dosyayı indir

Download Report

Transcript dosyayı indir

Hazırlayan: Merve Nur Keskin
1-Yerçekimi Kanunu
2-Newton Kanunları
3-Termodinamik Kanunları
4-Ohm Kanunu
5-Paskal Yasası



Einstein özel görelik kuramını 1905 yılında
yayınladı. Buna göre:
1.Fizik yasaları her türlü referans noktasından
bağımsızdır.
2.Işık hızı uzayda sabittir ve gözlemi
yapanların hızından bağımsızdır.
3.İzafiyet Teorisi
Ünlü İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton 1642'de Colterworf'ta
doğdu. Doğumundan 3 ay önce babası öldü, annesi yeniden evlendi.
Newton çocuk denecek yaşlarda doğayı gözlemliyor, tahtadan
oyuncaklar yapıyordu.Grantham'daki bir okula yazıldıysa da annesi
sonraları evin geçimine katkıda bulunsun diye küçük Newton'u okuldan
aldı; fakat ilerleyen yıllarda ondaki düşünce gücünü sezen varlıklı bir
yakının araya girmesiyle tekrar Grantham'daki okula kaydedildi. İçine
kapanık, zayıf bedenli ve yoksul olduğu için diğer çocuklar tarafından
horlandı. Ama bu horlanma onda başarılı olma dürtüsü yarattı.
Ünlü İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton 1642'de Colterworf'ta
doğdu. Doğumundan 3 ay önce babası öldü, annesi yeniden evlendi.
Newton çocuk denecek yaşlarda doğayı gözlemliyor, tahtadan
oyuncaklar yapıyordu.Grantham'daki bir okula yazıldıysa da annesi
sonraları evin geçimine katkıda bulunsun diye küçük Newton'u okuldan
aldı; fakat ilerleyen yıllarda ondaki düşünce gücünü sezen varlıklı bir
yakının araya girmesiyle tekrar Grantham'daki okula kaydedildi. İçine
kapanık, zayıf bedenli ve yoksul olduğu için diğer çocuklar tarafından
horlandı. Ama bu horlanma onda başarılı olma dürtüsü yarattı.

‘Elma’nın İzinde Büyük Buluş
Okulda hızla birinciliğe yükseldi. Burayı bitirdikten
sonra 19 yaşında Cambridge Üniversitesi'ne girdi. O
sıralar ortalıkta dehşetli bir hastalık kol geziyor,
insanlığı kırıp geçiriyordu. Daha sonraları 1880'lerde,
yani 15 yıl sonra Pastör'ün çaresini bulacağı bu
hastalık veba salgınıydı. Okullar kapandı, halk panik
içinde salgının geçmesini bekledi. Üniversite de
eğitime ara verilince Isaac Newton evine döndü.
Tabiatın ortasındaki bahçeli evlerinde kendini
yetiştirmeye koyuldu. Hatta denilebilir ki, ünlü
yerçekimi buluşunu burada yaptı.
Yerçekimi kanunu, Newton'un başından geçen ilginç
bir olayla anlatılır. Ünlü Fransız şairi Voltaire,
"Ağaçtan düşen elma hikâyesini Newton'un
yeğeninden dinledim." diyor ve devam ediyor:
"Newton bir gün Woolshorpe'deki evinin
bahçesinde, ağacın altında kitap okurken elma
ağacının tepesindeki bir elma dalından koparak,
kafasına 'küt!' diyerek düşer. Başını kaldırıp
baktığında elmanın daha önce asılı bulunduğu dalın
sallanıyor olduğunu görür. Demek ki rüzgâr veya
başka bir güç dala kuvvet uygulayarak elmanın
daldan kopmasına sebep olmuş, kopan elma başka
destek bulamayınca boşta kalmamış, yere doğru
düşmüş. İşte Newton'un yerçekimi kuvveti ile ilgili
yazacağı yüzlerce bulgunun altyapısı bu."


