Transcript İndir
İLERİ GELİŞİM PSİKOLOJİSİ
YETİŞKİN PSİKOLOJİSİ Ders 1
Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Hasan Kalyoncu Psikoloji Lisans 2. Sınıf, 2013-2014
KAYNAK: “Gelişim Psikolojisi” Yazar: Bekir Onur İmge Kitapevi
TANIM
Net bir tanımı yok. Freud: «Daha önce oluşmuş kişilik yapısı üzerinde dalgalanma» Piaget: «Ergenlikten sonra önemli bilişsel değişimler yok» Kohlberg: «Ahlka gelişimi erken erişkinlik yıllarında tamamlanır. «Fiziksel ve psikolojik bakımdan olgunlaşmış»
Başlangıç Öğrenim yaşamını bitirmiş Tam zamanlı bir işe girmiş Evlenmiş Yaşlanma Biyolojik Toplumsal
Tanım
Yetişkin (adult) sözcüğü Latince büyümek (adolescere) fiilinin geçmiş zaman ortacından türemiştir.
Buna göre; "yetişkin" bir kişi "büyümüş" bir kişi sayılır. Yetişkinin sadece fiziksel özellikler bakımından değil, psikolojik özellikler bakımından da dikkate alınması gereğinden doğmaktadır
"Genç yetişkinlik" (young adulthood) dönemi, yetişkinliğe girişi temsil ettiği için insan yaşamındaki en önemli dönüm noktalarından biridir.
Ergenlikteki gelişim bir bakıma yetişkinliğe hazırlanma olarak görülebilir. Ancak kişi ergenlikten çıkıp hemen yetişkinliğe giriyor da değildir.
Yetişkinlik Kuramları
A. Bühler'in İnsan Yaşamının Akışı Kuramı:
1) İlerleyici büyüme, 15 yaşına kadar 2)Büyümenin cinsel üretme yeteneğiyle birlikte sürmesi, 15-25 yaşlar 3)Büyümede kararlılık, 25-45 yaşlar 4) Cinsel üretme yeteneğinin yitirilmesi,45-65 yaşlar 5) Gerileyen büyüme ve biyolojik iniş, 65 yaş ve ötesi.
Frenkel, 1936;
"Çocukluktan -yaşamın birinci döneminden- yeni kurtulmuş genç insan yaşamı konusunda ilk planları yapar ve ilk kararları alır; bu, ergenlikte ya da hemen sonrasında gerçekleşir. Hemen ardından yaşamın ikinci dönemi başlar. Bu dönem genç insanın gerçeklikle karşılaşma -temas kurmaisteğiyle nitelenir. İnsanlarla ve mesleklerle ilişkisi bu amaca dönüktür. Kişiliğinde bir 'genişleme' olur. Yaşamının ne getireceğini öğrenebilmek için tutumlarında gösterdiği geçicilik de karakteristiktir. İkinci dönemin sonunda bireyler yaşama karşı kesin bir tutum sahibi olmuşlardır.
Üçüncü dönemde canlılık hala en yüksek noktasındadır, ama artık belirli bir yön ve özellik kazanmıştır.
Bu nedenle bu dönem çoğu zaman öznel deneyimlerin en yoğun olduğu dönem olma özelliğini taşır.
Dördüncü döneme geçiş genellikle bir bunalımla kendini gösterir, çünkü bireyin gittikçe açılan güçleri bu noktada duraklamaya başlamıştır, fiziksel yeteneğe ya da biyolojik gereksinmelere bağlı birçok şeyden vazgeçmesi gerekmiştir.
Biyolojik eğrideki ve onunla bağlantılı etkinliklerdeki düşüşe karşın, bu dönem yaşamın üretkenliği ve yararları konusunda yükselen bir ilgi çizgisi gösterir.
Beşinci dönem en çok sözü edilen dönem olarak, ölümün yakınlaşması, yalnızlık yakınmaları nedeniyle dinsel sorunların ağırlık kazandığı dönemdir. Bu son dönem genellikle geçmişe ilişkin yaşantılar ve geleceğe ilişkin düşüncelerle, yani ölümün yaklaşmasına ve insanın geçmiş yaşamına ilişkin düşüncelerle doludur."
Bühler'in görüşü, büyüme, kararlılık kazanma ve inişe geçme gibi biyolojik süreçler ile, etkinlik ve başarılarda genişleme, yükselme ve daralma gibi psikososyal süreçler arasındaki koşutluğu vurgular.
Çoğu zaman biyolojik eğri psikososyal eğriden daha ilerdedir; bu, zihinsel yeteneklerine güvenen bir insanın fiziksel güçleri inişe geçmeye başladıktan sonra bile daha yıllarca yüksek bir üretkenlik düzeyi sürdürmesi durumunda doğrudur.
Kuhlen bu büyüme, yükselme ve daralma kuramını biraz değiştirdi: Kuhlen'e göre büyüme-genişleme güdüleri (başarı, güç, yaratıcılık ve kendini gerçekleştirme) bireyin davranışına yaşamının ilk yarısında egemendirler; bunlar, göreli olarak doyuruldukları (başarı ya da seks gereksinmesinde olduğu gibi) ve kişi yeni toplumsal konumlara geldiği için (anne olmak ya da bir kuruluşun başkanı olmak örneklerinde olduğu gibi) kişinin yaşamı boyunca değişebilirler.
Kuhlen, yaşın ilerlemesiyle birlikte gereksinmelerin "doğrudan" doyurulmasının yerini "dolaylı" ya da "başkalarının doyumu ile" doyurulmasının aldığını belirtmektedir. Dolayısıyla insanın yaşam döngüsü bir "genişleme ve daralma eğrisi" olarak nitelenebilir.
Kuhlen'in açıklama modelinde, yaşamın ikinci yarısında anksiyete ve tehdit daha önemli bir güdülenme kaynağı olmaktadır. Bu, genişlemenin sona ereceğini hissettiği ve yerine konmaz yitimlerle karşılaştığı orta yaşlarda başlayabilir. Kuhlen, ilerleyen yaşla birlikte bireylerin daha az mutlu olduğunu, kendilerini daha olumsuz gördüklerini ve özgüvenlerini yitirdiklerini belirten pek çok araştırmadan söz etmektedir; yaşlı insanlardaki anksiyete belirtilerinin artışı dikkati çekmektedir. Bu veriler, erkeklerle ve aşağı sınıftan kişilerle karşılaştırıldığında, kadınların ve yukarı sınıftan kişilerin yaşlanmaktan daha fazla etkilendiğini göstermektedir.
Özetle;
Yaşam döngüsünün iki genel eğilim içinde görülebileceğini belirtmektedir: Büyüme-genişleme ve daralma. Yaşamın ortalarında bir yerde bu iki karşıt eğilim arasında büyük bir dönüm noktası yer alabilir. Bühler bu dönüm noktasını, orta yılların -yaklaşık 40-45 yaşlar- yükselme dönemini izleyen kendini değerlendirme döneminde görmektedir. Kuhlen bu dönüm noktasının daha az belirgin olduğunu söylemektedir; bu nokta, ilk büyüme-genişleme güdülerinin doyurulması sonucu yeni güdülerin ortaya çıkması olabilir, fiziksel ve toplumsal yitimler sonucu ortaya çıkabilir, belirli bir duruma "kapanmış olma" duygusundan doğabilir, yaşamın yarısını yaşamış olmanın sonucu olabilir. Büyük olasılıkla, bu dönüm noktası biyolojik, psikolojik ve toplumsal etkenlerin etkileşiminden doğmaktadır.
B. Jung'un Yaşam Evreleri Anlayışı:
Jung yaşam evrelerini açıklamaya "gençlik" ile başlar ve bu evreyi erinlik sonrasından orta yıllara (35-40 yaşları) dek uzatır. Jung'a göre çocuk, anababasına, eğitimcilere ve doktorlara sorun olabilir, ama çocuğun kendi sorunları yoktur; yalnızca yetişkin "kendi hakkında kuşkular duyabilir".
