İnsan Hakları Hukuku Ders Slaytı

Download Report

Transcript İnsan Hakları Hukuku Ders Slaytı

AVRUPA İNSAN
HAKLARI SÖZLEŞMESİ
PROF. DR. YÜKSEL METİN
AVRUPA KONSEYİ
• Tarihçe: İkinci Dünya Savaşının Avrupa’da yarattığı siyasal,
toplumsal ve ekonomik çöküntü, yeni bir Avrupa kurulması
düşüncesine yol açmıştır. Avrupa’da kurulacak yeni birlik, yeni
diktatörlüklerin doğmasını, Avrupa’da yok edici bir savaşın içine tekrar
düşülmesini önleyecektir.
 Birleşmiş Milletler Örgütü, bu amaçla ortak değerlere sahip
bölgesel kuruluşlara ağırlık verilmesi gereğini duymuş ve bunları
teşvik etmiştir.
 16 Avrupa ülkesinden gelen delegelerin katılımıyla 1948 yılında
Lahey’de bir Avrupa Kongresi toplanmış ve bir Avrupa Birliği
kurulması çağrısında bulunmuştur. Bu çağrının içerisinde toplantı,
düşünceyi açıklama özgürlüklerinin ve siyasal muhalefetin
serbestçe yürütülmesini güvence altına alacak bir insan hakları
temel yasasının kaleme alınması ve bu yasanın uygulanmasını
sağlamada gerekli yaptırımları yerine getirme yetkisine sahip bir
insan hakları divanının kurulması da öngörülüyordu.*
AVRUPA KONSEYİ
 Avrupa Konseyi, Lahey Kongresi ile başlayan sürecin bir ürünü
olarak ortaya çıkmıştır. 10 Batı Avrupa ülkesi (Belçika, Fransa,
Lüksemburg, Hollanda, İngiltere, Danimarka, Norveç, İrlanda,
İtalya ve İsveç) 5 Mayıs 1949 tarihinde Londra’da Avrupa Konseyi
Statüsü’nü imzaladılar.*
 Konsey’in bugün itibariyle 47 üyesi bulunmaktadır. Konsey Statüsü
1949’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye Statü’yü aynı yıl onaylamış ve
Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur.
 Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü
savunmak amacıyla kurulmuş hükümetler arası bir kuruluştur.
 Avrupa Birliği'nden farklı bir örgütlenmedir.*
AVRUPA KONSEYİ
• Yapısı: Bakanlar Komitesi, Genel Sekreterlik, Parlamenterler Meclisi,
Yerel ve Bölgesel Yetkililer Kongresi’nden oluşur.*
 Bakanlar Komitesi: Konsey üyesi Devletlerin dışişleri bakanlarından
ya da her Üyenin Avrupa Konseyi’ndeki daimi temsilcisinden
oluşur. Bakanlar Komitesi Avrupa Konseyi’nin karar organıdır.*
 Parlamenterler Meclisi: Eski adı “Danışma Meclisi”dir. Avrupa
Konseyinin müzakere organıdır. Adı Parlamenterler Meclisi
olmasına karşılık bu meclisin yasama yetkisi yoktur. Sadece bir
danışma organıdır. Bakanlar Komitesi’ne önerilerde bulunur.
Parlamenterler Meclisi Üyeleri ve yedekleri her Üye Devletin
parlamentosu tarafından kendi üyeleri arasından seçilir. Mecliste
Türkiye 12 üye ile temsil edilmektedir.*
AVRUPA KONSEYİ
 Yerel ve Bölgesel Yetkililer Kongresi: Avrupa bölgelerinin ve
belediyelerinin sesi olan bir yapılanmadır.*
 Genel Sekreterlik: Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı ve
gerekli görevlilerden oluşur. Sekreterlikte Avrupa Konseyi’nin uğraş
alanına giren birçok müdürlük vardır. (İnsan Hakları, Hukuk İşleri,
Yerel ve Bölgesel Kuruluşlar, Sosyal Sorunlar, Sağlık, Çevre
Müdürlükleri vs.) Genel Sekreter faaliyetlerinden dolayı Bakanlar
Komitesi’ne karşı sorumludur.*
AVRUPA KONSEYİ
• Faaliyetleri: Avrupa Konseyi’nin amaçları arasında yer alan
ilkelerin en önemlisi insan hakları ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi ve
korunmasıdır.*
 Konsey Statüsü’nün 3. maddesinde her Üye Devletin hukukun
üstünlüğü ilkesini ve kendi yetki alanı içinde bulunan herkesin
insan haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanma ilkesini
kabul ettiği açıkça belirtilmiştir.
 Statü bununla da yetinmeyerek 8. maddesinde insan haklarına ve
temel özgürlüklere uymayan, bunları ciddi bir biçimde çiğneyen
Üye Devletlerin Konsey’den çıkarılması yolunu düzenleyerek insan
haklarına saygılı olma kuralını bir yaptırıma da bağlamıştır.
 Bunların dışında pek çok alanda faaliyet göstermektedir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• Tarihçe: İkinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen ciddi insan
hakları ihlallerinin bir sonucu olan batılı devletler arasındaki arayışlar ilk
olarak 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin hazırlanmasına neden olmuştur.*
 İçeriği ağırlıklı olarak sivil ve siyasi haklardan oluşan Beyanname,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin aksine devletlerin eylemlerine
ilişkin herhangi bir denetim sistemi içermemekte, sadece manevi
bir amaca (uygun davranma) hizmet etmektedir.*
 1949 yılında 10 Avrupa ülkesinin katılımıyla kurulan Avrupa
Konseyinin temel amacı, Avrupa’nın kültürel, ekonomik, sosyal ve
politik yaşamını ve aynı zamanda insan haklarını, demokrasiyi ve
hukukun üstünlüğünü geliştirmek, taraf devletler arasında bir
denge yaratmaktır.*
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Konseyin geçmişte yaşanan ve ciddi etkiler yaratan hak ihlallerine
karşı bir mekanizma geliştirme çabaları 4 Kasım 1950 yılında sonuç
vermiş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Roma Sözleşmesi)
imzaya açılmıştır.*
 İmzalanan Sözleşme ile Evrensel Bildirge’de bahsi geçen pek çok
hak için uluslararası bir koruma mekanizması geliştirilmiştir.
 AİHS, Avrupa Konseyine üye devletler tarafından hazırlanan ve
kabul edilen uluslararası bir sözleşmedir.
 05.05.1949 tarihli Avrupa Konseyi Statüsü’nün 1. maddesi, insan
hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesini Avrupa
Konseyinin görevi olarak öngörmektedir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 AİHS’nin Başlangıç bölümü de aynı amaca dayandığını
belirtmekte ve temel özgürlüklere olan derin inancı güçlü bir
şekilde ifade etmektedir: “Temel hak ve hürriyetler, Dünyada barış
ve adaletin asıl temelini oluşturur ve sağlanıp korunabilmesi, her
şeyden önce, insan hakları konusunda ortak bir anlayış ve
ortaklaşa saygı esasına bağlıdır.”
 AİHS, bu düşüncelerle hazırlanan bir sözleşmedir ve yalnızca
Avrupa Konseyine üye devletlerce onaylanabilir (AİHS m. 59).
 Tersi durumda da bağıntı kurulmuş olur. Avrupa Konseyine girmek
isteyen devletler, AİHS’ni ve ek protokolleri imzalamaları halinde
üye olabilirler.
 AİHS’ne taraf olmanın Avrupa Konseyine üye olma ile
ilişkilendirilmesi, AİHM’nin masraflarının Avrupa Konseyi tarafından
karşılanmasından dolayıdır (AİHS m. 50). Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi, AİHM’nin kesinleşmiş kararlarının yerine getirilmesini
gözetir (AİHS m. 46/2).
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• Özellikleri: Sözleşme bireyi uluslararası hukukta ilk defa hak sahibi
yapmıştır.
 Bireysel başvuru hakkı Sözleşme’nin en önemli unsurudur: Bu yol
11. Protokol öncesinde eski 25. maddeye göre seçimlik olarak
öngörülmüştü. Yani bireye başvuru imkânının tanınması taraf
Devletin ayrı bir kabul beyanına bağlıydı ve süre ile de
sınırlanabiliyordu. Türkiye bireysel başvuru hakkını 1987 yılında
tanıdı. 11. Protokol ise bireysel başvuruyu devlet başvurusunda
olduğu gibi zorunlu hale getirdi. Türkiye 1989 yılında ise Divanın
zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir.
 Devlet başvurusu: Sözleşme bir ortak güvence mekanizması
oluşturmuştur (collective enforcement). Buna göre her Sözleşen
Devlet diğerlerinin Sözleşmeye uyup uymadığını denetlemekle
görevlidir. Böylece bir Avrupa kamu düzeni yaratılmaktadır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Sözleşme’nin sağladığı güvence ikincildir. Adalet Divanı bir temyiz
mercii değildir. Bunun bir sonucu olarak bir davanın Adalet Divanı
önüne götürülebilmesi için öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmesi
gerekir. Bu kuralın diğer bir yansıması ise Mahkeme’nin sadece
Sözleşme hükümlerine uygunluğu denetlemesi, iç hukuka
uygunluk denetimi yapmamasıdır.
 Sözleşme karşılıklılık ilkesine dayanmaz. Çünkü hedef bireyleri
devletlerin ihlallerine karşı korumaktır.
 Sözleşme ile sağlanan haklardan yabancılar da yararlanır.
 Sözleşme yargısal bir denetim mekanizması kurmuştur.*
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Sözleşme 57. maddesi ile çekince koyma hakkını sınırlandırmıştır.*
 Buna göre, çekince Sözleşme’nin madde veya maddelerine ilişkin
olabilir. Genel nitelikli çekince konulamaz. Çekince ulusal bir
yasanın Sözleşme ile bağdaşmadığı durumda ve ölçüde
kullanılabilir. Çekince konusu yasa veya yasa hükümlerinin açıkça
belli edilmesi gerekir.
 Türkiye, 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel
başvuru hakkını tanıma beyanında bulunurken şu çekinceyi
koymuştur: “Bu beyanla Komisyona tanınan yetki bakımından
Sözleşmenin 8, 9, 10 ve 11. maddelerinin 2. fıkralarında yer alan
“demokratik bir toplum” kavramı, Türk Anayasası’nda yer alan
ilkelere ve özellikle Anayasa’nın dibacesi ve 13. maddesine uygun
olduğu şeklinde anlaşılmalıdır.”
