KÜRESELLE*ME VE DE***EN DÜNYA

Download Report

Transcript KÜRESELLE*ME VE DE***EN DÜNYA

KÜRESELLEŞME VE DEĞİŞEN
DÜNYA
-Toplum Türleri
-Toplumsal Değişme
-Küreselleşme
TOPLUM TÜRLERİ
Modern Öncesi Toplumlar
Genel olarak 3 ana başlık altında toplanan
modern
öncesi
toplumları
modern
toplumdan ayıran özellikleri bu toplumların
modern
toplumlara
nazaran
yaşam
şartlarındaki radikal farklılıklardır.
i-) İlk toplumlar: Avcı ve toplayıcılar
Bu gezegendeki insan varoluşunun, küçük bir
bölümü hariç geri kalanında, insanlar, avcı ve
toplayıcı toplumlarda yaşamışlardır. Avcı ve
toplayıcılar yaşamlarını, avcılık, balıkçılık ve
doğada
bulunan
yenilebilir
bitkilerin
toplanmasıyla kazanırlar. Bu kültürler, Afrika
ve Brezilya ile yeni Gine’nin az sayıdaki kıraç
köşeleri gibi dünyanın kimi bölgelerinde
varolmayı sürdürmektedirler.
Avcı ve toplayıcı kültürlerin çoğunluğu, Batı
kültürünün (Avrupa, A.B.D ve Avusturalya ile
Yeni Zelanda kültürleri) yayılmasıyla yok
edilmişler ya da asimile edilmişlerdir.
Şuan, dünya nüfusunun çeyrek milyondan daha
az bir bölümü-dünya nüfusunun sadece yüzde
0,001’i- avcılık ve toplayıcılıkla geçinmektedir.
• Özellikleri: -M.Ö 50.000’den günümüze kadar
yaşamışlardır ve yaşamaktadırlar (şimdi yok
olmanın eşiğindedirler).
• -Yaşamlarını avcılık, balıkçılık ve yenilebilir
bitkilerin toplanmasıyla sürdüren az sayıda
insandan oluşurlar.
• Eşitsizlik çok azdır.
• Rütbe farklılıkları yaş ve cinsiyetle sınırlıdır.
Modern toplumlarla kıyaslandığında zengin ile
yoksul ayrımı söz konusu olmadığı gibi konum
ve rütbe farklılıkları yaş ve cinsiyetle sınırlıdır.
Yaşamları bizim için bir önem taşımayan ilkel
insanlar değillerdir. Savaşın olmayışı, rekabet
yerine iş birliğinin hakim olması ve temel
servet ve güç eşitsizliklerinin olmayışı, avcı ve
toplayıcı toplumları modern sanayi uygarlığı
tarafından yaratılan dünyadan daha istikrarlı
ve daha doğal kılmaktadır.
ii-) Kır ve Tarım Toplumları
Kır toplumları esas olarak evcil hayvanlara
dayanırlarken tarım toplumları tahıl yetiştiren
(tarım yapan) toplumlardır.
Modern dünyada özellikle Afrika, Ortadoğu, ve
Orta Asya’daki bölgelerde yoğunlaşan pek
çok kır toplumu bugün de varlığını
sürdürmektedir.
Özellikleri
-M.Ö. 12 000 den günümüze kadar yaşamışlar ve
halende az sayıda da olsa varlıklarını devam
ettirmektedirler.
-Kentler ya da kasabaların olmadığı, küçük kır
topluluklarına dayanır.
-Yaşamlarını genellikle avcılık ve toplayıcılıkla
desteklenen tarım yoluyla sürdürürler.
-Avcı ve topluluklara kıyasla daha güçlü
eşitsizlikler bulunur.
-Şefler tarafından yönetilirler.
iii-) Geleneksel Toplumlar yada
Uygarlıklar
Yaklaşık olarak M.Ö 6000 lerden başlayarak 19.yy a
kadar yaşamışlardır. Uygarlık anlamında bugün
tümü ortadan kalkmıştır denebilir.
Kentlerin ortaya çıkmasına dayanan bu
toplumlarda oldukça belirgin servet ve güç
eşitsizliği gözlemlenmektedir.
Yazının kullanımı ile bilim ve sanatta gelişmelerin
bu toplumlarda ortaya çıkması bu toplumları
genellikle uygarlıklar olarak adlandırmaya yol
açmıştır.
Özellikleri
- Birkaç milyon nüfusa sahip olacak kadar çok
büyüktürler.
- -Ticaret ve tarım dışı üretimin yoğunlaştığı
kimi kentler bulunur.
