CERRAHİ_İNFEKSİYONLAR_-1

Download Report

Transcript CERRAHİ_İNFEKSİYONLAR_-1

CERRAHİ İNFEKSİYONLAR
VE
HEMŞİRELİK BAKIMI
1
TARİHÇE
Büyük İskender
askerlerini çıkartıları ile
bulaşmadan korumak için
kamp yerini her gün
değiştirmiş, ordunun içme
suyunu kaynattırmış ve
hayvan çıkartılarını
gömdürmüştür,
Eski Mısır’da (M.Ö. 15.yy)
infekte yaraların
tedavisinde drenajın
gerekli olduğunu
belirtilmiştir,
2
 Hipokrat (M.Ö. 5.yy), yaranın
ve cerrahların ellerinin
kaynamış su ile yıkanmasının
yara tedavisinde önemli
olduğunu savunmuştur,
 Açık yaraları sirke ile
yıkayarak ve yara etrafını temiz
bezlerle sararak daha çabuk
iyileşebileceğini belirtmiştir
MÖ. 460-370
3
Galen, apseyi ilk tarif eden Romalı cerrah
4
Semmelweis (1847)
ellerin hipoklorit
solüsyonu ile
yıkanması sonrası
puerperal sepsisten
ölüm oranının
%12’den %3,4’e
düştüğünü fark
etmiştir,
5
Florence Nıghtıngale (1854) hastane yerleşiminin ve
hasta bakım stratejilerinin infeksiyon riskini etkilediğini
savunmuş ve yaptığı düzenlemelerle infeksiyon oranını
azaltmıştır,
6
Lister’in (1860) asepsi
ve antisepsi alanındaki
gözlemi ile,
Cerrahi yara
infeksiyonlarında
bakterilerin rolünü
keşfetmiş, inflamasyonu
tanımlamış ve bakterilerle
savaşta, yara içine
antiseptiklerin
uygulanmasını öne
sürmüştür
7
Lister ayrıca günümüzde de cerrahinin temel ilkeleri
kabul edilen bazı ilkeleri belirtmiştir. Bu ilkeler:
Girişim öncesi/sonrası bakterinin yaraya girişinin
engellenmesi,
 Yarada var olan bakterilerin yayılımının engellenmesi,
 Yara çevresindeki bakterilerin yok edilmesi,
 Kullanılan araç-gereç ve ellerin karbolik asitle
yıkanmasıdır

8
 1876’da ısıya dayanıklı bakterilerin keşfi ile Ernst von
Bergman (1836-1907) buhar sterilizatörünü
geliştirmiştir,
 Cerrahların uyması gereken ilkeleri, kaynatılabilecek
her şeyin kaynatılması gerektiğini, pansuman gereçleri,
gömlek, bez malzemeler ve tüm aletlerin buharla
sterilizasyonunu önermiştir,
9
1878’de Koch, mikrobiyal
patojenlerle ilgili kendi
varsayımından yola çıkarak,
bakteri enjeksiyonuyla
deneysel olarak yara
infeksiyonu oluşturmuş ve
daha sonra 1881’de
antiseptiklerin bakterileri
öldürmedeki üstünlüğünü
doğrulamıştır,
10

1889’da İngiliz hekim William Stewart Halsted,
antiseptiklerden ellerin korunması amacıyla scrub
hemşirelerin kullanımı için ilk kez lastik eldiven
geliştirmiş,

Cerrah Mikulicz, ilk kez ameliyat maskesi kullanmıştır.
 1935 yılında sülfanamitler,1942 yılında penisilin
bulunmuştur
11
1900’lü yılların ortalarından başlayarak
 Ağrı hissinin kontrol altına alınması,
 Kanamanın sınırlandırılması,
 Tanı yöntemlerindeki gelişmeler,
 Bireylerin sağlığını önemsemesi
Cerrahi girişim sayısında artışa neden olmuştur.
12
Cerrahi infeksiyonlar
 Günümüzde de önemini koruyan,
 Cerrahi kliniklerinin yükünü yatış süresinin uzaması ya
da yeni cerrahi girişimler ile arttıran,
 Kimi zaman yüksek tanı ve tedavi maliyeti, iş gücü
kaybı ile seyreden, kimi zaman ise yüksek morbidite
ve mortalite oranına sahip bir sorun olmayı
sürdürmektedir
13
Bireyi ve evreni mikroorganizmalardan
arındırmak mümkün olmadığı sürece
infeksiyon oranını sınırlamaktan
söz edilemez.
Ancak insidans düşürülebilir.
14
İnfeksiyon: Patojen etkiye sahip bir ajanın, konakçıya
uygun yol, sayı ve koşullarda girmesi, toksin/zararlı
madde oluşturması, dokular üzerinde zedeleyici işlev
göstermesi ve konakçının ajana ve toksinlerine karşı
gösterdiği dinamik yanıta verilen isimdir.
15
Cerrahi infeksiyonlar üç başlıkta ele alınabilir
1. Cerrahi tedavinin bir sonucu olarak ortaya çıkan cerrahi
alan infeksiyonlarıdır (CAİ) (yara infeksiyonları, cerrahi
girişim sonrası gelişen apseler, cerrahi girişime sekonder
gelişen peritonit ve diğer vücut boşluklarının cerrahi
girişim sonrası infeksiyonlarını kapsar)
2. Cerrahi girişimle tedavi gerektiren yani tedavisi için çoğu
kez cerrahi girişime gerek duyulan özel infeksiyonlar
(abse, fronkül, karbonkül, hidrozadenit panaris, sellülit,
erizipel, gazlı gangren, tetanus gibi infeksiyonları içine alır)
3. Cerrahi girişim sonrası cerrahi alanın uzağında oluşan
infeksiyonlar (Cerrahi girişim sonrası gelişen pnomoni, üriner
infeksiyonlar, kateter infeksiyonları, bakteriyemi en sık
karşılaşılan infeksiyon çeşitleridir)
16
Cerrahi infeksiyon Oluşturan Mikroorganizmalar
Pyojenik grup
• Stphylcoc (gram +)
• Folikülit
• Panaris
• Osteomyelit
Streptecoc
• Selülit
• Lenfanjit
Enterit grup (gram -)
• Echria coli
• Klebsiella
• Pseudomonas
• Peritonit
• Üriner infeksiyonlar
Anaerobik grup
• Clostridium wellci
• Clostridium tetani
Gazlı gangren
Tetanus
17
Pyojenik Grup
Stafilokoklar;
 Cerrahide en sık görülen stafilokok infeksiyonlarıdır
 Kasık, perine ve koltukaltı derisinin florasını oluştururlar,
 Ağız, burun, boğaz, tükürük ve feçesle bulaşırlar,
 Yayılma eğilimleri azdır,
 Staf. Aureus, Staf. Albus, Staf citrus gibi stafilakoklar
bedende lokalize, pyojenik iltihap oluşuran, mebranlarla
kaplı,
 Fistül, akne, fronkül, meme ve perine abselerinin
gelişiminde rol oynarlar,
 Tedavi ve bakım yeterli drenajın sağlanmasını,
antibakteriyel tedaviyi ve hastanın gereksinimlerine yanıt
verilmesini içerir,
 S. aureus sağlık çalışanlarının elleriyle hastadan hastaya
18
bulaşır
S. aureus
MRSA İnfeksiyonu
S. epidermidis
19
Streptokoklar;
 Alfa hemolitik streptokoklar, beta hemolitik
streptokoklar, anaerobik sreptekoklar daha çok bağ
dokusu içine ve lenfatik yayılım gösterir,
 Bu nedenle selülit, lenfanjit, tromboflebit ve erizipel
gibi yoğun inflamasyon reaksiyonlarının ön planda
olduğu infeksiyonlarda rol oynar,
 Kısa sürede yayılma yeteneğine sahiptirler,
 Tedavi ve bakım antibakteriyel tedaviyi, nekroz varsa
cerrahi eksizyon yapılmasını ve immobilizasyonu içerir
20
Streptekok İnfeksiyonu
21
Gram Entere Grubu
İnfeksiyonlar (Koliformlar)
 Bu grupta E.Coli, Klebsiella, Pseudomonas gibi
mikroorganizmalar bulunur,
 Bunların bir kısmı, genelde bağırsakta saprofit olarak
bulunur,
 Ancak periton, üriner sistem gibi bağırsak dışı alanlara
taşındıklarında infeksiyon oluşturma özelliği kazanırlar,
 Koli infeksiyonlarında kısa sürede şok tablosunu
ortaya çıkarabilen endotoksin, oldukça ciddi sonuçlara
yol açabilir,
 Bu bakteriler ameliyat sonrası gelişen solunum yolları,
üriner sistem ve yara infeksiyonlarından sorumludur.
22
 Genel cerrahide en sık görüleni Escherichia coli olup
taş veya tümör varlığında safrayı infekte etmektedir
Tedavi ve bakım cerrahi drenajı, antibakteriyel
tedaviyi destekleyici yaklaşımlarda bulunulmasını
içerir.
23
E.Coli
Klebsiella
Pseudomonas
24
Enterokoklar
 İnsanların normal GİS ve kadın genital florasının,
hayvanların normal bağırsak florasının bir parçasıdır.
 Çeşitli ortamlarda canlı kalabilen ve çoğalabilen
dayanıklı mikroorganizmalardır.
 Endokardit, bakteriemi, idrar yolu infeksiyonu ve
yara infeksiyonu gelişimine neden olabilirler.
 Enterokokların, 1980’lerin ortalarına kadar, insanda
infeksiyon oluşturma potansiyeli düşükken
1980’li yılların ortalarından itibaren
vankomisine dirençli enterokoklarla (VRE) gelişen
hastane infeksiyonlarının oranında önemli artışlar
kaydedilmiştir.
25
Vankomycine Dirençli Enterokok
VRE İnfeksiyonu
Tedavinin üçüncü haftasında26
Anaerobik Grup
(Clostridium) İnfeksiyonları
 Çeşitli isimlerde Clostridium etkenleri (C. Wellchi, C.
Tetani) gazlı gangren, tetanus gibi yaşamı tehdit
eden infeksiyonlara neden olurlar.
 Oksijensiz ve nekrotik dokuların yoğun olduğu
yerlerde, ortamı uygun bularak gelişen bu
infeksiyon, sıklıkla askeri ve sivil yaralanmalar,
travmalar, yanıklar, nekrotik doku ve yabancı
cisimlerle olan yaralanmalarda görülürler.
 Birçoğu normal bağırsak florasında olmasına karşın
kan dolaşımı sınırlı olan doku içine inokülasyonu ve
yabancı cisim veya nekrotik doku varlığında etkili
27
olabilirler
Clostridium
Perfiringes
Clostridium
Botulinum
C. Difficile
28
İnfeksiyonların ortak özellikleri
 Pis kokulu akıntı,
 Doku arası gaz birikimi,
 Nekrotik doku oluşumu ve gangren gelişimi
29
Cerrahi İnfeksiyon
Belirtileri
Sistemik Klinik Belirtiler

