ppt sunumu için tıklayınız

Download Report

Transcript ppt sunumu için tıklayınız

NÜKLEER ELEKTRİK
SANTRALLERİ
 Elektrik
enerjisi en temiz ve kullanımı en
kolay enerji türü olup, başka bir enerjiyi
elektrik enerjisi yerine ikame etmek, hemen
hemen imkansızdır.
 Bu güne kadar elektrik enerjisine
çevrilebilecek diğer enerji türleri ve enerjiye
dönüştürülebilecek potansiyel kaynaklar,
başta maliyet olmak üzere birçok faktörler
dikkate alınarak, kullanılmıştır ve
kullanılmaktadır.
 Nükleer enerji ve nükleer santraller de 1950’li
yıllardan beri dünyada elektrik üretim
metotlarından biri olarak kullanılmaya
başlamıştır.
 Ülkemizde
nükleer santral tartışmaları
1970’ler de başladı ve son yıllarda yoğunlaştı.
 1972 yılında Başbakanlık Atom Enerjisi
Komisyonu tarafından hazırlanan raporda,
1981’den itibaren 1997’ye kadar 7 adet 7’şer
bin megavat’lık nükleer santrallerin kurulması;
aksi halde 1981’den sonra mevcut ulusal
kaynakların üreteceği elektriğin, tüketimi
karşılamayacağı belirtildi.
 Dünya
genelinde enerji üretiminde, nükleer
santrallerin payı %16 civarında olup, bu
oranın 2025 yılına kadar %9-10’lara düşmesi
tahmin edilmektedir. Çünkü bütün dünya artık
bu üretimin çevre ve insanlık için büyük
tehlike olduğunu fark etmiş ve yenilenebilir
enerjilere hızla yönelmeye başlamıştır.
 Bunun sebebini aşağıdaki nükleer santral
kazalarını gösteren tablo açıklamaktadır.
 Çernobil’e kadar 400 küsur kazanın
meydana geldiği, bunların pek çoğunun
gizlendiği çevreci kuruluşlar ve STK’lar
tarafından tespit edilmiştir.
 Kanada
ve Amerika’da 1978, Almanya’da
1982 yılından bu yana nükleer santral siparişi
yok.
 Fransa 1997 yılından 2010 yılına kadar
nükleer programı askıya aldı.
 Avusturya 1978’de yapımı biten
(Zwentendorf) santrali, referandum sonucu
hiç çalıştırılmadan kapatıldı.
 Filipinler’de (Batan) santrali, mühendislik ve
yapım hataları nedeniyle işletmeye alınmadı.
 Brezilya, yapımı bitmekte olan ikinci
santralinden ve 1,1 milyar Dolar harcadığı 3
santralinden vazgeçti.
 İsveç,
1980 yılında yaptığı referandumda,
elektriğinin %46’sını elde ettiği tüm nükleer
santrallerini 2010 yılından itibaren kapatma
kararı aldı.
 İtalya, 1987’de yaptığı referandumla nükleer
enerji santrallerinden vazgeçti ve %70’i bitmiş
olan (Montalto di Castro) dahil 4 santralini
kapattı.
 Almanya, 1991’de bitirilen (SNR-300 Calkar
ve Hanau Mox) santrallerini hiç işletmeden
kapattı.
 İspanya, 1984 yılında bitirilen (Lemoniz1 ve 2
ve Valdecaballeros 1 ve 2) santrallerini
kapattı.
 ABD,
1984 yılında bitmiş olan (Shoreham)
santralini işletmeye almadan kapattı.
 Danimarka, Yunanistan, İrlanda, Lüksemburg,
Avusturya ve Portekiz nükleer enerji santrali
kullanmıyorlar.
 Türkiye,de ilk olarak 1976 yılında Akkuyu’da
kurulması düşünülen santral için yer lisansı
onayı çıkartıldı. Geçen 33 yıllık süre
içerisinde nükleer lobilerin santral kurma
girişimleri dönem dönem yoğunlaşarak
devam etmiş; meslek odalarının, bilim
insanlarının, çevre koşullarının, STK’ların
haklı itirazları ile iktidarlar geri adım atmak
zorunda kalmışlardır.
 1995
yılında Akkuyu’ya nükleer santral
kurmaya yönelik ihalenin 15 Ekim 1999’da
karara bağlanacağı açıklandı. Ancak
belenmedik bir olay oldu. Japonya’da
(Takaimuza) kazası oldu. Artan toplumsal
muhalefet sonucu bu proje rafa kaldırıldı.
 Şimdiki hükümet de geleceğimizi tehdit eden
bu büyük yanlışa yönelmektedir. Sinop’da
1800 megavatlık nükleer santral kurulması
kararını açıklamışlar ve ardından Enerji
Bakanlığı yetkilileri nükleer lobilerle/şirketlerle
görüşmeye başlamışlardır.