 Ancak, bu çekince Strazburg organları tarafından kabul
görmemiştir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• Sözleşme ve ek protokollerde yer alan hak
ve özgürlükler:
 Yaşam hakkı (madde 2)*
 İşkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve ceza verme yasağı
(madde 3)*
 Kölelik, kulluk, zorla çalıştırma ve angarya yasağı (madde 4)*
 Kişi özgürlüğü ve güvenliği (madde 5)*
 Adil yargılanma hakkı (madde 6)*
 Suç ve cezaların kanuniliği (madde 7)*
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Özel hayata ve aile hayatına, konut ve haberleşme özgürlüğüne
saygı hakkı (madde 8)*
 Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (madde 9)*
 Düşünceyi açıklama özgürlüğü (madde 10)*
 Toplantı ve örgütlenme özgürlüğü (madde 11)*
 Evlenme ve aile kurma hakkı (madde 12)*
 Hak arama özgürlüğü (madde 13)*
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• 1. Protokol*
 Mülkiyet hakkı
 Eğitim ve öğrenim hakkı (Türkiye bu hükme Tevhid-i Tedrisat
Kanunu hükümleri ile ilgili çekince koymuştur.)
 Serbest seçim hakkı
 Türkiye: İmza: 20/3/1952 Onay: 18/5/1954 Yürürlüğe Girme:
18/5/1954
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• 4. Protokol*
 Özel hukuk ilişkilerinden doğan yükümlülük nedeniyle kişi
özgürlüğünden alıkonulma yasağı (Türkiye 2001 değişiklikleri
sırasında Anayasa’nın 38. maddesini bu hükme uyumlu hale
getirmiştir.)
 Serbestçe dolaşma ve konutunu seçme hakkı
 Vatandaşların sınır-dışı edilmesi ve ülkeye girmelerinin
engellenmesi yasağı
 Yabancıların topluca sınır-dışı edilmeleri yasağı
 Türkiye, 4. Protokolü 19/10/1992 tarihinde imzaladı, ama henüz
onaylamadı.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• 6. Protokol*
 Ölüm cezasını savaş ve yakın savaş durumları dışında kaldıran
protokoldür.
 (Türkiye: İmza: 15/1/2003 Onay: 12/11/2003 Yürürlüğe
girme: 1/12/2003).
• 7. Protokol*
 Bir ülkede yasal olarak bulunan yabancının keyfi şekilde sınır-dışı
edilmesi yasağı
 Bir suçtan dolayı hüküm giyen kişinin üst mahkemeye başvurma
hakkı (iki dereceli yargılanma hakkı)
 Haksız hüküm giyen kişiye tazminat ödenmesi aynı suçtan
dolayı yeniden yargılanma yasağı
 evlilikte eşlerin hak eşitliği
 Türkiye, 7. Protokolü 14.03.1985 tarihinde imzaladı, ama henüz
onaylamadı.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• 12. Protokol*
 Genel ayrımcılık yasağı
 Türkiye, 12. Protokolü 18/4/2001 tarihinde imzaladı, ama henüz
onaylamadı.
• 13. Protokol*
 Ölüm cezasını koşulsuz olarak kaldıran Protokol (Temmuz 2003’te
yürürlüğe girdi.
 Türkiye: İmza: 9/1/2004 Onay: 20/2/2006 Yürürlüğe girme:
1/6/2006)
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
• Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Koruma
Sistemi: İnsan haklarının korunmasına ilişkin bölgesel düzenlemeler
içinde işlevsel açıdan en etkin olanı şüphesiz Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin kurduğu denetim mekanizmasıdır.*
 Öngördüğü koruma mekanizması bakımından bu Sözleşme’nin
uluslararası hukukta önemli bir dönüm noktası teşkil ettiği genellikle
kabul edilmektedir.
 Ayrıca, Türkiye’nin taraflarından biri olması nedeniyle, bu
Sözleşme’nin bizim açımızdan da özel bir önemi bulunduğu
şüphesizdir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Sözleşme’nin, 1 Kasım 1998’de yürürlüğe giren 11 No.lu Ek
Protokolle yeniden düzenlenmesinden sonraki duruma göre,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kurduğu koruma
mekanizmasının belkemiğini, hukuken bağlayıcı karar alma
yetkisine sahip olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
oluşturmaktadır.*
 Daha önce, İnsan Hakları Komisyonu da bu koruma
mekanizmasının içinde yer alıyordu.
 Söz konusu Protokol ise Komisyon ve Mahkeme ikiliğini kaldırarak,
tam zamanlı çalışan tek bir Mahkeme kurmuştur.
 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kurduğu denetim
mekanizması insan hakları konusunda ikincil veya tamamlayıcı
nitelikte işlev görmektedir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin denetimi
ulusal makamların yerine geçmek üzere oluşturulmuş değildir.
 İnsan haklarını korumada ve özel olarak ihlâlleri gidermede ilk
görev ulusal makamlara (yargı, yasama ve idare makamlarına)
düşmektedir.
 Avrupa Mahkemesi’nin yaptığı, sadece, ulusal düzeydeki
denetimi tamamlayıcı bir denetimdir.
 Onun içindir ki, ihlâl iddiasında bulunanların Strasbourg
Mahkemesi’ne başvurmadan önce, iç hukuk yollarını tüketmiş
olmaları şartı getirilmiştir. Esasen, Jack Donnelly’nin dikkat çektiği
gibi, “insan hakları nihaî olarak uluslararası değil, esas olarak ulusal
bir konudur”.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin başka bir önemli ve onu diğer
uluslararası antlaşmalardan ayıran özelliği de, hükümlerinin ulusal
hukuk sistemlerinde doğrudan doğruya uygulanabilir nitelikte
olmasıdır.
 Yani, Sözleşme hükümlerinin iç hukukta etki doğurabilmesi için,
ulusal makamların onları iç hukuk kuralı haline dönüştürmek üzere
ek yasama işlemi yapmalarına gerek yoktur.
 Sözleşme’ye taraf devletlerin yetki alanında bulunan kişiler, o
devletin mahkemelerinde doğrudan doğruya bu Sözleşme’nin
hükümlerine dayanarak hak talebinde bulunabilirler.
 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1959 yılında kurulmuş ve
bugünkü şeklini 1998 yılında yürürlüğe giren 11 no.lu Protokol ile
(tam zamanlı Mahkeme) almıştır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme bugün itibariyle 47 yargıçtan oluşmaktadır.
 Sözleşme ve protokolleri gereği Yüksek Sözleşmeci Taraflar’a
yüklenilen taahhütlere uyulmasını sağlamak için, bir Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kurulmuştur. Mahkeme devamlı görev yapar.
 Mahkeme, Yüksek Sözleşmeci Tarafların sayısına eşit sayıda
yargıçtan oluşur.
 Türkiye 21 Ocak 1990 tarihinde Mahkemenin ZORUNLU
YARGILAMA YETKİSİNİ kabul etmiştir.
 Mahkemenin resmi dili Fransızca ve İngilizcedir.
 Mahkeme Fransa’nın Strasbourg kentinde faaliyet göstermektedir.
 Mahkeme Genel Kurulu tüm yargıçların katılımıyla oluşur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Madde 19: Mahkeme’nin kuruluşu: “Bu Sözleşme
ve protokolleri gereği Yüksek Sözleşmeci Taraflara yüklenilen
taahhütlere uyulmasını sağlamak için, bundan böyle “Mahkeme”
olarak anılacak bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur.
Mahkeme devamlı görev yapar.”*
• Madde 20: Yargıçların sayısı: “Mahkeme, Yüksek
Sözleşmeci Tarafların sayısına eşit sayıda yargıçtan oluşur.”
• Görev için aranan koşullar: En üstün ahlaki vasıflarla
donanmış olması gereken yargıçlar, yüksek yargısal görevleri icra için
gerekli niteliklere sahip veya alanında uzmanlığı herkesçe malum
hukukçu olmalıdırlar.
 Yargıçlar Mahkeme'ye kendi adlarına katılırlar.
 Yargıçlar görev süreleri içinde bağımsızlık, tarafsızlık ve tam gün
çalışma esasına dayalı bir görevin gerektirdiği hazır bulunma
koşulları ile bağdaşmayan hiçbir görev üstlenemezler.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Yargıçların Seçimi: Yargıçlar, her Yüksek Sözleşmeci Taraf
adına, her Yüksek Sözleşmeci Tarafın sunacağı üç aday arasından
Parlamenterler Meclisi tarafından oy çokluğu ile seçilirler.
• Görev süreleri ve görevden alınma: Yargıçlar
dokuz yıllık bir süre için seçilirler. Tekrar seçilmeleri mümkün
değildir.
 Yargıçların görev süreleri 70 yaşına ulaştıklarında sona erer.
 Bir yargıç, diğer yargıçlar tarafından üçte iki çoğunluk ile
alınmış ve yargıçlık için gerekli koşulları artık taşımadığına dair
bir karar olmadıkça, görevden alınamaz.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Madde 26: Genel Kurul Halinde Toplanan
Mahkeme,*
 Üç yıllık bir süre için başkanını ve bir veya iki başkan yardımcısını
seçer; bu kişilerin tekrar seçilmeleri mümkündür;
 Belirli süreler için Daire’ler oluşturur;
 Daire başkanlarını seçer; bu kişilerin tekrar seçilmeleri mümkündür;
 Mahkeme içtüzüğünü kabul eder;
 Yazı İşleri müdürünü ve bir veya birden fazla müdür yardımcısını
seçer;
 26. maddenin 2. fıkrası uyarınca talepte bulunur.
 Mahkeme, önüne gelen başvuruları incelemek üzere tek yargıç,
üç yargıçlı komite, yedi yargıçlı Daire ve on yedi yargıçlı Büyük
Daire düzeninde toplanır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Tek Yargıç, Komite, Daire ve Büyük Daire
Heyetleri: Mahkeme, önüne gelen başvuruları incelemek üzere
tek yargıç, üç yargıçlı komite, yedi yargıçlı Daire ve on yedi yargıçlı
Büyük Daire düzeninde toplanır.