İlgili Alanda Lokal Belirtiler
Ateş (Özellikle titreme
ile yükselen ateş)

İştahsızlık

Halsizlik

Baş ağrısı

Bulantı - kusma

Genel durumda

Rubor (Kızarıklık)

Color (Sıcaklık)

Tümör (Şişlik)

Dolor (Ağrı)

İmmobilizasyon
bozulma
30
infeksiyon
Zinciri
İnfeksiyon oluşması için sadece patojen
mikroorganizmaların varlığı yeterli değildir.
İnfeksiyonun ortaya çıkmasında infeksiyon zincirini
tamamlayan altı halkanın da bulunması gereklidir.
Bu halkalardan biri eksikse, zincir tamamlanmamıştır ve
infeksiyon oluşmayacaktır.
31
infeksiyon zincirinin halkaları;






İnfeksiyon etkeni
Kaynak
Çıkış kapısı
Taşınma yolu
Giriş kapısı
Duyarlı konakçı
32
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
1.İnfeksiyon Etkeni
İnsanda infeksiyonun oluşabilmesi için etkene ait
özellikler şunlardır:
 Etkenin organizma tarafından belirli bir oranda
alınmış olması,
 Etkenin organizmaya etkin olabileceği yoldan girmesi,
 İmmün sistemin zayıflaması,
 İnfeksiyon oluşumunda hazırlayıcı faktörlerin varlığı
33
İnfeksiyon oluşumunda hazırlayıcı faktörlerin varlığı;
 Anatomik Darlıklar (Üretral darlıklar)
 Metabolik Hastalıklar (Diyabet)
 Neoplastik Hastalıklar (Kanser)
 Vasküler Hastalıklar (Tromboz)
 Nekrotik Doku Varlığı (Travma)
 Anemi, Hipovolemi
 Beslenme Yetersizliği
 Tıbbi ve cerrahi alanda güvenilirliği kanıtlanmayan
araç, gereç kullanımı
34
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
2.Kaynak
 İnsanda infeksiyon yapan etkenlerin yaşayıp çoğaldıkları
canlı ya da cansız yere infeksiyon kaynağı denir.
 Başlıca infeksiyon kaynakları insan, toprak, su,
gıdalar ve hayvanlardır.
35
Endojen Kaynaklar (hastanın kendisi): Yetersiz yara
antisepsisi, ameliyat sırasında perforasyon, yarada
dren varlığı endojen kaynaklara örnek olarak verilebilir.
Eksojen Kaynaklar: Sağlık çalışanları, sterilizasyon
yöntemlerinin yetersizliği, ameliyat sırasında kullanılan
araç-gereç, dikiş materyali, ortam havası, diğer
hastalar eksojen kaynaklara örnek olarak verilebilir.
36
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
3.Çıkış Kapısı
 Mikroorganizmaların kaynağı terk ediş yoludur.
 Örneğin insanlarda solunum sistemi,
gastrointestinal sistem, genitoüriner sistem, deri ve
mukoz membran organizmaların çıkış kapısı olabilir.
37
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
4.Taşınma Yolu
Mikroorganizmalar öpüşme, cinsel ilişki gibi
doğrudan ya da eşyalar, yiyecek, içecek, eller, toprak,
su gibi cansız aracılarla veya bit, sivrisinek gibi canlı
aracılarla dolaylı olarak taşınabilir.
38
Dolaylı Temas
Doğrudan Temas
Hava Yoluyla Bulaşma
Vektörle Bulaşma
Araçla Bulaşma
39
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
5.Giriş Kapısı
Mikroorganizmaların yeni konakçıya girişi
solunum yolu, sindirim yolu, deri ve mukoza
çatlakları, parenteral enjeksiyonlar
ya da plesanta yoluyla olur.
40
İNFEKSİYON ZİNCİRİNİN HALKALARI
6.Duyarlı
Konakçı
Yeni konakçının duyarlılığı immün sistemde
yetersizlik olması, kronik hastalık varlığı,
malnütrisyon, antibiyotik, steroid, kemoterapi ve
radyoterapi uygulamaları gibi faktörlere bağlıdır.
41
1. CERRAHİ ALAN İNFEKSİYONLARI (CAİ)

