Sunumu izlemek için buraya tıklayınız.

Download Report

Transcript Sunumu izlemek için buraya tıklayınız.

ANNE- BABA OLMAK
ANNE - BABA OLMAK NE DEMEK?
Anne ve baba çocuklarına yaşam
verdiklerinde, insan olmaya derin bir
ahenkle hareket ediyor...
Oldukları gibi çocuklarına veriyorlar.
ÇOCUK ANNE - BABASIDIR.
BİZİM ANNE VE BABAMIZ ,BİZİM İÇİN TEK ŞECENEKTİR.
FARKLI ANNE -BABANIN FARKLI ÇOCUKLARI
OLACAKTIR.
Anne- baba olmak yaşam vermek demektir. Yaşamda da
bundan kıymetli bir şey yoktur.
En büyük hediye, kendimizden bir parçadır. Bu da yaşam
verdiğimiz çocuklarımızdır.
• Anne-baba verir, çocuklar alır.
• Anne-baba ile çocuklar derin bir sevgiyle bir araya
geldiklerinden aralarındaki verme-alma neredeyse
sınırsız olabilir.
• Çocuklar ebeveynlerinden hemen her şeyi isteyebilirler.
• Ebeveynler ise çocuklarına hemen her şeyi vermeye
hazırdır.
• Anne-baba ile çocukların ilişkisinde çocukların
beklentileri ve ebeveynin bunları karşılamaya hazır
olması gereklidir, bu yüzden düzen bozulmaz. Ancak bu
durum çocuklar henüz küçükken geçerlidir.
• Çocuklar büyüdükçe anne ve babaları çocuklarına
sınırlar koyar, koymaları da gerekir. Bu sınırlar, çocukları
zorlar ve olgunlaştırır.
• Böyle yapmak, çocuklarını daha az sevmek anlamına mı
gelir?
• Hiçbir sınır koymayacak olsalar daha iyi bir ebeveyn mi
olurlar?
•
Ya da çocuklarından onları yetişkin hayatlarına
hazırlayacak şeyler talep etmekle daha iyi bir ana - baba
olduklarını mı gösterirler?
Bu durumda çoğu çocuk, başlangıçta bağımlılığını
sürdürmek istediğinden ebeveynine kızar.
Oysa ana - baba geri çekilip çocuklarının kendilerinden
beklentilerini düş kırıklığına uğratarak çocukların
bağımlılıktan kurtulup adım adım kendi
sorumluluklarını üstlenerek hareket etmelerine
yardımcı olmalıdır.
Çocuklar yetişkinler dünyasındaki yerlerini ancak bu
şekilde alabilirler ve alıcı olmaktan verici olmaya
geçebilirler.
Çocuklar neden olumsuz davranır ?
• İlgiyi üzerinde toplayarak iyi
gitmeyen bir şeye işaret
etme.
Hiçbir anne -baba, sabah uyandığında çocuğunun hayatını
berbat etmek için planlar yapmaz. Ne bir anne ne de bir
baba “Bugün mümkün olan her fırsatta çocuğumu
azarlayayım,utandırayım ve küçük düşüreyim” demez. Tam
tersine, birçok anne - baba sabahları şu kararı verir. “Bugün,
huzurlu bir gün olacak.Bağırma yok, tartışma yok ve vurmak
yok.” Ancak, bütün bu iyi niyete rağmen, istenmeyen savaş
önünde sonunda tekrar patlak verir.
Anne - babalık karşılıklı görüşmeyi gerektiren sonsuz küçük
olaylar, periyodik çatışmalar ve ani krizler dizisidir.
SINIR KOYMAK
Çocuklarımıza sınırlar koyarak onları
yaşama hazırlarız. Sınır koymak demek
çocuğun nerede durup nerede
başlayacağı konusunda net olunması
demektir.
Bir çocuk reddettiğimiz bir şey istediğinde, en
azından onu tatmin edecek bir şeye izin
verebiliriz.Gerçekte tatmin edemeyeceğimiz şeyi,
en azından hayali olarak verebiliriz. Bu, hayır
demekten daha az incitir.
Hayali olarak yerine getirmek, neden doğrudan
reddetmekten daha az inciticidir? Çünkü ebeveynin
ayrıntılı karşılığı, çocuğun duygularını anladığını
gösterir. ANLAŞILDIĞIMIZDA , SEVİLDİĞİMİZİ
HİSSEDERİZ.