• Tek Yargıcın yetkileri: Tek yargıç, 34. maddeye uygun
olarak Mahkeme’ye yapılan bir bireysel başvurunun kabul edilemez
olduğuna veya işlemden kaldırılmasına, eğer böyle bir karar ek
inceleme gerekmeksizin alınabilecek ise, karar verebilir. Verilen karar
kesindir.*
 Tek yargıç, eğer bir başvurunun kabul edilemez olduğuna veya
işlemden kaldırılmasına karar vermez ise, ek inceleme için bunu bir
komite ya da Daire’ye gönderir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Komitelerin yetkileri: Bir komite, oybirliği ile 34. maddeye
uygun olarak önüne gelen bir bireysel başvurunun, kabul edilemez
olduğuna veya işlemden kaldırılmasına, eğer böyle bir karar ek
inceleme gerekmeksizin alınabilecek ise, karar verebilir; veya
• Davadaki temel sorun, Sözleşme ve Protokollerinin uygulanması
veya yorumlanması ile ilgili olup, zaten Mahkeme’nin yerleşik
içtihadının konusu ise, davayı kabul edilebilir bulabilir ve aynı
zamanda davanın esasına ilişkin karar verebilir. Kabul edilebilirlik
kararı ile esasa ilişkin karar kesindir.*
• Daire’lerin kabul edilebilirliğe ve esasa ilişkin
kararları: Tek yargıç veya Komite tarafından kabul edilemezlik
kararı verilmeyen ya da Komite tarafından 28. madde çerçevesinde
esasa ilişkin herhangi bir karar verilmediği durumlarda, bir Daire, 34.
maddeye uygun olarak yapılan bireysel başvuruların kabul
edilebilirliği ve esası hakkında kararı verir.
 Bir Daire, 33. madde uyarınca yapılan devlet başvurularının kabul
edilebilirliği ve esası hakkında karar verir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Büyük Dairenin Yetkileri: Bir Dairenin devletlerarası
başvurular ile bireysel başvurularda Büyük Daire lehine yargılama
yetkisinden feragat etmesi hallerinde yargılamayı Büyük Daire
gerçekleştirir (AİHS m. 30).
 Buna göre, eğer Daire önünde görülmekte olan dava, Sözleşme
ve Protokollerinin yorumu konusunda ciddi bir sorun doğuruyorsa
ya da bir sorunun çözümü Mahkeme tarafından daha önceden
verilmiş bir karar ile çelişme yaratabilecekse, Daire, daha karar
vermemiş olmak kaydıyla, başvurudan el çekerek dosyayı Büyük
Daire’ye gönderebilir.
 Büyük Daire ayrıca Sözleşme’nin 43. ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün
73. maddesi uyarınca bir nevi temyiz incelemesi yapar.
 Bir Daire kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içinde dava
taraflarından her biri davanın Büyük Daire’ye gönderilmesini
isteyebilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Büyük Daire bünyesinde beş yargıçtan oluşan bir kurul istemi, eğer
davada Sözleşme ve Protokollerinin yorumuna ya da
uygulanmasına ilişkin ya da genel nitelikte ciddi bir sorun varsa,
kabul eder. Kurul istemi kabul ederse, Büyük Daire davayı karara
bağlar.
 Büyük Daire, 46. maddenin 4. fıkrası çerçevesinde Bakanlar
Komitesi tarafından kendisine sunulan sorunlar konusunda karar
verir.
 Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir
davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği
görüşüne vardığında, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, üçte
iki oy çokluğu ile ilgili Taraf Devletin taraf oldukları davalarda
Mahkeme'nin verdiği kesinleşmiş kararlara uyma yükümlülüğünü
yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir. Bu
durumda Büyük Daire karar verir.
 Büyük Daire, Bakanlar Komitesi’nin istemi üzerine, Sözleşme ve
protokollerinin yorumlanması ile ilgili hukuki meseleler konusunda
danışma görüşleri verebilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Devletlerarası Başvuru: Sözleşme’nin 33. maddesinde,
Devletlerarası başvuru yolu düzenlenmiştir.*
 Buna göre, her Yüksek Sözleşmeci Taraf, diğer bir Yüksek
Sözleşmeci Taraf’a karşı Sözleşme ve Protokollerinin hükümlerinin
ihlali iddiası ile Mahkeme’ye başvurabilir.
 Devletlere başvuru yetkisi somut bir menfaati korumak için değil
Sözleşmeden doğan kamu düzeninin korunması için tanınmıştır.
 Devlet’in kendisine zarar verildiğini ne ileri sürmesine ne de
kanıtlamasına gerek vardır. İhlal iddiasının ileri sürülmesi yeterlidir.
Bu tipik bir ‘actio popularis’dir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Bireysel Başvuru: Sözleşme’nin 34. maddesi, bireylere
uluslararası düzeyde gerçek bir dava açma hakkı tanımaktadır. Bu
madde ayrıca, insan haklarını koruyucu “mekanizmanın kilit
unsurlarından” olup, Sözleşme sisteminin etkililiğini sağlayan temel
güvencelerden biridir.*
 Sözleşme’nin 1. maddesine göre her özel kişi, Sözleşme’ye Taraf bir
Devletin egemenlik alanında meydana geldiğini iddia ettiği bir
ihlal nedeniyle o devlete karşı Sözleşme’nin korumasından
yararlanmak isteyebilir.
 Mağdurun ihlal edilen maddeyi belirtmesine gerek yoktur.
 Başvurabilecek kişiler: Milliyeti, ikamet yeri, medeni statüsü,
durumu veya hukuki ehliyeti ne olursa olsun, her gerçek ve tüzel
kişi bireysel başvuru hakkını kullanabilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Velayet hakkından yoksun bırakılmış bir anne, bir küçük, vasisinin
iznini almamış hukuki ehliyeti bulunmayan bir kişi başvurabilir.
 Geniş anlamda herhangi bir hükümet dışı örgüt, yani hükümet
gücünü kullanan kuruluşlar dışındaki bir örgüt, başvuru hakkını
kullanabilir.
 Hükümet gücünü kullanmayan kamusal kuruluşlar, devletten
hukuki ve mali olarak bağımsız olan kuruluşlar başvurabilirler.
 Öte yandan bir belediye veya belediyenin kamu otoritesini
kullanan bir iştiraki, 34. maddeye dayanarak bir başvuru yapma
hakkına sahip değildir.
 Bireyler topluluğu: bir çok birey arasında genellikle geçici olup da
resmi olmayan ittifaklar (“Belçika Dil Davası”) anlamına gelir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Sözleşme’nin 34. maddesi, Sözleşme’nin ihlaline ilişkin soyut (in
abstracto) şikayetlere izin vermemektedir.
 Başvurucular, sırf Sözleşme’ye aykırı göründüğü için bir iç hukuk
hükmüne karşı şikayette bulunamazlar.
 Sözleşme actio popularis başvuru hakkı da tanımaz.
 Temsilci vasıtasıyla yapılan başvurular: Başvurucu kendisi
başvuruda bulunmak yerine temsil edilmeyi tercih etmiş ise,
Mahkeme İçtüzüğünün 45(3). fıkrası, başvurucu tarafından
imzalanmış yazılı bir yetki belgesinin sunulmasını gerektirmektedir.
 Temsilcilerin, Mahkeme önünde adına hareket edeceği
Sözleşme’nin 34. maddesi anlamındaki mağdurdan özel ve açık
bir talimat aldıklarını göstermeleri esastır.
 Mahkeme’ye başvurma hakkı mutlak olup, engel tanımaz. Bu ilke,
Sözleşme organlarıyla haberleşme özgürlüğüne işaret eder.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Ulusal makamlar, şikayetlerini geri çekmeleri veya değiştirmeleri
için başvuruculara her hangi bir şekilde baskı yapmaktan
kaçınmak zorundadırlar.
 Dikkate değer bazı örnekler şunlardır:
o yetkililer tarafından başvuruyla ilgili sorgulanma
o başvurucunun avukatına ceza davası açma tehdidi
o iç hukuktaki davada yetkililerin başvurucunun avukatını şikayet etmeleri
o polisin başvurucunun avukatını ve çevirmenini adil karşılık konusunda sorgulaması
o Hükümet temsilcisi tarafından araştırma yapılmasına karar verilmesi
o başvurucunun avukatı ve doktoruyla görüştürülmemesi
o başvurucu ile avukat arasında görüşme odasında yapılan konuşmaların gizliliğine saygı
gösterilmemesi
o cezaevi görevlilerinin tehdit etmeleri
o iç hukuk yollarını tüketmediği gerekçesiyle cezaevi yetkililerinin başvuruyu
Mahkeme’ye göndermemeleri
o başvuru yapabilmesi için gerekli belgeleri verme konusunda haksız ihmalleri ve
gecikmeleri ve ayrıca caydırıcı sözler söylemeleri
o yetkililerin hükümlü başvurucunun Mahkeme’ye başvuru yapabilmesi için gerekli
belgelerin kopyalarını vermemeleri
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Mağdurluk statüsü: Sözleşme’nin 34. maddesine göre,
Mahkeme’ye sadece Sözleşme’nin ihlali nedeniyle kendilerini mağdur
kabul eden başvurucular şikayette bulunabilir.*
 “Mağdur” kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları
gibi ulusal hukuktaki kurallara bakılmaksızın, bağımsız bir şekilde
yorumlanır.
 Bu kavram zararın varlığını gerektirmez.
• Doğrudan mağdur: Söz konusu eylem veya ihmal,
başvurucuyu doğrudan etkilemiş olmalıdır.
 Ancak bu kriter, dar ve mekanik bir biçimde uygulanamaz.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, olayın içinde bulunduğu koşullara dayanarak,
“potansiyel” mağdurların, yani doğrudan bir ihlalden şikayetçi
olamayan kişilerin başvurularını da kabul etmiştir.
 Şu örnek kararlara bakılabilir:
 Almanya’da telefon dinleme (Klass ve Diğerleri v. Almanya, §34);
 geri verme (Soering v. Birleşik Krallık);
 hamile kadınlara kürtaj hakkında bilgi verilmesini kısıtlayan tedbirler (Open Door ve
Dublin Well Woman v. İrlanda, §44).
 Ancak, mağdur olduğu sanısı veya şüphesi, mağdurluk statüsünün
varlığı için yeterli değildir.
