3-, Hoca Ahmet Yesevi`nin temsil ettiği tasavvuf
Download
Report
Transcript 3-, Hoca Ahmet Yesevi`nin temsil ettiği tasavvuf
ABDULLAH UZUNASLAN
TASAVVUFUN DOĞUŞU
Hz. Peygamberin sağlığında herhangi bir konuda nasıl
davranılacağı hususunda tereddüt eden müslümanlar ona
sorarak sorunu çözüyor ve ihtilafa düşmüyorlardı. Onu
vefatından sonra Müslümanlar arasında siyasi ihtilaflar
(halifenin kim olacağı ve seçim usulü, vergiler,, içtihat
gibi), emevi zulümlerinden rahatsız olan müslümanlar
inzivaya çekildi. Züht ve takva hayatı yaşamaya başladılar.
Yine bu müslümanlar Emevi zulümlerim karşısında sivil
itaatsizlik anlamına gelecek “zühhat “ hareketini başlattılar.
Zühhat hareketine mensup bazı müslümanlar ise, İran ve
Türkistan’a çekilerek İslamı tebliğ etmeye çalıştılar. Metot
olarak ta Emevilerin uyguladığı kılıç ile ülkeleri fethederek
değil gönülleri fethederek İslamı Tebliğe başladılar
Bir taraftan bu gelişmeler olur iken diğer yandan İslam
kısa bir zamanda Hıristiyanlık, Musevilik, Hinduizm,
Buddizim gibi medeniyet ve dinlerle tanıştı. Yunan ve Hind
felsefesi aydınları etkilemeye başladı
II:BÖLÜM
TARİKATLAR
Arapça yol anlamına gelen “Tarık” kelimesinden türetilmiş
bir kelime olan Tarikat ; tasavvufun organize edilmiş ve
sistemleştirilmiş şeklidir. Fıkhi ve itikadi konularda
meydana gelen ekollere mezhep denildiği gibi, tasavvufi
ekollere de tarikat denir.
II yy. itibaren görülmeye başlanan tasavvufi düşünce
XII yy. dan itibaren tarikat formatında kendini
biçimlendirmeye başlar.
İlk mutasavvıflar, düşünce ve tecrübelerini, çevrelerinde
toplanan insanlara aktararak bir sohbet halkası
oluşturmaya başlaması ve zamanla bu sohbet halkasının
genişleyerek bir tarikat ekolunun oluşmasına zemin
hazırladığını görüyoruz. Bir tasavvuf okulu, tasavvuf
hareketi sayılabilecek bu halkalar veya kümelenmeler, daha
sonraları tarikat olarak adlandırılır..
Mürid: Tarikat mensuplarına mürid denir. Mürid iradesini
mürşidine tam teslim etmek tarikatların temel prensibidir.
Müridin mürşidine iradesinin teslimiyeti, ölmüş bir kişinin
cesedinin ölü yıkayıcısına teslimi gibidir. Yani iradesin
öldürmesidir.
Mürşid: Allaha yolculukta ona rehberlik eden ve irşad eden
alimdir. Şeyh, sultan, baba, dede, gavs, kutup, pir, mürşid-i
kamil unvanları ile anılırlar.
Seyr-i Sülük: Manevi yolculuğun tamamına denir
Makam:Tasavvufta iç içe geçmiş merhalelere makam denir.
Bu makamların isimleri tarikattan tarikata değişebilir.
Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat’tır.
Şeriat tarikat yoldur bulana
Hakikat,marifet andan içerû.
Yunus EMRE
Hoca Ahmet Yesevi hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder:
Tarikata şeriatsız girenlerin
Şeytan gelir imanını alır imiş
İş bu yola pirsiz dava kılanları
Şaşkın olup ara yolda kalır imiş
Kutup: İrşad görevi verilenlerden tasarruf yetkisine sahip
olanlara verilen unvandır.
Tasarruftan kasıt Allah adına ve onun izini ve yetkilendirmesi
ile kainatı yönetmesidir. Bunlar üçler-yediler-kırklar-üçyüzler
şeklinde hiyerarşik bir yapıya sahip olduğuna inanılır.
