doğu akdeniz jeopolitiği

Download Report

Transcript doğu akdeniz jeopolitiği

DOĞU AKDENİZ’İN
JEOPOLİTİĞİ
Prof. Dr. Hüseyin GÖKÇEKUŞ
Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Vekili
YÖDAK Üyesi
[email protected]
Jeopolitik
• En genel anlamı ile; coğrafyanın politikayı etkilediği
durumların incelenmesidir.
• Günümüzde artık sadece coğrafya ve politikaya
bağımlı olarak irdelenmemekte,
-Bir yandan, jeopolitiği; coğrafyanın devletler
arası ilişkileri ve siyaset yapıcıların kararlarını
etkileyen durumların analizi olarak tartışırken,
- Diğer bir yandan da, küreselleşme ve
ulusal/uluslararası politikanın yeni aktörlerinin de
jeopolitik analize dahil edildiği, analiz şekli olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda sadece siyaset ve coğrafya değil,
medya ve çevre gibi unsurlar da jeopolitik
analize konu olmaktadır.
Klasik anlamıyla jeopolitik:
Coğrafyanın devletlere sunduğu tehditler ve fırsatların
tanımlanıp, hem yerel hem de uluslararası politikalara
yön verdiği durumları incelemekte ve siyaset
yapıcıların belli başlı soruları dikkate aldığı stratejik
analizleri içermektedir.
Bu noktada jeopolitik değerlendirmeler yaparken
siyaset yapıcılar kendilerine şu soruları
sormaktadırlar:
– Şimdiki ve gelecekteki tehditler/rakiplerimiz
kimlerdir?
– Müttefiklerimizi nasıl koruyabilir ve yenilerini
nasıl kazanabiliriz?
• Ekonomik ilişkiler?
• Askeri yöntemler?
• Kültürel İlişkiler?
• Eğitim alanında işbirlikleri?
– Rakiplerimizle/tehditlerle nasıl başa çıkabilir ve
olası tehditleri nasıl baştan savabiliriz?
• Askeri Yöntemler?
• Ekonomik Yaptırımlar?
• Siyasal Yaptırımlar?
– Tüm bunların sağlanmasına yönelik olarak
halkımızın alınacak kararlara desteğini nasıl
sağlayabiliriz?
Bütün bunların değerlendirilmesi, jeopolitik analizin
salt coğrafya ve siyaset ilişkisinin ötesine taşınıp
kapsamlı bir şekilde ele alınmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu noktada coğrafya ve politika denklemine şu
konuları da eklemek mümkündür:
– Ekonomik
– Askeri
– Kültürel
– Eğitim
– Diplomatik
Eleştirel Jeopolitik Yaklaşım:
• Sorunların çözümüne yoğunlaşır
• İlgili coğrafyadaki sorunların çözümüne ilişkin
ekonomik ve sosyal anlamda çözüm önerileri
koyar
AKDENİZ
Akdeniz’in tarihi; gelişmenin ve karşı duruşun,
doğuya karşı batının, kuzey kıyısına karşı güney
kıyısının, Afrika’ya karşı Avrupa’nın, inanca karşı
batıl inancın, Hristiyanlığa karşı İslamın, Katolikliğe
karşı Ortodoksluğun, büyük kentlere karşı küçük
kolonilerin, adalet-bilim ve sanata karşı karanlığın
tarihi olmuştur.
Bu kadar yoğun karşıtlığın yarattığı dinamik,
Akdeniz’i başlı başına bir “dünya” kılmıştır.
Bu hareketli dünya, belkide bu nedenle, geçmişte
“dünyanın merkezi” olarak görülmüştür.
Dünyanın ana karasının merkezi olarak ortaya çıkan
bu bölge aynı zamanda jeopolitik olarak da dünyanın
ortasıdır.
Çeşitli strateji uzmanları bu denizi coğrafik
mevki açısından 3 bölgeye ayırmıştır;
a)Cebelitarık-Malta arasına; Batı Akdeniz
b)Malta Adası ile 27O boylam arasında kalan
bölgeye; Orta Akdeniz
c)Bu boylamın doğusunda kalan bölgeye de;
Doğu Akdeniz denilmiştir.
Doğu Akdeniz
Doğu Akdeniz Bölgesinde; Türkiye, Suriye,
İsrail, Lübnan, Filistin-Gazze Şeridi, Filistin
Batı Yakası, Mısır, KKTC, GKRY ve Ürdün
yer almaktadır.
• Antik çağlardan günümüze kadar tarihsel
süreç içerisinde bir değerlendirme yapıldığı
zaman Doğu Akdeniz’in jeopolitik analiz
açısından çok zengin malzemeler sunan bir
bölge olduğunu söylemek mümkündür.
