1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları Yedinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz… Dönemin Başbakanları Mustafa Bülend Ecevit 5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979 Sami Süleyman.

Download Report

Transcript 1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları Yedinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz… Dönemin Başbakanları Mustafa Bülend Ecevit 5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979 Sami Süleyman.

Slide 1

1978-79 Krizi ve 24 Ocak
1980 İstikrar Kararları
Yedinci Bölüm
http://www.yakupkucukkale.net
adresinden indirebilirsiniz…


Slide 2

Dönemin Başbakanları
Mustafa Bülend Ecevit
5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979

Sami Süleyman Gündoğdu Demirel
12 Kasım 1979 – 12 Eylül 1980


Slide 3

Bülend Ulusu
12 Eylül 1980 – 13 Aralık 1983

Halil Turgut Özal
13 Aralık 1983 – 21 Aralık 1987
21 Aralık 1987 – 31 Ekim 1989


Slide 4

Giriş
Aslında planlı yılların ilk alt periyodunda
(1963-70 yılları arasında) istikrarlı bir
büyüme süreci yakalanmıştır.
 Bu dönemde yıllık ortalama büyüme hızı
%6.5 ve yıllık ortalama enflasyon %5.5
düzeyindedir.
 Refah seviyesinde yıllık ortalama %3.8’lik
artışlar yakalanmıştır.



Slide 5

Oysa, planlı dönemin ikinci alt periyodunda
(1973-77 yılları arasında) büyüme süreci
devam etmekle birlikte, enflasyonun artışa
geçtiği dikkatleri çekmektedir.
 Yıllık enflasyon rakamları %10 ile %30
arasında değişen düzeylerde olmuş,
ortalama enflasyon oranı %18’i aşmıştır.
 Bu durumun en önemli sebepleri; 1973
petrol krizi ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı
sebebiyle Türkiye’ye uygulanan ekonomik
ambargodur.



Slide 6

1974’ten itibaren ekonomik bunalımın ilk
belirtileri hissedilmeye başlanmış, ancak alınan
geçici önlemlerle krizin patlak vermesi sürekli
ertelenmiştir.
 Ana hatlarıyla 1956’da yaşanan Döviz krizinin bir
benzeri olan bu kriz, 1978-79 yıllarında, daha
fazla bastırılamayarak, patlak vermiştir.
 1978-79 yıllarında yine bir takım önlemler
alınmış, ancak bu önlemler de krizden çıkış için
yeterli olmamıştır.
 Krizden çıkış ancak 24 Ocak 1980 kararları ile
mümkün olabilmiştir.



Slide 7

Bunalımın Nedenleri
Bunalımın en önemli nedeni,
sürdürülmekte olan sanayileşme
stratejisidir.
 BBYKP ve İBYKP döneminde tüketim
mallarının ithal ikamesi süreci bitirilmiş ve
ÜBYKP döneminden itibaren en zor
aşamaya, yani ara ve yatırım mallarının
ithal ikamesi sürecine başlanılmıştır.



Slide 8

Daha önceden kurulan üretim tesislerinin,
üretime devam edebilmesi için, yurt
dışından ithal edilecek olan ara ve yatırım
mallarına ihtiyaç duyulmaktadır.
 Bu mallar ithal edilmediği takdirde, yurt içi
üretim yapmak bile olası olmayacaktır.
 Dolayısıyla, başlangıçta döviz tasarrufu
amacıyla tercih edilen strateji, gelinen son
noktada, döviz tasarruf etmek yerine,
dövize olan talebi ve ekonominin dışa
bağımlılığını artırmıştır.



Slide 9

Uygulanmakta olan sabit döviz kuru
sistemi de bu krizde etkili olmuştur.
 Sık sık devalüasyon yapılmadığı için, TL sık
sık aşırı değerli hale gelmiştir.
 TL’nin aşırı değerli olması, ihracat yapmayı
zorlaştırdığı gibi, ithalata da özendirmiştir.
Özellikle yabancı sermaye mallarını yeni
yeni üretilmeye başlayan yerli sermaye
malları yerine tercih etmek çok daha ucuza
mal olmaktadır. Yani ithalat normalin
üstünde bir artış göstermektedir.



Slide 10

Bu durumda dövize olan talep de
beklenmedik ölçüde artmaktadır. İthalat
yapılması (adeta) piyasalardan temin
edilecek olan dış kredilere bağımlı
kalmaktadır.
 1970’li yılların ilk başlarında, artan bu
talep, gurbetçi işçilerin ülkeye
gönderdikleri dövizler ile karşılanabilirken,
1973’ün sonlarında ortaya çıkan petrol krizi
nedeniyle bu dövizler de yetersiz hale
gelmeye başlamıştır.



Slide 11

Sonuç olarak sürdürülmekte olan
sanayileşme stratejisi, döviz kazandırıcı
ekonomik faaliyetlerin teşvik edilmemesi
durumunda, daha fazla
sürdürülemeyecektir. Bu durum kendini
ağır bir şekilde hissettirmiştir.
…
 Döviz krizinin bir diğer nedeni de 1973’ün
sonlarında (kitapta 1974 diye geçiyor)
OPEC’in ham petrol fiyatlarını artırmasıdır.



Slide 12

1974’de tonu 68.4 dolar olan ham petrol,
1977’de 99.9 dolara, 1979’da 145.2 dolara
ve 1980’de ise 243.1 dolara yükselmiştir.
Yani 7 yıl içerisinde kümülatif %255
oranında artmıştır.
 Tabii ki artan petrol fiyatları, Türkiye’nin
petrole yaptığı ödemeleri de artırmıştır.
1974’de 752 milyon dolar olan petrol
harcamaları, 1980’de 2990 milyon dolara
yükselmiştir. Bu kalemdeki kümülatif artış
ise %297’dir.



