8. Sınıf Sözcükte Anlam

Download Report

Transcript 8. Sınıf Sözcükte Anlam

SADETTİN UYSAL
KELİME (SÖZCÜK)
 Cümlenin
anlamlı en küçük birimlerine
ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde
cümle içinde anlam kazanan anlatım
birimlerine kelime denir.
 Kelime, insanlar arasında anlaşmayı
sağlayan dilin anlamlı en küçük
parçasıdır.
 Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde
bir araya getirilmesiyle anlaşma
sağlanır.
ANLAM BAKIMINDAN
KELİMELER
 Kelimelerin
taşıdıkları anlamları
maddeler hâlinde sıralayalım.
SÖZCÜKLERDE ANLAM ÖZELLİKLERİ
 Gerçek Anlam(Temel Anlam),
 Yan Anlam,
 Mecaz Anlam,
 Soyut ve Somut Anlam,
 Terim Anlam,
 Yansımalar,
 Argo
Gerçek Anlam(Temel Anlam):
 Kelimelerin
taşıdıkları ilk ve genel anlama
gerçek anlam denir.
 Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır.
Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen
yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da
denir.

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır.
“göz” kelimesi de öyle.
•Biraz sonra toprak bir yola girdik.
•Sıcak çorbayı içince rahatladım.
•Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
•İpin ucundan da ben tuttum.
•Bu çiçeğin kökü yeterince su almıyor.
•Sobaya attığımız odun yanıyor.
Yan Anlam:
 Temel
anlamıyla bağlantılı olarak zamanla
ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam
denir.
 Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak
gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan
yeni anlamlar kazanması yan anlamı
oluşturur.
 Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında
genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili
olmaktadır.
 Meselâ
“göz” dendiğinde akla ilk gelen,
kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama
“iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü”
tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla
kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan
anlam denir.
 Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek
yere düştü” cümlesinde temel anlamda;
 “Çocuğun pantolonu düşüyordu”,
 “Bu yılın ilk karı düştü” ve
 “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde
yan anlamdadır.

Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
• Şişeyi boğazına kadar doldurdu
• Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
• Yokuşun başına kadar koştuk.
• Uçağın kanadı parçalanmış.
• Kentin göbeğinde bombalar patladı.
• Sıranın gözüne koyduğum kitabı bulamıyorum.
• Küçük kardeşi İzmit’te okuyormuş.
Mecaz Anlam:
 Bir
sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle
uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz
anlam denir.
 Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek
anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine
kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır.
 Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve
kuvvetlendirmek esastır.

İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.
•Kitapları taşırken kolum koptu.
•Hepimiz onun hafif biri olduğunu biliyorduk.
•Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.
•Ben bu adamın görüşlerini tuttum.
•Bizim kökümüz Orta Asya’ya dayanır.
•Ona bir çift söz söylemediğime yanıyorum.
 Tatlı:
 Sepetteki
armutlar çok tatlıydı. (Gerçek anlam)
 Tatlı su levreğinin tadı başkadır.(Yan anlam)
 Ilık, tatlı bir sonbahar akşamı tanıştık.(Mecaz
anlam)
•
Perde:
 Çalışma
odamın perdeleri değişti. (Gerçek
anlam)
 Ördeklerin ayakları perdelidir. (Yan anlam)
 Cinayetin üzerindeki sis perdesi henüz
Mecaz (Değişmece) Türleri:
 Benzetme
(Teşbih),
 Eğretileme (İstiare),
 Düz değişmece (Mecaz-ı Mürsel),
 Kinaye (Değinmece),
 Dokundurma (Tariz),
 Abartma (Mübalağa),
 Teşhis (Kişileştirme),
 İntak (Konuşturma)
Benzetme (Teşbih):
Sözün gücünü artırmak, anlamı zenginleştirmek
için aralarında herhangi bir ilgi,benzerlik
bulunan iki şeyden , genellikle güçlü olanın
özelliklerini güçsüze aktarmaya benzetme denir.
 Benzetmede dört unsur vardır:
 Benzeyen(zayıf unsur),
 Kendisine Benzetilen(kuvvetli unsur),
 Benzetme yönü(iki varlık arasındaki ortak yön),
 Benzetme edatı(gibi, kadar, sanki, misal, tıpkı,
benzer, andırır, adeta...)
 Benzetme
öğelerinden birinin ya da ikisinin
kullanılıp kullanılmaması bakımından dört türlü
A-Ayrıntılı Benzetme:
 Dört
öğesi de bulunan benzetmedir.
 “Türkülerimiz ana sütü
gibi candan,
benzeyen benzetilen b.ed. b. yönü
ana sütü gibi temiz”
benzetilen b.ed. b. yönü
B-Kısaltılmış Benzetme:
 Benzetme
 “Bu,
yönü eksik olan benzetmedir.
dört mısra değil, sanki dört damla
benzeyen
b.ed. K.benzetilen
kandı.”
C-Pekiştirilmiş Benzetme
 Benzetme
 “Yollar,
edatı eksik benzetmedir.
köyleri saran eskimiş çerçeveler.”
benzeyen
b.yönü k. benzetilen
D-Yalın Benzetme(Teşbih-i
Beliğ):
 Benzetmenin
iki temel öğesiyle yapılan
benzetmedir.
 “Gider
oldum kömür gözlüm elveda.”
k. Benzetilen benzeyen
Eğretileme (İstiare):
 Benzetme
amacıyla bir sözün başka bir söz
yerine kullanılmasıdır.
 Eğretileme, benzetmenin iki temel öğesinden
yalnız biri kullanılarak yapılır.
 İki türü vardır:
1- Açık Eğretileme,
2- Kapalı Eğretileme
1- Açık İstiare:
 “Kendisine
benzetilen” öğesinin kullanıldığı
istiaredir.Kendisine benzetilen, mecaz anlamlı
sözcükten oluşur.
 “İki kapılı bir handa/ Gidiyorum gündüz gece
Benzetilen: İki kapılı han (kullanılmış)
Kendisine benzetilen: Dünya(kullanılmamış)
UYARI: Eğretilemeler benzetmeye
dönüştürülebilir. Özellikle açık ve kapalı
eğretileme ayrımı saptanırken bunlar
benzetmeye dönüştürülmeli ve kullanılan
öğenin benzeyen mi kendisine benzetilen mi
tespit edilmelidir.
“Gülünce incilerin görünür.”
Benzetmeye dönüştürürsek;“İnci gibi beyaz diş”
“İnci” : Kendisine benzetilen
“Diş” : Benzetilen (Dolayısıyla açık istiare
vardır.)
2- Kapalı İstiare:
 Temel
öğelerden sadece benzeyen unsurunun
kullanıldığı istiaredir.
“Başımdan bir kova sevda
döküldü/Islanmadım,üşümedim,yandım oy”
“sevda”:Benzeyen (kullanılmış)
