«Bilim Eti*i» Bilim Nas*l Etik Olur?
Download
Report
Transcript «Bilim Eti*i» Bilim Nas*l Etik Olur?
«Bilim Etiği»
Bir örnek olay ve düşündürdükleri
PROF. DR. HARUN TEPE
HACETTEPE ÜNIVERSITESI, FELSEFE
BÖLÜMÜ
Bir Örnek Olay
“Karar No: 2 Konu, Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul
Yönergesi ve Kocaeli Üniversitesi Akademik Etik
İlkeler Kitapçığı kapsamında değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak somut olayda Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu’nun henüz tamamlanmamış
çalışmanın/araştırmanın kısmi bulgularına
dayanan bilgileri medya aracılığıyla toplumla
paylaşmasının; konunun yerel ve küresel duyarlılık
gerektiren bir konu olması nedeniyle etik açıdan
gerekli özenin gösterilmediği sonucunu ortaya
koyduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.”
Örnek olay: Olgular
Hamzaoğlu’nun 2009 yılında başlayan, ama henüz tamamlanmamış
olan “Kocaeli’nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan
Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti ile Büyüme ve
Gelişme Durumu” başlıklı proje çerçevesinde ulaştığı bazı verileri
bir gazeteciyle paylaştığı;
bunların ertesi gün yerel Demokrat Kocaeli gazetesinde “Annelerin
sütü bile zehirli çıktı” başlığıyla haberleştirildiği ve bu haberlerin
kimi ulusal televizyon kanallarında da yer aldığı;
Vali Ercan Topaca’nın “Dilovasında anormal bir durum yok” dediği;
Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun ise
yaptığı kimi konuşmalarda Hamzaoğlu’nu şarlatanlıkla ve şov
yapmakla suçladığı; bunun üzerine Hamzaoğlu’nun Belediye
Başkanı hakkında dava açtığı, buna karşılık Belediye Başkanının da
asılsız haberlerle “halkta korku ve panik yaratıyor” diyerek karşı
dava açtığı;
OLGULAR
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi’nin – araştırma
sonuçlarına ilişkin istediği verilerin Hamzaoğlu’ndan
gelmemesi üzerine- “elinde yeterli bilgiler olmadan
kanser konusunda halkı yanlış bilgilendirdiği”
gerekçesiyle YÖK’ten Hamzaoğlu hakkında soruşturma
açmasını istediği, YÖK’ün Kocaeli Üniversitesi
Rektörlüğüne soruşturma açılması için yazı yazdığı;
Rektörlüğün de Hamzaoğlu hakkında disiplin ve ceza
soruşturması açtığı; Kocaeli Üniversitesi Etik Kurulu’nun
da Hamzaoğlu’nu etik açıdan kusurlu bulduğu
SORUN NEREDE?
Tartışmalı olan, tartışılan –diğer bazı
konular yanında- Onur Hamzaoğlu’nun
devam eden bir araştırmanın
verilerinin bir bölümünü basınla
paylaşmasının doğru/etik bir eylem
olup olmadığı, Hamzaoğlu’nun bu
davranışıyla etik bir kusur işleyip
işlemediğidir.
Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Kararı
Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Yönergesi ve Akademik
İlkeler Kitapçığı kapsamında değerlendirmiş ve
Akademik İlkeler Kitapçığı I. Araştırma Etiği Temel
İlkeler Bölümü a ve b bentlerinde yer alan iki ilkeye,
“bilimsellik ilkesi” ile “araştırmalarda akademik özgürlük
ilkesi”ne aykırı davrandığı için suçlu bulmuştur.
A)Bilimsellik İlkesi şöyle ifade edilmiştir: Veriler,
bilimsel yöntemle elde edilir. Bunların değerlendirilmesi,
yorumu ve kuramsal sonuçlarının elde edilmesinde de
bilimsel yöntemlerin dışına çıkılamaz ve sonuçlar
saptırılamaz. Elde edilmemiş sonuçlar araştırma
sonuçlarıymış gibi gösterilemez”.
