Veda Hutbesinde Kadın Hakları ile İlgili Mesajlar (Sunum)

Download Report

Transcript Veda Hutbesinde Kadın Hakları ile İlgili Mesajlar (Sunum)

PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.S.) VEDA HUTBESİNİ ÎRÂDI
VE KADIN HAKLARI İLE İLGİLİ MESAJLARI
HAZIRLAYAN
İSMAİL ÖZEN
KAYNARCA VAİZİ
Efendimiz (a.s) karanlık cahiliye devrine bir ışık huzmesi ve taşlar
kadar katı gönüllere bir rahmet esintisi olarak gelmiştir.
Çöle inen bir nûrdu ve gönüllere inşirah salan bir huzur kaynağıydı
O. ‘O ki O’nun sayesinde varız’[1] diye şairleri aşkıyla söylettiren
büyük sevgili.. Evet, O bir insandı; ama taşlar içerisinde yakut
misali değerli ve farklı… Adem (a.s.) ile başlayan insanlık sürecinin
tekamül ufku.. Ve kâinat ağacının en mükemmel meyvesiydi O..
[1] N.Fazıl Kısakürek
Allah’ın insanlığa sunduğu son bir
kurtuluş eli olan Allah Rasülü (s.a.s)
hayatını hep insanların içinde
sürdürmüştü. O, göklerin ötesine
seyahat edip o lâhutî âlemde
cennetin baş döndüren nimetlerini
bütün güzelliğiyle gördüğü halde
yeniden ümmetinin içine dönecek
kadar fedakar ve onların da bu
nimetleri kazanabilmesi için
‘neredeyse kendisini öldürecek’
kadar “harîs” bir Peygamberdi..
Evliyaullah’tan Abdülkuddus bu
konuda Nebi ve veli arasındaki farkı
ortaya koyarcasına: “Vallahi eğer
ben olsaydım bu nimetleri gördükten
sonra asla geri dönmezdim!”
diyecektir.
Evet, O (a.s.) ümmetine bu derece
düşkündü. Ve bi’setinden ömrünün sonuna
kadar insanları terk etmedi. Hep içinde
yaşadığı toplumla beraber oldu. Bütün
bozukluklarına rağmen onların önünde bir
rehber ve yol gösterici bir mürşit olarak
daima onlarla beraber yaşadı. Ama o
topluma uyum sağlayıp onlardan biri haline
de gelmedi. Zira toplumu dönüştürme
iddiasında olan hiçbir mürşit veya
düşünce sistemi o toplumun değerlerine
kuru bir buğzla ve sadece sözde kalan bir
muhalefet duruşuyla karşı koyamaz. Bir
toplumu batıl düşünce ve değerlerinden
kurtarıp onlardan insanlığa örnek bir
toplum meydana getirmek ancak Allah
Rasülü (a.s.) nün kendisini ihtiyarlattığını
söylediği surede beyan edildiği gibi
“emrolunduğun gibi dosdoğru olmak”
düsturundan geçer.
İşte O (a.s.) o insanı dehşete düşüren zalimliklerin kol gezdiği zor
bir dönemde, hadiselerin bütün çıldırtıcılığına rağmen imanını sabır
ve tevekkülüyle harmanlamış, insani bütün duygularını merhametinin
enginliğinde eritmiş ve insanların içinde insanlara rağmen emrolunan
istikameti temsil etmiş bir irade kahramanıydı...
O’nun (s.a.s.) yaşadığı toplumla bu derece alakadar oluşudur ki 23
sene gibi çok kısa bir zamanda zalimlikte vahşilere rahmet okutacak
bir toplumdan, gelmiş gelecek bütün insanlığa örnek bir topluluğu
çıkartmıştır. O (s.a.s) kendisinden önce ve kendisinden sonra
dünyada insanca bir düzenin tesisi için kanunlar yapıp bildirgeler
yayınlayanlardan çok farklı bir Mübelliğ’dir. O’nun (s.a.s) farkı;
yaşadığı toplumda gördüğü gayr-i insani bütün anlayışları bizzat
kendi yakınlarından başlayarak ortadan kaldırması ve vefatına yakın,
sayıları 120 bini bulan ashabına hitaben yaptığı konuşmasında, her
bir maddesi fiilen uygulanmış bir medeniyet manifestosunu ortaya
koymuştur. Hem öyle bir manifestodur ki bugün bu gelişmişlik
çağında bile hala bu seviyede uygulanabilmiş bir hukuki metin ortaya
konamamıştır.
Efendimiz (s.a.s), vefatından 82 gün önce
(h.10)Medineli 100 bin Müslümanla beraber
son kez haccetmek üzere Mekke’ye gelmiş ve
bu esnada; Arefe günü ve bayramın birinci
günü Arafat ve Mina’da, bir gün sonra tekrar
Mina’da olmak üzere üç kez ashabına hitap
etmiştir. Bir sene önce Mekke’li müşriklere
yapılan uyarılardan dolayı o gün Mekke
boşalmış ve sadece, sayıları 15-20 bini bulan
Mekke’li Müslümanlar kalmıştı. Medine’den
gelenler ve Mekke’de olanlarla beraber 120
bine yakın müslümana hitaben, farklı
zamanlarda ve yerlerde yapılan bu
konuşmaların bir araya getirilerek derlenmes
neticesinde bir metin ortaya çıkmıştır.
Genelde insanlarla ilgili bütün hakları
kapsayan ve özelde ise kadınlarla ilgili
hakların özellikle vurgulandığı bu metne,
Peygamber efendimiz (s.a.s) in artık
vazifesinin bittiğinin ve dar-ı bekaya
