Yükle (.pdf)

Download Report

Transcript Yükle (.pdf)

Doğal Durum ve Toplum
Sözleşmesi Düşünceleri
1
İnsanlar niçin bir yönetime ihtiyaç
duyarlar?
• Tarih boyunca filozoflar bu sorulara farklı yanıtlar
verdiler. Bazıları, siyasetle insan doğası arasında
bir ilişki kurdu ve çatışma ve saldırganlığın, şiddet
ve iktidar tutkusunun insan doğasına içkin
olduğunu, barış içinde yaşamak için güçlü
yönetimlere ihtiyaç duyulduğunu savundu.
Örneğin düşünür Thomas Hobbes, Leviathan adlı
eserinde bu düşünceyi geliştirmiştir.
2
İnsanlar niçin bir yönetime ihtiyaç
duyarlar?
İnsan doğası ve siyaset arasında bir ilişkinin
varlığını reddetmeyen ama bu doğaya olumlu
özellikler yükleyen düşünürler de var.
Bunlarsa, insan doğasında var olan oydaşma ve
işbirliği potansiyelinden söz ederler.
 Onlara göre, çatışma ve saldırganlık sonradan
öğrenilmiş davranışlardır. More, Locke, Rousseau,
Tolstoy gibi düşünürler, insanların bir yönetsel
aygıt olmadan da uyum ve işbirliği içinde
olabilecek sosyal hayvanlar olduğunu söylerler.
3
İnsan doğası
• Aristoteles insanın doğası gereği siyasal
olduğunu, toplumun ve devletin insan
doğasından kaynaklandığını söylemişti.
• Platon gibi Aristoteles de doğaya siyasal
düşüncesinin ölçütü olarak
başvuruyordu. Sık sık bazı şeyleri “doğası
gereği” olarak belirler, böylece bazı
özelliklerin insan iradesinin ürünü
olmadığını saptardı. Aristoteles’e göre
siyasal yaşam bu nedenle doğaldır.
4
• Machiavelli’ye göre insanın doğasında
“nankörlük, kaypaklık, içten pazarlıklılık,
sinsilik, korkaklık, yarar canlılığı” gibi
olumsuz özellikler vardı.
• La Boetie’ye göre ise insanın doğasındaki
en önemli özellik özgürlüğüydü.
5
Doğal haklar
• Modern çağın başında bireyin doğal haklarının
keşfi tam bir dönüm noktası olmuştur. Bu
haklar, herhangi bir siyasal toplumun ve bu
toplumun iktidar yapısının oluşumunu önceler.
• Ailenin ve aristokratik toplumun tersine siyasal
toplum, karşılıklı sözleşmeyle toplum içinde
yaşamaya ve bir toplum yönetimi oluşturmaya
karar veren bireylerin gönüllü bir yapıntısı
olarak kabul edilmeye başlar.
•
6
• Bu sözleşme düşüncesini ilk işleyenlerden
biri olan Johannes Althusius (1603),
siyasete yeni bir tanım geliştirmiştir:
“Siyaset, insanların aralarında toplumsal
hayatı başlatmak, geliştirmek ve korumak
amacıyla biraraya gelmeleri sanatıdır.”
7
Doğal haklar
• Başlangıç noktasındaki bu değişme bazı sonuçlar
doğurmuştur. Önem verilen siyasal sorunlar
değişmiştir:
• hükümetin yetkileri yerine yurttaş özgürlüğü,
• devlet iktidarı yerine bireylerin iyiliği, refahı ve
mutluluğu,
• itaat etme yükümlülüğü yerine adil olmayan yasalara
(aktif ya da pasif) direnme hakkı,
• siyasal toplumun bölünmez bütünlüğü yerine muhalif
parçalardan oluşan çoğulcu siyasal toplum,
• yoğunlaşmış ve merkezi iktidarın karşısında iktidarın
çeşitli merkezlere dağılması ve bölünmesi,
• yönetimin iyi olup olmadığının yöneticilerin sahip
oldukları iktidar ölçüsünde değil, bireye tanınan
haklar ölçüsünde değerlendirilmesi.
8
Doğal Durum ve Toplum
Sözleşmesi
XVII. Yüzyıl başında önce Grotius, daha sonra
Hobbes’la birlikte modern siyaset felsefesi iki
anahtar kavram çevresinde oluşur: Doğal durum
ve toplum sözleşmesi.
İnsanı önce doğanın kendilerini oluşturduğu
koşullarda tasarlayan teorisyenler şu görüşü ileri
sürerler:
Siyasal durumlar tam bir eşitliğin hüküm sürdüğü
durumdan yoksundurlar; dolayısıyla doğal bir bağlılık
yoktur ve insan doğal olarak siyasal bir hayvan değildir.