SINAVLAR
VE
ERGEN OLMA
Ergenlik (puberte) "yetişkinliğe ilk adım" evresidir.
Ergenlik, çocukluk çağı ile yetişkinlik çağı arasındaki
geçiş dönemidir. Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve
davranışlarının yerini yetişkinlik tutum ve davranışlarının
aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı, bireyin erişkin rolüne
psikolojik ve somatik olarak hazırlandığı dönemdir. Vücut
hormonlarından cinsiyet ile ilgili olan östrojen veya
androjenlerin üretimi bu dönemde pik yaptığından ergen
adayının psikolojisi sebepsiz değişimler gösterir.
Ergen:Hedeflerim var
Ebeveyn:Bir zamanlar benim de vardı
Ergen:Önyargılarım yok
Ergen: “yapacağım”
Ebeveyn: “yapmasan da
olur”
Ergen:Heyecanlıyım
Ebeveyn: Geçer
Ebeveyn:Eskiden benim de
yoktu
Ergen:Aşığım
Ebeveyn:O da geçer
Ergen:Düşünlerimi savunurum
Ebeveyn:Yorulursun boşuna uğraşma
• Erinlik ( Puberte) ya da fizyolojik değişimin tetiği çektiği
bilişsel, psikososyal, psikolojik yapı değişikliğinin tümünü
kapsayan bir süreçtir.
• Fırtına ve stres dönemidir( S. Hall,19)
• Genç bu dönemde iç (psişik, bilişsel, biyolojik) ve dış (aile
kompozisyonundaki, rol sorumluluklarındaki değişiklikler,
akran grubu gibi kişiler arası ilişkiler) baskıların etkisi
altındadır.
• Her gencin bu baskı türlerinden etkilenmesi farklı olduğu
gibi gençleri etkileyen baskı türleri de farklıdır.
Ergenliğin gelişim Görevleri
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Yeni duyguların üstesinden gelme
Toplumsal sorumluluk elde etme
Özerklik kazanma
Kimlik geliştirme
Toplumun beklentileri doğrultusunda sosyalleşme
Beden oranlarında değişiklik
Cinsiyet hormonlarının aktive olması
Varsayımsal düşünce gelişimi
Düşünce üzerine düşünme
Bana neler oluyor”....
Çatışma
İkilemler
Negativizm
Aşırı özgürlük
Duygusal hareketlilik
Kendini tanıyamama kaygısı
Ergenlik normalliğin anormalliğidir ( A.
Freud)
Ve..... içe dönme
• Toplumsal rol beklentileri farklılaşır
• O hala öğrenci ya da evin çocuğu statusündedir
ama...Beklentiler artmıştır.
• Farklı grupların üyesidir farklı roller üstlenir.Rol
dağarcığı zenginlemiştir ama...rol çatışması yaşar
Özerklik: Ana-baba ve diğer sosyal etkilerden
bağımsızlaşmayı sağlayan süreçtir
(Osterwill,1990).
Bireyin davranışsal ve düşünsel özgürlüğünü
yaşarken kendisi için önemli olan bireylerle
bağlarını sürdürebilme yetkisi kazanmasıdır
(Crittenden, 1990).
ÖZERKLİK TEK BOYUTLU DEĞİLDİR
Çocukluk bağımlılığının kalkması ana-babaya karşı
özerklik kazanılmasına neden olur
ANCAK
Bu dönemde akran baskısı da vardır.
Akran normları ana-baba( yetişkin normlarını temsil
eden) normları ile çatışır
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Bazen sadece kendini düşünüyorsun.
Çok kolay tepki veriyorsun.
Moralin çok çabuk bozuluyor.
Koyduğun hedefe uygun davranışlar sergilemiyorsun.
Sen hayatın önemini kavrayamamışsın.
Hiç çalışmıyorsun.
Bu çalışmayla nereye girmeyi planlıyorsun.
Hiç ders çalışmıyorsun.
Yatağanı topla.
Öğün atlama.
Odanı topla.
Test çöz.
Notların düşük.
Biraz gerçekçi ol.
Tembelsin.