irtihalinin de bir işareti sayılmasından dolay
Veda Hutbesi adı verilmiştir.
VEDA HUTBESİNDE KADINLARLA İLGİLİ MESAJLAR
Burada dikkat edilirse kadınların hakları konusunda erkekler, Allah korkusu
ile muamelede bulunmaları noktasında uyarılmaktadır. Bu da kadınların
haklarının bizzat Allah tarafından korunması anlamına gelmektedir. Yani
hanımına karşı haksızca bir muamelede bulunan bir erkeği evinin içerisinde
hiç kimse görmeyebilir. Kas gücüne güvenerek kadını sindirip başkalarına
şikâyette bulunmasını da önleyebilir bir erkek. Ancak Allah’ın hesabından ve
cezalandırmasından hiçbir şekilde kaçamayacaktır. Burada öncelikle bu
vurgu çok anlamlıdır. Zira bütün kanun ve kuralların uygulanmasında
caydırıcılık çok önemli bir esastır. Her şeyi hakkıyla gören ve kendisinden
hiçbir şeyin gizli kalamayacağı Allah’ın murakabesine inanma olmadıkça her
insanın başına bir polis dikmek icap eder ki bu mümkün değildir.
İkinci olarak temel insani değerlerden emanete sahip çıkma esası dikkate
verilmektedir ki bu da muhatabın şeref ve haysiyetine işin havale edildiği
görülmektedir. ‘Kadınlar sizin kendilerini emanet olarak aldığınız ve bir nevi
artık sizin şeref ve haysiyetiniz haline gelmiş insanlardır.’ Denilmektedir
adeta. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken bir diğer husus da bu
emanetin Allah’a izafe edilmesidir. Bir şeyin değeri o şeyin ait olduğu
varlığın değeri ile doğrudan alakalı olduğuna göre, kadınlar öyle bir varlığın
tasarrufu altında size emanet edilmiştir ki O (c.c.) ihanete veya hıyanete
asla izin vermeyen ve bunu cezalandırma konusunda başka hiçbir varlığın
kendisine denk olamayacağı bir Aziz-ü Cebbar’dır.
Üçüncü olarak, kadınları nikâhlarken onların nikâhla alakalı olan intifa
hakkının tecvizinin, kadının şahsı da aradan çıkarılarak bizzat Allah
tarafından yapıldığının ortaya konulması, bu konuda kadınların Allah’ın tam
bir velayeti (vesayeti) altında olduğunu ifade etmektedir. Yani biraz daha
halk diliyle söyleyecek olursak; sanki Allah, kadınlara karşı yapılan her türlü
haksız ve kötü muameleyi bana karşı yapılmış sayarım demektedir.
İşte, işin daha başında Allah Rasülü (s.a.s.)
bağlayıcılık açısından ciddi bir çizgi ortaya koymuş
ve ondan sonra kadın ve erkekler arasındaki
hakları zikretmiştir. Bunlar ise eğer başlıklar
halinde söyleyecek olursak:
ERKEKLERİN EŞLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Ailenin şeref ve haysiyetini korumaları, erkekleri
küçük düşürecek şekilde aile sırlarını başkalarıyla
paylaşmamaları,
Erkeğin hoşlanmadığı kimseleri evlerine alarak
fitne ve fesada zemin hazırlamamaları..
KADINLARIN EŞLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Örfe uygun bir ölçüde giyecek, yeme içme ve
barınma ihtiyaçlarının karşılanması..
Veda Hutbesinde kadınların
dövülebileceği ile ilgili bölüm ise;
gerek konuyla ilgili ayetler ve gerekse
diğer rivayetler birlikte
değerlendirilerek ancak doğru bir
şekilde anlaşılabilir. Sadece bu
rivayetle, onu da sadece zahiri
manasıyla ele alarak böylesine önemli
bir konuda kanaat ortaya koymak
yanlış bir tavır olacaktır.
Bir kere burada öfkeyle ve hiddetle dövmeden
değil, korkutmak ve serkeşlikten vazgeçirmek için
hafifçe ve şefkatle cezalandırmadan
bahsedilmektedir. İkincisi, bu ruhsatın verildiği
zamanla ilgili sosyal ortamı dikkate almak
gerekir. Ki bu ortam kadına hiçbir hakkın
tanınmadığı bir ortamdır. Yani muhatap kitle
İslam’ı yeni tanımış ve henüz kadına hiçbir hak
tanınmayan cahiliye anlayışından bazı kalıntılar
taşımaktadır. Öyleyse bu ruhsatın, herkes için
geçerli bir ruhsat olduğunu iddia etmek insanın
tekâmüle kapalı ilkel bir varlık olduğunu iddia
etmek demektir. Ayrıca zaten ruhsatlar, asli
hükümlere hazırlık için konulmuş tali hükümlerdir.
Bu hükümlerden kendisine hüküm çıkararak
hanımlarını dövmenin caizliğini düşünenler peşinen
kendilerinin tekâmül çizgisini de ortaya koymuş
olurlar. Hakiki Müslüman Hz. Peygamber’in
(s.a.s.) kadınlarla muaşeret konusunda onlarca
başka hadis-i şerifinin ortaya koyduğu insan-ı
kâmil çizgisine ulaşmaya çalışır ve zamanlar üstü
bir medeniyet telakkisinin temsilcisi olur.