“su” :Kendisine benzetilen (kullanılmamış)
“Soğuk ay öptü beyaz ensesini”
“soğuk ay”: Benzeyen (kullanılmış)
İstiare ile İlgili Dikkat Edilmesi
Gereken Hususlar:
 Bir
cümlede kişileştirme varsa o cümlede
aynı zamanda kapalı istiare vardır.
Düz değişmece (Mecaz-ı Mürsel):
 Bir
sözün, gerçek anlamı dışında, benzetme
amacı güdülmeden kendisiyle ilgili başka bir
söz yerine kullanılmasına mecaz-ı mürsel denir.
 Bu mecaz türü, söyleyiş kolaylığı sağlamak için,
genellikle eksiltili anlatımlara başvurma
biçiminde gerçekleşmiştir.
 Bir anlatımda mecaz-ı mürsel varsa;
a:Sözcük gerçek anlamını yitirmiştir.
b:Sözcük kendisiyle ilgili bir başka kavram
yerine geçmiştir.
c:Sözcüğün anlam değiştirmesi sırasında,
anlatıcı, benzetme amacı gütmemiştir.
UYARI:
mürsel, mecaz türü olması
bakımından istiareye benzer. Her ikisinde
de bir sözün başka bir söz yerine
kullanılması söz konusudur.
 Fakat istiarede benzetme amacı varken
mecaz-ı mürselde bu amaç yoktur.
 Benzetmeden söz edilememesi, mecaz-ı
mürselin en belirgin yanıdır.
 Mecaz-ı
Mecaz-ı Mürselin Oluşturulması:
A-Parça söylenir,bütün anlatılır:
“Ufukta bir yelken göründü.”
B-Bütün söylenir,parça anlatılır:
“Televizyon seyretmeye daldığım için yemeği
yaktım.”
“Gemi,Mersin’e yanaştı.”
C-Varlığın dışı söylenir,içindeki anlatılır:
“Bir dikişte bardağı bitirdi.”
“Önündeki tabakları bir çırpıda yiyiverdi.”
D-Varlığın içindeki söylenir, dışı anlatılır:
“Ayağını çıkardı ve içeri girdi.”
E-Yer söylenir, orada yaşayanlar anlatılır:
“Maraş, düşmana karşı yiğitçe direndi.”
“Almanya,ilk Türk işçilerini bağrına bastı.”
F-Sanatçı söylenir,yapıtları anlatılır:
“Bütün gece Mozart’ı dinledim.”
“Bu aralar Reşat Nuri’yi okuyorum.”
G-Genel söylenir,özeldeki varlık anlatılır:
“Zavallı hayvanı yine aç bırakmışsın.”
Hayvandan kastedilen “kedi” veya “köpek”tir.
H-Yer söylenir, yönetim anlatılır:
“Ankara, Kıbrıs konusunda sert açıklamalar
yaptı.”
I-Neden söylenir, sonuç anlatılır:
“Tarlalara bereket yağıyor.”
İ-Soyut söylenir,somut anlatılır:
“Tarlalara rahmet düştü.”
J-Yön söylenir, medeniyet anlatılır:
“Batı ile ilişkilerimiz çok eskilere dayanıyor.”
K-Nicelik söylenir, varlık anlatılır.
“Bunu on milyona aldım.”
L-Nitelik söylenir, varlık anlatılır:
“Dün yine mavilerini giymişti.”
Kinaye (Değinmece):
 Bir
sözün hem mecaz hem de gerçek anlamını
düşündürecek biçimde kullanılmasıdır.
 Kinayede asıl anlatılmak istenen, sözün mecaz
anlamıdır;ama gerçek anlamı da düşünmeye
engel yoktur.
 Atasözlerinde, deyimlerde mecazlara sıkça
rastlanır.
 Örnekler:
 “Onun kapısı herkese açıktır.”
 “Dolu başaklar başlarını eğer.”
 “Merdiven basamak basamak çıkılır.”
 “Nerede gül gördümse etrafı diken.”
DİKKAT:
 Kinayeli
söyleyişle kinaye sanatını
karıştırmamak gerekir.
 Kinayeli söyleyiş; bir sözün alaysamalı ve
dokunaklı bir biçimde tersini
söylemektir.Kinayeli söyleyişte dolayısıyla
anlatma söz konusudur.
 Kinaye sanatı ise bir sözü gerçek ve mecaz
anlama gelecek şekilde kullanıp mecaz anlamı
kastetmedir.

