dosyayı indir - beşiktaş müftülüğü

Download Report

Transcript dosyayı indir - beşiktaş müftülüğü

İsmail ÖZELBAŞ
Vaiz
EDİRNE – MERİÇ VAİZİ
1992 - 1994
İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ - MERKEZ VAİZİ
1994 - 2000
ÜSKÜDAR MÜFTÜLÜĞÜ – VAİZ
2000 - 2010
BEŞİKTAŞ MÜFTÜLÜĞÜ - BAŞVAİZ
2010 – 2013 Halen
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
HİZMETİÇİ EĞİTİM KURSLARI
HİTABET VE GÜZEL KONUŞMA-1994
(RIDVAN ÇONGUR – SEMİH SERGEN)
FONETİK VE DİKSİYON KURSU-1997
(MEVLÜT AYHAN)
ÖZEL FONETİK VE DİKSİYON KURSU - 1999
(ENVER SEYİTOĞLU)
DİL ve DİL BİLGİSİ
DİL ve DİL BİLGİSİ
Düşünce, duygu ve isteklerimizi
anlatmak için kullandığımız işaret ve
seslere dil denir. Her milletin kendine
özgü bir dili vardır: Türkçe, İngilizce,
Almanca, Arapça...... vb.
Türkçe, kaynağı bakımından Ural-Altay
dilleri ailesine,
Kelimelerinin yapısına göre de bitişken
(eklemeli) diller grubuna girer.
Şimdi dilin özelliklerini inceleyelim.
LEHÇE (Diyalekt)
İlk olarak Altay yörelerinde konuşulmaya başlanan
dilimiz, göçler nedeniyle dünyanın çeşitli bölgelerine
taşınmıştır. Bunun sonucu olarak oralardaki kültürlerin
ve konuşulan dillerin de etkisiyle çeşitli konuşma ve
yazı değişiklikleri meydana gelmiştir.
İşte bir dilin farklı coğrafi bölge ve kültür
ayrılıkları nedeniyle birbirinden farklı söyleyiş
ve yazılışlarına lehçe denir.
Türkçenîn Lehçeleri
1. Anadolu lehçesi
2. Azeri lehçesi
3. Çağatay lehçesi
4. Kıpçak lehçesi
Bizler Türkçenin Anadolu lehçesini
kullanıyoruz.
ŞİVE (Ağız)
Bir dilin konuşulduğu ülkenin bölgeleri,
kentleri, köyleri arasındaki sadece
konuşmaya yansıyan farklılıklara denir.
—> Karadeniz şivesinde "paluk" diye söylenir ama yazarken "balık" diye yazılır.
3 —> Trakya şivesinde "üj" diye söylenir ama yazarken "üç" diye yazılır.
Gördüğünüz gibi şive yazıya yansımaz, sadece konuşmalarda farklılık gösterir.
HARFLER ve ÖZELLİKLERİ
Harf: Seslerin yazıdaki işaretlerine denir.
Yazı; Duygu, düşünce ve isteklerin belli işaretlerle
ifade edilmesidir.
Alfabe: Bir dilin sesleri olan bütün harflerin belli bir
sıra ile dizilmiş hâline denir.
Türkler başlangıçtan günümüze dört değişik alfabe
kullanmışlardır.
1. Göktürk
2. Uygur
3. Arap
4. Latin (Yeni Türk Alfabesi)
GUAL kelimesiyle tarihsel sırayı aklımızda tutabiliriz.
KONUŞMA, BİR BESTEDİR
FONETİK - DİKSİYON
DİKSİYON (Güzel Konuşma Sanatı)
Güzel bir söyleyişin
esas kurallarını verir
ve
söylenişte yapılan
ihmali yenmeye çalışır.
DİKSİYON
Söz söylerken duygu ve düşünceleri,
doğru ve üslubuna uygun olarak anlatmak
için;
– sesin ahengini,
– söylenişi,
– Jesti-mimiği ve
– alınacak tavırları
yerli yerinde ve güzel kullanma sanatıdır.
FONETIK (Konuşmada Ses Bilgisi)
Fonetik, diksiyonda;
– seslerin meydana gelmesini,
– ses aygıtlarının gerek durumlarını
inceleyen yardımcı bir bilimdir.
Konuşma hatalarını ve şîve
bozukluklarını düzeltmek için kullanılır.
Bu yüzden fonetik, diksiyonun esaslı
bir yardımcısıdır.
İLETİŞİM
KONUŞMA
KAYNAK
HEDEF
SES
K
A
N
A
L
L
A
R
KELİMELER
JEST
MİMİK
İŞARET
KÜLTÜR
SOSYAL MEVKİ
GİYİM
FİZİKİ YAPI
K
A
N
A
L
L
A
R
İLETİŞİM
Fonetik ve diksiyon:
Fonetik bilgisi, son senelerde bir çok dillerde büyük
gelişmeler göstermiş ve çok derin inceleyen bir bilgi
bölümü haline gelmiştir. Fakat, bu derin incelemeler ve
denemeler çoğunlukla işin söyleniş yönüne kuvvet
vererek diğer kısımları ihmâl ettiği için zararlı olabilir.
Fonetik, yalnız söyleniş yönünü gözönünde tutar;
halbuki diksiyon için bu kadarı yetmez.
Diksiyona başlayanlar onu, konuşma hatalarını ve
şive bozukluklarını düzeltmek için kullanırlar.
Yazı Dili, Konuşma Dili
Asıl olan konuşmadır.
Yazı, konuşmanın kaydedilmiş halidir.
Sesler, yazıya ne kadar geçirilebilir?
Güfte   Beste
Diller yazıldığı gibi okunur mu?
Türkçe-Arapça İngilizce-Almanca…
Arapça’daki tecvid ve i’lal kaideleri ile
Türkçe arasında bağlantı kurulabilir mi?
Yazı dili, konuşma dili:
Diksiyon, konuşma dilini yazı diline göre inceler.
Tarih de bize konuşma dilinin yazı dilinden önce
olduğunu bir çok delillerle gösterir.
İnsan düşüncelerini hislerini yazı ile anlatmadan
önce sözle anlatmaya çalışmıştır. Hiç kuşkusuz, ilk
dilciler konuşma dilinde işittiklerini yazı dilindeki
işaretlere çevirerek kayıt ve tespit etmişlerdir.
Bunun için de konuşma dili yazı dilinden büsbütün
ayrı değildir.
Yalnız yazı dilindeki basit alfabe sistemi, bütün
sesleri göstermeye yetmediği için fonetik; konuşma
dilindeki sesleri bütün incelikleri ile kayda çalışır. Ve
konuşma dilini belirli fonetik düzen ve kurallara bağlar.
Bunun için de fonetik, diksiyonun esaslı bir
yardımcısıdır.
DOĞAL OLMAK
DOĞAL OLMAK, HER ŞEYDİR.
Doğallıkta Temel Kural:
Konuşur gibi okumak ve manzume
söylemektir.
KONUŞUR GİBİ OKUMAK
Doğallık, boğumlamada ihmale ve de bayağılığa
düşmektedir. Bir çok öğrenci, doğal olmanın laubali ve
gevşek davranmakla elde edeceğini sanar ve böyle
düşünmekle de aldanır.
Doğallıkta en iyi yöntem; her okunan veya söylenen
cümleden sonra kendinize şu soruyu sormalısınız: "Bu cümleyi günlük yaşayışımda söylesem böyle mi söylerim?"
En ufak bir kuşkunuz olduğu zaman, uygun hareket
ve bükümleri buluncaya kadar tekrar tekrar söyleyiniz.
Böylece okuma ve ezbere söyleme edasından
kurtularak doğal söylemeyi elde edersiniz.
Bu kolay olmasa da sabırla çalışmak, ısrarla
üzerinde durmak, size çok şey kazandıracaktır.
KONUŞUR GİBİ MANZUME SÖYLEMEK
Doğallık, nesirde olduğu kadar nazımda da
lüzumludur.. Bunun için çeşitli tarzda yazılmış
manzum parçalar üzerinde çalışarak doğallığı
kazanmaya çalışmak gerekir.
Birçok öğrenci şiir okurken şiirin ölçüsünün
olanca şiddetini vererek ve dize sonunda da
cümlenin mutlaka bitmesi lazımmış gibi
durarak ve kulağa hoş gelmeyen monoton bir
tarzda okuyarak o şiirin zevkine varmamıza
engel olurlar. Onları bu yanlış yoldan çevirmek
öğretmenlere düşer; çünkü bu yol, kılavuzsuz
kolay bulunmaz.
ÖLÇÜ
Her şey
yerinde,
zamanında ve
dozunda olacaktır.
Kelime ve beden vurgusu uyumlu
olmalıdır.
Konuşmada, duraklama da çok
önemlidir.
Diksiyon Sanatının Önemi
Diksiyon sanatının önemini
düşünmeyenler pek çoktur.
Halk karşısında söz söylemek zorunda
olan bazı kimseler, güçlüklerle hattâ
başarısızlıklarla karşılaştıkları halde,
diksiyona önem verip öğrenmeye
çalışmazlar.
En iyi hatipler bile, hata yapmazlar mı?
Bazı kimseler de yanlış bir düşünüşle diksiyon
sanatına çalışmayı bir özenti veya bir fazlalık sayarlar.
Düşüncelerini de şöyle savunurlar:
"En iyi hatipler bile, ses ve söyleniş hatası yapmazlar mı? Mademki halkı
kendilerine hayran bırakarak başarı kazanıyorlar, öyleyse... Sonra
profesörler, hatipler, yargıçlar, avukatlar radyoda televizyonda gürül
gürül konuşuyorlar. Bunlar hep diksiyon dersi mi almışlar? Bütün
konuşanlara diksiyon dersi verilmiş mi? O halde diksiyona çalışmaya ne
lüzum var?"
Böyle söyleyenlerin bir bakıma hakları vardır. Çünkü
onlar başkalarının konuşurken yaptıkları yanlışları,
ancak diksiyon derslerine başladıktan sonra ayırt
edebilirler. Onlara bu doğru yolu diksiyon Öğretmeni
gösterebilir.
Yazarın vermek istediği anlamı alt üst ederler.
Birçok aktör ve aktrisin diksiyonu da acınacak
durumdadır.
Onlar bu konuda bilgisiz oldukları için, oynadıkları
eserin anlamını seyirciye duyuramazlar ve işin kolay
tarafına kaçarak bayağılığa düşerler. Böylece yazarın
vermek istediği anlamı alt üst ederler.
Halk karşısında söz söyleyen için, iyi bir diksiyonun
sonsuz yararları vardır.
Gerçek hatiplere yer yüzünde seyrek rastlanır.
Bunlar kusurlarını düzeltip iyi bir hatip olmayı
başarmışlardır.
Şu halde diksiyonda öğrendiklerimizi uygulamakla
kazanç sağlarız.
Tarihte ve Günümüzde Hatipler
Tarih bize, Demosthenes ile Çiçeron'nun söz
sanatının güçlüklerini yenebilmek için ne kadar büyük
bir çaba harcadıklarını anlatmaktadır.
Günümüz hatiplerinin çoğu kusurlarına hiç
aldırmadan sadece bağırıp çağırmakla etki
uyandıracaklarını umuyor, kendilerine çok
güveniyorlar.
Diksiyon; mahkemelerde, meclis kürsüsünde
konuşan, kısacası söz sanatını meslek edinmiş
kimselere de büyük yararlar sağlar.