Asepsi uygulamalarında,

Sterilizasyon yöntemlerinde,

Ameliyathane koşullarında ve cerrahi teknikte,

Yoğun bakım imkânlarındaki ilerleme ve gelişmelere,

Profilaktik antibiyotik uygulamalarına karşın
günümüzde hala cerrahi girişim geçiren hastalarda en
önemli morbidite ve mortalite nedenleri arasında
sayılmaktadır.
42
Cerrahi infeksiyonlar
 Hasta bireyi, fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik
açıdan etkilemekte,
 Hastalık ve ölüm oranlarını, hastanede kalış
süresini artırmakta
 Hastane maliyetini artırmakta ve iş gücü
kaybına neden olmakta,
 Hizmet grafiğini ve kuruma olan güveni azaltmaktadır
43
Hastalık Kontrol Merkezi/ Ulusal Nazokomiyal
İnfeksiyonları Sürveyans Sistemi (CDC/NNIS)’ne göre
Cerrahi girişimi izleyen ilk 30 gün içinde, ya da beden
içine yabancı cisim (implant, protez) konulan vakalarda
bir yıl içinde, insizyon yerinde ve cerrahi girişimde
bulunulan veya girişim sırasında manipüle edilen organ
ya da komşu organ ve alanlarda gözlenen infeksiyonlara
cerrahi alan infeksiyonu denir.
44
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)
Cerrahi Alan İnfeksiyonları
Yüzeysel insizyonel yara infeksiyonu
Derin insizyonel yara infeksiyonu
Organ/alan İnfeksiyonu
45
Yüzeysel İnsizyonel İnfeksiyonlar:
 Cerrahi girişimi izleyen 30 gün içinde gelişir
 Lokal ağrı, kızarıklık, şişlik, hassasiyet vardır.
 Kesi yerinin yüzeysel tabakalarından cerahatli
akıntı olur.
 Nispeten sınırlı olup, birkaç dikiş alınması ile
drene olur.
 Cilt altından derinlere ulaşmaz.
46
Derin İnsizyonel İnfeksiyonlar:
 Cerrahi girişimi izleyen 30 gün içinde ve girişim
yerinde bir yabancı cisim (implant vs) varsa 1 yıl
içinde gelişir.
 Kesinin derin katlarından, örneğin kas gibi, cerahatli
bir akıntı olur.
 Katlar kendiliğinden ya da cerrahi eksplorasyon ile
açılır.
 Ağrı ve hassasiyetin yanında, 38°C dolayında bir
vücut sıcaklığı artışı vardır.
 Oluşan abse cerrahi işlem ile ya da öncesinde
ultrasonografi ile ortaya konulur.
47
48
Organ / Alan İnfeksiyonu
 Cerrahi girişimden sonra 30 gün içinde veya implant
varsa 1 yıl içinde gözlenir
 İnsizyon bölgesi ve açılan veya manipüle edilen
organ/alan dışında herhangi bir anatomik bölgeyi
ilgilendirir. Bu bölgeye yerleştirilen drenden
cerahatli akıntı söz konusudur.
 Cerrahi eksplorasyon sırasında ya da önceden
ultrasonografi ya da bilgisayarlı tomografi ile abse
formasyonu ortaya konulur.
49
CERRAHİ İNFEKSİYONLARDA RİSK FAKTÖRLERİ
Hastaya ait faktörler
 Yaş, cinsiyet
 Sigara kullanımı
 Beslenme durumu
 İmmün yanıtın baskılandığı durumlar
 Metabolik hastalıklar
 Malignite
 İnsizyon alanında kontaminasyon ve dokuyla ilgili
faktörler
 Hastanede kalma süresinin uzaması
 Cerrahi girişim öncesi burunda S. aureus kolonizasyonu
50
Cerrahi Girişim Öncesiyle İlgili Faktörler
 Cerrahi girişim öncesi kan transfüzyonu
 Cerrahi insizyon ve organ/alan dışında başka bir
yerde infeksiyon varlığı
 Cerrahi girişim öncesi antiseptik temizlik
 Cerrahi girişim öncesi cerrahi alanın tüylerden
arındırılması
 Cerrahi girişim öncesi cilt hazırlığı
 Cerrahi girişim öncesi el/ önkol antisepsisi/
cerrahi el yıkama
 İnfekte veya kolonize cerrahi ekip personeline
yaklaşım
 Antibiyotik profilaksisi
51
Cerrahi Girişim Sırasıyla İlgili Faktörler
 Ameliyathane Ortamı
 Havalandırma
 Çevre yüzeyleri
 Cerrahi aletlerin sterilizasyonu
 Cerrahi Giysiler
 Asepsi ve Cerrahi Teknik
 Asepsi
 Ameliyathane ekibi
 Cerrahi teknik
 Dokuların fazla travmatize edilmesi
 Cerrahi girişim süresi
 Cerrahi girişimin gün içindeki zamanı
 Acil Girişimler
 Cerrahi Girişim Sonrası Dönemle İlgili Faktörler
 İnsizyon Bakımı
52
İnfeksiyon etkeni
1. İnkübasyon dönemi
2. Prodromal dönem
3. Klinik bulgular dönemi
İYİLEŞME
VEYA
ÖLÜM
53
İnkübasyon
dönemi
 Hastalık etkeninin bedene girmesinden,
hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen
süredir.
 İnkübasyon süresi kısa (1-7 gün), orta (7-14 gün) ve
uzun (14-21 gün) olabilir.
 Süre mikroorganizmanın türüne, sayısına,
virülansına ve bireyin direnç durumuna göre değişir.
 İnfeksiyonla mücadele edilmesinde inkübasyon
süresinin bilinmesi önemlidir
54
Prodromal
Dönem
 İnkübasyon dönemi bitiminde tipik klinik bulgular
başlayıncaya kadar olan süredir.
 Prodromal dönem, genellikle birkaç saat sürer.
 Bu dönemde baş ağrısı, ateş, halsizlik, iştahsızlık, sırt
ve bacak ağrıları, mide bulantısı ve kusmalar görülür.
 İnfeksiyonun giriş yerine göre ciltte kızarıklık ve şişlik,
solumun yollarında, öksürük, boğaz ağrısı gibi lokal
belirtiler de görülebilir
55
Klinik
bulgular
dönemi
 Sistemlere ait belirti ve
bulgular bu dönemde ortaya çıkar.
 Klinik bulgular döneminden
sonra hastalık iyileşir ya da
ölümle sonuçlanabilir.
İyileşme
dönemi
 İnfeksiyonun akut belirti ve
bulgularının kaybolduğu dönemdir.
 İyileşme süresinin uzunluğu,
infeksiyonun ciddiyetine ve bireyin
genel sağlık durumuna yani bireysel
özelliklere bağlıdır.
 Birkaç günden birkaç aya kadar
uzayabilir
56
Cerrahi
İnfeksiyonlarda
Tedavi ve Bakım
 Cerrahi infeksiyonların tedavisi, tıbbi ve cerrahi
açıdan birbirlerini destekleyici şekilde gerçekleştirilir.
 Bu yöntemlerin yanı sıra, iyi bir hemşirelik bakımı,
hem tedavinin doğru yönlendirilmesinde hem de
sonuçları değerlendirerek oluşması düşünülen
komplikasyonların önlenmesinde etkin olabilir.
 Hemşirelik bakımının ana amacı infeksiyon oluşumunu
engellemek olmalıdır.
57
Tıbbi Tedavi
Cerrahi infeksiyonların tıbbi tedavisi iki yönlü ele
alınmaktadır.
1. Genel destekleyici yaklaşım yoluyla hastanın
direncinin yükseltilmesi
2. İnfeksiyona neden olan etkenin belirlenerek, bu
etkenin yok edilmesidir.
58
Genel Destekleyici
Yaklaşım
 Genel destekleyici yaklaşım, hastanın yetersizliklerinin
belirlenmesi ve onun rahatını sağlayıcı önlemleri içerir.
 Hastanın genel durumu ile laboratuar sonuçlarından
elde edilen verilerin değerlendirilmesi yol göstericidir.
59
Genel destekleyici yaklaşım
 Elektrolit-sıvı gereksinimlerinin karşılanması, günlük
bazal gereksinimlere ek gereksinimlerin de ele
alınması,
 Kan hacmi yetersizlikleri varsa yerine konması,
 Yeterli gıda ve vitamin alımının sağlanması,
 İnfeksiyonun geliştiği organ ya da dokunun istirahate
alınması (İmmobilizasyon),
60
 Ağrının mümkün olduğunca azaltılması ve hastanın
rahatlatılması,
 Lenfatik ve venöz dönüşün kolaylaştırılması
(infeksiyon bölgesini yükseltme),
 Tüm hijyenik gereksinimlerin sağlamasında hastaya
yardım edilmesi,
 Tedavi ve bakım uygulamalarında asepsi ilkelerinin
sağlanmasıdır,
61
Cerrahi Tedavi
 Tüm antibiyotik etkinliğine karşılık cerrahi infeksiyonlar
çoğu zaman değişik boyutlarda cerrahi girişim
gerektirir.
 İnfeksiyonların cerrahi yöntemlerle tedavisinde amaç
toplanan cerahatin uygun bir kesi ile dışarıya
akıtılmasıdır.
 Böyle bir girişime karar vermeden önce infeksiyona yol
açan nedenlerin araştırılarak ortadan kaldırılmaları
62
gerekir.
 Bu işlemle aynı zamanda bakteri, nekrotik dokular ve
toksinler de ortamdan uzaklaştırılmış olur.
 Cerahat boşaltılınca, enfekte sahada kalan bakterilerin
yok edilmeleri kolaylaşır.
 Lezyonun bulunduğu bölgedeki basıncın drenaj
sonucu düşmesi ile etraftaki sağlam dokuların kan
dolaşımında bir rahatlama oluşur.
 Ortamdaki bakteri sayısının ve basıncının
düşürülmesi lokal doku harabiyetinin artmasını önler,
septisemi eğilimini azaltır.
63
2. CERRAHİ TEDAVİ GEREKTİREN İNFEKSİYONLAR
Abse
 Nekroz sonucu akut olarak oluşan sınırlı, kapalı bir
boşlukta cerahat toplanmasıdır.
 Lezyon bölgesinde önce sert kıvamda ağrılı bir sellülit
oluşur, bu alanın ortası hızla nekroza uğrayarak
yumuşar ve abseleşir.
 Abse, kas, yağ dokusu, kemik, beyin, akciğer,
karaciğer, böbrek ve benzeri doku ve organlarda
görülebildiği gibi periton içi çeşitli alanlarda, plevra
boşluğunda da ortaya çıkabilir.
64
 Absenin en sık rastlanan etkeni S.aureus’tur.
 Diğer stafilokoklar, streptokoklar, pnömokoklar,
çeşitli gram negatif basiller ve anaerobik
mikroorganizmalar da etken olabilirler.
 Etken olan bakteri ya da bakterilere göre kahverengi
(streptokoklar), beyaz (staf. Aureus) ya da yeşil-sarı
(psedomonas) renkte olabilir.
 Stafilokokların neden olduğu abseler kokusuz iken,
enterokok ve anaerobların yaptığı abselerde pis kokulu
bir cerahat söz konusudur.
65
 Abse oluşumunda etken penetran bir yaralanmadan
ya da ameliyat yarasından girebildiği gibi hematojen
ve lenfatik yayılım da abseye yol açabilir.
 Karın içi abseleri daha çok apandiks gibi içi boş
organların perforasyonu ya da bir cerrahi girişimin
komplikasyonu olarak karşımıza çıkar.
 Meme abseleri genellikle laktasyondaki bir kadında
meme başındaki çatlaktan mikroorganizmaların
girmesi ile oluşur.
66
Genel olarak iltihabın ana (kardinal ) belirtileri absenin
tanınmasını kolaylaştırır. Bu belirtiler:
a) Şişlik (Tumor)
b) Kızarıklık (Rubor)
c) Sıcaklık (Color)
d) Ağrı (Dolor)
e) İmmobilizasyon’dur.
67
 Lokal belirtiler yanında ateş, titreme, baş ağrısı,
halsizlik gibi sistemik belirtiler görülür.
 Bu gibi belirtilerin yanında, yeri ve bulunduğu organa
göre bazı özel bulgularda eklenir.
 Örneğin karaciğer abselerinde sarılık, beyin
abselerinde baş ağrısı-şuur kaybı, bulantı, kusma
gibi
68
Tedavi ve Bakım
 Absenin tedavisi cerrahidir. Uygun bir drenajla
cerahat boşaltılınca infeksiyon hızla iyileşir.
 Tedavi ve bakım uygulamalarında asepsi ilkelerine
dikkat edilmelidir.
 İnfeksiyon bölgesi yükseltilmelidir.
 İnfeksiyonun geliştiği organ ya da doku istirahata
alınmalıdır (İmmobilizasyon)
 Tüm hijyenik gereksinimlerini sağlamada hastaya
yardım edilmelidir.
 Sellülit dönemindeki erken lezyonlarda sıcak
pansumanlar uygulanabilir.
69
Fronkül
(Çıban)