Mekanik Biliminin Temelleri
Onun meşhur "principia" adlı eseri mekânik bilimin temellerini oluşturmuştur. Hiçbir madde sağdan-soldan veya
yukarıdan-aşağıdan bir kuvvet tarafından itilmediği sürece hareket etmez. Yani onun "eylemsizlik" ilkesine göre bir
cismi harekete geçirmek için kuvvete ihtiyaç vardır. Bu buluş sabit gibi görünüyor ama öyle değil. İşin detayına
inildiğinde -ki Newton "principia"da bu detaya iniyor- uçakların, füzelerin, uzay araçlarının nasıl yere kuvvet uygulayıp
yukarıya doğru hızla fırladıklarını daha iyi anlarız. Newton "evrensel çekim kanunu" sayesinde ağaçtan düşen bir
elmayla, Güneş etrafında belli yörüngelerde hareket eden gezegenlerin çekiminin aynı kütlesel çekim kanunundan
kaynaklandığını buldu ve ispatladı.
Newton'un ışık üzerinde yaptığı çalışmalar da vardır. Örneğin, "Optick" adlı kitabından bugünkü optik kanunlarının
temeli yatar. Newton güneşin içinde yeryüzündeki tüm renklerin saklı olduğunu söyler. "Güneş görüldüğü gibi sarı
değil. İçinde insanlığın farkında olmadığı hatta çok ileriki zamanlarda da farkında olmayacağı acayip renkler var.
Meselâ, gökkuşağı yağmurdan sonra güneşten süzülüp gökyüzünde asılı kalan birkaç renkten bazılarını içerir. Eğer
bütün renkler elde edilip bir prizmadan geçirilirse güneş ışığı elde edilebilir." diyor Newton.
Ne yazık ki söylediği ve ispat ederek açığa çıkardığı buluşları Fransız bilim adamları tarafından kabul edilmeyerek "ipe
sapa gelmez şeyler" olarak nitelendirildi. Bir ara bunalıma girdi ama yakın dostu ünlü Halley kuyruklu yıldızını bulan
Astronom John Halley ona destek oldu. Dostu Halley'in teşvikiyle dünyaca ünlü "Tabiat Felsefesinin Matematiksel
İlkeleri" adlı eseri yazdı. Ünü tüm Avrupa'ya tamamen yayılmıştı. Kraliyet Bilim Akademisi, Newton'un makalelerini
büyük bir heyecan içinde yayınlıyordu. Hatta Akademi üyeliğine ve Cambridge Üniversitesi'nde Parlamento üyeliğine
getirildi. 1706'da kraliyet derneğinin başkanlığına seçildi. 1708'de kraliçe Anna tarafından "Sir" unvanıyla
mükâfatlandırıldı.
İnsanlığın Hizmetinde Bir Ömür
Bu dâhi adam bir müddet yaylalık kulübesine çekilip kafa dinledi, münzevi bir hayat yaşadı. Burada yaptığı bir
teleskopla Jüpiter'i seyretti, düşüncelere daldı. Açık, uçsuz bucaksız kırlarda yürürken bir taraftan da çok sevdiği
kitaplardan kopamıyor ve zevkle okuyordu.
Newton 85 yaşına geldiğinde bedeni artık kendini taşımıyordu. İçine kapandı. Kimseyle görüşmemeye, hatta misafir
dahi kabul etmemeye başladı. 20 Mart 1727'de Londra'daki evinde sakin bir şekilde bu hayattan göçtü. Isaac Newton son
zamanlarını teoloji yani din bilgisiyle geçirmişti. Ölümünden sonra bile şahsiyeti ve varlığı sürekli anıldı, ileride
insanlığa hizmet edecek buluşların babası oldu.