Örnek:
 ”O
adam, uzağı görür.” – Kinaye
 “Gün boyu hiç ders çalışmayan bir öğrenciye;
“Bugün ne çok ders çalıştın!” demek kinayeli
söyleyiştir.
Dokundurma (Tariz),
 Birini
iğnelemek, onunla alay etmek amacıyla,
sözü tam tersi anlama gelecek biçimde
kullanmadır.
 Tariz sanatında kullanılan sözcük, karşıtıyla yer
değiştirildiğinde cümlenin anlamı değişmez.
 Sözün gerçek anlamı doğru gibi görünse de
anlatılmak istenen şey, karşıt anlama
yüklenmiştir.
 Örnekler:
 “Çok temiz giyinirdi;gömleği lokanta listesi
gibiydi.”
 “İnci gibi yazısı vardı; üç kişi zor okuduk.”
 “Çalışmayı sevdiği gün boyu yatmasından belli.”
Abartma (Mübalağa):
 Bir
kavramı, olayı ya da durumu olduğundan
fazla veya az göstermektir.
 Örnekler:
 “Bu
kitap beş para etmez.”
 “Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır.”
 Açlıktan ölüyorum,yemeği hazırlar mısın?”
 Sıcaktan piştik, pencereyi açalım.”
 Birden karşıma dikilince ödüm koptu.”
Teşhis(Kişileştirme):
İnsan dışındaki varlıklara insan özelliği verme
sanatına denir. Kişileştirmede insan dışındaki
varlıklara ağlama, mutlu olma, üzülme, kızma
gibi insana özgü nitelikler aktarılır.
“Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Mevsim gibi süslenmiş Emirgan, Çınaraltı”
İntak(Konuşturma) :
Konuşturma, söyletme anlamına gelen intak
edebiyatımızda kişileştirilen varlıklara, hayali
yaratıklara söz söyletme onları konuşturma
sanatıdır.
 “Bahar gelip her yan güldü
Çiçekleri biraz kucaklayım
Deyip kuşçuk her yana baktı
Sakin gökte kanat çırptı”
 İntak sanatının olduğu yerde mutlaka
kişileştirme vardır.
Arı sordu: Şen kelebek
Neden böyle süslenerek
Çiçeklere seslenerek
Soyut ve Somut Anlam:
 Duyularımızla
algılayabildiğimiz varlıkları
karşılayan sözcükler anlamlı; varlığını
mantıkça kabul edip duyularımızla
algılayamadığımız kavramları karşılayan
sözcükler somut anlamlıdır.
 “Kitap,silgi,çiçek,sis,ışık,duman…”somut
anlamlı;
“aşk,üzüntü,insanlık,gençlik,iyilik,heyecan…”s
oyut anlamlı sözcüklerdir.
 Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda
kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla
yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir.
Onun için somutlaşma ve soyutlaşma,
Soyutlaştırma ve Somutlama:
 Soyut
bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla
somut anlam kazanmasına “Somutlaştırma”
denir.
 “Seher vakti bir güzele vuruldum.”
 “Gözlerinden dökülen hüzün içimi yakıyordu.”
 Somut bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla
soyut anlam kazanmasına “Soyutlaştırma”
denir.
 “Bu işte kesinlikle onun parmağı var.”
 “Gençliğin sesine kulak verin.”
 “Sözleri, hevesimizi kırdı.”
Terim Anlam:
 Bir
bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili
bir kavramı karşılayan kelimelere terim
denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
 Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama
gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
 “yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi
terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de
geometri terimleridir.
 Ağacın kökleri çok derinde.
 Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.
Yansımalar:
 Doğadaki
seslerin taklit edilmesiyle oluşturulan
sözcüklerdir.
 “Pat,çat,küt,vızıltı,cayır cayır,tıkır,tak,şırıl…”
sözcükleri yansımadır.
 Yansımalar mecaz anlamda kullanılabilir:
 “Artık işleri yoluna koyduk, her şey tıkır tıkır
işliyor.
Duyu Aktarımı
 Bir
duyuyla algılanabilen kavram ya da varlığın
başlığın başka bir duyuya aktarılarak
algılanmasıdır.
 “Yumuşak sesiyle bizi büyüledi.”
 “Bize çok soğuk davrandı.”(dokunma-görme)
 “Acı çığlıklar geliyordu uzaktan.”(tatma- işitme)
 “Adam oldukça sert konuştu.”(dokunmaişitme)
 “Keskin bir koku kapladı ortalığı.”
(görme/dokunma-koklama)
Deyim Aktarması:
A- Doğaya Özgü Nitelikleri İnsana Aktarma:
Doğadaki varlıklarla ilgili özellikler insanlar için
kullanılır.
“Kuzum, derse neden gelmediniz?”
B- İnsana Özgü Nitelikleri Doğaya Aktarma:
İnsana ait bir özelliği insan dışındaki varlıklar
için kullanmadır.
“Güzel bir ilkbahar sabahı bahçemdeki
menekşeler gülümsüyor.”
“Biz köyden ayrılırken meydandaki yaşlı
çınar üzgündü.”
Dolaylama:
Bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı, birden
çok kelimeyle anlatmadır.
Televizyon yerine - Sihirli kutu
Kaleci yerine – File bekçisi
Kıbrıs yerine – Yavru Vatan
Pamuk yerine – Beyaz altın
Top yerine – Meşin yuvarlak…
Güzel Adlandırma:
 Söylendiğinde
insan zihninde olumsuz
çağrışımlar uyandıran bazı durum, olay, kavram
veya varlıkları güzel bir biçimde ifade etmektir.
Güzel adlandırma bir bakıma da dolaylamadır.
 Amaç, kavramın içindeki olumsuzluğu
gizlemeye çalışmaktır.
“Sanatçının son yolculuğuna sevenleri katıldı.”
Tabut – tahta at
Verem – İnce hastalık
Cin
– İyi saatte olsunlar
Kör
– Görme engelli
Sağır – İşitme engelli
Argo:
 Sadece
belli bir topluluk ya da meslek
tarafından kullanılan özel sözcüklerden
oluşan dile argo denir.
 Argo, dil içinde bir dil gibidir.
 Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da
denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.
 Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de
denebilir.
 “aklına tükürmek”: birinin düşüncesini
beğenmemek.
 “arakçı”: hırsız
Genel ve Özel Anlam:
 Genel
anlamlı kelimeler birden fazla
kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden
çok türü kapsayan kelimelerdir.
 Özel
anlamlı kelimeler ise daha dar bir
anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam
özelleştikçe kesinlik de artar.
 VarlıkcanlıinsanAhmet