Ter bezi ya da kıl folikülünün cerahatli iltihabıdır.
En sık rastlanan cerrahi infeksiyondur.
Etkeni genellikle stafilokokus aureustur.
Lezyon bölgesinde deri önce kızarır, ağrı ve kaşıntı
başlar.
Sonra eritemli bölgenin ortasında beyaz renkli cerahat
toplanır.
Bu hastalarda kronik nazal S.aureus taşıyıcılığı vardır.
Sistemik belirtiler nadirdir.
Genellikle kendiliğinden iyileşir, antibiyotik kullanılmaz.
Lokal sıcak pansuman ve gerektiğinde insizyon ve
70
drenaj iyileşmeyi çabuklaştırır.
Fronküloz
 Multipl ve tekrarlayan fronküllerin görülmesine
fronküloz denir.
 Genellikle genç erişkinlerde rastlanır ve derinin
fonksiyonlarında bozukluğa yol açan hormonal
değişikliklerle birliktedir.
 Diyabet ya da immün yetmezlik bulunan kişilerde
sık görülür.
71
Tedavi ve Bakım
 İlk yapılması gereken predispozan faktörlerin
araştırılması ve ortadan kaldırılmasıdır.
 Enfekte bölge sık sık dezenfektanlı sabunlarla yıkanır.
 Abseler cerrahi yoldan drene edilirler.
 Yüz ortasında yerleşen ya da çevresinde selüliti olan
ya da ateş olan olgular antibiyotikle tedavi edilmelidir.
72
Karbonkül
(Şir-i Pençe)
 Deri ve deri altı dokusunun birbirine kısmen
eklenmiş fronküllerinin bir araya gelerek
oluşturduğu bir stafilokok infeksiyonudur.
 En sık ensede ve kalçada yerleşir.
 Genellikle diyabetik kişilerde rastlanır.
 Karbonkül, koyu, morumsu renkli cerahat
toplanması şeklinde görülür.
 Hastada ateş, titreme, halsizlik, baş ağrısı, bulantı
gibi genel belirtiler bulunur.
 Tedavi edilmeyen vakalar genellikle ağır seyreder,
lokal nekroz ve septisemiye yol açarlar.
73
Tedavi ve Bakım
 Tedavisi cerrahidir. Drenaj yeterli olmaz.
 Tüm enfekte dokunun eksizyonu gerekir.
 Geniş spektrumlu antibiyotikler verilir. Genel
destekleyici tedavi uygulanır.
 Tedavi ve bakım uygulamaları sırasında asepsi
ilkelerine dikkat edilmelidir.
 Bu hastalarda hareket kısıtlanmasına gidilmelidir.
 Hijyenik gereksinimlerini karşılamada bireye
yardım edilmelidir.
74
Hidrozadenit
 Koltukaltı ve kasıktaki ter bezlerinin cerahatli iltihabıdır.
 Etken stafilokoktur.
 İltihabın lokal belirtileri ile seyreder.
 Sistemik belirtilere nadiren rastlanır.
 Kronikleşme eğilimi fazladır.
 Sık tekrarlayan vakalarda zamanla koltuk altı ve kasık
derisinin kahverengi, mor bir görünüm aldığı, sarktığı ve
kötü kokulu olduğu gözlenir.
75
Tedavi ve Bakım
 Hidrozadenit her bir absenin cerrahi yoldan
drenajıyla tedavi edilir.
 Çok sayıda ter bezinin tutulduğu, tekrarlayan
vakalarda hastalıklı deri eksize edilir ve yerine
vücudun başka bir bölgesinden alınan deri grefti
konulur.
 Bakım abse de ki gibidir.
76
Panaris-Felon
(Dolama)
 Parmakların distal segment pulpasının cerahatli
iltihabıdır.
 Etken stafilokoktur.
 Etken delici ya da kesici alet yaralanmaları sonucu
dışarıdan girer.
 Parmak pulpası şişer ve gerilir.
 Şiddetli ve zonklayıcı bir ağrı başlar.
 Tırnak dibi cerahat toplanması sonucu sarı-beyaz bir
renk alır.
77
Tedavi ve Bakım
 Tedavisi cerrahidir. Parmak ucunun tırnağa yakın
kısmında insizyon yapılarak cerahat boşaltılır.
 Erken dönemde farkına varılan vakalarda konservatif
tedavi uygulanır.
 Antibiyotik, lokal, ıslak, sıcak pansuman,
ekstremitelerin yükseltilmesi ve tespit edilmesi tedavi ve
bakımın ana kurallarıdır.
 Tedavisi geciktirilen vakalarda basınç sonucu
parmağın kan dolaşımı bozulur, venöz trombozlar
oluşabilir.
78
Sellülit
(Flegmon)
 Deri altı dokuyu da etkileyen, yayılım eğilimi olan bir cilt
infeksiyonudur.
 Genellikle ekstremitelerde görülür.
 Etken streptokoktur. Nadiren stafilokok ya da
anaeroblar da etken olabilirler.
 Etkenin basit bir sıyrık, ameliyat yarası ya da derideki
bir yaradan girmesi sonucu oluşan deri, deri altı
dokuyu tutan ve daha derin dokulara yayılmayan
yüzeysel bir infeksiyondur.
79
 İnfeksiyon bölgesindeki deri kırmızı-kahverengi
renkli, parlak ödemli bir görünüm kazanır.
 Ekstremite sıcak, ağrılı ve duyarlıdır. İnfekte alan ile
normal doku arasında sınır genellikle net değildir.
 Bu bölgede süratle proksimaldeki rejional lenf
bezlerine doğru lenfatik damarlar yoluyla yayılım
başlar ve flegmon yeri ile bu bezler arasındaki lenf
yolları hiperemik ve ağrılı olarak palpe edilir
(Lenfanjit)
 Tabloya başlangıçtan itibaren ateş, kırıklık, terleme,
80
Tedavi ve Bakım
 Direktif edilen antibiyotik verilir.
 Ağrı kontrol altına alınır.
 Hasta istirahate alınır.
 İnfeksiyon bölgesi yükseltilir ve tespit edilir.
 Lokal, sıcak pansuman uygulanır.
 Bu uygulamalarla kan ve lenf yoluyla yayılma
azaltılır, kan akımı arttırılarak vücudun anti mikrobik
direnci yükseltilir.
 Streptokokların etken olduğu vakalarda penisilin
kullanılır.
81
Erizipel
(Yılancık)
 A grubu beta hemolitik streptokokların (S.pyogenes)
etkin olduğu bir sellülittir.
 Yüzeyel lenfatiklerin tutulumuyla giden bir deri
infeksiyonudur.
 En sık yüzde, boyunda ve ekstremitelerde yerleşir.
 Çoğu kez ani üşüme, titreme, ateş ve enfekte
bölgede ağrı, kızarıklıkla başlar.
82
 Lezyon bölgesinde mukoza parlak kırmızı, ağrılı,
ödemli, sınırları belirgindir.
 Lezyon hızla ilerler ve 2-3 günde gevşek, yüzeyel
büller gelişebilir.
 Derin yumuşak dokuya yayılımı nadirdir.
 Selülit ve deri altı absesine neden olabilir.
 5-10 gün sonra lezyonda orta bölümden solma ve
soyulma görülür.
83
 Daha çok küçük yaşlarda ve ileri yaşlarda görülür.
 Bebeklerde en çok göbek çevresinde, erişkinlerde
ise yüzde görülür.
 Vücudun diğer bölgelerindeki yaralanma ve cerrahi
girişim sonrasında da gelişebilir.
84
Tedavi ve Bakım