BEKLENTİLERİMİZ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN Mİ? …
ÇOCUĞUMUZA VERDİĞİMİZ DEĞER NELER İÇİNDİR ?…
Uzun yıllardır gençlerle ve sorunlarıyla uğraşan psikologlar aşağıdaki
yanıtları bulmuşlardır. Gençlerin anne ve babalarının kendilerine neden
değer verdiği sorusuna verdikleri iki yanıt büyük bir yüzdeyi oluşturuyor:
1. Bize, onların istediklerini yaptığımız zaman değer veriyorlar.
2. Başarılı olduğumuz zaman değer veriyorlar.
Hemen arkasından da ekliyorlar: Oysa bize sadece kendimiz olduğumuz
için değer verselerdi.
Bu konu bütün hayatımızı etkileyecek önemde bir konudur. Hayatımız
boyunca ‘kendimize verdiğimiz değerin’ içinde en yakınlarımızın bize
neden değer verdiğine ilişkin kanımız rol oynar. "kendilik değerimiz’ böyle
olur. En yakınlarımız, annemiz ve babamız bize neden değer verirler? Bu
sorunun yanıtı hep aklımızda durur. Bizi tanıyarak, bizi değerli bularak
verilen değer çok önemlidir ve bizim başarımızın sağlam bir dayanağıdır.
Bu değer bize özgüven kazandırır. Ama başarımıza verilen değer bize
özgüven değil, ’ya başaramazsam ?’ diyen bir kuşku kazandırır. Onun için
çocuğumuza, başarıları için değil, kişiliği, karakteri, kısaca kendisi için
değer vermeliyiz ve bunu böyle belirtmeliyiz. Unutmayalım ki, hayattaki
sınavlar sadece üniversiteye girmek için verilmez. Bütün hayat bir sınavdır
ve hepsini de kişiliğimizin, karakterimizin değerleriyle vermemiz asıl
olmalıdır.
ERGENLERLE İLETİŞİM YOLLARI
Çocuğunuzdan gelen duygusal mesajlar gizli
anlamlar nelerdir? Çocuklara, kendi kuralları ve anlam
dünyalarıyla yaklaşabilmek,onlarla bu şekilde
konuşabilmek sanattır.
Örneğin dudak büküp bir kenara çekilmesi, "Sen beni
sevmiyorsun" türünden sözler söylemesi, ortada size göre
hiçbir şey yokken ağlaması, inatlaşması, "Yapma"
dediğiniz bir şeyi kızacağınızı bile bile yapması, uyuması
gerektiği hâlde uyumaması, uykusunun kaçması, sizinle
oynamak istememesi, sizi eliyle itmesi ya da vurması gibi
davranışlar çocuğunuzun size gönderdiği duygusal
mesajlardır. Onların mesajları, genellikle çözülmesi
gereken bir şifre içerisindedir.
• Küçük bebek ağladığı zaman annesi hemen altına
bakar, karnını doyurmaya çalışır, ´Acaba gazı mı var?´
ya da ´Bir yeri mi acıyor?´ diye düşünür. Oysa o
küçücük bebeğin sadece fiziksel gereksinimleri yoktur,
ruhsal gereksinimleri de vardır. Annesi tarafından
sarılmak, okşanmak, sevilmek, ilgilenilmek, annesinin
şefkatli sesinin tınılarıyla ruhunu rahatlatmak istiyordur.
Minicik bebek bile küçük ağlamalarla annesine
duygusal bir mesaj iletmektedir. Anne bu duygusal
mesajı hemen doğru okumasa bile, her türlü şeyi
denedikten sonra (alt değiştirme, emzirme vs.) sonunda
doğru okumayı başarır ve bebeğine sevgiyle sarılır.
Aslında burada mesajı doğru okutan, yani anneyi
doğru okumaya yönlendiren bebektir. Çocuk, yaşı
ve gelişim dönemi ne olursa olsun, annebabasının sevgisine daima ihtiyaç duyar. Biz
yetişkinler de öyle değil miyiz?
Bir süre sonra bebekten gelen duygusal mesajları
doğru okumayı öğreniriz, ama bebeğimiz çocuk
olmaya başladığında sanki bu yeteneğimizi
kaybederiz.
Ergenler güçlü duygular içindeyken,
kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da
yapıcı eleştiri kabul etmezler. İçlerinden
geçenleri, o anda ne hissettiklerini
anlamamızı isterler.
Üstelik başlarına gelen şeyi tam olarak
anlatmaksızın onları anlamamızı isterler.
Bu duygularının yalnızca küçük bir
kısmını açtıkları, geri kalanını tahmin
etmek zorunda olduğumuz bir oyundur.