Kararın değerlendirilmesi
Bu ne yazık ki neredeyse olgusal bir yanlıştır. Çünkü
Hamzaoğlu’nun açıkladığı veriler bilimsel araştırma
sonucu elde edilmiş verilerdir, Raportör de bunun
farkındadır, zira sadece 20 bebek ve 18 loğusa ait
sonuçlara dayanarak açıklama yapıldığını, araştırmanın
tüm deneklerine ilişkin bilgiler tamamlanmadan
açıklama yapıldığını kendisi de raporunda dile
getirmektedir. Hamzaoğlu’na neden tüm deneklere
ilişkin bulgulara ulaşmadan açıklama yaptın denebilir,
daha sonra elde edilen sonuçların ilk verilerle uyumlu
olmayabileceği düşünülerek, bunun araştırma
metodolojisi açısından sakıncalarından da söz edilebilir.
Aslında Hamzaoğlu araştırma sonuçlarını
açıklamamış –bir basın toplantısı veya başka bir
yolla araştırma sonuçlarını duyurmamış- kendisine
yönetilen bir soru üzerine, uzmanı olduğu halk
sağlığını tehdit eden bir acil bir durum nedeniyle –
yeni bir ağır sanayi tesisinin kurulması girişimi
karşısında- elde ettiği, hem de bilimsel yönteme
uygun biçimde elde ettiği araştırma verilerinden
bazılarını basınla paylaşmıştır.
Kararın değerlendirilmesi
Bu nedenle, Hamzaoğlu’nun eylemi öncelikle
a)bağlamı içinde değerlendirmeli –yani hangi
koşullarda bu açıklamaları yaptığı b) yaptığı şeyin araştırma sonuçlarını açıklamak
değil, kimi araştırma verilerini basınla paylaşmak
olduğu ve de
c) bunu niçin yaptığı –eylemin neyin amaçladığı ve
hangi ilkeye dayandığı- gözden kaçırılmamalıdır.
Akademik Kurul’un İkinci Dayanağı
Akademik Etik Kurul Raportörü’nün
Hamzaoğlu’nun eylemini aykırı bulduğu ikinci ilke
«Araştırmalarda Akademik Özgürlük İlkesi»dir:
«Etik ilkelere aykırı olmadığı sürece
araştırmalara ve sanatsal çalışmalara
karışılamaz ve bunlar engellenemez. Buna
karşılık araştırmacılar ve sanatçılar araştırma
konu ve yöntemlerini belirlerken özellikle
üniversitenin bütçe uygulama ilkeleri
doğrultusunda ve yerel veya kültürel duyarlılık
gerektiren konularda özenli ve sorumlu davranır”
Hamzaoğlu’nun Savunması
Hamzaoğlu da kendisini Araştırma Etiği
Temel İlkelere Bölümü’nün başka iki
maddesine, c ve f maddelerine gönderme
yaparak savunmuştur. Bu ilkeler “Olası
zararlı/risk içeren uygulamalar konusunda
toplumu bilgilendirme ve uyarma ilkesi” ile
(c) “Toplum ve insanlık karşısında
sorumluluk ilkesi”dir (f).
Savunma
Bu maddeler “araştırmacılar, sanatçılar ve yetkililerin
yapılan bilimsel araştırma ve sanatsal çalışmaların
sonuçları ile ilgili olarak olası zararlı uygulamalar
konusunda toplumu bilgilendirmek ve uyarmakla
yükümlüdür” (c)
ve “Bilimsel ve sanatsal çalışmalar, düşünsel mülkiyet ve
kullanım hakları saklı kalmak koşuluyla, insanlığın ortak
malıdır. Bu nedenle, araştırma ve sanatsal çalışmaların
içeriğinin toplum, insanlık ve çevre yararını ilgilendiren
hiçbir bölümü gizlenemez, değiştirilemez, çarpıtılamaz
ve yasaklanamaz” (f) demektedir.