Slide 13

Petrol fiyatları %255 artarken, petrole
yapılan ödemelerin %297 oranında
artması, dönem içerisinde daha fazla
petrol tüketildiğinin bir kanıtıdır.
 Çünkü 1960 ve 70’li yıllarda nispeten ucuz
olan petrol, sanayide petrole dayalı bir
yapılanma sonucunu doğurmuştur. Ayrıca
otomotiv sektörünün gelişmesi için
sağlanan teşvik politikaları, petrole olan
talebi artırmıştır.



Slide 14

Petrol fiyatlarındaki bu aşırı yükseliş, ilk
başlarda yurt içi fiyatlara yansıtılmayarak,
aradaki fark hazine kaynaklarından ödendi.
 Yani bir bakıma devlet kendi kasasından
sübvansiyon sağlayarak petrol tüketimini
teşvik etti.
 Demiryolu taşımacılığının terk edilip,
karayoluna ağırlık verilmesi de petrol
talebinin artmasında bir diğer nedeni
oluşturdu.



Slide 15







Seyidoğlu’nun 1963-77 yılları arasında trend
hesabına dayanarak yaptığı varsayımsal petrol
harcamaları ile gerçekleşen petrol harcamaları
arasındaki fark, 1980 yılında 2500 milyon
dolara kadar yükselmiştir.
Aradaki bu fark, uygulanan yanlış politikalar
nedeniyle, hazinenin sırtına yük olarak
binmiştir.
Trend hesabına göre, söz konusu dönemde
petrole yapılacak ödemelerin toplamı 2400
milyon dolar olması gerekirdi. Oysa
gerçekleşen ödemeler toplamı 10198 milyon
dolar olmuştur. Aradaki yaklaşık 7800 milyon
dolarlık fark, bu dönemdeki dış borç artışına
çok yakın bir rakamdır.


Slide 16





Petrol fiyatlarındaki bu yükseliş, ara ve
yatırım malları üreticisi olan sanayileşmiş
ülkelerin ürünlerinin fiyatlarını yükseltti.
Bu malların ithalatçısı olan Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerin bu mallara
yaptığı ödemeler artarken, dış ticaret
hadleri de bu ülkelerin aleyhine değişti.
1973 yılı 100 kabul edildiğinde, 1979 yılı
endeks rakamı olan 77.7 değeri, dış
ticaret hadlerindeki çarpıcı değişimi
göstermektedir. Söz konusu endeks
1980’de 56.9’a gerilemiştir.


Slide 17







Az önce de ifade edildiği üzere, petrol
fiyatlarındaki hızlı yükseliş, Türkiye’nin
kısa vadeli dış borçlarını da artırmıştır.
Kısa vadeli borçların toplam dış borçlara
oranı 1975’de %24 iken 1977’de %57.9
ve 1978’de %52 olmuştur.
Kısa vadeli borçlardaki bu artış, borç faiz
oranlarının da yükselmesi sonucunu
doğurmuştur. Yurt içi enflasyon
oranlarının yükselmesine yol açmıştır.


Slide 18







1970’li yıllarda kamu gelirleri ile kamu giderleri
arasındaki fark da giderek açılmıştır. Kamu
kesimi borçlanma gereği; 1972-73’de %2 iken,
1974-76 döneminde %6.6 ve 1977-79
döneminde %9.2 olmuştur.
1970’li yıllardaki yüksek enflasyonun bir diğer
nedeni de bu kamu açıklarıdır. Kamu açıkları ise
büyük ölçüde KİT zararlarından
kaynaklanmaktadır.
KİT zararları 1977’de 36.2 milyar TL iken,
1978’de 52 milyar ve 1979’da ise 60 milyar TL
olmuştur.


Slide 19






Kıbrıs Barış Harekatı da bu krizde önemli
bir rol oynamıştır.
Enflasyon uygulanan bu politikaların
doğal bir sonucu gibi görünmekle birlikte,
aslında krizin ağırlaşmasında rol oynayan
sebeplerden birisi halini almıştır.
Artan enflasyon TL’nin satın alma gücünü
düşürdüğü için ve devalüasyon
yapılmakta çoğu zaman geç kalındığı için,
dış ticareti olumsuz yönde etkilemiş, dış
ticaret bilanço açıklarının daha da
artmasına yol açmıştır.


Slide 20

Krizin Göstergeleri
1978-79 krizinin benzerini 1956-58’de de
yaşamış olmamıza rağmen, bu seferki kriz çok
daha derin olmuştur. Bu derinliği krizin
göstergelerine baktığımızda çok daha rahat
anlayabiliriz
 Birazdan kriz göstergesi olarak verilecek olan
“Dış ödemeler bilançosu” açıkları zaten kronik bir
hastalık halini almıştır. Açık işsizlik ise 1960’lı
yıllardan itibaren varlığını hissettirmektedir.
Ancak bu iki sorun da 1970’li yıllarda
derinleşmiştir.



Slide 21

1.
2.
3.
4.




Enflasyonist baskılar artmıştır
Ödemeler bilançosu açıkları artmıştır
İşsizlik artmıştır
KKO oranı ve üretim seviyesi düşmüştür
Bu döneme kadar, II. Dünya Savaşı ve
1956-58 krizi göz ardı edilirse, Türkiye’de
Enflasyon son derece ılımlı seyretmiştir.
1970’lerin başında harekete geçen
enflasyon, 70’lerin ikinci yarısında iyice
artmış hatta 1980’de 3 haneli bir düzeye
ulaşmıştır.


