şeyda su kirliliği

Download Report

Transcript şeyda su kirliliği

SU KİRLİLİĞi
Su kirliliğini oluşturan etmenlerin başında lağım
sularıyla sanayi atık suları gelmektedir. Bunun yanında
petrol atıkları, nükleer atıklar, katı sanayi ve ev atıkları
da önemli kirleticilerdir. Bunlar deniz kenarındaki bitki ve
alg gibi kaynakları yok etmektedir. Kirlenme sonucu
denizlerde hayvan soyu tükenmeye başlamıştır. Örneğin;
Marmara denizi, kirlilik nedeniyle balıkların yaşamasına
uygun ortam olmaktan çıkmıştır..
Su kirliliği; su kaynağının kimyasal,
fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve
ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde
değişmesi, şeklinde gözlenen ve
doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik
kaynaklarda, insan sağlığında, su
ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun
diğer amaçlarla kullanılmasında
engelleyici bozulmalar yaratacak
madde ve enerji atıklarının
boşaltılmasını ifade etmektedir.
Karadeniz’deki kirlenme nedeniyle
hamsi ve diğer balık türleri giderek
azalmaktadır. İstakozların larva
halindeyken temiz su bulamamaları
nedeniyle nesilleri tükenmektedir.
Nehir ve göllerimizde kirlilik nedeniyle
canlılar tükenmek üzeredir.
Yeni yeni kurulmaya başlanan arıtma
tesisleri, lağım ve sanayi atık sularını hem
kimyasal hem de biyolojik olarak
temizlemektedir. Böylece hem sulama suyu
gibi yeniden kullanılabilir su kazanılmakta
hem de denizlerin kirlenmesi önlenmektedir.
Bu nedenle sanayileşme mutlaka iş yerleri
planlanırken arıtma tesisleri ile birlikte
düşünülmelidir.
SU KİRLİLİĞİNİN CANLILAR
ÜZERİNDE ETKİLERİ – SU KİRLİĞİNİN
SEBEPLERİ
Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı
enerji ile sürekli bir döngü içinde
bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu
bu döngüden alır ve kullandıktan sonra
tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu
süreç sırasında suya karışan maddeler,
suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik
özelliklerini değiştirerek “su kirliliği”
olarak adlandırılan durum ortaya çıkar.
Yeryüzünü saran ve okyanuslarda,
denizlerde, göllerde, akarsularda ve
yer altı sularında bulunan sularla
atmosferdeki su buharının tümüne
hidrosfer (su küre) adı verilir.
Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi
etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde
bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak
atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak
tekrar yeryüzüne dönerler. Bu
dolaşma “Hidrolojik devre” denir.
İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek
ve ekonomik ihtiyaçlarını giderebilmek
için suyu bu dolaşımdan alır,
kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma
iade ederler. Bu olaylar sırasında suya
karışan maddeler suların fiziksel,
kimyasal ve biyolojik olarak
özelliklerinin değişmelerine neden
olurlar.
Su kirliliği olarak adlandırılan bu
özellik değişimleri, aynı zamanda
sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları
da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya
bağlı eko sistemlerin etkilenmesine,
dengelerin bozulmasına ve giderek
doğadaki tüm suların sahip oldukları
kendi kendini temizleme kapasitesinin
azalmasına veya yok olmasına yol
açabilir.
Çevre kirlenmesi denilince genellikle
hava, su ve toprağın kirlenmesi
düşünülür. Bunlardan en kolay ve
çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü
her kirlenen şey genelde su ile
yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin
son mekanının su olması anlamına gelir.
Havanın ve toprağın kirlilik bakımından
zamanla kendi kendilerini yenilemeleri
bir bakıma kirliliklerini suya
vermelerine neden olur.
Havanın içinde bulunan katı ve sıvı
tanecikler, havadan çok ağır
olduklarından, çok geçmeden aşağı
doğru inerek karalara ve sulara
ulaşırlar. Havanın içinde bulunan gaz
ve buhar halindeki kirleticilerde
zamanla yağmur suları ile yeryüzünde
toprak ve suya karışırlar. Bunlara
örnek olarak, kükürt, azot ve karbon
dioksitler verilebilir.
Havaya karışan pek çok kirletici
madde çok dayanıklı olmadığından,
zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole
ışınlarının etkisi ile parçalanır. Daha
