Türkiyede madencilik Sunumu İndir

Download Report

Transcript Türkiyede madencilik Sunumu İndir

Türkiye’de çıkarılan madenler
Türkiye’de madenciliğin tarihi gelişimi
Madenciliğin Türkiye ekonomisindeki yeri
Anadolu'da madencilik binlerce yıl önce başlamış, M.Ö. 7000 yıllarında saf bakır, M.Ö.(3000-1200) yılları arasında tunç yaygın
olarak kullanılmıştır. Daha sonra Hititler (M.Ö. 1750-2000), Urartular.( M.Ö. 850-585), Frigyalılar (M.Ö. 750-650)ve Lidyalılar
(M.Ö. 650-550), dönemlerinde Anadolu'da çeşitli maden yataklarını işletmiş, izabe tesislerini kurmuş, metal para basıp
kullanmışlardır.
Anadolu madenciliği Romalılar devrinde doruğuna ulaşmıştır. Romalılar madenlerin bulunması ve işletmeciliğinde özellikle de,
kurşun, bakır, demir, altın, gümüş, pandermit ve yapı taşlarının üretilip işlenmesinde çok büyük atılımlar yapmışlardır.
Romalılardan kalan anıtsal mermer kentler; Anadolu uygarlığının günümüze ve geleceğe uzanan köprüleridir.
Selçuklular döneminde, seramik hammaddeleri işletmeciliği çok ilerlemiş, çini ve mozaik sanatının zirvesine çıkılmıştır. Osmanlı
İmparatorluğu dönemindeki madencilik faaliyetleri 17. yüzyıla kadar özellikle savaş sanayiine yönelik olarak devam etmiş ancak
daha sonra Avrupa’daki atılımlara ayak uyduramayarak gerilemiştir.
Osmanlılar, maden kaynaklarını kamusal varlık sayarak devlet gereksinimlerine tahsis etmişler, özel mülkiyet konusu
yapmamışlardır. Üretim biçimi olarak “kürecilik” denilen bir yöntem uygulamışlardır. Yükümlüler, bazı vergi ve
yükümlülüklerden muaf tutulur ve kendilerine ücret olarak ürünün beşte biri verilirdi. Bu yöntem çeşitli aksaklık ve
olumsuzluklarla 19. Yüzyıla kadar devam etmiştir.
Osmanlı, madenlerini ağırlıklı olarak ordusuna silah ve cephane, hazinesine de sikke(para) temini amacıyla işletmiştir. Cevherleri
mamul maddeye dönüştürme ve daha çok kar elde etme düşüncesi olmamıştır.
1820’li yıllarda bulunan Ereğli Kömür Havzası’nda “Madenciyan” denilen kişiler ocaklar açmışlardır. 1858 yılında çıkarılan
Arazi Kanunu ile ilk kez yasal kurallar konulmuştur. 1906 yılına kadar, çıkarılan çeşitli nizamnamelerle madenciliğe yön
verilmeye çalışılmıştır. 1906’da yürürlüğe giren Maden Nizamnamesi,1954 yılında çıkarılan Maden Kanunu ile yürürlükten
kaldırılmıştır. Ancak Taşocakları nizamnamesi hala yürürlüktedir. Osmanlı döneminde Batılılar (Almanya, Fransa, İngiltere,
Rusya) bakır, krom, kurşun, bor ve kömür madenleri ile ilgilenmişler ve küçük işletmeler kurmuşlardır
1930’lu yıllara kadar, gerek Osmanlı Dönemi ve gerekse cumhuriyet döneminde, ülkenin doğal kaynaklarının tespitine yönelik
bilimsel çalışmalar yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu belirsizliğin ortadan kaldırılması amacıyla maden aramalarına
başlanması gerektiği bilinciyle 14 Haziran 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur (MTA).
1960’lı yıllarda kamunun, özel sektörün ve yabancı sermayenin ortaklığı ile madencilik alanında yeni kuruluşlar oluşturuldu. Bu
kuruluşlar, Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİAŞ), ÇİNKUR, KÜMAŞ, ve ERDEMİR’ dir. KBİ 1968 yılında 300 milyon lira
sermaye ile 6 bankanın ve özel sektörün iştirakiyle Murgul ve Küre’deki bakır yatakları işletmek amacıyla kurulmuştur.
TÜRKİYE’DE ÇIKARILAN MADENLER
DEMİR
CİVA
BAKIR
FOSFAT
KROM
LÜLETAŞI
BOKSİT
OLTUTAŞI
KURŞUN
KUVARS
ASBEST
ÇİNKO
VOLFRAM
ALTIN
GÜMÜŞ
KÜKÜRT
MANGANEZ
BOR
KALAY
TUZ
NİKEL
MERMER
BARİT
ZIMPARATAŞI
URANYUM
TORYUM
Demir, insan oğlunun bildiği en eski madenlerden
biridir. Günümüzde de ağır sanayinin ana metali
demirdir. Demirin çok geniş bir alanının olması, ona
büyük bir önem kazanmıştır.
Çelik Endüstrisinin ana maddesidir.Ülkemizde
demir yatakları dağınık halde bulunur.Bunların
önemli bir bölümü işletmeye elverişli değildir
Türkiye’de iki ana demir madeni havzası
bulunmaktadır.
Bunlardan biri Sivas - Malatya arasındadır. Bu bölümün önemli
yatakları Divriği, Hekimhan ve Hasan çelebi'dedir. Demir - çelik
sanayimizin ihtiyacının önemli bir bölümünün yüksek verimli olan bu
yataklar karşılar. Buradan çıkarılan ham cevher, demir yoluyla
Samsun'a oradan da gemilerle Ereğli’ye taşınır. İkinci havza,
Kayseri'den Adana ve Kahraman Maraş'a uzanmaktadır. Bu bölümün
önemli yatakları da Mansurlu ve Karamadazı'dır. Bu iki havzanın
dışında; Bitlis, Sakarya, Eskişehir ve Balıkesir yörelerinde de demir
cevheri yatakları vardır.
Kullanıldığı Yerler:
1)Dericilikte
2)İnşaat Sanayiinde
3)Kimya Sanayiinde
4)Metalürjide
5)Boyacılıkta
Demir, tüm metaller içinde en
çok kullanılandır ve tüm
dünyada üretilen metallerin
ağırlıkça %95'ini oluşturur.
Düşük fiyatı ve yüksek
mukavemet özellikleri demiri,
otomotiv, gemi gövdesi
yapımı, ve binaların yapısal
bileşeni olarak kullanımında
vazgeçilmez kılar.
Ülkemizin yıllık demir
ihtiyacının 4 milyon tonluk
kısmı yurtiçi kaynaklardan
sağlanmakta, geri kalan kısmı
için yılda yaklaşık 150-200
milyon dolar döviz ödenerek
ithalatla (tüvenan cevher)
karşılanmaktadır.
Pik demir: %4–%5 karbon ve değişen
oranlarda safsızlıklar (S, Si, P gibi)
içerir. Demir cevherinden dökme
demir ve çeliğe giden yolda bir ara
ürün olarak değerlendirilebilir.
Dökme demir: %2–%4 arasında
karbon, %1 – %6 silisyum, ve az
miktarda manganez içerir. Pik
demirde bulunan ve malzeme
özelliklerini olumsuz etkileyen,
kükürt ve fosfor gibi empüriteler,
kabul edilebilir seviyelere
düşürülmüştür. 1420–1470K
arasındaki ergime sıcaklığı, her iki
bileşeninin ergime sıcaklığından daha
düşüktür ve bu özelliği ile demir ve
karbon birlikte ısıtılmaları
durumunda ilk ergiyen ürün olur
Ülkemizde üç demir-çelik fabrikasının yıllık 10-13 milyon ton
dolayındaki demir ihtiyacının yaklaşık 4-4.5 milyon tonluk
kısmı yurtiçi kaynaklardan sağlanmakta, geri kalan kısmı için
yılda yaklaşık 150-200 milyon dolar döviz ödenerek ithalatla
karşılanmaktadır. Madencilik sektörüne ait dış ticaret
rakamları göz önüne alındığında, demir cevheri ithalatı taş
kömüründen sonra ikinci sırada yer almaktadır.
14-15 milyon ton ham çelik üretimimize ve 12 milyon ton
düzeyinde tüketimimiz olmasına karşın başta elektrikli
ark ocaklı tesislerin hurdaya bağımlı olması ve diğer
hammadde ithalat gereksinimleri nedeni ile Türkiye net
demir-çelik ithalatçısıdır. Ülkemizdeki üretimin yaklaşık
2/3’ünün elektrikli ark ocaklarında yapılıyor olması
üretim girdilerinden hurdayı, ön plana çıkarmaktadır.
yıllık çelik üretimi 1 milyar ton seviyesini aşmıştır.
Sektörde nerede ise ilk defa arz talebin gerisinde
kalmaktadır. Çin son yıllardaki büyük atılımları ile
dünyanın en büyük çelik üreticisi olmuştur. Yanı
sıra, tüketim artışı paralelinde en büyük ithalatçı
olarak da pazarı belirlemektedir. Çelik sektöründe
tekelleşme oranının düşük olmasından da
kaynaklanan dönemsel dalgalanmaları azaltmak,
pazarlık ve rekabet gücünü artırmak için son yıllarda
gözlenen konsolidasyon çabaları devam edecektir.
Türk demir çelik sektörü her birinin yıllık
kapasitesi 1.000.000 ton ile 3.000.000 ton arasında
değişen üç adet entegre tesis ve kapasiteleri 60.000
ton ile 2.000.000 ton arasında değişen 16 adet
elektrik ark ocaklı tesiste ham çelik üretimi
gerçekleştirmektedir.
Bakır insanlık tarihinde ilk defa Neolitik çağda (İÖ. 8000)
kullanılmıştır. Tarih boyunca insanlar, bakırı günlük yaşamlarında süs
eşyası, silah ve el sanatlarında kullanmış olup, uygarlık ilerledikçe
bakıra olan ihtiyaç daha da artmıştır.
Günümüzde dünya tüketimi yıllık 13 milyon tonun üzerine çıkan bakır;
demir ve alüminyumla birlikte en çok kullanılan metallerden biridir.
Bugün dünyada üretilen bakırın önemli bir bölümü elektrik sanayisinde
daha düşük oranda da inşaat, ulaşım, makine ve teçhizatında
kullanılmaktadır.
Kullanıldığı yerler:
1)El Sanatları
2)Kimya
3)Kuyumculukta
4)Metalürjide
5)Müzik Aletlerinin Yapımında
6)Tıpta Tedavi Amaçlı
7)Tekstil Sanayiinde
8)Elektrik elektronik sanayiinde
Endüstride bakırın vazgeçilmez olmasının nedeni, çok
çeşitli özelliklere sahip olmasıdır. Bakırın en önemli
özellikleri arasında yüksek elektrik ve ısı iletkenliği,
aşınmaya karşı direnci, çekilebilme, dövülebilme özelliği
ve antikorozid özelliği sayılabilir. Ayrıca alaşımları çok
çeşitli olup, endüstride değişik amaçlı kullanılmaktadır.
Bakır Cevherleri:
1)Oksitli cevherler: Bu cevherler pek yaygın
değildir.Başlıcaları kuprit, melakonit, malahit,
azurit, krizokol ve atakamittir.
2)Sülfürlü cevherler: Bakır cevherleri içinde en
yaygınıdır.En önemlisi kalkopirittir.
En Önemli Bakır İşletme Tesisimiz:
Samsun-Karadeniz Bakır İşletmeleridir.
Bakır, Türkiye’nin bir çok yerinde bulunmakla birlikte,
işletilen önemli yataklar iki yörededir. bunlar; Murgul
(Artvin) ile Küre (Kastamonu) dedir. Bakır yataklarının en
yaygın olduğu bölüm, Dogu Karadeniz'dir. Murgul dışında;
maden köy (Rize), Körü başı, Lahanos, Asarcık (Giresun),
Kutlular ve Alaca dağ (Trabzon) da da bakır yatakları
vardır. Yurdumuzda bunlar dışındaki bakır yatakları, Koyu
Hisar (Sivas) ile Maden köy (Siirt) dedir. Maden (Elezıg)
deki bakır yatakları, çok eskiden buyana işletildiği için
ekonomik değerini yitirmiş ve kapatılmıştır.
**Ülkemize yetecek kadar çıkarılmaktadır.Fazlası da
ihraç edilmektedir.
Türkiye’nin mevcut bakır rezervleri ile tüketimi kıyaslandığında 2000 yıllarının ilk çeyreğinde bakır yataklarının tükeneceği
görülmektedir. Yeni bir bakır yatağının bulunup işletilmeye geçmesi yaklaşık 10 yıllık bir süreyi almaktadır. İç tüketimi karşılamak ve
ihracatı artırmak amacıyla bakır aramasına hız verilmelidir.
Bakır cevherlerindeki altın-gümüş-indiyum-germanyum-selenyum-telluryum-nikel ve kobalt gibi yan ürünleri kazanmaya yönelik ArGe çalışmaları yapılmalı, anot çamurlarını işleyecek tesislerin kurulması imkanları araştırılmalıdır. Ayrıca ülkemizdeki bakır
cevherleşmeleri için ümitli sahalarda arama yatırımları arttırılarak sürdürülmelidir.
Not: Bugünkü şartlarda (2000 yılı) ekonomik olmayacak derecede tenörü %1’in altında olan porfiri tipi büyük rezervler ve işletme
kurulamayacak kadar küçük rezervli muhtelif maden sahalarının rezervi toplam olarak 696,582,000 ton ve metal içeriği 2,065,035
ton’dur.
Ekonomik olarak işletilen tek krom minerali kromittir.
Teorik mineraloji formülü FeCr2O4 olmakla birlikte,
doğada bulunduğu haliyle formülü ; [( Mg, Fe)++ (Cr, Al,
Fe)+++]2O4 olan spinel grubu bir mineraldir.