Slide 22

Enflasyon 1978’de %53.3, 1979’da %62
ve 1980’de %116.6 olmuştur.
 Bu yükselişin 2 nedeni vardır: (a) Yapısal
nedenler ve (b) Yüksek büyüme rakamları
tutturmak için izlenen genişlemeci para ve
maliye politikaları
 Yapısal nedenler şu şekilde özetlenebilir:
İthal ikameci stratejiden kaynaklanan
tıkanıklıklar, piyasa mekanizmasının tam
işlememesi, korumacılıktan kaynaklanan
monopolist eğilimler, ekonominin düal
yapısı ve hızlı nüfus artışı



Slide 23

Bu yapısal aksaklıklara bir de yüksek
büyüme rakamlarına ulaşabilmek için
uygulanan genişlemeci para ve maliye
politikaları eklenince, enflasyon
beklenildiği üzere artışa geçmiştir
 Bu yıllardaki enflasyon sadece talep yanlı
değildir. Enerji ve döviz darboğazı
nedeniyle arz daralmaları da söz
konusudur. KKO oranları düşmektedir.
 Sanayi üretimi, bu darboğazlar nedeniyle,
1979’da %5.4, 1980’de ise %5.6 oranında
düşmüştür.



Slide 24

Sanayi sektöründeki bu gerileme GSYİH’ya
da yansımıştır. 1979 ve 1980’de GSYİH
-%0.5 ve -%1.1 oranlarında küçülmüştür.
 Yükselen enflasyon kaynak dağılımını
bozucu bir etki göstererek toplumsal
huzurluklara yol açmıştır.
 Bu toplumsal huzursuzluk anarşi, politik
grevler ve iş yavaşlatma eylemlerine yol
açmıştır.
 Bu da, zaten düşmekte olan sanayi
üretiminin iyice düşmesine yol açmıştır.



Slide 25

II. Dünya Savaşı’ndan bu yana sürekli
verilmekte olan dış ödemeler bilanço
açıkları bu dönemde artış göstermiştir.
 1980 öncesinde asla tam liberasyona tabi
olmayan bir ithalat yapısı olmasına
rağmen, ithalatın sürekli kotalarla ve
kambiyo denetimi gibi araçlarla kontrol
edilmesine rağmen, dış ödemeler
bilançosunun açık vermesi, bu açığın
bilinçli bir şekilde verildiğini
göstermektedir.



Slide 26







Gerçekten de, sürdürülmekte olan ithal
ikameci stratejinin bir gereği olarak,
yüksek büyüme rakamlarına ulaşmak için
sanayi sektörünün bol miktarda ara ve
yatırım malı ithal etmesi gerekmektedir.
Bu da ödemeler bilançosunun finanse
edilebilecek kadar açık vermesine göz
yummayı gerektirmektedir
Ancak 1970’li yılların sonlarında bu
açıklar finanse edilebilir boyutları aşmıştır


Slide 27

Yaşanan döviz darboğazı kısa vadeli borçları
artırmış, getirilen yeni ithalat kontrolleri de
durumu kurtarmaya yetmediği gibi, yurtiçi
üretimin düşmesine yol açmıştır.
 Giderek artan miktarlarda verilen dış açıklar
döviz darboğazını tetiklemiştir
 Vadesi gelen borçlar, döviz rezervleri tükendiği
için, kısa vadeli yeni borçlarla ödenmeye
çalışılmıştır.
 Bu da borç kompozisyonu içerisinde kısa vadeli
borçların oranının %24’ten %57’ye yükselmesi
sonucunu doğurmuştur.



Slide 28

Döviz darboğazının bir diğer nedeni de
DÇM’lerdir. 1978’de 4.84 milyar dolar dış
borçların 1.38 milyar doları DÇM’lerden
kaynaklanan borçlardır.
 Toplam dış borçlar üç yıl içerisinde 4.7 milyar
dolardan 13.8 milyar dolara yükselmiştir.
 Bu tarihlerde Türkiye’de dış borç yönetimi diye
bir kavramın olmadığı çok açıktır. Günü kurtarma
politikası ile sürekli yeni ve kısa vadeli borçlar
alınmıştır.
 1978’de borçlarını ödemekte zorlanan Türkiye
IMF güdümünde borç konsolidasyonuna baş
vurmak zorunda kalmış ve tamamen IMF
güdümlü politikalara yönelmiştir



Slide 29

Bir diğer sıkıntı da işsizliktir. 1950’li yıllarda
köyden kente göçün hızlanmasıyla artış ivmesi
yakalayan açık işsizlik, 1970’li yıllarda iyice
kendini hissettirmeye başlamıştır.
 İşsizliğin en büyük nedeni elbette hızlı nüfus
artışıdır. Ancak takip edilen ekonomi politikaları
da işsizliği düşürme konusunda başarısız
olmuştur.
 Enerji ve döviz darboğazı gibi nedenlerle düşen
üretim düzeyi, eksik kapasitelerin ortaya çıkması
gibi nedenler de işsizliğe katkı yapmıştır.
 1978’de %12.7 olan işsizlik, 1979’da %14,
1980’de %15.4 ve 1981’de %16.9 olmuştur.



Slide 30

Bunalımdan çıkış için politika
arayışları: 1978 ve 79 İstikrar
Programları
Ödemeler bilançosu açıklarının acilen
finanse edilebilmesi için, vadesi gelmiş
borçların ötelenmesi ve yeni dış borç
alınması gerekmektedir
 Bunun için de IMF’ye bir niyet mektubu
vermek ve stand-by anlaşması yapmak
şarttır (?)



Slide 31





1.