Newton'ın hareket yasaları, bir cisim üzerine etki eden kuvvetler ve cismin hareketi
arasındaki ilişkileri ortaya koyan üç yasadır. İlk kez Sir Isaac Newton tarafından 5
Temmuz 1687 tarihinde yayımlanan Philosophiae Naturalis Principia Mathematica adlı
çalışmada ortaya konmuştur. Bu yasalar klasik mekaniğin temelini oluşturmuş, bizzat
Newton tarafından fiziksel nesnelerin hareketleri ile ilgili birçok olayın açıklanmasında
kullanılmıştır. Newton, çalışmasının üçüncü bölümünde, bu hareket yasalarını ve yine
kendi bulduğu evrensel kütleçekim yasasını kullanarak Kepler'in gezegensel hareket
yasalarının elde edilebileceğini göstermiştir.
1. Yasa Eylemsiz referans sistemi adı verilen öyle referans sistemleri seçebiliriz ki, bu
sistemde bulunan bir parçacık üzerine bir net kuvvet etki etmiyorsa cismin hızında
herhangi bir değişiklik olmaz. Bu yasa genellikle şu şekilde basitleştirilir: “Bir cisim
üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etkimedikçe, cisim hareket durumunu
(durağanlık veya sabit hızlı hareket) korur.”
2. Yasa Eylemsiz bir referans sisteminde, bir parçacık üzerindeki net kuvvet onun
çizgisel momentumunun zaman ile değişimi ile orantılıdır: F = d (mv) / dt.
Momentum(mv), kütle ile hızın çarpımına eşittir. Kuvvet ve momentum vektörel
nicelikler olduğundan, net kuvvet cisim üzerine etki eden tüm kuvvetlerin vektörel
toplamı ile bulunur. Bu yasa sıklıkla şu şekilde ifade edilir: “F=ma: Bir cisim üzerindeki
net kuvvet, cismin kütlesi ile ivmesinin çarpımına eşittir.”
3. Yasa Bir cisme, bir kuvvet etkiyorsa; cisimden kuvvete doğru eşit büyüklükte ve zıt
yönde bir tepki kuvveti oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken bu kuvvetlerin aynı
doğrultu üzerinde olduğudur. Bu yasa çoğu zaman şu cümle ile basitleştirilebilir “Her
etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.”Bu yasalara getirilen çeşitli yorumlar vardır.
En genel olan yorumda kütle, ivme ve (en önemlisi) kuvvetin önceden tanımlanmış
olduğu varsayılmaktadır. Ancak Newton'ın birinci ve ikinci yasasının aslında kuvvetin ve
kütlenin tanımı olduğuna dair yorumlar da mevcuttur.
Dikkat edilirse ikinci yasa ancak gözlem bir eylemsiz referans sisteminden yapıldığında
geçerlidir. Eylemsiz referans sistemi birinci yasada tanımlanmış olduğundan ikinci yasayı
kullanarak birinci yasanın ispatını aramak mantıksal bir yanılgı olacaktır.
Işık hızına yaklaşan hızlarda Newton yasaları fiziksel olayları açıklamakta yetersiz
kalmakta, bu nedenle geçerliliklerini yitirmektedirler. Işık hızlarına yakın hızlarda
cisimlerin hareketi incelenirken Albert Einstein'ın geliştirdiği özel görelilik teorisi dikkate
alınmalıdır.