Tedavisi sellülit de ki gibidir.(Antibiyotik)
Birey istirahate alınır.
Ağrı kontrol altına alınır.
Yapılan tüm uygulamalarda asepsi ilkelerine dikkat
edilir.
 Hareketleri kısıtlanır.
 Hijyenik gereksinimlerini karşılamada bireye yardım
edilir.
85
Gazlı Gangren
(Klostridiyal
Myozit,Klostridiyal
Myonekroz)
 Anaerob bakterilerin sebep olduğu infeksiyonların
içinde en tanınmışı gazlı gangrendir.
 Gazlı gangren, patojenik Clostridyum türü
bakterilerin iskelet kaslarına invazyonu ile oluşan,
hızlı, progressif, oldukça toksemik ve yaşamı
tehdit eden bir hastalıktır.
86
 Olguların çoğu ağır doku hasarına neden olan
travmalardan ya da cerrahi girişimleri takiben ortaya
çıkar.
 Taşikardi ile seyreden ağır toksemi, hipotansiyon ve
mental değişiklikler bu olaya eşlik eder.
87
 C. Perfringens oksijene karşı toleranslı bir bakteri
olup, oksijen bulunan bir ortamda 72 saatten daha
uzun bir süre canlılığını sürdürebilir.
88
 Daha az olarak da vajen ve hastalıklı safra yollarında
bulunur.
 Özellikle giysilerin üzerinde, ameliyathane
odalarının havasında, sularda, gıdalarda, havadaki
tozlarda ve toprakta olmak üzere tüm çevremiz bu
bakterilerle yoğun bir şekilde kontaminedir.
 Klostridyumların spor oluşturabilme yetenekleri,
olumsuz koşullarda bile varlıklarını sürdürmelerine
olanak sağlar.
89
 C. perfringens sıklıkla savaş zamanında meydana
gelen yaralarda bulunur.
 Savaş yaralarının %20-30’u mikroorganizma ile
kontamine olmakta, fakat bunların yalnız %32’sinde gazlı
gangren gelişmektedir.
 Savaş koşullarında, askerlerin üniformaları çok sayıda
klostridyum sporlarını barındıran kirli bir tabaka ile
kaplanmakta, yaranın içine işleyen toprakla bulaşık giysi
parçaları, kir ve diğer tozlu maddeler yarayı kolayca
kontamine etmektedir.
90
Sivil yaşamda görülen gazlı gangren olguları
% 50 travmatik
yaralanmalar
% 30 postoperatif
komplikasyonlar
%70 majör travma
 Motorlu araç kazaları
 Ezilme yaraları,
 Endüstriyel kazalar,
 Ateşli silah yaralanmaları
 Yanıklar,
%20 spontan
(nontravmatik)
%30 minör travma
 Delici ve kesici alet
yaralanmaları,
 Böcek ısırmaları
 İM. Enjeksiyonlar,
91
Diyabetli Hastalarda
 İnsülin, barbitürat, epinefrin, potasyum gibi
vazokonstriktör ilaçlar, özellikle, kalçaya enjekte
edilmemelidir.
 Çünkü kan akımını azaltır ve bu nedenle klostridyum
sporları iskemik dokuda üreme fırsatı yakalayabilir.
 Diyabetli hastalarda sadece enjeksiyonlar değil, alt
ekstremitelerde oluşan yaralanmalarda da gazlı gangren
oluşma riski yüksektir.
92
 Gazlı gangren kadınlara göre erkeklerde 2-3 kat daha
fazla görülür.
 Çocuklar ve yaşlılarda az,
 Ortalama 35-45 yaş arasında ise daha sık görülür.
93
Gazlı gangrenin lokalizasyonu, hastalığın kontrol ve
tedavisinde büyük önem taşımaktadır.
Travma olgularının
 % 80’inde hastalık ekstremitelerden,
 % 20 ‘sinde ise baş ya da gövde bölgesinden başlar.
Buna karşın postoperatif olgularda bu sıralamanın tersi
görülür. Spontan (non travmatik) olgularda baş ve
gövde en sık tutulan bölgelerdir.
94
 Ateşli silah yaraları,
 Ağır parçalı kırıklar ve kontamine olmuş ezik yaralar
gibi gazlı gangren gelişiminde yüksek risk oluşturan
yaralanmalarda,
 Kaslar yırtılmış,
 Dolaşım ve lokal perfüzyon ileri derecede bozulmuş,
 Elbise, toz ve yabancı cisimler yara içine derin bir
şekilde girmiş,
 Oksijenizasyon ve pH düşmüştür.
95
Belirtiler
 İnkübasyon süresi ortalama 1-4 gündür.
 Soğukluk, beyaz görünüm kısa sürede bronz renge
dönüşür, gergin ve parlak bir görünüm alır,
 Seröz pis kokulu akıntı,
 Yara yerinde ilk 24 saatte ödem, ağrı ve geniş ekimoz,
 Enfekte kas dokusunda yumuşama, koyu şarabi
(bronzkahverengi) renk,
 Bu bölgede sıklıkla büyük hemorajik büller,
 Sıklıkla kahverengi, kötü kokulu akıntı,
96
 Taşikardi, sıvı tedavisine yanıt vermeyen bir
hipotansiyon, böbrek nekrozu ve renal yetmezlik,
 Aşırı terleme, soluk renk,
 Birkaç saat içinde hızla gelişen halsizlik, ajitasyon,
 Dokularda gaz oluşumu,
 Hastalık ilerledikçe uyuklama hali görülür (Ancak
bilinç açıktır)
 Etkili tedavi başlanmazsa septik şok, dolaşım
yetmezliği, santral sinir sistemi depresyonu ve bunu
takiben ölüm görülür.
97
 En olumlu sonuçlar, bir ekstremitenin tutulduğu
travmatik myonekrozlu genç hastalardan alınmaktadır.
 Bu hastalarda iyileşme oranı %90’dır.
 Spontan gazlı gangrenli olgularda kurtulma oranı
%20’dir.
 Uygun tedavi koşullarının uygulandığı merkezlerde
travmatik gazlı gangren olgularında mortalite oranı
%10’dur.
98
 Sıvı replasmanına yanıt vermeyen tansiyon
düşüklüğü ve renal yetmezlik gelişir.
 İleri derecede bitkinlik, halsizlik, bazen ajitasyonla
karakterize toksemi tablosu gelişebilir.
Gazlı gangrende hızlı tanılama için
 Hastanın tıbbi hikayesi,
 Yakın geçmişte cerrahi girişim varlığı,
 Batma tarzında yara olup olmadığı
 Herhangi bir travma olup olmadığı sorgulanmalıdır.
99
Kuluçka döneminin 1-4 günü kapsaması,
gangren gelişiminin olması ve 1-2 saat içinde
hipovolemi ve toksemi oluşumu,
erken dönemde, çok hızlı bir şekilde baştan
ayağa tanılamanın önemini göstermektedir.
100
Tedavi ve
bakım
 Yara yerindeki tüm ölü dokuların cerrahi eksizyonu
yapılmalıdır.
 Yara bakımında aseptik koşullar sürdürülmelidir,
 Steril bir örtü altında yara açık bırakılmalıdır,
 Yara üzerindeki ya da içindeki tüm yabancı cisimler
(taş, toprak, giysi parçaları) tümüyle temizlenilmelidir,
 Yaralar bol miktarda H2O2 (Hidrojen Peroksit) ile,
temizlendiğinden emin oluncaya kadar birkaç kez
yıkanmalıdır.
101
 Antimikrobiyal tedaviye başlanmalıdır,
 Hiperbarik oksijen tedavisi uygulanır,
 Cerrahi eksizyonu destekleyici olarak yüksek dozda
antibiyotik (penisilin kristalize, klindamisin)
uygulanmalıdır,
 Ekstremite yükseltilir. Ödemde artma, renk değişimi,
dolaşım durumu, gaz varlığı ve hassasiyet açısından
izlenir,
 Direktifi verilen tıbbi tedavi uygulanmalıdır,
 Hijyenik gereksinimlerine yardımcı olunmalıdır,
102
 Hasta ayrı bir odaya alınır, izolasyon uygulanır.
 İzolasyon uygulanan hastada, tüm uygulamalarda
cerrahi aseptik teknik kullanılır.
 Hastanın tüm gereksinimleri hemşire tarafından
karşılanır.
 Vücut direncini arttırmak için yeterli ve dengeli
beslenmesi sağlanır.
 Ampütasyon gerekiyorsa, hasta fiziksel ve psikolojik
olarak hazırlanır.
103
 Cerrahi girişime destek olarak yüksek dozda penisilin
kristalize IV yolla uygulanır (Sekonder
infeksiyonların önlenmesi amacıyla).
 Hasta duyarlılığına bakılarak dört saat arayla 40-80 Ü
polivalan serum antigangrene uygulanır.
 Gazlı gangrenin görüldüğü servis ve kullanıldığı
ameliyathane kapatılarak dezenfekte edilir.
 Oda, servis ya da ameliyathanenin dış ortamla ilişkisi
kesilerek ısı ve nem ayarlaması yapıldıktan sonra
formalin püskürtülür.
104
Tetanus
Tetanus
 Özellikle toprakta yoğun bir şekilde bulunan,
 Anaerob,
 Spor yapan bir bakteri olan clostridyum tetani
tarafından yara yerine salınan tetanospazmin isimli
güçlü bir nörotoksin nedeniyle kontrol edilemeyen kas
spazmlarıyla seyreden bir hastalıktır.
105
 Tetanus latince de gerilme anlamına gelmektedir.
 Aşılama ile kontrol edilebilir ve erken ve geç
yaşlarda öldürücü olabilmektedir.
 Genellikle gelişmekte olan ülkelerde yenidoğanlar,
çocuklar ve genç erişkinlerde görülürken, daha nadir
olarak gelişmiş ülkelerde ve 50 yaşın üzeri grupta uygun
bir şekilde aşılanmamış kişilerde de görülmektedir.
106
Epidemiyoloji
 Gelişmiş ülkelerde giderek azalmakla birlikte, özellikle
gelişmekte olan ülkelerde her yıl 1 milyon civarında
tetanus olgusu bildirilmektedir.
 Gelişmiş ülkelerde 50 yaşın üzerindeki insanlarda
görülmektedir.
 Tetanus yenidoğanlarda ve yaşlılarda mortalitesi
yüksek seyreden bir hastalıktır.
 Gelişmekte olan ülkelerde bebek ölümlerinin %25’inin,
neonatal dönem bebek ölümlerinin ise %50’sinin
nedeninin tetanus olduğu belirtilmektedir.
107
Anaerob, hareketli ve sporlu bir basil olan tetanus
basili, doğa koşullarında, hayvan dışkılarında
bulunur, ısı ve dezenfektanlara dirençlidir.
Tetanus gelişiminde deri ve mukoz membranların
bozulması koşulu vardır.
 Dokuların parçalandığı,
 Dolaşımın kesildiği,
 Kırık mermi ve giysi parçalarının olduğu,
 Taş ve toprakla kirlenen yaralar
clostridyum tetani için uygun ortamlardır
108
Bulaşmanın gerçekleşmesinden 1-2 hafta sonra
hastalık tablosu ortaya çıkar.
 Yara yerinde üretilen endotoksin miktarı,
 Toksinin nöral dokuya ulaşması için geçen süre,
klinik gidişi etkiler.
109
Tetanus klinik olarak 4 grupta sınıflandırılır