Ülkemizde, ferro - krom tesislerinin yetersizliği nedeniyle
üretilen kromun önemli bir bölümü ham olarak ihraç
edilmektedir. Kromun kullanım alanının yaygın oluşu
nedeniyle Türkiye’de üretilen krom, dış piyasada her
zaman alıcı bulmaktadır. Son yıllarda krom üretimi
sürekli artış göstermiştir.
En Önemli Krom İşletme Tesislerimiz:
Şark kromları işletmesi, Üçköprü maden işletmesi, Orta
Anadolu krom işletmesi, Kuzey Batı
Anadolu krom işletmesi
Türkiye, 19. yüzyılın başlarına kadar dünya krom
üretiminin yarısından çoğunu gerçekleştiriyordu. Fakat
Rusya federasyonu, Güney Afrika Hindistan ve Küba'da
yüksek nitelikli krom yataklarının bulunmasıyla Türkiye
eski üstünlüğünü kaybetmiştir. Bununla birlikte yurdumuz,
dünyanın sayılı krom üreticileri arasında yer almaya devam
etmektedir.
Türkiye Krom Yatakları ve Rezervleri Krom yataklarının içinde bulunduğu peridotit genel ismiyle anılan ultrabazik kayalar,
Türkiye’de geniş alanlar kaplarlar. Türkiye’de krom yatakları belirgin bir dağılım düzeni göstermeksizin peridotitler içinde ülke
geneline yayılmış durumdadır. Türkiye’de 1000 kadar tek veya grup halinde krom yatağı ve krom cevheri zuhuru bulunmaktadır.
Coğrafik yönden krom yataklarının dağılımı 6 bölgede toplanabilir. Bu bölgelerdeki bilinen önemli zuhurlar %Cr2O3 tenör değerleri
ile aşağıda verilmiştir.
Guleman (Elazığ Yöresi): Batı Kef (6.8 milyon ton,
%33), Doğu Kef (500.000 ton, %40-45), Sori
Ocakları(2,5 milyon ton, %42-48),Kapin
(700.000 ton, %43-47)
Fethiye-Köyceğiz-Denizli Yöresi: Karaismailler
(800.000 ton, %30-38), Üzümlü- Sazlı 100.000
ton, %36), Biticealan (102.000 ton, %44-48),
Kazandere (236.000 ton, %37,5), Kandak
(100.000 ton, %40-46)
13%
Bursa-Kütahya-Eskişehir Yöresi: Harmancık-Başalan
(163.000 ton, %20), Ömeraltı-Kınalıbatak
(100.000 ton, %23), Miran-Hudut-Koca Ocaklar
(120.000 ton, %43), Orhaneli-Karıncalı (40.000
ton, %5-30), Büyükorhan-Kırocak (277.000 ton,
%10-18),Kömürlük (53.000 ton, %15-40),
Eskişehir-Karacaören (35.000 ton, %15-45),
Eskişehir-Karaburhan (1.800.000 ton, %22-26),
Kavak Kromları (1 milyon ton, %30-45)
Mersin-Adana-Kayseri Yöresi: Adana- Aladağ (198
milyon ton ,%5,60), Kayseri-Pınarbaşı -Dedeman
9 no’lu Ocak (490.000 ton, %20-30-Tarla Ocak
300.000 ton, %10-20)
Sivas-Erzincan-Kopdağ Yöresi: Sivas- KangalKaranlıkdere, (2,3 milyon ton, %5-15),Karadere
(55.000 ton, %43-44), Erzincan- Kopdağ (3,6
milyon ton, %38-54)
İskenderun-Kahramanmaraş Yöresi: Hatay- Kızıldağ
(117.000 ton, %34-44)
6%
10%
Mersin-Adana
-Kayseri
Muğla
Denizl
45%
i
BursaKütahya
Eskişehir
Guleman Bölgesi
Sivas-Erzincan-Kopdağ
26%
ithalat
ihracat
Türkiye ham cevher, ferrokrom ve krom kimyasalları dış satımından önemli döviz geliri sağlamaktadır.
Krom cevherinin krom bileşikleri ve ferrokrom tesisleri dışında yurtiçi tüketimi, refrakter sanayinde 15.000 ton/yıl, döküm sanayinde
ise 1000 ton/yıl düzeyindedir. Dünya krom cevheri üretimi ve ferrokrom üretimi ile bunların ihracat ve ithalat verileri incelendiğinde,
krom cevheri üreten ülkelerin çoğunluğunun ürettikleri cevheri ferrokroma dönüştürerek ihraç ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla,
Türkiye ham cevher ihraç etmek yerine katma değeri yüksek olan ferrokrom üreterek ihraç etmesi ve bu sayede, döviz girdisini 3-4
kat arttırması mümkündür. Ancak, üretimin önemli girdilerinden olan enerji fiyatları dünyada çalışmakta olan ferrokrom ve maden
işletmelerindeki fiyatlar seviyesine indirilerek bu sektördeki rekabet gücü geliştirilmelidir.
Türkiye’nin 160.000 ton/yıl ferrokrom üretim kapasitesi mevcuttur. Türkiye’de krom cevheri kullanan tesislerin tam kapasite ile
çalışmaları durumunda, yıllık krom cevheri tüketimi 530.000 ton olacaktır. Bugüne kadar bu tesisler tam kapasite ile çalışmamışlardır.
Türkiye, 1995-1998 yılları arasında krom üretimi açısından dünyada ikinci ve dördüncü sıralarda yer almıştır. Yaklaşık 150 yıldır
dünyanın ilk 6 krom üreticisi arasında yer alan ülkemizin bu konumunu daha uzun yıllar koruması zor görünmektedir.
1960’lardan beri genellikle yer altı işletmeciliği şeklinde sürdürülen krom
madenciliğinde işletme derinlikleri artmıştır. Ocakların derinleşmesi sonucu
maliyetler artmış, rekabet gücümüz azalmıştır.
Düşük tenörlü ( ortalama %5,60 Cr2O3 )198 milyon ton rezerviyle
Kızılyüksek-Yataardıç Yatağı (Aladağ/Adana) önümüzdeki yıllarda önem
kazanacak sahalarımızdandır. Bu yatağın, yörede bir ferrokrom fabrikası
kurularak işletilmesi imkanları araştırılmalıdır.
Eski ocaklar yeniden ele alınmalı; ya bu eski ocaklarda maden jeoloji
çalışmaları gerçekleştirilerek, ya da yüksek riskler göze alınarak arama
projeleri gerçekleştirilmelidir.
Boksit, alüminyumun ham maddesidir. Çok hafif olduğu için
uçak sanayide, otomobil, ev eşyası, elektrik malzemesi
yapımında kullanılır. Başlıca boksit yatakları; Seydişehir
(Konya), Akseki (Antalya), İslahiye (Gaziantep) ve
Milas'tadır. Boksit yatakları içinde en önemlisi
Seydişehir'dekidir. Seydişehir alüminyum fabrikasının
ihtiyacını karşılayan yataklar, Suğla gölünün batısındaki
giden gelmez dağlarının eteklerindedir.
Alüminyumun elde edilmesi esnasında, çok yüksek miktarda
elektrik enerjisi tüketilir. Bu nedenle elektrik enerjisinin ucuza
mal edildiği (Su güçünden elektrik elde edilen) ülkelerde,
alüminyum sanayi daha çok gelişmiştir. Seydişehir alüminyum
fabrikasının elektrik gereksiniminin karşılamak amacı ile
Oyma pınar Barajı ve Hidro elektrik Santrali yapılmıştır.
Boksit Cevherleri:
Boksit, nemli ve sıcak iklimde, silis, alkali ve toprak
alkali iyonların yıkanmasını kolaylaştıran toprak
Oluşum süreçleri sonunda oluşur.
Ülkemizdeki Boksit Madeni Yatakları:
1)Toroslar üzerinde-Alanya, Seydişehir
2)Adana-Saimbeyli, İskenderun, Islahiye
3)Muğla-Milas
En Önemli Boksit İşletme Tesisimiz:
Seydişehir Alüminyum fabrikasıdır.
Dünya boksit üretimi yıllık 140-150 milyon tondan
dolayındadır. Bunun %90’ı alümina (Al2O3) ve
alüminyum (Al) üretimine yöneliktir. 2003 yılı
rakamlarıyla dünya üretimi 144 milyon ton
civarındadır. Avustralya (55 milyon ton), Gine (16
milyon ton), Jamaika (13.4 milyon ton) ve Brezilya
(13.5 milyon ton) en çok üretim yapan ülkelerdir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Alüminyum, uçak ve otomobil endüstrisinde
2)Ev eşyası yapımında
3)Kurşun fırınlarında
4)Petrolü arıtmada
Alüminyum hammaddesi olarak en önemli kaynaklarımız Konya Seydişehir ve Akseki bölgesindeki yataklardır. Boksit cevheri
sektöründe üretim faaliyeti yapan tek kuruluş Eti Alüminyum A.Ş.’ye ait Mortaş Boksit İşletmesi’dir. Kapasitesi 400.000 ton/yıl’dır.
1974’te üretime başlanmıştır. Açık işletmeyle üretilen boksit cevheri Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde işlenmektedir. Yılda 450.000
ton civarında boksitin işlenmesiyle 200.000 ton alümina elde edilmektedir. Alüminanın 120.000 tonu sıvı alüminyum üretiminde
kullanılmaktadır. Geriye kalan 80.000 tonun büyük kısmı ise ihraç edilmekte, çok az bir kısmı da refrakter sanayiinde tüketilmektedir.
Genelde, yaklaşık 4 ton kuru boksit cevherinden 2 ton dolayında alümina (Al2O3) veya1 ton alüminyum metali elde edilmektedir. 19992003 yılları arasındaki boksit cevherinin fiyatı 20-25 Amerikan Doları ($) arasında değişmektedir.
Türkiye’nin sıvı alüminyum üretimi yurtiçi tüketimi karşılayamamakta, aradaki açık 1985 yılından beri ithalatla kapatılmaktadır.
Ülkemizin yıllık alüminyum ithalatı 250 milyon doları işlenmemiş alüminyum, bir o kadar da yarı mamul-mamul alüminyum olmak
üzere toplam 500 milyon dolar mertebesindedir.
Türkiye’nin sıvı alüminyum üretimi yurt içi tüketimi karşılayamamakta, aradaki açık 1985 yılından beri ithalatla karşılanmaktadır.
Ülkemizin yıllık alüminyum ithalatı 250 milyon doları işlenmemiş alüminyum, bir o kadar da yarı mamul-mamul alüminyum için
olmak üzere toplam 500 milyon dolar mertebesindedir. Buna karşılık, toplam 281 milyon dolarlık mamul alüminyum ihraç etmekteyiz.
Ülkemizin boksit rezervi uzun yıllar yetecek kadardır. Bu nedenle, yeni kaynakların aranmasına yönelik yatırımlardan çok, mevcut
tesislerin kapasitelerini arttırmak için yatırımlar yapılmalıdır. İthalatla karşılanan refrakter boksit için ise yapılacak fazla bir şey yoktur.
Türkiye’nin alüminyum sanayisine yönelik boksit ithalatı yoktur. Yurtiçinde kurulmuş bulunan refrakter sanayinin ihtiyacı olan
refrakter boksit ise ithalat yolu ile karşılanmaktadır. Refrakter boksit ihtiyacının yakın birgelecekte 50-60 bin ton/yıl arasında
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Kurşun, sanayide kullanılan önemli metallerden biridir. Akü,
benzin, matbaa, mühimmat, boru, alaşım, lehim, renkli
televizyon tüpü yapımında, boya, cam ve kimya sanayii
kollarında, radyasyon ve x-ışınlarından korunmada kurşun
kullanılmaktadır. Çevre kirliliği etkisinden dolayı ve hurda
üretimininde artması ile son yıllarda kurşun kullanımında
sınırlamalar getirilmiştir.
Görünür metal kurşun rezervinin dünyada 100 milyon ton,
Türkiye’de 0.8 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. En büyük
kurşun rezervine sahip ülkeler Avustralya, ABD, Kazakistan,
Kanada ve Çin’dir. Kurşun maden üretimi dünyada 3 milyon ton,
hurdalarla birlikte toplam üretim 6 milyon ton civarındadır.
Türkiye’nin kurşun metal tüketimi ise yılda 35 bin ton kadardır.
Buna karşılık yaklaşık 10 bin ton metal kurşun hurdadan, 5-6 bin
ton da geçici olarak yurtdışına gönderilen cevherlerden elde
edilmektedir. 15-20 bin ton mertebesindeki metal kurşun açığı da
ithalat yoluyla karşılanmaktadır.
Kurşun ve çinko tabiatta tek başına bulunabileceği gibi değişik
oranlarda bakır, kurşun ve çinkonun birlikte bulunduğu yataklara
da sıklıkla rastlanmaktadır. Kurşunca zengin yataklarda gümüş,
çinkoca zengin yataklarda kadmiyum metalleri de yüksek
oranlardadır.
Türkiye’de 600 den fazla kurşun-çinko-bakır cevherleşmesi
olduğu halde bulunan maden yatakları dünyadaki diğer yataklara
göre orta veya küçük rezervli yataklardır. Türkiye’deki kurşungümüş madenciliği dünyadaki en eski madencilikten birisi olup
bir çok yöre gümüş ve kurşun içeren sözcüklerle adlandırılmıştır.
Zaman zaman işletilen bu yatakların çoğu madenin bitmesi veya
başka nedenlerden dolayı 20. yüzyılın başlarında kapatılmıştır.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra Etibank ve özel kuruluşlarca
bir çok yerde kurşun-çinko madenleri daha modern yöntemlerle
işletilmiştir. Kayseri yakınlarındaki Çinkur’a ait karbonatlı çinko
izabe tesisi bir kaç yıl önce hammadde yetersizliği nedeni ile
kapatılmıştır. Sülfürlü kurşun-çinko madeninin izabesi
Türkiye’de yapılmamakta, konsantre edilmiş maden geçici veya
kesin ihracatla yurtdışına gönderilmektedir.