Ne yazık ki ne biz ne de çocuklarımız duygularımızı
paylaşma yönünde eğitilmedik. Genellikle ne hissettiğimizi ya
da nasıl hissettiğimizi bile bilmeyiz. Ergenler bir sorunun
üstesinden gelemediklerinde, genellikle öfkelenirler ve kendi
açmazları için başkalarını suçlarlar. Bu durum anne babaları
çileden çıkarır, onlar da sorunu çözmeksizin çocuklarını
suçlarlar ve sonradan pişman olacakları şeyleri söylerler.
Mademki, duyguları paylaşmak çocuklara zor geliyor, o
zaman ebeveynler öfke patlamalarına yol açan korku,
umutsuzluk ve çaresizlik duygularını dinlemeleri gerekir.
Davranışa tepki vermek yerine, ebeveynler, çocukların
duygularına karşılık vermeli ve sorunların üstesinden
gelmelerine yardım etmelidirler.
Çocuklar, yalnızca kendilerini iyi hissettikleri zaman, net
olarak düşünebilirler ve doğru davranabilirler. Bu durumda
zihinlerini toparlayabilirler, dikkat edebilirler ve dinleyebilirler.
Çocukların güçlü duyguları “Böyle hissetmem hoş değil”
dendiğinde ya da “ Böyle hissetmen için bir neden yok”
denerek ebeveynler tarafından ikna etmeye çalışıldığında
ortadan kalkmazlar. Güçlü duygular, zihinden çıkarılarak
ortadan kalkmaz, dinleyici bu duyguları samimiyet ve
anlayışla kabul ederse, şiddeti azalır ve keskin uçları
törpülenir.
Bu ifade yalnızca
çocuklar için değil,
yetişkinler için de
geçerlidir.
Çocukların Davranışlarına değil, duygularına karşılık vermek..
Çocuklarla iletişim, saygı ve beceriye dayanmalıdır; bu ebeveyn kadar
çocuğun da öz saygısını koruyan mesajları; öğüt ya da emir
cümlelerinden önce anlayış ifadelerinin gelmesini gerektirir.
Beklentilerinizi yerine getirmediğinde “ben” dilini kullanın
Beden dilinizi olumlu yönde kullanın
Çocuklarımızın hissettikleri şeyi nasıl bilebiliriz?
Onlara bakarız ve onları dinleriz. Kendi duygusal
deneyimlerimizden yararlanırız. Başlarına gelen
şeyi anladığımızı fark etmeleri için fikirlerimizi
uygun kelimelerle ifade ederiz. Aşağıdaki ifadelerin
her biri bunu gerçekleştirmeye yardım eder:
“Başına gelen şey çok can sıkıcı olmalı.?
“Bu durum seni çok kızdırmış olmalı.”
“Bu olay duygularını çok incinmiş olmalı.”
“Bugün senin için kötü bir gündü.”
Gençle İletişimin Temelleri nasıl Oluşur?
• GÜVEN KAZANARAK
• ARADAKİ BUZLARI
ÇÖZEREK
• DİNLEMEYİ ÖĞRENEREK
• DUYGULARI ANLAYARAK
• ÖFKEYİ KONTROL EDEREK
Çocuğunuzun en önemli istek ve ihtiyaçlarından
biri ona zaman ayırmanızdır.
Kısa, yoğun etkileşimler günlük rutinleri
paylaşmanın yerini tutmaz. Buna ilave olarak,
aile yaşamınızın günlük rutinlerini çocuğunuzla
paylaşmalısınız.
Mükemmel olmaya çalışmayın.
Anne-baba olarak elinizden gelenin en iyisini yapmaya
gayret edin. Ancak kusurlarınız olabileceğini, zaman
zaman hatalar yapabileceğinizi de kabul edin.
Çocuğunuzun mükemmel bir anne-babaya değil, onu
seven, koruyan ve kabul eden bir anne ile babaya ihtiyacı
vardır. Ayrıca herkesin hata yapabileceğini ve hataları hoş
görebilmeyi bilmek ve bu hataları birer öğrenme fırsatı
olarak değerlendirebileceğini anlamak, çocuğunuza
verebileceğiniz paha biçilmez bir yaşam dersi olacaktır.
• Çocuklarla ilgili olarak bazen öfkelenebileceğimizi kabul
etmeliyiz.
• Suçluluk duymadan ya da utanmadan öfkelenme hakkına
sahibiz.