GAVS:Üçlerden birine GAVS denir. GAVS mülk ve melekut
alemine tasarruf eder. Mana aleminde Peygamber vekili
olduğundan , her gün Hz. Peygamberin ruhu ile görüştüğüne
inanılır.Mürşid-i Kamil de denir.
Müceddit: Her asırda gelen din yenileyicisidir. İslama sonradan
sokuşturulan bidatları ayıklayan, sapmaları ortadan kaldıran
alimdir.Nurcular 20 .yüzyılın mücedidinin Said-i Nursi olduğunu
ileri sürerler.
Silsile-i Şerif : Her tarikatta şeyhinden başlayıp onun
şeyhinden Hz. Peygambere kadar ulaşılan zincirdir. Hz.
Peygambere 2 yoldan ulaşılır.
Hz. Ali ile Hz. Peygambere ulaşanlar: Kadriler, Rufailer,
Şazeliler Zikir hem dil hem de kalp ile yapılır.
Hz. Ebu Bekir Yolu ile Hz. Peygambere Ulaşanlar: Nakşiler,
Yesevilik… Zikir dil ile değil yalnız kalp ile yapılır.
Cezbe: Seyri sülük halinde olan müridin, Hakkın kendisine
çekmesi ile oluşan hallerdir. Bir başka ifadeyle Hakkın kula
yakınlaşması ile kulda meydana gelen şaşkınlık
Şatahat: Vecd ve istiğrak halinde, kendi iradeleri dışında,
manasını düşünmeden söyledikleri, içinde bir iddia bulunan ve
dıştan bakıldığında da akla ve şeriata muhalif gibi görünen
sözlerdir. Hallacın Ene’l-Hakk: Ben Hakk’ım sözü gibi…
Tarikatlara Yönetilen Tenkitler:
Allah ile kul arasına hiç kimse giremediği halde,
tarikatlar şeyhlerini aracı koymuşlar. Bu tevhid inancından
sapmadır.
Kainatı yöneten “ol” diyerek olduran Allah tır”. Allah,
yönetme yetkisini niçin başkalarına devretsin. Bu
saçmalıktır. Böyle anlayış tevhid inancını yok eder.
Tarikatlar uydurma hadislerin yayıldığı
kaynaklardan birisidir.
Tarikatlarda en yaygın rastlanan uydurma
hadislerden birkaçı şunlardır:
“Ben bilinmez hazine idim. Bilinmek istedim, Ademi
yarattım.”
“Kainatı senin yüzüne yarattım.”
“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.”
İnsanlarda miskinlik, tembellik, uyuşukluk
oluşturarak toplumun dinamizmini zayıflatır ve
fakirleşmesine neden olur
Bazı tarikatlarda kader ve tevekkül anlayışı,
beklenen kurtarıcı Mehdi anlayışına dönüşerek
Müslümanların cihad ruhunu zayıflatmakta, bunun
sonucunda devletin güvenliğinde zaafiyet oluşmaktadır.
Bazı tarikatlarda Hurafe, bidat ve batıl inanış ve
anlayışlar dinin usûlunden (asli) gibi inanılmakta ve
topluma yayılmaktadır. Bu dinimiz tahrif etmektir.
Bu tenkitleri uzatmak mümkündür. Tarikatlara en
büyük muarızları VAHHABİLER’dir
ANADOLUDA TASAVVUF ANLAYIŞI
Anadolu’da tasavvuf düşüncesinin üç önemli kaynağı vardır
1- Muhiddin Arabî temsil ettiği Tasavvuf Anlayışı: Endülüs
etkileri taşır.Temeli Vahdet-i Vücud Felsefesidir. Düşünce
sisteminde ve hayat anlayışında, pasiflik değil aktiflik ve
mücadele ruhu hâkimdir
2-Mevlânâ’nın temsil ettiği tasavvuf anlayışı : İran etkileri
taşır . Düşünce sisteminde , sanat ve estetiğe ağırlık vermesi ,
sınırsız bir insan sevgisi ve hoşgörü hakimdir.