9
• Daha sonra insanları bu tür kurumlar
kurmaya iten ve bunları meşru kılabilecek
nedenleri arayan teorisyenler siyasal
bağlılığın ancak uzlaşmayla olabileceğini
kanıtlamak için doğal eşitlik tezine
dayanırlar: toplum sözleşmesi
10
Doğal Durum ve Toplum
Sözleşmesi
Bu şekilde düzenlenen mekanizma üç
amaçla bağlantılıdır:
• Bireylerin eşitliğini ve doğal bağımsızlığını düşünmek;
• Sivil toplumlar oluşturmak için bu bağımsızlıktan niçin
vazgeçtiklerini anlamak ve böylelikle bu sivil
toplumların, doğal durumda kurulmalarını “engelleyen
durumlar”ın neler olduğunu göstererek varlıklarını
doğrulamak;
• otoriteyi meşrulaştıran ve yasalara itaati vicdani bir
zorunluluk yapan nedenleri saptamak.
11
Doğal Durum ve Toplum
Sözleşmesi
• Bu üç amacın da eleştirel işlevleri vardır:
1. Doğal eşitlik düşüncesi doğal ya da doğuştan
üstünlük adına yönetme hakkını reddeder,
2. Sivil toplumların oluşmasını yönlendiren
gerekçeleri açıklayarak
• günahın cezalandırılması olarak insanın insana
bağımlılığı tezini ve
• hükümdarın halkına karşı kendi halindeki sürüsünü
otlatan bilgili bir çoban olması düşüncesini dışlar;
12
3. Yasaların meşruiyet ve zorunluluğunun bir
uzlaşmadan geldiği düşüncesi ilahi yasayı ve
patriarkalizmi reddeder.
• Doğal durum ve toplum sözleşmesi
kavramlarından yararlanma yoluyla, sitenin doğal
bir olgu değil özgür ve bağımsız insanların kendi
gereksinimleri için oluşturdukları ve ancak
objesini açıkça tatmin edebildiği ölçüde meşru
olan bir kurum olduğunu ileri süren modern
düşüncenin doğuşu böylece sağlanır.
13
Doğal Durum
Modern çağda, insanın insanlığı, esasen adil bir
düzenin kurulmasında ötekilerle ilişkisine bağlı
değildir;
bu ilişkinin oluşumundan eski ve ondan bağımsız
olan insanlık, doğal durum anlayışını irdelediği
bireyde, yalnız insanda, mevcuttur.
Siyasal düşünce bu yalnız insana, bireye
odaklanır ve sivil toplumu bunun için irdeler.
Buna göre, insan kendi varlık koşullarının sonucu
değil, yaratıcısıdır.
14
•
İnsan doğanın kendisini oluşturduğu
şartlarda ve daha sonra kendi inisiyatifiyle
yaptığı sözleşme ve anlaşmalardan
bağımsız olarak, ihtiyaç, arzu ve haklardan
oluşan birey olarak yaşar.
15
Grotius ve doğal hukuk
düşüncesi:
XVII. Yüzyılda siyasal düşünce insanların bağlı
oldukları yasaların meşruiyetini irdelerken bir
sorunla karşılaşır: Yasama sistemleri çeşitlidir.
Bu da her insan topluluğunun kendi
gereksinimlerine denk düşen yasalarının olması
anlamına gelir. Böyle olunca, yasanın tek
meşruiyet temeli tarih, gelenek ve görenekler
olur.
Bir yasa, pratikte gereksinimlere uygun düştüğü
sürece meşru görülür. Bu da yerel ve göreli bir
meşruiyet doğurmaktadır.
16
Doğal hukuk…
• Böyle bir düşünce biçiminin yetersizliklerini ilk
anlayan ve zaman ve yerden, inançlardan ve
düşüncelerden bağımsız, genel olarak insan için
geçerli bir hukuk oluşturma gereksinimi duyan ilk
düşünür, Grotius’tur.
17
Grotius ve doğal hukuk
düşüncesi:
Grotius, genel olarak insan için geçerli
meşruiyet ilkelerinden kaynaklanacak bir
doğal hukuk bilimi oluşturmaya çalışır ve
böylece insan doğasını inceler.
Amacı, bu doğanın kapasitesini, eğilimlerini ve
temel gereksinimlerini akıl yoluyla kavrayarak
bu girişimin yararını ortaya koyacak tüm
sonuçların meşru ve zorunlu olduğunu
göstermektir.
18
• Böylece, doğanın oluşturduğu insanın nasıl
biri olabileceğini tasarlamak amacıyla
kurumsal gerçekliklerin ve mevcut
yasaların ötesine gider:
• İnsanın doğasından gelen ihtiyaçları ve
hakları nelerdir, hangi kurallara uyacaktır?