Kurşun çinko yatakları oluşumlarına göre iki ana başlık altında
incelenebilir.
Tabakaya bağımlı yataklar
Türkiye’de Orta Toroslar’da Yahyalı, Kozan, Alanya, Hadımı,
Yeşilyurt yakınlarında bulunan karbonatlı çinko yatakları da
genellikle Paleozoik veya daha genç karbonatlı kayaçlar içinde yer
alırlar. Ancak Türkiye’deki bu tip cevherleşmeler küçük ve çok
küçük damar ve düzensiz kütleler halindedir. Karstik boşluklarda
ikincil zenginleşmelerle çinko tenörü %30’a kadar ulaşmaktadır.
Fakat en büyük yatak Aladağ’da bile toplam metal çinko rezervi 50
bin tonu geçmez. Benzer tip oluşumlara kuzey Anadolu’da
Adapazarı ve Gümüşhacıköy yakınlarında karbonatlı kayaçlar
içindeki kurşun ve gümüşce zengin yataklar halinde de
rastlanmaktadır.
2- Magmatizmaya Bağımlı Yataklar
2-a) Denizaltı volkanizmasına bağlı yataklar
En tipik örnekleri Japonya’da görülür ve burada Kuroko tipi
yataklar olarak adlandırılır. Bu yataklarda bakır, kurşun, çinko
değişik oranlarda ve genellikle 0,5- 1 milyon metal rezerv içeren
düzenli masif kütleler halinde bulunurlar.
Doğu Karadeniz Bölgesinde sahile yakın bir çok masif bakır
kurşun çinko yatağı vardır.Türkiye toplam çinko rezervinin üçte
birinden fazlası tek başına MTA Genel Müdürlüğü tarafından
1970’li yılların başında bulunan Rize-Çayeli yatağında yer
almaktadır (874 bin ton görünür metal çinko). Güneydoğusunda,
Siirt-Madenköy’de bakırla birlikte yaklaşık 140 bin ton metal çinko
tespit edilmiştir.
2-b) Karasal volkanizmaya bağlı yataklar
Kuzeybatı Anadolu bölgesinde bu tip birçok kurşun-çinko
yatakları Balya’da olduğu gibi uzun yılar işletilmiştir. Bölgede son
yıllarda yapılan aramalarda Çanakkale Koru’da olduğu gibi yeni
yataklar bulunabilmektedir. Bu tip yataklara ayrıca Doğu
Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarında, Gümüşhane, Şebinkarahisar
ve Koyulhisar yakınlarında da rastlanılmaktadır.
2-c) İntrüzyona bağlı yataklar bulunmaktadır.
Zn Çinko
Demir, alüminyum ve bakırdan sonra sanayide en çok
kullanılan metaldir. Demir ve çeliğin korrazyona karşı
direncinin artırılmasında, döküm sanayiinde kullanılan pirinç
ve özel alaşımların yapımında, ayrıca çatı kaplama
malzemeleri, lastik ve pil yapımında önemli miktarlarda çinko
kullanılmaktadır.
Görünür metal çinko rezervi
dünyada yaklaşık 200 milyon ton, Türkiye’de 2.3 milyon
tondur. Avustralya, ABD, Kanada, Çin en çok çinko rezervine
sahip ülkelerdir. Dünyada çinko cevher üretimi 8 milyon ton,
hurda çinko üretimi 0.5 milyon ton civarındadır.
Türkiye’nin çinko metal tüketimi yılda 60 bin ton dolayındadır.
Bunun 10 bin tonu geçici ihraç yoluyla yurtdışına gönderilen
cevherlerden geri dönen metalle, bir bölümü hurdadan
kazanılmakta, geri kalan 20-30 bin tonu ithalatla
karşılanmaktadır.
2001 yılında 18 milyon dolarlık çinko cevheri ve konsantreleri
ihraç edilmiştir. İhracatta Yunanistan, Belçika-Lüksemburg,
Bulgaristan ve Finlandiya ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye kurşun-çinko aramalarında birinci önceliğe sahip
bölgesi Doğu Karadeniz Bölgesinin sahile yakın kısımları,
ikinci önceliğe sahip bölgesi de Kuzeybatı Anadolu Bölgesi
ile Doğu Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarıdır. Bu
bölgelerde denizaltı ve karasal volkanizmaya bağlı olarak
oluşmuş kurşun-çinko yataklarını kontrol eden bölgesel ve
lokal bazda gelişmiş tektonik ve magmatik faktörlerin çok
yönlü çalışılarak dikkatli bir şekilde ortaya konulması
gereklidir. Bakırca zengin bazı çinko yataklarının
bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi de çinko
aramalarında üçüncü önceliğe sahip bölgelerdendir.
Dünyadaki büyük ve çok büyük kurşun çinko
oluşumlarını içeren metamorfizmaya uğramış çok yaşlı
sedimanter kayaçlar Türkiye’de çok az yerde mostra
vermiştir. Toroslarda küçük ve çok küçük karbonatlı çinko
yatakları içeren kayaçlar genellikle daha gençtir.
Cevherleşme belli yaştaki karbonatlı kayaç tabakalarına
bağımlı olarak kırık hatlarında ve karstik boşluklarda
zenginleşmiştir.
Çorum Alacahöyük’te M.Ö. 2500’lü yıllardan kalma
altından yapılmış madeni eşyalar
bulunmaktadır.
Çanakkale’de bulunan Asytra madeni ilk olarak
Troyalılar tarafından işletilmiş, daha sonra
Roma ve Bizans döneminde de işletilmeye
devam edilmiştir. Ülkemizde en son işletilen
madendir. (1. Dünya Savaşı)
Bugüne kadar yeryüzünden çıkarılan bütün altının
yarıdan fazlası hükümetlerin ve merkez bankalarının
elindedir. Gerek her ülkede kağıt para emisyonunun
güvencesi olarak, gerek milletlerarası bir ödeme aracı
olarak eskiden beri büyük önem taşıyan altın, metalle
çalışan zanaatçıların gözünde de değerini korumaktadır.
Kuyumculukta altının genellikle gümüşlü, palladyumlu,
bakırlı veya platinli alaşımları çok kullanılır.
Manisa yakınlarındaki Sart madeni Lidya Kralı Kroisos’un
ünlü hazinesinin kaynağı olmakla birlikte tarih öncesi
dönemlerden Roma dönemine kadar işletilmiş zengin bir
madenmiş.
Balıkesir Havran yakınlarındaki Küçükdere madeni yine
çok eski bir tarihe sahiptir.
Bergama Ovacık’taki maden ise sanıldığı gibi yeni bir
maden değil, tarihi eski bir madendir.
Altın Madenciliğinde Siyanür Kullanımı
Altını bulmak bir sorun, çıkarmaksa ayrı bir sorundur. Yatakta
bulunan altın taneciklerinin büyüklüğüne göre farklı çıkarma
teknikleri kullanılmaktadır. Eğer tanecikler 44 mikrondan
küçükse grafitle zenginleştirme yöntemi, 44 mikrondan küçük ise
siyanür ile elde etme yöntemi kullanılır.
Altın bulunduğu saptanan araziye 5’er metre aralıklarla çukurlar
kazıldıktan sonra deliklere patlayıcı yerleştirilir. Patlayıcılar
patlatılarak toprak gevşetilir. Altın ve gümüş içeren cevher kısmı
stok alanına alınır. Posa kısmı baraj yapımında kullanılır. Ovacık
epitermal 1 ton cevher içinde yaklaşık 10 gr altın bulunmaktadır.
Altın Madenciliğinde Siyanür Kullanımının
Olası Etkileri
Yüzey toprağının kaydırılması ve toprak
kaymaları,
Ağaçların kesilmesi. Ancak kesilen 2400
ağacın yerine 3000’in üzerinde ağaç
dikilmiştir.
Patlamalardan dolayı binalarda meydana
gelebilecek çatlama ve yıkılmaların
oluşabilmesi,
Bir deprem, bir savaş veya teknik bir
sorun sonucunda atık depolarında
meydana gelebilecek bir sızıntı
nedeniyle zehirli atıklar ve ağır metaller
tarım alanlarına karışabilmesi,
Çok eskiden gümüş, dünyanın birçok yerlerinde
az miktarda bulunan doğal gümüş kaynaklarından
elde ediliyordu. Doğal gümüş; saf veya daha çok
altın, bakır, civa ve diğer metallerle alaşımlar
halinde bulunuyordu.
Türkiye’de işletilebilir tek gümüş yatağı
olan Kütahya-Gümüşköy yatağı 178gr/t Ag
21,5 milyon ton rezerve sahiptir.
Gümüşköy dışındaki işletilebilir altın yataklarındaki gümüş rezervi
ile potansiyel sahalardaki ve gümüşün yan ürün olarak bulunduğu
sahalardaki gümüş rezervi de 2913 ton metal gümüş civarındadır
Gümüş elektriği çok iyi geçirdiğinden ve kolayca tel haline
geldiğinden, elektrik teli olarak kullanılmaktaydı. Fakat nadir
bulunması ve kıymeti dolayısıyla, artık bu amaçla
kullanılmamaktadır. Bugün daha ziyade süs eşyası üretiminde,
ayna yapımında, fotoğrafçılıkta, bazı ilaçlar ve alaşımların
hazırlanmasında kullanılır.
Antimon, Kurşunla karıştırılarak cephane ve
batarya yapımında kullanılır. Yüksek verimli
antimon yatakları: Niğde, Tokat ve Ödemiş'tedir.
Eldeki verilere göre ülkemizin bilinen antimon rezervleri
Kütahya, Bal kesir, Bilecik, Bursa, izmir, Tokat ve Niğde
illerindedir. Antimon rezervlerimiz tenörleriyle birlikte Buna
göre ülkemizin antimon potansiyeli 6 672 000 ton civarında
olup, bu da 330 000 ton metal içeri ine kar l k gelmektedir.
Görüldü ü gibi, Türkiye antimon açısından hiç de azımsanmayacak bir
rezerve sahip olup Dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Buna kar l k
arama faaliyetleri yeterli olmadığı için, üretilebilir rezerv olarak
herhangi bir rakam verme olana yoktur. Antimon cevherle melerinin
do as gere i, normal bir arama çalışmasıyla sağlıklı bir rezerv tayini
çoğu kez mümkün olmamaktadır. Fakat antimon yataklar n n
çoğunlukla küçük sermayeli şirketler tarafından işletilmesi ve bunlar n
arama faaliyetlerine kaynak ayırmamaları da bunda önemli rol
oynamaktadır.
Türkiye de özel sektör geçmiş dönemde cevher,
konsantre, metal ve oksit antimon üretiminde
bulunmuştur. Ancak üretim daha çok cevher ve
konsantre üretimine dönük olmuştur. VII. Be Y ll
k Kalk nma Plan Ö K. Antimuan Raporu
verilerine göre özel sektörün kurulu tesis
kapasiteleri Tablo . tir. Buna göre, 05 ton/gün
flotasyon, 74 ton/y l metal üretimi ve 7 3 ton/y l
oksit üretim kapasitesi bulunmaktadır.
Türkiye de antimon metali akü imalatnda, baz askeri malzemelerin
yap m nda, ula m ve makine imalat sektöründe ayr ca antimuan oksit
boya imalat nda ve antimuan penta sülfür lastik üretiminde kullan
lmaktad r. Akü imalat nda kullan lan antimuan metali, tüketimde ilk s
rada yer almaktad r.
Türkiye antimuan potansiyeli yönünden bak ld nda zengin bir
ülkedir. Ancak, bilinen antimuan sahalar n n yeterince ve
bilimsel yöntemlerle ara t r lm oldu unu söylemek mümkün de
ildir. Bu nedenle, antimuan madencili inin gelece i aç s ndan a a
da belirtilen hususlar n dikkate al nmas nda yarar
görülmektedir:
Doğada bileşiminde manganez bulunan 300’den
fazla mineral bulunmakla birlikte, “U.S. Bureau of
Mines”a göre en az %35 mangan içeriğine sahip
cevherler “manganez cevheri” olarak
adlandırılmaktadır. Önemli mineralleri; pirolüsit (Mn
O2), psilomelan (BaMn9O18.2H2O) Manganit
(Mn2O3.H2O), Braunit (3 Mn2O3 MnSiO3),
Rodokrozit (MnCO3), Hausmanit (MnMn2O4) dir.
Manganez cevheri, içerdiği manganez miktarına göre
manganezli demir (%5-10 Mn), demirli manganez
(%10-35 Mn) ve manganez cevheri (%35’den fazla
Mn) olarak sınıflandırılırlar. Kullanım alanlarına göre;
metalurjik manganez cevheri (%46-48 Mn), batarya
sanayii manganez cevheri (%78-85 MnO2), kimya
sanayii manganez cevheri (74-84 MnO2) ve diğer
amaçlarda kullanılan manganez cevheri olarak
sınıflandırılır.
Kullanım Alanları : Türkiyede manganez kullanım alanları
Dünyadaki kullanım alanlarıyla paralellik gösterir. Ülkemizde
tüketilen manganezin %95’e yakını parça manganez cevheri ve
alaşımları şeklinde demir çelik sanayiinde kullanılır. Geriye kalan
%5 kadarı ise kimya sanayiinde kullanılır.
Manganezin
belli
başlı
kullanım
alanlarında
ikamesi
bulunmamaktadır. Hurdadan manganez kazanımı da önemsiz
düzeydedir. Ancak, demirli ve demirsiz hurdanın ve çelik hurdasının
işlemi sırasında ikincil kompanent olarak önemli miktarda
manganez kazanılır.
Türkiye’deki manganez yatakları oluşumları, yaşları, kökenleri ve
yapısal özelliklerine göre dört ana gruba ayrılırlar.