Termodinamik, enerji ve bazı enerji çeşitlerinin birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır ve hayatın devamı
için temel olan enerji konusunu ele alan heyecan verici çekici bir konudur. Bütün dünyada uzun süredir
mühendislik öğreniminin temel bir parçası olmuştur. Termodinamik bilenen ev gereçlerinden, ulaşım araçlarına, güç üretim
sistemlerine ve hatta felsefeye kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. Termodinamiğin tarihçesine bakarsak 18.yüzyılın
başlarındagelişen tekstil endüstirisini asıl sebep olarak gösterebiliriz. Kullanılan insan ve hayvan gücünün yetersiz
kalması sonucu 1697 yılında Thomas Savery ve 1712 yılında Thomas Newcomen ilk buhar makinelerini yaparlar. 1765-1766 yıllarında
James Watt bu makineleri geliştirerek termodinamik bilimini ortaya çıkarmıştır.
Termodinamiğin uygulama alanlarına günlük kullandığımız eşyalardan örnek verecek olursak bunların
başında buzdolabı, klima, motordaki yanmalar kısacası ısıtma ve soğutmanın olduğu eşyalarımızın tamamı gelir.
Termodinamik bilim dalı ve ilkelerinin hepsi mühendislik uygulamalarıdır. Termodinamiğin önemini bir örnek ile vurgulamak
istersek buzdolabındaki akışkan R-134a (halk dilinde buzdolabı gazı) dolabın kılcal damarlarında dolaşırken sürekli faz
değiştirir ve bu faz değişimleri arasında açıga çıkan ısıda dolabın soğumasını sağlar. İkinci bir örnek verecek olur isek bu da şüphesiz
evimizdeki kombilerimiz olacaktır.Doğalgazın sıvı fazda kombimize girmesi daha sonra sıvıfazda olan doğalgazın atmosfer
basıncında gaz fazına dönüşüp yakılması ve kombideki suyun ısınmasından radyatörlerimize dağıltılmasına kadar geçen
her sürede termodinamik yine işin başındadır. Bu iki örnektenden anlayacağımız gibi termodinamiği görmek o kadarda zor degildir.
Önemli bir mühendislik uygulaması olan termodinamik adından da anlanacağı gibi ısının dinamik özelliklerini inceler ve ısının
olduğu her yerdedir.
Termodinamik zamanla gelişmiş ve yasalara bölünmüştür. Bunları yakından incelersek:
Termodinamiğin 1. yasası: Herhangi bir sistemdeki toplam iç enerji, sisteme eklenen ya da çıkan ısı ve iş ile alakalı olduğundan
bahseder. Yani hiçbir enerji yoktan var edilemez veya var olandan yok edilemez. Bunu formülize edersek: U=Q-W şeklinde
tanımlarız. Burada Utoplam iç enerjiyi , Q ısıyı, W ise işi temsil etmektedir.
Termodinamiğin 2. yasası: “Sıcaklık farkı olan 2 cisimden soğuk olandan sıcak olana kendiliğinden ısı transferi gerçekleşmez.”
şeklinde kalıplaşmış bir tanımı vardır. Burada ısıtransferinin olabilmesi için mutlaka bir işe ihtiyaç olduğu vurgulanmak istenilmiştir.
Termodinamiğin 3. yasası: “Eğer mutlak sıfır noktası olan 0 Kelvin ( -273 santigrat derece ) yenilirse, bu sıcaklığa inebilen tüm
parçacıkların biririne eşit entropileri olur.” Bu yasada da 2. yasada olduğu gibi kalıplaşmış bir tanım vardır. Bu kanunda asıl olarak
bize 0 kelvinde parçacığın entropisinin 0′a inerek tüm parçaların enerjisinin birbirine eşit olacağını söyler.
Termodinamiğin 0. yasası: Bu yasa aslında en basit olan ve ilk başta bilinmesi gereken sonradan bulunmuş bir yasa olduğu için 0.
yasa adını almıştır. Herhangi bir x, y, z parçacıklarından x ile y birbiriyle termal dengedeyken y ile de z’ de termal dengede ise
x ilez’ninde termal dengede olacağından bahseder. Sonuç olarak Tx=Ty=Tz’dir.