 Ulusal yasalar konusunda kişiler, eğer bir kanun soruşturma tehdidi
ile davranış değiştirmeye zorluyor ise veya başvurucular ilgili
mevzuattan doğrudan etkilenme riski altında bulunan kişiler
gurubundan iseler, bireysel bir işlem söz konusu olmasa dahi, o
kanunun haklarını ihlal ettiğini ileri sürebilirler.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Dolaylı Mağdur: Mahkeme, başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağ bulunması halinde, dolaylı mağdur
kabul edilen başvurucunun yaptığı bireysel başvuruyu kabul edebilir.
 Örnekler:
o Sözleşme’nin 2. maddesi bağlamında, mağdurun karısının yaptığı başvuru (McCann
ve Diğerleri v. Birleşik Krallık)
o ölen adamın yeğeninin yaptığı başvuru (Yaşa v. Türkiye)
o Sözleşme’nin 3. maddesi bağlamında, gözaltında kaybolan bir adamın annesi
tarafından yapılan başvuru (Kurt v. Türkiye) kabul edilmiş, ancak kaybolan bir adamın
kardeşi mağdur olarak kabul edilmemiştir (Çakıcı v. Türkiye).
• Mağdurun Ölümü: Sadece hayatta olan kimseler
tarafından veya onların namına başvuru yapılabilir; ölü bir kimse bir
temsilciyle de olsa bir başvuru yapamaz (Kaya ve Polat v. Türkiye).
 Ancak mağdurun ölümü, Mahkeme tarafından otomatik olarak
başvurunun düşürüleceği anlamına gelmez.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme’ye başvuru yapıldıktan sonra asıl başvurucunun ölmesi
halinde, asıl başvurucunun aile üyelerinin başvuruyu devam
ettirmekte yeterli menfaatlerinin bulunması koşuluyla, başvurunun
görülmesine devam edilebilir.
 Ancak doğrudan mağdurun Mahkeme’ye başvuru yapılmadan
önce ölmesi halinde durum değişir.
 Ayrıca Mahkeme, bir başvuruyu insan haklarının korunması
amacıyla incelemeye devam etmenin uygun olup olmadığını
değerlendirme yetkisine sahiptir. Bu yetkinin kullanılması, genel
yarar meselesinin bulunup bulunmamasına bağlıdır.
 Bu mesele, özellikle bir başvurunun davalı devletin mevzuatı veya
hukuk sistemi veya uygulamasıyla ilgili olması halinde ortaya
çıkabilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Mağdurluk Statüsünün kaybı: Başvurucu bütün bir
yargılama boyunca mağdurluk statüsüne sahip olduğunu göstermek
zorundadır.
 Bununla birlikte, ulusal makamlar tarafından başvurucunun
cezasının hafifletilmesi veya başvurucu lehine bir tedbir alınması,
ancak ihlalin açıkça veya özü itibarıyla kabul edilmiş olması ve
daha sonra ihlalin giderilmiş bulunması halinde başvurucunun
mağdurluk statüsünü kaldırır.
 Mağdurluk statüsünün kalkıp kalkmadığı, başka şeylerin yanında,
ihlal edildiği iddia edilen hakkın niteliğine, kararda gösterilen
gerekçelere ve ihlalin ilgili kişi üzerindeki sonuçlarının bu karardan
sonra da sürüp sürmediğine bağlıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Kabul edilebilirlik koşulları (Madde 35):
“Mahkeme’ye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen
ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç
hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içinde
başvurulabilir.”*
• İç hukuk yollarının tüketilmesi: İç hukuk yollarının
tüketilmesi şartı, Sözleşme’nin 35. maddesinin kendisinin de işaret ettiği
gibi, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilmiş bir kuralıdır.*
 Devlet iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralına dayanmaktan
feragat edebilir; bu konuda uzun zamandan beri yerleşik bir
uluslararası uygulama bulunmaktadır.
 İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin insan haklarını koruyan ulusal
sistemlere ikincil bir koruma sistemi olması amaçlanmış
olduğundan, ulusal hukukun Sözleşme’ye uygunluğu konusundaki
sorunları karara bağlama fırsatına ilk olarak ulusal mahkemelerin
sahip olması daha uygundur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• İç hukuk yollarını tüketme kuralının varlık
nedeni: Ulusal makamlara ve öncelikle mahkemelere,
iddia edilen Sözleşme ihlallerini önleme veya düzeltme
imkanı vermektir.
 Bu kural, Sözleşme’deki hakların ihlali bakımından iç hukuk
tarafından etkili bir hukuk yolu sağlanacağına dair 13. maddede
öngörülen bir varsayıma dayanır.
 Bu kural Sözleşme mekanizmasının ikincillik niteliğinin önemli bir
yönüdür.
 Mahkeme bir kararında, iç hukuk yollarını tüketme kuralının
Sözleşme’deki koruma mekanizmasının işleyişinin ayrılmaz bir
parçası olduğunu ve bunun temel bir ilke olduğunu tekrar etmiştir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Kuralın uygulanması: İç hukuk yollarını tüketme kuralı,
AİHM tarafından, aşırı biçimcilikten uzak ve belirli bir esneklikle
uygulanmaktadır.
 İç hukuk yollarını tüketme kuralı mutlak olmadığı gibi, otomatik
olarak uygulanabilir bir kural da değildir.
 Bununla birlikte, başvurucular ulusal hukukun yürürlükteki
kurallarına ve usullerine uymak zorundadırlar; bunlara uymamaları
halinde, başvuruları Sözleşme'nin 35. maddesindeki şartı
taşımayacaktır.
 Başvurucunun yaptığı bir usul hatası nedeniyle üst başvurunun
incelenmesi reddedildiğinde, Sözleşme'nin 35(1). fıkrasına uyulmuş
olmaz.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Birden fazla iç hukuk yolunun bulunması:
Potansiyel olarak birden fazla etkili iç hukuk yolu varsa, başvurucunun
bunlardan sadece bir tanesini kullanması yeterlidir.
 Gerçekten bir hukuk yolu tüketilmiş ise, aynı amacı taşıyan bir
diğer hukuk yolunu tüketmek gerekli değildir.
 Kendi olayına en uygun hukuk yolunu seçmek, başvurucuya
düşer.
 Eğer iç hukuk, hukukun farklı alanlarında birden fazla paralel
hukuk yolu öngörmüş ise, Sözleşme’yi ihlal iddiası bakımından bu
hukuk yollarından biri vasıtasıyla çözüm elde etmek isteyen bir
başvurucunun, esas itibarıyla aynı amaca sahip diğerlerini de
kullanması zorunlu değildir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Şikayetin özü itibarıyla ileri sürülmüş olması:
Sözleşme’deki bir hakkın iç hukuktaki yargılama sırasında açıkça ileri
sürülmüş olması gereklidir.
 En azından bir şikayet iç hukukta “özü itibarıyla” ileri sürülmüş
olmalıdır.
 Bu demektir ki başvurucu, iddia ettiği ihlal konusunda ilk önce
ulusal mahkemelere çözüm fırsatı vermiş olmak için, iç hukukta
Sözleşme hükümlerine dayanmamış olsa bile, aynı veya benzer
argümanları iç hukuka dayanarak ileri sürmüş olmalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• İç Hukuk Yolunun Varlığı ve Uygunluğu:
Başvurucular olayların geçtiği tarihte sadece, hem teoride hem de
pratikte mevcut olan ve kendilerinin doğrudan başvurabilecekleri iç
hukuk yollarını tüketmek zorundadırlar.
 Bir başka deyişle başvurucular, erişilebilir olan, başvurucuların
şikayetlerine bir giderim sağlayabilecek olan ve makul ölçüde bir
başarı şansı sunan iç hukuk yollarını tüketmek zorundadırlar.
 Takdire bağlı veya olağanüstü hukuk yollarını kullanmak gerekli
değildir.
 Başvurucu için doğrudan erişilebilir olmayan, ancak bir merciin
takdirine bağlı olan bir hukuk yolunu tüketmek de gerekli değildir.
 Bir başvurucu, Mahkeme’nin uygun olmadığını kabul ettiği bir
başvuru yolunu tüketmeye çalışmış ise, bu yolu tüketmek için
geçen süre, altı aylık sürenin işlemesini durdurmayacak ve süresi
dışında yapılan başvurunun reddedilmesine yol açacaktır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Kullanılabilirliği ve etkililiği: İç hukuk yollarının
mevcudiyeti sadece teorik olarak değil, ama aynı zamanda pratik
olarak da yeterince belirgin olmalıdır.
 Belirli bir iç hukuk yolunun kullanılabilirlik ve etkililik kriterlerini taşıyıp
taşımadığını karara bağlayabilmek için, olayın içinde bulunduğu
özel koşullara bakılmalıdır.
 Ulusal mahkemelerin görüşleri ulusal hukuk düzeni içinde istikrarlı
olmalıdır. Bu nedenle Mahkeme, ulusal yüksek mahkemenin
içtihatlarında farklılıklar devam ettiği sürece, bu farklılıklar
nedeniyle yüksek mahkemeye başvuru yolunun “etkili”
olmayacağına karar vermiştir.
 AİHM, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmek için olayın şartları
içinde kendisinden makul olarak yapması beklenebilecek her şeyi
yapıp yapmadığını incelemektedir.
 Sözleşmeci bir Devletin egemenlik alanı dışında yaşayan
başvurucular, pratik açıdan sıkıntı çekseler ve anlaşılabilir bir kişisel
isteksizlik duysalar bile, kural olarak, o devletin iç hukuk yollarını
tüketmekten muaf değillerdir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Kuralın uygulanması konusunda sınırlar:
“Uluslararası hukukun genellikle tanınmış kuralları”na göre, başvurucuyu
mevcut hukuk yollarını tüketme yükümlülüğünden muaf tutmayı
gerektiren özel koşullar bulunabilir.
 Sözleşme’ye aykırı eylemlerin tekrarından ve bu eylemlere kamu
makamlarının resmen hoşgörü göstermelerinden oluşan bir idari
pratiğin bulunduğu gösterilmiş ise ve bu pratik yargılamayı yararsız
ve etkisiz kılacak nitelikte ise, iç hukuk yollarını tüketme kuralı
uygulanmaz (Aksoy v. Türkiye).
 AİHM İçtihatlarına göre, iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek
olmayan haller:
o Sözleşmeye aykırılık oluşturan idari uygulamalar
o Başvurunun sürüncemede kalması
o Başvurunun engellenmesi
o Sözleşme ile çatışan açık bir ulusal kanun hükmünün bulunması
o Yerleşmiş bir yargı içtihadının bulunması
o İç hukuk yolunun etkisiz olması
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• İspat yükü: Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmediğini iddia
ediyorsa, başvurucunun hem mevcut hem de etkili bir hukuk yolunu
kullanmadığını ispat etmekle yükümlüdür.
 Bir hukuk yolunun mevcudiyeti, hukuken ve pratik olarak yeterince
belirgin olmalıdır. Dolayısıyla hukuk yolunun iç hukuktaki hukuki
temeli açık olmalıdır.
 İç hukuk yolu, başvurucunun şikayetlerine makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmalıdır.
 Mevcut olduğu ve kapsamı ve uygulama açısından gelişmekte
olduğu söylenen bir hukuk yolu, açıkça düzenlenmiş ve içtihatlarla
veya uygulamayla teyit edilmiş veya tamamlanmış olmalıdır.
 Başvurucu için elverişli ve etkili bir hukuk yolunun bulunduğunu
kanıtlama külfeti Hükümet tarafından bir kez yerine getirildiğinde,
şunları göstermek başvurucuya düşer:
o aslında bu iç hukuk yolu kullanılmıştır,
o veya bir nedenle olayın özel şartları içinde yetersiz ve etkisizdir,
o başvurucuyu bu şartı yerine getirmekten muaf tutmayı gerektiren özel şartlar
bulunması.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Yeni hukuk yollarının oluşturulması: İç hukuk
yollarının tüketilip tüketilmediği, normal olarak, Mahkeme’ye
başvurunun yapıldığı tarihte yargılamanın iç hukuktaki durumuna
bakılarak değerlendirilir.
 Ancak bu kuralın bir istisnası, yeni iç hukuk yollarının oluşturulması
halidir (İçyer v. Türkiye).
 Mahkeme yeni oluşturulan hukuk yollarının erişilebilirliğini ve bunun
etkililiğini dikkate almaktadır.
 Mahkeme, iç hukukta veya uygulamada yapısal veya genel
kusurlar tespit ettiği zaman, devletten bu durumu incelemesini ve
gerekirse aynı nitelikte davaların Mahkeme’nin önüne getirilmesini
engellemek için etkili tedbirler almasını isteyebilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, Sözleşme’deki hakların ihlal edilmesine karşı gerçekten
etkili bir giderim sağlanması için, devletin ya mevcut hukuk
yollarını değiştirmesi veya yeni bir hukuk yolu eklemesi gerektiği
sonucuna varabilir.
 Davalı devlet yeni bir hukuk yolu oluşturduğunda, Mahkeme bu
hukuk yolunun etkili olup olmadığını tespit etmektedir.
 Böyle bir durumda Mahkeme, benzer davalardaki diğer
başvurucuların, yeni iç hukuk yoluna başvurduklarında
zamanaşımıyla karşılaşmayacak olmaları şartıyla, yeni iç hukuk
yollunu kullanmaları gerektiğine karar vermiştir.
 Mahkeme bu başvuruları, yeni iç hukuk yolunun oluşturulmasından
önce yapılmış olsalar bile, Sözleşme’nin 35(1). fıkrasına göre kabul
edilebilir bulmamıştır (İçyer v. Türkiye).
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• 6 aylık süre kuralı: “Mahkeme’ye ancak, uluslararası
hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının
tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren
altı aylık bir süre içinde başvurulabilir.”*
 Altı aylık süre kuralının amacı,
o hukuk güvenliğini güçlendirmek,
o Sözleşme bakımından olayların makul bir süre içinde incelenmesini sağlamak
o Yetkililer ve ilgili kişileri uzun sürecek bir belirsizliğe karşı korumaktır.
 Bu kural ayrıca, müstakbel başvuruculara bir başvuruda bulunup
bulunmamayı düşünmeleri ve eğer başvuruda bulunacaklarsa ileri
sürecekleri şikayetler ve iddialar konusunda karar vermeleri için
yeterli zaman sağlar.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Zamanın geçmesi ileri sürülen iddiaların gereği gibi
incelenmesinde sorun yaratacağı için, bu kural dava konusu
olayların kanıtlanmasını kolaylaştırır.
 Bu kural, Mahkeme tarafından yapılan denetimin süre yönünden
sınırlarını gösterir ve hem bireylere ve hem de devlet yetkililerine
belirtilen süre geçtikten sonra artık denetimin mümkün olmadığını
gösterir.
 AİHM, altı aylık süre kuralını, Hükümetin bir itirazı olmasa bile, re’sen
dikkate alır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• 6 aylık sürenin başladığı tarih: Altı aylık süre, iç
hukuk yollarının tüketilmesi sürecinde verilen nihai karardan başlar.
 Başvurucu normal şartlarda etkili ve yeterli olabilecek iç hukuk
yollarını kullanmış olmalıdır.
 Sadece olağan ve etkili hukuk yolları dikkate alınır.
 Kullanılması kamu görevlilerinin takdirine bağlı olan ve sonuç
olarak başvurucu tarafından doğrudan erişilebilir olmayan iç
hukuk yollarının tüketilmiş olması dikkate alınmaz.
 Aynı şekilde, belirli bir süreye sahip olmayan hukuk yolları belirsizlik
yaratır ve Sözleşme’nin 35(1). fıkrasındaki altı aylık süre kuralını
işlevsiz kılar.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Sözleşme’nin 35(1). fıkrası, kural olarak, başvurucuların
yargılamanın yenilenmesi için başvurmuş olmalarını veya benzer
olağanüstü hukuk yolları kullanmış olmalarını gerektirmez; bu tür
hukuk yolları kullanıldığı gerekçesiyle altı aylık sürenin uzatılmasına
izin vermez.
 Altı aylık süre, başvurucunun veya temsilcisinin ulusal düzeydeki
nihai karardan yeterince bilgi sahibi olmasıyla başlar (Koç ve
Tosun v. Türkiye).
 Başvurucunun nihai ulusal kararı hangi tarihte öğrendiğini
kanıtlamak, altı aylık süre kuralına uyulmadığını ileri süren devlete
düşer.
 Kararın tebliğ edilmesi halinde, altı aylık süre, karar örneğinin
tebliği tarihinden başlar.
 Avukata tebliğ edilmesi: Başvurucu iç hukuk yollarını tüketen
karardan daha sonra haberdar olsa da, altı aylık süre,
başvurucunun avukatının bu kararı öğrendiği tarihte başlar.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Kararın tebliğ edilmemesi halinde: İç hukukta kararın tebliğ
edilmesi öngörülmüyorsa, süre, kararın kesinleştirildiği tarihte, yani
tarafların kararın içeriğini kesin olarak öğrenebilecekleri tarihte
başlar.
 İç hukuk yolu bulunmaması halinde: Başlangıçtan itibaren
başvurucunun etkili bir hukuk yoluna sahip olmadığı belli ise, altı
aylık süre, şikayet konusu eylemin yapıldığı tarihten veya
başvurucunun bu eylemden doğrudan etkilendiği tarihten veya
böyle bir eylemi fark ettiği veya olumsuz sonuçlarını öğrendiği
tarihten başlar.
 Bir başvurucu, mevcut bir hukuk yolunu kullanmaya başlamış,
ancak daha sonra bu hukuk yolunun etkisiz olduğunu fark etmişse,
altı aylık süre, başvurucunun bu koşulları ilk fark ettiği veya fark
etmesi gerektiği tarihte başlar.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Altı aylık sürenin hesaplanması: Süre, nihai kararın
tefhim edildiği veya başvurucu ya da temsilcisinin bu karardan
haberdar olduğu günün ertesi günü başlar ve altı takvim ayı sonra sona
erer.
•
Altı aylık süreye uygun davranılmış olup olmadığı, her bir davalı devletin
ulusal mevzuatlarına göre değil, Sözleşme’ye özgü kriterler kullanılarak
belirlenir.
•
Mahkeme, altı aylık sürenin sona erdiği tarihi, davalı devlet tarafından
belirlenen tarihten farklı bir tarih olarak belirleyebilir.
•
Devam eden durum: “Devam eden durum” kavramı, devletin
başvurucuları mağdur ettiği “süre giden” faaliyetleriyle oluşan bir
vaziyete işaret eder.
•
Bir olayın zamanla önemli sonuçlar doğurması, bu olayın “devam eden
durum” oluşturduğu anlamına gelmez.
•
İddia edilen ihlalin, iç hukuk yollarının mevcut olmadığı bir devam eden
durum oluşturması halinde, altı aylık süre, devam eden durumun
sonunda başlar (Ülke v. Türkiye). Durum devam ettiği sürece, altı aylık
süre işlemez.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Dilekçede imza bulunması zorunluluğu
(Madde: 35 2/a): Mahkeme, 34. maddeye göre yapılmış bir
bireysel başvuruyu aşağıdaki hallerde ele almaz:
(a) Başvurunun isimsiz olması; …”*
 Mahkeme’ye yapılan bireysel başvurular imzasız ise, Mahkeme,
yapılan başvuruyu kabul etmez.
 Mahkeme’nin başvurucuyu belirleyebilmesi için dava dosyasında
herhangi bir unsur bulunmaması halinde, Mahkeme’ye yapılan
başvuru, isimsiz başvuru olarak kabul edilir.
 Kimliği üzerindeki şüpheyi kaldıracak ölçüde başvurucunun bütün
kişisel bilgilerini içeren ama imzalanmamış olan bir başvuru
dilekçesi, kendisiyle iletişimin ardından başvurucunun temsilcisi
tarafından imzalanmış olan bir başvuru, isimsiz başvuru değildir
(Kuznetsova v. Rusya).
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Hayali isimlerle yapılan başvurular: Bazı kişiler
takma isim kullanmışlar ve silahlı çatışma ortamında aile üyelerini ve
arkadaşlarını korumak için gerçek isimlerini açıklamamak zorunda
kaldıklarına dair Mahkeme’ye bir açıklamada bulunmuşlardır.