Lokal,
Sefalik,
Neonatal
Jeneralize,
Yaralanmadan sonra ilk semptomların oluşmasına
kadar geçen süre 2 gün ile 2 ay, ortalama olarak 15
gündür.
110
Lokal
Tetanus
 Yaralanma yerine yakın olan kas gruplarının rijiditesi,
lokal tetanusun ana belirtisidir.
 Bu rijidite hafif seyreder ve aylar sonra kendiliğinden
kaybolabilir.
 Tutulan kaslar ağrılıdır ve refleksleri artmıştır.
 Tetanospazmine karşı kısmi bağışıklığın olması,
toksinin hematojen yayılımını önleyerek hastalığın
jeneralize forma dönüşmesini engelleyebilir.
111
Sefalik
Tetanus
 Lokal tetanusun bir şekli olarak yüzde görülen ve en
sık alt kraniyal sinirlerin tutulumu sonucunda gelişir.
Kafa yaralanmalarını takiben görülür.
 7. Kraniyal sinir olan fasiyal sinirin tutulumuna bağlı
görülen yüz felci genelde ilk bulgudur. Disfaji de
görülebilir.
 Sefalik tetanus ciddi seyirlidir.
112
Neonatal
Tetanus
 Uygun olmayan koşullarda kesilen umbilikal kordun
infeksiyonu sonucunda gelişir.
 Doğumdan sonra 12 gün içinde gelişebilir.
 Toprakla kundaklama gibi gelenekler tetanus
gelişimi riskini arttırırlar.
 Genellikle doğumdan sonra ikinci haftada emme
güçlüğü yakınması ile başlar. Tedavi edilmezse ölümle
sonuçlanabilir.
113
Jeneraliz
e Tetanus
En sık görülen şeklidir.