Bir elektrik devresinde iki nokta arasındaki iletken üzerinden
geçen akım, potansiyel farkla (örn. voltaj veya gerilim düşümü)
doğru; iki nokta arasındaki dirençle tersorantılıdır.
Burada, I akım amper, V referans alınan iki nokta arasındaki
potansiyel fark volt ve R ohmla ölçülen ve direnç olarak
adlandırılan devre değişkeni (volt/amper)dir. Potansiyel fark
gerilim olarakta bilinir ve bazen V nin yerine U, E veya emk
(elektromotor kuvvet) sembolleri kullanılır.
Bu kanun basit elektriksel devrelerdeki telden geçen akım ve
gerilim miktarını açıklar.
Yukarıdaki Ohm kanunu elektrik/elektronik mühendisliği
alanında aşırı derecede kullanılan bir eşitliktir. Çünkü gerilim,
akım ve direncin birbirleriyle olan ilişkisini makroskopik seviyede
inceler. Bu elemanlar çoğunlukla bir elektrik devresinde bulunur.


Fizik bilimlerinde, Pascal yasası veya Pascal prensibi;
hareketsiz ve sıkıştırılamayan bir akışkanın aynı
mutlak yüksekliğe sahip tüm noktalarında, bazı
yerlerde akışkana ek basınç uygulansa dahi, sıvı
basıncı aynıdır, der.Öte taraftan, h1 ve h2 gibi
yüksekliği verilen iki noktadaki basınç farkı aşağıdaki
gibidir:
Ayrıştırılamadı(bilinmeyen fonksiyon): P_2 - P_1=\xx g (h_2-h_1)\,xzxzxzBurada ρ (rho)
akışkanın yoğunluğu, g deniz seviyesindeki
yerçekimi ve h1</ z>, h2 yüksekliktir.Bu formülün sezgisel açıklaması
şudur ki; iki yükseklikteki basıncın değişimi, bu iki yükseklikteki akışkanın
ağırlığına bağlıdır. zxzxz<Yükseklikteki değişimin ek basınçlarla bağlantılı
olmadığına dikkat ediniz.Bu yüzden Pascal yasası, herhangi bir noktaya
uygulanan basınçtaki herhangi bir değişiklik akışkan boyunca aynen aktarılır.


Esas olarak zaman ve uzayla meşgul olan ve onlara daha genel bir
bakışla, fiziksel olayları açıklayan bir teori. Albert
Einstein tarafından ortaya konan bu teori, Kuantum teorisi gibi
yirminci yüzyılda fizikte önemli bir değişiklik meydana
getirmiştir
Dünyanın sabit ve kainatın merkezi oluşu fikri daha sonra terk
edildiğinde neyin sabit olduğu sorusu ile
karşılaşılmıştı. Newton kendi ifade ettiği hareket kanunlarından,
hareketsiz olmanın özel bir anlamı olmadığını ortaya koymuştur.
İzafiyet prensibine göre, tam hareketsiz olma diye bir şeyin
herhangi bir anlamı yoktur ve düzgün hareketler hep birbirlerine
göre izafi (bağlı bulunduğu şey ile değişen) olarak belirirler.
Uzayın derinliklerinde tasavvur edilen bir uzay aracındaki
kimsenin herhangi bir hareket tesiri hissetmediğinden hareketsiz
olduğunu iddia etmesi, onun yanından geçen motoru
durdurulmuş ve düzgün bir hızla hareket eden uzay aracının
sahipinin aynı iddiada bulunmasından farklı değildir. Her ikisinin
de hareketsiz olma iddiası doğru değildir.