Bununla beraber denilebilir ki, hemen hemen herkes
bir toplulukta konuşmak ihtiyacını duyar.
Bu bakımdan, diksiyon alıştırmaları herkes için
yararlıdır. Hele herkese toplulukta söz söyleme fırsatını
veren zamanımızda, bu çok gereklidir.
İyi söz söylemek için diksiyon
Bildiklerini başkalarına da öğretmeyi bir ödev
sayarak bu zevkli işi üzerine almış olan her insan,
bunları başkalarına anlatırken de zevkle
dinletmesini bilmelidir.
Düşünen insanlar, düşündüklerini başkalarına
anlatmak gereğini duyarlar. Üniversiteler, okullar
onun için konferans sayılarını çoğaltmaya
çalışırlar.
İyi söz söylemek için diksiyona çalışmalıdır.
Toplum içinde yaşadığımıza göre başkalarına
düşündüklerimizi, duyduklarımızı iyi, doğru ve ilgi
çekecek bir şekilde anlatmak için diksiyon
öğrenmemiz gereklidir.
İyi okumak için de diksiyon
İyi okumak için de diksiyona çalışmak
gerekir.
Yüksek sesle kitap okumak, aile
toplantılarında yararlı, hoş saatler
geçirmek için güzel bir yoldur. Böylece
romancılar, hikayeciler, tiyatro yazarları ve
ozanlar evinizde dile gelirler.
Bu tarz, zamanla genişletilebilir. Büyük
bir dinleyici kitlesine de eserler okunabilir.
Buna “Halk karşısında okuma” = “Lectures
populaires” derler.
Okuma Nasıl Yapılmalıdır?
Böyle bir isteği gerçekleştirmek pek güç değildir. Bir salonda
dinleyicilerin görebilecekleri şekilde karşılarına rastlayan biraz yüksekçe
bir yer yeterlidir. Bu salon, bir okulda veya resmi bir dairede olabilir.
Okunacak esere göre kişiler seçilir. Önce çalışmalar yapılır:
Özellikle ses tonları üzerinde titizlikle durulur. Yine ses tonlarıyla
karakterler çizilir. Eser okunurken, dekor, kostüm ve aksesuar
kullanılmaz. Bütün iş, yalnız söze kalır. Kişiler çoğunlukla ayakta, bazı
özel durumlarda da, oturarak rollerini okurlar. Bu suretle, göz oyalayan
araçlar bulunmadan saf tiyatro zevki verilmiş olur.
Yalnız, okuyanlar metnin zevkle dinlenmesini elde edemezlerse,
monoton bir okuyuş dinleyenleri sıkar. Çünkü bir makine sesi gibi gır gır
sürüp giden, aynı tonu tekrarlayan sesler, dinleme zevki olan herkesi
usandırır.
Zaten bir eseri hiç ara vermeden okumak da doğru değildir. Belirli
zamanlarda ara vermek çok yerinde bir davranıştır. Böylece de bir çok
eser gölgeden ışığa çıkmış olur.
(Halk karşısında okuma) dinleyenler kadar okuyanlar için de bir zevk
kaynağıdır. Okunanı dinlemek; zekâyı uyandırmakta, görmekten daha iyi
etki yapar.
Yalnız duygu ve anlatımı ses tonlarıyla belirtmek gerekir. Her okumayazma bilenin diksiyon sanatını bilemeyeceği bir gerçektir.
Okuyanlar eser dışı tuluat yapabilirler mi?
Böyle bir okumada okuyanlar eser dışı tuluat
yapabilirler mi? Hayır.
Bazı tiyatro heveslileri yeteneklerine güvenerek tuluat
yapmaya da başvururlar. Ama böyle yapmakla anlayışlı
bir dinleyiciyi memnun etmek şöyle dursun, tersine nefret
uyandırırlar. Çünkü bir yazarın düşüne taşına yazıp
hazırladığı bir metni bozmaya, ona akıllarına estiği gibi
söz eklemeye hiç bir oyuncunun hakkı yoktur.
Millî Eğitim Bakanlığı diksiyon sanatını da müzik ve
resim - iş gibi, bugün okullarda ders planı içine almıştır.
Bu alanda, konuşma kusurlarını düzeltmek ve etkili söz
söylemek isteyen herkesin, özellikle doğru bir diksiyonu
öğrenmek zorunda olan tiyatro sanatçılarının,
ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan kitaplar vardır.
İletişimin Önemi
İnsanlar toplu hâlde yaşarlar. Yaşamlarını
sürdürebilmek için birbirleriyle sürekli ve düzenli
iletişim kurmak zorundadırlar.
Birbirleriyle iletişim kuramayan insan toplulukları
zaman içinde dağılır ve yok olur. Bu nedenle insanlar,
var oldukları günden bugüne değin aralarında çeşitli
yollarla iletişim kurmuşlardır. Günümüzde en etkili
iletişim, konuşma ve yazma yoluyla kurulmaktadır.
Bir konuda başkalarına bilgimizi, duygu ve
düşüncelerimizi açıklamak için ya konuşuruz ya da
yazarız.
Konuşma ve yazmanın amacı, duygu ve
düşüncelerimizi başkalarına açıklayabilmektir.
Etkileyici konuşma ve yazma yeteneği
Etkileyici konuşma ve yazma yeteneğine sahip olanlar,
düşüncelerini karşılarındakilere daha kolay kabul
ettirirler. İkna güçleri gelişmiştir. Son derece
inandırıcıdırlar. Herkes tarafından anlaşılabilecek açıklıkta
konuşur veya yazarlar. Duygu ve düşüncelerini tam ve
doğru olarak açıklayabilirler. Duygu ve düşüncelerini belli
bir düzen ve sırayla ifade ederler. Konuştukları konu
hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahiptirler. Bilgilerinin
doğruluğuna özen gösterirler. Bilgi sahibi olmadıkları
konularda konuşmaktan kaçınırlar.
Etkileyici konuşma ve yazma becerisine sahip olanlar,
içinde yaşadıkları toplum ile çok kolay ilişki kurarlar.
İnsanlarla daha kolay anlaşırlar. Onların üzerinde olumlu
etki bırakırlar. Sevilir ve sayılırlar.
Konuşurken ve yazarken etkileyici olabilmek için
şunlar göz önünde bulundurulmalıdır:
1. Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmalıdır.
2. Konu hakkındaki bilgilerin doğruluğundan emin olunmalıdır.
3. Sözcükleri doğru seslendirmeye ve yazmaya özen
gösterilmelidir.
4. Tümceler tam ve eksiksiz biçimde oluşturulmalıdır.
5. Akıcı ve kısa tümceler kurmaya özen gösterilmelidir.
6. Olaylar, oluş sırasını bozmadan anlatılmalıdır.
7. Duraklama, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmelidir.
8. Yazarken noktalama işaretleri, tümcelerin anlamına uygun
olarak yerli yerinde kullanılmalıdır.
9. Konuşma ve yazma öncesinde plân yapılmalıdır. Neyin, ne
zaman söyleneceği veya yazılacağı önceden belirlenmelidir.
Konuşma ve Yazmanın Etkisi
Konuşma ve yazma ne kadar etkili olursa,
iletişim de o kadar güçlü olur. Bu nedenle etkileyici
konuşmaya önem vermeliyiz.
Konuşma ve yazma doğuştan kazanılan bir
yetenek değildir. Bebekler doğduklarında
konuşamaz ve yazamazlar. Zaman içinde önce
konuşmayı, sonra yazmayı öğrenirler.
Her insan etkileyici konuşma ve yazma becerisi
kazanabilir. Var olan becerisini daha da
geliştirebilir. Bunun için öncelikle etkileyici
konuşma ve yazmaya istek duymalıdırlar. Etkileyici
konuşma ve yazma ile ilgili kavramları/kuralları
öğrenip uygulamalıdırlar.
BİRİKİMİN ÖNEMİ
Yaşantımız boyunca yeni bilgiler ediniriz. Hemen hemen her
gün farklı bir bilgi ile karşılaşırız. Edindiğimiz bilgileri günlük
yaşantımızda kullandıkça deneyim sahibi oluruz. Zaman zaman
çevremizdeki olayları gözlemleriz. Gözlemlerimizin sonucuna göre
yeni davranışlar kazanırız. Okuduklarımızdan, dinlediklerimizden
etkileniriz. Yeni bilgiler ediniriz.
Okuma, dinleme ve gözlem sonucunda edindiğimiz bilgilerin
bütünü birikimdir.
Dinleyerek, okuyarak ve gözlem yaparak birikim kazanırız.
Herhangi bir konuda söyleyecek sözümüzün olabilmesi, o konuda
sahip olduğumuz birikime bağlıdır. Birikim sahibi olduğumuz
konuda konuştuğumuzda ya da yazdığımızda etkileyici oluruz.
Anlatacağımız konu hakkında yeterli birikime sahip değilsek,
etkili konuşamayız ve yazamayız. Dinleyenlerin ya da okuyanların
ilgisini çekemeyiz, onları etkileyemeyiz.
Herhangi bir konuda bilgi sahibi olmak, o konuyu etkileyici
biçimde anlatabilmemiz için yeterli değildir. Konuşma ve yazma ile
ilgili kurallar hakkında da birikim sahibi olmalıyız.
BİRİKİM KAZANMANIN YOLLARI
Çevremizde canlı ve cansız birçok varlık vardır. Bu
varlıklar birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Kiminin
rengi, kiminin sesi ilgimizi çeker. Çevremizdeki
varlıkların özelliklerini duyu organlarımızla algılarız.
Görme duyumuzla renkleri birbirinden ayırabiliriz. İşitme
duyumuzla sesler arasındaki farklılığı anlarız. Koklama
duyumuzla varlıkların nasıl koktuklarını öğreniriz. Acıyı,
tatlıyı tatma duyumuz yardımıyla algılarız. Dokunma
duyumuzla sert bir maddeyi yumuşak bir maddeden
ayırabiliriz. Böylece çevremizdeki varlıklarla ve olaylarla
ilgili birikim sahibi oluruz. Bu birikimi kazanmak için özel
bir çaba harcarız.
Düzenli bir birikim elde etmek için dinlemeye,
okumaya ve gözleme gereksinim vardır.
Her an bazı sesler duyarız. Kuşların ötüşü, köpeklerin
havlayışı, kedilerin miyavlaması, sokaktan geçen satıcının
bağırtısı, otomobillerin korna sesleri duyduğumuz seslerden
bazılarıdır. Çevremizdeki varlıkları, çıkardıkları seslerden
ayırt ederiz. Arkadaşlarımızın çoğunu seslerinden tanırız.
Çevremizde işittiğimiz seslerin kime veya neye ait
olduğunu ya da bu seslenmeyle ne söylenmek istendiğini
anlamaya dinleme denir.
Dinleme, kulağa gelen seslerin ne olduğunu anlama
işidir. İşitme, yalnızca sesi algılama işidir. Bu nedenle işitme
ile dinleme arasında fark vardır. İşitme, sese ilişkin anlama
ve yorumlamayı gerektirmez. Dinleme, anlama ve
yorumlama etkinliğidir.
Başkalarının düşüncelerini, duygularını dinleyerek
öğreniriz. Konuşulanlar üzerinde düşünür, anlatılanları
kavramaya çalışırız. Bu bakımdan dinleme, birikim kazanma
yollarının başında gelir.