• Medeniyetlerin doğuşunun beşiği olan bu
bölge gerek sahip olduğu coğrafik konum,
gerek bu coğrafyada yükselen ve çöken
devletler, gerekse de bu coğrafyanın sahip
olduğu doğal zenginlikler bakımından çeşitli
fırsatlar ve tehditler karşımıza çıkarmaktadır.
• Tarihi
sürece
baktığımızda,
Doğu
Akdeniz
Bölgesi’nde küresel güç olmak isteyen ve bölgede
hakimiyet kurmak isteyen bütün devletler, öncelikle
Kıbrıs’ı elde etmek suretiyle Doğu Akdeniz
Havzasına hakim olmak istemişlerdir.
• Yaşadıkları tecrübelerle devletler, Doğu Akdeniz’e
hakim olmadan Akdeniz’e, Akdeniz’e de hakim
olmadan dünyaya hakim olunamayacağı gerçeğini
görerek, tarih boyunca bu bölgeyi bir küresel
müdahale alanı olarak görmüşlerdir.
• Doğu Akdeniz, herzaman hareketli bir bölge
olmuştur. Bugün ise; Doğu Akdeniz üzerinde
küresel jeopolitik mücadelede sahne
değişmemiş, ancak aktörler değişmiştir.
• Bizans, Roma, Venedik, Osmanlı gibi
aktörlerin yerini bugün; ABD, İngiltere, Rusya,
Fransa, İsrail, Çin gibi devletler hatta, Avrupa
Birliği gibi uluslarüstü olma yolunda ilerleyen
kurumlar almıştır.
• 20. yy.’ın başlarında Petrolün yaşamımıza girmesi ile
Doğu Akdeniz’i önemli kılan konular arasına bu kez
petrol yollarına ulaşım kavşağı oluşu girmiştir.
• 21. yy.’ın başında ise bölgenin önemini artıran
faktörler arasına doğal gaz dahil olmuştur.
• Azeri petrolü de dünyanın en büyük denizcilik
koridorunun doğusuna, yani Doğu Akdeniz’e
boşalmaya başlamıştır.
Süveyş Kanalı ve SUMED Boru Hattı:
Mısır ekonomisinde hidrokarbonların oynadığı rol,
hem üretim hem de Suveyş kanalı ve 200 mil
uzunluğundaki Suveyş-Akdeniz Boru Hattı’ndan
(SUMED) elde edilen gelir bakımından çok önemlidir.
Suveyş kanalına ait toplam petrol geçiş hacmi günde 2
milyon varil civarında olup, 2010 yılında denizlerde
yapılan petrol ticaretinin %5’ine karşılık gelmektedir.
SUMED Boru hattının kapasitesi ise 2.3 milyon
varildir.
Süveyş Kanalı ve SUMED Boru Hattı’nın
devre dışı kalması durumunda; Afrika’nın
güney ucundan dolanmak zorunda kalacak
petrol tankerleri, yaklaşık 6000 millik ilave bir
mesafeyi katetmek zorunda kalacaklardır.
Bu durumda Afrika etrafından dolanacak petrol
tankerlerinin Avrupa’ya ulaşımında15 gün,
ABD’ye olan ulaşımında ise 8-10 gün ek süre
ve bunun yanında ek masraf çıkması demektir.
İsrail’in Durumu:
Doğu Akdeniz’deki jeopolitik denge ve
İsrail’in kaderini tümü ile değiştiren esas
gelişme ise; Amerikan Noble Enerji ve İsrail
ortaklarının İsrail’in kuzey sahili açıklarında
keşiflerini
gerçekleştirdiği
Dalit(2009),
Tamar(2009) ve Laviathan(2010) doğal gaz
sahaları ile yaşama geçmiştir.
Bu keşif sonunda Levant Baseninde keşfi
gerçekleşen toplam ortalama doğal gaz rezervi
25 trilyon feet küp (700 milyar m3 ) değerine
ulaşmış bulunmaktadır.
USGS’in Levant Baseni Provensi için yaptığı
çalışma sonunda; keşvedilmemiş olarak
ortalama 1.7 milyon varil kurtarılabilir petrol
ve 122 trilyon feet küp kurtarılabilir gaz
rezervinin varlığı tahmin edilmektedir.
• Doğu Akdeniz, yakın gelecekte yine birçok açıdan
dünyanın gündemine gelecek ve 21. yy.’ın en keskin
hesaplaşmalarının yaşanacağı bölge olacaktır.
• Tüm bu nedenlerle Doğu Akdeniz’deki petrol ve
suyun geleceği ile ilgili araştırmalar, Doğu
Akdeniz’in geleceğini anlamak açısından önem
taşıyacaktır.
