da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” diyerek
niyazımızı, yakarışımızı ifade ediyoruz.
(07/03/2014 tarihli Diyanet Hutbesinden)
17
İstikamet “Doğru olmak” anlamına da gelmektedir.
Doğruluğu 4 maddede özetleyebiliriz:
1. İmanda Doğruluk: Bir insanın imanda dosdoğru
olabilmesi için imanında ihlaslı olması, riya, şirk ve
nifak bulunmaması gerekir.
2. Sözde Doğruluk: Bir insanın sözünde doğru olabilmesi
için asla yalan konuşmaması, her sözünün gerçek ve
vakıaya uygun olması gerekir. Dil kalbin tercümanıdır.
Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile Resulullah (sav) arasında şöyle bir konuşma
geçer. Ebu’d-Derda:
_Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı? Resulullah (sav):
_Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda:
_Peki, mümin zina edebilir mi? Resulullah (sav):
_Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de Evet! Ebu’d-Derda:
_Peki, mümin yalan söyler mi? Resulullah (sav):
_Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).
18
3. İbadette
Doğruluk:
Müminin
ibadetinde
dosdoğru olabilmesi için ibadetini iyi bir niyet ve
ihlasla, Allah’a ortak koşmadan ve İslam’a uygun
olarak yapması gerekir. Bu şartlardan biri eksik
olursa o ibadet doğru ve makbul olmaz.
4. İş ve İşlemlerde Doğruluk: İnsan; fert, aile ve
toplum hayatında yaptığı her işi, üstlendiği her
görevi en iyi bir şekilde yaptığı, hile ve
sahtekârlıktan
uzak
olduğu,
sözüne
ve
sözleşmelerine uyduğu, insanlara adalet ve
hakkaniyetle
davrandığı,
kişiler
arasında
ayrımcılık yapmadığı zaman dürüst ve doğru olur.
(Mumsema Ödemiş Müftülüğü Vaaz: Sözü özü bir olmak)
19
Şu imtihan dünyasında istikamet sahibi
olmak oldukça zordur.
Nefis ve şeytan,
Heva ve hevesler,
Arzu ve istekler,
Menfaat ve ihtiraslar,
Bağımlılık ve tutkular,
Güç ve dünya tutkusu,
sürekli iman ve istikametimize zarar veren, bizleri
hidayetten dalalete sürükleyen unsurlardır. Bu sebeple
imtihanı, ancak Rabbimizin lütuf ve inayetiyle, sadık
iman, samimi niyet, sahih bilgi ve salih amellerle
kazanabileceğimizi bilmeliyiz.
20
KETUMİYET: Ağzı sıkı olma, sır saklama
21
‫َّ‬
‫اها {‪}9‬‬
‫ك‬
‫َّ‬
‫ن‬
‫ْ‬
‫َ‬
‫م‬
‫ح‬
‫ل‬
‫َ‬
‫َ‬
‫أ‬
‫َ‬
‫ْ‬
‫ْ َ َ َ َ‬
‫اها {‪}10‬‬
‫س‬
‫ْ‬
‫ن‬
‫م‬
‫اب‬
‫ِ‬
‫ْ‬
‫َ‬
‫و‬
‫َّ‬
‫ْ‬
‫َ‬
‫َ‬
‫َ َ َ َ‬
‫‪22‬‬
Bunun için daima;
•her türlü niyet, kalp ve düşüncelerimizde,
•her türlü dil, üslup, söz ve söylemlerimizde,
•her türlü iş, eylem, tutum ve davranışlarımızda
doğruluk ve istikamet sahibi olup olmadığımızın
muhasebesini yapmalıyız. (07/03/2014 tarihli Diyanet Hutbesinden)
23
İstikamet yolunda olmak için istikamet sahibi
kâmil insanlarla beraber olmalıyız.
-İstikameti nasıl koruyacağız?
-İman
edip
sırat-ı
müstakimden
nasıl
ayrılmayacağız?
Rabbimiz şöyle buyuruyor.
َ‫صا ِدقِين‬
َّ ‫يا أ ُّيها الَّ ِذينَ آمنُوَْا اتَّقُوَْا للاَ وَ ُكونُوَْا معَ ال‬
“Ey inananlar! Allah’a karşı saygılı olun ve
özü-sözü
doğru
olanlarla
beraber
bulunun (Tevbe, 9/119)
.”
Sırat-ı Müstakimden ayrılmamanın en önemli yolu sırat-ı
müstakim yolundan gidenlerle beraber olmaktır.
24
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız
istenmektedir.