Birinci grup genellikle radyolaryalı çörtler içindeki hidrotermal ve
hidrojenetik türdeki manganez yataklarıdır. Bunlar, yüksek Mn-Si ve
düşük Al-Fe içeriklidirler. Paleotetis, Karakaya, İzmir-AnkaraErzincan-Kars ve Güneydoğu Anadolu Sütur Kuşağı’nın
epiofiyolitleri içinde yaygındırlar.
İkinci grup, Batı Troslar’da Alt Kretase yaşlı karbonatlar içindeki
siyah şeyllerle ilişkili yataklardır. Diyajenetik oluşumlu bu yatakların
Fe içeriği radyolaryalı çörtlerle ilişkili yataklardan yüksek, Si içeriği
ise düşüktür.
Üçüncü grup, Karadeniz ve kıta yanının volkanotortulları içindeki
hidrotermal oluşumlu yataklardır.
Dördüncü grup,
Trakya havzasındaki Oligosen çökelleri içindeki yataklardır. Düşük
Mn-Si içerikli ancak büyük rezervlidirler.
Türkiye’deki manganez yatakları genelde düşük tenörlü ve
küçük rezervli yataklardır. Bilinen manganez rezervleri toplamı
4,5 milyon ton düzeyindedir. Bu rezervin büyük bir bölümü, 4
milyon ton ile Denizli-Tavas-Ulukent
Türkiye’nin manganez cevheri ve ürünlerine talebi büyük
oranda Kardemir, İsdemir ve Erdemir’in taleplerine bağlıdır.
Türkiye’de manganez üretimi yıllık ortalama 20 bin ton ile
Denizli-Tavas-Ulukent yatağından yapılmaktadır. 2003 yılında
18.000 ton manganez cevheri üretilmiş olup, 2002 yılına göre
%10’luk birdüşüş gözlenmiştir.
Ferromangan ithalatı yıllık ortalama 10 milyon U.S.
$’ın üzerinde gider oluşturmaktadır. Manganez ithal
ürünlerine yapılan ödemeler ve uç ürünlere demir-çelik
endüstrisinde artan talep gözönüne alındığında, Ulukent
(Denizli-Tavas) manganez yatağının tam kapasiteyle
çalıştırılarak demir-çelik fabrikalarımız beslenmelidir
Üretilen cevherin önemli bir bölümü Erdemir tarafından
tüketilmektedir. Kardemir’in manganez cevheri ihtiyacı
ise %4-4,5 Mn içeren Hekimhan-Deveci manganezlidemir yatağından yapılan üretimle karşılanmaktadır.
Kardemir ve İsdemir’in ferromangan ve
ferrosilikomangan talepleri ithalat yoluyla karşılanmakta
ve önemli bir gider kalemi olarak ortaya çıkmaktadır.
Bor'un en çok kullanılan türü olan Boraks binlerce yıldan beri bilinmektedir Mısırlılar ve Mezopotamya Uygarlıklarının, bazı hastalıkların
tedavisi ve ölülerin mumyalanmasında, Çinlilerin porselenlerinin cilalanmasında, Babillilerin kıymetli metallerinin ergitilmesinde boraks
kullandıkları bilinmektedir.
Modern bor endüstrisi ise 13. yy.'da boraksın Marco polo tarafından Tibet'den Avrupa'ya getirilmesiyle başlamıştır. 1771 yılında, İtalya'nın
Tuscani bölgesindeki sıcak su kaynaklarında Sassolit bulunduğu anlaşılmış, 1852' de Şili'de endüstriyel anlamda ilk boraks madenciliği
başlamıştır.
TÜRKİYE BOR MADENCİLİĞİ
Türkiye'de bilinen başlıca borat yatakları Batı Anadolu'da yer
almakta ve bu yataklar dünya rezervinin % 60-70'ine sahip
bulunmaktadır.
Türkiye rezervinin % 37'si Bigadiç, % 34 Emet, % 28'i Kırka
ve % l Kestelek bölgesinde bunmaktadır.
Bigadiç işletmesinde başlıca bor mineralleri kolemanit ve
üleksit' tir. Boratlar 1-8 m. Kalınlıkta tabakalar halinde killer
arasında yer alırlar.
Kapalı ve açık ocaklardan üretilen tüvenan cevherler 600.000
ton/yıl tüvenan cevher yıkama kapasiteli konsantratörde
zenginleştirilecek, 25-125 mm, 3-25 mm ve O, 2-3 mm
kolemanit konsantreleri ile 3-125 mm ve O, 2-3 mm üleksit
konsantreleri elde edilir.
Bor mineralleri, sanayide sayısız denicek kadar çok çeşitli
işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen
boraks ve asit borik; özellikle nükleer alanda, jet ve roket
yakıtı, sabun, deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil
boyaları, cam elyafı ve kağıt sanayinde kullanılmaktadır.
Bor mineralleri, dünyanın sayılı bir kaç ülkesinde bulunur.
Bunlar içinde yedekleriyle en zengin ülke, Türkiye'dir.
Ancak üretimin ve ihracatın sınırlı olması nedeniyle bu
maden, yurt ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Bor mineralleri konsantre bor ve/veya öğütülmüş konsantre
bor halinde piyasaya sanayi girdisi olarak belli miktarlarda
sunulabilmekte, geriye kalanı ise sanayide rafine bor
bileşikleri halinde kullanılmaktadır.
Eti Holding'in konsantre ürün olarak pazarladığı ve rafine ürün
üretiminde kullandığı iki çeşit konsantre bor cevheri vardır; Tinkal
Konsantre ve Kolemanit Konsantre, Üleksit Konsantre, ülkemizde
rafine ürün üretiminde kullanılmamakta olup sadece konsantre ürün
olarak yurt dışına satılmaktadır.
Ülkemizde elde edilen başlıca rafine ürünler ise;
1. Boraks Pentahidrat
2. Boraks Dekahidrat
3. Susuz Boraks
4. Borik Asit
5. Sodyum Perborat
olarak sıralanabilir.
Ülkemiz rezervlerinin ağırlıklı olarak kolemanitten
oluştuğu bilinmektedir (Çizelge 4). Ülkemizde toplam 1,8
milyar ton dolayında bulunan kolemanite karşılık diğer
ülkelerdeki toplam kolemanit rezervi miktarı ise 100
milyon ton civarındadır. Bu değer, üretimde kolemanit
kullanımının daha ekonomik ve zorunlu olacağı
öngörülen sanayi alanlarında, ileride ortaya çıkacak olan
büyük avantajımızı da bu günden ortaya koymaktadır
Dünya bor rezervlerinin % 63'üne sahip olan ülkemiz, %
100 B2O3 bazında dünya bor üretiminde ABD'den sonra
ikinci sırada yer almaktadır.
Bugüne kadar bulunan rezevlerin Türkiye'nin gerçek
uranyum rezervlerini yansıtmadığı görüşü egemen
bulunuyor. Özellikle Güney Marmara ve Doğu
Karadeniz bölgelerinde yapılacak yeni aramalarla
uranyum yatakları bulunması olasılığı bulunduğu
belirtiliyor.
Dünya uranyum kaynakları çeşitli üretim maliyetlerine göre,
görünür ve muhtemel olarak sınıflandırılırlar. Günümüzde Kgı 80
ABD dolarına maledilen görünür rezervlerden uranyum
üretilmektedir. Dünyada 1991 yılı itibariyle Kgı 80 ABD dolarına
maledilebilen 1.449.140 Ton görünür uranyum rezervi vardır.
Bunun bir bölümü işletilebilir rezerv, bir bölümü ise yerinde
rezervdir. Yani işletme kayıpları hesaba katılmamıştır. Gerçek
işletilebilir miktarların, verilen değerlerin %5 ile %50 altında
olduğu tahmin edilmektedir.
Nükleer enerji hammaddeleri esas olarak nükleer reaktörde elektrik
enerjisi elde etmek için yakıt olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla
tüketimi, kurulu nükleer enerji kapasiteleri belirlemektedir.
Dünyada mevcut reaktörlerin uranyum tüketimi, 1991 yılında
toplam
54.378 ton olmuştur. Kısa dönem için yapılan tahminler, uranyum
tüketiminin 2000 yılında 66.349 Ton, 2010 yılında 75.759 Tona
yükseleceğini göstermektedir.
Dünya uranyum üretiminin yaklaşık %70ini üç şirket elinde
bulundurmaktadır. Bunlar; COMECO (Canadian Mining
Energy Co.) adlı Kanada şirketi, COGEMA (Compagnie
Generale des Matieres Nucleaires) adlı Fransız şirketi ve RTZ
(Rio Tinto Zinc Co.) adlı İngiliz şirketidir. Uranyum üreticisi
ülkeler, 1991 yılında, BDT hariç, 27.000 Ton civarında
uranyum üretmişlerdir. Buna aynı yıl 13.500 ton civarında olan
BDTnin üretimi de dahil edildiğinde, dünyada toplam 40.500
Ton uranyum üretildiği ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de uranyum aramalarına 1990 yılı sonuna kadar devam
edilmiş ve 5 yatakta toplam 9.129 Ton görünür uranyum rezervi
ortaya konulmuştur. Bu yatakların ortalama tenör ve rezervleri,
aranıp, bulundukları yıllarda dünyaca kabul edilen ekonomik
sınırlarda olmalarına rağmen, bugün için, bu değerler söz konusu
sınırların oldukça altında kalmıştır. Bunun nedeni, son yıllarda
nükleer santral planlamalarındaki önemli değişmeler ve özellikle
Kanada ve Avustralyada yüksek tenörlü, üretim maliyetleri çok
düşük uranyum yataklarının bulunmasıdır.
Uranyum doğada hiçbir zaman serbest olarak bulunmaz.
Çeşitli elementlerle birleşerek uranyum minerallerini
meydana getirir. Yerkabuğunda yüzlerce uranyum minerali
vardır; ancak bunların büyük çoğunluğu ekonomik boyutta
uranyum içermezler. Ekonomik yatak oluşturanlar,
autunite, pitchblende (uraninite) coffinite ve torbernitetir.
Tüketim alanları
Nükleer enerji hammaddeleri esas olarak nükleer
reaktörlerde elektrik enerjisi elde etmek için yakıt olarak
kullanılmaktadır. Dolayısıyla tüketimi, kurulu nükleer
enerji kapasiteleri belirlemektedir.
Türkiye’de bugüne kadar bulunmuş uranyum
yataklarının büyük bir çoğunluğu sedimanter tip
yataklardır. Bu gruba, Köprübaşı, Fakılı, Küçükçavdar
ve Sorgun uranyum yatakları girmektedir. Sadece
Demirtepe yatağı damar tipi uranyum yatakları
grubuna girmektedir.
• Köprübaşı: %0,4-0,05 U308 ortalama tenörlü, 1.351
Tonu Kasar tipi, 1.201 Tonu Taşharman tipi, 300 Tonu
Ecinlitaş tipi olmak üzere toplam 2.852 Ton görünür
rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı sedimanlar
içindedir.
• Fakılı: %0,05 U308 ortalama tenörlü, 490 Ton
görünür rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı
sedimanlardadır.
.Küçükçavdar: %0,04 U308 ortalama tenörlü, 208 Ton
görünür rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı
sedimanlardadır.
• Sorgun: %0,1 U308 ortalama tenörlü, 3.850 Ton
görünür rezervi vardır. Cevher, Eosen yaşlı
sedimanlardadır.
• Demirtepe: %0,08 U308 ortalama tenörlü, 1.729 Ton
görünür rezervi vardır. Cevher, Paleozoyik yaşlı
şistlerdeki fay zonlarındadır.
Toryum da uranyum gibi doğada serbest halde bulunmaz,
fakat 60 civarında mineralin içinde rastlanır. Bunlardan
sadece monazit ve thorite, toryum üretiminde kullanılır. Bu
mineraller de genellikle nadir toprak elementleri ile birlikte
bulunmaktadır.
Toryuma dayalı nükleer santralların henüz ticari
olmayıp, deneme safhasında olması ve bu sektörün
dışındaki kullanımının sınırlılığı nedeniyle, dünyada bu
güne kadar, doğrudan toryum aramalarına fazla önem
verilmemiştir.
Toryum, sırasını bekleyen bir nükleer yakıt hammaddesi
durumundadır. Bunun en büyük nedeni, nükleer yakıt
çevriminin sorunudur. Toryum-232, bazı proseslerle
uranyum-233e dönüştürülebilmektedir. Uranyum-233 de
uranyum-235 gibi parçalanabilir bir maddedir. Bu
parçalanma sonucunda da büyük bir enerji açığa
çıkmaktadır.
Yakıt çevrimi sorunu nedeniyle, bugün için toryumla
çalışan ticari ölçekte santrallar bulunmamakla birlikte, bu
santralların prototipleri İngiltere, Almanya ve ABDnde
uzun zamandır denenmektedir. Ticari ölçekte tüketimin
olamaması nedeniyle, halen toryumun enerji hammaddesi
olarak tüketimi yok denilecek düzeydedir.
Türkiye’de MTA Genel Müdürlüğü’nce geçmiş yıllarda
yapılan aramalar sonucunda, Eskişehir-SivrihisarKızılcaören yöresindeki nadir toprak elementleri ve
toryum kompleks
Enerji hammaddesi olarak kullanımı dışında, değişik
kullanım alanlarında tüketilen toryum miktarının fazla
olmaması ve yıllık 700 Ton Th02 civarında olan dünya
üretiminin tamamen monazitten yan ürün olarak elde
edilmesi nedeniyle, halen, sadece toryum için işletilen
yatak yoktur.
Kalay, özgül ağırlığı 7.3, erime noktası 232atom ağırlığı
118.6, atom numarası 50 dir.En önemli ve ekonomik
minerali kassiterittir. Kassiteritin yoğunlu u 6.8-7. , sertli i
6-7 ve rengide kahverengi, kahverengi-siyaht r. Stannit,
Frankit, Confieldit ve Teallit gibi kompleks sülfid
minerallerinden de çok küçük miktarlarda kalay elde
edilmektedir.