Mahkeme, “anlaşılabilir nedenlerle gerçek kimliklerini gizleme
taktiklerinin ardında, yeterli sayıda belirtiden isimlerinin dışında gerçek
kişiler olduklarını …” ve “başvurucular ile söz konusu olaylar arasında
yeterince yakın bir bağın varlığını” tespit ederek, bu başvurunun
isimsiz olmadığını kabul etmiştir.
• Mükerrer Başvuru (Madde: 35 2/b): Mahkeme, 34.
maddeye göre yapılmış bir bireysel başvuruyu aşağıdaki hallerde ele
almaz:
…
(b) Başvurunun Mahkeme tarafından daha önce incelenmiş bir
konuyla aynı içeriğe sahip olması ...”*
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Başvuru, Mahkeme tarafından daha önce incelenmiş bir başvuru
ile aynı ise ve yeni olaylar içermiyorsa, Mahkeme tarafından kabul
edilemez.
 Tarafları, şikayetleri ve maddi olayları aynı olan başvurular, “aynı
içeriğe sahip” başvurular olarak kabul edilir.
 Bir Hükümet tarafından yapılmış bir devlet başvurusu, bireyleri
kendi başvurularını yapma ve izleme imkanından yoksun
bırakmaz.
 İncelenmiş bir başvuruyla aynı içeriğe sahip bir diğer başvuru,
Sözleşme’nin 35(2). fıkrası gereğince reddedilir.
 Başvurucunun daha önce ileri sürdüğü şikayetleri yeniden ileri
sürdüğü bir başvuru kabul edilemez bulunur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Aynı apartmanda farklı bir daire ve farklı bir kiracıyla ilgili bir
konuda yapılan bir başvuruyla aynı meseleleri ileri süren ve yeni bir
delil göstermeksizin önceki şikayetlerini tekrarlayan ve dolayısıyla
içeriği itibarıyla aynı olan aynı başvurucunun başvurusu kabul
edilemez bulunmuştur (X v. Almanya).
 Bir başvurucunun gözaltında tutulma koşulları ve Devlet Güvenlik
Mahkemesi tarafından mahkumiyetiyle ilgili bir uyuşmazlık,
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bir uyuşmazlıkla aynı
uyuşmazlık değildir (Yurttaş v. Türkiye).
 Başvurucunun yeni bilgi sunduğu bir başvuru, önceki başvuru ile
içerik bakımından aynı başvuru olmayacaktır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Aynı Konuda Daha Önce Başka Bir
Uluslararası Organa Başvurulmamış Olmalıdır
(Madde: 35 2/b): Mahkeme, 34. maddeye göre yapılmış bir
bireysel başvuruyu aşağıdaki hallerde ele almaz:
…
(b) başvurunun … başka bir uluslararası soruşturma ya da uzlaşma
organına sunulmuş olup konuyla ilgili hiç bir yeni bilgi içermemesi.”*
 Bu hükmün amacı, aynı olaylarla ilgili birden fazla uluslararası
dava açılmasını önlemektir.
 Bu fıkradaki kabul edilebilirlik koşullarının birlikte bulunması gerekir:
o Başvuru, başka bir başvuru ile aynı içeriğe, yani aynı maddi olaylara, taraflara ve
şikayetlere sahip olmamalı, ve
o Başvuru, daha önce başka bir uluslararası soruşturma veya uzlaştırma organına
sunulmuş olmamalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Organ kavramı:
o Resmi bir organ olmalıdır.
o Uluslararası bir organ olmalıdır.
o Bağımsız bir organ olmalıdır.
o Yargısal bir organ olmalıdır.
 Organın rolü:
o Organ sorumluları belirleyebilmelidir.
o Organ bir ihlale son verme amacına sahip olmalıdır.
o Organın etkililiği.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Başvuru Hakkı Kötüye Kullanılmamalıdır
(Madde: 35 3/a): Aşağıdaki hallerde Mahkeme, 34. madde
uyarınca sunulan bireysel başvuruları kabul edilemez bulur:*
(a) Başvurunun konu bakımından Sözleşme veya Protokollerinin
hükümleriyle bağdaşmaması, dayanaktan açıkça yoksun veya
bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olması, ...”
 Sözleşme’nin 35(3)(a) fıkrasındaki “kötüye kullanma” kavramı,
genel hukuk teorisindeki olağan anlamıyla, yani bir hakkı
öngörüldüğü amaçlar dışında başkalarına zarar vermek üzere
kullanmak şeklinde anlaşılmalıdır.
 Buna göre, başvurucunun bireysel başvuru hakkının Sözleşme’de
öngörülen amacına açıkça aykırı olan ve Mahkeme’nin gereği
gibi çalışmasını veya önündeki davanın gereği gibi görülmesini
engelleyen bir davranışı, başvuru hakkının kötüye kullanılması
oluşturur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, bir başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
sebebiyle reddedilmesinin istisnai bir tedbir olduğunu
vurgulamıştır.
 Mahkeme’ye göre, şu hallerde başvuru hakkı kötüye kullanılmış
demektir:
o yanıltıcı bilgi verme;
o hakaret edici bir dil kullanma;
o dostane çözüm sürecini gizli tutma yükümlülüğünü ihlal etme;
o başvurunun açıkça içerikten yoksun şikayetçilikle sunulması veya gerçek bir amaçtan
yoksun bir başvuru olması;
o Başvurunun sırf siyasi propaganda ya da belli bir konuyu sırf kamuoyunun gündemine
sokmak amacıyla yapılması; ve
o tüketici olarak sayılamayan diğer tüm haller.
 Bir başvuruda Mahkeme’yi aldatmak amacıyla bilerek gerçek
olmayan olaylara dayanılıyorsa, başvuru hakkı kötüye kullanılıyor
demektir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Başvurucunun Mahkeme ile iletişimi sırasında davalı Hükümete,
Hükümet temsilcisine, davalı devletin makamlarına, Mahkeme’nin
kendisine, Mahkeme yargıçlarına, Mahkeme Yazı İşleri
Müdürlüğüne veya Yazı İşleri mensuplarına karşı özellikle kırıcı,
hakaret edici, tehdit edici veya tahrik edici bir dil kullanması
halinde, başvuru hakkı kötüye kullanılmış olur.
 Başvurucunun kullandığı dilin sadece ağır, polemikçi veya
müstehzi olması yeterli değildir; kötüye kullanma olarak
görülebilmesi için “normal, medeni ve meşru eleştiri sınırlarını”
aşması gerekir.
 Sözleşme’nin 39(2). fıkrası ile Mahkeme İçtüzüğünün 62(2). fıkrası
gereğince taraflara yüklenen dostane çözüm görüşmelerini gizli
tutma ödevinin bir başvurucu tarafından kasten ihlal edilmesi,
başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak kabul edilebilir ve bu
nedenle başvuru reddedilebilir.*
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme tarafından geçmişte kabul edilemez bulunmuş
başvurusuna benzer sıkıcı ve açıkça temelsiz başvuruları tekrar
tekrar Mahkeme’ye gönderen bir başvurucu, başvuru hakkını
kötüye kullanmış olur.
• Mahkemenin yetkisine ilişkin kabul
edilemezlik nedenleri:*
 Kişi bakımından (ratione personae) bağdaşmazlık: Kişi
bakımından (ratione personae) bağdaşabilirlik, iddia edilen
Sözleşme ihlalinin bir Sözleşmeci Devlet tarafından işlenmiş
olmasını veya bir şekilde Sözleşmeci Devlete yüklenebilmesini
gerektir.*
 Davalı devlet Mahkeme’nin kişi bakımından yetkisiyle ilgili her
hangi bir itirazda bulunmamış olsa bile, bu mesele Mahkeme’nin
re’sen incelemesi gereken bir meseledir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Başvurular aşağıdaki sebeplerle, Sözleşme’yle kişi bakımından
bağdaşmaz bulunur:
o başvurucu Sözleşme’nin 34. maddesi bakımından taraf ehliyetinden yoksun ise;
o başvurucu iddia edilen ihlalin mağduru olduğunu gösteremiyorsa;
o başvuru bir bireye karşı yapılmış ise;
o başvuru Sözleşme’yi onaylamamış bir devlete karşı veya doğrudan Sözleşme’ye
katılmamış uluslararası bir örgüte karşı yapılmış ise;
 Yer bakımından bağdaşmazlık: Sözleşme’nin 1. maddesine göre
Sözleşmeci Devletler yetki alanları içerisindeki her bireye
Sözleşmede belirtilen hak ve hürriyetleri tanımayı taahhüt
etmişlerdir.*
 Bu anlamda Devletlerin ülkeleri dışında gerçekleştirdikleri eylemler
bazen Sözleşme altında Devletin sorumluluğunu ortaya çıkarabilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Örneğin, Kıbrıs davasında Türkiye kendi ülkesi sınırları dışında
gerçekleştirdiği eylemler dolayısıyla sorumlu tutulmuştur. Burada
önemli nokta devletin egemenlik yetkisini kullanmasıdır. Kıbrıs
davasında Mahkeme Türkiye’nin bölgedeki eylemleri dolayısıyla
sorumluluğunu tespit ederken Türkiye’nin bölgede askeri ve
ekonomik kontrol sağlamış olmasına dayanmıştır.
 Buna karşılık Bankovich davasında NATO güçlerinin eski
Yugoslavya topraklarını bombalaması sebebiyle verdiği zararlar
söz konusu olduğunda Mahkeme havadan bombalamanın Kıbrıs
davasındaki gibi bir egemenlik kullanımı olmadığı sonucuna
varmıştır.
 Yer bakımından (ratione loci) bağdaşabilirlik, iddia edilen
Sözleşme ihlalinin davalı devletin yargı yetkisi alanında veya
davalı devlet tarafından etkili bir şekilde kontrol edilen
topraklarda meydana gelmiş olmasını gerektirir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Sözleşmeci Devletin ülkesi dışında meydana gelen ve Sözleşmeci
Devletin yargı yetkisi alanındaki bir makamla ilgisi bulunmayan
olaylara dayanan başvurular, Sözleşme’yle yer bakımından
bağdaşmaz oldukları gerekçesiyle reddedilir.
 Şikayetler, bir Sözleşmeci Devletin ülkesi dışında meydana gelen
eylemlerle ilgili ise, Hükümet başvurunun yer bakımından kabul
edilemez olduğuna dair bir ilk itirazda bulunabilir.