1995 yılında Ukrayna Sağlık Bakanlığı’nın ve BM
sekreterliğinin hazırladıkları rapora göre: Çernobil
kazası nedeniyle Ukrayna’da 125.000 kişi ölmüş,
400 bin kişi zorunlu olarak göç etmiş. 160.000
km’den fazla alan radyoaktif kirlenmeye maruz
kalmış. Kazadan 9 milyon kişi direk etkilenmiş.
Beyaz Rusya’da tiroid kanserleri 100 kat artmış.
Bütün bunların mevcut ekonomiye ve gelecek
nesillere maliyetinin 350 milyar Dolar olduğu ifade
edilmişti. Manevi yıkıntının da korkunç olduğunu
kimse inkar edemez. Çernobil’in etkileri yurdumuzda
da büyük ölçüde hissedilmiş, Karadeniz Bölgesi
başta olmak üzere Bolu, Düzce’ye kadar kanser
vakaları artmıştır.

Türkiye için tehlikeli durumda olan bir nükleer
santral da Ermenistan’da Iğdır’a 30 km mesafedeki
eski teknolojiyle kurulmuş ve halen işletilmekte olan
(Metzamor) santralidir.
 Hükümet bu tehlikeye karşı uluslar arası girişimlerde
bulunacağı yerde, dünyanın vazgeçmeye çalıştığı
teknolojiyi yurdumuza sokmaya gayret etmektedir.
 Ülkemizde hidroelektrik potansiyelinin yılda 126
milyar kilovat saat olduğu ve bu potansiyelin halen
%24-25’lik kısmının kullanıldığı D.S.İ. ve elektrik
mühendisleri odalarının yaptığı açıklamalardan
ifade edilmiştir.
Jeotermal kaynaklar açısından Avrupa’nın birinci
ülkesi konumunda olan Türkiye’de bu enerjiden
elektrik elde edilmediği bir yana, bu enerji
kaynağının ısınma amaçlı değerlendirilme oranının
bile %10’a ulaşamadığı düşündürücüdür. Rüzgar
potansiyeli de ülkemiz için çok önemli bir enerji
kaynağıdır. Bu gün kesin olarak tespitler yapılmamış
ancak en çok bilinen rüzgar santrali ÇeşmeAlaçatı’da olup, 24 megavat’lık bir güce sahiptir.
Güneş enerjisi de ülkemiz için çok önemli bir
kaynaktır. Resmi rakamlara göre, ülkemizde elektrik
dağıtımı ve kullanımındaki kayıp ve kaçaklar
%20’leri bulmaktadır ki; bu oran dünya
standartlarının çok üstündedir.
 Bunun denetlenmesi de enerji problemlerimize
büyük katkılar sağlayacaktır.

 Nükleer
santral taraftarlarının, acil enerji
ihtiyacına çözüm gibi gördükleri bu alternatif;
tam tersi özelliktedir. Lisanslama, etüd ve
yapım aşamaları 15 ila 25 yıla kadar uzar.
Hem kurulum, hem üretim-işletim hem de
güvenlik maliyetleri çok yüksektir. 35-40 yıllık
ekonomik ömürleri içinde sıkça arıza
yapmaktadır. Ayrıca ekonomik ve teknik
ömrünü bitiren bir nükleer santralin sökülme
işleminin, yapımı kadar hatta daha pahalıya
mal olduğu ifade edilmektedir.
 Nükleer
santrallerin bütün dezavantajlarını ve
tehlikelerini bir tarafa bıraksak dahi; dünyada
bu santrallerin (atık sorunu) çözülememiştir.
Henüz dünyanın hiçbir bölgesinde nükleer
atıkların saklanması için lisanslı bir depolama
alanı bulunmamaktadır. Bu atıklar, yaydıkları
ışınlar sebebiyle, çevre açısından çok ciddi
bir tehdittir. Nazari olarak bu atıkların,
toprağın 1000 metre derine gömülmesi veya
çok kalın, yoğun beton duvarlı veya kurşun
kaplı duvarlı depolarda saklanması gerekir ki;
bu da maddeten mümkün değildir.
 Avrupa
ülkeleri ve A.B.D. bu atıklar için
muazzam paralar harcamaktadır ve
ahlaksızca başta Hindistan ve Afrika ülkeleri
bu atıkların çöplüğü olarak
kullanılmaktadırlar. Maalesef Türkiye’de bu
ülkelerden birisidir. (Karadeniz’de, Tuzla’da
bulunan variller, sahipsiz depolarda, çürümüş
varillerden yağmur sularının toprağa
karıştırdığı, ne olduğu anlaşılamayan, bazı
cesur basının kamuoyuna duyurduğu atıklar)
yerli yenilenebilir enerji kaynaklarını
uzun yıllardır ihmal etmiş, neoliberal
politikalarla, doğalgaza bağımlı bir enerji
politikasına yönlendirilmiş durumdadır. Esas
olan kendi kaynaklarımıza dayalı bir ulusal
enerji politikamızın oluşturulması, bu
politikada kaynak çeşitliliği ve ulusal
bağımsızlık açısından kendi kaynaklarımıza
öncelik verilmesidir. Nükleer santrallere
ihtiyaç yoktur.
 Dünyada işsiz kalan nükleer lobilerin ve
şirketlerin kar hırslarına, çocuklarımızın
geleceğini kurban vermeyeceğiz..
 Türkiye,

Faydalanılan Kaynaklar:
1.
Arif Künar’ın “Neden nükleer santrallere
hayır” isimli eseri
Elektrik Mühendisleri Odası bültenleri
Nükleer Karşıtı Platform bültenleri.
2.
3.