Halsizlik,
Baş ağrısı,
Baş dönmesi,
Titreme,
Dizüri,
Uykusuzluk
Ateş
İle belirti veren prodromal
belirtiler azdır.
114
 Ağrılı spazm ve çekilmeler ile ağrı ortaya çıkar.
 Aura tetanica ve terleme erken tanıda önemlidir.
Refleks tetanik kasılmalar, ses, ışık ve dokunma gibi
uyaranlarla başlayabilir. Bu ani kasılmalar,
Alt ekstremitelerin gerilmesi,
Kolların addüksiyonu ve fleksiyonuyla
 Dekortike postüre benzetilen opistotonüse neden olur.
 Bu sırada bilinç kaybı olmaz ve çok ağrılıdır.
115
Beden kas.
Extremite
kas.
Sırt kas.
Ense kas.
Çiğneme
kası
Trismus
(Çene
Kilitlen.)
Fasiyal s.
dal Alan
Diyafram+
solunum
Adaleleri
Yaşamı
tehdit edici
Rısus
sardonıcus
(Alaycı ifade)
Opistetanus
(Kolların
addüksiyonu
ve fleksiyonu)
Vertebra
kırıkları
116
4-5 haftada belirtiler kaybolur.
Tetanus Kronikus
Haftalar- aylarca sürebilir.
117
Hastalık 10-14 gün içinde artarak seyreder. Daha sonra 4
hafta süren iyileşme dönemi başlar.
Komplikasyonlar
 Respiratuvar yetmezlik en önemli ölüm nedenidir.
 Otonom sinir sistemi bozukluğuna bağlı olarak
kardiyak aritmiler, hipotansiyon, hipertansiyon
görülebilir, kardiyomiyopati gelişebilir.
 Kas hiperaktivasyonuna bağlı olarak, özellikle
osteoporozlu yaşlı hastalarda vertebral kompresyon
kırıkları görülebilir.
 Hastaların %40 kadarına psikolojik sorunlar eşlik eder.
118
Tedavi ve Hemşirelik Bakımı
Tetanusun tedavisi ve hemşirelik bakımında amaç