Savunma ve Gösterdikleri
Görüldüğü gibi aynı ilkeler kitapçığının ayrı
ilkelerine dayanılarak bir ve aynı eylem etik
açıdan hem suçlanabilir hem de övülüp
alkışlanabilir. Bu bize, yalnız kural veya
ilkeleri uygulayarak –eylemin içinde
gerçekleştiği bağlamı, eyleyen kişiyi, eylemi
niçin yaptığını yani hangi ilkeyle hareket
ettiğini
göz
ardı
ederek
yapılacak
değerlendirmelerin
nasıl
çıkmazlarla
karşılaşabileceğini göstermektedir.
İkinci rapor: üç uzmanın etik raporu
Prof. Dr. Hamzaoğlu, Dilovası’nda ölümlerin %33’ünün
kanserden meydana geldiği olgusundan hareket ederek,
yedi yıldan beri çevre kirliliğiyle ilgili araştırmalar
yürütmektedir. Konumuz olan olayda, Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu, üç aşamadan oluşan ve yukarıda adı geçen
araştırmanın ikinci aşamasını oluşturan, 56 lohusadan
18’inin “kolostrum”unun, 49 bebekten 20’sinin
“meconium”unun, TÜBİTAK-BUTAL tarafından o
zamana kadar yapılan (14.10.2010) analizlerinden elde
edilen nesnel bulgulardan, “kirleticiliği yüksek [yeni]
sanayi tesislerinin kurulması” tartışmalarının yapıldığı
sırada, bir gazeteciyle yaptığı söyleşide (06.01.2011)
iddia edildiği gibi “araştırma sonuçları”ndan değil;
yukarıda adı geçen bulgulardan söz etmiştir.
Bu nitelikteki bulguları mevcut koşullarda Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu’nun “ilgililerle” —ve bu ilgililer yalnızca önlem
alacak kişiler değil, aynı zamanda o bölgede yaşayan
insanlardır— paylaşması bir suç değil, görevi halk sağlığının
korunmasında katkıda bulunmak olan bir bilim insanının
yapması gerekendir. Çünkü sonuçları itibarıyla halkın sağlık
hakkının ihlaline yol açan bölgedeki çevre kirliliğinin daha da
artmasının geri dönülmez zararlara yol açması kaçınılmaz
görünüyor. Bu zararlar tespit edildiğinde ise artık iş işten
geçmiş olur. Geri dönülmez zararlar yaratan ve sağlık hakkını
ihlal eden bu gibi konularda (örneğin, kot taşlamadan
kaynaklanan silikosis vak’alarında olduğu gibi) bilimsel
bulguların bir an önce “ilgililerin” dikkatine sunulmasının
önemi büyüktür. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu da bir gazetecinin
soruları üzerine, bu nitelikte olan bulgulardan söz etmişti.
Üç uzmanın raporu
Oysa kendisi hakkında açılan davada Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu’nun halkta panik yaratmak niyetiyle araştırma
sonuçlarına ilişkin bilgi verdiği ileri sürülmekte ve bir gazeteci
tarafından sansasyonel bir biçimde yansıtılan sözleri bu
iddiaya kanıt olarak gösterilmekte; araştırma henüz bitmeden
bilgi vermesinin de araştırma etiğine aykırı olduğu iddia
edilmektedir.
Bu suçlama ancak şeklen doğrudur. Çünkü Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu, araştırmanın sonuçlarından değil, -yukarıda da
vurgulandığı gibi- araştırma sırasında elde edilen bazı sorunlu
bulgulardan söz etmiştir. Ayrıca duruma bir bütün olarak ve
tekliğinde bakılmayıp, sadece şeklen bakıldığında, bu
araştırmanın halen bitmediğini ileri sürmek de mümkündür.