- -Büyük ölçüde tarıma dayanırlar.
- -Farklı sınıflar arasında önemli eşitsizlikler
bulunur
- -Bir kral ya da imparatorun başında
bulunduğu ayrı bir hükümet aygıtı bulunur.
Modern Dünya Toplumları: Sanayi Toplumları
Sanayileşmeyle beraber 200 yıl öncesine kadar
tarım, kır, kısaca geleneksel diyebileceğimiz bir
çok toplum radikal değişikliğe uğramıştır.
Sanayileşme cansız güç kaynaklarının (buhar ya da
elektrik gibi) kullanımına dayanan makinalaşmış
üretimin ortaya çıkışına göndermede bulunur.
Sanayi toplumları (kimi zaman modern ya da
gelişmiş toplumlar olarak da adlandırılır), daha
önceki bütün toplumsal düzen türlerinden son
derece farklıdırlar.
Geleneksel uygarlıkların en gelişmişlerinde
bile, insanların büyük bölümü toprak üzerinde
çalışırlardı. Bugünkü sanayi toplumlarının
temel bir özelliği ise çalışan nüfusun büyük
bölümünün tarım yerine fabrikalar, ofisler ya
da dükkanlarda çalışıyor olmalarıdır.
İnsanların yüzde doksandan fazlası var olan
işlerin büyük bölümünün yer aldığı ve yeni iş
olanaklarının yaratıldığı kasaba ve kentlerde
yaşamaktadır.
Modern
toplumlarda
siyasal
düzenler
geleneksel toplumlardan gelişmişlik ve
yoğunluk
bakımından
daha
merkezi
konumdadır. Geleneksel uygarlıklarda, siyasal
yetkelerin (monarklar ve imparatorlar),
kendilerine oldukça yeterli olan köylerde
yaşayan tebalarının büyük bölümünün
yaşamları üzerindeki doğrudan etkileri çok
azdı. Sanayileşmeyle birlikte, taşımacılık ve
iletişim çok daha hızlı hale geldiğinden, daha
bütünleşmiş bir ulusal topluluk ortaya
çıkmıştır. (Demiryollarının ülke içindeki farklı
coğrafyaları bağlaması gibi)
Sanayi toplumuyla beraber ulus-devlet olgusu
gittikçe yaygın bir hal almıştır. Sanayinin
iletişimin yanında ekonomiye ve askeri
silahlanmaya getirmiş olduğu katkılarla
beraber merkezi yönetimleri güçlendirmiş ve
ulus-devletin Avrupa’da yayılmasına zemin
hazırlamıştır.
Kısacası sanayi devrimiyle beraber toplumda
ekonomi, siyasi, askeri ve kültürel bir çok öğe
geleneksel
toplumlara
nazaran
köklü
değişikliklere uğramış ve yeni bir toplum
ortaya çıkmıştır.
Sanayileşmeyle ortaya çıkan yeni toplumlar:
On yedinci yüzyıldan beri Batı ülkeleri geleneksel
toplumların
yaşadığı
bölgelerde
sömürgeleştirme politikalarıyla bir çok yerde
sömürge elde etmişlerdir. Her ne kadar bugün
bütün
bu
sömürgeleşmiş
ülkeler
bağımsızlıklarını
kazanmış
olsalar
da
sömürgecilik süreciyle beraber dünya haritası
yeniden biçimlenmiştir.
Sanayileşmiş Birinci Dünya Toplumları
Sanayisini tamamlamış gelişmiş toplumlar olarak
da adlandırılır. Bu toplumların en büyük
özelliği çok partili, parlamenter, yani kısaca
demokratik siyasal yönetimleri benimsemiş
olamalarıdır. Bunun yanında Birinci Dünya
Ülkelerinin bir diğer özelliği de sömürgeler
yoluyla ekonomilerini geliştirmiş olmalarıdır.
Birinci Dünya toplumları ya da ülkeleri genelde
ABD ve Batı Avrupa ülkeleri için kullanılır.
Özellikleri:
18 yy.dan günümüze kadar yaşamışlar ve
yaşamaktadırlar.
Sanayi üretimi ve genellikle serbest girişime
dayanırlar.
İnsanlarının çoğu kentlerde yaşar, pek azı kırsal
alanda tarımla uğraşır.
Sınıfsal eşitsizlikler az da olsa vardır.
İkinci Dünya Toplumları:
Birinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan
Sovyetler Rus Cumhuriyetinin ikinci dünya
savaşından sonra Sovyetler Birliği olarak dünya
siyaset sistemine çıkmasıyla bu Birliğe üye olan
komünist toplumlara ikinci dünya toplumları ya
da ülkeleri denmekteydi. Soğuk savaşın bitmesiyle
beraber artık bu kavram sosyolojide kullanılmaz
oldu. Sovyetler Birliği (S.S.C.B), Çekoslovakya,
Polonya, Doğu Almanya ve Macaristan gibi
komünist toplumlar anlamına gelmekteydi.
Özellikleri:
1917 Rusya Devriminden 1990 ların başına
kadar varlıkları devam etmiştir.
Sanayiye dayanmasına rağmen, ekonomik
sistem merkezi planlamayla yönetilir.
Önemli sınıf eşitsizlikleri varlığını sürdürür.
Çoğunluk kent ya da kasabalarda yaşar.
Gelişmekte Olan Toplumlar (3. Dünya
Toplumları?)
İçlerinde geleneksel biçimde yaşayan insanlar
olsa da, gelişmekte olan ülkeler daha önceki
geleneksel toplumlardan oldukça farklıdır.
Bu toplumların politik düzenleri, ilk kez Batı
toplumlarında
kurulan
düzenlere
dayanmaktadır. Yani bunlar ulus devlettir.
Nüfuslarının büyük bölümü kırsal bölgede
yaşıyor olsa da, bu toplumların pek çoğu hızlı
bir kentleşme süreci de yaşamaktadır.
Tarım yine ana ekonomik etkinlik olarak kalsa da,
yetiştirilen ürünler artık çokluk yerel tüketime
yönelik olmak yerine dünya piyasalarında
satılmak için üretilmektedir.
Bu ülkeler daha önceki, daha geleneksel
ülkelerin çözülmesine yol açan Batı Sanayisiyle
olan karşılaşma sonucu ortaya çıkmıştır.
*İkinci Dünya Ülkeleri teriminin Sovyet Rusya’nın
ortadan kalkmasıyla beraber 3. Dünya ülkeleri
ya da toplumları kavramının kullanılması artık
anlamsızlaşmıştır diyebiliriz.
Özellikleri
On
sekizinci
yüzyıldan
günümüze
kadar
yaşamaktadırlar.
Nüfus çoğunluğu, geleneksel üretim yöntemlerinin
kullanıldığı tarımda istihdam edilir.
Tarımsal ürünlerin bir bölümü dünya pazarlarında
satılmaktadır.
Kimilerinde serbest girişim sistemi, diğerlerinde
merkezi planlama bulunur.
Çin, Hindistan, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri
örnek gösterilebilir.
TOPLUMSAL DEĞİŞME ÜZERİNDEKİ ETKİLER
1-) Kültürel Etkenler:
A-) Dinin Etkisi: Toplum yaşamı içinde tutucu ya da
ilerletici bir güç olabilir.
Kimi dinsel inanç ve pratik biçimleri, geleneksel
değer ve törenlere bağlılık üzerinde durarak,
değişimi frenleyici rol üstlenirken, bazı dinler ya
da dini mezhepler değişimi körükleyebilir. Aynı
dinin farklı iki mezhebi olan Katoliklik birinci
görüşü protestanlık ise ikinci görüşü destekler
niteliktedir. (Bknz. Max Weber Protestan Ahlakı ve
Kapitalizmin Ruhu adlı eseri.)
B-) İletişimin Etkisi: Değişimin nitelik ve yönünü
belirleyen özellikle önemli bir etki, iletişim
sistemlerinin yapısıdır.
Örneğin yazının buluşu kayıtların tutulmasını
sağlayarak toplumsal tarih bilincini artırmıştır.
Aynı şekilde matbaanın icat edilmesiyle
beraber kültürler arası iletişim sağlanarak
toplumsal değişmeler yaşanmıştır.
C-) Liderlik olgusunun Etkisi
Tek tek liderler dünya tarihinde çok fazla etkide
bulunmuşlardır. Bunun doğru olduğunu
görebilmek için, yapmamız gereken tek şey
dinsel kişilikleri (Hz. İsa, Hz. Muhammed gibi),
politik ve askeri liderleri (Jül Sezar) ya da bilim
ve felsefede yenilik yapanları (Isaac Newton
gibi) düşünmektir.
Bu kategoride dinamik politikaları izleyebilme ve
önceden varolan düşünce biçimlerini izleyen
ya da onları kökten bir biçimde değiştiren bir
kitle yaratabilme yeteneğine sahip bir lider,
daha önceki kurulmuş bir düzeni alaşağı edip
yeni bir toplum yaratabilir. Köklü değişiklerin
yaşanabileceği toplumlar olduğu gibi değişim
bazı toplumlarda bu liderler tarafından
toplumdaki potansiyel değişime ön ayak da
olabilir. Yani değişim hem tepeden inme hem
de tabandan başlayarak gerçekleşebilir.