Hastanın rahatını sağlamaya,

Komplikasyonları önlemeye,

Oluşan komplikasyonlarda hastanın tedavi
bakımını sağlamaya yönelik olmalıdır.
119
Öncelikle
 Belirtileri ortaya çıkaran egzotoksin kaynağının
ortadan kaldırılması,
 Dolaşımda var olan toksinin nötralize edilmesi
 Sinir dokusuna fikse olan toksin metabolize oluncaya
kadar hastaya destekleyici tedavi ve bakımın
uygulanması gerekir.
120
 Tedavi ve bakım ekip çalışması gerektirir.
 Tedavi ve bakımda öncelik sırası komplikasyonlara
yönelik uygulamalara verilmelidir.
 Daha öncede söz edildiği gibi en önemli
komplikasyonlar solunum komplikasyonlarıdır.
 Solunum kaslarında oluşan kramp nöbetlerine bağlı
olarak yüzeyel ve zorlu solunum pnömoni
komplikasyonunu ortaya çıkarır.
121
 Ayrıca akciğerlerde biriken artık ürünlerin
atılamaması sonucu aspirasyon pnömonisi gelişebilir.
 Kasılmalar sırasında solunum yollarında tıkanma riski
bulunduğundan hava yolu açıklığı etkin ve hızlı bir
şekilde sağlanmalıdır.
 Bu amaçla endotrakeal tüp yerleştirilebilir.
 Ancak endotrakeal tüpün kasılmalar için uyarıcı
olduğu belirtilmektedir.
 Bu nedenle doğrudan trakeostomi yapılması
önerilmektedir.
122
Erken dönemde yapılan trakeostomi hastaya birçok
avantaj sağlayabilir;
 Açık havayolu, solunum sürekliliği
 Yeterli oksijen alımı ve CO2 atılımının kontrol
altına alınması,
 Uygun nem sağlanması,
 Sekresyonların etkili bir şekilde temizlenmesinin
sağlanması,
123
 Gerektiğinde, gastrostomi yoluyla beslenme
sağlanabilir. Ancak çoğunlukla IV yolla beslenme
gerçekleştirilir.
 Beslenme sırasında, direktifi verilen antiasitler de
uygulanmalıdır.
 Relaksasyon tedavisi sırasında, batın kaslarının
hareket yetersizliği nedeniyle peristaltizimde bir
azalma vardır.
 Defekasyon zorluğu birkaç günde bir yapılacak
lavmanlarla engellenir.
 Lavmanın uygulanması, bu sırada hastanın yakın
gözlemi ve gelen materyalin niteliği, hemşire
tarafından kontrol edilerek kaydedilmelidir.
124
 Yine bu hastalarda günlük aldığı ve çıkardığı sıvı
miktarı
sürekli izlenmeli, kayıt ve değişiklikler ilgili hekime
bildirilmelidir.
 Mesaneye sonda yerleştirilmelidir.
 Sondanın bakımı ve saatlik idrar miktarının kontrolü,
hemşire tarafından yapılmalıdır.
 Hasta tartılarak kaydedilmelidir.
 Yalnızca barbitürat ve benzerlerinin yeterli olduğu
vakalarda, hastanın istirahatinin, huzurunun
sağlanması ve rahatsız edici uykusuzluğun
engellenmesi tedavi ve bakımın temelini oluşturur.
125
 Ancak, ciddi vakalarda solunum komplikasyonu
olarak görülen hipoksi gözönüne alınmalıdır.
 Oda sıcaklığı ve nem ayarlanmalı,O2 tedavisi derhal
başlatılmalıdır.
 Kesin istirahat için gerekli koşullar hazırlanmalıdır.
 Sessiz, sakin ve gürültüden uzak, izolasyon
yöntemlerinin kullanıldığı ayrı bir odaya alınan
hasta, mümkün olduğunca karanlıkta kalmalıdır
126
 Gürültü, ışık, yatağın sallanması, temas gibi dış
uyaranlar, kramp nöbetlerinin başlamasına neden
olabilir.
 Her uygulama mümkün olduğunca nazik bir şekilde
yapılmalı, tüm dış uyaranlar minumum düzeyde
tutulmalıdır.
 Hasta yatağı, kenarlıkları, pedlerle desteklenerek,
spazmlar sırasında hastanın travmaya uğraması
engellenmeli ve sürekli bakımından sorumlu bir
hemşire, odasında bulunmalıdır.
 Sakin ve yavaş sesle konuşmalar yapılmalı ve bu
hasta
odasına giren diğer kişilere de anlatılmalıdır.
127
 Hastalarda ağız ve deri bakımı, ağız yaraları ve
yatak yaralarının önlenmesinde önemlidir.
 Ağız ve deri bakımı, sedatif ya da kas relaksanı
uygulamasını takiben yapılmalı ve spazmı uyarıcı etki
minumuma indirgenmelidir.
 Yatak yaralarını engelleyici olarak havalı yataklar
kullanılmalı, yatak takımları kırışıksız ve kuru olmalıdır.
128
 Tıbbi tedaviye ek olarak, ilk uygulanması gereken
diğer bir tedavi de cerrahidir.
 Tetanus basilinin bulunduğu yara yerinin geniş
eksizyonu yapılarak, ekzotoksin kaynağı ortadan
kaldırılmalı, daha sonra yara yeri, açık olarak
bırakılmalı ve O2 ile teması sağlanmalıdır.
 Gerekli durumlarda ise, hastanın değerlendirmesini
yapan hekim, hasta ile işbirliği yaparak ampütasyona
karar verebilir.
 Burada hastanın hazırlanmasında hemşire
sorumluluğu yüklenmeli ve ameliyat öncesi bakım
uygulanmalıdır.
129
 Cerrahi girişimi desteklemek ve infeksiyona ilişkin
komplikasyonları engellemek ya da tedavi etmek
üzere yüksek dozda antibiyotik tedavisi uygulanır.
 Direktifi verilen ilaçların kandaki düzeyini sabit
tutmak üzere zamanında ve doze edilen miktarlarda
uygulanması hemşireler tarafından dikkatli bir
şekilde yapılmalı, hasta izlenmeli ve kaydedilmelidir.
130
 Ayrıca mümkün olduğunca çabuk tetanus immun
globülini verilmelidir.
 İntramuskuler uygulaması ile koruyucu düzey hızla
elde edilir.
131
3. HASTANE (NOZOKOMİYAL) İNFEKSİYONLARI
CDC tarafından yapılan tanımlamaya göre;
1. Hastaneye yatış sırasında inkübasyon
döneminde olmayan,
2. Yatıştan en az 48-72 saat sonra ya da hastanın
taburcu olmasını izleyen 10 gün içinde ortaya
çıkan infeksiyonlardır.
Bu tanım inkübasyon periyodunun çok değişken ve uzun
olabildiği nozokomiyal viral infeksiyonları tanımlamakta
yetersiz kaldığından, nozokomiyal viral infeksiyonlar
“hastanede kalma sonucunda ortaya çıkan ya da
hastanede kalma süresince alınmış virusların oluşturduğu
infeksiyonlar” olarak tanımlanmaktadır
132
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyada her yıl
ortalama 190 milyon bireyin hastaneye yattığını
bunların %5’inde hastane infeksiyonu geliştiğini
ve hastaların hastanede kalış sürelerinin ortalama
>7 gün daha uzadığını bildirmiştir
133
Görülme Sıklığı Sırasına Göre Hastane İnfeksiyonları
1.
Üriner sistem infeksiyonları,
2.
Cerrahi alan infeksiyonları,
3.
Pnömoni,
4.
Damar içi kateterin yol açtığı katater infeksiyonları
134
Hastane İnfeksiyonlarının Önlenmesi
 1985 yılında Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) hastane
infeksiyonlarının kontrol ve önlenmesine yönelik
önlemleri üç grupta toplamıştır.
135
Birinci
Grup
Önlemler
Bu önlemler, hastane infeksiyonlarından korunmada en
önemli rolü oynarlar ve kesinlikle uygulanmalıdırlar
 El yıkama
 Sterilizasyon
 Kapalı drenaj uygulanması (üriner, göğüs tipi v.b.)
 Uygun katater bakımı
 Aseptik tekniğe uygun pansuman
 Aletlerin dezenfeksiyonu
 Tek kullanımlık malzeme kullanımı
 Antibiyotik kullanımının kontrol altına alınması
136
İkinci Grup
Önlemler
 Bu önlemler, hastane infeksiyonlarından
korunmada önemli olup, belirli aralarla ve düzenli
bir şekilde uygulanmalıdır.
 Hastane çalışanlarının eğitimi ve izolasyon ikinci
grup önlemler arasında yer alır.
137
Üçüncü Grup
Önlemler
 Bu önlemler sürekli değil gerektiğinde uygulanması
gereken önlemlerdir.
 Yer, duvar, lavabo dezenfeksiyonu, çevreden kültür
alınması ve ultraviyole ışığı kullanılması üçüncü grup
önlemlerdir.
138
EKH’ nin Sorumlulukları



İnfeksiyonun olası risklerini hızla
belirleme,
Sürveyans verilerini elde etme,
İnfeksiyon kontrol önlemlerinin
uygulanmasını denetleme,
139



Değişik birimler arasında koordinasyonu
sağlama (laboratuvar.,vb.),
Tüm çalışanların sağlık kayıtları, kontrol
ve aşılanmaları için birim sorumluları ile
ilişki kurma,
İnfeksiyon varlığında ekiple işbirliği içinde
izolasyon önlemleri alma,
140


İnfeksiyon kontrolüne ilişkin HİE
programlarında aktif rol alma,
gereksinimleri belirleme,
Konuya ilişkin araştırmalara yönelme,
sayılabilir.
141
142