• Ne hissettiğimizi ifade etmeye hakkımız var. Öfkemizi,
çocuğumuzun kişiliğine ya da karakterine saldırmamak
şartıyla ifade ederiz.
• Çalkantılı duyguların üstesinden gelmenin ilk adımı, bu
duyguları ismen tanımlamaktır. Bu, insanların önlem
almalarını sağlar. Biz bunu, cümlelerimize “ben” zamiri ile
başlayarak yaparız. “ben üzgünüm” ya da “ben kızgınım”
gibi.
İFADE ETME VE SEÇME HAKKI
Çocuklar sorumluluk duygusuyla
doğmazlar. Öngörülen belli bir
yaşta da kendiliğinden
sorumluluk kazanmazlar.
Konuşmaya başlamadan önce çocuğunuzu
dinleyin.
Konuştuğunuz konu ne olursa olsun, siz ne kadar çok
dinlerseniz, çocuğunuz da size o kadar çok şey anlatır.
Elbette bu da karşılıklı konuşmanızın çok daha etkili ve
anlamlı olmasını sağlar.
Çocuğunuz size bir soru sorduğunda, konu ne
olursa olsun basit ve güvenilir bir cevap verin.
Ölüm, doğum ve benzeri zor konulardaki soruların uzun
uzun açıklamalar gerektirdiğini düşünebilirsiniz. Ancak
aslında çok fazla ayrıntı ve bilgi vermek bir varil suyu bir
bardağa doldurmaya çalışmaya benzer: Bu kaynakların
israf olmasına ve alıcının yorulmasına neden olur.
Çocuğunuzun yaşına ve gelişim düzeyine uygun kısa, net
ve doğru bilgileri vermeniz her zaman için yeterli olacaktır.
SABIR -TUTARLILIK
“Sabır olmadan asla!” Sabırlı oluş veya sabırsızlık genelde
çocuğun davranışlarına bağlı olarak değil ebeveynin
ruhsal durumuna göre değişkenlik arz ediyor. Öyleyse
aslında sabrımızı zorlayan çocuklarımızın davranışları
değil, çocuklarımızın davranışlarına bizim ruhsal anlamda
hazır olmayışımızdır, diyebiliriz. Mesela, bir baba bir gün
önce hiç kızmadığı bir davranışa ertesi gün çok yorgun
olduğu için kızabiliyor. Veya çocuğu suyla oynamayı
seven bir anne suyla üstünü ıslatan çocuğuna sabırla
yaklaşırken, ertesi gün çocuğa giydirecek temiz kıyafet
kalmadığı için aynı davranışa sabır göstermeyebiliyor.
Öyleyse burada üzerine su dökme davranışı değil
annenin hazır olmayışı bu sabırsızlığı üretmiştir.
Lütfen tepki vermeden önce
düşünün.
Sizce çocuğunuzu yeterince anlıyor musunuz? Çocuk
anlaşılabilirse ona göre ebeveynin yaklaşımlarını
ayarlaması daha kolay olacaktır. Şayet ebeveyn hâlâ
çocuğuna karşı olumsuz davranmaya veya en ufak bir
hareketinde sabırsızlık gösterip tepkisel davranmaya
devam ediyorsa henüz çocuğunu anlayamıyordur. Çocuğu
niçin anlamak önemlidir? Bir başka ifade ile çocuk kendisi
anlaşılmadan birtakım tepkilere maruz kalırsa bunun
sakıncası ne olabilir?
Çocuğunuz anne-babalığınızı ödüllendirmek
zorunda değildir.
Anne-baba olmanın sağladığı tatmin duygusu içten
kaynaklanır. Zaman zaman bu tatmini hissetmekte
zorlanıyorsanız, dünyanın en zor ve en önemli işine
soyunduğunuzu unutmayın. Anne-babalık büyük
mutluluklar, derin üzüntüler ve her şeyden de önemlisi
büyük ve kalıcı bir tatmin içeren bir iştir.
SINAVLAR
Çocuğunuz sınav için hazırlanıyor, siz de onu destekliyorsunuz.
Öncelikle çocuklarımızı desteklemenin, hayata hazırlamanın görevimiz
olduğunu düşünüyorsunuz ki çok doğru. Sonra onların başarısının
bizlere de gurur verdiğini neden söylemeyelim? Onlar bizim birer
parçamız değil mi? Öyleyse, onların başarılı olmasını istiyoruz,
istemekte de haklıyız. Onlar için birçok fedakarlık yapıyoruz,
karşılığında da hiç değilse manevi bağları, aile için olması gereken
sevgiyi bekliyoruz.