• Kısaca; bu bölgede kurulan petrol ve doğal gaz boru
hatları, Doğu Akdeniz Bölgesinin tarihten gelen
Jeopolitik ve Jeostratejik önemini daha da artırmıştır.
• Soğuk Savaş sonrası dönemde yeniden
yapılanan küresel dengeler açısından Doğu
Akdeniz bölgesinin oynayacağı rol, Irak’ın
işgali ve sonrasında yaşanan gelişmelerden de
(“Arap Baharı”) anlaşılacağı gibi henüz netlik
kazanmamış ve bölgesel güç dengelerinin nasıl
şekilleneceği belirsizliğini son döneme kadar
sürdürmüştür.
• Gelinen noktada, içinde yaşadığımız günler,
Doğu Akdeniz’in yeniden yapılanan bölgesel
ve küresel jeopolitik ve jeostratejik rolünün ne
olabileceğine
ilişkin
ipuçlarının
belirginleşmeye başladığı bir dönemdir.
• Bu bağlamda hep birlikte şahit olduğumuz
birkaç olaya işaret etmek gerekmektedir:
– “Arap Baharı” çerçevesinde yaşanan
gelişmeler,
– ABD’nin Afrika kıtası enerji kaynaklarının
kontrolü ve 21. yy.’a ait yeni paylaşım
mücadelesinde baş rolü alması, Kuzey
Afrika’da
yaratılan
gerginlik
ve
ayaklanmaların esas nedeni olmuştur.
– Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’de deniz sınırları
belirleme girişimi ve devamında gündeme gelen
doğal gaz arama çalışmaları:
– GKRY, Mısır’la (2003), Lübnan’la (2007),
İsrail’le (17 Aralık 2010) “münhasır alan
anlaşması” yapmıştır
– GKRY’nin Noble Enerji ve Ortaklarıyla yapılan
sözleşme sonrasında 12. parselde başlattığı
çalışmalar sonunda, elde edilen sonuçlardan,
mevcut doğalgazın ilk başta tahmin edilenden daha
az olduğu ortaya çıkmıştır. Bu miktarın yaklaşık
288 milyar metreküp değil, 85 ile 260 milyar
metreküp arasında değişebileceği belirtilmiştir
Münhasır Ekonomik Bölge Kavramı:
Doğu Akdeniz Bölgesi’nde kıta sahanlığı ve
münhasır ekonomik bölge kavramları
konusunda, çok ciddi uyuşmazlıklar
mevcuttur.
Türkiye Cumhuriyeti-Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti
• KKTC ile Türkiye arasında kıta
sahanlığını belirleyen ve Türkiye’ye
Kıbrıs adasının tümünde petrol ve
doğalgaz arama faaliyetlerinin yolunu
açan anlaşma 21 Eylül 2011 tarihinde
T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı
Sayın Dr. Derviş Eroğlu arasında New
York’ta imzalandı.
• Son olarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile
İngiliz enerji şirketi Shell arasında Antalya Açık Deniz/Güney
Doğu Anadolu Bölgesi alanlarını kapsayan, arama, üretim
paylaşım anlaşmaları imzalandı.
Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız ve Shell Arama ve Üretim Başkanı Malcolm Brinded(22/11/11)
Sonuç olarak;
• 21. yüzyılın ikinci on yılına girdiğimiz bu süre
zarfında, Doğu Akdeniz’de yerinden oynayan
taşların yerleştirilme süreci, gerek Türkiye
Cumhuriyeti, gerekse Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti açısından karşımıza çeşitli
fırsatlar ve tehditler sunmaktadır.
• Yaşanan gelişmelerin odağında olan Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu yeniden yapılanan bölgesel
denklem içerisinde oynayacağı rol, genel anlamda
ülkenin bölgesel/küresel liderlik konumlanması
açısından büyük önem taşımakta, bir yandan da
Kıbrıs Ada’sının bu denklem içerisinde oynayacağı
rol ve bürüneceği şeklin (Kıbrıs Sorunu’nun seyri
açısından) ne olacağına yönelik tartışmalara ışık
tutmaktadır.
Gerek Doğu Akdeniz Bölgesi’nin yeniden
şekillenen yapısı, gerekse bu yeni yapılanma
içerisinde
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
ve
KKTC’nin oynayacağı rolü değerlendirirken,
bölgemizde son dönemde yaşanan olaylar
özellikle iki unsura işaret etmektedir:
1. Ekonomik
2. Siyasi
1. Ekonomik
•
Bölgenin sahip olduğu doğal kaynakların
paylaşımı ve idaresi
• Petrol ve Doğal Gaz Zenginlikleri
• Su Kaynakları
• Çevre-Sürdürülebilirlik
• Ticari ve ekonomik işbirlikleri
• Küresel krizlerle gündeme gelecek sorunlarla baş
edebilme becerisi ve bu becerinin tecrübe
aktarımı çerçevesinde paylaşımı
2. Siyasi
• Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede etken küresel aktörler
ile ilişkilerinin seyri
• ABD, AB
• Suriye, Mısır ve Libya gibi devletlerin yeniden
yapılanma süreçlerinin tamamlanması. Bu süreçlerde
müttefik seçiminde takınacakları tavırlar
• Türkiye Cumhuriyeti’nin bu devletlerle ilişkilerinin
kapsamı
• Askeri dengeler ve NATO’nun AB güvenlik
mekanizmalarının geliştirilmesi ile yeniden yapılanma
süreci. Tüm bunlara ek olarak Türkiye –İsrail
İlişkileri’nin alacağı şekil.