Gençlik dönemi, çocukluğun cinsel içgüdü ve aşağılık duygularına ilişkin düşün terkedildiği ve genel olarak yaşam ufkunun genişlediği dönemdir. Bundan sonraki önemli değişik 35-40 yaşları arasında başlar.
Jung bu değişimi şöyle anlatır: "Başlangıçta bu değişim belirgin ve bilinçli değildir. Daha çok, değişimin dolaylı belirtileri bilinçdışında meydana gelen değişimden kaynaklanırlar. Çoğu zaman, sanki kişinin karakterinin yavaş yavaş değişmesi gibidir. Bazen çocukluktan beri kaybolmuş bazı özelliklerin su yüzüne çıktığı görülür, bazen kişinin önceki eğilim ve ilgileri zayıflar ve yerini yenilerine bırakır. Bazen de tersine -bu çok sık olur- kişinin inanç ve ilkeleri, özellikle ahlaki olanlar güçlenir, gittikçe sertleşir ve 50 yaş dolayında birey hoşgörüsüzlük ve fanatiklik dönemine girer; sanki bu ilkelerin varlığı tehdit altındadır ve onları daha bir güçle korumak gerekmektedir."
Jung, nörotik hastalıkları, "gençlik evresinin psikolojisi"nin ortayıllara taşınmak istenmesi olarak görür -tıpkı gençlikteki nörotik rahatsızlıkların çocukluğu terk edememekten kaynaklanması gibi-.
Yaşlılıkta ise Jung, "psyche'de derin ve garip değişimler" görür. İnsanlarda özellikle psyche alanı içinde karşıtlarına doğru değişme eğilimi vardır.
Jung, "yaşamın çelişkisini pekiştiren güçlü bir içsel süreç"ten söz eder. Genel olarak Jung, "yaşamın öğleden sonrasını
sabah programına göre yaşayamayacağımızı ileri sürer, "sabah büyük olan akşamüstü küçülecek ve sabah doğru olan akşamüstü yalan olacaktır."
Jung, ölümde bir amaç bulmanın sağlıklı olduğunu ve bundan kaçınmanın yaşamın ikinci yarısını amaçtan yoksun bırakarak sağlıksız kıldığını ileri sürer. Jung, yaşamın ikinci yarısındabireyin dikkatinin kendi iç dünyasına yöneldiğini ve bu iç keşfin yaşama bütünlük ve anlam kazandırarak ölümü kabullenmede yardımcı olduğunu savunur.
Özetle,
Jung'a göre kişilik, yaşam döngüsünün birinci ve ikinci döneminde farklı yönlerde gelişir. Birinci dönemde birey dış dünyaya doğru açılır, dış dünyayla ilişki kurma kapasitesini geliştirir, toplumsal ödüller kazanmaya çalışır. Ayrıca, böyle davranmak kadın ve erkek cinsel kimliğinin geliştirilmesi için de gereklidir. Bu dönemde tek yanlılık bir bakıma gerekli, hatta zorunludur. Genç insanların iç doğalarıyla ilgilenmelerinin bir yararı yoktur; görevleri şimdilik yalnızca dış dünyanın istemlerini karşılamaktır.
Ruhsal yaşamda 40 yaşına doğru başlayan değişimde birey artık hedeflerinin ve hırslarının önemini yitirdiğini hisseder, kendisini durgun, çökkün ve eksik olarak algılar. Jung'a göre bu olgu toplumsal başarı kazanmış insanlarda bile gözlemlenebilir, çünkü bu toplumsal başarılar kişilikte yaşanmadan kalan özelliklerin bedeli olarak kazanılmıştır.
Ancak insan bu bunalımdan çıkış yolunu bulabilir. Bilinçdışı kişiyi iç dünyasına dönmesi ve yaşamın anlamını araştırması için yüreklendirir. Bu dönemde enerjimizi dış dünyayla başetme çabasından uzaklaştırıp iç dünyamızda odaklaştırmaya başlarız. Böylece ne zamandır gerçekleştirilmemiş gizilgüçlerimizi tanımak için bilinçdışını dinlemeye yöneliriz.