küresel kriz ve yoksulluk ilişkisi

Download Report

Transcript küresel kriz ve yoksulluk ilişkisi

KÜRESEL KRİZ VE YOKSULLUK
İLİŞKİSİ
Fatih oğuz
Ali erbay in
Fatma vardar
Ceren yılmaz
Neslihan pınar
EKONOMİK KRİZ
Bir ülkede politik ve/veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve
ülkenin genel ekonomik yapısını temelden sarsan olaylardır.
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ
Küresel ekonomik kriz, uluslararası ekonomide aniden ve
beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke
ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak
sonuçlar ortaya çıkarmasıdır.
1929 yılında yaşanan, Büyük Buhran olarak da adlandırılan
ekonomik kriz; 1970’li yılların ikinci yarısında yaşanan petrol krizi
ve 2000’li yılların başında gerçekleşen finans sektöründeki kriz,
dünya ölçeğinde etkilere yol açmıştır. Yaşanan bu krizler, ülke
ekonomilerini ciddi boyutta sarsmış ve birçok ülkenin yoksulluk
sınırlarını zorlamıştır.
Küresel ekonomik krizlerin yoksulluk üzerindeki etkilerini daha
geniş anlamda inceleyebilmek için küreselleşme ve gelir dağılımı
kavramlarına değinelim:
KÜRESELLEŞME VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİ
Gelir dağılımı konusu ekonominin en önemli konularından biridir.
Dar anlamda belli bir ekonomide bir yıl içinde üretilen toplam
hasılanın üretim birimlerince paylaşılmasını ifade eder.
Bu tanım gelirin ulusal alanda dağılımını kapsar yani yurtiçinde
üretime katkıda bulunan üretim faktörlerinin aldıkları paydır. Ancak
günümüzde ulusal gelir dağılımının yanı sıra ülkelerin dünya
ölçeğinde gelirden aldıkları pay da uluslararası ekonomide
büyüyen bir sorun teşkil etmektedir.
Küreselleşme süreci ile birlikte ülkeler dünya pazarında yer
edinebilme kaygısı taşımaya başladılar. Liberalizasyon hareketi
ticarette sınırların kalkmasına, gelişen enformasyon teknolojisi
sayesinde kurulan geniş ağların oluşturduğu pazarlar zaman ve
mekan kısıtların etkisini büyük ölçüde azalttı.
Dünya üzerinde üretimin artmasıyla birlikte bu sürece katılabilen
ülkelerin gelirleri arttı. Uluslararası pazarlara kolayca nüfuz
edebilecek güce sahip ülkeler öncüllüklerinin getirisi olarak,
oluşan pazardan daha fazla pay aldılar. Gelişmekte olan ülkelerin
gelirleri de artmaktadır ancak rekabet eksikliği nedeniyle dünya
hasılasından giderek daha az oranda pay alabilmektedirler.
Dünya çapında oluşan rekabette, eksikliklerinin başında,
gelişmekte olan ülkelerin yeni teknoloji geliştiremedikleri için
üretimde taklit yoluyla gelişmiş ülkeleri arkadan takip etmeleri
gelmektedir. Ayrıca teknoloji üreten ülkeler lisans, patent, kullanım
hakkı sözleşmeleri ile takipçi ülkelerin üretiminden kar elde
etmektedirler.
Gelişmekte olan ülkeler serbest dolaşım sonucu göç eden emek
sorunuyla yüz yüze gelmektedir. Özellikle yetişmiş eleman ve
nitelikli işçilerin daha iyi imkanlar sunulan gelişmiş ülkelere
yerleşmesi beşeri sermaye yatırımının karşılıksız olarak dışarı
çıkmasına, bu yolla zarara neden olmaktadır. Ülkede kalan
niteliksiz işçilerin ise kolay ikame edilebilir olması bu kesimin
gelirlerini dolayısıyla ulusal geliri düşürecektir. Bu konunun sosyal
maliyeti de hükümetler açısından bir baskı unsurudur.
Sınırların kalkması ile birlikte yatırım olanakları da
genişlemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri yabancı
yatırımları çekebilmek için dış ticareti engelleyici uygulamaları
gevşetmekte ve vergi rekabetine girişmektedirler. Devletin
gelirlerinde oluşan azalmanın sosyal maliyeti ise hükümetlerin
eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetlerinde eksiklik olarak ülke
yaşayanlarına özellikle düşük gelir gruplarına yansımaktadır.
Bu hizmetlerin yeterli alınamaması ise gelecekte karşılaşılacak
işsizlik, suç oranlarında artış, kontrolsüz nüfus artışı gibi
problemlerin kaynağı olmaktadır. Yatırımlarla ilgili bir diğer sorun
ise, uluslararası pazarda rekabet gücüne sahip yurtiçi yatırımlar
zamanla gelişmiş ülkelere doğru kaymakta ve bu ülkelerin
ekonomilerine hizmet etmek eğilimindedirler.
Sözünü ettiğimiz temel nedenlerden ötürü gelir dağılımındaki
eşitsizlik giderek artmaktadır. Küreselleşme sürecine uyum
sağlayabilen ülkeler yoksullaşmamakta fakat aldıkları pay
azalmaktadır. Ayrıca sürecin ülke içinde yarattığı sorunlardan
kendini koruyabilecek güçte olanlar ile düşük gelir grupları
arasındaki fark artmaktadır.
KÜRESEL KRİZLER VE DÜNYA ÇAPINDA
YOKSULLUK SORUNU
Dünya nüfusunun yüzde 10’u mal ve hizmetlerin yüzde 70’ini
üretmekte ve dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini almaktadır.
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı ise günde 2 dolardan daha az bir
gelirle yaşamaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan bu
3 milyar insanın dünya üretimindeki payı sadece yüzde 6’dır.
Gelir dağılımında yaşanan eşitsizliğin en önemli sonuçlarından biri
yoksulluktur. Dünyada özellikle belli bölgelerde yaşanılan kıtlık,
savaş, doğal felaketler sonucu kaynaklar ve üretim olanakları
kaybedilmiştir. Buna bağlı olarak yoksulluk, küreselleşme
sürecinde ve global ölçekte yaşanan krizlerle dünya çapında
artmıştır.
GÜNDE 1 DOLARDAN AZ GELİRLE YAŞAYAN
NÜFUS (MİLYON KİŞİ)
Dünya bankası verilerine göre dünyanın 1/5’i günde bir dolardan
az, bununla beraber yarısı da 2 dolardan az gelirle yaşamaktadır.
Uluslararası alanda kişisel gelir dağılımı eşitsizlik arz etmekte.
Seksenlerden sonra gittikçe kuvvetlenen liberalizasyon akımıyla
beraber oluşan küreselleşme ile bu dönemde ortaya çıkan artan
yoksulluk arasında pozitif ilişki kurulabilir. Genel toplamda
rakamlar pek değişmediyse de Çin’in piyasa ekonomisine bu
dönemlerde girerek önemli bir yer kazandığı hesaba katılıp yeni
bir toplam ele alınırsa yoksulluktaki artış gözlenebilmektedir.
Doğu Asya ve Pasifik 417,5452,4267,1
Doğu Asya ve Pasifik (Çin hariç) 114,19253,7
Doğu Avrupa ve Orta Asya 1,17,117,6
Latin Amerika ve Karayipler 63,773,860,7
Orta Doğu ve Kuzey Afrika 9,35,76
Güney Asya 474,4495,1 521,8
Sub-Saharan Afrika 217,2242,3301,6
Toplam 1183,201276,401174,90
Çin Hariç Toplam 879,8915,9961,4