 Böyle bir itiraz, Sözleşme’nin 1. maddesine göre incelenir.
 Ancak devletin yurtdışındaki diplomatik ve konsolosluk
temsilciliklerinin eylemleri nedeniyle sorumlu olduğu ve diplomatik
misyonlar veya devletin bayrağını taşıyan veya devlete tescilli
olan araçlarda ve uçakta yapılan eylemlerle ilgili olarak yer
bakımından bağdaşmazlık meselesinin doğmadığı açıktır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Zaman bakımından (ratione temporis) bağdaşmazlık: Uluslararası
hukukun genel kuralları (antlaşmaların geriye yürümezliği ilkesi)
gereğince Sözleşme hükümleri, bir Sözleşmeci Devlet bakımından
Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarihten önce sona ermiş bir eylem
veya bir olay veya bir durum, o devleti bağlamaz.*
 Zaman bakımından yetki sadece, davalı devlet tarafından
Sözleşme’nin veya Protokollerin onaylanmasından sonraki dönemi
kapsar. Sözleşme, bu tarihten önce sebebiyet verilen kusurların ve
zararın giderimi için Sözleşmeci Devletlere özel bir yükümlülük
yüklemez.
 Mahkeme zaman bakımından yetkisini yargılamanın her
aşamasında ve re’sen incelemek zorundadır; çünkü bu konu,
kelimenin dar anlamıyla kabul edilebilirlik sorunundan çok
Mahkeme’nin yetkisiyle ilgili bir konudur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisinin belirlenmesi
konusunda kritik tarih, kural olarak ilgili devlet bakımından
Sözleşme’nin ve Protokollerin yürürlüğe girdiği tarihtir.
 Devam eden ihlaller: Sözleşme organları, Sözleşme’nin yürürlüğe
girmesinden önce başlayan ama bu tarihten sonra devam eden
ihlalin söz konusu olduğu durumlarda, zaman bakımından
yetkilerinin genişletilmesini kabul etmişlerdir.
 Konu bakımından (ratione materiae) bağdaşmazlık: Bir
başvurunun veya şikayetin Sözleşme’yle konu bakımından
(ratione materiae) bağdaşabilirliği, Mahkeme’nin maddi
yetkisinden türemektedir.*
 Bir şikayetin Sözleşme’yle konu bakımından bağdaşabilir olması
için, başvurucu tarafından dayanılan hak, yürürlüğe girmiş olan
Sözleşme ve Protokollerle korunmuş olmalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, diğer uluslararası belgeler tarafından korunan hakların
ihlali iddialarını incelemeye yetkili olmamakla birlikte, Sözleşme
metnindeki kavramların ve terimlerin anlamlarını tanımlarken,
uluslararası hukukun Sözleşme dışındaki unsurlarını da dikkate
alabilir ve almaktadır.
 Mahkeme yargılamanın her aşamasında konu bakımından yetkili
olup olmadığını inceleyebilir.
 Davalı devletin çekince koyduğu Sözleşme hükümlerinden biriyle
ilgili başvurular, Sözleşme’yle konu bakımından bağdaşmaz
bulunur.
 Ancak, Mahkeme bu çekinceyi Sözleşme’nin 57. maddesi
bakımından geçerli bulmuş olmalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Esasa ilişkin kabul edilemezlik nedenleri:
 Açıkça temelsizlik: Bir başvuru bütün şekli kabul edilebilirlik
koşullarını taşısa ve Sözleşme’yle bağdaşır olsa bile, Mahkeme
yine de bu başvuruyu esasın incelenmesiyle ilgili nedenlerle kabul
edilemez bulabilir.*
 En çok kullanılan neden, açıkça dayanaktan yoksunluktur.
 Bir başvurunun konusu üzerinde yapılan ön inceleme, herhangi bir
şekilde Sözleşme’de güvence altına alınan bir hakkın ihlal edildiği
görüntüsü vermiyorsa ve bu nedenle normal şartlarda nihai bir
karar ile sonuçlanacak esastan incelemeye devam edilmeden
hemen başlangıçta kabul edilemez bulunabilecek olan bir
başvuru, “açıkça temelsiz” başvuru olarak kabul edilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Açıkça temelsiz şikayetler dört kategoriye ayrılabilir:
o “dördüncü derece mahkemesi” şikayetleri,
o açıkça veya görünür şekilde ihlalin bulunmadığı şikayetler,
o kanıtlanmamış şikayetler ve
o karmaşık ve zorlama şikayetler.
 AİHM, bir üst mahkeme veya Sözleşme’ye Taraf Devletlerin
mahkemeleri tarafından verilen kararları bozan veya ulusal
mahkemelerin baktığı davaları yeniden yargılayan bir mahkeme
olmadığı gibi, bir Yüksek Mahkeme gibi davaları yeniden
inceleyen bir mahkeme de değildir.
 AİHM’nin yetkisi, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme ve ek Protokolleri
kabul ederek insan hakları konusunda üstlendikleri taahhütlere
uyup uymadıklarını incelemektir.
 Mahkeme, Sözleşme tarafından korunan hak ve özgürlükler ihlal
edilmedikçe, bir ulusal mahkeme tarafından işlenen maddi ve
hukuki hataları ele almakla görevli değildir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, bir ulusal mahkemeyi şöyle değil de böyle karar almaya
götürmüş olan olayları kendisi değerlendiremez. Eğer aksi olsaydı,
Mahkeme üçüncü veya dördüncü derece mahkemesi gibi hareket
edecek olur ve bu da kendisine getirilen sınırlamaları görmezden
gelmesi demek olurdu.
 Mahkeme, genel bir kural olarak, aşağıdaki konularda ulusal
mahkemelerin tespitlerini ve vardıkları sonuçları sorgulamaz:
o davadaki olayların kanıtlanması;
o iç hukukun yorumlanması ve uygulanması;
o yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi;
o kişisel bir uyuşmazlığın sonucunun esas yönünden adil olmaması;
o
ceza davasında sanığın suçluluğu veya masumiyeti.
 Bu kuralın bir istisnası olarak, Mahkeme’nin söz konusu tespitleri ve
varılan sonuçları sorgulayabileceği tek durum, söz konusu tespit ve
sonuçların açıkça ve bariz bir şekilde adaleti ve sağduyuyu hiçe
sayan bir tarzda keyfi olması ve kendiliğinden Sözleşme’yi ihlal etmiş
olmasıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Bir başvurucunun şikayeti, kabul edilebilirlikle ilgili bütün biçimsel
koşulları taşımasına ve Sözleşme’yle bağdaşır olmasına ve
dördüncü derece mahkemesi şikayeti oluşturmamasına rağmen,
Sözleşme’de güvence altına alınan haklardan birinin ihlaline ilişkin
bir belirti sunmuyorsa, bu başvuru açıkça temelsiz bulunacaktır.
 Böyle durumlarda Mahkeme, şikayetin esasının incelenmesini
kapsayacak bir ihlal işareti bulunmadığı ve şikayetin daha fazla
incelenmeksizin kabul edilebilir olmadığı şeklinde karar verecektir.
 Mahkeme’nin önündeki yargılama çelişmeli niteliktedir.
 Dolayısıyla, Mahkeme’ye olaylarla ilgili deliller sunmak suretiyle
olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve ayrıca dayanılan bir
Sözleşme hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine veya
edilmediğine dair açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlamak taraflara, yani başvurucuya ve davalı
Hükümete düşer.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Bu koşullar yerine getirilmediği taktirde Mahkeme, başvuruyu
açıkça temelsiz olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulur.
 Bunun meydana gelebileceği özellikle iki tür durum vardır:
o başvurucunun Sözleşme’deki bir veya bir kaç maddeye sadece atıfta bulunup bu
maddelerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklamada bulunmaması durumu
o başvurucunun iddialarını desteklemek için özellikle ulusal mahkemelerin veya diğer
makamların kararları gibi belge delilleri sunmayı ihmal etmesi veya sunmayı
reddetmesi
 Önemli bir zararın bulunmaması: İş yükü sorununu çözmek için 14
Nolu Protokolün getirdiği en önemli yeniliklerden biri, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılacak bireysel başvurularda geçerli
olmak üzere yeni bir kabul edilebilirlik ölçütünün getirilmesidir.*
 Bu kritere göre, Mahkeme, bireylerin önemli bir zarara uğramadığı
önemsiz başvuruları reddedebilecektir. Bir başka deyişle, 14 Nolu
Protokol, “de minimis non curat” ilkesini Sözleşme metnine
sokmuştur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren Mahkeme, yalnızca Sözleşme
hükümleriyle bağdaşmayan, açıkça dayanaktan yoksun veya
bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olan
başvurular hakkında değil, aynı zamanda başvurucunun önemli
bir zarar görmemiş olması halinde de kabul edilemezlik kararı
verebilecektir (m. 35/3-b).
 Bu kritere göre AİHM, başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
bireysel başvuruları kabul edilemez bulabilecektir.
 Bununla birlikte, Sözleşme ve Protokollerde tanımlanan insan
haklarına saygı ilkesi, başvurunun esasının incelenmesini gerekli
kılıyorsa, başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı gerekçesiyle
başvuru reddedilemeyecektir.
 Keza AİHM, ulusal yargı organlarınca yeterince incelenmemiş
başvuruları, bu gerekçeyle reddedemeyecektir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Yeni kabul edilebilirlik kriteri uygulanırken şu üç sorunun
cevaplandırılması gerekmektedir:
o Başvurucu önemli bir dezavantaja maruz kalmış mıdır?
o İnsan haklarına saygı ilkesi, başvurunun esasının incelenmesini gerektirmekte midir?
o Başvurucunun iddiaları ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmiş midir?
 Başvurucunun önemli bir zarara uğrayıp uğramadığı belirlenirken
başvurucunun sübjektif algısına ve objektif açıdan bunun somut
olaydaki etkisine bakılmalıdır.
 Mahkeme, başvurucunun önemli bir zarara uğrayıp uğramadığını
denetlerken, başvurucunun ekonomik durumunu ve
başvurucunun yaşadığı ülkenin ekonomik koşullarını ayrı ayrı
değerlendirmektedir.