3-, Hoca Ahmet Yesevi’nin temsil ettiği tasavvuf anlayışı:
Türkistan kaynaklıdır. İnsan , vatan ve devlet telâkkileri ile
tasavvuf düşünce senteze ulaşır. Türk millî kültür ve seciyesi ile
karışmış olan, bundan dolayı İran tasavvufunun aksine aktif,
ahlâkî, savaşçı ve hayatla bütünleşmiş bir özelliğe sahip bu
tasavvufi anlayış ALPEREN vasfına haiz dervişlerin, gazilerin
bu topraklarda yetişmesine zemin sağlar.
Selçuklular dönemi tarikatların oluşmaya başladığı
dönemdir. Hoca Ahmet Yesevi’nin Yesi Ocağında mensup
dervişler Anadolu’yu mesken tutmaları , Muhiddin Arabi'nin
Ekberiyye Tarikatı, Herzam de Moğollara karşı silahlı
mücadele yapan ancak 600 kadar müridini anadoluya
gönderen Necmeddîn Kübra’nın Kübreviyye Tarikatı,
Mevlana’nın görüşlerini esas alan ve vefatından sonra Sultan
Bahâeddîn Velet tarafından esasları oluşturulan Mevlevilik,
Bağdat tan Anadolu’ya yayılan Ahmet Er-Rufainin kurduğu
Rufailik, Anadolu esnafını teşkilatlandıran cihad, ticaret ve
tasavvufu meczeden Ahi Evrenin şeyhliğini yaptığı Ahilik en
önemli tarikatlardır.
Âşıkpaşazâde’nin Rum Erenleri dediği Abdâlân-ı
Rum, Ahıyân-ı Rûm, Bacıyân-ı Rûm ve Ğaziyân-ı Rûm diye
dörde tasnif ettiği gruplardan, Ğaziyân-ı Rum, fütüvvetin kılıç
ehli olarak da yorumlanabilinir.
Osmanlılarda Tarikatlar
Osmanlı Devleti kurulurken Anadolu'daki Ahî ve
Babâî ve Mevlevi tarikatları Ahiyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rumlar,
Abdallar, Alperenler Gazi'ler çok büyük destek vermişlerdir.
Orhan Bey'in mahiyetinde muhtelif savaşlara iştirak etmiş
olan Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad, Duğlu Baba
ve emsali babalar, I. Murat’ın yanında Hünkar Hacı Bektaşi
Veli, Yıldırımın yanında Emir-i Buhari (Emir Sulatan), II.
Murat’ın yanında Hacı Bayrami Veli, Fatihin yanında
Akşemseddîn gibi manevi önderler var idi.
Osmanlıda 17 yüzyıl kadar Bayrami, Yesevi, Halveti,
Nakşibendi, Kadri, Rufai, Kalenderi, Şazeli, Melami,
Celvetilik, Ekberiyye, Bestamilik. Zeyniyye.. gibi tarikatlar
toplum hayatında etkili idiler.
Osmanlılarda, tekke ve zaviyeler bir devlet
teşkilatadır. Burada görevli şeyhler ya devletten maaşlı veya
vakıf gelirlerine ücret alarak geçimini temin ederdi.
Tekke ve Zaviyelerin faaliyetlerini takip ve kontrol
görevi, Merkezde Meclis-i Meşayih ve taşralarda Encümen-i
Meşayih kurumlarına ait idi. Bu kurumlar vasıtasıyla tüm
Şeyhlerin merkezi devlet idaresine bağlanması ve verilecek
emirleri yerine getirmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Çalışma
talimatları hazırlayan da bu kurumlardır. Meclis-i Meşaih
müfettişleri tarafından tüm tasavvuf faaliyetleri denetim
altında tutulur idi. Canı isteyen ben şeyhim iddiası ile ortaya
çıkamazdı.1914 senesinde İstanbul’da 258 tekke ve zaviye
mevcuttur.
Devlet çeşitli farklı anlayış, düşünce, inanç ve
meşrepleri barındıran tarikatların işleyişine devletin çıkarına
ve gayesine zarar vermediği müddetçe müdahale etmemiştir.
Otoritesine karşı gelen yapılarıysa müdahale etmekten asla
tereddüt etmemiştir..