sonra dünyada toprağa, göle, denize
ve havaya inerler. Bu kirleticilerden
toprağa yayılanlarda zamanla
mekaniksel ve sel suları yardımı ile
veya başka etkenlerin yardımı ile
topraktan suya geçerler.
Sularda, muazzam bir canlı varlık
hazinesi, dolayısı ile gıda deposu
mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir
denge bozulması bütün dünyamızdaki
yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler.
Kirletici madde miktarı çok az olsa
bile suda erimediği zaman, su üzerinde
çok ince bir tabaka teşkil edince
sudaki hayat önemli bir derecede
etkilenebilir. Bunun nedeni
atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin
zorlaşmasıdır.
Denizlerden buharlaşan sular yukarıda
yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya düşünce
pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri
beraberce nehirlere ve özellikle denizlere
doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve
kirleticiler durmadan havadan ve topraktan
sulara geçerler. Karalardan sökülebilen ve
sular tarafından sürüklenen taş ve
topraklarda bu kirletici maddeler gibi
denizlere ulaşınca bir daha eski yerlerine
gidemezler.
Kısacası karalardan ve atmosferden
ister suda erimiş olsun, ister erimemiş
olsun suya sürüklenen maddeler ve bu
arada kirleticiler bir daha eski
yerlerine gidemezler. Her şeyden önce
yer çekimi buna manidir. Erozyon
sonucunda her yıl milyonlarca ton
kıymetli toprak karalardan sulara ve
dolayısı ile denizlere geçer. Bir
bakıma bu da önemli bir çevre
sorunudur.
Dünyamız verimliliği bu yüzden
gittikçe azalmaktadır. Sulara ve
denizlere geçen maddeler okside
edilebilir cinsten iseler (mesela organik
maddeler) sudaki erimiş oksijeni
yakacaklarından sudaki hayat
şartlarını zorlaştırırlar.
Çeşitli yollardan meydana gelen
deniz kirliliği, toplumların korunması ve
insanlığın geleceği bakımından büyük
önem arz etmektedir. Belli bir sistem
içinde yerleşmiş toplumlar,’ üretim
teknolojisi sonucu ekolojik dengeyi
tahrip etmekte, kısa dönemde
geçimlerini sağlama endişesi içinde,
uzun dönemin birçok imkanlarını yok
etmektedir.
Kirliliğin en yoğun olduğu sucul
kaynaklar, gelecekteki gıda deposu
olma özelliğini hızla yitirmektedir. Bu
kirlilik, besin zinciri boyunca giderek
artmakta ve sonuçta tüm canlı
sistemler bu kirlenmeden payına düşeni
almaktadır.
Deniz ve iç sularımız yanlış yapılaşma,
endüstriyel, evsel, komşu ülke akarsuların
taşıdıkları atıklarla ve yaşanan kazalarla
sürekli kirlenmektedir.
İster sucul kaynaklı olsun, isterse karasal
kaynaklı olsun, kirlenmelerin araştırılmasında
tek amaç vardır; o da kirliliğin canlılar veya
canlı kaynaklar üzerinde doğrudan ya da
dolaylı etkilerinin incelenmesi ve elde edilen
sonuçlara göre gerekli önlemleri almaktır. Bu
etkileri saptamak da canlıların fizyolojilerini,
histolojilerini ve anatomilerini, davranış
biçimlerini ve beslenme alışkanlıklarını
bilmekten geçmektedir. Bu nedenle Biyologlara
çok büyük görevler düşmektedir. Çünkü bu
konuda tek eğitim alan meslek gurubudurlar.
Son derece verimsiz ve deniz
kıyılarında bulunan maden sahalarının
yarattığı jeolojik, biyolojik sorunlar
nedeniyle su ürünleri avlanma alanları
yok olmakta, doğal denge
bozulmaktadır. Ruhsatlandırma
işlemleri esnasında o bölge için
kesinlikle ÇED (Çevresel Etki
Değerlendirmesi) istenmelidir.
Su havzalarına kaçak inşaat yapılması
kesinlikle önlenmelidir. Oturma izni ve iskan
verilmemeli, belediye tarafından bu yerleşim
alanlarına hiçbir hizmet götürülmemelidir.
Yılda 60.000 den fazla geminin geçiş
yaptığı Denizlerimizde ve boğazlarımızda,
gemilerin ve diğer deniz ve iç su taşıtlarının
kirli balast sularını boşaltabileceği alanların
(Liman Atık Alım Tesisleri) yapılmasına hız
verilmelidir.
Akdeniz Ekosistemine dahil olan
ülkemizden yük almak için, kara
sularına girecek olan açık deniz
taşıtlarının, denge amacıyla aldıkları
balast sularını, daha karasularımıza
girmeden değiştirmelerinin
sağlanmalıdır.
İç sularımızda kirlilik, uluslararası
standartların çok üzerindedir. Bunların
önlenebilmesi için Arıtma sistemleri
arttırılmalıdır.
ŞEYDANUR ÖZTÜRK
232031
3/A(2. ÖĞRETİM)
KAYNAK:
http://www.hayta.net/yasam/sukirliligi-ve-cozum-yollari