• Bu noktada unutulmamalıdır ki, petrol ve
doğal gaz yanında bu bölge açısından büyük
önem taşıyan bir başka doğal kaynak da sudur.
Özellikle küresel iklim değişikliği etkisiyle,
Akdeniz Bölgesi’nin tamamında son 40 yıllık
sürede, ciddi kuraklık sorunu yaşanmaktadır.
Son 100 yılda, bölgedeki yağışlarda %25’den
fazla azalma olmuştur.
Su kıtlığı, etkisini başta Doğu Akdeniz Bölgesi
olmak
üzere
Akdenizin
tamamında
hissettirmiştir. 21. yy boyunca da bu durum
etkisini
artırarak
hissedilmeye
devam
edecektir.
Yağış Azalışı (%25.9/96 yılda)
Lefkoşa
Precipitation (mm)
800,0
y = -1,0267x + 395,94
600,0
400,0
200,0
0,0
1910 1916 1922 1928 1934 1940 1946 1952 1958 1964 1970 1976 1982 1988 1994 2000
Ye ar
2100 yılı Sıcaklık ve Yağış Tahminleri
Akdeniz Bölgesi Sıcaklık ve Yağış Değişim
Tahminleri
Özellikle
Mersin-Dragon
Çayı
üzerine
kurulmakta olan 130 mcm kapasiteli Alaköprü
Barajı’ndan (Türkiye), 1.6 m çapında polietilen
boru ile, -250 m kodundan 80 km. 151 m’lik
deniz geçişi ile 26.5 mcm kapasiteli Geçitköy
Göletine (KKTC) taşınacak olan 75 mcm su,
büyük önem taşıyor.
Türkiye su zengini bir ülke değildir (1453).
Dünyanın birçok yöresinde olduğu gibi, benzer
biçimde, Türkiye’deki su kaynaklarının coğrafik
dağılımı da heryerde eşit değildir.
Örneğin,Orta Anadolu’da özellikle kurak yıllarda
yağışların azlığına bağlı olarak ciddi su sıkıntısı
yaşanırken, Güney sahillerinde özellikle Antalya
bölgesinde ciddi miktarda yüzey suyu kullanılmadan
denize akıp gitmektedir.
• Türkiye’nin birsüre önce, özellikle denize boşa akan
suları değerlendirmeye yönelik olarak,Ortadoğu ve
Körfez Ülkelerine su satma girişimi doğrultusunda
gerçekleştirdiği, 180 mcm Manavgat Projesi,
planlandığı gibi hayata geçirilemese de, bir başka
dünya projesiyle, önemli bir miktar su (75 mcm) 1
Mart 2014 tarihinde saat 13:00’da KKTC’ye
ulaşacaktır. (Enerji Hattı ile birlikte 264 megavat!).
• Bu gelişme, öncelikle GKRY ve daha sonra da Orta Doğu ve
Körfez ülkelerini yakından ilgilendirmektedir.
• Daha sonraki bir aşamada, döşenecek 2. 3. Borular ile
taşınacak su KKTC üstünden neden GKRY ve daha uzak
coğrafyadaki Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri’ne verilmesin!
• Bu sayede, küresel güç olma yolunda emin adımlarla
ilerleyenTürkiye, neden bir adım daha öne çıkmasın, Kıbrıs’ta
ise güney ile kuzey arasında 40 yılı aşkın süredir özlemi
duyulan, hakkaniyet çerçevesinde varılacak bir anlaşmada
katalizör rolü oynamasın!
• Sonuç olarak, kuraklık gibi küresel iklim
değişikliğine bağlı yaşanan olumsuzluklar, dünya
nüfusunun hızla artıyor olması ve her geçen gün
insanların artan yaşam kalitesine paralel biçimde suya
olan ihtiyaçlarındaki artış nedeniyle, 21. yy.’da
suyun giderek artan önemi irdelenirken, neden hep
akla daha çok geldiği şekliyle; su, ülkeler arasında
savaşa değil de barışa sebep olmasın!
TEŞEKKÜRLER