Bunu sağlayabilmek için Mart 1978 ve
Nisan 1979’da iki adet istikrar programı
yürürlüğe konulmuş ve IMF ile anlaşma
yapılmıştır
IMF’nin desteği (?) alınarak hazırlanan bu
programların içeriği şu şekilde
özetlenebilir:
TL’nin aşırı değerini normale döndürmek
için sık sık devalüasyon yapılmıştır. 19.25
olan dolar kuru Mart 1978’de 25 TL,
Nisan 1979’da 35 TL, Mayıs 1979’da 42
TL ve Haziran 1979’da 47.1 TL yapıldı.


Slide 32

2.

3.

4.

KİT zararlarını önlemek ve bütçe
üzerindeki yükünü azaltmak için KİT
ürünlerine zam yapıldı
Harcamalar kısılacak (dönemin tabiriyle,
kemer sıkma politikası uygulanacak), KİT
zararları azaltılacak, TCMB kaynaklarına
daha az başvurulacak ve emisyon hacmi
ciddi şekilde daraltılacak
İthalat kısılacak ihracat teşvik edilecek ve
böylece ödemeler bilançosu açıkları
düşürülecek


Slide 33

5.

6.
7.
8.

9.

Faizler yükseltilerek yurt içi tasarruf açığı
azaltılacak, böylece dış borç ihtiyacı
düşecek
Yüksek büyüme hedefleri terk edilecek,
yatırımlar azaltılacak
Tarım ürünlerinin destekleme alım
kapsamı daraltılacak
Ücret ve maaş artışları sınırlandırılacak
DÇM uygulamasına son verilecektir


Slide 34

Türkiye bu önlemleri uygularsa vadesi
gelmiş borçları ertelenecektir. Nitekim
1978 ve 79’da Türkiye’den alacağı olan bir
çok ülke bu önlemlerin alınması ile birlikte
borç erteleme anlaşması yapmıştır
 Ayrıca Mart 1978 programı için 640 milyon
dolar ve Nisan 1979 programı için ise 1.8
milyar dolar yeni dış borç temin edilmiştir
(? ? ? ? ?)…
 Bu dış kaynağın 910 milyon doları
OECD’den 400 milyon doları da
uluslararası ticari bankalardan alınacaktı



Slide 35

Ancak alınan bu önlemler kararlılıkla
uygulanmadığı için, temin edilen bu taze
dış kaynakların kullanımı son derece sınırlı
olmuştur. Hem kararlı uygulamanın
olmaması hem de beklenen dış kaynağın
tam kullanılamaması, bu programların
başarısız olması sonucunu doğurmuştur
 Ücretler konusunda baskı altında kalan
(grevlere maruz kalan) hükümetler, kemer
sıkma konusunda da yetersiz kalmışlar ve
harcamaları düşürememişlerdir



Slide 36

Vergi gelirleri artırılamadığı için bütçe
hedefleri tutturulamamıştır
 Destekleme alımları azaltılmamış tam
tersine destekleme alım fiyatları
artırılmıştır. Bu da TCMB kaynaklarına daha
fazla baş vurma sonucunu doğurmuştur
 Doğal olarak enflasyon artışa geçmiş ve
Aralık 1979’da %80’i geçmiştir.
 Karaborsa yaygınlaşmış, KKO %30’lara
kadar gerilemiştir



Slide 37



1.

2.

Toparlamak gerekirse, 1978 ve 79 istikrar
programlarının başarısız olma nedenlerini 3
maddede özetleyebiliriz:
Sık sık yaşanan hükümet değişiklikleri,
programların kararlı bir şekilde yürütülmesini
engellemiştir
Bazı önlemler hükümetlerin oy kaybetmesine
yol açacağı için uygulanmamıştır. Örneğin
enflasyondan daha düşük düzeyde ücret ve
maaş artışları veya tarımsal destekleme
alımlarının kapsamının daraltılması gibi. Oy
kaybetmek istemeyen hükümetler bu önlemleri
uygulamamıştır (!)


Slide 38

3.



Uluslararası çevreler de bu durumu görünce,
elbette destek vermediler ve sonuç kaçınılmaz
bir şekilde başarısızlık oldu.
12 Eylül askeri darbesinden önce iktidarda
bulunan azınlık hükümeti (S. Demirel)
ekonomiyi düze çıkarmak için 24 Ocak 1980
Kararlarını oluşturdu. Bu kararların
hazırlanmasında o dönemde DPT Müsteşarı
olan Turgut Özal’ın çok büyük katkıları
olmuştur. 12 Eylül’de yönetime el koyan askeri
hükümetin Başbakanı olan Ulusu, programın
sekteye uğramaması için Özal’ı başbakan
yardımcısı yapmıştır. Turgut Özal, 1983’te
yapılan seçimlerde Başbakan olmuştur.


Slide 39

24 Ocak Kararlarının Felsefesi
24 Ocak kararlarının kendinden önceki
istikrar programlarından belki de en önemli
farkı, Keynesyen politikaların terk edilip
Neo-liberal politikalara geçişin yolunu
açmış olmasıdır.
 Gerek monetarist olsun ve gerekse arz
yanlı iktisat olsun, neo-liberal politikalar
devletin ekonomiye müdahalesini en aza
indirmeyi amaçlar. Piyasa mekanizmasına
güvenirler.



Slide 40

Enflasyonu önlemek için para arzının
kontrol altında tutulması, devletin
ekonomiye müdahalesinin azaltılması ve
arz-talep dengesinin piyasa
mekanizmasına bırakılması gerekmektedir.
 Uzun dönemde enflasyon ile işsizlik
arasında bir trade-off (ödünleşme) yoktur.
Bu ilişki kısa dönemlidir ve işsizliği
azaltmak için uygulanacak olan politikalar
kısa dönemde enflasyonu artıracağı için
“Stagflasyon”a yol açar.



Slide 41



Arz yanlı iktisatçılar da benzer fikirlere
sahiptir, vergi oranlarının düşürülmesi gibi
politikalarla özel kesimin elinde daha fazla
fon oluşması sağlanabilir. Özel kesim bu
fonları kamu kesiminden daha verimli
işletebilir.


Slide 42

LRPC

Enflasyon

%8

0

%10

%16

SRPC (e=8)
İşsizlik
SRPC (e=0)


Slide 43

24 Ocak Kararlarının Strateji ve
Hedefleri
Ana hedef ekonomiye devlet
müdahalesinin en aza indirgenmesi, makro
ve mikro dengelerin oluşumunu idari
kararlar yerine piyasa mekanizmasına terk
edilmesi oluşturuyordu
 Döviz kıtlıklarına yol açan ithal ikameci
sanayileşme stratejisinin terk edilip
ihracata dayalı sanayileşme stratejisine
geçilmesi hedeflenmişti



Slide 44



1.

2.

Bu uzun vadeli amaçların yanı sıra,
ekonominin bunalımdan çıkması için bir
dizi kısa vadeli amaç da bulunuyordu:
Acil dış ödeme güçlüklerine çözüm
bulmak. Bunun için vadesi gelen borçlar
ertelenmeli, yeni kaynaklar bulunmalı ve
döviz kazandırıcı ihracat faaliyetleri
artırılmalı idi
Enflasyon hızının düşürülmesi, enflasyon
sarmalının kırılması


Slide 45

3.






Atıl kapasitelerin harekete geçirilmesi ve
büyüme hızının yeniden pozitif olması
Bu kısa ve uzun vadeli amaçlara, serbest Pazar
ekonomisi ve dışa açık bir model ile
ulaşılacaktı. Temel strateji buydu.
KİT’ler dahil tüm kamu kesimi daraltılacak, özel
kesim teşvik edilecektir
İthalat serbestleştirilecek, yabancı sermaye
teşvik edilerek rekabet ortamı sağlanacaktı
Sadece mal ve hizmet fiyatları değil, döviz kuru
ve faiz oranları da serbest piyasa koşulları
içerisinde belirlenecekti.


Slide 46

24 Ocak Programının Kapsamı ve
Uygulanan Politikalar
1.








Uygulanan ilk politika ekonomide istikrarı
sağlama ve enflasyonu düşürme amacını
gütmektedir.
Talebi kısmak ve KİT zararlarını önlemek için
KİT ürünlerine yüklü zamlar yapıldı
Para arzı kontrol altına alındı
Bulunan yeni dış borçlarla beklemede olan ara
ve yatırım malları ithal edilerek KKO
yükseltilmeye çalışıldı
Kıtlığı çekilen tüketim mallarının ithalatı ile
karaborsaya son verildi


Slide 47



2.






Bu çabaların neticesinde 1980’de %108
olan enflasyon oranı, 1981’de %36.8’e,
1982’de %27.1’e düşürüldü
Devletin piyasa içindeki yerinin
daraltılması bir diğer politikadır
Bu amaçla sigara tekeli kaldırılmıştır
Madenlerin kamulaştırılmasına son
verilmiştir
KİT’lerin özelleştirilmesi süreci
başlatılmıştır


Slide 48

KİT’lerin kendi ürünlerini özerk yapı
içerisinde kendileri fiyatlandırmaya
başlamış, “Fiyat Tespit ve Kontrol
Komitesi” fesh edilmiştir
 İthalat serbestleştirilmiştir
 Destekleme alımlarının kapsamı
daraltılmıştır
 Faiz oranları ve döviz kurları serbest piyasa
koşullarına terk edilmiştir



Slide 49

3.






Yabancı sermayenin teşvik edilmesi
politikası uygulanmıştır
Bunun sağlanması ile ekonomide döviz
arzının artacağı öngörülmüştür
Bunu sağlamak için, döviz alım satımı
serbest bırakılmış, kambiyo denetimi
gevşetilmiştir. Yani TPKKK liberalleşmiştir
TL’nin aşırı değerli olmasını önlemek için
önce 24 Ocak kararları ile birlikte 47.1 TL
olan kur, 70 TL’ye devalüe edilmiştir


Slide 50




4.

TL’nin konvertibiletisini sağlamak
amacıyla Mayıs 1981’den itibaren günlük
döviz kuru uygulamasına geçiş yapıldı
Ağustos 1989’da 32 sayılı KHK ile TL’nin
tam konvertibiletisi ilan edildi
Uygulanan bir diğer politika ise dış
ticaretin serbestleştirilmesidir. Bu politika
ile ekonominin dışa açılacağı, rekabetle
birlikte kalitenin artacağı, maliyetlerin
düşeceği öngörülüyordu


Slide 51








İthalattan alınan damga resmi ve teminatlar
düşürülmüştür
Kotaya tabi mal sayısı azaltılmıştır
Ocak 1984’te ortalama %76 olan gümrük
vergileri %49’a indirilmiştir
İthalat üzerindeki dolaysız devlet kontrolleri
kaldırılmıştır
İhracattaki kontroller kaldırılmış ve hatta ihracat
teşvikleri yoğunlaştırılmıştır. İhracattaki dolaylı
vergilerin iadesi politikası sürdürülmüş, ihracatçı
üreticilere hammadde ve ara malı ithalatında
öncelik ve döviz tahsisinde kolaylıklar
sağlanmıştır


Slide 52

5.








Yabancı yatırımları teşvik etmek için, yeni
teşvikler getirildi, idari denetim gevşetildi
Formaliteleri azaltmak için bu görevler tek bir
kuruluşta (DPT’ye bağlı “Yabancı Sermaye
Daire Başkanlığı”) toplandı
Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü kuruldu
Yabancı bankaların Türkiye’de faaliyette
bulunmaları serbestleştirildi
Turizm alanında yabancı sermaye çekmek için
“Yabancı Sermaye Çerçeve Kararnamesi”
çıkarıldı
Finansal kiralama ve DTH’ları serbest bırakıldı
(1985)


Slide 53

6.






Faiz hadleri serbestleştirildi ve reel faiz
uygulanmasına geçildi
1 Temmuz 1980’den itibaren faizler tamamen
serbest bırakıldı fakat sürdürülemedi
Temmuz 1983’te yeniden düzenleme yapıldı.
Aralık 1983’te yapılan düzenleme ile faizlerin
üst limiti TCMB tarafından belirlenmeye başladı
Temmuz 1987’de bir kez daha serbestleşmeye
gidildi ancak yine başarılı olmadı
Bu başarısızlığın nedenleri arasında,
Türkiye’deki bankacılık sektörünün oligopolistik
yapısı ve holdinglerle olan organik bağları
gösterilmektedir


Slide 54

7.




Fiyat oluşumlarının serbest bırakılması ve
fiyat kontrollerinin kaldırılması politikası
uygulandı
Bu amaçla KİT ürünlerinin
fiyatlandırılması özerkliğe terk edildi
Taban fiyat uygulamasının kapsamı
daraltıldı. Tarım ürünlerinin taban fiyatları
enflasyondan daha düşük artırıldı, satın
alınan ürünlerinin paraları geç ödendi.
Bunların neticesinde iç ticaret hadleri
tarım aleyhine döndü


Slide 55




8.



GSMH içerisinde tarımın payı azaldı
1987 seçimlerinden sonra bu tarım
politikaları gözden geçirilmek zorunda
kalındı ve taban fiyatlar yükseltildiği gibi
ürün bedelleri de daha düzenli ödenmeye
başlandı
Neo-liberal politikalara uygun olarak
sendikalar pasifize edilmiş, reel ücretlerin
düşürülmesi politikası uygulanmıştır
12 Eylül darbesi ile sendikal faaliyetler
yasaklanmıştır


Slide 56

İşçi ücretleri ve memur maaşları
enflasyondan daha az artırılarak,
sanayiinin daha karlı olması hedeflenmiştir
 1984’ten sonra sendikal haklar iade
edilmiştir
 Ancak 1982 Anayasası’nın kısıtlayıcı
hükümleri nedeniyle sendikalar pek etkin
olamamıştır
 1984’te enflasyonun yeniden hız
kazanması (kazandırılması) ile reel ücretler
düşmeye devam etmiştir



Slide 57

24 Ocak 1980 Kararlarının
Uygulama Sonuçları
1980-1983 Dönemi


Slide 58

Her ne kadar askeri darbeler siyasi
anlamda hoş görülmez hareketler olarak
kabul edilse de, ekonomi açısından aslında
iyi bile olmuştur. Sekteye uğrayan
demokratik ortam, oy kaygısı taşımayan
bir hükümetin bulunması, programın
kararlılıkla sürdürülmesini sağlamıştır.
 Oy kaygısı güden bir hükümet iş başında
bulunmuş olsaydı, 24 Ocak kararlarının
akıbeti de Mart 1978 ve Nisan 1979
İstikrar Programları gibi olabilirdi.



Slide 59

Ayrıca, ihtilal ortamında, sendikal hakların
askıya alınmış olması, grevlerin son
bulmuş olması, işçi ve memur maaşlarının
kontrol edilmesini kolaylaştırmış, para arzı
kontrol altına alınabilmiştir.
 Kararların uygulanmasına ilk
başlanıldığında, öncelikli olarak kısa vadeli
hedefler üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Kıtlıkların önlenmesi, kuyrukların ve
karaborsanın önlenmesi, enflasyon
sarmalının kırılması üzerinde durulmuştur.
 Bunda da başarılı olunmuştur.



Slide 60

Sağlanan dış kaynaklarla döviz krizi
aşılmış, tıkanma noktasına gelen ithalat
yeniden başlamıştır.
 5 Nisan 1980’de OECD’den 1162 milyon
Dolar
 26 Nisan 1980’de IMF’den 350 milyon
Dolar
 16 Mayıs 1980’de Dünya Bankası’ndan 670
milyon Dolar kredi sağlanmıştır.
 Aşılan döviz krizi, ithalatın artmasını, bu da
yurtiçi üretimin canlanmasını sağlamıştır.



Slide 61

Üretimdeki hafif canlanma ile birlikte, özellikle
KİT ürünlerine yapılan yüklü zamlarla birlikte
toplam talep kısılmış, bu şekilde enflasyon
düşürülebilmiştir.
 1980’de %108 olan enflasyon, 1981-87
döneminde yıllık ortalama %30’lara gerilemiştir.
 Temmuz 1980’den itibaren faiz oranları
yükseltilmiş ve yurtiçi tasarruflar teşvik edilmiştir.
 Ancak serbest bırakılan faizler, bankerler ile
bankaların faiz yarışına girmesine yol açmış, bu
da kredi maliyetlerini yükselmiştir.



Slide 62

Artan kredi maliyetleri bir takım özel
kuruluşların iflas etmesine yol açmıştır.
 Üretimin yeniden düşmesini ve işsizliğin
yükselmesini istemeyen yönetim, kamu
bankaları aracılığı ile bu firmalara
finansman sağlamıştır. Dönemin ifadesiyle
“Şirket Kurtarma Operasyonları”
yürütülmüştür. Bu operasyonların amacı
üretimin düşmesini ve işsizliğin artmasını
önlemektir.



Slide 63

Nisan 1980’de Dolar kuru 73.8 TL, Haziran
1980’de 78.4 TL, Ekim 1980’de 82.7 TL,
Kasım 1980’de 87.95 TL ve Şubat 1981’de
95.91 TL yapılmıştır. Bu devalüasyonların
amacı TL’nin aşırı değerli olmasını
önlemektir.
 Aşırı değerli olmaktan kurtulan TL
sayesinde; ihracat artabilmiş, yabancı
sermaye çekilebilmiş ve azalmaya başlayan
işçi dövizi akışı yeniden canlanmıştır. Yani
döviz krizi aşılabilmiştir.



Slide 64

Gerçekçi döviz kuru, reel faiz ve liberal dış ticaret
politikaları ile ivme kazanan ihracat kısa süre
içerisinde neredeyse 2 kat artmıştır. 1980’de 2.9
milyar dolar olan ihracat 1983’de 5.9 milyar
dolara yükselmiştir.
 1979 ve 1980’de küçülen ekonomi, 1981 yılından
itibaren yeniden büyümeye başlamıştır. Büyüme
oranı 1981’de %4.2, 1982’de %4.6 ve 1983’de
%3.3 olmuştur.
 Daha önceki büyüme oranları ile kıyaslandığında
düşük gibi görünen bu büyüme rakamlarının, bir
regülasyon döneminde yakalanmış olması,
programın her şeye rağmen başarılı olduğunu
göstermektedir.



Slide 65

Enflasyonu kontrol edebilmek için parasal
daralma politikası uyguluyor olmamıza
rağmen bu büyüme rakamlarının
tutturulması programın başarılı olduğunun
bir kanıtıdır.
 -- KİT ürünlerine yapılan zamlar, KİT’lerin
zarar etmelerini önlemiş ve TCMB
kaynaklarına daha az müracaat edilmiştir.
 Para arzı ve TCMB kredileri reel olarak
düşürülmüştür. Para arzındaki daralma iç
talebin azalmasına yol açmıştır.



Slide 66

İthalat ve ihracatın serbestleşmesi ile
birlikte artışa geçen üretim, talebin
azalmasıyla desteklenince, enflasyon kısa
süre içerisinde düşürülebilmiştir.
 -- Destekleme alımlarının kapsamı daraltıldı,
taban fiyat artışları enflasyondan daha
düşük tutuldu.
 Aynı durum işçi ve memur maaşları için de
geçerlidir.



Slide 67

Bu politikalarla iç talep düşürüldüğü için,
üretim büyük ölçüde dış piyasalara satış
yapmak amacını edindi, bir çok sektör
ihracata dayalı bir üretim anlayışına geçiş
yaptı.
 Sürekli yapılan devalüasyonlarla birlikte
yerli malların fiyat rekabeti konusunda
avantajlı olması sağlandı. İhracat rekor
üstüne rekor kırmaya başladı. Dış
ödemeler bilançosu açıkları kısa sürede
azalmaya başladı, ödeme güçlükleri ve
döviz darboğazı bu şekilde aşılmış oldu.



Slide 68




Düşük de olsa ekonominin yeniden
büyümesi sağlandı, enflasyon düşürüldü.
Bunlara karşılık; işsizlik arttı, gelir
dağılımı sabit ücretliler aleyhine bozuldu,
para piyasalarındaki dengesizlikler devam
etti ve kamunun ekonomi içerisindeki
payı küçültülemedi…


Slide 69

1984-1989 Dönemi Sonuçları
1983 seçimlerini ANAP kazandı ve bu
şekilde yeniden sivil bir yönetime geçiş
yapıldı.
 24 Ocak kararlarının mimarı olarak kabul
edilen Turgut Özal başbakan oldu.
 Özal, seçim öncesinde; enflasyonu
düşüreceğini, orta direği güçlendireceğini,
kapsamlı bir özelleştirme ve liberalleştirme
programı uygulayacağını vaat etmişti.



Slide 70







Gerçekten de kısa sürede; döviz kuru, faiz
haddi, dış ticaret ve yabancı sermaye
politikalarında serbestleşmeye yönelik ciddi
değişiklikler yapıldı.
Sermaye piyasası yenilendi, İMKB açıldı,
bankalar arası para piyasası (Interbank)
oluşturuldu (1986) ve TCMB açık piyasa
işlemlerine başladı (1987).
Açık piyasa işlemlerine başlayan TCMB, artık
para arzını daha kolay ayarlayabilir hale
gelmişti. Diğer yandan sermaye piyasalarındaki
yeni yapılanmalar TL’nin konvertibilitesi
açısından bir zemin oluşturmayı amaçlıyordu.


Slide 71

ANAP iktidarı ile birlikte yeniden
genişlemeci para ve maliye politikalarına
dönüş yapıldı. Bundaki amaç, büyüme
oranlarını yeniden planlı dönemde olduğu
gibi %6-7 düzeylerine yükseltmekti.
 Mevduat Munzam Karşılık Oranları’nın
düşürülmesi ve Döviz Tevdiat
Hesapları’ndaki genişlemeye göz
yumularak parasal genişlemeye izin verildi.
 Kamu açıklarındaki artış ile birlikte
kamunun borçlanma gereği de yükseldi.



Slide 72

Bu uygulamalar neticesinde büyüme
yeniden hız kazandı ve 1984-87
döneminde yıllık ortalama %6.7 olarak
gerçekleşti.
 Ancak genişlemeci politikaların doğal bir
sonucu olarak, enflasyon da yeniden
canlanmaya başladı.
 Bu dönemde uygulanan genişlemeci
politikalar bir bakıma zorunlu bir tercih
olarak da görülmüştür.



Slide 73

Çünkü Türkiye’de para arzını kontrol
etmek oldukça zordur. Vadeli çek ve taksitli
alış veriş uygulamaları para arzının
daraltılmasının etkilerini kısa sürede mas
edebilmekte, etkinliğini zayıflatmaktadır.
 Diğer taraftan, serbest bırakılan DTH,
ödemelerin arzı daraltılmış TL yerine,
yabancı paralar ile yapılmasının önünü
açmış (para ikamesi olgusu) bu nedenle
daraltıcı politikalar etkinliğini yitirmiştir.



Slide 74

Bu durumun farkında olan dönemin
yöneticileri “Madem para arzını
daraltmanın bir etkinliği yok, o halde
genişlemeci politikalar ile yüksek büyüme
hedeflerine ulaşalım” şeklinde hedeflerini
değiştirmişlerdir.
 Dönemin yöneticilerinin yüksek enflasyona
göz yummalarının bir diğer nedeni de
kamu açıklarının iç borçlanma yoluyla
kapatılmasıdır. Yükselen enflasyon iç
borçların reel maliyetini düşürdüğü için,
enflasyona göz yumulduğu dahi iddialar
arasındadır.



Slide 75

Hükümet kamu kesiminin ekonomi
içerisindeki ağırlığını azaltmak için bir
takım vergi indirimleri yapmıştır. Ancak
kamu harcamaları azaltılamamış, KİT
zararları bütçe üzerinde yük oluşturmaya
devam etmiştir.
 Vergi indirimleri ile azalan kamu gelirlerine
ilave olarak kamu harcamalarındaki artış
devam etmiş, bu da kamunun borçlanma
gereğini yükseltmiştir.



Slide 76









Kamu harcamalarının artmasında en büyük
pay, bu dönemde enflasyona bağlı olarak
yükselen faiz oranlarıdır.
Yükselen faiz oranları bir yandan kamu
borçlarının maliyetini artırırken, diğer yandan
harcamaların kompozisyonunu da
değiştirmiştir.
Faiz ödemelerinin (Transfer harcamaları
kaleminden takip edilebilir) toplam kamu
harcamaları içindeki payı 1981’de %19 iken
1991’de %41’e ulaşmıştır.
Buna karşılık yatırım harcamalarının toplam
harcamalar içindeki payı %35’den %26’ya
gerilemiştir.


Slide 77








Ayrıca kamu yatırım harcamaları içerisinde alt
yapı yatırımlarının payı artmış, doğrudan
üretken yatırımların payı azalmıştır.
Yani “devlet eliyle sanayileşme politikası” bu
dönemde terk edilmiştir.
1984’de özelleştirme çalışmaları başlamış,
ancak pek kayda değer bir özelleştirme
gerçekleştirilememiştir.
Özelleştirmeden beklediği geliri elde edemeyen
hükümet iç borçlanma yolunu seçmiştir.
1981’de 990.9 milyar TL olan iç borçlar,
1991’de 93643 milyar TL’ye ulaşmıştır.


Slide 78

Boğaz Köprüsü ve barajların gelirleri
karşılık gösterilerek iç borçlanma senetleri
çıkarılmıştır.
 Bir takım vergiler yürürlükten kaldırılmış ve
yerlerine KDV getirilmiştir (1985). Buradaki
amaç vergi sisteminin basitleştirilmesi,
denetimin kolaylaştırılması, faturalı işlem
sayısını artırarak toplanan vergileri
artırmaktır. Ancak bu da işe yaramamıştır,
çünkü Türk insanı bu sefer de fatura
almaksızın ürün fiyatından indirim
sağlayarak alış-verişe devam etmiştir.



Slide 79





Bu dönemin en çok eleştiri alan
uygulamalarından biri de harcamaların
bütçe denetimine bağlı olmayan fonlar
aracılığı yapılmış olmasıdır. Kamu kesimi
borçlanma gereği, bu denetimsiz
ortamda oldukça yükselmiştir.
Önceki slaytlarda verilen iç borç artışına
ilave olarak, bu dönemde dış borçlar da
oldukça yükselmiştir. 1981’de 14.6 milyar
dolar olan dış borç stoku, 1991’de 50.5
milyar dolara yükselmiştir.


Slide 80

Devletin bu şekilde aşırı borçlanması özel kesimi
dışlama etkisi dediğimiz (crowding-out) etkisine
yol açtı. Özel kesim yatırımları sanayiden daha
ziyade kısa vadede gelir getiren yatırımlara
(örneğin turizme) yöneldi.
 Para arzının kontrol edilememesi, kamunun aşırı
borçlanması, iç talebin sınırlandırılamaması, kredi
faizlerinin ve ithal girdi fiyatlarının sürekli artması
sonucunda enflasyon kontrolden çıktı ve 1988’de
%68.3’e ulaştı. Daha sonra da %50’nin altına
pek inmedi…



Slide 81

Burada şunu da vurgulamak
gerekmektedir. O dönemdeki siyasi otorite
enflasyonist bir ortamı pek fazla
önemsememiş ve tercihini iktisadi
büyümeden yana kullanmıştır.
 Bu tercih neticesinde 1986’da %8.1 ve
1987’de %7.5 gibi oldukça yüksek büyüme
rakamları tutturulmuştur.
 Ancak bu yüksek büyüme rakamları
sürdürülemedi, 1988’de %3.6 ve 1989’da
ise %1.9 gibi oldukça düşük büyüme
rakamları tutturuldu.



Slide 82

Sonuç olarak 24 Ocak kararlarının,
KİT’lerin özelleştirilmesi, para arzının
kontrol altına alınması ve enflasyonun
düşürülmesi konularında başarısız
olduğunu, onun dışındaki hedeflerde ciddi
bir çok yapısal dönüşümün
gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz…
 Aşırı kamu borçlanması, kendisinden
sonraki dönemde 1994 krizinin ortaya
çıkmasına 5 Nisan paketine yol açmıştır
diyebiliriz…