Türkiye’de işletilen herhangi bir kalay yatağı yoktur. Buna
karşın MTA tarafından yapılan çalışmalarda bazı
cevherleşmeler belirlenmiştir.
Kalay dövülebilir ve sünek bir metaldir. Kolayca tel ve
levha haline getirilebilir. Kuvvetli asitlerden,
alkalilerden ve asit tuzlarından etkilenir. Havada
ısıtıldığında SnO2 oluşturur. Klor ve oksijenle
birleşerek seyreltik asitlerden hidrojeni uzaklaştırır.
Oda sıcaklığında dövülebilir olmasına karşın
ısıtıldığında kırılganlaşır.
Bursa-İnegöl-Soğukpınar-Madenbeleni Tepe,
Niğde-Çamardı-Celaller,
Niğde-Ulukışla-Bolkardağı-Sulucadere cevherleşmeleridir.
Bu cevherleşmelerin
ekonomik olmadığı belirtilmektedir. Son yıllarda MTA
tarafından yapılan çalışmalarla Kayseri-Kıranardı’nda bir
kalay cevherleşmesi bulunmuştur. Bu sahada halen
çalışmalar devam etmektedir.
Ülkemizde kalay ihtiyacı ithalatla karşılanmaktadır. İthal
edilen kalay kaplamacılıkta, alaşımlarda, lehim ve kimyasal
madde yapımında, otomotiv-uçak ve gemi endüstrisinde ve
elektrik endüstrisinde kullanılmaktadır. DİE verilerine göre
kalay ithalatı kalay cevheri, alaşımsız kalay, kalay döküntü
ve hurdaları şeklindedir. Bunlardan en çok alaşımsız kalay
ithal edilmektedir.
Üretilen kalayın yaklaşık %40’ı çelik levhaların
kaplanmasında kullanılır. Böylece yiyecek ve konserve
kapları olan teneke, daldırma veya elektroliz yoluyla elde
edilir. Teneke ve sert kalaydan yapılmış süs veya
kullanım eşyaları siyah vernikle kaplanarak sıkça
kullanılır.
İthalat yapılan başlıca ülkeler İngiltere, Çin,
Endonezya ve Brezilya’dır. 1989-1992 yılları arasında
alaşımsız kalay ithalatı 773-1290 ton/yıl arasında
değişmiştir. Bu ithalat karşılığında yaklaşık 9.2
milyon$/yıl tutarında döviz ödenmiştir. Daha yeni
bilgiler elde edilememiştir.
Yer kabuğunun belli başlı elementlerinden olan nikel doğada
çoğunlukla demirle birlikte olmak üzere sülfürler, arsenürler ve
silikatlar şeklinde bulunur. Önemli nikel mineralleri arasında
nikelin (NiAs), kloantit (NiAs2), pendlandit (Fe, Ni)S, millerit
(NiS), annabergit Ni3 (AsO4)2 8H2O, garnierit (Ni, Mg)3 Si2O5
(OH)4 sayılabilir.
Paslanmaz çelik başta olmak üzere, korozyona dirençli
alaşımların eldesinde kullanılır. Bakır-nikel
alaşımlarından yapılan tüpler, deniz suyundan tatlı su
elde edilen tesislerde kullanılır. Madeni paraların,
nikel-kadmiyum pillerin ve zırh kaplamalarının
yapımında da yararlanılır. Nikel kaplama, diğer
metalleri koruyucu özelliktedir. Korozyona karşı
dayanıklı oluşu nedeniyle, elektrolizle kaplama
işlemlerinde de tercih edilir.
.M.T.A. Enstitüsünde yapılan açıklamalarda yine Çaldağı
yöresinde ülkemiz için önemli olan hala ülkemizin hiçbir
yerinde bulunmayan Nikel Rezervinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Bugüne kadar nikel alaşımı çeliklerin ithal yolu karşılandığı
göz önüne alınırsa tespit edilen cevher rezervinin ülkemiz
ekonomisine katkıları kuşkusuz çok büyük olacaktır.
Yapılan arama çalışmaları sonucunda 25.000.000 ton
cevher rezervi bulunduğu tespit edilmiştir.
Çaldağındaki nikel yataklarının işletilmesi halinde iç
talebimizin karşılanabileceği gibi ihraç yoluna da
gidilebileceği anlaşılmıştır. Bu nedenle Endüstri ve
Savunma ağırlıklı nikel ihtiyacının karşılanabilmesi
için nikel rezervinin işletilmesinde büyük faydalar
olacaktır.
Mermer, metomorfizma olayı sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelmiş bileşimdir..
Bileşimlerinin %90-98’ i CaCO3’(Kalsiyum karbonat) dan oluşmaktadır. Düşük oranda MgCO3 içermektedir. CaCO3 kristallerinden
oluşan mermerlerde esas mineral “Kalsit” tir. Aynı zamanda az miktarda silis, silika, feldspat, demiroksit, mika, fluorin ve organik
maddeler bulunabilir. Renkleri genellikle beyaz ve grimsidir. Fakat yabancı maddeler nedeniyle sarı, pembe, kırmızı, mavimtırak,
esmerimsi ve siyah gibi renklerde de olabilirler. Mikroskop altında incelendiğinde, birbirine iyice kenetlenmiş “Kalsit Kristalleri” nden
oluştuğu görülür
Dünyanın en zengin mermer yataklarının bulunduğu Alp
kuşağında yer alan Türkiye, 5.1 milyar m3 (13.9 milyar ton)
mermer rezervi ile dünya'daki 15 milyar m3''lük rezervin
%33'üne sahiptir. Yurtdışında yayınlanan makalelerde ise
Türkiye’nin payının dünya rezervlerinin yaklaşık %40’ına
denk geldiği belirtilmektedir
Türkiye
33%
Dünya
67%
Türkiye'nin dünya ticaretindeki ihracat payı ancak %
4'lerde seyretmekle birlikte, işlenmiş mermer
ihracatının giderek artan bir seyir izlemesi ve bu yolla
blok ihracatına göre çok daha fazla katma değerin
ülkemize kazandırılmış olması gelecek adına olumlu ve
sevindirici bir gelişme olarak kabul
430 milyon dolara yükselmiştir.
Türkiye'den en fazla ihracatın yapıldığı ülkelerin başında
ABD gelmektedir. İkinci sırada Çin, üçüncü sırada
İspanya yer alırken; İsrail dördüncü, Suudi Arabistan ise
beşinci sırada yer almaktadır. Ürün bazında ise;
ham/blok ihracatında Çin, işlenmiş mamül ürün
ihracatında ise ABD ilk sırada yer almaktadır.
Türkiye'nin Doğal Taş ve Mermer İhracatı
(milyon $)
Sektörün ihracat potansiyeli yatırımlara paralel olarak
hızla gelişmektedir. Özellikle işlenmiş mermer ihracatı
sürekli artış içindedir. Mermer, doğal taş ve
teknolojileri ihracatı, toplam maden ihracatımızın %
60'ını tek başına gerçekleştirmektedir.
Son 5 yılda ihracat artış oranları % 30'un üzerine çıkan
sektörde 2003 yılında, ihracat % 42 oranında artarak
500
400
300
430
303
189 224
200
119 128 150
96
60 77
100
0
1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003
Mermer Yerine Kullanılabilen Magmatik Kökenli Taşlar
Bunlar gerçekte mermer olmadıkları halde, mermerin endüstriyel
tanımı içerisinde değerlendirilen, güzel görünümlü, cila kabul
eden ve yeterince büyüklükte blok elde edilebilen magmatik
kökenli kayaçlardır. Bileşimlerinde kuvars, hornblend ve diğer
silikatlar bulunur. Bu yüzden blok üretimleri, kesilip
parlatılabilmeleri oldukça zordur. Fakat diğer mermer cinslerine
göre daha dayanıklıdırlar. Granit, diyabaz, lösitli siyenit ve
serpantinler ülkemizde en çok tanınan magma kökenli mermer
örnekleridir.
Granitler; bileşimi kuvars, feldspat ve mika olan magmatik
taşlardır. İçerisindeki silis miktarı %68-72 oranındadır. Tane
büyüklüğü her granitte farklıdır ve rengi feldspata bağlıdır.
Yüksek basınç dayanımına (1500-2000 kg/cm2) sahiptirler ve
aşınmaya karşı da oldukça dirençlidirler.
Diyabazlar; yeşil ve yeşilin tonlarında görünüme sahip sert
mermerler grubunu oluşturan, derin magma kökenli yarı derinlik
kayaçlarıdır. Kimyasal bileşimdeki silis oranı %45-52 arasında
değişmektedir. Mineral bileşimleri proksen ve plajioklaslardan
oluşmaktadır. Hiçbir zaman kuvars ve feldspatları içermezler.
Siyenitler; kabaca “kuvarssız granit” olarak bilinirler. Renkli
elemanlarına göre isim alırlar. Biototli siyenit, horblendli siyenit,
ojitli siyenit ve lösitli siyenit gibi. Granitlerden kuvarsın azalması
ile ayrılan bu taşlar nadiren porfirik dokulu, iri veya ince
tanelidirler.
Serpantinler; olivin ve olivinli peridot, gabro ve diyabaz gibi
magma taşlarının, suyun tesiri ile hidratlaşmasıyla meydana
gelirler. Bazen de dolomitin sıcak SiO2’ li sudan etkilenmesinden
meydana gelirler. SiO2 içerikleri %45’ den azdır. Renkleri; yeşil,
sarımsı, kırmızı, kahve ve siyahımsıdır. Değişik renkler nedeniyle
genelde lekeli ve alacalı görünüştedirler. Oldukça yoğun ve
serttirler.
Bant; petrol ve tabii gaz aranması, kimya, cam, boya
ve dolgu endüstrilerinde geniş olarak kullanılan
endüstriyel hammaddelerden biridir. Türkiye’de bant
madenciliği 1960 lardan sonra önem kazanmış, 1974
ve 1975 yıllarında hükümetlerin bu piyasaya direkt
müdahalesi ile güncel bir konu da olmuştur.
Türkiye bant yatakları dünya standartlarına göre
gerek renk özellikleri gerekse tenor ve içerdiği
yabancı maddeler bakımından yüksek kaliteli
olarak bilinmektedir.
KULLANIM ALANLARI
Baritin başlıca kullanım endüstrisinde sondaj çamuru sıdır.
Bugün ABD tüketiminin dünya tüketiminin ise % 70’i
olmaktadır.
Baritin yüksek yoğunluğu (4,5) az aşındırıcı olması {Mohs
sertlik skalasına göre 4 ün altında), yüksek basınç ve ısı altında
kimyasal sabitliğini koruması, manyetik özelliğinin olmaması
ve istenilen her zaman ucuz olarak temin edilebilmesi gibi
özellikleri, onun petrol endüstrisinde giderek yaygın şekilde
kullanımını sağlamıştır.
Türkiye’de bant madenciliği 1960 lordan sonra önem
kazanmıştır. 1966 yılında 20 bin ton civarında olan toplam
üretim miktarı dış piyasa taleplerine bağlı olarak artan bir
tempoyla 1973 yılında 90 bin ton miktarına ulaşmıştır.
Ülkemiz baritlerinin gerek ham yüksek tenörlü
olmaları, gerekse tenörlü olanlarının içindeki
yabancı delerin kolayca uzaklaştırılışı onu
piyasasında aranılan bir mal durumuna getirmiştir.
Bant ihracatının önemli bir bölümü B. Almanya,
Sovyetler Bilriği, ve A.B.D. ye yapılmıştır. 1973
yılında bu ülkelerin Türkiye toplam ihracat miktarı
içindeki pay- ları sırasıyla % 37, % 26 ve % 20
olmuştur.
Yurdumuzda sadece bant öğütmek amacıyla kurulmuş
tesis mevcut değildir. Genel maksatlı endüstri yel
hammadde öğütme tesisleri kapasitelerinin bir kısmını
bant öğütülmesine ayırmaktadırlar.
Türkiye bant piyasasına yeni girmekle beraber kısa
zamanda dünyanın büyük bant ihracatçıları arasına
girmiştir
Kükürt; kimya, lastik ve boya sanayinde, barut ve gübre yapımında,
zirayi mücadelede kullanılır. Kükürdün bağcılıkta önemli bir yeri
vardır. Asmaların ve sebzelerin yapraklarında üreyen bakteriler,
kükürtlü bileşiklerle yok edilir.
Kükürt 115 derecede ergir ve esmerimsi bir sıvıya dönüşür; sıvı kükürt
444,6 derecede kaynar: ısıyı ve elektriği çok kötü ilettiği için, iyi bir
elektrik yalıtkanıdır. Kükürt kolay alev alır ve kısa mavi bir alevle yanarken
kükürtlü bir duman verir. Çok zehirli olan bu gazlar boğucu ve aşındırıcıdır;
fabrika bacalarından savrularak atmosferi kirletir ve çinko damları aşındırır.
Ülkemizdeki Kükürt Yatakları:
1)Isparta-Keçiborlu
2)Ağrı-Diyadin
3)Denizli-Sarayköy
4)Van
5)Balıkesir
6)Batı Anadolu
En Önemli Kükürt İşletme Tesisimiz:
Keçiborlu kükürt işletmesidir. Kükürt üretimi yurtiçi talebi
karşılamamaktadır.Yurt dışından kükürt satın alınmaktadır.
Doğada çok yaygın olan kükürt, madenlerle karışık
olarak sülfür (pirit, galen) veya sülfat halinde (jips), bazı
doğal gazlarda (Lacq gazı) ise kükürtlü hidrojen halinde
bulunur. Taşkömüründen ve petrolden de kükürt
çıkartılır. Doğal haliyle kükürt ancak volkanik
bölgelerde bulunur: en önemli doğal yataklar Louisiana
(A.B.D.), Sicilya, Japonya ve Türkiye'dedir (Keçiborlu
ve Sarayköy).