Metinparagrafcümlekelimeheceharf
Nicel ve Nitel Anlam:
 Varlıkların,
kavramların sayılabilen veya
ölçülebilen özelliklerini belirten sözcüklere
“Nicel anlamlı sözcük” denir.
 “Bu ayakkabı bana bir numara küçük geldi.”
 “Çay, çok sıcak olduğundan ağzım yandı.”
 “Çocuk derin havuzda boğulmuş.”
 Sayılamayan, ölçülemeyen, genellikle nasıl
olduklarını bildiren sözcüklere “Nitel anlamlı
sözcük” denir.
 “Güzel bir elbisesi vardı.”
 “Onurlu bir davranış gösterip istifa etti.”
 “Beni küçük düşürmek için elinden geleni
yapıyor.”
Anlam Daralması:
 Çok
anlamlı bir sözcüğün anlamlarından birini
ya da birkaçını kaybetmesidir.
 Sözcük bu durumda yaşamını var olan anlamı
ile sürdürür.
 Örnek: “Oğlan” sözcüğü eski dönemlerde
“evlat” anlamındadır;kız ve erkek çocuğunu
birlikte anlatır.Günümüzde ise bu sözcük
yalnızca erkek çocuk kullanılmaktadır.
Anlam Genişlemesi:
 Bir
varlığın bir türünü ya da bir bölümünü
anlatan sözcük, zamanla o varlığın bütününü
anlatabilir.Buna anlam genişlemesi denir.
 Örnek:”Alan” sözcüğü eskiden “düz ve açık
yer” anlamında iken günümüzde Arapça
kökenli “saha” kelimesiyle eşanlamlı
kullanılarak “iş, meslek, araştırma, inceleme”
için de “alan” kelimesi kullanılır olmuş: ”Sosyal
bilimler alanı” , “edebiyat alanı”…
Anlam Başkalaşması:
 Sözcükler
zamanla ilk ve tek anlamını yitirerek
bambaşka anlamlar kazanabilir.Bu olaya Anlam
başkalaşması denir.
 Örnek:Bugün “kadının eşi” olan “koca” kelimesi
eskiden “yaşlı adam” anlamıyla kullanılıyordu.
“Endüstri bitkisi” anlamında kullandığımız
“tütün” sözcüğü eskiden “duman” demekti.
Sözcüklerde Anlam İlişkileri:
 Anlamdaş(Eşanlamlı)
Sözcükler,
 Yakın Anlamlı Sözcükler,
 Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler,
 Eşsesli (Sesteş) Sözcükler,
 Eşköklü (Kökteş) Sözcükler,
 Terim Anlamlı Sözcükler
Anlamdaş(Eşanlamlı) Sözcükler:
Yazılışları ve okunuşları farklı, anlamları aynı olan sözcüklerdir.
 Bunlar cümlede birbiriyle yer değiştirdiklerinde cümlenin
anlamında değişiklik olmaz.
 Örnekler:
 “Kafa – baş”
 “Öykü – hikaye”
 “Yapıt – eser”
 NOT:Sözcüklerin eşanlamlı olup olmadıkları, cümle içindeki
kullanımlarından belli olur. Yani bir sözcüğün farklı cümlelerde
değişik eşanlamları karşımıza çıkabilir.
 “Kara gömleği ona çok yakışmış.”(Kara-Siyah)
 Dost,kara günde belli olur.”(Kara-Kötü)
 NOT:Eşanlamlılıkla ilgili sorular, bazen “altı çizili sözcüğün
cümleye kattığı anlam”,”hangisinde…..anlamı vardır?” gibi de
sorulabilir.