Eylem övülecek bir eylemdir
Çünkü
araştırmanın üçüncü aşamasında, çevre
kirliliğinin etkilerinin yeni doğanlarda 1,5 yaşına kadar
izlenmesi öngörülmektedir. Uzun süreli araştırmalarda,
özellikle geri dönülmez sonuçlar yaratabileceği
öngörülen
konularda,
ara
sonuçların
kamuyla
paylaşılması -birçok ülkede örneği görüldüğü gibiolağan bir uygulamadır. Hatta yapılması gereken bir
eylemdir. Deprem gibi bir doğal afetin yakında
gerçekleşeceğini araştırmasını esnasında öğrenen bir
bilim adamının bunu –henüz araştırması bitmeden ve
araştırma sonuçlarını bir yayınla/sunumla duyurmadankamuoyuyla paylaşması etik olarak suçlanabilir mi?
Yoksa bu bilim adamı büyük bir felaketten toplumu
koruduğu için övülüp takdir mi edilir?
Lima Bildirgesi’ne göre durum
Akademik
Özgürlük ve Yükseköğretim Kurumlarının
Özerkliği Bildirgesi’nin (1988) akademik özgürlük ve
üniversite özerkliğiyle ilgili 1. ve 6. Maddelerine gönderme
yaparak “Bu tanımlar çerçevesinde bakıldığında, bilim
insanlarından ve üniversitelerden, bu tarzda davranmaları
beklenir; bu ilkelere dayalı olarak davrananların da
suçlanması elbette beklenemez. Ne var ki bu ilkelere karşın
bazı bilim insanları ve üniversiteler, çekingenlik göstermekte
ve hatta bu ilkelere aykırı davranabilmektedir. Bu şartlarda
bilim insanlarının akademik özgürlük çerçevesinde
yaptıklarının soruşturmaya uğratılıp cezalandırılmalarının,
diğer bilim insanları üzerinde ve toplumda olumsuz
psikolojik etkiler yaratma olasılığı yüksektir. Bu da
bilimlerin toplumsal işlevini görmelerini engeller, en azından
zorlaştırır” denilmektedir.
Biyoetik Derneği Raporu
Hamzaoğlu ve arkadaşlarının seçtikleri araştırma konusu
nedeniyle kutlanmaları gerektiği; bilimsel araştırma
yöntemlerinden birisi olan izlem araştırmalarında belli
dönemlerde verilerin yayınlanmasının olağan olduğu ve
bunun araştırma etiği değerlerinin kendilerine yüklediği
bir sorumluluk olduğu; “özellikle söz konusu
araştırmada olduğu gibi, insan bedeninde
toksik/kanserojen maddelerin izlerini araştıran ve
maddelerin düzeylerini belli aralıklarla ölçen
araştırmalarda veriler, araştırma süresinin ( …)
tamamlanmasını beklemeksizin açıklanması” gerektiği;
Biyoetik Derneği Raporu
sürecin bilimsel bilginin bilimsel toplantılar ve
yayınlarla yayılması uygulamasına uymamasına
karşın, bu olayda olduğu gibi “üretilen bilgi …
toplum sağlığı için acil girişim gerektiren ve
politika belirleyenler/karar verme yetkisine sahip
olanların sorumluluklarını yerine getirmekte
geciktikleri durumlarda, … bilimsel toplantı ve
yayınlarla değil, basın yayın organları aracılığı ile
de yayılabilir, hatta söz konusu olayda olduğu gibi,
yayılması” gerektiği söylenmektedir
Raporda “araştırma verilerini açıklayarak halkı paniğe
sevk etme” suçlamasına karşı çıkılarak, ilke olarak şu
soruları sormaktadır: “Bir araştırmanın verilerinin
açıklanması toplumu paniğe sevk edebilecek ise, bu
olasılık verilerin açıklanması önünde bir engel oluşturur
mu?” Suçlamaya ilişkin değerlendirmede ise
“soruşturma gerekçesinin bilimsellik ve toplum yararı
ile çeliştiği”, “toplumun paniğe kapılacak olmasını
engellemek” gerekçesinin sadece bölge boşaltma
işlemlerinin sağlıklı yürümesi açısından geçerli bir
kaygı olabileceği, başka herhangi bir kaygının toplum
yararını gözetmeyeceği, tam aksine durumu toplumdan
gizlemek gibi haklı çıkarılamayacak siyasi kaygıları
akla getirdiği” dile getirilmektedir.