Bu konuda pek çok şey yaparken belki de unuttuğumuz bazı noktalar
kalıyordur, biraz bunlardan bahsedelim mi? Çocuklarımızı çok severken
kişisel isteklerimizin, beklentilerimizin onlar için belki de aşırı bir yük
olacağını düşünüyor muyuz? Onlara yardım etmekle, onları kontrol
etmek arasındaki farkı biliyor muyuz? Onları doğru yönlendirmek
isterken onları belki de unuttuğumuzu farkediyormuyuz?
SINAV BENİM İÇİN NE İFADE EDİYOR?
BEN SINAVA NE ANLAM VERİYORUM?
Birçok öğrenci sınavla birlikte, kendi
kişiliğinin ve varlığının değerlendirildiğini
düşünür. Sınavda başarısızlık göstermek ya
da başarısız olacağını düşünmek kişinin
kendini değersiz görmesine, sınav başarısına
ilişkin olumsuz düşüncelerini bütün kişiliğine
yansıtmasına neden olabilir.
•
•
•
•
•
•
•
•
KAYGI NEDENLERİ
Mükemmeliyetçi yaklaşım
Yüksek beklenti düzeyi
Kötü çalışma alışkanlıkları
Fizyolojik ihtiyaçları karşılamamak (uykusuzluk,
yanlış beslenme vs.)
Felaket yorumları içeren düşünceler
Görev ve sorumlulukları erteleme
Çevrenin görüşleri hakkında endişe
Kişinin kendisi hakkındaki endişeleri
ÇOCUĞUN KAYGISINI AZALTMAYA
YÖNELİK AİLELERE ÖNERİLER
1
Kaygı bulaşıcı bir duygudur.Çocuğunuzun geleceği
konusundaki endişeleriniz çocuğunuza yansır.
Çevresindeki kaygılı insanların varlığıyla özdeşim kurması
sonucu kaygısı artmaktadır. Bu nedenle öncelikle aileler
kaygılarını azaltmaya çalışmalıdırlar.
• Beden dili ve ses tonu ile
verdiğiniz mesajlara dikkat edin.
Sözlerini, beden dili ve ses
tonları desteklemiyorsa yani
ağızlarından çıkan ile
bedenlerinin söylediği
çelişiyorsa öğrenci daha çok
beden diline dikkat edecektir.
Çocuklarınıza tekrar tekrar ders çalış
demeyin. Sorumluluğunu bilen ve
sınavlara hazırlanan öğrenciler için
ailelerin uyarılarına ihtiyaç yoktur. Bazı
öğrenciler bu nedenle kendisi için değil
ailesi için ders çalışması gerektiği
düşüncesine kapılıp daha yoğun kaygı
hissedebilir. Ya da ailesine tepki
göstererek ders çalışmayı aksatabilir.
• Gereğinden fazla fedakarlıktan kaçının ve bunları
hatırlatmayın. Örneğin bir yıl boyunca eve misafir
çağırmamak, evde televizyonu açmamak gibi. Öğrenci
bu durumu ailemin bu fedakarlıklarına yanıt vermek
zorundayım biçiminde düşünerek daha fazla
kaygılanabilir. Bu fedakarlıkların sürekli hatırlatılması
öğrenciyi ders çalışamaz hale getirir.
• Çocuğu sınavlara hazırlanan bazı aileler kendi
yaşamlarını bir kenara bırakarak çocukları için
uğraşmaya başlamaktadırlar. Örneğin, çocuğuna daha
fazla yardımcı olmak için annenin işinden ayrılması,
annenin çocuğunu sınav salonlarının kapısında
beklemesi. Kendi hayatınızı unutmayın.
• Çocuğunuzdan beklentilerinizde gerçekçi olmaya
çalışın. Her anne baba çocuğunun özel olduğunu
düşünür. Objektif bakıldığında belli alanlarda kuvvetli
yönleri olabileceği gibi belli alanlarda da zayıf
özellikleri olabilir.Beklentileriniz ile çocuğunuzun
yapabilecekleri birbiriyle uyumlu olursa çocuğunuz
daha az kaygı yaşayabilir.
• Çocuğunuzun başarısı için maddi-manevi fedakarlık
yaptığınız doğrudur.Karşılık beklemek de en doğal
hakkınızdır. Çocuğunuz, gayret sarf ettiği halde eğer
sonuç istediğiniz gibi değilse, elinden gelenin o kadar
olduğunu kabullenin.