Yakın Anlamlı Sözcükler:
 Anlamdaş
olmadıkları halde zaman zaman
birbirinin yerine kullanılan sözcüklere denir.
 Örnek:
 “Bakmak
– görmek – izlemek – seyretmek”,
 “Böyle – şöyle”,
 “Yanlış – yalan”,
 “Dürüst – doğru”
Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler:
 Anlamca
birbirine zıt kavramları karşılayan
sözcüklerdir.
 “İyi – kötü”, “yeni – eski”, “güzel – çirkin”
“aşağı – yukarı”, “geniş – dar”
NOT: Sözcüklerin karşıt anlamlısı cümle içindeki
anlamına göre değişebilir. Yani aynı sözcüğün
farklı cümlelerde değişik karşıt anlamlıları
bulunabilir.
Örnek:”Taze fasulye” – “taze gelin”
NOT:Bir sözcüğün olumsuzu onun karşıtı
sayılmaz.
Eşsesli (Sesteş) Sözcükler:
 Yazılışları
ve okunuşları aynı, anlamları farklı
olan sözcüklerdir.
 “Bana el gözüyle bakma.”
 “Elinde bir demet çiçekle geldi.”
 “Sınavda
yüz soru soruldu.”
 “Hastanın yüzü sararmıştı.”
 “Okula
geç gelmiş.”
 “Sen bunları bir kalemde geç.”
 UYARI:
 Yazılış
ve okunuşlarında küçük de olsa
farklılıklar bulunan sözcükler sesteş değildir.
 Örnek:
 “Kar” – Bir yağış şekli.
 “Kar” – Kazanç.
 “Hala”
– Babanın kız kardeşi.
 “Hala” – Henüz.
Eşköklü (Kökteş) Sözcükler
Terim Anlamlı Sözcükler
 Herhangi
bir bilim ,sanat, meslek, spor dalıyla
ilgili özel ve belli bir kavramı karşılayan
sözcüklerdir.
 Örnek:
 “Element – Kimya”,
 “Seci – Edebiyat”,
 “Eşkenar – Matematik”,
 “Kros – Spor” vb.
İkileme:


Anlatımı pekiştirip güzelleştirmek için aralarında değişik
anlam ilişkileri olan sözcüklerin art arda kullanılmasıyla
oluşan söz öbekleridir.
Anlatıma akıcılık kazandıran ikilemelere “yineleme” veya
“tekrar grubu”da denir.

NOT: İkilemeler aynı zamanda deyimdir.

İkilemeler şu yollarla oluşturulur:

Aynı sözcüğün tekrarıyla:

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”
“Olanları annesine bir bir anlattı.”
“O güzel gözlerinle yeşil yeşil bakıyorsun.”



Eşanlamlı sözcüklerin tekrarıyla:


“Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi var.”
“Gecenin karanlığında ses seda kesildi.”
“Gençliğinde güçlü kuvvetli biriymiş.”

Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla:


“Yalan yanlış sözlerinle beni oyalıyorsun.”
“Derli toplu bir odası var.”
“Kırık dökük eşyaları bir kutuya doldurduk.”

Karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla:

“Gece gündüz demeden çalışıyor.”
“Sizlerle iyi kötü günlerimiz oldu.”
“Toplantı başlayalı aşağı yukarı iki saat oldu.”





Biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle:


“Eski püskü bir paltosu vardı.”
“Bu işin üstesinden zar zor gelebildi.”
“Eğri büğrü bacakları olduğu halde kendini manken sanıyor.”

İkisi de anlamsız sözcüklerle:


“Bu iş için mırın kırın etme.”
“Çantasını ıvır zıvırla doldurmuş.”
“Abuk sabuk konuşmalarıyla bizi bıktırdı.”

NOT: Bu yolla oluşturulan ikilemeler cümlede tek başına kullanılamaz.



Yansıma sözcüklerle:


“Güzelim ormanlar cayır cayır yanıyor.”
“Ağaçların arasından şırıl şırıl bir dere akıyor.”
“Küt küt atıyor kalbim.”

Birinci sözcüğe “m” sesi ilave edilerek:


“Artık gençler kitap mitap okumuyor.”
“Kırtasiyeden kalem malem alacağım.”
“Bu kız güzel müzel değil.”

“Mi” soru ekiyle:

“Onun arabası var güzel mi güzel.”
“Yeşil mi yeşil bir erik.”
“Korkunç mu korkunç bakışları vardı.”




Anlamca Pekiştirilmiş Sözcükler:
Anlatımı güçlü hale getirmek için kimi sözcükler anlamca pekiştirilir.Pekiştirilmiş
sözcükler anlamı güçlendirme,çoğaltma, abartma gibi amaçlarla oluşturulur.
 Pekiştirme şu yollarla yapılır:
 “mprs” sesleriyle:

“beyaz – bembeyaz” , “ temiz – tertemiz” , “mor – mosmor”, “taze – taptaze”.
 NOT: Bazen “mprs” seslerinden sonra bir iki ses gelebilir:
 “güp-e-gündüz” , çır-ıl-çıplak”, “yap-a-yalnız”.


“-cik, -ce, -cek” ekleriyle:
“Önce kısacık saçları vardı.”
 “Bana sıkıca sarıldı çocuk.”
 “Büyücek bir evde oturuyordu.”

İkilemerle: hızlı hızlı, uzun uzun, taze taze…
 “Mi” soru ekli ikilemeler anlamı daha da güçlendirir.

Deyimler:

Herhangi bir durumu, duyguyu veya kavramı karşılamak amacıyla birden fazla
sözcüğün kalıplaşarak birlikte kullanılmasından oluşan sözcük öbeğidir.

Özellikleri:

Bazı deyimler gerçek anlamlı, bazıları ise mecaz anlamlıdır:
Gerçek anlamlı deyimler:
”İyi gün dostu”, “arayıp sormak”, “akıllı uslu”…
Mecaz anlamlı deyimler:
”Çam devirmek”, “karnı zil çalmak”, “etekleri tutuşmak”…

Deyimler kalıplaşmış söz öbekleridir.Bu yüzden deyim içindeki sözcüklerin yerleri
değiştirilemez, yerlerine eş anlamlıları getirilemez. Bu tür deyim yanlışları anlatım
bozukluğu sayılır.

Kimi deyimlerdeki sözcüklerin, karşıladıkları durumlarla anlam ilgisi vardır: ”Göz
atmak” , “kulak misafiri olmak”, “göz gezdirmek”…

Kimilerinde ise sözcükler karşıladıkları durumlarla ilgili hiçbir anlam ilgisi taşımaz:
“Etekleri zil çalmak” , “abayı yakmak” , “çam devirmek”…

Deyimler, kavramları veya durumları daha etkili kılma amacı taşır.
Kullanılışlarındaki en belirgin özellik budur. Örneğin “acıkmak” sözcüğü
“karnı zil çalmak” deyimiyle daha çarpıcı hale getirilir.