2-) Fiziksel Çevre:
İnsanların yaşam biçimlerini hava koşullarına
göre düzenlemek zorunda olduğu daha aşırı
çevre koşullarında en açık biçimiyle ortaya
çıkar.
Kutup bölgelerinde yaşayanlar ister istemez
tropikal bölgede yaşayanlarınkinden farklı
alışkanlık ve pratikler geliştireceklerdir.
Kültürel alışkanlıklar çevreyle dolaylı da olsa
belirlenmektedir.
3-) Siyasal Örgütlenmenin Etkileri:
Toplumsal değişmeyi güçlü bir biçimde etkileyen
ikinci bir etken, politik örgütlenme türüdür. Avcı
ve toplayıcı toplumlarda bu etki topluluğu
harekete geçirebilecek bir siyasal yetkinin
olmadığından gelişmiş toplumlara nazaran daha
azdır.
Siyasal örgütlenmeler toplumu baştan aşağı
yenileyebilir. Teokrasiyle yönetilen toplumlarla
demokrasiyle yönetilen toplumlardaki değişime
karşı direnişler bunun göstergelerindendir. İran
devlet
örgütlenmesiyle,
İngiltere
devlet
örgütlenmesi toplumsal değişmeye farklı tepkiler
verebilmektedir.
MODERN DÖNEMDE DEĞİŞME
1-) Kültürel Etkenler:
Bu dönemde yaşanan bilimsel buluşlar ve düşüncenin
laikleşmesi olayı modern bakış açısının eleştirel ve
yenilikçi niteliğinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Gelenekler yalnızca eskiden beri gelen alışkanlıklar olarak
kabul görmemekte ve bunlar akıl süzgecinden geçerek
değerlendirilmeye başlanmıştır.
Bu şekilde bir
değerlendirme ister istemez kültür olgularına daha
akılcı ve laik bakılmasına yol açmıştır. Giyimden
kuşama, törel olandan dinsel olana bir çok alışkanlık
hor görülmeye başlanmıştır.
2-) Ekonomik Etkenler:
Sanayi kapitalizmin oluşmasıyla beraber
fabrikalarda yaşayan insan sayısının artması,
köylerden kente göçün yaşanması, yeni
sınıfların ortaya çıkması vs. bütün bu
değişimleri ekonominin toplumsal değişme
üzerindeki etkisi olarak değerlendirebiliriz.
Geleneksel üretim düzenlerinin yerine modern
sanayi üretim düzenlerinin geçmesi yaratmış
olduğu işçi sınıfı ve burjuva sınıfı olgusuyla
toplumsal yapılanmanın kökten değişmesine
yol açmıştır.
• Aynı şekilde bilim ve teknoloji arasındaki
gelişme de modern toplumların yapısını
iletişimden
kaynaklı
yeniliklere
doğru
evirebilmiştir.
Örneğin: Telefon, internet,
televizyon gibi iletişim araçları son yıllarda
toplumları siyaseten ve kültür açısından
değişime uğratmıştır.
3-) Siyasal Etkenler:
Geleneksel yapıdan farklı olarak (geleneksel
siyasi yapı soylu sınıfı odaklıyken) modern
dönemdeki siyasal yapılar genelde ulusun
egemen güç olarak kabul gördüğü ulus-devlet
şeklindeki örgütlenmelerden oluşmaktadır.
Adem-i
merkeziyetçilikten
merkeziyetçiliğe
doğru değişimin olduğu ülke yönetimlerinde
toplumu tepeden inme reformlarla köklü
değişimlere uğratabilme potansiyeli modern
dönemde gittikçe artmıştır.
Modern toplumların inşa sürecindeki değişimleri
görebilmemiz açısından Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunu örnek gösterebiliriz. Modernleşme,
batılılaşma, muasırlaşma adı altında Cumhuriyet
döneminde gerçekleştirilen politikalar toplumsal
değişmenin tepeden aşağı doğru olduğunu
göstermektedir. Bu dönemde alınan bir çok siyasi
kararlar ve yürürlüğe konan yasalar bir toplumun
nasıl radikal bir değişikliğe uğratıldığının
göstergeleridir.
Modern dönemde bu türden değişimlere sayısız
örnek verebiliriz. Sovyetler Birliğindeki Rus
Devrimi, İran’da ki Şah Rıza devrimleri bunlar
arasında akla gelebilecek ilk örneklerdir.