1905 yılında Einstein şimdi "Özel İzafiyet Teorisi" diye isimlendirilen teoriyi ortaya koydu. Bu sanki
birbirine zıt düşen iki kabule dayanmaktaydı: 1) İzafiyet prensibi olarak bilinen düzgün hareketin izafi
olması; 2) Düzgün harekette ışığın hızı her doğrultuda aynı olması. Bu her iki postülat Michelson-Morley
tarafından yapılan ve diğer deneylerle de gözlenmiştir. Buna göre ışık kaynağına yaklaşan veya ondan
uzaklaşan için ışık hızları, her ne kadar kaynağa doğru koşan daha büyük bir ışık hızı beklerse de, aynıdır.
Buna göre ışığa yetişmek için hareket eden bir kimseden, ışık kendi sabit hızı ile kaçacaktır. Sonuç olarak
hiçbir cisim ışıktan hızlı hareket edemez.
Bu kabullerden hareket eden Einstein, ilk önce iki olayın aynı zamanda meydana gelme kavramını ele
almıştır. Bunu açıklamak için uzayın derinliklerindeki bir uzay gemisinde tam ortada durup her iki uca aynı
zamanda ulaşacak bir ışık gönderelim. Uzay gemisi ile aynı yönde hareket eden bir başka uzay gemisinde
bulunan kimse, bunun böyle olmadığını iddia edecektir. Çünkü ona göre uzay aracının ön kısmına ışık daha
çabuk erişecektir. Bunun sonucunda farklı yerlerde aynı zamanda olma, mutlak değil tamamen gözlemciye
göre izafidir. Buna bağlı olarak mesafenin de izafi (bağıl = rölatif) bir büyüklük olduğu sonucuna varılır.
Zaman ve uzaya giren izafiyet kavramı, bunlardan türetilen hız ve ivmeyi de değiştirecektir. Buradan
devamla kuvvet, enerji, iş ve kütle tariflerini de buna göre değiştirmek gerekir.
İzafiyet teorisinin tuhaf görülen sonuçları vardır. Bunlardan biri, hareket eden cisimlerde sathın
yavaşlamasıdır. Hareket eden cisimler, etmeyenlere daha ağır gelecektir. Burada meşhur E= mc2 formülü
elde edilir ki, bu, enerjinin kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşit olduğunu bildirir. Düşük hızlarda
(20.000 km/saat bir düşük hız sayılmaktadır.) izafiyetin tesirleri fevkalade çok küçüktür. Ancak, ışık hızına
(300.000 km/saniye) yakın hızlarda bu etkiler fevkalade büyüktür. Einstein’a göre düzgün hareketin uzayzaman ölçümü, daha önce bağımsız olarak Lorentz tarafından çıkarılan bir dönüşümle ilgilidir. Lorentz
dönüşümünü, Einstein’ın iki postülatından bağımsız olarak ortaya koymuştur. Lorentz dönüşümünde, uzay
ve zaman birbirine bağlanmıştır. 1907’de Einstein’ın matematik hocası H. Minkowski, Lorentz
dönüşümünün matematik formuna sahip olduğunu göstermiştir. Bu ise, Einstein’ın teorisinin dört boyutlu
uzay-zaman cinsinden ifade edilebileceğini açığa çıkarmıştır. Gerçekte, zamanın dördüncü boyut olarak
alınması oldukça eskidir. Çünkü bir hareketin belirtilmesinde uzay koordinatları yanında zamanın da
verilmesi gerekir. Newton’un teorisine göre zaman bütün gözlemcilere göre mutlak bir büyüklüktür. Bunun
sonucu dört boyutlu kavramı bir üç boyutlu uzay ve bir boyutlu zaman parçasına ayırmak mümkündür.
Minkowski’ye göre dört boyutlu uzay tamamen üç boyutlu uzayda olduğu gibidir, zaman
bir farklılık meydana getirmez.








Düzgün hareket eden bir kimse, harekette olduğunu kendi aracında yapacağı deneylerle belirleyemez.
Ancak, harekette ivme varsa, bu hareket eden tarafından hissedilir. Bu sonuçlar, 1907’den itibaren
Einstein’ın dikkatini çekmişti: Neden sadece düzgün hareket relatif (izafi) ve ivme mutlaktı? Bunların
yanında Newton’un kanunları yeni uzay ve zaman kavramıyla uyuşmamaktaydı. Bazı fizikçiler alışıla gelen
yolu deneyerek bu uyuşumu sağlamaya çalıştılar. Einstein ise, kütle çekiminin ivme ile birleştirilmesi
gerektiği kanaatindeydi.
Galileo, Pisa kulesinde yaptığı deneyde, hafif ve ağır cisimlerin aynı ivme ile düştüğünü göstermiştir.
Einstein bu deneyin önemini kavramış ve bunu genel izafiyet teorisinin temeli yapmıştır.
Uzayın derinliklerinde iken sürücü, ağırlıksız olduğunu hisseder. Ancak araç ivme ile harekete başlarken,
içindeki ağırlık hissini fark eder. Etraftaki bütün yüzey cisimler bu halde harekete ters yönde düşerler.
Einstein, bu olayın uzay aracının üniform kütle çekiminde bulunurken de ortaya çıkabileceğini fark etmişti.
Bunun sonucu olarak eşdeğerlik prensibini ortaya koymuştur. Buna göre düzgün ivme ile düzgün kütle
çekimi hiçbir vasıta ile ayırt edilemez. İçinde bulunan bir kimse, uzay aracına yandan gelen ışığın, aracın
arka tarafına doğru eğildiğini görecektir. Ayrıca zaman, ivme ve kütle çekimi ile değişecektir.
Einstein, izafiyet prensibini düzgün hareketten tüm harekete genişletmiştir.
Newton, Güneş etrafındaki gezegenlerin hareketini, koyduğu hareket kanunlarına dayanarak açıklamıştır.
Burada Newton, kütle çekimi kuvvetine ihtiyaç duymuştu. Einstein ise gezegenlerin yörüngelerini, Güneşin
kütle çekimi sonucu eğriliğe sahip olan dört boyutlu uzay-zaman koordinat takımında en kısa yol
prensibinden hareketle elde etmiştir. Bu şekilde elde edilen yörüngeler Newton’unki ile hemen hemen aynı
idi. Ancak Merkür gezegeninde Einstein eliptik yörüngenin büyük ekseninin yüzyılda 43 saniye döneceğini
vermişti. Gerçekte de bu çok eskiden gözlenmiş, fakat açıklanamamıştı.
Einstein’a göre ışık, uzayın eğrilikli olmasından dolayı kütle çekimi tarafından saptırılmaktadır. Ayrıca
Güneşteki atomlar, yeryüzündekine nazaran daha yavaş titreşmektedir ki, bu olay kızıla kayma olarak
isimlendirilmiştir. Bütün bu sonuçlar gözlenmiştir.
1917’de Einstein, teorisini bütün evrene tatbik etti ve böylece çok değişik bir yaklaşım elde edilmiş oldu.
1918 de Hermann Weyl, kütle çekimini, dört boyutlu uzayın bir esası olduğu fikrinden, elektromagnetik
kuvvetlere bir geometrik yorum getirmeye çalıştı. Bu çalışma ile nükleer kütle çekimi ve magnetik kuvvetleri
birleştirecek bir teori aranması araştırmaları başladı.
Özel izafiyet teorisinin başarılarından biri de P.A.M. Dirac’ın elektronun izafi Kuantum teorisi
ve kuantum elektrodinamik’tir. Bu, fizikte önemli pratik sonuçların elde edilmesine sebep olmuştur. Ancak,
bütün bilimsel ve felsefi önemine rağmen, genel teori bilimsel ana çalışmaların dışında kaldı. Sebebi de,
uzayın eğriliğinden dolayı ortaya çıkan tesirlerin çok küçük olmasıdır. Genel teorinin
ana tatbikat alanı astronomi olmuştur. Çekirdek fiziği de teorinin uygulandığı alanlardan biridir.
Hazırlayan: Merve Nur Keskin
 Sınıf: 9/A
 No:2
 Ders: Fizik
 Konu: Teori ve Kanunlar
 Öğretmen: Ali Kemal ALEMDAROĞLU
 KAYNAKÇA:
http://izafiyetteorisi.nedir.com
http://tr.wikipedia.org
http://www.bilgiustam.com