Yatak toprağın yüzeyine yakın ise (Sicilya'da olduğu gibi)
işletilmesi herhangi bir madenin işletilmesi gibidir. 100
metreyi aşkın derinlikte bulunan yataklarda (Louisiana,
Texas), özel türde bir delgi işlemine başvurulur: aşırı ısıtılmış
su şırınga edilerek kükürt eritilip yüzeye pompalanır. Bu
işlem, sonradan arıtma işlemlerine de gerek bırakmaz.
Kullanım alanları
Kükürdün birçok kullanım alanı vardır. Ham kükürdün büyük bölümü,
kükürt dioksit gazı, sülfürik asit, karbon sülfür, tiyosülfat vb. üretiminde
kullanılır. Arı kükürt, kara barut ve havai fişelerin bileşimine girer.
Kükürtten ayrıca kibrit yapımında, kauçuğun kükürtlenmesinde, ebonit
üretiminde yararlanılır. Bu aralarda bağlarda görülen külleme hastalığına
karşı yapılan kükürtleme ile deri hastalıklarının tedavisinde kullanılan
pomat ve şampuanların hazırlanmasında kükürtten yararlanıldığını
özellikle belirtmek gerekir. Kükürt dioksit, amfizemin ve süreğen
bronşitlerin oluşumunda önemli rol oynar, çocuklarda solunum
hastalıklarının sayısını artırır. Bitkilerde oldukça kısa süreli temaslarda
yaprak nekrozlarına neden olur. Daha düşük yoğunlukta, ama daha uzun
süreli temaslarda metabolizma etkinliğinde azalma yapar.
Zımpara taşı; hassa optik araçların merceklerinin
parlatılmasında, zımpara kağıdı ve özel çimento
yapımında kullanılır. Taşları ve madenleri cilalamak
için de toz halindeki zımpara taşından yararlanılır.
Ayrıca zımpara, bileği taşı olarak da kullanılır
Başta Tire olmak üzere İzmir'in bir çok ilçesinde, Akça
alan (Manisa) yöresinde, Söke, Karacasu (Aydın) Yatahan,
Milas civarında ve Denizlinin Tavas ile Buldan ilçelerinde
zımpara taşı yatakları vardır. Üretimin büyük bir bölümü
ihraç edilmektedir.
Normal şartlar altında sıvı halde bulunan tek metal
civadır. Bu hassası ile cıva, Mil ttan çok önce bilinen
ve pek çok kullanış sahası bulan bir madendir. Cıva
yatakları, arz sathına nisbeten yakın olan epiternıal
zonlarda bulunduğundan prospeksionu ve yeraltından
çıkarılması nisbeten kolaydır. Cıva düşük sühunetlerde
buharlaşıp kolayca kondanse edilebildiğinden
metalürjisi de basit sayılabilir.
Ülkemizde cıva uzun yıllardan beri bilinen bir maden
olmasına ragmen son zamanlara kadar istihsaline önem
verilmemiştir. Cıva fiyatlarının yüksek oluşu ve teknik
bilgimizin bu konuda artnıası sonunda bu alanda önemli bir
gelinme istidadı belirmiştir.
Türkiye’de birçok yerlerde cıva yatakları bulunduğu malümdur.
Bunlar çok dağınık olmakla beraber Karaburun yarımadası ile Aydın
masifi kuzeyi, Murat Dağı çevresi ve Pozantı masifi civan belli
konsantrasyon bölgesidir.
T ürkiye Cıva yataklarını 7 bölgede toplamak mümkündür.
1 Karaburun Yarımadası Bölgesi.
2 ödemiş - Tire - Germencik - Bozdoğan Alaşehir Bölgesi
(Aydın masifi civarı)
3 Banaz - Gediz Bölgesi
(Murat Dağı masifi civan)
4 Konya Bölgesi.
5 Niğde Bölgesi.
6 Kocaeli Bölgesi.
7 Kastamonu Bölgesi.
Yukarıda zikredildiği gibi, Türkiye’de birçok civa sahaları mevcuttur. Gayemiz, bilinen yataklardan başka, yeni zuıhıırlar ilave
etmektir. En önemli faktör sahanın jeolojik duıruımuıduır. Bütün civa yataklarının mııayyen özellikleri olduğuna göre, bu gibi
özelliklerin tespit edilmesinin civa yataklarının meydana çıkarılmasında büyük yardımı olacaktır. Bütün önemli yatakların magmatik
menşeli ve bunların büyük bir kısmının Tersiyer ve Kuaterner volkanik faaliyetleriyle tektonik hareketlerinin mevcut olduğu
kuşaklar boyunca olduğu tespit edilmiş ve bilinen yatakların çoğunun da Pliosen veya daha genç yaşta olduğu anlaşılmıştır.
Civa mineralojisi basittir. Memleketimizde en önemli mineral sinabrdır; sülfıtlerle beraber bulunur. Gang mineralleri, opal,
kalseduıan, kuıars, kalsit, dolomit, pirit, markasit, antimonit, realgar ve kükürttür.
Struktuır, civa yatakları için çok önemlidir; zira cevherleşme faylarda, damar halinde, breş zonlarında ve faylara yakın permeabl
(geçirgen) kısımlardadır. Gevher yaTermometrelerin, barometrelerin, difüzyon pompalarının ve daha birçok laboratuvar gerecinin yapımında kullanılır. Cıva buharlı
lambaların ve reklam ışıklandırmalarının, cıvalı şalterlerin, diş hekimliğinde kullanılan bazı karışımların, koruyucu boyaların, böcek
öldürücü ilaçların ve pillerin yapısında da cıva bulunur.
Fosfat, % 85—90 oranında gübre, % 10-1 5 oranında
yem, gıda, kimya ve deterjan sanayiinde kullanılan
önemli bir madendir.
Yeterli saflıkve miktarda fosfatlı minerallar içeren
kayalara “fosfat” ya da “fosfat kayası-kaya fosfat”
denmektedir. Kaya fosfat ifadesi genel bir terim olup,
doğada yüksek miktarda fosfor elementi içeren
mineraller ile birlikte, fosfat kayası ve konsantre
edilmiş ürünleri de kapsamaktadır.
Doğada bulunan fosfat mineralleri; a) apatit, b) fosforit, c) vivianit
olmak üzere 3 anagruptatoplanmaktadır. Bu yataklarda bulunan
ana mineral florapatit, hidroxapatit, karbonapatit, trankolit ve
kurskite’dir. Bunların en önemlisi ve primer fosfat minerali,
“apatit”dir. Apatit, Ca5(PO4)3F d, OH, C03 genel formülü ile ifade
edilir. Ekonomik anlamda genellikle magnetik yataklarda ise
“apatit” terimi kullanılırken, sedi manter yataklarda bunun yerine
“fosfat kayası” terimi kullanılmaktadır. “Fosforit” terimi ise,
fosfatla eşanlamlı olup, çoğunlukla denizel kökenli fosfat kayaları
için kullanılmaktadır.
Dünyada fosfat kayalarının gittikçe önem kazandığı ve
Türkiye’ye başta Tunus, Fas, Ürdün ve İsrail’den her yıl 40
milyon dolarlık fosfat hammaddesinin ithal edildiği
günümüzde; 1974 yılında kurulan, 1988 yılında işletmeye
açılan, 1 25 milyon dolarlık yatırım yapılmasına karşın,
bölgede yaşanan terör olayları ve 5 Nisan 1994 Kararlarının
alındığı ekonomik krizle birlikte, “zarar ettiği” gerekçesiyle,
1 994 yılında kapatılan ve atıl duruma getirilen “Etibank
Mazıdağı Fosfat İşletmeleri” bulunmaktadır.
1 994’de 128 milyon ton olan Dünya toplam
fosfat üretimi 2003’de 137, 2004’de 14 1 milyon
ton’dur. Dünyadaki kaya fosfat üretiminde ana
üretici ülkeler, ABD, Çin, Fas ve Kuzey Sahra,
Rusya Federasyonu ve Tunus’tur (Tablo 4).
Bölgelere göre baktığımızda en fazla üretim
Afrika, Kuzey Amerika ve Asya’da yapılmaktadır
(Tablo 5). Dünya fosfat üretiminin % 77’sinin
ABD, Rusya ve Fas, % 93’nün ise bu ülkeler ile
birlikte toplam 12 ülkeden sağlandığı dikkate
alındığında, dünyadaki üretimin bu ülkelerin
tekelinde bulunduğu görülecektir.
Mazıdağı fosfat ürünlerinin yüksek nakliye maliyetleri
yüzünden yalnızca Mersin, Adanave İskenderun’daki özel
gübre fabrikalarına ekonomik olarak pazarlanabildiği, bu
fabrikaların ise son yıllarda ara ürün ve mamul gübre
ithal ettiği için fosfat kayası talebinde bulunmadığı
bilinmektedir.0
Fosfat kayası tüketimi, nüfus artışı oranı ve artan gübre talebi
doğrultusunda 1960’lı yıllarda % 100, 70’li yıllarda % 50,
80’li yıllarda % 68 artış göstermiştir. 1 990’lı yıllarda
yaşanan durgunluk ve son yıllarda fosfat kayası
tüketimindeki azalmaların nedeni, fosfat üreticisi ülkelerin
fosfat kayasını doğrudan satmak istememeleri yanı sıra, çevre
boyutunda farklı seçeneklerin gündeme gelmesiyle kimyasal
gübre kullanımındaki azalmalardan kaynaklanmaktadır. Bu
bağlamda, gübre içindeki fosfat ve kadminyum’un çevre için
sorun yarattığı gündeme getirilmektedir ve örneğin
Hollanda’da kullanım sınırlanmaktadır.
Lületaşı magnezyum ve silisyum esaslı ana kaya parçalarının
yerin muhtelif derinliklerindeki başkalaşım katmanları içinde
, hidrotermal etkilerle hidratlaşması sonucunda oluşmuştur.
Kimyasal formülü Mg4Si6O15(OH)2•6 H2O şeklindedir ve
yoğunluğu 0.988 - 1.279 gr/cm3 değerleri arasında değişir.
Mikroskopik büyüklükteki kristalleri düzensiz biçimde
bağlanmıştır. Çok ince gözenekli yumuşak bir dokuya , beyaz
ve beyaza yakın tonlarda bir renge sahiptir.
Arkeolojik çalışmalar , lületaşının yaklaşık beşbin yıl
öncesinden bilindiğini ve değişik amaçlarla kullanıldığını
göstermiştir.Günümüzde Lületaşı süs eşyası ve özellikle
pipo yapımında kullanılmaktadır. Pipo ile tütün içme
alışkanlığının yaygınlaşması lületaşının tüm dünyada
tanınmasını sağlamıştır.
Bu temel özelliği dolayısıyla çok uygun bir pipo
malzemesi, aynı zamanda pek çok sanayi dalında iyi
bir emici , filtre , yalıtım ve dolgu
Çıkarılması
Lületaşı ve benzer minerallere ; Yunanistan'daki bazı adalar ,
Moravya , Fransa , İspanya ve Fas ve ABD'de de
rastlanmaktadır. Ticari olarak işlenebilir Lületaşı yataklarının
nerede ise tamamı yurdumuzda Eskişehir'de bulunur
Oluşumunu sağlayan tepkimeler dolayısıyla , lületaşı yeraltında
ıslak halde bulunur. Lületaşının toprak içindeyken temizliğini,
çıkarıldıktan sonra da kolay işlenmesini, gözenekli yapısının
tuttuğu bu doğal nem sağlar. Doğrudan veya işlendikten sonra
kurutulan lületaşı, kaybettiği nem oranında hafifler ve önemli
bir direnç kazanır.
Eskişehir ilinin batısında, kuzeydoğusunda ve güneydoğusunda
bulunan, sahalarda, yüzeyle 300 metreyi aşan derinlikler arasında,
içinde dağınık yumrular halinde lületaşı bulunan başkalaşım
katmanlarına rastlanır. Taşı elde edebilmek için yüzeyden itibaren
dik inen kuyular kazılır. Toprak içinde kolayca ayırdedilen
başkalaşım katmanlarına ulaşıldığında, bu katmanı takip eden
yatay tüneller açılarak lületaşı yumruları aranır. Bazı bölgelerde
lületaşı tabakaları yeraltı suları seviyesinden daha aşağıdadır.
Buralardan lületaşı çıkarabilmek için önce suyun boşaltılması
gerekmektedir. Lületaşı çıkarılmasında büyük ölçüde insan
gücünden ve uzun yıllar sonucunda kazanılmış kişisel
tecrübelerden ve sezgilerden yararlanılır.
Eskişehir' de lületaşı çıkartılan yerler ise: Sarısu, Yenişehir,
Türkmentokat, Gökçeoğlu, Karaçay, Söğütçük, Sepetçi,
Margı, Nemli, Kümbet, Yeniköy, Kepertepe, Karahöyük ve
Başören'dir.
Lületaşından yapılmış pipo
Oltu Taşı yada diğer ismiyle Karakehribar, siyah, koyu
kahve, sarı, nadiren de gri-yeşilimsi olabilen, doğada
oldukça az bulunan amorf yapıdaki Karbon'dan ibarettir.
Oltu Taşı'nın fiziksel ve kimyasal özellikleri incelendiğinde
başlıca şu özelliklere sahip olduğu görülür: Mohs sertlik
skalasına göre 3 sertliğe, 1.5 yoğunluğa sahip ve karbon
içeriği yüksek olan bir yarı değerli süstaşıdır. Çıra gibi is
çıkararak yanar ve geride sigara külüne benzer bir artık
bırakır.
Linyite göre çok bitümlü ve çok sık yapılı olmasına
karşın genelde kompakt linyit olarak tanımlanabilir.