Sonuç
olarak, Rapor’da bilim insanlarının araştırma etiği
değerlerinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmelerinin
hukuki soruşturmaya uğramalarına neden olmaması gerektiği;
bunun akademik özgürlükleri baskı altına aldığı, bilim insanlarının
özgür çalışma ortamlarına sahip olması gerektiği, aksi takdirde
bunun olumsuz sonuçlarının tüm topluma yansıyacağı, bunun bilim
tarihinde pek çok örneğinin olduğu ifade edilerek, rapor şu
tümcelerle sonlandırılmaktadır:
“Tüm bu nedenlerle, Prof. Hamzaoğlu hakkında açılan
soruşturmayı haksız, bilimsellikle bağdaşmaz ve son derece kaygı
verici buluyor, bilimsel bilgi üretimi, üniversiter yapı ve
dolayısıyla toplum sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahip olacağını
düşünüyoruz. İlgilileri yetkilerini kullanırken, insanlığın büyük
bedellerle önemini anladığı akademik özgürlük ve toplum yararı
değerlerini gözetmeye çağırıyoruz” (Rapor, s. 5).
Doğru değerlendirmenin koşulları
Hamzaoğlu’nun eylemini doğru anlamanın olmazsa
olmaz koşulları şunlardır:
a) onun bu açıklamayı hangi koşullarda –
Dilovası’nın mevcut sanayi dokusu, kirliliğin
boyutları, kanserden ölümlerin ülke ortalamasının
üstünde olması, halk sağlığı uzmanı olması, uzun
zamandır bu bölgede araştırma yapıyor olması, yeni
bir sanayi tesisinin yapılacağı söylentilerinin
kamuoyunda dolaşması ve bir gazetecinin bu konuda
onun bilgisine başvurması- yaptığının,
b) niye yaptığı –ünlü olmak için mi, bilim adamı olarak
bölge insanlarının zarar görmesini engellemek için mi
vb. c)
yaptığı açıklamanın ne olduğu –araştırma
sonuçlarının duyurulması mı yoksa araştırma verilerinin
bir kısmının araştırma tamamlanmadan basınla
paylaşılması mı d) devam eden bir araştırmanın o an mevcut verilerini
açıklama riskini niçin göze aldığı ve “bitmeyen
araştırmanın verileri açıklanamaz veya bilimsel veriler
bilimsel ortamlarda yazılı ve sözlü olarak paylaşılmalıdır”
ilkelerini hangi değer ya da değerleri korumak için ikinci
plana attığıdır.
Bu durum bize etik kuralların, hatta etik
ilkelerin genellikle geçerli olsalar da her tek
durumda geçerli olamayacaklarını, kimi
zaman insanın değerini korumanın –başka
ilkeler uğruna– bu ilkelere uymamaktan
geçtiğini; etik değerlendirmelerin etik
kuralların tek durumlara uygulanması
şeklinde yapıldığında bizi nasıl çıkmazlara
götürebildiğini göstermektedir.
Bunun için Kuçuradi’nin dediği gibi
doğru değerlendirme yapabilmek
için kurallar ve normlara değil,
olguları olabildiğince açık bir
biçimde görebilecek gözlere, değer
bilgisine sahip etik duyarlılığı olan
açık kafalara ihtiyacımız vardır.
TEŞEKKÜRLER
[email protected]