 AİHM, başvurucunun önemli bir zarara uğramadığını tespit etmiş
olsa bile, eğer Sözleşme ve protokollerde tanımlanan insan
haklarına saygı ilkesi başvurunun esasının incelenmesini
gerektiriyorsa, kabul edilemezlik kararı veremez.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Bir başka deyişle, kabul edilemezlik kararı ancak insan haklarına
saygı ilkesi başvurunun esasının incelenmesini gerektirmiyorsa
verilebilir.
 Bir bireysel başvurunun, başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı gerekçesiyle kabul edilemez nitelikte olduğuna karar
verilebilmesi için, başvurunun daha önce ulusal bir mahkeme
tarafından gereği gibi incelenmiş olması gerekir.
• Mahkeme’nin vereceği kararın niteliği:
“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar
verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak
kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete
uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”*
 Mahkeme’nin vereceği karar ihlalin varlığının veya yokluğunun
tespiti ve ihlal var ise ve bunun sonucunda bir zarar söz konusu ise
tazminat ödenmesi yönünde olabilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme bunların dışında Sözleşmeci Devletin belirli bir şekilde
hareket etmesine yönelik bir karar veremez.
 Ayrıca, Mahkeme’nin kararı iç hukukta doğrudan doğruya
uygulama kabiliyetine sahip bir karar da değildir. Bu karar
otomatik olarak iç hukukta gerçekleştirilen yargılamanın
yenilenmesi sonucunu da doğurmaz.
 Mahkeme’nin verdiği kararlar kurucu (inşai) değil, bildiricidir.
 Kurucu nitelikteki kararlar, daha önce var olmayan bir hukuki
durum oluştururlar.
 Oysa AİHM kararları sadece Sözleşme ve Ek Protokollerinde
güvence altına alınan hakların ihlal edilip edilmediğini tespit eder.
 Kararların bildirici niteliğinin bir sonucu olarak, AİHM’nin iç
hukuktaki işlemleri, hukuk kurallarını ve mahkeme kararlarını iptal
etme yetkisi yoktur.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Bununla birlikte, Mahkeme ihlali tespit etmenin yanında, şartları
oluştuğu takdirde başvuruculara tazminat verilmesine de
hükmetme yetkisi vardır. Hakça tazminata ilişkin Mahkeme
kararının bildirici değil, kurucu nitelikte olduğunu kabul etmek
gerekir.
 AİHM’nin verdiği kararlar, Sözleşme’nin 46. maddesinde de
belirtildiği üzere, taraf devletler açısından bağlayıcıdırlar.
 Mahkeme kararları sadece davanın tarafları için bağlayıcıdır.
 Mahkeme kararları her ne kadar “erga omnes” bağlayıcı
olmasalar da, herhangi bir konuda verilen ihlal kararı aynı
durumda olan diğer devletleri, AİHM önünde mahkûm olmamak
için tedbir almaya zorlamaktadır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 AİHM’nin verdiği kararın kesinleşmesi üzerine, aleyhine ihlal kararı
verilen devletlerin temel olarak iki tür yükümlülüğü bulunmaktadır:
o Taraf devletler Mahkeme kararına uymak zorundadırlar.
o Taraf devletler, Mahkeme kararıyla tespit edilen ihlali ve ihlalin tüm sonuçlarını ortadan
kaldırmak zorundadırlar. Ancak ihlali ortadan kaldırmak için kullanılacak yöntemler
konusunda, kural olarak serbesttirler.
• Taraf Devletlerin Kararlara Uyma
Yükümlülüğü: Sözleşme’nin 46. maddesine göre, “Yüksek
Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin
kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.”
 Taraf devletler açısından bağlayıcı olan kesinleşmiş AİHM kararları,
başvurucular açısından da bağlayıcıdır.
 Bireysel ve devletlerarası başvurularda, ihlal kararı bir devlet
aleyhine verilmektedir ve ilgili devlet karara uymakla ve kararın
gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Taraf devletlerin Mahkeme kararlarına uyma yükümlülüğünü
yerine getirmediklerinde, sorumluluklarının ne olacağına ilişkin
Sözleşme’de herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
 Sözleşme’nin 46. maddesinin 2. fıkrasındaki “Mahkemenin
kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan
Bakanlar Komitesine gönderilir.” hükmü, taraf devletlerin
Mahkeme kararlarına uyup uymadıklarının denetiminin Bakanlar
Komitesi tarafından yerine getirileceğini ifade etmektedir.*
 Bakanlar Komitesi, taraf devletlerin Mahkeme kararlarının
gereklerini yerine getirip getirmediklerini kontrol etmektedir.
 Bakanlar Komitesi, Mahkeme kararlarına uymayan ve gereklerini
yerine getirmeyen devletlere, tavsiye kararından Avrupa Konseyi
üyeliğinden çıkarmaya (AK Statüsü m. 8) kadar varabilen bir dizi
yaptırımı uygulayabilir.
 Aynı şekilde Mahkeme de, verilen bir kararın yerine getirilmemesi
nedeniyle ihlal kararı verebilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Taraf Devletlerin, İhlali ve Tüm Sonuçlarını
Ortadan Kaldırma Yükümlülüğü: AİHM tarafından
aleyhine ihlal kararı verilen devletler, ihlali sona erdirmekle, ihlalin tüm
sonuçlarını kaldırmakla ve başvurucular için mümkün olduğunca ihlal
öncesi durumu tesis etmekle yükümlüdürler.
 Mahkeme birçok kararında şu tespiti yapmıştır: “Sözleşme’nin ihlal
edildiğine ilişkin bir karar sorumlu devlete, ihlale son verme ve
ihlalin sonuçlarını ihlalden önceki durumu geri getirecek şekilde
tazmin etme hukuki yükümlülüğünü yükler.”
 Mahkûm olan devletin Sözleşme’nin 46. maddesinden
kaynaklanan yükümlülükleri; ihlali sona erdirmek, ihlalin sonuçlarını
telafi ederek ihlal öncesi durumu olabildiğince sağlamak, telafi
edilemediği takdirde hakça tazminat ödemek ve ihlalin
tekrarlanmaması için gerekli önlemleri almaktır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının
İnfazı: AİHM kararlarının infazında mahkûm olan devletin esas
itibariyle üç yükümlülüğü bulunmaktadır:*
o Tazminat ödemek,
o bireysel tedbirler almak ve
o genel tedbirler almak.
 Kararların infaz edilebilmesi için alınması gereken tedbirlerden
sadece tazminat ödenmesi Sözleşme’de açıkça belirtilmiştir.
 Bireysel tedbirler ve genel tedbirler, Sözleşme’de açıkça
belirtilmemiştir.
 Sözleşme’nin 1. ve 46. maddesini birlikte yorumlayan Mahkeme,
sorumlu devletin ihlalin sona erdirilmesi, sonuçlarının ortadan
kaldırılması ve ihlalin bir daha tekrarlanmaması için gerekli
tedbirlerin alınması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Tazminatın ödenmesi: Kararın infaz edilebilmesi için
AİHM’nin sorumlu devletin alması gereken tedbiri açıkça bildirdiği tek
durum, adil bir tazminatın ödenmesidir.
 Bu durum AİHM’nin verdiği kararların bildirici niteliğinin
istisnalarından birisidir.
 Sözleşme’nin 41. maddesine göre, “Eğer Mahkeme bu Sözleşme
ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek
Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen
ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar
gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.”
 Mahkeme tarafından hükmedilen tazminatın ödenmesi, yoruma
açık olmayan bir yükümlülüktür.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Mahkeme, Sözleşmedeki hak ve özgürlüklerden biri ihlal
edildiğinde tazminata hükmetmek zorunda değildir.
 İhlal konusu olay maddi veya manevi bir zarara neden olmamışsa
veya ihlalin tüm sonuçları giderilebilir nitelikteyse, bir hakkın ihlal
edildiğini tespit etmenin başvurucu için yeterli olduğuna karar
verebilir.
 Adil tazminatın önemli şartlarından birisi de taleptir.
 Başvurucu tazminat talebinde bulunmamışsa, mahkeme tazminat
konusunu kendiliğinden incelememektedir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Bireysel tedbirler: Mahkeme tarafından tespit edilen ihlalin
başvurucu üzerindeki sonuçları bazen maddi veya manevi tazminatla
giderilemeyebilir.
 Sorumlu devletin, başvurucu ile ilgili birtakım önlemler alması
gerekebilir.
 Bireysel tedbirlere, yargılanmanın yenilenmesi, yeniden inceleme,
sınır dışı etme kararının geri alınması, adli sicil kaydının silinmesi vb.
önlemler örnek olarak gösterilebilir.
 Bireysel tedbirler, başvurucunun durumu ve ihlalin özelliği dikkate
alınarak belirlenmektedir.
 Her ihlal bireysel tedbirlerin alınmasını gerektirmeyebilir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
 Bireysel tedbirler içinde en önemlisi ve en çok başvurulanı,
yargılamanın yenilenmesidir. Ülkemiz açısından yargılamanın
yenilenmesi için gerekli şartlar ana başlıklar olarak şu şekilde
sıralanabilir;
o Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi veya ek
protokollerinden birinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmalıdır,
o İhlalin kesinleşmiş bir ceza, hukuk, idare veya askeri (vergi mahkemesi de dâhil)
Mahkeme kararından kaynaklanması gerekir,
o İhlal alınabilecek başka bir tedbirle ortadan kaldırılamamalıdır,
o İhlal yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılabilir bir niteliğe sahip
bulunmalıdır,
o Başvurucu tarafından yargılamanın yenilenmesi yolu talep edilmiş olmalıdır,
o Yargılamanın yenilenmesi talebi, süresi içerisinde ileri sürülmüş olmalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
• Genel tedbirler: Genel tedbirler, aynı tip ihlalin bir daha
yaşanmaması için sorumlu devletin alması gereken anayasal ve yasal
değişiklikler, idari uygulamaların değiştirilmesi, içtihat değişiklikleri ve
kararın yayınlanması gibi önlemlerdir.
 Bu önlemler başvurucunun kişisel durumu ile ilgili olmayan, ihlalin
önlenmesi amacını güden genel nitelikteki önlemlerdir.,
 İhlale neden olan olayın bir yasa hükmünden veya mahkeme
içtihadından kaynaklandığı anlaşılmış ise, ihlalin kaynağındaki bu
yasa hükümlerinin veya mahkeme içtihadının Sözleşme ve AİHM
içtihadına uygun hale getirilmesi gerekecektir.