19
Grotius ve doğal hukuk
düşüncesi:
• Bu ilkelere ulaşabilmek için, insanın
gelenek ve göreneklerle, zaman ve mekana
göre uzlaşmalar ve aciliyetlerle
bozulmamış gerçek doğasını araştırır.
• Çağdaş toplumların kökenleri farklı
parçalardan ve sadece eskiliklerinin ya da
bilgelerin uyumunun doğrulayabileceği
unsurlardan oluşan siyasal gerçekliğini
de bu yolla çözmeye çalışır.
20
Grotius ve doğal hukuk
düşüncesi:
• Başka bir deyişle, haklarını temel
gereksinimlerinden ve çıkarlarından
çıkarabilmek amacıyla insanı doğanın
kucağından geldiği haliyle düşünür.
• Bunu yaparken, insanın özünün, tarih
içinde yarattığı yapay şeylerden bağımsız
olduğunu düşünür.
21
Doğal hukuk arayışının işlevleri
• Doğal durum ve insan doğası arayışı,
yukarıda belirtildiği gibi öncelikle hukuk
normlarına meşruluk temeli sağlar.
• İkinci işlevi, insanın doğasından gelen
haklarının olduğunu doğrulamasıdır.
22
• İnsanın –kimilerine göre- sakıncalarla dolu bir
durumdan (doğal durumdan) niçin çıkması
gerektiğini açıklamak, siyasetin bulunmadığı bir
durum fikri, sivil toplumun nimetlerinin
belirtilmesini sağlayan bir yöntemdir;
• teorisyenler düşünce yoluyla eksikliğini
deneyerek, onun gerekliliğini, meşruiyetini ve
avantajlarını gösterebilirler. Bunu, özellikle
Hobbes’ta görürüz.
23
• Pufendorf ve Locke ise, hukukta doğal durumun,
bireylerin karşılıklı haklarını ve ödevlerini
tanımlayan doğa yasasının yönlendirdiği bir barış
ve toplumsallık durumu olduğunu kanıtlar.
• Bunu yaparken olgular bağlamında malların ve
kişilerin korunmasına yönelik olarak sadece doğa
yasasının sunduğu güvencenin yetersiz olduğunu
belirtirler.
• Onlara göre, doğa yasasını daha açık ve gücü daha
hissedilir kılmak gerekir; onu daha gerçekçi
kılmayı ve uygulanmasını güvence altına almayı
ise topluma bırakırlar.
24
Doğal hukuk arayışının işlevleri
Böylece, insanın doğal durumunun soyut bir
tasarım olmadığını, eksiksiz bir haklar ve ödevler
sistemini tanımlayan bir doğa yasasıyla
normlandırılmış bir durum olduğunu ileri
sürerler:
İnsanların birbirlerinin mallarına ve kişiliklerine
saygı gösterme, verilen sözlerin tutulması
zorunlulukları toplumların tarihinden değil, eşyanın
tabiatından kaynaklanır
ve sivil yasalar temel aldıkları doğal zorunlulukları
birbirlerine bağladıkları ve güçlendirdikleri ölçüde
zorlayıcılık kazanırlar.
25
Doğal hukuk arayışının işlevleri
• Böylece doğal hukukçular, tanrısal hukuk
teorisini yıkarlar; insanların özgür ve
birbirine eşit bulunduklarını varsayan bir
uygarlık öncesi doğa hali anlayışını
getirirler. İnsanlar, uygar duruma
sözleşmeyle geçerler. Politik otoriteye
isteyerek veya zorla boyun eğerler.
26
• Doğal hukukçular, Aristoteles’i takip ederek
insanın doğası bakımından toplumsal olduğunu
düşünmektedirler.
• Locke da, Spinoza da böyle düşünür. Rousseau da
doğal hukukçulara ve Locke’a Hobbes’a göre
daha yakın durmaktadır.
27
• Locke, uygarlık öncesi doğa halini kabul eder,
ama burada insanın akla boyun eğmiş durumda
olduğunu iddia eder.
• Rousseau’da ise bunun tam tersidir.
• Hobbes ise insanın bir zoon-politikon olduğunu
reddeder.
28
Sözleşme Kuramcıları: Hobbes, Locke ve
Rousseau’da Doğa Durumu
• Hobbes ve Locke, toplumsal ilişkileri
doğallık alanına yerleştirmişlerdir.
• Rousseau’da ise doğa durumu tümüyle
toplumsallık dışıdır.
• Bu Rousseau’nun tarihsel perspektifidir.
Toplumsal ilişkiler tarih içinde oluşmuştur; bu
yüzden mutlak değildirler. Doğal bir gereklilik
taşımadığı için de eleştirilebilir ve
dönüştürülebilirler.
29
• Rousseau, doğa durumunu
kavramlaştırırken toplumsal
belirlenimlerden soyutlama çabasında
Hobbes’a yaklaşır.
• Ama Rousseau’nun doğa durumu,
Hobbes’unkinin temel ilkelerini tümüyle
yadsır.
30
Sözleşme Kuramcıları: Hobbes, Locke ve
Rousseau’da Doğa Durumu
• Hobbes’ta doğa durumu hipotetiktir. Egemen bir
gücün yokluğunda insanların ne olacağını
sergiler.
• Locke’ta salt bir hipotez değil. Tarihsel bir
gerçeklik.
• Rousseau’da da hipotetiktir.
• Hobbes ve Locke, toplumsal ilişkileri doğallık
alanına yerleştirmiş. Rousseau’da ise doğa
durumu tümüyle toplumsallık dışıdır.
31
Thomas Hobbes, 1588-1679)
• Leviathan
• De Cive (Yurttaş Üzerine)
• De Corpore (Beden üzerine)
• De Homine (İnsan Üzerine)
32
Hobbes’ta insan doğası
• İnsan doğal olarak kendisi için zayıf, başkaları içinse
kötüdür. İnsan doğuştan toplumsal değildir, doğal olarak
toplumsal eğilimine sahip değildir. Toplumsallık sonradan
kazanılır.
• Bencil olan insan yalnız kendini düşünür, kendi yaşamını
sürdürmeye çalışır.
• Ancak doğa, insanlara ne tek başlarında ne de toplum
içinde yaşamlarını sürdürebilme olanağı vermeye
yeterlidir.
• İnsanlar çeşitli güçlerini kullanarak isteklerine ulaşmak
amacıyla, sürekli olarak bir yandan doğaya karşı, öte
yanda kendi aralarında birbirleriyle savaş içindedirler.
33
Hobbes’ta insan doğası
• Ama insanları hayvanlara üstün kılan
özellikleri vardır. Bunlar sayesinde,
tutkularını en akıllıca kullanma
biçimini hesap edip doğayı yadsımaya
ve yapay bir cisim olan devleti
kurmaya kadar varırlar:
34
• Konuşma (dil): Bir insan yaratısı olan konuşma, insanın
bilimsel yeteneğinin de kaynağıdır. Yapay ve iradi
sözcükler yaratarak düşüncelerini anımsayıp
geliştirebilme.
• “Kavramların bize sağladığı üstünlük nedeniyle biz,
bilimlere yetenekliyiz; hayvanlar, kavramlara sahip
olmadıklarından bu yetenekten yoksundurlar.”
Konuşma, “ortak bir anlaşma” üzerine kuruludur ve
“bir sözleşme”, “toplum yaşamına gerekli bir yapaylık”
tır. Tüm canlılar içinde yalnızca insan kendisinin hem
kendisi hem de yapıcısıdır. Hem doğaldır (matter) hem
de yapaydır (artificer). İnsan konuşma ile kendisini
insan yapar, yani kendisinin insanlığını yaratır.
35
• Geleceği düşünmek: Aklın kullanılmasını
gerektirir. “Çünkü şu anda var olan şeyler
duyuların alanı içindedir; oysa gelecek, ancak
akıl yürütmeyle algılanabilir.”
• Sözcüklerin kullanılması ve neden-sonuç
ilişkileri üzerinde uslamlama yapılması
sayesinde, yalnızca akıl geleceği tasarlamayı,
gelecek günler hakkında öngörülerde
bulunmayı, bu öngörülere göre davranmayı ve
geleceğin esinlediği tutkuları yaşamayı
mümkün kılar.
36
• İnsan, üzerindeki ölüm tehlikesini düşünebilen
bir yaratıktır; dolayısıyla geleceği kendisini sürekli
meşgul eder.
• İleride ölümden uzak, güvenli bir duruma
ulaşmak için duyumlarını, tutkularını rasyonel bir
hesap içinde değerlendirmeye çalışır.
37
•
Tutku aklın karşıtı değildir. Savaş ve barış
gibi karşıt sonuçlar doğurabilir. İnsan kendisini
tutkularının deviniminden kurtaramaz, fakat
bunu akıllı biçimde kullanmayı öğrenir.
• Aklını çalıştırarak rasyonel hesap yapan
insan, tutkularını doğru yönlendirip arzuladığı
barışa, yani toplum durumuna varır.
• Fakat insan kendi başına değildir.
38
Hobbes’ta insan doğası
• Henüz toplumun olmadığı durum: Hobbes,
merkezi bir egemen gücün çevresinde
örgütlenmiş toplumsal-siyasal düzenin
gerekliliğini ve geçerliliğini göstermek amacıyla,
devletin bulunmadığı bir insanlar kalabalığı
ortamı tasarlar ve bunu “doğa durumu” olarak
adlandırır.
• “Böyle bir dönemin ve böyle bir savaş durumunun
hiçbir zaman var olmadığı düşünülebilir; gerçekten
ben de bütün dünyada böyle bir şeyin genel olarak
hiçbir zaman olmadığına inanıyorum.”
39
Doğa durumunun tarihsel bir anlamı yoktur.
Hobbes, bununla devletin tarihsel kökenini
açıklamaya kalkışmaz.
Doğa durumu, kuramın bütünselliği içinde
mantıksal bir varsayımdır, bilimsel bir kurgudur.
• İnsanlar doğuştan toplumsal değillerse de mutlak
bir yalnızlık içinde yaşamazlar. Doğal yapıları
gereği birbirleriyle ilişki içindedirler. Ama bu,
onların bir toplum içinde yaşadıkları anlamına
gelmez.
40
Hobbes’ta insan doğası
• Sivil (siyasal) toplumun olmadığı yerde
toplumdan söz edilemez.
• Merkezi iktidarın bulunmadığı birliktelik, bir
insan kalabalığıdır ve en kötü durumdur: Burada,
“sürekli olarak şiddetli ölüm tehlikesi ve korkusu
hüküm sürer.”
41
Hobbes’ta insan doğası
• İnsanların eşitliği:
“Doğa, insanları beden ve zihin yetilerinde öyle eşit
yaratmıştır ki, bazen bir başkasından açıkça ya bedence
daha güçlü ya da daha keskin zihinli olan biri bulunsa bile,
her şey hesaba katılınca, iki insan arasındaki fark, bir
kimsenin kendisinde, başkalarında bulunmayan bir
üstünlüğü olduğu savını öne sürebilmesine elverecek
kadar büyük değildir. Çünkü beden gücü söz konusu
olduğunda, en zayıf olan insan ya gizli bir düzenle ya da
kendisi gibi aynı tehlike altında bulunan başkalarıyla
birleşerek, en güçlüyü öldürmeye yetecek kadar
güçlüdür. Zihin yetilerine gelince … bu konuda insanlar
arasında bedensel güç konusunda olduğundan daha
büyük bir eşitlik buluyorum.”
42
• Her insan fiziksel ve psişik güçlere sahiptir.
Bundan dolayı insanlar arasında bir eşitlikten söz
edilebilmektedir. Bu nedenle en zayıf bile en
güçlüyü öldürebilir. Bunun sonucu da, insanların
birbirlerinden korkarak sürekli savaş içinde
kalmalarıdır.
• Zihinsel eşitlik durumunda da kanıların çatışması
söz konusudur ki, bu da savaşın ta kendisidir.
43
Hobbes’ta insan doğası
• Erk kullanımı:
bedensel –zihinsel güçler= ERK.
a) Doğal erk, bedensel ve zihinsel yetileri
içerir. Güç, güzellik, sakınım, sanatlar.
b) Yapay erk, sonradan edinilmiş araçlardan
oluşur: Zenginlik, ün, dostlar, şans gibi.
Doğal erk sınırlıdır. Yapay erkse, sürekli olarak
artabilir: “Bu artış derecesi ne olursa olsun, tıpkı
doğal erkler gibi araçsal erklerin de varlık nedeni,
yalnızca her bireyin yaşamsal deneyiminin
sürdürülmesidir.”
44
Hobbes’ta doğa durumu
• Doğal hak: Herkesin kendi gözünde en
büyük iyilik olan yaşamını güvence altına
alabilmek amacıyla, hoşuna giden her şeyi
yapmaya ve almaya hakkı vardır. Her
bireyin her şey üzerinde başkasının
hakkına eşit bir doğal hakkı bulunmaktadır.
45
“İnsanın kendisini koruma doğal isteği olan
bu hak, kişisel erkin ve doğal gücün
kullanılma özgürlüğüdür.”
“Yazarların genel olarak jus naturale
dedikleri doğal hak, her insanın kendi
doğasını, yani kendi yaşamını korumak ve
kendi yargısı ve aklıyla bu amaca
varmaya en uygun saydığı her şeyi
yapmak için kendi erkini dilediği gibi
kullanma özgürlüğüdür.”
46
• Her insanın kendine içkin bir özellik olarak
sahip olduğu doğal hak, insanın doğal
özgürlüğü ile aynı şeydir, yani erk
kullanımında “dış engellerin yokluğudur.”
47
Hobbes’ta doğa durumu
• Doğal hak mutlaktır ama keyfi değildir. Çünkü
insan, doğal hakkın kendisine tanıdığı her şeyi
yapabilme ve (başkalarının bedenlerini
kapsayacak denli) her şey üzerinde hak iddia
etme olanağını, salt kendini korumak amacıyla
ve aklının yargısına başvurarak kullanır.
• Bu hak herkeste bulunmakla birlikte, hiç kimse
diğerinin bu hakka sahip olduğunu kabul etmez.
Doğal hak hiç kimsenin mülkiyetinde değildir.
• Hukuksal bir anlamı yoktur.
48
Hobbes’ta doğa durumu
• Doğa durumunda herkesi kapsayacak hukuksal
ve ahlaksal kurallar bulunmaz.
• “Meşru ile gayri meşru, adalet ile adaletsizlik gibi
kavramların burada yeri yoktur. Ortak bir erkin
olmadığı yerde yasa olmaz, yasanın olmadığı yerde
de adaletsizlik olmaz.”
• Merkezi iktidarın yokluğu nedeniyle, herkesin
birbirinden çekindiği, korktuğu bir ortam doğar.
Bu herkesin herkese karşı savaşıdır.
49
Hobbes’ta doğa durumu
• Hobbes’a göre insan doğasında iki temel dürtü
bulunur: Haz ve acıdan kaçma.
• Her birey birbirini öldürme noktasında eşittir.
Doğa durumundaki savaş hali bu yüzdendir.
• Hobbes’un siyaseti, devleti, toplumu bireyler
üzerine koyması, siyasal düşünce açısından bir
yeniliktir. Artık, devlet tanrıdan kaynaklanan bir
iktidarın değil, bireyin doğasının-iradesinin bir
sonucu olarak görülür.
50
John Locke, 1632-1704
• Yönetim Üzerine İki
İnceleme
• İnsanın Anlama Yetisi
Üzerine bir Deneme
• Eğitimle İlgili Bazı
Düşünceler
• Hoşgörü Üzerine Bir
Mektup
• Hristiyanlığın Akliliği
51
Locke’ta doğa durumu
• Locke’a göre, “siyasal iktidarı doğru olarak
anlamak ve onu kaynağından türetmek için
bütün insanların doğada ne durumda olduklarına
bakmalıyız”.
• Locke’ta doğa durumu, Hobbes’un tersine bir
savaş hali olarak tanımlamaz. Bir yönetimin
yokluğunda bile kabul edilebilir yaşam
sürülebileceğine inanır.
52
• Doğa durumu nedir?
• Tam özgürlük durumu
• Eşitlik durumu
• Doğa Yasası ile yönetilen bir durum
Bunlar ilk anda Hobbes’un doğa durumundan
farksızmış gibi görünür ama öyle değildir.
53
• LOCKE
• HOBBES
• Eşitlik ilkesi: Bütün • Eşitlik ilkesi: Haklarla ilgili ahlaki
bir ilke. Hiç kimse bir diğerine
insanların zihinsel
hükmetme doğal hakkına sahip
ve fiziksel
değildir.
kapasiteleriyle ilgili
• Doğa yasası akıl tarafından
• Doğa yasasının
keşfedilir. Tanrısal bir yanı vardır.
doğası ve içeriği:
Temel doğa yasası,
• Hiç kimse bir diğerinin
başkaları barışı
yaşamına, sağlığına,
amaçladığı sürece
özgürlüğüne veya mülküne
barışı değilse savaşı
zarar veremez.
amaçlamaktır.
• Bunun nedeni, yeryüzünde
Hobbes 18 Yasa
bizden üstün bir tür olmadığı
sayar, bunları “aklın
halde cennette bir tane
teoremleri olarak
bulunmasıdır. Hepimiz Tanrı
adlandırır. Tanrısal
tarafından yaratıldık ve
değildir.
yeryüzüne onun hizmetkarları
olarak gönderildik.
54
Locke’ta doğa durumu
• Doğa yasası: “Her birimiz … kendimizi korumakla,
sakınmakla yükümlüyüz, isteyerek konumumuzu
terk edemeyiz; o halde akla uygun olarak kendi
sakınımını yarışmayla kazanmadığında herkes
yapabildiği kadar insanlığın kalanını korumalıdır.”
DOĞA DURUMUNDA, KENDİNİ SAVUNMAK ZORUNDA
OLDUĞU DURUMLAR DIŞINDA İNSANIN YÜKÜMLÜLÜĞÜ,
BAŞKALARINA ZARAR VERMEMEK VE KENDİMİZE ZARAR
VERMEMEK İÇİN DİĞERLERİNE OLABİLDİĞİNCE YARDIM
ETMEKTİR.
55
• HOBBES
• Doğal Özgürlük:
Kendi varlığımızı
güvenceye almak
için, gerekiyorsa
masumlara
saldırmak da
dâhil olmak
üzere uygun
görünen her şeyi
yapmak.
Doğa
durumunda
herkes her şeyi
yapabilme
hakkına sahiptir.
• LOCKE
• Doğal Özgürlük durumu, her
şeye koşulsuz izin verilen bir
durumu anlatmaz. Herkesi
eşit biçimde bağlayan bir
Doğa Yasası vardır. Özgürlük,
bu yasanın izin verdiği şeyleri
yapmaktır.
• ÖZGÜRLÜK, YALNIZCA
AHLAKIN İZİN VERDİĞİ
ŞEYLERİ YAPALIM DİYE
VERİLMİŞTİR BİZE.
Doğa yasası, benim
başkalarının mülkünü işgal
etmeme izin vermediğinde
bu benim özgürlüğümü
kısıtlayıcı bir şey değildir.
56
Locke’ta doğa durumu
• Doğa durumunda bile davranışlarımızı kısıtlayan
ahlaki bir ödevimiz vardır. Ancak bu doğa
durumunda korku ve kuşkunun olmadığını
göstermez.
• Hobbes doğa durumunda bunların savaşa
sürüklenmek için yeterli olduklarını söyler.
• Locke ise, bundan kaçınmak için, doğa durumunu
ahlaki bir ödevle tanımlar ve insanların bir
biçimde Doğa Yasası’na uygun davranmaya
yönlendirilebileceklerini düşünür.
57
• Ancak bu kendi başına olacak bir şey
değildir. Bütün yasalar gibi Doğa Yasası da,
bir yasa-uygulayıcıya gerek duyar. Böyle
bir uygulayıcı olmazsa geçersiz olacaktır.
58
Locke’ta doğa durumu
• Cezalandırma hakkı ile kendini savunma hakkı
aynı şey değil. Yasanın çiğnenmesi durumunda
ortaya çıkan zararın tazmini, cezanın içeriğini
oluşturuyor.
• Doğa durumunda herkese Doğa Yasasını
Yürütme Yetkisi verilmiştir. Herkes, yasanın
çiğnenmesi durumunda, bir araya gelerek adaleti
yerine getirir. Herkes bunu yapmak için gerekli
güce sahiptir.
• Egemenin yasaya uymayı reddeden yabancıları
cezalandırabilmesi, böyle bir doğal hakkın
olmasına bağlıdır.
59
Jean Jacques Rousseau (1712-1778)
• Toplum Sözleşmesi
• Bilimler ve Sanatlar
Üzerine Söylev
• İnsanlar Arası
Eşitsizliğin Kaynağı
Üzerine Söylev
• Emile ya da Çocuk
Eğitimi Üzerine
• İtiraflarım
60
Rousseau’da doğa durumu
• Çözülmesi gereken temel sorun, erdemsizliğin
hüküm sürdüğü ve her türlü kötülüğün kol
gezdiği bozuk toplumun nasıl olup da ortaya
çıktığıdır.
• Yani insanlar arası eşitsizliğin kaynağını araştırır.
• Bunun için çok çok gerilere, toplumsal yaşamın henüz
belirmediği doğa durumunun ve burada yaşayan doğal
insanın kavranması gereğine değinir.
61
Rousseau’da doğa durumu
• Doğal insan, toplumsal insan durumuna özgü
olan her şeyin yokluğu ile tanımlanır.
• İnsanı tarih içinde sahip olduğu bütün yapay
niteliklerden, oluşturduğu toplumsal
ilişkilerden, kurumlardan ve uzun gelişmeler
sonucunda elde ettiği yapay yetilerden
soyutlar.
• Olumsuzlama yoluyla elde edilen doğal insanın
yaşadığı dönem, doğa durumu olarak adlandırılır.
62
Rousseau’da doğa durumu
• “Hiçbir hüneri olmaksızın ormanlarda amaçsızca dolaşan,
konuşmayı bilmeyen, evi barkı, savaşları, ilişkileri
bulunmayan, hemcinslerine yakınlaşmaya ya da zarar
vermeye hiç gereksinimi olmayan, hatta belki kişisel olarak
onlardan hiçbirini tanımayan, az sayıda tutkusu olan ve
kendi kendine yeten vahşi insan, sadece bu duruma uygun
duygulara ve bilgilere sahipti; gerçek gereksinimlerden
başka bir gereksinim duymuyor, görülmesinin ilgi çekici
olacağını sandığı şeylerden başkasına bakmıyor, zekası da
gururundan daha fazla ilerlemiyordu. Rastlantısal olarak bir
buluş gerçekleştirse, kendi çocuklarını bile tanımadığından,
bu buluşunu başkalarına iletemiyordu. Her sanat onu
yaratanla birlikte yok oluyordu; eğitim ve ilerleme yoktu;
kuşaklar boş yere çoğalıyordu; her kuşak hep aynı noktadan
yola çıktığı için, yüzyıllar hep ilk çağların kabalığı ve
yontulmamışlığı ile akıp gidiyordu; insan türü artık
yaşlanmıştı, ama insan hala çocuktu”.