Etkileyici konuşma, dinlemeyle kazanılır. İyi bir dinleyici,
konuşulanları dinlediğinde etkilenir. Böylece birikim sahibi
olur. Bu birikimini etkili ve güzel konuşabilmek için kullanır.
DİNLEMEK
Birikim kazanabilmek için öncelikle
dinlemeyi bilmeliyiz.
Dinlemeye Hazırlık
Sınıfımızda öğretmenimizin
anlattıklarını, arkadaşlarımızın bir
kitaptan okuduklarını dinleriz.
Dinleyerek birikim sahibi olabilmek için
öncelikle dinlemeye hazır olmalıyız.
Dinlemeye hazırlıkta
şunları göz önünde bulundurmalıyız:
1. Kurallara uygun olarak oturmalıyız. Otururken
başkalarını rahatsız edici davranışlardan
kaçınmalıyız.
2. Okunanı ya da konuşulanı dinlemeye istekli
olmalıyız.
3. Dinlerken sabırlı davranmalıyız.
4. Dikkatimizi, yapılan konuşma üzerinde
yoğunlaştırmalıyız.
5. Ön yargılı olmamalıyız.
6. Dinlerken not almalı; dinlediklerimizin kalıcı olmasını
sağlamalıyız.
Dikkati Canlı Tutma
İşitmek bilinçsiz yapılan, dinlemek bilinçli yapılan bir
iştir. Dinleme aynı zamanda konuşmaya bağlı bir
etkinliktir. Dinleyeni olmayan konuşma olmaz. Bu nedenle
bir konuşmayı, anlatılanlardan yararlanmak için
dinlemeliyiz.
Öğrenmek ve bilgi edinmek için yapılan dinlemenin,
zamanımızı hoş ve eğlenceli geçirmek için yapılan
dinlemeden farklı olduğunu unutmamalıyız. Dinlerken
dikkatimizi canlı tutmaya özen göstermeliyiz. Dikkatimizi
canlı tutarsak, konuşmacının söylediklerini anlayabiliriz.
Konuşulan konunun ana düşüncesini sezmeye
çalışmalıyız. Konuşmacının üzerinde durduğu ayrıntılara
dikkat etmeliyiz.
Konunun Ana Düşüncesini Bulma
Bir konuşmanın temelini oluşturan düşünceye ana düşünce
(ana fikir) denir.
Her konuşma bir ana düşünceyi dinleyenlere benimsetmek için
yapılır. Ana düşüncesi olmayan konuşma, dinleyenlerin ilgisini
çekmez. Bu tür konuşmalar, dinleyenlere hoşça vakit geçirtmek
için yapılır. Günlük konuşmalarımız çoğunlukla böyle bir amacı
taşır.
Bir konu hakkında, dinleyenlere bilgi aktarma amacını taşıyan
konuşmaların ana düşünceleri vardır. Konuşma, bu ana düşünceyi
dinleyenlere benimsetmek için yapılır. Konu hakkında dinleyenlere
ana düşünceyi destekleyici bilgiler verilir. Bu bilgiler örnek ve
gözlemlerle zenginleştirilir. Konuşmayı etkileyici kılmak için
konuşma sırasında konuya uygun anı veya fıkra anlatılır.
Dinleyicinin, bir sonuca varması amaçlanır. Bu sonuç,
konuşmacının benimsetmek istediği ana düşüncedir.
Ana düşünce, konuşmanın herhangi bir bölümünde verilebilir.
Konuşmacı, ana düşünceyi, konuşmasının başında veya sonunda
söyleyebileceği gibi ortasında da söyleyebilir. Böylece ana
düşüncenin dinleyenler tarafından anlaşılması beklenir.
İyi bir dinleyici, konuşmacının sözlerinden ana düşünceyi bulup
çıkarmaya çalışır.
Değerlendirme
İyi bir dinleyici, konuşulanlar üzerinde düşünür, anlatılanları
kavramaya çalışır. Konuşulanlardan yararlanmak için çaba harcar.
Dikkatini konu üzerine yoğunlaştırır. Her zaman iyi bir dinleyici olmaya
istek duyar. Bu istekle daha verimli ve yararlı olur.
İyi bir dinleyici, dinlemenin ilkelerine uyar. Buna özen gösterir.
Sabırlıdır. Konuşanı sonuna kadar dinler. Konuşanın düşüncelerini
beğenmese de hiçbir zaman sözünü kesmez.
Dinlediklerini değerlendirme, iyi bir dinleyicinin yapması gereken en
önemli iştir. İyi bir dinleyici, konuşmacının amacının ne olduğunu
anlamaya çalışır. Konuşmacının, yaptığı birtakım açıklamaların gerçeği
yansıtıp yansıtmadığını sezmeye çaba harcar. Konuşmacının,
düşüncelerinin doğruluğu üzerinde kafa yorar.
Yapılan konuşmaları hazırlıklı olarak dinlemeyi alışkanlık hâline
getirmeliyiz. Dikkatimizi konuşma bitene kadar canlı tutmaya özen
göstermeliyiz. Konunun ayrıntılarına dikkat etmeli; ana düşünceyi
yakalamaya çalışmalıyız. Dinlemenin temel ilkelerine uygun
davranmalıyız.
Konuşmanın sonunda mutlaka bir değerlendirme yapmalıyız.
Konuşmayı izlerken, dinlemenin temel ilkelerine uyup uymadığımızı
değerlendirmeli, doğru ve yanlış davranışlarımızı belirlemeliyiz.
Yaptığımız yanlışları düzeltmek için çaba harcamalıyız.
Dinlediğini değerlendirme, iyi bir dinleyicinin öncelikle yapması
gereken işlerden biridir.
Diksiyonun amacı
Diksiyonun amacı yorumculuğa ulaşmaktır.
Bunun için de belirli yöntemlere baş vurur.
Onları şöyle sıralayabiliriz:
1. Söz söyleyeni anlatmaya alıştırmak.
2. Dinleyeni inandırmak ve
heyecanlandırmak.
3. Dinleyenin hoşuna gitmek.
Dinleyenin hoşuna gitmek:
Konuşmada açıklık, gerçeklik ve güzellik.
İyi Bir Diksion için Neler Öğrenmeliyiz?
Konuşma; ses, kelime ve sözakımından
meydana geldiğine göre bir sözü açıkça
anlatabilmek, söz ve anlatımın inandırıcı
olması, söz ve anlatımda güzelliğe ulaşabilmek
diksiyon sanatının başlıca amacıdır.
Çalışma dört bölümde toplayanır:
1. Ses
2. Kelime
3. Söz Akımı
4. Anlatım.
SÖYLENİŞ (Prononciation)
Diksiyonda söylenişe büyük bir önem
verilir. Ses âletinin hareketiyle bir çok
hecelerin farkları belirtilerek işittirilmeye
çalışılır. Bu çalışma çok gereklidir.
Söylenişte ünlülerin çıkarılması konuşma
organlarının hareketiyle sağlanır.
Dilimiz, Türkiye’nin her yerinde aynı
sesleri vererek konuşulmaz. Bu sesler bir
çok yerlerde bir çok değişik seslere
dönerler.
Hangi şiveyi örnek olarak almamız gerekir?
İstanbul'da kalın (A) ile söylenen kelimeler;
Van'da (O) ya yaklaşan bir kapalı (A) ile,
Trabzon ve civarında ise ince (A) ile söylenir.
Yine İstanbul'da açık (E) ile söylenen kelimeler
Orta Anadolunun bazı yerlerinde kapalı (E) ile söylenir.
Yine İstanbul'da kalın (U) ile söylenen kelimeler
Adana ve civarında ince (U) ile söylenir.
Böyle bir çok örnekler bulunabilir. Şu halde bu ayrı ayrı söylenişlerden
hangisini örnek olarak almamız gerekir? İstanbul söylenişi tam bir örnek
olabilir mi? Hayır. Çünkü dış etkilerle bozulmuştur. Yapmacıklı konuşma
şeklinden kurtararak ondan faydalanmak mümkündür.
Söyleniş çalışmalarında iyi bir sonuca varmak oldukça güç bir iştir.
Kelimelerin doğru söyleniş şeklini bulmak için araştırınız, üzerinde titizlikle
durmak gerekir.
ANLATIM
Doğallık
Bütün öğretmenlerin tavsiye etmesi gereken kural şu olmalıdır:
Konuşur gibi okumak ve manzume söylemek.
Yalnız bu tavsiye, söylendiği kadar kolay değildir. Çünkü bizde
yerleşmiş bir manzume ve nutuk söyleme şekli vardır. Bu şekil
cümle sonlarının ve uyakların bükümlerini yüksekte bırakıp,
kelimelerin vurgularını değiştirerek yapma bir bükümle söyleme
şeklidir.
İşte bu şekilde söz söyleme bizi doğal okumak ve doğal
manzume söylemekten uzaklaştırır. Bundan kaçınmak gerekir.
Yalnız şunu da unutmamalı ki, doğallık ne boğumlanmada
ihmâl, ne de bayağılığa düşmektir. Birçok öğrenci, doğal olmayı
laubali ve gevşek davranmakla elde edeceğini sanır; böyle
düşünmekle aldanır.
EN İYİ YÖNTEM
Doğallık, boğumlamada ihmale ve de bayağılığa
düşmektedir. Bir çok öğrenci, doğal olmanın laubali ve
gevşek davranmakla elde edeceğini sanar ve böyle
düşünmekle de aldanır.
Doğallıkta en iyi yöntem; her okunan veya söylenen
cümleden sonra kendinize şu soruyu sormalısınız: "Bu cümleyi günlük yaşayışımda söylesem böyle mi söylerim?"
En ufak bir kuşkunuz olduğu zaman, uygun hareket
ve bükümleri buluncaya kadar tekrar tekrar söyleyiniz.
Böylece okuma ve ezbere söyleme edasından
kurtularak doğal söylemeyi elde edersiniz.
Bu kolay olmasa da sabırla çalışmak, ısrarla
üzerinde durmak, size çok şey kazandıracaktır.
Alışılagelen bir söz:
Sizinle bu konuda çalışma yapalım. Bunun için de herkesin sık
sık kullandığı “Havadan sudan konuşma” denilen sade cümleler
üzerinde sesin bükümündeki değişmeleri göz önünde tutarak
çeşitli denemeler yapabiliriz.
“Hava güzel” cümlesini ele alalım. Bu sadece bir gözlemdir.
Halbuki havanın güzel olmasından duyduğumuz hayranlığı
anlatmak için söylediğimiz “Hava ne güzel!” cümlesinde sesin
bükümü birincisinden çok farklıdır.
Bunun gibi aşağıda sıraladığımız çeşitli duyguları aynı konu
üzerinde birbirinden az farklı cümlelerle anlatabiliriz:
ÖRNEK ALIŞTIRMALAR
Şüpheli:
Eh! Belki hava güzelleşir.
Şakacı:
Evet, hava güzel ama ördekler için.
Münakaşacı:
Hava güzel diyorsunuz demek?
Pek iyimsersiniz doğrusu.
Kızgın:
Hava güzel ama, biz dört duvar
arasında kapalıyız.
Şefkat:
Hava güzel. Sokağa çıkalım, canım.
Hava alırsan iyileşirsin.
Acılıkla:
Hava güzel ama, kederimi
arttırmaktan başka işe yaramıyor.
Açığa vurma:
Ne yapalım ben bahsi kaybettim:
Hava güzelleşti.
Öfkeli:
Allah kahretsin! Hava güzelleşti.
Şimdi de “Havanın fena olduğunu” bildiren
cümlelerde “Doğallığı” bulmaya çalışalım:
Kesin inanç:
Artık hava güzelleşemez buna eminim.
Küçümseme:
Buranın havası hep böyledir. Artık
düzelemez.
DUYGUNLUK
Duygunluk, insanlığın en kudretli ve en mükemmel
hazinesidir. Onun için bu hazinenin önemini iyice
anlamak ve ondan gereğince yararlanmak gerekir.
Her insan, acayip yaratılışta olmamak şartıyla,
duygundur, Yani neşeyi, ıstırabı, kini az veya çok
duyabilir. Fakat bu duygularını karşısındakine duyurmak
büsbütün başka bir iştir.
Söyleyici ölçülü bir duygunluğu olan ve
karşısındakilere duygularını, yine ölçülü bir şekilde
aksettiren kimsedir.
Duymadan da duyurmak doğru mu?
Bazı büyük aktör ve hatipler duymadan da duyurmak
hususunda da maharet kazanmışlardır. Fakat sahne
sanatına yeni başlayanlar için bu yolda yürümek
tehlikeli olur. Çünkü onlar bu şekilde kolay etki elde
edeceklerini sanarak, sevinç, gurur, ıstırap ve saire gibi
hisleri duygu ile ilgisi olmayan kalıplaşmış yüz
hareketleriyle anlatmaya kalkışırlar.
Halbuki duygunluğun temel nitelikleri olan sadelik,
doğallık ve itidal ile hareket ederlerse duygularını
başkalarına da daha kuvvetli duyurabilirler.
Sadelik
Sadelik, yapmacık eda, ve deklamasyondan kaçınmaktan ibarettir. Söyleyici
cümle bitirişlerinde yapma bükümden, ayrıntıları bozmaktan ünsüzleri fazla nefes
verip patlatarak söylemekten kaçınmalıdır. Çünkü bu tarzda söz söylemek,
anlatıma bir şey kazandırmaz.
Doğallık, yaşanmak istenen kişinin kimliğine uygun bir şekilde heyecanını
anlatabilmektir. 0 kişinin yaşı, mizacı, seviyesi göz önünde tutulmalı, adeta onun
benliğiyle kaynaşmalıdır.
İttidal, hissedilen heyecanı gerçek olarak anlatabilmek için ölçülü hareket
etmek ve düşüncesiz davranmamaktan ibarettir.
Kendini büyük bir his tufanına gelişi güzel bırakıvermek, hıçkırıklar arasında
metindeki sözlerin kaybolmasına sebep olmak ve yazarın düşüne taşına yazdığı
kelimeleri hiçe saymak doğru değildir. Şunu hiçbir zaman unutmamalıdır ki,
hislerin meydana çıkarılmasında zeka ve zevkin kontrolü bulunması gerekir.
Günlük hayatımızda hiddet gösteren ve ağlayan öyle kimselere rastlarız ki,
duygularında gerçek ve samimî oldukları halde bizim üzerimizde gülünç etki
uyandırırlar. Şu halde gerçek ve doğal duygular ancak itidal ile anlatıldıkları zaman
etkili olabilirler.
Duygunluğun Kaynağı
Duygunluğun, bilimsel bir görüşe dayanmamakla beraber, çeşitli
kaynaklardan meydana geldiğini düşünebiliriz.
Öyle hisler vardır ki, varlığımızın derinliklerinden birdenbire, önüne
geçilemeyen bir kuvvetle gelerek bütün benliğimizi sararlar. Bunlar
hayatımız bahasına da olsa önüne geçemediğimiz şiddetli hislerdir ki,
"Bağırdan gelen hisler" diye adlandırabiliriz,
Diğer bir kısım hisler ise pek sathi olmamakla beraber çok derin ve
şiddetli de değillerdir. Bunlara "Yürekten gelen hisler" denir ki yukarıda
anlatılan şekilde hiç düşünmeden çılgınlıklar yaptıracak kadar etkili
değillerdir.
Bir de yürekten, bağırdan gelen hislerden başka, sadece düşünce ile
ilgili, yüzeyde kalan hisler vardır. Bunlara "Dimağdan gelen hisler"
diyebiliriz.
Diğer Duygular
Bunlardan başka başlı başına adlandırılabilecek
duygular da vardır. Rahatlık, açlık, titreme ve saire
gibi. Vücudumuza dıştan gelen etki ve uyarmalar
sonunda duyulan maddi ıstırap veya huzurun
altında bu çeşit hisler toplanır.
Söyleyici duygunluk alıştırmalarında bu çeşitli
kaynaklardan gelen hisleri göz önünde tutarak
çalışırsa daha iyi sonuç ele edebilir.
ÇEŞİTLİLİK
Bir parçada his ve fikir değişikliklerinin
gösterilmesi, anlatımın "çeşitlilik" niteliğini
meydana getirir.
Çeşitlilik; seste, bükümlerde, yüz ve vücut
hareketlerinde gösterilir.
Yalnız, bu çeşitlilik dıştan olmayıp, duygu
ve düşüncelerimizin değişmesiyle çok
yakından ilgili bulunmalıdır. Bu yöntemin
tersine olarak, hisse bağlı olmayan yapma
bükümler tiksinti uyandırmaktan başka bir
işe yaramaz.
Toplulukta çeşitlilik :
Bir parça, örneğin bir hitabet parçası, edebî bakımdan
bileşim halinde bulunduğu gibi diksiyon bakımından da
öyledir; yani çeşitli küçük parçalardan meydana gelen bir
bütündür.
Söyleyicinin edebî kültürünün söylediği parçadaki
"çeşitlilik“i bulup çıkarması ve parçanın uyumunu
bozmaması bakımından büyük yardımı olur. Bunun için
çeşitli eserler üzerinde çalışarak aralarında karşılaştırmalar
yapmak ve anlatımın çeşitlilik bakımından gösterdiği
değişiklikler üzerinde alışkanlık kazanmak gerekir.
Bir parçanın topluluğunda yeni bir düşünceye veya yeni
bir duyguya geçildiği zaman; ses tonu, yüz ve vücut
hareketleri değişir. Yanlız bu değişmeler parçanın
topluluğundaki uyumu bozmadan aynı amaca doğru
gitmelidir.
Her söylenen parçanın bölümleri var
Her söylenen parçanın bir başlangıç, bir ara ve bir de sonu vardır.
Söyleyici parçasını böylece ayırmalı ve bu bölmeyi dinleyicilere sezdirmeden
çeşitlendirmeye dikkat ederek eserin ulaşmak istediği sonuca vardırmalıdır.
Bunlardan başka dikkat edilmesi gereken bir nokta da, bir parçada geçen
his ve fikirleri aynı plâna koymamak ve aynı şekilde aydınlatmamaktır.
Diksiyon da resim sanatı gibi perspektif kurallarına uyar. Bir söylevin
veya bir parçanın daha fazla ön plâna alınıp ışıklandırılması gereken yerleri
olduğu gibi geri plânda bırakılıp gölgelenmesi gereken yerleri de vardır.
Bunları ona göre sıralamak ve dinleyicinin dikkatini belirli yerlere çekmek
gerekir.
Bir parçanın daha az önemli yerlerine "düzleme" adı verilen yöntem
uygulanır. Böylece parçanın sonuna kadar dinleyicilerin ilgisi gevşememiş
olur.
Her söz aynı derecede önemli değildir.
Bizim sanatımızda söylenecek her söz aynı derecede önemli değildir. Bu
nedenle onlar üzerinde fazla durmadan hemen geçivermek gerekir. Bir yerin
inişli yokuşlu toprağını kazarak düzeltip düzgün bir hale getirmemiz nasıl
mümkünse sözlerin önemli ve önemsiz olanlarım da ayırıp ona göre
söylememiz gerekir. İşte diksiyon sanatında buna "düzleme" denir.
Yanlız, şunu unutmamak gerekir ki, "Düzleme" yazarın düşüncelerini,
anlatmak istediği şeyleri hiçe sayarak kelimeleri yuvarlayıp geçmek demek
değildir.
Dinleyicilere bir metni iyi anlatmak; boğumlanmayı, noktalamayı, ton
değişmelerini ve ses bükümlerini hiçbir zaman ihmâl etmemek, bununla
beraber bazı kısımlarda daha az önemle durarak birçok duygulan anlatmak,
demektir. Bu suretle de uzun süren ve hep bir fikir etrafında dönen
parçalarda, aynı duygunun sürüp gitmesinden ve monotonluğa düşmekten
kurtulup birçok değişik duygular gösterilmiş olur.
HAREKET
Diksiyonda hareket, bir parçanın anlatmak istediği düşünce ve
duygulara göre; ağır veya çabuk söylenmesidir.
Her parçanın özel bir hareketi vardır. Söyleyici parçadaki ayrıntı ve
ayırtılan bozmadan hareketi düzenler. Aksi halde bileşim bozulur.
Hareket, parçanın topluluğundaki birliği bozmamalıdır. Bununla
beraber, topluluktaki hareketin dışında, ayrıntının hareketi de bulunur ki
bunlar parçanın bütününü meydana getirir. Bir eserin bütünündeki uyumu
bulmak için ayrıntının hareketine çok önem vermek gerekir.
Bir müzik parçasının nasıl
özel bir hareketi varsa, yukarıda söylediğimiz gibi, her parçanın ve her
rolün de birbirinden farklı özel bir hareketi vardır, örneğin: "Cyrano" ile
"Hamlet" rolleri harekette esaslı farklar gösteren rollerdir.
Bir parçanın ayrıntı ve ayırtıları üzerinde fazla durmak
hareketin gelişmesine engel olur. Bunun için ayırtılardan
parça için en lüzumlu olanları aydınlatmak ve diğerlerini
gölgede bırakmak uygun olur.
Hareketi, süratle karıştırmamalı. Çünkü, bazı parçalar son
kısımlarına doğru ağırlaştığı halde, bazı parçalar da aksine
süratlenir. Onun için hareket, süratle değil, bir fikrin yahut
bir heyecanın etkisinin çoğalıp azalmasına bağlıdır.
Yorgunluk, halsizlik, keder, sabır, sükûn, rahatlık,
gevşeklik, hayale dalmak, kararsızlık hisleri hareketi
ağırlaştırır.
Kuvvet, kudret, sabırsızlık, sertlik, hiddet, taşkınlık, öfke,
korku, dehşet, neşe, sevinç, coşkunluk hisleri de hareketi
çabuklaştırır.
Harekete önem verilmesiyle, dinleyicinin esere karşı ilgisi
arasında sıkı bir bağlılık vardır. Eğer hareket çok iyi
ayarlanmış bulunursa dinleyici soluğunu tutacak hale gelir.
Ancak, bu alışkanlık birçok alıştırmalarla elde edilebilir.
JEST
Jest, çoğunlukla mimiğin bütünü içinde ele alınır, onun
başlıca elemanı sayılır. Mimik, his ve düşüncelerimizin etkisi
ile yüzümüzde beliren kımıldanışlar, hareketlerdir.
O halde yüzün hareketi ile yüzümüzde beliren
kımıldanışlar, hareketlerdir. O halde yüzün hareketi bir yüz
jesti; vücutta his ve düşüncelerin etkisi ile meydana gelen
hareketler de vücut jestidir, zaten söz söyleyenin anlatımına
uygun düşerek yaptığı el, kol hareketleri jestin
tanımlanmasıdır. Sözle mimiği birbirinden ayrı düşünmek
mümkün değildir. Çünkü bütün dillerde mimikle söz aynı
zamanda meydana gelir.
Diksiyon öğretmeni dil üzerinde çalışır. Ancak öğrenci söz
yoluyla anlatımı öğrenirken, mimik yapmayı da öğrenmelidir ki,
jest ve mimik-yardımı ile doğru ses bükümünü bulabilsin.
Ses bükümünü doğru söylemeye çalışarak, doğru jest ve mimik
yapmayı da sağlamalıdır. O cümleleri tekrarlayarak hangi yüz, el,
kol ve vücût anlatımının, sözlü anlatımına eşlik ettiğini inceleyiniz.
Göreceksiniz ki mimikle anlatım sözle anlatımdan önce gelir. İlki
çoğunlukla soluk alındığı sırada, ikincisi de hep soluk verildiği
sıradadır. Tıpkı tabiatta yıldırımdan önce şimşeğin çakması gibi,
anlatımın ilk işaretidir.
Mimikten sonra söz bir çeşit tekrarlama, anlatımı
kuvvetlendirme yerine geçer.
Dinleyen de mimik yapar. Tiyatro da bir de karşısındakini dinleme sanatı
vardır. Bazı oyuncular kendi sözleri bittikten sonra karşısındakinin sözlerini
dinlemez, seyirciler veya kulistekilerle ilgilenirler. Bu kötü bir şeydir.
Bazan duruma göre kişilerin karakteri mimik anlatımla ortaya çıkarılır. O
zaman sözle anlatımın yerine mimikle anlatım geçer.
Şunu unutmamalıdır ki yazarın metnini sahnede düzgün bir söylenişle
söylemek diksiyon için yeterli değildir. Bir tiyatro oyunu yazarın yazdıklarını
onun bütün düşüncelerini, hislerini söz ve mimikle anlatabilme sanatıdır.
Dil, sadece kulağa hitap etmediği zaman (Radyoda olduğu gibi), gerçek,
açık, belirli ve güzel mimikle tamamlanmalıdır. Bir amaca varmayan, bir şey
anlatmayan karma karışık, seyircinin hiçbir şey anlamadığı mimikler yapmak
fayda sağlamaz. Bunun üzerinde çalışarak önce açık, belirli olmayı elde
etmeli sonra onu gerçeğe uygulamalı ve güzellik sağlamaya çalışmalıdır.
İLETİŞİM
İletişimin Önemi
İnsanlar toplu hâlde yaşarlar. Yaşamlarını sürdürebilmek için
birbirleriyle sürekli ve düzenli iletişim kurmak zorundadırlar.
Birbirleriyle iletişim kuramayan insan toplulukları zaman içinde
dağılır ve yok olur. Bu nedenle insanlar, var oldukları günden
bugüne değin aralarında çeşitli yollarla iletişim kurmuşlardır.
Günümüzde en etkili iletişim, konuşma ve yazma yoluyla
kurulmaktadır.
Bir konuda başkalarına bilgimizi, duygu ve düşüncelerimizi
açıklamak için ya konuşuruz ya da yazarız.
Konuşma ve yazmanın amacı, duygu ve düşüncelerimizi
başkalarına açıklayabilmektir.
Etkileyici konuşma ve yazma yeteneği
Etkileyici konuşma ve yazma yeteneğine sahip olanlar,
düşüncelerini karşılarındakilere daha kolay kabul ettirirler. İkna
güçleri gelişmiştir. Son derece inandırıcıdırlar. Herkes tarafından
anlaşılabilecek açıklıkta konuşur veya yazarlar. Duygu ve
düşüncelerini tam ve doğru olarak açıklayabilirler. Duygu ve
düşüncelerini belli bir düzen ve sırayla ifade ederler. Konuştukları
konu hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahiptirler. Bilgilerinin
doğruluğuna özen gösterirler. Bilgi sahibi olmadıkları konularda
konuşmaktan kaçınırlar.
Etkileyici konuşma ve yazma becerisine sahip olanlar, içinde
yaşadıkları toplum ile çok kolay ilişki kurarlar. İnsanlarla daha kolay
anlaşırlar. Onların üzerinde olumlu etki bırakırlar. Sevilir ve sayılırlar.
Konuşurken ve yazarken etkileyici olabilmek için
şunlar göz önünde bulundurulmalıdır:
1. Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmalıdır.
2. Konu hakkındaki bilgilerin doğruluğundan emin olunmalıdır.
3. Sözcükleri doğru seslendirmeye ve yazmaya özen
gösterilmelidir.
4. Tümceler tam ve eksiksiz biçimde oluşturulmalıdır.
5. Akıcı ve kısa tümceler kurmaya özen gösterilmelidir.
6. Olaylar, oluş sırasını bozmadan anlatılmalıdır.
7. Duraklama, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmelidir.
8. Yazarken noktalama işaretleri, tümcelerin anlamına uygun
olarak yerli yerinde kullanılmalıdır.
9. Konuşma ve yazma öncesinde plân yapılmalıdır. Neyin, ne
zaman söyleneceği veya yazılacağı önceden belirlenmelidir.
Konuşma ve Yazmanın Etkisi
Konuşma ve yazma ne kadar etkili olursa, iletişim de o
kadar güçlü olur. Bu nedenle etkileyici konuşmaya önem
vermeliyiz.
Konuşma ve yazma doğuştan kazanılan bir yetenek
değildir. Bebekler doğduklarında konuşamaz ve yazamazlar.
Zaman içinde önce konuşmayı, sonra yazmayı öğrenirler.
Her insan etkileyici konuşma ve yazma becerisi
kazanabilir. Var olan becerisini daha da geliştirebilir. Bunun
için öncelikle etkileyici konuşma ve yazmaya istek
duymalıdırlar. Etkileyici konuşma ve yazma ile ilgili
kavramları/kuralları öğrenip uygulamalıdırlar.
1. BİRİKİMİN ÖNEMİ
Yaşantımız boyunca yeni bilgiler ediniriz. Hemen hemen her gün farklı bir bilgi ile
karşılaşırız. Edindiğimiz bilgileri günlük yaşantımızda kullandıkça deneyim sahibi
oluruz. Zaman zaman çevremizdeki olayları gözlemleriz. Gözlemlerimizin sonucuna
göre yeni davranışlar kazanırız. Okuduklarımızdan, dinlediklerimizden etkileniriz. Yeni
bilgiler ediniriz.
Okuma, dinleme ve gözlem sonucunda edindiğimiz bilgilerin bütünü birikimdir.
Dinleyerek, okuyarak ve gözlem yaparak birikim kazanırız. Herhangi bir konuda
söyleyecek sözümüzün olabilmesi, o konuda sahip olduğumuz birikime bağlıdır.
Birikim sahibi olduğumuz konuda konuştuğumuzda ya da yazdığımızda etkileyici
oluruz.
Anlatacağımız konu hakkında yeterli birikime sahip değilsek, etkili konuşamayız ve
yazamayız. Dinleyenlerin ya da okuyanların ilgisini çekemeyiz, onları etkileyemeyiz.
Herhangi bir konuda bilgi sahibi olmak, o konuyu etkileyici biçimde anlatabilmemiz
için yeterli değildir. Konuşma ve yazma ile ilgili kurallar hakkında da birikim sahibi
olmalıyız.
2. BİRİKİM KAZANMANIN YOLLARI
Çevremizde canlı ve cansız birçok varlık vardır. Bu varlıklar
birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Kiminin rengi, kiminin sesi
ilgimizi çeker. Çevremizdeki varlıkların özelliklerini duyu
organlarımızla algılarız. Görme duyumuzla renkleri birbirinden
ayırabiliriz. İşitme duyumuzla sesler arasındaki farklılığı anlarız.
Koklama duyumuzla varlıkların nasıl koktuklarını öğreniriz. Acıyı,
tatlıyı tatma duyumuz yardımıyla algılarız. Dokunma duyumuzla
sert bir maddeyi yumuşak bir maddeden ayırabiliriz. Böylece
çevremizdeki varlıklarla ve olaylarla ilgili birikim sahibi oluruz. Bu
birikimi kazanmak için özel bir çaba harcarız.
Düzenli bir birikim elde etmek için dinlemeye, okumaya ve
gözleme gereksinim vardır.
Her an bazı sesler duyarız. Kuşların ötüşü, köpeklerin havlayışı, kedilerin
miyavlaması, sokaktan geçen satıcının bağırtısı, otomobillerin korna sesleri
duyduğumuz seslerden bazılarıdır. Çevremizdeki varlıkları, çıkardıkları seslerden
ayırt ederiz. Arkadaşlarımızın çoğunu seslerinden tanırız.
Çevremizde işittiğimiz seslerin kime veya neye ait olduğunu ya da bu
seslenmeyle ne söylenmek istendiğini anlamaya dinleme denir.
Dinleme, kulağa gelen seslerin ne olduğunu anlama işidir. İşitme, yalnızca sesi
algılama işidir. Bu nedenle işitme ile dinleme arasında fark vardır. İşitme, sese
ilişkin anlama ve yorumlamayı gerektirmez. Dinleme, anlama ve yorumlama
etkinliğidir.
Başkalarının düşüncelerini, duygularını dinleyerek öğreniriz. Konuşulanlar
üzerinde düşünür, anlatılanları kavramaya çalışırız. Bu bakımdan dinleme, birikim
kazanma yollarının başında gelir.
Etkileyici konuşma, dinlemeyle kazanılır. İyi bir dinleyici, konuşulanları
dinlediğinde etkilenir. Böylece birikim sahibi olur. Bu birikimini etkili ve güzel
konuşabilmek için kullanır.
DİNLEMEK
Birikim kazanabilmek için öncelikle
dinlemeyi bilmeliyiz.
1. Dinlemeye Hazırlık
Sınıfımızda öğretmenimizin
anlattıklarını, arkadaşlarımızın bir kitaptan
okuduklarını dinleriz.
Dinleyerek birikim sahibi olabilmek için
öncelikle dinlemeye hazır olmalıyız.
Dinlemeye hazırlıkta
şunları göz önünde bulundurmalıyız:
1. Kurallara uygun olarak oturmalıyız. Otururken
başkalarını rahatsız edici davranışlardan
kaçınmalıyız.
2. Okunanı ya da konuşulanı dinlemeye istekli
olmalıyız.
3. Dinlerken sabırlı davranmalıyız.
4. Dikkatimizi, yapılan konuşma üzerinde
yoğunlaştırmalıyız.
5. Ön yargılı olmamalıyız.
6. Dinlerken not almalı; dinlediklerimizin kalıcı olmasını
sağlamalıyız.
2. Dikkati Canlı Tutma
İşitmek bilinçsiz yapılan, dinlemek bilinçli yapılan bir
iştir. Dinleme aynı zamanda konuşmaya bağlı bir
etkinliktir. Dinleyeni olmayan konuşma olmaz. Bu nedenle
bir konuşmayı, anlatılanlardan yararlanmak için
dinlemeliyiz.
Öğrenmek ve bilgi edinmek için yapılan dinlemenin,
zamanımızı hoş ve eğlenceli geçirmek için yapılan
dinlemeden farklı olduğunu unutmamalıyız. Dinlerken
dikkatimizi canlı tutmaya özen göstermeliyiz. Dikkatimizi
canlı tutarsak, konuşmacının söylediklerini anlayabiliriz.
Konuşulan konunun ana düşüncesini sezmeye
çalışmalıyız. Konuşmacının üzerinde durduğu ayrıntılara
dikkat etmeliyiz.
3. Konunun Ana Düşüncesini Bulma
Bir konuşmanın temelini oluşturan düşünceye ana düşünce
(ana fikir) denir.
Her konuşma bir ana düşünceyi dinleyenlere benimsetmek için
yapılır. Ana düşüncesi olmayan konuşma, dinleyenlerin ilgisini
çekmez. Bu tür konuşmalar, dinleyenlere hoşça vakit geçirtmek
için yapılır. Günlük konuşmalarımız çoğunlukla böyle bir amacı
taşır.
Bir konu hakkında, dinleyenlere bilgi aktarma amacını taşıyan
konuşmaların ana düşünceleri vardır. Konuşma, bu ana düşünceyi
dinleyenlere benimsetmek için yapılır. Konu hakkında dinleyenlere
ana düşünceyi destekleyici bilgiler verilir. Bu bilgiler örnek ve
gözlemlerle zenginleştirilir. Konuşmayı etkileyici kılmak için
konuşma sırasında konuya uygun anı veya fıkra anlatılır.
Dinleyicinin, bir sonuca varması amaçlanır. Bu sonuç,
konuşmacının benimsetmek istediği ana düşüncedir.
Ana düşünce, konuşmanın herhangi bir bölümünde verilebilir.
Konuşmacı, ana düşünceyi, konuşmasının başında veya sonunda
söyleyebileceği gibi ortasında da söyleyebilir. Böylece ana
düşüncenin dinleyenler tarafından anlaşılması beklenir.
İyi bir dinleyici, konuşmacının sözlerinden ana düşünceyi bulup
çıkarmaya çalışır.
4. Değerlendirme
İyi bir dinleyici, konuşulanlar üzerinde düşünür, anlatılanları
kavramaya çalışır. Konuşulanlardan yararlanmak için çaba harcar.
Dikkatini konu üzerine yoğunlaştırır. Her zaman iyi bir dinleyici olmaya
istek duyar. Bu istekle daha verimli ve yararlı olur.
İyi bir dinleyici, dinlemenin ilkelerine uyar. Buna özen gösterir.
Sabırlıdır. Konuşanı sonuna kadar dinler. Konuşanın düşüncelerini
beğenmese de hiçbir zaman sözünü kesmez.
Dinlediklerini değerlendirme, iyi bir dinleyicinin yapması gereken en
önemli iştir. İyi bir dinleyici, konuşmacının amacının ne olduğunu
anlamaya çalışır. Konuşmacının, yaptığı birtakım açıklamaların gerçeği
yansıtıp yansıtmadığını sezmeye çaba harcar. Konuşmacının,
düşüncelerinin doğruluğu üzerinde kafa yorar.
Yapılan konuşmaları hazırlıklı olarak dinlemeyi alışkanlık hâline
getirmeliyiz. Dikkatimizi konuşma bitene kadar canlı tutmaya özen
göstermeliyiz. Konunun ayrıntılarına dikkat etmeli; ana düşünceyi
yakalamaya çalışmalıyız. Dinlemenin temel ilkelerine uygun
davranmalıyız.
Konuşmanın sonunda mutlaka bir değerlendirme yapmalıyız.
Konuşmayı izlerken, dinlemenin temel ilkelerine uyup uymadığımızı
değerlendirmeli, doğru ve yanlış davranışlarımızı belirlemeliyiz.
Yaptığımız yanlışları düzeltmek için çaba harcamalıyız.
Dinlediğini değerlendirme, iyi bir dinleyicinin öncelikle yapması
gereken işlerden biridir.
Al Başlıklı Çocuk
Al Başlıklı Çocuk ipi çekmiş kapı da açılmış. Kurt onun içeri
girdiğini görünce yorganın altına saklanıp demiş ki:
Kurt — "Çöreği, tereyağı kasesini teknenin üstüne koy da gel
koynuma yat."
Al Başlıklı Çocuk soyunmuş, yatağa girmiş, yatakta,
anneannesinin soyunmuş halini böyle görünce şaşırmış; Kurt ile
arasında şu konuşma geçmiş:
Çocuk — "Büyük anne! Ne kocaman kolların var?"
Kurt — "Seni daha iyi kucaklamak için yavrum!"
Çocuk — "Büyük anne ne kocaman bacakların var?"
Kurt — "Daha hızlı koşmak için yavrum!"
Çocuk — "Büyük anne ne kocaman kulakların var?"
Kurt — "Daha iyi dinlemek için yavrum."
Çocuk — "Büyük ve kocaman gözlerin var?"Kurt — "Daha iyi görmek için yavrum!..."
Çocuk — "Büyük anne ne kocaman dişlerin var?"
Kurt — "Seni yemek için! demiş; ve demesiyle, hain Kurt'un Al
Başlıklı Çocuğun üzerine atılıp yemesi bir olmuş.
Zümrüt-ü Anka Başlangıcı.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken, eski harman içinde...
Ben deyim bu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu, kuş uçmadı,
gümüş uçtu, gümüş uçmadı, Memiş uçtu. Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; anam
düştü eşikten, babam düştü beşikten... Biri kaptı maşayı; biri aldı kaşağıyı; dolandım,
durdum dört köşeyi... Vay ne köşe, bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe: Şu köşe
yaz köşesi. Şu köşe kış köşesi. Şu köşe güz köşesi diye iki tekerleyip üç yuvarlarken
aşağıdan sökün etmez mi Maraş Paşası! Hemen bir sarıya bir fare deliği bulup, attım
kendimi dışarı; gel gelelim şu mahallenin yumurcakları haşarı mı haşarı; bir fiske
vurdular enseme gözlerim fırladı dışarı! Bu öfkeyle minarenin birini belime soktum,
borudur diye! Kubbelerini dersen cebime koydum, darıdır diye! Abdurrahman Çelebi de
bir çifte attı, geridur diye! Ama velakin, ben de tuttum kuyruğundan, ileri diye! O gitti,
ben gittim... Az gittim. Uz gittim... Dere, tepe düz gittim.. Çayır, çimen geçerek; lale
sümbül biçerek; soğuk sular içerek altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım
ki, ne bakayım, gide gide bir arpa boyu yol gitmişim! Ne ise, var varanın, sür sürenin
baykuşu çoktur viranenin, derken efendimin ağası, bir ayağımı baldıranlara basmayım mı
korudur diye! Birini de tutup denize atmayım mı kıyıdır diye! Kuruydum ıslandım; sel
beni neyler? Islandım kurudum; yel beni neyler? Mangırım yok, pulum yok; il beni
neyler? Dostu düşmanı aradım, bedavadan bir kayık kiraladım; fış fış kayıkçı; kış kış
kayıkçı; kayıkçının küreği tıp tıp eder yüreği, akşama fincan böreğî, sabaha bayram
çöreği... Yesem yesem doymasam! Kabe'ye gitsem gelmesem! Zemzem ile yusalar! Kına
ile gömseler! Yok yok kayıkçı, çabuk kayıkçı! Evde benim etim var; bir yaramaz kedim
var; kedim eti yerse, anam beni döverse... Vay başıma, hay başıma; bir devlet kuşu
konsa, şu benim kel başıma! Demeye kalmadı, bir de gördüm ki, ne göreyim? Adı ile
sanıyla, yeşiliyle alıyla zümrütü anka dedikleri değil mi? Arafat dağının üstünden süzüm
süzüm süzülüp geliyor. Bakın be yahu! Yüzü insan, gözleri ahu! Martaval değil, masaldır
masal bu!...
PORTİA
Merhametin şanında zorlamaya yer yoktur. Mübarek yağmur
gibi o, altındaki yere gökyüzünden dökülür. İki kat mübarektir.
Hem alana rahmettir, hem verene rahmettir. Kudretlerin içinde en
büyük kudrettir o. Tahtındaki hakana tacından çok yaraşır.
Hükümdar tuğu, geçici saltanatın simgesidir. Yürekleri titreten kral
korkusu gibi saltanatla, korkunun dayandığı şeydir o.
Fakat merhamet, tuğlu saltanattan üstündür. Onun haşmeti
kralların kalbinde. Allah'ın bile kendi dayandığı kudret o. Merhamet
adaleti yumuşattığı zaman dünya kudreti, Tanrı kudretine yaklaşır.
Bunun için her ne kadar dileğin adalet olsa bile, şunu bir kere
düşün: Adalet yolundaki her hak yerine gelse, hiçbirimizin ruhu
selamete eremez. Her duada biz Tanrı'dan merhamet isteriz. Kendi
dualarımız bize öğretiyor ki, rahmete ermek için merhamet etmek
gerek.
İstediğin adalet merhametle karışsın diye bunu söyledim. Fakat
ısrar edersen, Venedik'in bu adil mahkemesi hükmünü şu zavallı
tacir aleyhine vermeye mecbur olur.
VENEDİK TACİRİ. W.SHAKESPARE Çev: Nurettin SEVÎN
İSTİKLAL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Garb'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmanı boğar,
«Medeniyyet!» dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri «toprak!» diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ruhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:
Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeliEbedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım!
O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.
TAKDİM KONUŞMASI
•
KISA KONUŞMAK
•
KONUNUN, DİNLEYICİLERİ NEDEN İLGİLENDİRDİĞİNİ
SÖYLEMEK.
•
KONFERANSÇININ BU KONUDAKİ YETKİSİ NEDİR?
•
KONFERANSÇININ ADINI AÇIK OLARAK HERKESİN
ANLAYACAĞI ŞEKİLDE SÖYLEMEK.
•
ADINI SÖYLERKEN ONA DEĞİL, DİNLEYİCİLERE BAKMAK
•
TAKDİMCİNIN KENDİSİNİ ÖN PLANA ÇIKARMAMASI.
•
İSMİNİ SÖYLER SÖYLEMEZ KÜRSÜYÜ, KONFERANSÇIYA
BIRAKMAK
İYİ BİR KONUŞMANIN HAZIRLANMASI
•
YETKİ SAHİBİ OLDUĞUNUZ BİR KONU SEÇİN VEYA O KONUDA
YETKİ ELDE ETMEDEN KONUŞMAYINIZ.
•
KONU İLE İLGİLİ HATIRINIZA GELEN BÜTÜN SORULARI ALT ALTA
YAZINIZ VE SİZE HAZIRLADIĞINIZ BU KONUDA SORULABİLECEK
BÜTÜN SORULARI DÜŞÜNÜN.
•
SORULARA TEKER TEKER CEVAP VERMEYE ÇALIŞINIZ.
•
KONUŞMALARINIZDA BİRDEN BİRE BÜTÜN TEFERRUATA
DEĞİNMEYİNİZ.
•
SÖYLEMEK İSTEDİGİNİZ ŞEYLERİ ÖNEM VE MANTIK SIRASINA
GÖRE DÜZENLEYİNİZ.
•
İLK VE SON SÖZLERİNİZİN KISA VE HATIRDA KALACAK ŞEKİLDE
SÖYLEMEYE DİKKAT EDİNİZ.
•
ORTAYA KOYACAGINIZ FİKİR VE RAKAMLAR DOĞRU OLMALIDIR.
•
KONUŞMANIZIN AĞIRLIKLI OLARAK OLUMLU , YAPICI VE ÜMİT
VERİCİ TARZDA OLMASINA DİKKAT EDİNİZ.
•
KONUŞMANIZDA VURGULAYICI SÖZCÜKLER SEÇİNİZ VE
KONUŞMAYI MÜMKÜN OLDUĞUNCA KISA YAPINIZ.
•
İYİ KONUŞMALARI VE YAZILARI OKUYUNUZ.
•
KONUŞMANIN MONOTON (TEKDÜZE) OLMAMASINA DİKKAT EDİNİZ.
KONUŞMALARINIZ REKLİ, CANLI VE İÇTENLİK BAKIMINDAN KÜÇÜK
BİR ÇOCUGUN KONUŞMASINA BENZEMELİDİR.
•
KİMSENİN KONUŞMASINI KOPYA VE TAKLİT ETMEYİNİZ. HATA
YAPMAKTAN KORKMAYINIZ. HATALARINIZDAN DERS ALIN VE BİR
DAHA TEKRAR ETMEYİNİZ.
•
KONUŞMANIZ BAŞKASINI DEĞİL, SİZİN KENDİ KİŞİLİĞİNİZİ
YANSITMALIDIR.
•
KONUŞMANIZ BİTTİKTEN SONRA VARSA EKSİKLERİNİZ YÜZÜNDEN
VE TAM İSTEDİĞİNİZ GİBİ OLMADI DİYE ÜZÜLMEYİNİZ.
SİHİRLİ FORMÜL
• HİŞŞT
• KONU
• NEDEN?
• ÖRNEK
• SONUÇ
İNSANLARA KENDİNİZİ SEVDİRMENİN 6 YOLU
• BAŞKALARIYLA GERÇEKTEN İLGİLENENİNİZ.
• GÜLÜMSEYİNİZ.
• İNSANLARA KENDİ İSİMLERİ İLE HİTAP EDİNİZ. ÇÜNKÜ
İNSANIN EN TATLI VE ÖNEMLİ BULDUĞU KELİMENİN
KENDİ ADI OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ.
• İYİ BİR DİNLEYİCİ OLUNUZ. BAŞKALARINI
KENDİLERİNDEN SÖZ ETMEYE ÖZENDİRİNİZ.
• BAŞKALARININ İLGİLENDİĞİ KONULARDAN BAHSEDİNİZ.
• KARŞINIZDAKİ KİŞİYE ÖNEM VERDİĞİNİZİ HİSSETTİRİNİZ
VE BUNDA SAMİMİ OLUNUZ.
MUTLU OLMANIN VE DÜŞÜNMENİN 7 YOLU
•
KAFANIZI; HUZUR, CESARET, SAĞLIK VE UMUT
DÜŞÜNCELERİYLE DOLDURUNUZ.
•
DÜŞMANLARINIZDAN İNTİKAM ALMAYA ÇALIŞMAYINIZ.
•
İNSANLARDAN DAİMA NANKÖRLÜK BEKLEYİNİZ; FAKAT BU
SİZİ ÜZMESİN.
•
YAŞAMIN VE SAHİP OLDUKLARINIZIN İYİ TARAFLARINI
DÜŞÜNÜNÜZ, KÖTÜ DEĞİL.
•
BAŞKALARINI TAKLİT ETMEYİNİZ.
•
YENİLGİ VE KAYIPLARINIZDAN FAYDALANMAYI BİLİNİZ.
•
BAŞKALARINI MUTLU YAPMAYA ÇALIŞINIZ; ÇÜNKÜ
MUTLULUK, MUTLULUK VERMEKTİR.
İNSANLARIN SİZİN GİBİ DÜŞÜNMESİNİ SAĞLAYACAK
12 YOLU
•
BİR TARTIŞMAYI KAZANMANIN EN İYİ YOLU ONDAN KAÇINMAKTIR.
•
KARŞINIZDAKİ KİŞİNİN FİKİRLERİNE SAYGI GÖSTERİNİZ.
•
HATANIZ VARSA, DERHAL VE KESİN OLARAK KABUL EDİNİZ.
•
DOSTÇA BİR DİLLE SÖZE BAŞLAYINIZ.
•
KARŞINIZDAKİNİ "EVET, EVET" DEMESİNİ SAĞLAYINIZ.
•
ESAS KONUŞMANIN ÇOĞUNU KARŞINIZDAKİNE BIRAKINIZ.
•
KARŞINIZDAKİNE ESAS FİKRİN KENDİSİNDEN GELDİĞİNİ HİSSETTİRİNİZ.
•
KARŞINIZDAKİNİN GÖRÜŞÜNÜ ALMAYA, ÇEVRENİZİ ONUN GÖZÜYLE
GÖRMEYE ÇALIŞINIZ.
•
KARŞINIZDAKİNİN FİKİR VE ARZULARINA SEMPATİ GÖSTERİNİZ.
•
ONUN ASÎL HÎSLERÎNE HİTAP EDİNİZ.FİKİRLERİNİZİ CANLANIDRARAK VE
ÖRNEK VEREREK ANLATINIZ.
•
ORTAYA BİR MEYDAN OKUMA ATINIZ.
GÜZEL SÖZLER
"İdealler yıldızlara benzer. Onlara ulaşamazsınız, ama size yol
gösterirler." Waldo Emerson
"Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür,
gerçekçi tünelle birlikte hem ışığı hem de gelecek treni görür."J.Harris
"Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir“ John
Christian
"Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça
söyleyebilir.“ Benjamin Franklin
"Evlilikte başarı yalnız aranan kişiyi bulmakta değil, aynı zamanda
aranan kişi olmaktır." Foster Wood
"Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve
yapabileceğini söyleyen adamdır". Confucius
• "Batıl inanış, zayıf kafaların dinidir.“ Platon
• "Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sanan
kişilerle doludur."
• "Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.“
Victor Hugo
• "Kaplumbağaya dikkat et.Ancak kafasını
çıkarıp risk aldığında ilerliyebiliyor.“ James
B.Conont
• "İnsanın kendisini yenmesi, zaferlerin en
büyüğüdür." Eflatun
• "Ders alınmazsa, her hata bir sonraki hatanın
virüsü olur" Sadi
• "Kuş uçtuktan sonra, kafesini kapamak neye
yarar?" L. Fontane
• "Haset, başkasının balını kendi ağzında zehir
etmektir." C. Şehabettin
• "Sevmesini bilirsek başkalarına acı vermeyi
unuturuz" Nitzche
• "Affetmek ve unutmak iyi insanların
intikamıdır.” Schiller
• " Nice insanlar gördüm üstlerinde elbise yok... Nice
elbiseler gördüm içlerinde insan yok...” Mevlana
• ANLAŞILMAK
– Önemli olan, söylenenin ne olduğu ya da nasıl söylendiği
değil, ama söylenenin nasıl anlaşıldığıdır. Guy Hunter
– Boş bir testiyle bir kafanın tokuşmasından kof bir ses
çıkıyorsa, özrü ille de testide aramamalı. Çin Atasözü
• BİLGİ
– Bilgi kullanılmakla eskimeyen ve başkalarına aktardığınız
zaman sizde kalanı azalmayan bir olgudur. Leontief
• BÜYÜKLÜK
– Büyüklüğün belli bir ölçüsü yoktur. Yükselten veya alçaltan
şey kıyaslamadır. Bir nehirde büyük görünen bir gemi,
denizde küçüktür. Seneca
• BEĞENMEK
– Hayatın sırrı şudur: Beğendiğinizi yapmayın, fakat
yaptıklarınızı beğenin. İngiliz Atasözü
• ÇALIŞMAK
– Çok derin olan kuyu değil, çok kısa olan iptir. Çin Atasözü
– Çocukluğunu tam yaşamamış insan, kolay kolay tam bir
insan olmaz. Mölderlin
• DÜŞÜNMEK
– Ben günde üç saat düşündüğüm için dahi oldum.
Bernard Shaw
– Düşündeki düğümleri çözmek sorunları çözmekten daha
önemlidir. Ludwig Wittgenstein
– Düşünceleriniz ne ise yaşamınız da odur. Yaşamınızın
gidişine değiştirmek istiyorsanız, düşüncelerinizi
değiştirin. Marcus Aurebiun
• DOST
– Ayıptan arınmış dost arayan dostsuz kalır. Mevlana
• DOSTLUK
– Dostluğu bir arada bulunmanın uzunluğu ile değil, düşünce
ve duygu birliği ile ölçelim. Vineonzo Grobort
DERVİŞ; Müslümanın tembeli derviş, gavurun tembeli keşiş olur. Atasözü
DOĞRU YOL; Doğru yolda yürüyen bir topal, yoldan çıkan iyi bir koşucuyu geçer. Francis Bacon
DÜZELTME; Dünyada düzeltebileceğimiz, daha iyi yapmayı başarabileceğimiz, ilk ve en mühim
kimse kendimizdir. Huxley
EĞİTİM; Çocuklarımızın ayaklarına bile gösterdiğimiz özen ve bakımı kafalarına göstermiyoruz.
Ayaklarına uygun olsun diye, pabuçlarını ısmarlama yaptırıyoruz. Acaba, kafalarına uygun okulları
ne zaman yaptıracağız. Claparade
Toprak ne kadar zengin olursa olsun ekilmedikçe mahsul vermez; kafalar da öyle, ekilmeyen
kafalardan mahsul alınmaz.
Seneca
ESASLA UĞRAŞMAK; Küle değil, ateşe üflemelidir. (Teferruatla değil, esasla uğraşmalıdır.)
Divanü Lügat-it Türk, Savlar
EŞİT OLMAMA; Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kıl, ne de iki tohum.
M.Montaigne
GENÇLİK Gençlikte dünya’yı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışırız. ?
Gençlik, hayatın belli bir dönemi değildir. Hiç kimse belli yılları doldurmakla
ihtiyarlamaz. İnsanlar ideallerini kaybedince ihtiyarlarlar. Seneler ancak cildi
buruşturur, ama heyecanını yitirmek ruhu buruşturur.
John Lewis ( E )
GÖZLEM Tek gerçek yolculuk , aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil,
aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.
Provet
GURUR İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça
eğilirler.
Montaigne
HEDEF Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan
daha başarılı sayılmaz.
Montaigne
FONETİK
NEFES ALMA
Konuşma başlangıcında; burundan,
Konuşma arasında ise; ağız ve
burundan karışık nefes alınabilir.
SESİ YERLEŞTİRMEK
Vücut tamamen rahatlamış halde iken derin bir nefes alınır ve
AAAA sesi çıkarılır. Doğal olarak sesimizin nasıl olması gerektiğini
bize gösterir.
Normal sesimiz “tiz” veya “pes” olabilir. Önemli olan sesin
zorlanmadan elde edilmesidir.
Sesi öne almak ve maske sesi için;
4 x mini
4 x mene
4 x mana
4 x munu
“s” harfi veya pelteklik problemi olanlar için:
Ağzına paralel olarak bir kalem alıp dişleriyle tutar ve:
4 x sipi
4 x sepe
4 x sapa
4 x sopa
4 x supu
çalışır. Bu dilin ucunu daha ileriye gitmesi için tahrik eder.
NEFES AÇMA VE DİYAFRAMI KULLANMA ALIŞTIRMALARI
Sabahları 5 dakika burundan nefes alınarak diyafram doldurulur.
•
Rahatlayarak baş öne eğilmeli. Sağa yarım daire çizilir. Sonra sola doğru yarım
daire çizilir.
•
Omuz 4 harekette arkadan öne ve 4 harekette önden arkaya doğru daire çizer.
•
Omuz yukarı kaldırılır ve birden aşağı bırakılır.
•
Omuz 5 defada yavaş yavaş yukarı sonra da aşağı indirilir.
•
Diyaframa doldurulan nefes 10’a kadar sayılarak burundan bırakılır
•
Diyaframa doldurulan nefes 10’a kadar sayılarak ağızdan bırakılır
•
Dolma esnasında iki yanımızdan bastırarak diyafram doldurulup sonra
bastırmadan boşaltılır.
•
Duvara yan dönmüş olarak ve elimizle duvara dayanmış halde iken nefes alınıp
verilir.
•
f, s, v, d ile b,m, r önüne ünlüler getirilerek çalışılır.
•
F harfi ile ses şiddeti geliştirilir. Üf, üf, ... gibi
•
Nefes alınıp dışarıya köpek nefesi gibi verilir. Heh, Heh, Heh, Heh, Heh, Heh, Heh,..
SESİN KUVVETİNİ ARTTIRMAK
Sesiniz kuvvetsiz ve yetersiz olabilir. Bu da hafif sesle konuşma
alışkanlığından ve alıştırma yapmamak yüzünden ileri gelir. Halk karşısında
konuşmak zorunda olan herkesin sesinin kuvvetini arttırması gerekir.
İşte bunun için yapılacak alıştırmalar: ilk dört tanesinden her birini bir
soluk verişte ve beşincinin hepsini en az yoran tonunuzla, yani orta tonla
(medium) yapınız.
Ağzınızı açarak (a) selenini veriniz.
1 — Soluk verirken gitgide artan bir şiddetle ses çıkarınız.
2 — Birdenbire ve ayni şiddeti sürdürerek ses çıkarınız.
3 — Sesinizin şiddetini çoğaltıp azaltınız.
4 — Aynı şekilde, fakat birçok kere, sesinizin şiddetini çoğaltıp azaltarak
tekrarlayınız.
5 — Kısa soluk vererek, oldukça gür sesler çıkarınız.
Ses titrekliği:
Sesiniz, gürlüğü ne olursa olsun, titreyebilir.
Bu kusur şarkıda daha az hissedilir. Fakat diksiyonda zararlıdır,
özellikle trajik diksiyonda, çoğunlukla selen, yalnız bir soluk verişte
uzamak zorunda olduğu için, hemen belli olur.
Sesinizi zorlamaktan kaçınarak aşağıdaki alıştırmaları yapınız; ses
arkası kesilmeyen bir su gibi akmalıdır.
1 — Çok kısa bir süre içinde ve pek az ses vererek bir selen çıkarınız.
2 — Bir seleni çıkarırken bir parça daha gür ve bir parça daha uzun
tutunuz.
Böylece durmadan, gitgide biraz daha gür ve öncekinden biraz daha
süresi uzun olan selenler çıkarınız. İyi bir sonuç alıncaya kadar bu
alıştırmaya devam ediniz.
VURGU
SÖZCÜK VURGUSU
Bir sözcükteki hecelerden birini, daha baskılı
ve dik söylemeye sözcük vurgusu denir.
Ünlüyle biten heceler açık,
Ünsüzle biten hecelere kapalı hece denir.
• Tek heceli sözcükler vurgusuzdur.
Yurt, Ok, At.
• İnsan ve hayvan adlarında vurgu son hecededir.
Mehmet, Orhan, Ayça, Olcay, Ufuk
• Seslenmelerde vurgu ilk hecededir. Ayşe, Orhan
• İki heceli kapalı özel yer adlarında vurgu ilk
hecededir. Ankara, Samsun, Afyon
• İlk hecesi açık, ikinci hecesi kapalı çok heceli yer
adlarında vurgu ikinci hecededir. Amasya
• İlk hecesi açık, ikinci hecesi kapalı iki heceli yer
adlarında vurgu ikinci hecededir. Çorum, Sivas.
• Şehir adlarıyla karışma ihtimali olan isimlerde;
kapalı ve açık heceli şehir isimlerinde vurgu ilk
hecededir. Aydın, Ulus, Ağrı, Bebek, Afyon,
Tokat. Manaya vurgu: Aydın, Ulus, Ağrı, Bebek.
• Sonu “tan”la biten devlet isimlerinde vurgu
“tan”dadır: Bulgaristan, Pakistan, Çeçenistan.
• (me) olumsuzluk eki (geniş zaman
olumsuzunun dışında) vurguyu kendinden
önceki heceye aktarır.
Konuşma, gitme, çalışmaz, okunmaz.
• (mi) soru eki vurguyu kendinden önceki
heceye aktarırlar.
Geldi mi? Çalıştı mı? Almış mı?
• Ek eylemin geniş zaman ekleri (im, sin, dir, iz,
siniz, dirler) vurguyu kendilerinden önceki
heceye aktarırlar.
“İnsanım, öğrencidir, akıllıdır.”
• –de, ve –ki bağlaçları vurguyu
kendinden önceki heceye aktarırlar.
“sokaklar da süslendi” çalıştı ki başardı”
• Küçültme eki vurguyu kendisi yüklenir.
“Uzunca yol, küçükçe ev”
• ile, di, miş, se, ken, ekleri vurguyu
üstlenmezler.
Okumuş, yürüdü, arkadaşlarıyla gelirse,
uyurken.
CÜMLE VURGUSU
Normal cümlede, yüklemin yanındaki kelimede vurgu
vardır. Yazarken buna göre yazmak lazımdır.
Ben o kitabı dayıma verdim.
• Şayet vurgu “Kim” sorusuna cevabı belirtecekse,
yazıda:
O kitabı dayıma ben verdim.
• Sözlü ifadede ise: Vurgu hangi kelimeye yapılırsa
onadır:
• Niteleme sıfatlarında vurgu niteleyende olur:
En güzel çiçek , temiz örtü, durgun su.
• Birleşik sözcüklerde, ilk sözcükte vurgu olur:
günbatımı, sonbahar, köpekbalığı.
TONLAMA
Ses dalgalarında titreşim (tonlama)
tümceye yapılır.
Vurgu, sözcük ve tümceye yapılır.
Entonasyon bütün metne yapılır.
(Entonasyon: Monoton olmak)
TEMEL KAYNAKLAR
Türk Dil Kurumunun (En yakın tarihli)
“İmla Kılavuzu”
Türk Dil Kurumunun
“A’dan Z’ye Türkçe Sözlük”
Ferit DEVELLİOĞLU’nun
“Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugatı”
Ali PÜSKÜLLÜOĞLU
“Yabancı Sözcükler Sözlüğü”
KAYNAKLAR - Güzel Konuşma
Can GÜRZAP
“Konuşan İnsan” Yapı Kredi Yayınları
Ülkü GİRAY
“Güzel Konuşma ve Okuma Kılavuzu”
Akın ÖNEN
“Türkçe’yi Doğru Konuşmak” Dost
Kitabevi
BİLİNMESİ GEREKEN YABANCI KÖKENLİ KELİMELER
Animasyon : Canlandırmak.
Animatör:
Ankesörlü Telefon: Kutulu telefon
Antipatik:
Antre: Giriş
Baz almak: Temel almak.
By-pass: Damar aktarma.Siyasette devre dışı
Damping: İndirim
Check-up: Tam bakım
Deklarasyon: Bildiri
Demagoji: Laf ebeliği, lafazanlık
Depresyon: Ruhi çöküntü.
Devalüasyon: Paranın değerini düşürme.
Disk: Teker
Disket: Tekercik
Disk player: Teker çalar.
Distribütör: Dağıtıcı
Dizayn etmek: Tasarım
Done, data: Veri
Dopping: Uyarıcı.
Duayen: Kıdemli
Efekt: Sesleme, etkileme
Görsel efekt: Görüntülü etkileme
Efor: Çaba
Ekoloji: Çevre bilimi.
Emisyon: Sürüm
Empoze: Dayatılmış
Endeks: Gösterge
Enflasyon: Para şişkinliği
Enstantane: Anlık görülüş
Envanter: Döküm.
Ergonomi: İş bilimi
Fikstür: Karşılaşma takvimi
Fizibilite: Uygulanabilirlik.
Formasyon: Biçimlenme
Forum: Meydan, söz meydanı
Fraksiyon: Hizip, bölüntü.
Full-time: tam gün
Fundamentalizm: Köktencilik
Global: Küresel, Dünya çapında
Handikap: Engel
BİLİNMESİ GEREKEN YABANCI KÖKENLİ KELİMELER
Holigan: Serseri
İnisiyatif: Öncelik, üstünlük
Jakoben: Tepeden inmeci
Kampus: Yerleşge
Kaos: Kargaşa, karışıklık
Kariyer: Uzmanlaşma
Karizma: Büyüleyici özellik
CD (Compact Disc)=Kompakt Disk=
Yoğun Teker
Kompleks= Karmaşık
Konjonktür: Toplu durum
Konsantre: Yoğunlaştırılmış
Kontör: Bir konuşmalık
Kota: Bölüş, pay (Ayrılan)
Kriter: Ölçü
Lanse etmek: Öne sürmek
Likit: Akışkan
Literatür: Edebiyat
Logo: Ayırmaç
Makro: Geniş, büyük
Marjinal: Uç, sıra dışı
Markaj: Adam tutmak
Medya: İletişim araçları, iletişim
ortamı
Mega: Dev
Misyoner: Görev, özel görev, amaç
Motivasyon: isteklendirme
No frost: Karlanmaz
Nostalji: Geçmişe özlem, hasret.
Nüans: İnce ayrım
Oportunist: Fırsatçı
BİLİNMESİ GEREKEN YABANCI KÖKENLİ KELİMELER
Panel: Açıkoturum
Paradoks: çelişiki, aykırılık,
saçmalık
Partner: Ortaklık, eş
Performans: Başarı
Periyot: Devir, devre, süreli
Perspektif: Bakış açısı
Plaket: Onurluk
Platform: Alan
Play-back: Söylemseme
Polemik: Söz dalaşı, kalem kavgası
Popüler: Halkça tutulan
Popülist: Halk yağcısı
Potpuri: Karmaca, çeşitli
Pragmatist: Faydacı
Pres: Baskı
Prestij: Saygın
Prodüktör: Yayımcı
Promosyon: Özendirici
Provokasyon: Kışkırtma
Rant: getiri (malın veya paranın)
Refüj: Orta kaldırım
Rekorte: Toplam üretim
Revalüasyon: Değer arttırma
Rolanti: Yavaşlatılmış
Sansasyonel: Dalgalandırıcı
Seminer: Toplu çalışma
Sempatik: Sevimli
Skor: Durum, sonuç
Sorti: Çıkış
Spesifik: Çok özel
Sponsor: Destekleyici
Subvanse: Desteklemek
BİLİNMESİ GEREKEN YABANCI KÖKENLİ KELİMELER
Talk-show: Çene yarıştırma, söz gösterisi
Ütopya: Hayal
Versiyon: Nüsha biçimleme
Viyadük: Uzun köprü (Uzunköprü ve vadi üzerinde)
Vizyon: Geniş görüşlülük, uzak görüşlülük, gösterim
Vokal: Sesli
TÜRK DİL KURUMU YABANCI KELİMELER