Sürtünme ile elektriklenir ve hafif cisimleri çeker. Yanma
esnasında aniden soğutulursa donar, camlaşır ve kalıp
halini alır. Oltu Taşı, yerkabuğu içinde iken yumuşak,
hava ile temas ettiğinde sertleşen, bitümce zengin
kompakt bir linyit çeşididir. Yerleşim olarak, devamsız
küçük merceksi şekiller sunar.
Oltu Taşının teşekkülü
Oltu Taşı çıkarılan yerlerdeki bitki fosillerinden
anlaşıldığına göre, ağaçların reçinesi ile kil ve linyitin
karışımından teşekkül ettiği tahmin edilmektedir.
Oltu Zümrütü nedir ?
Erzurum’da Oltu Taşı’ndan sonra ‘Oltu Zümrütü’
üretilmeye başlandı. Oltu ve Şenkaya ilçelerinde
çıkarılmaya başlanan ‘Yeşil Zümrüt’e isim olarak ‘Oltu
Zümrütü’ denildi.Bölge için yeni bir ekonomik kaynak
gözüyle bakılan taş, bilimsel kitaplara Oltu Zümrütü olarak
geçti
Yeşil Zümrüt’ün dünyada 13 ülkede çıkarılmaktadır. Bu
taşın 31 çeşidinin bu bölgede çıkarıldığını anlattı.Dünya da
Avustralya, Amerika, Meksika, Brezilya ve Peru’nun başını
çektiği 13 ülkede çıkarılan Yeşil Zümrüt’ün 99 çeşidi
bulunuyor ve bu taşın 31 çeşidi Türkiye’de mevcut.
Oltu Taşının çıkarıldığı köyler
Oltu Taşı madeni genellikle Oltu'nun kuzey doğusundaki köylerden
çıkar. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür. Dutlu,
Güllüce, Yeşilbaşlar, Taşlıköy, Sülünkaya, Alatarla, Hankaskışla ve
Çataksu köyleridir.
Mamul madde çeşitleri
1. Tespih
2. Kolye
3. Gerdanlık
4. Fincan takımı (Çok nadir bulunur)
5. Yüzük kaşı
6. Sigara ağızlığı
7. Pipo
8. Kol düğmesi
9. Küpe
10. Rozet
11. Kravat iğnesi
12. yaka iğneleri
Kuvars SiO 2 bile iminde sertli i 7, özgül a rl 2.85 gr/cm
3 , ergime s cakl 785 o C olan, yerkabu unda en yayg n
minerallerden biridir. Saydam veya mat, renksiz veya
beyaz, k rm z , pembe, mavi, mor gibi çe itli renklerde
kuvars vard r. Kristallerinin büyüklü ü bak m ndan iri
kristalli olanlar: Dumanl kuvars, Morion, Venüs saç ,
Ametist, Necefta ; kriptokristalin olanlar: Akik,
Kalsedon, Çakmakta d r.
Kuvars jenetik olarak: - Magmatik, 2- Metamorfik,
3- Sedimanter kökenlidir. Do ada fay ve çatlaklarda
filon halinde bulunur. Ayr ca cevher yataklar nda
gang minerali olarak rastlan r.
Tüketim Alanlar
Düzgün ve temiz olan kuvars kristalleri optik ve elektronik
sanayiinde ve süs ta olarak kullan lmaktad r. Kuvars
kristalleri elektronik sanayiinde frekans kontrol
asilatörerinde ve frekans filtrelerinde kullan lmaktad r. Süt
kuvars ve cams kuvars ise ö ütülerek ve haz rlama i
lemlerinden geçirilerek cam, deterjan, boya, seramik, z
mpara, dolgu ve metalurji sanayiilerinde kullan lmaktad r.
Kuvars genel olarak aç k i letme yöntemiyle üretilir.
Mostra madencili i yap ld için örtü tabakas yoktur. Üretim,
delicilerle delinen delikler patlay c madde doldurulup
patlat larak yap l r. Daha sonra parçalanan kuvars yabanc
maddelerden elimine edebilmek için triaja tabi tutulur.
Temiz ve kaliteli olanlar elle toplanarak, stoklan r. Kuvars
n üretim girdileri fitil, kapsül, patlay c madde, makina ya ,
i çilik ve amortismand r.
Kuvars, Türkiye'de genellikle fay zonlar nda,
çatlaklarda, filonlarda ve cevher yataklar nda gang
minerali olarak bulunur.
Rezervler Ankara, İzmir, Aydın, Muğla, Çanakkale,
Bitlis, Kütahya illerinde genellikle filon biçiminde
kuvars rezervleri bulunmaktadır. Türkiye'de 4-5 milyon
ton mertebesinde jeolojik kuvars rezervi mevcuttur.
Görünür rezerv ve kaliteye yönelik ayrıntılı etütler
yetersizdir. Fakat anket formlar ından elde edilen
bilgilere göre Kale Madencilik A. . Çanakkale: BigaBayramiç-Ezine yörelerinde 800.000 ton görünür. Söğüt
Madencilik A. . Çine bölgesi 2500 ton görünür, Toprak
Madencilik A. . de 825.000 ton görünür kuvars rezervleri
oldu unu ifade etmişlerdir. Bu üç şirketin toplam görünür
kuvars rezervleri : 627 500 tondur.
Tüketim Alanlar Cam, seramik, deterjan, dolgu
maddesi, filitre sanayilerinde en önemli girdidir. Cam
sanayiinde kristal e ya ve züccaciye imalat nda;
Seramik Sanayiinde ise S r ve frit yap m nda, yer ve
duvar karosunda izolatör, elektro-porselen, glazür, sofra
e yas ile vitrifiye seramik yap m nda kullan lmaktad r.
Üretim Yöntemi ve Teknoloji Kuvars kristalleri üretimi elle
toplanarak yapılmaktad r. Filon kuvarslar açı k i şetme
yöntemiyle üretilmektedir. Baz ocaklarda üretimden önce
dekapaj işlemi uygulanabilmektedir. Aç k ocakta üretim,
haval martoperfaratörlerle delinen delikler patlayıcı madde
doldurularak patlat larak gerçekleştirilmektedir. Elde edilen
iri parçalar patlayıcı madde ile patlatılarak veya hidrolik kır
ıcılarla kırılarak boyutlar küçültülmektedir. Kır ılan kuvarslar
gerekirse su ile y ıkanabilmektedir. K r c lardan geçirildikten
sonra değirmenlerle istenilen ebada öğ ütülmektedirler. De
irmenler
Kuvarsın bir çeşiti de kuvarsittir. Kuvarsit; genel olarak
kuvars kumu tanelerinin, silisten meydana gelmi bir
çimento ile birbirlerine çok sa lam ekilde ba lanmalar yla
olu mu bir kayaç olup, sedimanter ve metamorfik olmak
üzere 2 çeşidi mevcuttur.
Türkiye'nin kuvarsit ithalat yoktur. hracat ise çok
önemsiz miktarlardad r.
Türkiye'nin kom u ülkelerle kuvarsit ticareti yoktur.
Türkiye'de MTA Genel Müdürlü ü'nce tespit edilen
kuvarsit rezervi 6 372 235 000 tondur.
Amyant
Asbest lifsi kristal yap s na sahip olan magnezyum silikat,
kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat ve
kompleks sodyum-demir silikat bile imindeki bir grup
mineralin ad d r. Bu hammadde piyasada amyant ad alt nda
da bilinmektedir. Genel olarak iki ana asbest grubu ad alt nda
adlanmaktad r. Bunlardan birincisi serpantin grubu veya yayg
n ad yla Krizotil asbest olarak adland r lmaktad r.
Asbest mineralleri bazik ve ultrabazik kayaçlarda çe itli
tenörlerde bulunur. Dunit ve serpantinlere ba l krizotil
asbest yataklar nda i letme tenörü %3'e kadar inmektedir.
Amfibol asbest yataklar nda bu oran daha yüksek olup
birçok yatakta kayac n %25'ini asbest lifleri olu turmaktad
r. Lifler kayaç içinde damarlar, bazen tabakalar halinde, ço
u zaman ise stokverk (a sal) bir durumda ortaya ç karlar.
Bazı kayalarda doğal olarak bulunan asbest (amyant) lifleri, doğal
erozyonlar sonucu toprağa ve dolayısıyla suya karışmakta, ayrıca
asbest (amyant) içeren çimento borulardan yıpranma sonucu içme
sularına karışabilmektedirler. Bu şekilde vücuda alınan asbest
maddesinin (amyantın) mide-bağırsak ve boşaltma-üreme
sisteminde kanser hastalığına sebep olup olamayacağı halen daha
tartışmalı olmasına rağmen, çatılarda, duvar yapı maddeleri
içerisinde ve özellikle araba garaj yapı maddesi olarak kullanılan
asbest (amyant) maddesi zamanla havaya karışmakta ve
akciğerlerle vücuda alınmaktadır. Solunum yoluyla vücuda alınan
asbest (amyant) maddesinin bir kanserojen olduğu bilimsel olarak
ispatlanmıştır.
Amyant üretimi yılda toplam 3913 ton olup bu
üretim 12 işletmeden temin edilmektedir. Başlıca
işletmeler: Bursa- Orhaneli, Eskişehir- Mihalıççık,
Çankırı- Şabanözü, Çorum- Alaca, Erzincan ve
Sivas- Zara’dır.
Asbest maddesi, birçok önemli özelliğinden dolayı, çimento
ürünlerinde, plastik ve lastik yapımında, boya, kağıt
yapımında, basınca dayanıklı borular, iç-dış cephe ve tavan
kaplamaları, fren balataları, çeşitli contalar, özel filtreler ve
kağıt ürünleri gibi farklı sanayi alanlarında da
kullanılmaktadır.
Özellikle amyant madeninde çalışanlar, tersane ve inşaat
işçileri, izolasyon maddesi olarak evlerinde fazla miktarda
amyant maddesi bulunan kişiler asbestin (amyantın)
etkisine oldukça açıktırlar. Asbest maddesi (amyant)
sadece işçiler için değil, diğer insanların sağlığı için de
oldukça tehlikelidir. Özellikle, ev ve okullarda izolasyon
maddesi olarak kullanılan asbest (amyant), taşıt park
yerlerinin ve oyun alanlarının döşenmesinde kullanılan
asbest (amyant), fren balatalarının yapımında kullanılan
asbest (amyant) ve çatı izolasyonu, araba garajı yapı
maddesi olarak kullanılan asbest (amyant) sağlığımızı
yakından ilgilendirmektedir.
Ham tuzun üretimi için bugün dünyada uygulanan belli başlı üç yöntem vardır.
1. Deniz, göl ve diğer doğal tuzlu suların güneş altında buharlaştırılması sonucu tuzun kristalleştirilmesi yöntemi
(Evaporasyon). Bu yöntemin uygulanabilmesi o bölgenin iklim koşullarına bağlıdır.
2. Yerkabuğu içerisinde tabakalaşmış tuz yataklarının, kömür üretiminde uygulanan yöntemlerle işletilmesi. Bu tip üretimde
en yaygın yöntem oda-topuk yöntemi olmaktadır.
3. Yer kabuğu içerisindeki tuz yataklarının çözelti madenciliği ile işletilmesidir.
Bu yöntemde, yeryüzünden acıtan bir sondaj kuyusuyla tuz kütlesi üzerine su basılır, tuzca doygun bir çözelti oluşturulur.
Bu çözelti, pompalarla yeryüzüne çekilerek suyundan kurtarıldığında tuz üretimi gerçekleşmiş olur.
Tuzun kullanıldığı önemli yerler
İnsan gıdası
Hayvan beslenmesi
Kimya ve diğer sanayiler
Karayollarının kara ve buza karsı tuzlanmasıdır.
Tuz, günlük ihtiyaçların yanı sıra; dericilik,
konservecilik, zeytincilik ile kimya ve
tekstil sanayinde kullanılmaktadır. Kara
yollarında kar ve buzla mücadelede de
tuzdan yararlanılır.
Türkiye’nin tuz ihtiyacı; Denizlerden,
göllerden, kaya ve kaynak tuzlarından
karşılanmaktadır.
Son 15 yılda, göl tuzlarındaki tuz üretimi, hızla artarak 3
katına çıkmıştır. Şuanda ülkemizdeki tuz üretiminin
yaklaşık üç de ikisi göl tuzlarından elde edilmektedir.
Ülkemizdeki en büyük göl tuzları Tuz gölünde yer
almaktadır. Bunun dışında Konya - Karapınar ve Kayseri'de
de göl tuzları bulunmaktadır.
Ülkemizdeki deniz tuzlarının en önemlisi İzmir'deki cam
altı tuzlasıdır. Türkiye'nin yıllık tuz üretiminin dörtte
birinden fazlasını burası sağlamaktadır. Ayrıca; İstanbul
(Tuzla) Edirne (Tekke göl) ve Adana (Akdeniz) tuzlarından
da tuz elde edilmektedir.
Volfram beyazımsı gri renkli, eşsiz özelliklere sahip bir metaldir. Atom
numarası 74, atom ağırlığı 184, yoğunluğu 19.3 gr/cm3’ tür. 3410
0C ile en yüksek erime noktasına sahip bir elementtir. Aynı
zamanda paslanmaya çok dayanıklı olan volfram 1650 0C’nin
üstünde en fazla gerilme direnci olan metaldir.
Ekonomik volfram oluşumlarının başında kontakt
metasomatik olarak oluşmuş kuvars damarlarına bağlı
volframit cevherleşmeleri gelir. Bunlar dünya rezervinin
büyük bir bölümünü oluşturur. Bunun ardından yine aynı tip
yataklardan (dünya rezervinin yaklaşık 1/3’ü) elde edilen
şeelit gelir. Bunların dışında hidrotermal damarlardan,
stokvörk tipi oluşumlardan, pegmatitlerden, jeotermal
oluşumlardan, plaserlerden ve tuz göllerinden de volfram
elde edilebilir.
Volfram cevherlerinin kalitesi yararlı ve zararlı bileşenlerin
tenörlerine, cevher yapısına ve tane büyüklüğüne bağlıdır.