63
Doğal insan:
• Bu betimleme doğal toplumsallığın reddi
anlamına geliyor.
• İnsan bir zoon politikon değil.
• İki tür eşitsizlik var:
• Doğal eşitsizlik,
• Manevi-politik eşitsizlik.
• Doğa durumu ve toplum durumu ayrımıyla bu
ikisinin birbirinin devamı olmadığını ortaya
koymaya çalışır.
• İnsanın doğasından gelenle sonradan edinilen
özellikler arasında ayrım kurulmalı.
64
•
Rousseau’nun doğa durumu anlayışının iki
ekseni var:
•
•
•
Yalıtılmışlık
Sınırlı gereksinimler
İki temel doğa yasası var:
•
•
Kendini korumak- Özsevgi
Merhamet duygusu:
•
•
•
Türün kendini koruması: Adalet duygusu
Barış içinde yaşama.
Merhamet duygusu sayesinde ve arzuları
gereksinimlerini aşmadığı için doğa
durumunda insanlar barış içinde yaşarlar.
65
• Rousseau’da doğal insanı hayvandan ayıran
iki özellik:
1. Çevresiyle ilişkisi bakımından özgürce seçim
yapma, karar alma erki.
• Doğa durumunda tümüyle özgür ve eşit.
• Gerçek eşitsizlik olan siyasal eşitsizlik, bir
toplumu ya da en azından bir toplumsal
ilişkiler ağının varlığını gerektirir; bu nedenle
doğa durumunda var olamaz.
• “Doğa durumunda gerçek ve yıkılmaz bir
olgusal eşitlik vardır; çünkü iki insan arasındaki
farklılık, onlardan birini diğerine bağımlı
kıldıracak kadar büyük olamaz.”
66
• Gereksinim duyduğu şeylere kolaylıkla
ulaşabildiği ve daha fazlasını elde etme
arzusunu doğuracak bilgi düzeyine sahip
olmadığı için emek harcamaz; hem
kendisiyle hem de içinde yer aldığı doğanın
bütünüyle dolayımsız bir birlik içindedir.
• Kendi kendine yeterli bir varlık olan doğal
insan, doğayla dolayımsız bir birlik içinde
oluşu sayesinde özgürlüğe de sahiptir.
“Doğa bütün hayvanlara buyurur ve hayvan
buna itaat eder. İnsan da aynı etkiyi duyar,
fakat buna boyun eğmekte ya da
direnmekte kendini özgür bilir.”
67
• Doğa durumunda insan doğaya, fiziki
çevreye, yani hiçbir insanın elinde
bulunmayan, ama bütün insanlara
hükmeden değişmez güçlere bağımlıdır.
İnsanın insana değil, ama doğaya, doğanın
sunduğu kaynaklara, şeylere bağımlılığı
vardır.
68
• Doğal insan ,gereksinimleri ile güçleri arasında
tam bir uyum sağlar; onun özgürlüğü, doğal
güçlerinin sınırına kadar uzanır. Çünkü doğal
insan, sırf bu şekilde yaşadığı için özgürdür:
Yalnızca yapabileceği şeyleri istediği için istediği
her şeyi yapabilmektedir.
69
Doğal insanı hayvandan ayıran iki özellik:
2. Gelişme: Doğal insanda gizilgüçtür.
• İkinci özellik “Gelişme Yetisi”dir. Hayvan
nasılsa öyle kalır, insan ise bu yetisi
sayesinde gelişme gösterir; (ancak bu
Aydınlanmanın ilerleme anlayışından
farklıdır; her zaman daha iyiye, yetkinliğe
gidecek diye bir şey yoktur.)
• Gelişme yetisi doğal insanı insan düzeyine
yükseltir; ancak toplumsallaşmaya,
dolayısıyla toplumun içerdiği bütün
kötülüklere de kaynaklık eder.
70
• “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu bana
aittir’ diyebilen ve buna inanacak kadar saf insanlar
bulan ilk insan uygar toplumun gerçek kurucusu
oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da
hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine ‘Bu
sahtekara kulak vermekten sakınınız…’ diye
haykıracak olan adam insan türünü nice suçlardan,
nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice
yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan
esirgemiş olurdu. … Fakat öyle görünüyor ki o
zaman her şey, o güne kadar olduğu gibi sürüp
gidemeyeceği noktaya artık gelmişti; çünkü
mülkiyet düşüncesi, … birdenbire oluşuvermedi.”
71
• Rousseau’ya göre, mülkiyetin ortaya
çıkması, TOPLUMSALLAŞMA, doğa
durumunun son sınırına gelinmesi
demektir.
72