Efendimiz (s.a.s.), Hud süresi nazil olduktan
sonra bu sürenin kendisini ihtiyarlattığını
ifade etmiştir. kendisine hangi ayet diye
sorulunca ise َ‫ستقِ ْمَكماَأُ ِم ْرت‬
ْ ‫“ فا‬emrolunduğun
gibi dosdoğru ol” (Hud, 11/112) ayeti
kerimesini işaret etmiştir.
(kur’an yolu, türkçe meal ve tefsir, c. 3, s. 195)
25
Mü’min; doğru olmalı ve doğrularla
beraber olmalıdır.
Mü’min; yalandan ve yalancılardan
ayrılmalıdır.
Çünkü bizi iyiliğe ve nihayetinde
cennete götürecek yol doğruluk yoludur.
Kötülüğün ve nihayetinde cehennemin
yolu ise yalandan geçmektedir.
Bu tavsiyeyi biz Efendimizden (s.a.s)
şöyle öğrenmekteyiz:
26
‫إلص ْد َق يَ ْدإ إ َ ى إلْ ِب‬
َّ ‫إ َّن‬
ِ
ِ
İyilik de cennete iletir.
‫َوإ َّن إلْ َّب يَ ْدإ إ َ ى إجلَنَّة‬
ِ
‫ِ َوإ َّن َّإلر ُج َل ل ْيص ُد ُق َح َّّت يُكتَ َب ع ْندَ َّإّلل‬
ِ
‫ص ِديق ًا‬
َ
َْ
Şüphesiz ki (sözde ve işte) doğruluk iyiliğe yöneltir.
Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.
‫وإ َّن إلكذ َب يَ ْدإ إ ى‬
ِ
ِ
َ
‫ور‬
‫ج‬
‫إلف‬
‫ل‬
َ‫ي‬
‫ار‬
‫ن‬
‫إ‬
‫ ى‬
‫إ‬
‫إ‬
‫د‬
‫ور‬
‫ج‬
‫إلف‬
‫ن‬
‫إ‬
‫و‬
ُ
ْ
َّ
َّ
ُ
َ
َ
Fücûr da cehenneme götürür.
ِ
ِ
ً ‫َوإ َّن َّإلر ُج َل لَ َي ْكذ ُب َح َّّت يُكتَ َب ع ْندَ َّإّلل ََ َّذإ‬
ِ
Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler.
Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.
(Buhari, Edep 69)
27
• İstikamet, bizim yol haritamızdır.
• İstikamet, hangi çağda olursak olalım ahdimizi yerine
getireceğimizin ifadesidir.
• İstikamet, menfaatlerimizi arka plana atıp, dinimizi ön
plana almaktır.
• İstikamet, çağa ayak uydurmak değil, doğrunun yanında
yer almaktır.
• İstikamet, hangi gerekçe olursa olsun Rabbimizin ve
Peygamberimizin yolundan ayrılmamaktır.
• İstikamet, aklımızı hak ve hakikat yolunda kullanmaktır.
• İstikamet, hak yolunda olmak, hakkı söylemektir.
www.guncelvaaz.com Ahmet ÜNAL’ın vaazından alınmıştır
28
Sohbetimizi her gün beş vakit namazda her rek’atta
okuduğumuz Fatiha süresi ile sonlandırıyorum.
ُ‫ك َي ْو هم‬
ُ‫يم {} َماُله ه‬
ُ‫مـن الر هح ه‬
ُ‫ين {}الرُحْ ه‬
َُ ‫لل َربُ ْال َعالَ هم‬
ُ‫ْال َحمْدُ ّه‬
َ ‫ص َر‬
‫اط‬
ُ‫الد ه‬
ِّ ‫ين {}إِ َّيا َك َن ْع ُب ُد وإِ َّيا َك َن ْس َت ِعينُ {} اه ِد َنــــاال‬
َ
َ
َ
َ
ُ‫ير ال َمغضُو ه‬
‫ب‬
ُ‫يه ُْم َغ ه‬
‫ل‬
‫ع‬
‫ت‬
‫م‬
‫ع‬
‫ن‬
‫أ‬
ُ
‫ين‬
‫ذ‬
‫ال‬
ُ
‫ط‬
‫ص َرا‬
‫ه‬
‫ال ُمس َتقِي َم {} ه‬
َ
َ
َ
‫ه‬
}{ ‫ين‬
َُ ‫لَ الضال‬
ُ ‫يهم َْو‬
‫َع َل ه‬
“Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir.
(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden
medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve
ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların
ve sapmışların yolunu değil!” (Fatiha, 1/1-7)
29