Ancak molibden, kalay, antimuan, fosfor, arsen, kükürt,
bakır, bizmut gibi zararlı bileşenler volfram konsantresi
eldesi sırasında çeşitli şekilde ayıklanabilmekte ve çoğu
belli bir tenörden sonra yararlı metaller olmaktadır. Ancak
bu bileşenler konsantrede bulunmamalıdır.
Kullanım Alanları
Volframın çok geniş ticari, endüstriyel ve askeri
uygulama alanları vardır. Saf volfram vakumda ve asal
gazlar içinde 2400 0C’ye kadar dayanıklılığını korur ve
bu nedenle de elektrik ampüllerinde, elektrik bağlantı
yerlerinde ve x- ışını tüplerinde kullanılır. Volfram
alaşımları ( Cr, Ni, V, Co, Mo ile yapılan alaşımları)
yüksek devirli kesme aletleri, valf, yay, buji üretiminde,
metalik volfram ise galvanometre, teleskop, yay, jilet,
piyano teli, metal aynası, ısıtma elemanı, termostat
yapımında kullanılır.
Volfram bileşikleri ise teksir ve baskı boyaları, cila, cam,
mürekkep, makina yağları üretiminde kullanılır. Volframın
en geniş kullanımlarından biri de tungsten karbit
şeklindedir. Bu şekliyle yüksek ısıda (1000-15000C)
sertliğini ve aşınma direncini koruduğu için metal işlerinde,
madencilik ve yapı endüstrisinde kullanılır. Aynı zamanda
askeri malzeme, ısı oluğu, radyasyon kalkanı, ağırlık ve
karşı ağırlıkların üretiminde, çelik aksamların ve aşınmaya
dayanıklı parça ve kaplama malzemelerinin yapımında da
kullanılır.
Benzersiz fiziksel özellikleri ile uzay endüstrisinde,gaz
türbini ve dizel motor üretimi ile yüzey işleme
endüstrisinde giderek daha fazla kullanılan bir maddedir.
Örneğin renkli cam üretiminde, x-ışını ve televizyon
lambalarında, petrol ürünleri endüstrisinde, kimya
endüstrisinde, tekstil endüstrisinde volfram veya bileşikleri
kullanılmaktadır. Uçak endüstrisinde de volframın önemli
bir yeri vardır.
Ülkemiz volfram rezervi 67,638 ton olup, dünya toplam
rezervinin yaklaşık % 2’sine karşılık gelir. Bunların içinde
Bursa-Uludağ volfram yatağı ülkemizin en büyük yatağı
olup, toplam rezervlerin % 98’ini oluşturur. Etibank’ın
1997’de kurduğu tesiste deneme çalışmalarına başlanmış ve
28.03.1989 tarihine kadar üretim faaliyetleri sürmüştür.
Tesiste en son 1988 yılında kapalı ocaktan üretilen 89,829
ton tüvenan cevher zenginleştirilerek 352 ton II. kalite (% 40
WO3) şeelit konsantresi elde edilmiştir.
Türkiye’de halen işletilen herhangi bir volfram yatağı
bulunmadığı için, ihtiyacın ithalat yoluyla karşılanmaya
devam edeceği görülmektedir. Buna karşın, ülkemizdeki
en önemli yatak olan Uludağ volfram yatağı kısa vadede
olmasa bile yeniden ele alınarak değerlendirilmelidir.
Yapılacak fizibilite çalışmalarıyla daha rantabl işletme ve
zenginleştirme yöntemleri bulmak mümkün olabilir.
Çünkü volfram stratejik bir metal olup, ikamesi mümkün
değildir. Ayrıca dünya pazarlarında Çin’in egemenliğinin
devam edeceği beklenmektedir. Bu nedenle, ülkenin kıt
kaynaklarını yeni aramalara ayırarak tüketmek yerine
bilinen zuhur ve kaynakları geliştirmek daha akılcı
görünmektedir. Buna karşın, polimetal arama projeleri
kapsamında bulunabilecek ümitli sahaların üzerine
gidebilir. Son yıllarda, aramacı kuruluş olan MTA da
projeleri bu şekilde yürütmektedir.
Yurdumuz, karmaşık jeolojisi ve tektoniğinin sonucu
olarak çok çeşitli maden kaynaklarına sahiptir. Ancak,
bu karmaşık jeoloji ve tektonik, aynı zamanda maden
yataklarımızın küçük boyutlu ve çok parçalı olmasının
da bir nedenidir.Çeşitlilik açısından dünyanın zengin
ülkelerinden biri olmamıza karşın,gerek toplam rezerv
yönüyle ve gerekse tek tek yatak
boyutları kıyaslandığında geri sıralarda yer
almaktayız . Dünya rezervlerinde önemli paya sahip
olduğumuz madenlerin başında bor gelmektedir.
Dünya bor rezervinin % 51’i yurdumuzda
bulunmaktadır. Bunun dışında dünya perlit rezervinin
% 8.7’si, barit rezervinin % 7.1’i, sodyum sülfat
rezervinin %3’ü, cıva rezervinin % 3’ü, diatomit
rezervinin % 2.9’u, linyit rezervinin % 2.2’si,
antimuan rezervinin% 2.26’ sı,manyezit rezervinin
%1.47’si,gümüş rezervinin % 1.44’ ü, bakır rezervinin
%0.37’si,krom rezervinin %0.40’ı ve altın rezervinin
%0.23’ü ülkemizdedir.
Ülkemizde madenciliğin GSMH’daki payı, 1940’lı yıllarda % 44 düzeyine kadar yükselmiş, 1950’den sonra giderek azalmaya başlamış,
planlı ekonomi dönemine geçişten sonra bu azalma hızlanarak 2000 yılında % 1.2 düzeyine inmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında;
gerçek olmayan kaynaklara dayalı ve dışardan empoze edilen, kalkınma modelinin, plan felsefesi olarak benimsenmesinin oynadığı rol
inkar edilemez.
Türkiye'nin 1996 yılı dünya maden üretimindeki payları önem sırasına göre, bor da % 48, perlitte % 11.82, manyezitte % 10,67, feldispatta %
7.92, kromda % 6.87, linyitte % 5.20, bentonitte % 4.31, baritte % 2.38, grafitte % 2.18'dir.
Madenciliğimizin GSMH ‘daki payı ortalama % 1.5
civarında seyrettiği ve bu oranın 2 milyar $ lık bir
miktarı ifade ettiği görülmektedir. Bu oran Almanya ve
ABD gibi gelismiş iilkelerde de % 2-4 civarındadır.
Miktar olarak bakıldığında bu oranların ifade etiği
rakamlar Almanya'da 30 milyar $, ABD ‘de ise 150
milyar $ dır. Yani bu üIkelerde, madencilik önemini
korumaktadır ve bu miktarlarla aramalarını, işletmelerini
ve teknolojilerini geliştirmeleri mümkün olmaktadır.
Ayrıca bu ülkeler sanayi devrimlerini de madencilik
sektorü sayesinde gerçekleştirmişlerdir. Gelişmekte olan
ülkelere baktığımızda ise madencilik sektörünün GSMH
içindeki payının % 20 lerde olduğunu görürüz. Bu oran
da bu ükelerde madenciliğin gelişmesi için bir kaynak
yaratıldığını açıkça göstermektedir.
Gelişmekte olan bir ülke durumundaki Türkiye bir yandan 1 milyonluk nüfus artışını besleyebilecek yatırım ve üretimi sağlamak, diğer
yandan fert başına düşen milli geliri artırarak halkın refah düzeyini yükseltmek zorundadır. Bunu sağlayacak en önemli kaynaklardan biri
olan madenciliğin katkısı yetersiz kalmaktadır. ÜIkemiz maden ticareti rakamları dikkate alındığında, ithalatın artmasına rağmen, ihracatın
aynı seviyelerde kalması bu sektöre yeteri kadar önem verilmediğinin göstergesidir.
Madencilik sektörüne yön verirken uzun vadede bir madencilik politikası oluşturulmalıdır. Bu politikanın kalıcı olması yanında, zaman
içinde değişip, yeni koşullara uyacak esnekliği de göstermesi zorunludur. Ayrıca bu politika tespit edilirken maden potansiyelimiz sağlıklı
bir şekilde belirlenmeli ve doğal kaynaklarımızın tükenebilirliği göz önüne alınmalıdır. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, sektörün alt
yapısını oluşturan doğal kaynakların aranıp bulunmasının, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından yapılmasının zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Madencilik sektörümüzün gelişmiş ülkeler düzeyine gelmesi ve ekonomimizde olması gereken yere ulaşması için sektördeki
belirsizliklerin en aza indirilmesi gerekmektedir.
2005 yılı maden ticaretimize değer ($) olarak bakacak
olursak; İthal ettiğimiz madenlerin başında taşkömürü,
demir, linyit, kok kömürü, fosfat,bakır, zirkonyum,
asbest, kaolen; ihraç ettiğimiz madenlerin başında bor,
krom, bakır, manyezit,çinko, feldispat, mermer,barit ve
pomza gelmektedir. 1997 yılı itibariyle ihracatımız 424
milyon $, ithalatımız 934 milyon $'dır (petrol-doğalgaz
hariç).
Maden ihracatının Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki
payı yıldan yıla değişiklik göstermektedir. 2000 yılında
yüzde 2 olan bu değer 2001 yılında ekonomik krizden
de etkilenerek yüzde 1,7’ye düşmüştür. 2001 yılında
ihracat değerinin en fazla düştüğü ürün grubu metalik
madenler ve boratlar olmuştur.
Genel ihracat içindeki payı azalan maden ihracatı 2001
yılında 557 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Başlıca ihraç ürünleri endüstriyel ham maddeler, doğal
taşlar ve metalik cevherler olurken, en önemli pazarlar
Avrupa Birliği ülkeleri, Kuzey Amerika ülkeleri, diğer
Avrupa ülkeleri ve Asya ülkeleri olmuştur.
Doğal taşlar, ihracatımızın fazla olduğu ikinci ürün
grubudur. 2001 yılında doğal taş ihracatımız bir
önceki yıla göre yüzde 20 oranında artarak 223
milyon dolara ulaşmıştır. Bu değerin 56 milyon
doları ham-blok mermer ve granit ihracatına, 154
milyon doları ise işlenmiş mermer ve traverten
ihracatına aittir. Ham mermer ihracatımızda en
önemli alıcı ülke yüzde 21’lik değerle İspanya’dır.
Bu ülkeyi Çin, İtalya ve Hong Kong izlemektedir.
İşlenmiş mermer ihracatımızda ise en önemli alıcı
ülkeler ABD, İsrail, Türkmenistan, Suudi Arabistan
ve İspanya’dır.
2005 yılında en fazla ihraç edilen maden ürün grupları arasında
Doğaltaşlar 3,2 milyon ton, 805,6 milyon dolar ve %53 payla ilk
sırada yer alırken, bu ürün grubunu, 6,4 milyon ton, 379,9 milyon
dolar ve %25 payla Endüstriyel Hammaddeler, 1,7 milyon ton,
278,7 milyon dolar ve %18 payla Metalik Cevherler, 41,7 bin ton,
56,1 milyon dolar ve %3,7 payla Birliğimiz iştigal konusunda yer
alan ve maden dışı olarak nitelendirilen Ferro Alyajlar ile diğer
ürünlerin ihracatı takip etmektedir.
2005 yılı Ocak-Aralık döneminde, Madencilik sektörümüz ihracatında, Feldspat (91,2 milyon dolar), Mermer Ham Blok (84,1 milyon
dolar), Bakır Cevherleri (83 milyon dolar), Alçı Taşı-Alçılar (43,5 milyon dolar), Manyezit (42,5 milyon dolar) ve Çinko Cevherleri (41
milyon dolar) sektörün diğer önemli ürünleri arasındadır.
MADENCİLİĞİN GELİŞMESİ İÇİN GEREKLİ ÖNLEMLER
Madenciliğin geliştirilmesi için yasal, idari, teknolojik ve ekonomik düzenlemeler gerekmektedir. Ülke madenciliği, ancak, yerli ve yabancı
büyük sermayenin madenciliğe yatırım yapmasının özendirilmesi ile gelişecektir;
Madencilik Bakanlığının hızla kurulması ve madencilik politika ve stratejilerinin oluşturulması,
Maden yasasının yatırımcıya güven verecek hale getirilmesi,
Madencilik ile ilgili her türlü faaliyetin (çevre, orman vs. uygulamaları) maden yasası içinde yer alması,
Entegre tesisler ile uç ürün üretiminin ön plana çıkarılması, büyük çaplı projelerin özendirilmesi,
Madencilere su, enerji, yol gibi konularda alt yapı hizmeti sağlanması,
Madenlerde aramayı özendirecek ve madencinin az vergi ödemesini sağlayacak rezerv tüketim payının maden yasasında yer alması,
MTA’nın yeniden yapılanması ve arama işlevinin güçlendirilmesi,
Özel maden arama şirketlerinin kurulmasının özendirilmesi ve özel şirketlere maden arama desteği sağlanması,
Kamu tarafından işletilen madenlerin, halka açılarak özelleştirilmesi ve maden şirketleri hisse senetlerinin vergiden muaf tutulması,
Türkiye Maden Master planının hızla gerçekleştirilmesi,
Avrupa Birliği’ne üye olmayan ülkelerden yapılan kömür ve diğer maden ithalatına en az % 14 gümrük uygulanması suretiyle haksız
rekabetin önlenmesi,
Türkiye’nin en güvenilir enerji hammaddesi olan kömürün elektrik enerjisi üretiminde ön plana çıkarılması.
Madencilik Kredi ve Yatırım bankası kurulmasının özendirilmesi,
Yabancı sermaye tarafından aranılan ve yatırım yapılan altın Madenciliğinin başlatılması ile yerli ve yabancı büyük sermayenin
özendirilmesi.