Kimi deyimler ait oldukları toplumların geleneklerini, inanışlarını, dünyaya
bakış açılarını yansıtır: “İyi saatte olsunlar” , “beşik kertmesi” , “aba altından
sopa göstermek”…

Bazı deyimler söz öbeği biçimindedir.Bunlar cümle değeri taşımaz, yargı
bildirmez: “Örümcek kafalı” , “eli açık” , “bit yeniği”…

Bazı deyimler ise cümle biçimindedir, yargı bildirir. Bunlar doğrudan cümle
biçiminde de olabilir, mastar ekiyle de kalıplaşabilir: “Atı alan Üsküdar’ı
geçti.” , “Gözden düşmek.” , “ kafası basmamak.” …

Deyimi oluşturan sözcüklerin arasına kimi zaman başka sözcük girebilir:
“Canı çok sıkılmak.” , “”morali çok bozuk.” …
 UYARI:
 Özellikle
cümle biçimindeki deyimler biçimce
atasözlerine yakındır, bunlar birbiriyle
karıştırılmamalıdır.
 Deyimler yalnız sözü etkili kılmak amacıyla
kullanılır, durum belirtir, yalnız o durum için
geçerlidir.
 Atasözleri ise genel kural niteliğindedir, öğüt
verme amacı taşır, her zaman için geçerlidir.
 “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” anlatımı “iş işten
geçmek” anlamıyla yalnız bir durumu bildirdiği
için deyimdir.
 “Rüzgar eken, fırtına biçer.” anlatımı ise her
durumda geçerli olmasıyla, öğüt verme
Atasözleri:
Genel kural niteliği taşıyan, uzun deneyim ve gözlemler sonucu oluşan, yerine göre
öğüt veren, söyleyeni bilinmeyen özlü sözlerdir.
 ÖZELLİKLERİ:
 Kimi atasözleri gerçek anlamlı, kimileri mecaz anlamlı, kimileri ise hem gerçek hem
de mecaz anlamlıdır:

Gerçek anlamlı atasözleri: Bunlarda yargı doğrudan iletilir.
 “Öfkeyle kalkan, zararla oturur.”
 “Bugünün işini yarına bırakma.”
 “Son pişmanlık fayda etmez.”

Mecaz anlamlı atasözleri: Bunlarda yargı, görünen anlamından farklıdır.
 “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”
 “Yerin kulağı vardır.”
 Körle yatan şaşı kalkar.”

Hem gerçek hem de mecaz anlamlı atasözleri:Bunlarda yargı mecaz
anlamdadır;fakat gerçek anlamı da düşünmeye engel yoktur.
 “Ağaç yaşken eğilir.”
 “Dilin kemiği yoktur.”
 “Mum dibine ışık vermez.”








Atasözleri de deyimler gibi kalıplaşmış sözlerdir.Bu nedenle sözcüklerin
yerini, hatta kip ve kişisini değiştirmek anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin, “Ev alma komşu al.” atasözümüz, “Komşu al, ev alma.” biçiminde
söylenemez.
Atasözlerinin bir bölümü ait olduğu toplumun geleneğini, inanışını, yaşama
biçimini ortaya koyar:
“At sahibine göre kişner.”
“Komşu hakkı, Allah hakkıdır.”
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.”
Atasözleri cümle biçimindedir.
Özdeyiş:
 Geniş
bir düşünceyi, yargıyı, ilkeyi özlü bir
biçimde anlatan ve söyleyeni belli olan sözlere
denir. Bunların atasözlerinden farkı,
söyleyeninin bilinmesidir.
 “Köpeğe gem vurma, kendini at sanır.
”Cenap Şahabettin”
www.edebiyatogretmeni.net
www.ogretmenlerforumu.com
www.okuldersleri.com