manik depresif psikoz

Download Report

Transcript manik depresif psikoz

PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR
Prof.Dr.Bengi
SEMERCİ
PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR
Psikiyatrinin hukukla ilişki kurduğu durumlar:
 Suçun bilerek işlenip işlenmediği
 Yaptığı eylemin sonuçlarından haberdar olup-olmadığı
 Kendini denetleyip-denetlemediği
 Suç işleyen kişinin özellikleri
 Mağdurun ruhsal durumu
 Mağdur olanın sağıltımı
PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR
 Akıl hastalarının, çocukların cezai ehliyetinin olmaması çok eskilere
dayanıyor
 Hukuki tanımlama da en ünlü mahkeme 1843’de yapılmış ve savunma bir
psikiyatristin yazdığı kitaba dayandırılmış
 1954’de Amerika’da Durham yargılamasının sonucu kuralları
belirlemiştir:Sanığın eylemi bir akıl hastalığı ya da zayıflığı sonucu
oluşmuşsa ceza sorumluluğu yoktur.
 Soru:AKIL HASTALIĞI NEDİR?
PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR
•
•
•
•
•
Hastalık ve bozukluk farklıdır
Bozukluk; belirli oluşu, seyredişi ve sonlanışı olan belirtiler kümesidir.
Psikiyatrik sorunların çoğu bozukluktur.
Bozuklukları değerlendirirken bazı özelliklere bakılır.
Bilinç, zeka,dikkat,bellek,soyutlama, düşünce içeriği, akışı gibi özellikler
değerlendirilerek kişinin sorunu saptanabilir
• Yine benzer özelliklerin değerlendirmesi bize hangi belirtiler kümesinin
olduğunu, böylece hangi bozukluğun oluştuğunu ve süreci gösterir.
• Hukuk kitaplarında kullanılan akıl hastalığı terimi psikiyatride
kullanılmamakta, onun yerine akıl sağlığı terimi altında çeşitli bozukluklar
ve onlara bağlı durumlar değerlendirilir.
ŞİZOFRENİ
 şizofreni, düşünme, duygu ve davranışlarda bozukluklarla giden, insanın
içe kapanarak, kendine özgü bir dünyada yaşadığı, gerçeklerden ve insanlar
arası ilikilerden uzaklaştığı bir hastalıktır.
 Genellikle genç yaşlarda (15-25) başlamakla birlikte, daha geç yaşlarda da
olabilir. Çok nadir olmayan bu hastalık, ne kadar erken yaşta başlarsa
yarattığı harabiyet o kadar fazladır.
 Ailede şizofren olması riski arttırır.Uzak akrabalarda olması ise daha düşük
bir risktir.
ŞİZOFRENİ
 Genel olarak biyokimyasal etkenler önemlidir. Biyolojik yatkınlığı olan
kişilerde, toplumsal ve çevresel olayların etkisiyle ortaya çıkar. Başlamasına
ilişkin yanlış inanışlar vardır. Özellikle bazı yerlerde “kara sevdaya”
yakalanmanın, bazen de aşırı dayak yeme ya da benzer sıkıntıların
şizofreniye neden olduğu düşünülür.Oysa bu tür stresler, sadece biyoljik
yatkınlığı olan kişilerde hastalığın ortaya çıkmasınI kolaylaştırırlar.
 Genel Olarak çevreye ilgisizlik vardır. Konuşmada dağınıklık, kendine özgü
anlamı olan kelimelerle, içerik olark garip gelen konuşmalar, anlamsızlıklar,
mantıksızlıklar olabilir. Duygularda azalma, tepkisizlik, dışa vurumda
sorunlar olur. Hareketlerde de bazı değişiklikler gözlenir. Durgunluktan aşırı
hareketliliğe giden bozukluklar olabilir. Bazen sadece garip yüz hareketleri,
tekrarlayan bazı hareketler, bazende saldırgan davranışlar gözlenebilir.
ŞİZOFRENİ
 Algı ve düşünce bozuklukları şizofrenide önemlidir. Dikkatin çabuk
dağılması yanında, önemli algı bozuklukları olur. Bunlar halüsünasyonalar
(varsanılar) ve illüzyonlar (yanılsamalar) dır. Yanılsama dışardan gelen
uyaranın yanlış algılanmasıdır. Karanlıkta çoğumuz uçuşan perdeyi başka
birşey gibi algılayabilriz. Ama şizofrenide genellikle garip ve korkutucudur.
 Halisünasyonlara gelince işitme, görme, dokunma gibi çeşitli algılara ilişkin
olabilir.En sık işitsel, daha sonra da görsel halisünaysonlar olur. İşitsel
halüsünayonlar çoğunlukla olumsuz şeyler söyleyen, bazen hakaret eden
sözlerdir. Hastaların bu halisünasyonlara yanıt vermeleri, kendi kendine
konuşma gibi algılanabilir.

ŞİZOFRENİ
 Düşünce bozukluklarına içerik ve akışdaki bozukluklar olarak ayrı ayrı
bakmak gerekir. Akışta bazen hızlanma, bazen kopmalar, bazen de
duraklamalar olur. Bunlar konuşmalara yansıyabilir. Karışık, anlaşılmayan
konuşmalara dönebilir. Düşüncelerin çocukça olması, büyüsel olması gibi
özellikler olabilir. Ama bunlar şizofreni hastalarının düşüncelerinin saçma
olduğunu göstermez. Kendi içinde anlamlı bağlantıları olabilir.
 Düşünce içieriğinde görülen bozukluklara sanrı denir. Sanrının anlamı,
gerçeğe uymayan ama mantıklı tartışmalarla değiştirilemeyen düşüncedir.
Düzensiz, tutarsız sanrılar şizofreninin özelliklerindendir.
ŞİZOFRENİ
• Düşünce okunması: Başkalarının onun düşüncelerini ya da kendisinin
başkalrının düşüncelerini okuyabildiğini düşünür.40 yaşındaki erkek
hasta,yan masadaki çalışma arkadaşının düşüncelerini okuduğuna inanıyor,
onun kendi yapacaklarını önceden yaptığını düşünerek arkadaşına
saldırıyordu.
• Düşünme sokulması: Başkalarının onu kafasına düşüncelerini sokarak,
davranışlarını kontrol ettiklerine inanma. 17 yaşındaki hasta, bilinmeyen
güçlerin onun tüm düşüncelerini ele geçirdiğini ve aslında kendinin değil,
onların istediklerini yaptığına inanıyodu.
• Alınma sanrıları:Hasta hakkında konuşulduğunu, gözlendiğini düşünür. Bir
bayan hasta haberleri sunan spikerin devamlı kendisi hakkında
konuştuğunu, hakaret ettiğini söylüyordu. İtiraz edip, başka şey söylediği
belirtildiğinde, konuşmadığında bile kaş hareketleriyle hakarete devam
ettiğini söylüyordu.
ŞİZOFRENİ
• Büyüklük sanrıları: Kendini toplum içinde çok önemli biri sanma ve buna
inanma. Bu sanrıya örnek olarak kendini peygamber sananları, ermiş
sananları verirken, onları basına çıkarıp, gerçekmiş gibi sunanları da anmak
gerekir herhalde. Büyüklük sanrılarını iyi bir örneği de sıklıkla fıkralara
konu olan kendini Napolyon sananlardır.
• Erotomanik sanrılar: Tanımadığı kişilerin kendine aşık olduğunu, cinsel
şeyler söylediğini düşünme. Komşusunun kendine aşık olduğunu idda eden
şizofren hasta, hastalığı anlaşılana kadar eşinin komşuyla çatışmasına
neden olmuştu.
ŞİZOFRENİ
• Şizofreni kesinlikle hekim gözetiminde ilaçla tedavi edilmesi gereken bir
hastalıktır. İlaçların ve kontrollerin düzenli olması çok önemlidir. İlaç
edavisinin yanısıra hastaya destekleyici terapi, grup terapileri ve en
önemlisi aile terapisi yapmak önemlidir. Ailenin olayı anlaması ve hastayı
sahiplenmesi çok önemlidir. Hastalık kişiye göre değişen gidişat gösterir.
Alevlenmeler ve düzelmelerle gider.Tam düzelme, yani hastalık öncesi
işlevselliğe tam dönüş olmaz. Hastalar tedavi edildiklerinde kısıtlamalar
olsada, çalışabilirler. Onları toplum içinde, sosyal tutmaya çalışmak
önemlidir. Alevlenmeler döneminde tedaviyi düzenlemenin dışında,
şizofren hastalardan utanmak, kokmak ya da kaçmak yerine tanımaya,
anlamaya çalışmak ve üretime katmak hasta, aile ve toplum için önemlidir.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Bazı insanların yaşamının büyük bir bölümünde depresyon hakimdir, bir
bölümünde ise gittikçe artan, dizginlenemeyen bir neşe, bir enerji bazen
de bir öfke olur. İşte herşeyin artmış olduğu dönemlere manik dönemler,
hastalık dönemlerinin bir kısmını depresyonda , bir kısmını ise manide
geçirmeye de bipolar bozukluk ya da eski adıyla manik depresif psikoz
deriz.
 Duyguların elem ve kederden neşeye doğru değişimi olmadığı zamanlarda
herşey normaldir. Bazen depresif dönemleri atlayarak, aralıklı manik
dönemler yaşanır ki genellikle yaşayan yaşadığı sürede mutlu,
çevresindekiler ise şaşkın ve çaresizdir, tıpkı manik dönem bittikten sonra
hastanın hissettiği gibi. Bazen maniden depresyona, depresyondan
maniye geçişler o denli hızlı olurki herkes için dayanılmaz olabilir.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Bulgular ortalama 20 yaşta başlar. Ama daha erken ve daha geçte
başlayabilir. Geç yaşlarda başlamanın daha az olmasına karşın, çocukluk,
özellikle de ergenlik döneminde başlama azımsanmayacak sayılardadır.
 Ailesinde bipolar bozukluk olanlarda görülme riski daha fazladır.Riski
arttıran nedenlerden biri ayrı yaşama ve boşanmadır.
 Ekonomik ve sosyal durum farkı bulunamazken, hastalık cinsiyetler arası
farkda göstermemektedir.
 Erkeklerde daha çok manik, kadınlarda ise daha çok depresif nöbetlerle
başlama gözlenir
 .Eğer erken başlamışsa, aile öyküsü varsa hastalık daha ağır geçer.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Genellikle manik dönem başladığında herkes şaşırır. Çok iyi tanıdıklarını
sandıkları yakınlarında garip değişiklikler olamaya başlamıştır. Yüksek ses
tonuyla, aşırı hızlı, el kol hareketleri yaparak konuşan biri vardır.
 Üstelik düşünce hızı arttığından konuşmaları adeta bir laf salatasına
dönmüş, konudan konuya atlamaya başlamıştır.Araya konuştuğunuz konu
dışında bir sürü şey girer ve hastayı sık sık uyarmanız gerekir.
 Kendini her anlamda büyük ve erişilmez görmeye başlar.Çok
güçlüdür,herşeyi başarabilecek gücü vardır, dünyayı yönetiyordur, müthiş
buluşların sahibidir. Bu denli önemli birinin doğal olarak düşmanları
olacaktır ve ona zarar vermeye çalışacaklardır.Aynı zamanda kıskananlar
olacak ve kendi aralarında onun hakkında konuşacaklardır.
 Bazen şizofrenide olduğu gibi ses duymalar ve yanlış algılamalar olabilir.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 İşe yönelik dikkatinde aşırı derecede azalma olmasına karşın kendiliğinden
olan dikkat o denli artmıştır. Yani çevredeki en küçük uyaran dikkatini
çeker.
 Duygular genelde neşelidir. Bulaşıcı ve aşırı bir neşe gösterir manik
hastalar. Devamlı espiriler yapan, şiirler, şarkılar, marşlar okur. Aşırı
derecede renkli, abartılı giyinme, konumlarına uymayan hareketlerde
bulunma çevreyi şaşkına çevirir.
 Aşırı para harcaması, çarşıya çıkıp gerekli gereksiz bir sürü şey alması,
elinde aynı anda 50 çift ayakkabıyla dönmesi, hiç tanımadığı birilerine
paralarını, hatta evini bağışlaması yakınlarını çaresiz bırakabilir.
 Kimi zaman uygunsuz ve gelişigüzel kurulan ilişkiler, baştan çıkarıcı cinsel
davranışlar, eğlence yaşamına, alkole, madde kullanımına başlama
yakınları için, çaresizliğin yanı sıra öfke ve korku da yaratır.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Aşırılıklara adeta beden de katılmış, iştah, cinsel istek artmış, uyku ihtiyacı
azalmıştır.
 Bir kısım manik hastada neşe yerine gergin, öfkeli bir duygu olabilir. En
ufak bir engellenmede saldırgan davranan, en sevdikleri kişilere bile zarar
verici davranışlar gösteren kişiler de manik nöbette olabilirler.
 Bazen mani bulguları yavaş yavaş artar ya da hiç bu düzeylere gelmeden
hafif geçer. O zaman “hipomani” den bahsedilir. Hipomanik dönem mani
kadar rahatsız edici olmadığından, hatta bazen enerjisini artmış
hissettirdiğinden benimsenen ve tedavi olunmak istenmeyen bir
dönemdir. Oysa yakınlar bu durumu fark ettiklerinde tedbir alsalar ve
tedavi başlasa hem daha kolay, hem de daha az rahatsız edici olur.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Manik nöbetleri izleyen depresyon dönemleri klasik depresyon bulgularını
gösterir. Aynı hasta birden içine kapanır, iştah kesilir, kederli, elemli hale
gelir. Hele manik dönemde kendine ve çevresine zarar verici davranışları
olmuşsa, borçlanmış, mal varlığını bağışlamış, kontrolsüz cinsel ilişkilere
girmişse nöbet bittiğinde bunları algılamış olamk depresyonun artması için
iyi nedenlerdir.
• Manik dönemde,hasta olduklarını düşünmediklerinden, depresif dönemde
ise güçleri olamdığından tedaviye gitmezler. Genellikle çevreleri tarafından
getirilirler. Manik dönemde hastaneye veya doktora götürmek çok zor
olabilir. Tepkiseldirler ve gitmek istemezler. Bazen kendine zarar vermesini
engellemek için hastaneye yatırmak gerekir. İntihar riski olabileceği de
akılda tutulmalıdır.
BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK
(MANİK DEPRESİF PSİKOZ)
 Dönemleri tedavisi mutlaka ilaçlarla yapılır. Terapi ile ya da kendi kedine
geçmesini beklemek yanlış olur. En önemlisi manik ya da depresif dönem
geçtikten sonra hastanın yeniden nöbet geçirmesini engellemek yani
korumak için kullanılan bazı ilaçlar vardır. Böylece hasta bu iniş çıkışları
yaşamadan, sağlıklı olarak yaşamını sürdürebilir.
PARANOİD DURUMLAR
 Çeşitli paranoid durumlar vardır. Paranoid kişilik, paranoid reaksiyon,
paranoid şizofreni, paranoya. Birbirlerinden farklı özellikler gösterseler de,
değişik durumlarda görülseler de hepsi normal olmayan durumlardır.
 Paranoid düşüncenin temel özelliği kişinin uygun olmayan kendine ait
düşünce ve eylemleri yadsıması, sonra da bunları başkalarından geliyor
şeklinde yansıtarak buna inanmasıdır.
 Saldırganlık, kin, nefret, utanç, suçluluk gibi kabullenilmesi zor olan
duygular kişi tarafından önce inkar edilir. Bunlar uygun olmayan
duygulardır ve onda olamazlar. Sonra,bu kabullenilemez duygu ve eğilimler
dışarıda bir nesneye yansıtılr ve ondan gelen bir tehdit olarak algılanır.
PARANOİD DURUMLAR
 Gittikçe ağırlaşan bu durum, örneğin kişinin içindeki saldırganlık duyguları
nedeniyle birilerinin ona zarar vereceği, izledikleri, denetledikleri gibi bir
endişeye dönüşür. Çevredeki herşeyi bu şekilde algılamaya başlar, artık
tüm kurgu tamamdır. Bütün algılar oraya yönelir, bunları doğrulayacak
kanıtlar aranmaya başlar ve savunmaya geçer.
 Paranoid kişilik bozukluğu: Paronoidin temel inanışı “insanlar potansiyel
olarak tehlikelidir”dir ve stratejisi “kaygı,kuşku”dur.İnsanlara güvenmez,
herkesin gizli bir amacı olduğunu düşünür. Hep tetiktedir ve dostu
olmaz.İhanete uğrayacağı aldatılacağı endişesi taşır.
PARANOİD DURUMLAR
 Paranoya: Seyrek görülen bir durumdur. Sistemli ve düzenli sanrılar vardır.
Çoğunlukla büyüklük sanrılarıdır. Hakkı yenmiş bir mucit, bir devlet adamı
ya da din adamı gibi. Bu durum dışında son derece normaldir. Sadece
iddasını ispatlamaya çalışır. Devamlı kanıtlar gösterir, davalar açar.Bazen
eretomani, bazen kötülük görme sanrıları ön plandadır.
 Paranoid şizofreni: Şizofrenin diğer bulgularının yanısıra paranoid bulgular
ön plandadır. Bu bulgular şizofreniye özgü tarzda tutarsız ve gerçekten
kopuktur.
 Paranoid reaksiyon: Paranoid kişilik özellikleri olan kişilerde, yaşamsal
zorlamalar ve olaylar karşısında ortaya çıkan geçici psikotik durumdur.
Kargaşanın olduğu bir süreçte, kendini koruması zorlaşan bir insan
kendisinin olaylara karıştığını sandıklarını, izlediklerini düşünmeye
başlayabilir.
PARANOİD DURUMLAR
 Diğer durumlar: Bzaı fiziksel hastalıklar, beyin damarlarında kireçlenme,
yaşlılık dönemi, alkol kullanımı, uyuşturucu kullanımı paranoid durumlara
sebep olabilir.
 Paronoid durumlar tedavisi güç ruhsal hastalıklardır. Genellikle hastalar
hasta olduklarını kabul etmez ve tedavi olmayı red ederler.Doktora,
tedaviye karşı da güvensizlerdir. Aile ve çevre için olaylar kontrol edilemez
hale gelip, tedaviyi de red edince, kandırılarak veya zorla tedaviye
götürülürler. Bu durum hastanın kuşkularının artmasına, herkesin ona karşı
ve kötü niyetli olduğuna ilişkin yargısının doğrulanmasına neden olur. Bu
nedenle her zaman hastaya karşı dürüst olmakta yarar vardır.
 İlaçla ve bazen hastanede yatarak tedavi gerekir.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
• Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez
olağandışı ve beklenmedik olayların yolaçtığı etkilere ruhsal travma
diyoruz. İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur, ancak
bunların tümü ruhsal travma yaratmaz.
• Bu tanımlamaya göre ileri yaşta bir yakınımızın yıllarca süren bir hastalık
sonrasında ölümünün ruhsal travmaya yol açma ihtimali daha düşük iken,
insanın bir yakınını beklenmedik biçimde –örneğin trafik kazasındakaybetmesi daha fazla travmatik etki yapar.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
•
•
•
•
•
Doğal afetler (deprem, sel, yangın)
İnsan eliyle yapılan travmalar (savaş, işkence, tecavüz)
Kazalar (iş, trafik)
Beklenmedik ölümler
Ciddi-ölümcül hastalıklara yakalanma
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
• Kişiyi çok korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik duyguları yaratan
olayların uzun süren ruhsal sorunlara yol açtığı biliniyor. Ruhsal
travmalardan sonra sık görülen rahatsızlıklardan biri depresyondur.
Depresyonun en sık görülen belirtileri isteksizlik, halsizlik, moral
bozukluğu, uyku ve iştah bozukluğu ve hayattan zevk alamamadır.
Depresyon ruhsal travmadan sonra ilk kez ortaya çıkabileceği gibi, daha
önce depresyon geçirmiş kişilerde depresyonun tekrarlaması şeklinde de
görülebilir.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
Travma sonrası stres bozukluğu:
•uykusuzluk :Özellikle uykuya dalmakta güçlük sık görülür. Travmayla ilgili
korkular nedeniyle uykuya dalmak saatler sürebilir, normaldeuyandırmayacak
seslerle kişi kolayca uyanabilir.
•Kabuslar
•olayla ilgili anıların rahatsız edici biçimde sık sık hatırlanması:Travma yaşayan
kişide olaydan sonra olayla ilgili anıların zihnine gelmesi sık görülür. Olayla
ilgili görüntüler (örneğin ceset görüntüleri), sesler (yardım isteyenlerin
haykırışları) onları düşünmek istemediğinde veya aklına getirecek bir durum
olmadığı halde bile kişinin zihnine gelebilir. Bu anıların canlanması kişiyi
genellikle çok rahatsız eder ve iç sıkıntısı, çarpıntı, terleme, titreme, nefes
alamama gibi bunaltı belirtilerine yol açar. Bazen de kişi olayı gerçekten
yaşıyor gibi olur.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
• Sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde
hissetme: Ruhsal travmadan etkilenmiş kişiler kendilerini diken üstünde,
sürekli tetikte hissedebilirler. Her an o olay tekrar olacakmış gibi gelebilir.
Davranışlarını bu ihtimali düşünerek şekillendirirler, bu konuda aşırı
tedbirli davranırlar. Örneğin istemeden de olsa girdikleri binanın çatlağı var
mı, kapısından kolay kaçılabilir mi diye kontrol ederler. Yolda yürürken
üstüne devrilmesinden korkup direklere yaklaşmazlar. Tehlikeler
konusunda abartılı tedbirler alabilirler. Aşırı uyarılmanın diğer göstergeleri
ani ses ve hareketlerde irkilme veya yerinden sıçramadır. Kapı çarpması,
yüksek sesle konuşma, birinin aniden odaya girmesi gibi beklenmedik
durumlar kişinin yerinden sıçramasına ve uzunca sürebilen bunaltı
belirtilerine (çarpıntı, terleme, titreme, nefes daralması) yol açar.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
•
•
•
•
•
kolay irkilme,
çabuk sinirlenme,
gelecekle ilgili plan yapamama,
yabancılaşma (başkaları beni veya yaşadıklarımı anlamıyor hissi),
olayı hatırlatan durumlarda huzursuz olma ve bu durumlardan kaçınma:
Kişi olayı hatırlatan yer, durum, konuşma, hatta duygu ve düşüncelerden
mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır. Olayı hatırlamak büyük bir
sıkıntı, acı ve korku hissine yol açtığı için kişi olayı hatırlatan yerlere gitmez,
bu konulardan bahsetmez veya konuşulan yerlerden uzak durur. Enkaz
altında kalmış bazı kişiler evin enkazının bulunduğu yeri, hatta o şehri
ziyaret edemeyebilir, olaydan bahsedemeyebilir.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
• Bu belirtiler çoğu kişide travmayı izleyen günlerde görülür ve genellikle
birkaç hafta içinde kendiliğinden düzelir, ancak bazı kişilerde aylarca, hatta
yıllarca sürebilir. Belirtiler bazen travmatik olay olup bittikten aylarca sonra
başlayabilir.
• Kadınlar, geçmişte ruhsal travma yaşayanlar, başka ruhsal veya bedensel
hastalığı olanlar ve travmayı daha şiddetli yaşayanlar daha fazla risk
altındadır.
• Ruhsal travma ne kadar şiddetli yaşanmış ise ruhsal etkiler de o kadar fazla
ve uzun süreli olur. Örneğin depremde enkaz altında kalanlar kalmayanlara
göre, yakınını kaybedenler kaybetmeyenlere göre, evi hasar görenler
görmeyenlere göre daha fazla ruhsal sorun yaşarlar.
TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
• Kaçınma ya da unutmaya çalışma travmanın etkilerini azaltmaz
• Zaman travmanın etkilerini tamamen ortadan kaldırmaz
• Travma sonrası stres hastalığının tedavisinde hem ilaçların hem de
psikolojik tedavilerin etkili olduğu gösterilmiştir. Travmatik olaydan
herkesin aynı oranda etkilenmediği açıktır. Travmayla ilgili az sayıda ruhsal
belirtisi olsa da hayatı çok fazla etkilenmemiş birçok insan vardır. Bazı
kişiler için ise travmatik stres belirtileri iş ve sosyal hayatı çok ciddi biçimde
engelliyor olabilir. Bu nedenle travmanın etkilerinin giderilmesi için
herkesin ihtiyacına göre farklı tedavi yaklaşımları planlanmalıdır:
ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI
• Çocuğun cinsel istismarı fiziksel, duygusal, sosyal, ahlaki, kültürel ve
hukuki boyutları olan geniş kapsamlı ve karmaşık bir sorundur.
• “Çocuk ve erişkin arasındaki temas ve ilişki, o erişkinin veya başka
birinin cinsel hazzı için kullanılmışsa, çocuğun cinsel olarak istismarı
olarak kabul edilir.”
• Cinsel istismardan söz ederken bir çocuk ile bir erişkin arasındaki
cinsel aktivite üzerinde durulmakla birlikte iki çocuk arasındaki cinsel
aktiviteler yaş farkı (5 yaş ve üstü) olduğunda, küçük çocuğun zorlama
ya da ikna ile cinsel haz amacı güden aktivitelere maruz bırakılması
durumunda da cinsel istismar olarak ele alınır.
ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI
• Çocuğun rızası olsun olmasın bu yaşantılara maruz bırakılması suçtur
ve cezai yaptırımı vardır.
• Yeni Türk Ceza Yasası’nda (TCK) yetişkinlere yönelik olarak
gerçekleşen cinsel amaçlı eylemler, ‘Cinsel Saldırı Suçu’ olarak
adlandırılırken, çocuklara yönelik cinsel amaçlı saldırılar, “Cinsel
İstismar” olarak adlandırılmaktadır.
• Erişkin kadınların 1/5 ile 2/5’i ve erişkin erkeklerin yaklaşık 1/10’u
çocuklukları sırasında cinsel istismara uğramıştır. Yaşamları boyunca
en az bir kez cinsel saldırıya maruz kalan ergenlerin oranını % 21
olarak bildirmiştir.
ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI
• Cinsel istismar çoğunlukla mağdurun tanıdığı biri tarafından
uygulanmaktadır.
• Çeşitli çalışmalarda cinsel istismarın yaklaşık %20-25’ini ensest vakaları
oluşturmaktadır.
• 0-3 yaş: %10
• 4-7 yaş: %30
• 8-11 yaş: %25
• 12 yaş ve üstü: %35
• Kızlar açıklama yapmaya erkeklerden daha meyillidirler. Bildirilen
vakalarda erkeklerin %42’si ve kadınların %33 u bu yaşantılarını
kimseye anlatmamışlardır.
Cinsel istismarın etkileri
• Cinsel istismarın klinik özellikleri ve çocuk üzerindeki etkileri;
• çocuğun istismarcı ile olan ilişkisine,
• istismarın şekline, süresine,
• şiddet kullanımına, fiziksel zararın varlığına,
• çocuğun yaşı ve gelişim basamağına,
• ruhsal özelliklerine ve travma öncesi psikolojik gelişimine bağlı
olarak değişmektedir.
Cinsel istismarın etkileri
• Ailenin olaya tepkisi de konu üzerinde
etkileyici rol oynar.
• Özellikle ensest yaşantısı aile birliğini ve tüm
aile bireylerini tehdit eden bir kriz
yaratabilmekte, krize müdahalenin iyi olmadığı
durumlarda çocuğun suçlanması, dışlanması,
şiddete maruz kalması riskleri ön plana
çıkmaktadır.
Cinsel istismarın etkileri
• Ebeveynlerin yaşadığı olumsuz duygular,
özellikle öfke çocuğa yansıtıldığında çocukta
yoğun duygusal ve davranışsal sorunlar ortaya
çıkabilir.
• İstismar ister aile içinden ister dışından olsun
istismarın açığa çıkmasının ardından çocukla
olan etkileşim klinik tablo üzerinde belirleyici
olmaktadır.
Cinsel istismarın etkileri
• Cinsel istismara uğrayan çocuklarda istismarın
dışa vurumu da farklılıklar gösterir, çoğu
çocukta davranışsal ve dolaylı belirtiler
görülür.
• İlk tepki olarak korku, kaygı, kaçınma,
çökkünlük, öfke, kızgınlık ve uygunsuz cinsel
söz ve davranışlar gözlenebilir.
Cinsel istismarın etkileri
• Gizli olmayan mastürbasyon, aşırı cinsel merak ve sık
olarak özel bölgelerini gösterme gibi dışa vuran cinsel
davranışlar, cinsel içerikli konuşmalar ve oyunlar birer
ipucu olabilir.
Cinsel istismarın kısa dönem etkileri
• Akut stres bozukluğu belirtileri
• Cinsel konularda daha fazla ve yaşlarına uygun
olmayan bilgiler ve davranışlar
Cinsel istismarın orta ve uzun dönem
etkileri
• Korku, kabus görme, fobiler, bedensel yakınmalar ve
travma sonrası stres bozukluğu gibi kaygı bozuklukları
• Amnezi, trans hali, çoğul kişilik bozukluğu gibi
disosiyatif ve histerik belirti ve boz.
• Cinsel aşırı uyarılmışlık, agresif cinsel davranışlar
• Özellikle ergenlerde eşcinsel temasların arttması,
riskli cinsel davranışlara atılma
Cinsel istismarın etkileri
Travmanın etkileri :
• yaşanan olaya ilişkin tekrarlayan zihinsel
canlandırmalar,
• tekrarlayan davranışlar, korku ve kaygı tepkileri,
• insanlara, yaşama ve geleceğe ilişkin tutum ve
düşüncelerde farklılıkların olması gibi bir sıra içinde
yaşanabilir .
Cinsel istismarın etkileri
• Cinsel istismara özgü tek bir belirti yoktur, belirtiler
çocuktan çocuğa değişirken aynı çocukta gelişim ile
birlikte zaman içinde de değişimler olabilir.
• İstismara uğrayan çocukların olası riskler düşünülerek
düzenli takip altında bulundurulmaları son derece
önemlidir.
Cinsel istismarın etkileri
• Çocukların istismar karşısında verdikleri tepkiler
bireysel farklılıklar gösterir.
• İstismara uğrayan çocuk kendini suçlu ya da
sorumlu hissedebilir, söylemeyi geciktirdiği için de
suçluluk duyabilir, bazı çocuklar yaşadıkları bu
durumu normal olarak algılamaya çalışabilirler,
kimisi ise istismarcının davranışını sevgi ya da ilgi
olarak değerlendirebilir
Cinsel istismarın etkileri
• Cinsel istismarın tipi, süresi, istismarcının yakınlık
derecesi, cinsiyeti, fiziksel şiddetin olup olmaması
gibi etmenler klinik belirtileri ve belirtilerin
şiddetini etkiler.
• Cinsel istismara uğrayan çocukların klinik özellikleri
yaşa bağlı değişiklikler de gösterir.
Cinsel istismarın etkileri
• Hiç bir çocuk cinsel istismarla başa
çıkabilmek üzere psikolojik açıdan hazır
olamaz.
• Çoğu zaman cinsel istismarın fiziksel
belirtileri yoktur.
• Ancak fiziksel belirtiler olmasa bile bazı
durumlarda muayenede bir takım belirtiler
bulunabilir.
Küçük yaş grubunun verdiği tepkiler (10 yaş altı)
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Kendi yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan cinsel bilgiye sahip olması
Resimlerinde, oyunlarında ve davranışlarında cinsel içerikli temalar
Sık ve ortalık yerde yapılan aşırı mastürbasyon
Konuşmasında cinsel içerikli sözcüklerin sık kullanılması
Yalnız kalmak istememe, uyku sorunları, enürezis, enkoprezis ve diğer regresif
tepkiler
Kendini yaralayıcı ya da risk alıcı davranışlar, dürtüsellik, dikkat dağınıklığı,
konsantrasyon güçlüğü
Fobik kaçınmalar (örn. istismarcı ile aynı cinsiyetteki tanıdıklarındankorku)
Özellikle erkek çocuklarda daha sık olarak ateş çıkarma davranışı, hayvanlara kötü
davranma
Agresyon, dürtüsellik
Ailede rol değişimi, erken olgunlaşma.
Okul ve arkadaş ilişkisinde sorunlar
Ani davranış değişiklikleri
Daha büyük yaş grubunun (10 yaş üstü) tepkileri
• Büyük çocuklarda sosyal gelişim nedeniyle açık cinsel uğraşlar daha azdır
• Cinsel istismara uğramış ergenlerde rastgele cinsel ilişkiye girme davranışı
ve tekrarlayan istismarlara maruz kalma riski vardır.
• Yeme bozuklukları (anoreksiya, bulimiya)
• Kaçıp gitme, disosiyatif belirtiler
• Madde kötüyekullanımı
• Kendini yaralayıcı davranışlar, intihar
• Depresyon, sosyal geri çekilme
• Suça yönelme
• Ailede rol değişimi, erken olgunlaşma
• Okul ve arkadaş ilişkisinde sorunlar
• Ani davranış değişiklikleri
• Öfke kontrolünde sorun
• Olguların yarıdan fazlasında istismarcı çocuğun daha
önceden tanıdığı ve güvendiği birisidir.
• Fiziksel şiddetin cinsel istismara eşlik etmesi, istismarın
uzun süreden beri olması ve sık aralıklarla olması
çocuğun daha fazla olumsuz etkilenmesine yol
açmaktadır.
• İstismarcı tarafından tehdit ve korkutma altında tutulan
çocuklar şiddet içerikli ve tekrarlayan istismarlara daha
fazla maruz kalmaktadırlar
Tanı
• Çocukla yapılan istismar tanı görüşmeleri
• Fiziksel/genital muayene bulguları
• Çocuğun ruhsal değerlendirilmesi
sonucunda multidisipliner ekip kararı ile tanı
konulur.
Çocuklar yaşadıkları olayı neden
söylemezler?
•
•
•
•
Kendilerine inanılmayacağından korkarlar
Başlarının belaya gireceğinden korkarlar
İstismarcının tehditlerinden korkarlar
İstismarcıyı korumak isteyebilir, sevebilir ama
yaptığını sevmezler
• Nasıl anlatacaklarını bilemeyebilirler
• Cinsel davranışın yanlış olduğunu
bilmeyebilirler
Duygusal ihmal ve istismar
• “Çocuğun duygusal bütünlüğü ve iç görüsünü bozan, kişilik gelişimini
•
•
•
•
zedeleyen her tür eylem ya da eylemsizlik olarak tanımlanır”
Duygusal ihmal: Çocuğa yeterli duygusal yakınlık ve duygusal destek
sağlayamamak, ya da çocuğun aile içi şiddete tanık olmasını
engelleyememek
Duygusal istismar: Küçümseyici, aşağılayıcı, onur kırıcı, tehdit edici sözel
örselemeyi ve fiziksel olmayan ağır cezalandırmaları içerir.
İhmal ve istismarı ayırt eden en temel nokta ihmalin pasif, istismarın ise
aktif bir davranış şekli olmasıdır.
Bir başka deyişle istismar yapılmaması gerekeni yapma, ihmal ise yapılması
gerekeni yapmama olarak ifade edilebilir.
Duygusal İstismarın Tipleri
• Reddedici tutum:Çocuğa istenmediği çeşitli şekillerde söylenir. Çocuk
sürekli olarak suçlanır, hor görülür, isim takılır, alay edilir.
• Yok sayan tutum:Ebeveynler fiziksel olarak vardır ancak duygusal olarak
yoktur.
• İzole eden tutum:Çocuğun yaşıtları içinde bulunması, etkinliklere
katılması, engellenir, yalnızlığa itilir.
• Odasına ya da başka kapalı alanlara bırakılarak cezalandırılır.
• Suça iten tutum:Çocuğun ilaç ya da alkol kullanmasına, şiddet içerikli
davranışları izlemesine ya da katılmasına, porno seyretmesine, tecavüz,
gasp vb. suçlara tanık olması ya da katılmasına izin verilir ya da teşvik edici
olunur.
Sıklık
Duygusal istismar, tüm istismar türleri
içinde %8’lik bir orana sahiptir.
Fiziksel ve cinsel istismara göre çok daha
göreceli olduğu için tanısı zordur.
Duygusal istismarın tek başına rastlanan en
nadir, öte yandan ihmalin ise tek başına en sık
rastlanan örseleme tipi olduğu belirtilmiştir.
Psikolojik koruma ve güven
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Gözdağı vererek disiplin
Şiddet içermeyen evlilik sorunları
Yaralamayla tehdit
Sıradışı davranışlara maruz bırakma
Özkıyımla tehdit
Evlilik içi şiddet
Aile üyesinin ölümüne yol açmakla suçlama
Özkıyım girişimi
Öldürmekle tehdit
Terk etme
Kabullenme ve özgüven
•
•
•
•
•
•
•
•
İlişkileri önemsememe
Çocukla alay etme
Çocuğu yok sayma
Dışlama/ ilgisizlik
Evlilik ve aile sorunlarına sebep olmayla suçlama
Uygun olmayan beklentiler
Aşağılayıcı ad takma
Olumsuz ve düşmanca tavırlar
Kısıtlama
• Bağlama
• Hapsetme/izole etme
• Bağlama ve hapsetmek için metotlar (2
saatten az)
• Bağlama ve hapsetmek için metotlar (2
saatten fazla)
Yaşa-uygun otonomi
•
•
•
•
Uygunsuz sorumluluk yükleme
Yaşa-uygun sosyalleşmenin engellenmesi
Çocukla rolleri (sorumlulukları) değişme
Çocuğun gelişmesini engellenmesi
Nedenleri ve risk faktörleri
İstirmarı yapana ait faktörler
 Ruhsal hastalıklar: depresyon, mental retardasyon,
alkol-madde kötüye kullanımı
 Kişilik özellikleri, eleştirel negatif yaklaşan yapı ve
ilgili duygu dışa vurum (expressed emotion)
 Özgeçmişi: kendileri de örselenmiş ebeveynler
 Düşük benlik saygısı
 Strese dayanıksızlık
 Yaş ve eğitim (hem çocuğun hem ebeveynin yaşı
önemli)
Nedenleri ve risk faktörleri
• Çevresel faktörler
– Sosyal destek azlığı, tek ebeveynli aileler
– Kültürel özellikler
– Ekonomik düzey