Sınav yaklaştıkça anne ve babaların stresi
artar.”Acaba çocuğum sınavı kazanacak
mı? Kazanamazsa mahvoluruz “şeklinde
düşüncelere kapılırlar.Kaygının
yoğunlaşması ile birlikte çocuklarınız
kendilerini daha çaresiz ve çözümsüz
hissedebilirler. Daha önceden
kızmadıkları şeylere şimdilerde daha sert
tepkiler gösterebilirler.
SINAVA BİR HAFTA KALA
Yeni bir konu çalıştırmayın. Öğrendiklerinizi tekrar etmesini
sağlayın.
Akşamları yarım saat kadar beraber yürüyüş yapın.
Yorucu fiziksel aktivitelerden uzak durmasını sağlayın.
.
Gerilim ve şiddet içerikli bilgisayar oyunlarından ve filmlerden
uzak tutun.
Beynini tembelleştireceği için televizyon karşında uzun
zaman geçirmesini engellemeye çalışın.
Gıda tüketimine dikkat edin. Yağlı, şekerli ve tuzlu gıdalardan
uzak tutmaya çalışın.
Sınav sabahı zinde olmaları için şimdiden uykularını düzene
sokmaya çalışın.
Sınava gireceğiniz binayı sınav salonunu önceden görün.
SINAVA 1 GÜN KALA
Ders çalışmasını bıraktırın.
Gününü sevdiği ve mutlu olacağını düşündüğünüz kişilerle
geçirmesini sağlayın.
Sınav konusu ile ilgili tüm sohbetlerden uzak durmasını
sağlayın.
Mümkünse o akşam komedi filmi izlemesini sağlayın.
“Sakın heyecanlanma, panik yapma” gibi konuşmalar
yapmayın.
Yatmadan önce gereli belge ve eşyalarınızı çantasında hazır
ettiğinden emin olun. (sınav giriş belgesi, nufüs cüzdanı,
kalem, kalemtraş, silgi, fotoğraf, kağıt mendil, su,)
Uyku düzenine iyi geldiği için bir elma yemesini sağlayın.
Yatmadan önce sınavda neler çıkacak diye kaygılanmaması
için kazanmayı hayal ettiği okulu düşünmesi için onu
yönlendirin.
SINAVLA İLGİLİ TAKTİKLER
Zor sorularla fazla zaman harcamamasını söyleyin.
Zorlandığı soruları daha sonra çözmesini önerin. Tur
tekniğini kullanmasını söyleyin.
Soru kökenini ve sorunun tümünü okumadan cevaplama
yapmaması konusunda uyarın.
Doğru cevabını bilmediği soruları boş bırakması
gerektiğini hatırlatın.
Sınavda çok yorulduğunu hissettiği an;
Bir yere odaklanarak, 5 kez derin nefes almasını önerin.
Sınavdaki tüm soruları okumasını söyleyin.
SINAV SABAHI
Sınav sabahı telaşsız, uyumlu ve sakin olmaya çalışın.
İyi bir kahvaltı etmesini sağlayın.
İhtiyacı olan herşeyi aldığından emin olun.
Sınav kılık-kıyafet kurallarına uygun olarak en rahat ettiği
kıyafetlerini giymesine sağlayın.
Sınav salonunda en az yarım saat önce ulaşmaya çalışın.
DOĞDUĞUMUZ AİLE
KENDİ ANNE & BABALARIMIZ
Anne- babalarımız?
Anne-baba olmanın ön koşulu kendi annebabalarımızla olan duruşumuzdur.
Çocukluk dönemlerimize dönelim
Nasıl anne-babamız vardı?
Hangisi ön plandaydı ?
Nasıl bir ilişkileri vardı ?.
Tüm bunlar bizim çocuğumuzla olan ilişkimize
yansır.
Yaşamda herkes aldığı kadar verebilir.
ANNE VE BABAMIZDAN ALDIĞIMIZ YAŞAMI BU
KIYMETLİ HEDİYEYİ SADECE ANNE BABA
OLDUĞUMUZ ZAMAN YAŞAMA GERİ VERİRİZ. ANNE
BABA OLDUĞUMUZ ZAMAN BUNU BAŞARMIŞ
OLUYORUZ…
KATILIMINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER…