M*LL*YETÇ*L*K(LER)

Download Report

Transcript M*LL*YETÇ*L*K(LER)

Kaynaklar:
İnci Özkan Kerestecioğlu, «Milliyetçilik: Uyuyan
Güzeli Uyandıran Prensten Frankeştayn’ın
Canavarına»
Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali
Balibar, Irkçılık ve Milliyetçilik
1
 Eklemlenen bir ideoloji.
 Diğer ideolojiler gibi ünlü teorisyenleri
yok. Buna karşılık her milliyetçiliğin
kendi entelektüel grubu var.
 Siyasal olarak son iki yüzyılın dünya
tarihinde önemli bir belirleyici gücü
olmuş. Ancak ideoloji olarak oldukça
muğlak; kitlelere ulaşma gücünün
arkasında da bu muğlaklık var aslında.
2
 Bu yönüyle içi boş bir ideoloji. Koşulların
gerektirdiği her şeyle doldurulabilir. Kendi
başına var olan, sabit, evrensel nitelikli
ilkeleri yok. Bunun yerine daha çok bir
«söylem»ler dizgesi olarak karşımıza çıkar.
 Faşizm, liberalizm, muhafazakarlık, sosyalizm
gibi ideolojilere eklemlenir. Hangi ideoloji
ile ittifak yaptığına bağlı olarak milliyetçi
ilkeler de farklılaşır.
3
Ancak bu farklı
görünümlerin ardında
milliyetçiliğin genel bir
anlamı ve özellikleri vardır.
 Bu genel anlamı kavramak
için milliyetçiliği hem bir
toplumsal gerçeklik ya da
olgu olarak, hem de bir
söylem olarak
değerlendirmek gerekir.
4
 Sosyal bilimcilerin milliyetçilik
olgusuna yönelmesi 20. yy.ın
başlarındadır. I.D.S.’nın ardından
sistematik olarak incelenmeye başlanır.
 Ernest Gellner, milliyetçiliğin sanayi
toplumuna özgü olduğunu ve milletleri
yaratanın milliyetçilik olduğunu belirtir.
5
 Geleneksel tarım toplumunda
siyaset ve kültür, devlet ve toplum
arasındaki ilişki minimumdur ve
kültürel homojenlik değil, kültürel
çokluk kuraldır.
 Sanayi toplumu ise kültürel
homojenlik ihtiyacı ile şekillenir. Bu
homojenliğin siyasal alana da
yansımasını talep eder.
6
 Çünkü sanayi toplumunun varlığını
sürdürebilmesi için herkesin
birbirinin yerini alabildiği anonim
bir kitle toplumu gerekir. Böylece
sürekli büyüyebilecektir.
 Bu anonim toplumun
oluşturulabilmesi için
merkezileşmiş, standartlaşmış bir
eğitim sistemi zorunludur.
7
 Milliyetçilik, anonim kitle toplumunun
inşasını, eski folk toplumunun korunması
olarak sunar; bir üst kültürü
biçimlendirirken folk kültürüne dayandığını
iddia eder. Eskiden radikal kopuşu
devamlılık olarak sunar.
 Yani kendini algılayışı ile gerçek doğası birbirinin
zıddıdır.
 Gellner’e göre bu «milliyetçiliğin sahte
tertibi»dir.
8
 Milliyetçiliği anlamak için,
milliyetçiliğin yaratmış olduğu mitleri
açığa çıkarmak ve bu mitlerin
yardımıyla gerçekleştirilen toplumsal
dönüşümleri kavramak gerekir.
 Eric Hobsbawn, modern devletin
ortaya çıkışı ile milliyetçiliğin işlevsel
hale gelmesi arasında ilişki kurar.
 Milliyetçilik, modern devletin idari
gerekliliklerine yanıt vermek için ortaya
çıkan bir ideolojidir.
9
 İktidarı ele geçirmeye çalışan ve bunu
milliyetçi iddialara dayanarak meşrulaştıran
bir siyasal hareket ve ideolojidir.
 Kendine özgü bir milletin olduğu varsayımına
dayanır.
 Bu milletin çıkarları ve değerlerini, diğer tüm çıkar
ve değelerden üstün görür.
 Aynı zamanda milletin siyasal egemenliğini
kullanması yani bağımsız olması gerektiğini ileri
sürer.
10
 Millet, sadakatin, bağlılığın, meşruiyetin
biricik öznesidir. Tarihsel olarak 19. yy.da
ortaya çıkar.
 «Nation»un (Milletin) kavram olarak
kullanılması eski olsa da bir coğrafyada
yaşayan «halk»a gönderme yapan bir
kavram olarak ortaya çıkışı 16. yy.
İngilteresindedir.
11
 Halk kavramı, bir bölgenin nüfusunu anlattığı
gibi sınıfsal bir anlama da sahiptir.
Ayaktakımı ile özdeştir.
 Millet, ayaktakımının seçkin hale gelmesinin
ve aşağılayıcı niteliğinin kaybetmesinin bir
sonucu olarak kullanılmaya başlanır.
 Halk, böylece egemenliğin taşıyıcısı, siyasal
dayanışmanın temeli, bağlılığın yüce nesnesi
haline gelir.
12
 Egemenlik kullanan halk, millet olarak
anılır.
 Milletin işaret ettiği bir başka anlam ise bu
egemen halkın «biricik» olmasıdır.
 İngiltere’de egemenliğe yapılan vurgu daha fazla.
 Fransız Devrimi yoluyla bu millet fikri Fransa’ya,
oradan da Napolyon savaşlarıyla Avrupa’nın diğer
coğrafyalarına yayılır; bu sırada «biriciklik»
vurgusu öne çıkar.
 Böylece milliyetçilik liberal ilkelerden
muhafazakar ve kolektivist ilkelere kaymış
olur.
13
 Egemenliğini reel olarak kullanan bir
topluluğun millet olarak tanımlanması ve
birtakım ayırt edici özelliklerinin olduğunun
ileri sürülmesi ile millet oldukları için
egemenlik kullanmaları gerektiği iddiası
arasında önemli bir fark var.
 İngiltere dışındaki tüm örneklerde millet
fikri, millet olgusuna önceldir. Egemenlik
milletin varsayılan biricik özelliklerine
dayandırılır.
14
 Arapça «millet» sözcüğünün bugünkü
anlamına geçişi de çeşitli
dönüşümlerle.
 Arapçada millet cemaat-topluluk
anlamına geliyor. İşaret ettiği topluluğun
dinsel bir anlamı var.
 Osmanlı’daki millet sistemi dinsel
mezhepsel ölçütle belirleniyor.
Müslümanlar için «ümmet», gayrımüslim
cemaatler için «millet» kullanılıyor.
15
 Türkçede bugünkü anlamıyla «millet»
kavramının kullanılması için Osmanlı millet
sisteminin Balkanlardaki milliyetçilik
hareketleriyle işlemez hale gelmesi
gerekiyor.
 1940’lardan itibaren milletin taşıdığı dinsel
çağrışımlardan kurtulabilmek için «ulus»
kavramı tercih ediliyor.
16
 Milliyetçiliği açıklamak
için bir yüzü geçmişe, bir
yüzü geleceğe dönük Janus
heykeli benzetmesi
kullanılır.
 Çünkü milliyetçilik eski
toplumsallığın benimsenmiş
dilini, ifadesini, değerlerini
harekete geçirerek, yeni
toplumsallığın kurulmasına
katkı sağlar.
17
 Sanayileşmenin ilk evrelerinde iç
göçlerle kentlerin varoşlarında
toplanan kitlelerdeki kök arayışlarına
yanıt verir. İnsanlara bir kök, kimlik,
anlam sunar. Bunu yaparken özellikle
tarihe başvurur.
18
 19. yy. Tarihçiliği klasik vakanüvistlikten
ayrılır. Hanedanların ve onlara bağlı
kahramanların tarihinden, kitlelerin özne
olduğu bir tarihe gidilir. Milli tarih, milleti
yüceltme üstüne kurgulanır.
 Başarılar ve kahramanlıklar tarihidir.
Geçmiş, bu yüceltmeyi sağlayacak biçimde
okunur; kimi olaylar öne çıkarılırken kimiler
unutturulur ya da bağlamından koparılarak
yeniden yorumlanır.
19
 «Ulus olmak biraz da unutmaktır» (Ernest
Renan)
 Tarih, milli birimin kendini
meşrulaştırmasının, milli kimliğin
oluşturulmasının aracıdır.
 «Biz» ve «bizim olan»ı tanımlama faaliyetidir.
«Biz»in yaratılması, aynı zamanda ötekinin ya da
ötekilerin yaratılmasıdır.
 «Biz» olan her yerde bir de «onlar» vardır.
 Ötekiler hem içeride, hem dışarıdadır.
 Dışarıdakiler «diğer milletler», içeridekiler ise
kimi zaman farklı kültürel özelliklere sahip
azınlıklar ya da milliyetçi projenin önünde
engel oluşturanlardır.
20
 Her milliyetçilik, bir ya da birkaç
milliyetçilikle ilişkilidir. Milliyetçilik,
milliyetçilik doğurur.
 Bireyi geçmişe bağlayan, geleceğe taşıyan
öğe artık «din» değildir. Bunun yerini tarih
alır.
 Milliyetçilik, tarihe romantik gözlüklerle
bakar. Tarihsel anlatı içinde hangi olayların
yer alacağı, romantik unsurlar taşıyıp
taşımadığı ile ilgilidir. Geçmişin romantik
yorumu, her zaman parlak ve ışıklı olması,
geleceğe yönelik vaatkarlık taşır.
21
 Edebiyat, resim, heykel, mimari, müzik
bu amaçla kullanılır. Abartı bunların
ortak noktasıdır. «iyi» çok iyi, «kötü»
çok kötüdür.
22
 Halka yol gösteren özgürlük: Eugene
Delacroix
23
 Zeki Faik İzer: İnkılap Yolunda
24
 Modernliğe adım atan toplumların
belirsizlikleri karşısında milliyetçilik bireyin
önüne, dünün geleneksel toplumunun dinsel
söylemi kadar tartışmasız bir harita çıkarır.
 Kararsız toplumsal durumları kararlı
durumlarmış gibi sergiler.
 Milliyetçi söylem açık ve basittir; geçmişi
kullanırken geleceğe umutlu bakmayı sağlar.
Bu sayede kitlelere en kolay ulaşan ideoloji
haline gelir.
 Milliyetçilik toplumu, toplumla birlikte bireyi
eyleme çağıran bir söylemdir.
25
 Modern devletin işleyişi ikili bir yapıyı
oluşturma zorunluluğuna dayalıdır.
 Bir yandan toplumun katılım taleplerine kanal
açabilmeli, diğer yandan topluma nüfuz etmelidir.
 Milliyetçilik bu ikisinin dengelenmesini sağlar.
Hem toplumun iktidarda söz sahibi olmasını sağlar;
hem de iktidara katılımı sınırlandırır.
 Katılmaya hak kazanan kitleyi tanımlar ve iktidarın
bu kitleyi denetlemesine olanak sağlar.
26
 Askere alma, vergi toplama, zorunlu eğitim
gibi uygulamalar modern devletin topluma
nüfuzunun başlıca araçlarıdır.
 Devletin resmi dilinin ne olacağı, milliyetçi
mücadelenin en önemli konularından biridir.
 Siyasal karar alma sürecinde etkili olmak,
devletin resim dilini bilmekle
mümkündür.
27
 Milliyetçilik söyleminde dil, milleti
belirleyen objektif özelliklerin başında
sayılır.
 Ancak ulus devletin dil-birliğine dayalı
kurulduğu iddiası sorunludur.
 Dil birliğini yaratan devletin kendisidir;
modern devletin ortaya çıkmadığı zamanlarda
milli dillerden söz etmek de mümkün değildir.
28
 Milliyetçiliğin doğasında, mantıksal olarak
birbirleriyle çelişen iki millet anlayışı var:
 Vatandaşlar topluluğu olarak millet
 Vatandaşlığı temel alan millet anlayışı,
liberal ve demokratik değerlere daha
uyumludur; milleti siyasete katılma
hakkına sahip vatandaşlar toplamı olarak
ele alır. Önemli olan vatandaşların
kültürel kimlikleri değil, siyasal haklarıdır.
Toprağa dayalı aidiyet esastır.
29
Kültürel topluluk olarak millet.
 Kültürel topluluk olma özelliği de
her zaman millet tanımına içkindir.
Toplumu oluşturan bireylere
kolektivite içinde bir aidiyet
sunar.
30
 Egemenlik kullanan bir birim olarak millet fikri
İngiltere’de ortaya çıkmış, siyasal bir hareket olarak
milliyetçilik ise Fransız devrimi ile oluşmuştur.
 1793’ten sonra feodal bağlar çözülmeye, yerel çıkarlar
köklerinden kopmaya başlar.
 Rousseau’nun fikirleri yaygınlaşmaya başlar. «Genel
irade»,kavramı etrafında yönetici-yönetilen ilişkileri yeniden
kurgulanır.
 Jakobinler, Rousseau’nun fikirlerini ortak milli bir amacı
gerçekleştirmek için kullanırlar.
 Böylece milliyetçilik, yeni bir kamusal din olarak kendisini
kurmuş, bunu yaparken de «yurtseverlik» kavramına
başvurmuştur.
31
 Rousseau’nun Aydınlanmanın
kozmopolit ve evrenselci boyutuna
yönelik eleştirileri, Alman
romantikleri üzerinde etkili olur.
 Alman romantikleri milli kimlikte dilin
önemini vurgularlar. Alman dilinin saflığı,
bozulmamışlığı varsayımı, Alman
kültürünün özgünlüğünün en somut
göstergesi olarak sunulur.
 Birey, romantizm yoluyla toplumuna
bağlanır.
32
 Herder, Jahn, Fichte önde gelen Alman
romantikleridir. Fichte, Alman milletinin
oluşturulmasına çaba gösterir.
 İtalyan milliyetçiliğinde Fransız Devrimi’nin
etkileri görülür. İtalyan milliyetçiliğinin en
önemli kuramcısı olan Mazzini, liberal
düşüncelere sahiptir.
33
 Ancak 1848 devrimlerinden sonra,
İtalyan cumhuriyetini kurmayı
hedefleyen «spontane
milliyetçiliğin» Avusturyanın gücü
karşısında şansı olmadığı
görülmüştür. Bu noktadan sonra
muhafazakar milliyetçilik önem
kazanmıştır.
34
 Alman milliyetçiliğinde de benzer bir gelişim
çizgisi vardır. Başlangıçta orta sınıfın ve
liberalizmin daha ağırlıklı olduğu bir siyaseti
benimsemiş, 1851’den sonra ise inisiyatif
Prusya’nın otoriter hükümetine geçmiştir.
 Prusya, Alman birliğine hem devlet iktidarı
hem de sanayi gücü olarak bir model
sağlamıştır.
35
 Alman Birliği, Alman romantizmiyle Prusya
militarizminin bütünleşmesinden oluşur.
 Wagner’ın operalarında Alman milletinin
mistik unsurlarını olduğu kadar, Alman
milliyetçiliğinin katı, kendine aşırı güvenli
tutumunu gözlemlemek mümkündür.
 (Hitler’in en sevdiği Wagner operası Parcifal:
http://www.youtube.com/watch?v=vaANPNrAt
pA)
36
 1871 sonrasında Avrupa siyaseti ulus
devletler arası bir mücadeleye sahne olur.
Almanya Fransa; Almanya Rusya rekabeti
milliyetçiliklerin militarist yanlarını
güçlendirir.
37
 1870-1918 arasındaki milliyetçilik daha
öncekilerden ayrılır.
1. Daha önceleri millet olmak için gerekli görülen
nüfus ve toprak büyüklüğü gibi unsurları içeren
«eşik ilkesi» terk edilir. Kendisini millet sayan her
halk topluluğu kendi kaderini tayin hakkına
sahiptir.
2. Etnik köken ile dil, millet olmanın neredeyse tek
kıstası haline gelir.
3. Milliyetçilik sağa kayar. Milliyetçilik, kendi
sınırları içinde devlet-toplum ilişkilerini
düzenleyen bir ilke olmaktan çıkar; sınırların
dışına çıkar, yayılmacı bir nitelik kazanır.
38
 İngiltere, Fransa, İtalya denizaşırı topraklar
için savaşır; Almanya sömürge kazanma ve
denize açılma çabasındadır.
 Rusyanın başını çektiği pan-slavizm
hareketiyle pan milliyetçilik oluşur. Rusya,
Bulgarları, Çekleri, Slovakları, Polonyalıları
ve Güney Slavlarını Osmanlı ve Avusturya
yönetiminden bağımsızlaştırmayı
hedeflemektedir.
 Pancermenizm, Almanya’nın sınırlarını
Avrupa’nın Almanca konuşulan tüm
bölgelerine genişletme girişimidir.
39
 Bu dönemde milliyetçilik yeni bölgelerde de
yayılır. Bu arada Sosyal Darwincilik de
gelişmiş ırkçılığa, yabancı düşmanlığına
bilimsel gerekçeler hazırlanmıştır.
 1914’ten önceki elli yılda ortaya çıkan
milliyetçiliklerin bütün türlerindeki ortak
payda, yeni proleter sosyalist hareketleri
reddetmesidir (Hobsbawm).
 Milliyetçilik ve sosyalizm arasında ideolojik
bir mücadebe başgöstermiştir.
40
 1918-1950 arası dönemde dünya siyaseti daha fazla
uluslararası düzeyde tanımlanmaya başlıyor. MC; BM
gibi örgütler...
 Wilson Prensipleri ile açık biçimde tanımlanan self-
determinasyon hakkı; devlet sınırlarının milliyet ve
dil sınırlarıyla uyumlu kılınması ilkesi pratik bir yanı
olmamasına rağmen genel kabul görmüştür.
 Homojen bir halkın yaşadığı, teritoryal bir devletin
kurulması, ancak azınlıkların kitle halinde kovulması
ya da imha edilmesiyle mümkündür.
 Bu dönemin uluslaşma deneyimleri mübadeleden zorunlu
göçe, kitlesel kıyımlara kadar son derece sert siyasetleri
benimsemiştir.
41
 Savaş sonrasında, milliyetçi propaganda,
başarısızlığın ve güçsüzlüğün faturasını dış
düşmanlara ve iç hainlere çıkartan
söylemiyle işçiler arasında da etkili olmaya
başlamıştır. Böylece militan bir kimliğe
bürünmüş, faşizmin döl yatağı haline
gelmiştir.
 1920ler ve 30’larda ırkçı bir niteliğe
bürünürken II. D. S.’nın ardından Avrupa
topraklarındaki güçünü yitirdiği belirtilebilir.
42
 II. D. S. Sonrasında milliyetçilik Asya ve Afrika’da
sömürgelerin bağmsızlaşması ile ortaya çıkan yeni
devletlerin uluslaşma süreçlerinde etkili bir ideoloji
olmaya başlar.
 Bu eski sömürge topraklarında, milli olarak
tanımlanan özelliklerin çoğu emperyalist işgalin
ürünleridir.
 Etnik, dinsel ya da diğer ön-milli kimlikler ise milli
bilince katkıdan çok engel oluşturmuştur.
 Emperyalistlerin böl-yönet politikaları bu
farklılıkların pekiştirilmesine yol açmıştır.
43
 Bu noktada bu topraklarda yaşayanların tek
ortak yanı, maruz kaldıkları emperyalist
politikalardır.
 İşgal yönetiminin sağladığı birlik, uzun
vadede kendisini bir halk olarak gören bir
millet yaratılmasına katkıda bulunmuştur.
Yani anti-emperyalist hareketlerdir.
Milliyetçilik, bir «kurtuluş ideolojisi» olarak
tanımlanır. Milli ve toplumsal kurtuluş, bir
arada düşünülür.
 Bu noktada solla ilişkisini yeniden kurar.
44
 1980 sonrasında ulus-devlet karşıtı
milliyetçilikler gelişir.
 Mikro milliyetçilik, etnik milliyetçilik veya
kültürel milliyetçilik olarak adlandırılan bu
hareketler ulus devletlerin tek bir kültür
çerçevesi içinde eritmeye, sindirmeye çalıştığı
yerel veya azınlık kültürlerinin karşı
duruşlarıdır.
 1960’ların sonundan itibaren bir yandan
ulus devlet modeli küresel bir koda
dönüşürken öte yandan din ya da
etnisiteyle bağ kuran siyasal hareketler
canlandı.
45
 Ulusa karşı etnisiteyi, kurumlara karşı
duyguları öne çıkaran anti rasyonel
hareketler... Kimlik siyasetindeki canlanma,
etnik ve dinsel alanın siyasallaşması
rasyonalite ve modernite idealinin
çelişkilerinden beslenir.
46
 Modern toplum, taşıdığı ideallerle toplumsal
hayatın somut gerçeklikleri arasında var olan
çelişkiler nedeniyle, tatminsizliklere ve
başarısızlık duygusuna neden olur.
 Eşitlik değerini ileri sürerken eşitsizliklerle
dolu bir hayat sunar.
 Dinsel ve milliyetçi yeni cemaatler, modern
toplumların modernlikten kaynaklanan nedenlerle
yetersiz kaldığı, boşlukta bıraktığı alanlarda
kendilerine yer bulurlar.
47
 Balibar, ırk ve ulus söylemlerinin bir inkar
biçimi altında da olsa hiçbir zaman
birbirlerinden çok uzak olmadıklarını
belirtir.
 Irkçılık, kuramsal söylem ve kitle görüngüsü
olarak modern çağda her yerde var olan
«milliyetçilik zemininde « gelişmiştir.
 Milliyetçilik ırkçılığın tek nedeni değilse de
ortaya çıkışının belirleyici koşuludur.
 Irkçılık, tarihsel ya da kültürel bir üründür.
48
 Irkçı hareketleri hesaba katmadan, bunlara yol açan çağdaş
milliyetçilikten ayrılamayacak olan toplumsal ilişkilere
uzanmadan milliyetçiliği tanımlamak mümkün değildir. Irkçılık,
milliyetçilikle aynı zemine yerleşir.
 Ancak bu, ırkçılığın milliyetçiliğin kaçınılmaz bir sonucu olduğu
anlamına gelmez.
49
 Her zaman bir iyi, bir de kötü milliyetçilik vardır:
 bir devlet ya da bir cemaat oluşturmaya çalışan ile
boyun eğdirmeye, yok etmeye çalışan;
 hukuğa başvuran ile kuvvete başvuran;
 diğer milliyetçiliklere tahammül gösteren ile
emperyalist ve ırkçı bir bakış açısıyla onları kökten
dışlayan.
50
 Irkçılık, bütün milliyetçiliklerde ya da onların tarihlerinin her
anında belirgin değilse de, kurulabilmeleri için gerekli bir
eğilimi temsil etmektedir.
 Son çözümlemede bu çakışma durumu, tarihsel olarak tartışmalı
topraklar üzerinde kurulu ulus devletlerin nüfus hareketlerini
kontrol etmeye ve hatta sınıfsal bölünmelerden üstün siyasal bir
cemaat olarak «halk» kavramını üretmeye çabaladıkları durumlarla
bağlıdır.
51
 Geniş tanımıyla ırkçılık: biyolojik kuramlaştırmaları olsun
olmasın tüm dışlama ve azınlıklaştırma biçimlerini hesaba
katar.
 «Etnik» ırkçılıktan daha geriye, ırk mitinin kökenine ve onun
soya dair söylemine odaklanır.
 Özellikle de farklılıkların doğallaştırılmasında kullanılan ortak
mekanizmayı irdeler.
52
 Biçimsel olarak eşitlikçi bir toplumda toplumsal grupların (etnik
grupların, kadınların, farklı cinsel kimliklerin, akıl hastalarının,
proleteryanın altındakilerin «ırklaştırılması»na yol açan azınlıkların
ezilmesi görüngülerini ırkçılık adı altında toplar.
53
 Burada, birbirini tamamlayan dışlama ve tahakkümlerin
oluşturduğu tarihsel bir sistem söz konusudur.
 Örneğin, ırkçılık ve cinsiyetçilik birlikte işler. Irkçılık, her zaman bir
cinsiyetçiliği önvarsayar.
 Irkçılık ve milliyetçilik arasındaki bağ bir sapma sorunu değil, bir tarihsel
eklemlenme sorunudur.
54
 Milliyetçiliğin tarihsel zemininde milliyetçilik ve
ırkçılık arasındaki belirlenimde her zaman
karşılıklılık vardır.
 Bu karşılıklılık kendini öncelikle milliyetçiliğin
gelişiminin ve devlet tarafından resmen
kullanılmasının, uzlaşmazlıkları ve başka bir
kökenden olana yapılan zulümleri modern
anlamda ırkçılığa dönüştürmesi biçiminde
gösterir.
55
 Bu karşılıklı belirlenim kendini, çok sayıda etnik
gruptan oluşan bir devletin heterojenliğine, bir
ulusun siyasal ve kültürel birliğini kazandırmayı
hedefleyen tüm 19. ve 20. yüzyıl «resmi
milliyetçiliklerinin» antisemitizmi kullanma
biçimlerinde gösterir.
56
 Az çok kurgusal olarak birleşmiş bir kültür ve milliyetin (Rus,
Alman, Romen) asimilasyona mahkum olan, hiyerarşize
edilmiş çeşitli «azınlık» kültürler ve etnik gruplar üzerindeki
tahakkümünü telafi etmek, aynada yansıtmak için,
 tahakküm altındaki tüm kültürlerin, tüm halkların ortak iç
düşmanı gibi gösterilen, kendi toprağı, ulusal dili olmayan, tekil
bir sahte etnik grubun ırkçı bir zulme uğratılması...
57
 İster ilk sömürgeletirmenin eski
imparatorluklarına karşı, ister hanedanlara
dayanan çokuluslu devletler ya da modern
sömürge imparatorluklarına karşı olsun, tüm ulusal
kurtuluş savaşlarının tarihinde bu belirlenim
kendini gösterir.
 Örn. Yerli soykırımı, ABD’nin bağımsızlığının hemen
ertesinde sistematik hale gelmesi rastlantı değildir.
 Bağımsız Cezayir’in sömürgeciliğin çok kültürlü
mirasıyla çatışıp «Berberiler»i asimile edip
«Araplaştırması...
 İç ve dış düşmanlarına şiddetle saldıran İsrail
Devleti’nin bir «İsrail ulusu» kurmak için hem doğulu
Yahudilere hem de topraklarından sürülen ve
sömürgeleştirilen Filistinlere karşı geliştirdiği
ırkçılık...
58
 Bütün bunlar, bize milliyetçilikten sürekliolarak
ırkçılık çıktığını göstermektedir. Sadece dışarı
doğru değil, aynı zamanda içeri doğru da...
 ABD’de ilk yurttaşlık hakları hareketini engelleyen, ırk
ayrımının sistematik olarak kuruluşu, Amerikalıların
emperyalist dünya rekabetine girmeleri ve Kuzey
ırklarının hegemonyacı misyonu düşüncesine
katılmalarıyla aynı zamana denk gelir.
 Fransa’da »toprak ve ölüler»in geçmişine kök salan bir
Fransız ırkı» ideolojisinin hazırlanışı, yoğun göçün
başlangıcıyla, Almanya’dan öç alma hazırlıkları ve
sömürgeci imparatorluğun kurulmasıyla aynı zaman
denk düşer.
59
 Milliyetçilik ırkçılıktan çıkar.
 Siyonizm antisemitizmden ve üçüncü dünya milliyetçilikleri de
sömürgeci ırkçılıktan ileri gelir.
 Ancak, ırkçılık ve milliyetçiliğin temsilleri ve pratikleri
arasındaki mesafe her zaman var olagelmiştir.
60
 Irkçılık milliyetçiliğin bir dışavurumu değil, milliyetçiliğe bir
ektir.
 Ona oranla her zaman aşırıdır; ama onun inşası için her zaman
gereklidir ve bununla birlikte onun projesini tamamlamakta
her zaman yetersiz kalır.
61
 Milliyetçilik kuramları, stratejileri her zaman için evrensellik
ve yerellik çelişkisini barındırır.
 Gerçekte milliyetçilik rasyonelleştirici, tekleştiricidir. Her türlü
dağılmadan korunması gereken, kökenlerden gelen bir ulusal
kimliğin fetişlerini geliştirir.
 Irkçılık, bu çelişkiyi gözler önüne serer.
62
 Irkçılık hem evrensel alanda hem de yerel alanda temsil
edilir. Milliyetçilikten fazla yanı, milliyetçiliğe getirdiği ek, hem
onu evrenselleştirmeye, ondaki evrensellik eksiğini
kapamaya, hem de yerelleştirmeye, özgüllük eksiğini
kapamaya yatkın olmasıdır.
63
 Irkçılık ek bir özellik olarak önce bir üst-milliyetçilik şeklinde
ortaya çıkar.
 Sadece siyasal bir milliyetçilik, rekabet ve sürüp giden bir savaş
evreninde uzlaştırıcı bir pozisyon olarak algılanır, yetersiz görülür.
 Irkçılık, «eksiksiz» bir milliyetçilik olmayı arzular;
 bu milliyetçiliğin de ancak ulusun dışarıya ve içeriye karşı bütünlüğü
üzerine kurulduğu takdirde bir anlamı olacaktır.
64
 Kuramsal ırkçılığın «ırk» ya da kültür» olarak
adlandırdığı şey, ulusun sürekli bir kaynağı ve
«sadece» yurttaşlara ait olan niteliklerin
yoğunlaşmış bir şeklidir.
 Ulus, kendi kimliğinin saf halini, «çocuklarının
ırkı»nda görebilecektir. O halde ulus ırkın
etrafında toplanmak zorundadır.
 Ulus, kendisi olabilmek için ırksal ya da kültürel
olarak saf olmak zorundadır.
 Öyleyse «sahte», «dış», «melez», «kozmopolit»
unsurları saf dışı etmeden ya da bunları dışarı
atmadan önce kendi içine dönmesi gerekmektedir.
65
 Bu ister hayat tarzı, ister inanış, isterse etnik köken açısından
olsun, birleştirici özellikleri dıştalık ve katışıklığın izleri haline
getirilen toplumsal grupların ırklaştırılmasından sorumlu olan bir
zorunluluktur.
 İlke olarak, görünüş ya da davranışa bağlı bazı güvenilir
ölçütlere dayanarak kimin «gerçek bir yurttaş» ya da «esas
yurttaş» olduğunu keşfedebilmek gerekir.
66
 «Bu noktada ırkçılık aynı anda hem milliyetçiliğe eklemlenir,
hem de onunla çelişir.
 Bir elitizmi yendien yaratmayı değil, bir popülizm oluşturmayı,
halkın tarihsel ve toplumsal heterojenliğinden kuşkulanmayıp
onun esas birliğini ortaya koymayı hedefleyen milliyetçi
amaçla ters istikamete gider.
67
 Burada ırkçılık ve milliyetçilik arasında kurulan ilişki
aracılığıyla:
 Gerçek yurttaşların, ırksal-kültürel kimliği görünmez kalır, fakat bu
kimlik kendisini «sahte yurttaşlar»ın (sözde vatandaşların) yarı
hayali, sözde görünürlüklerinin karşıtı olarak ortaya çıkarır ve
kendini güvenceye alır.
 Sahte yurttaşlar, Yahudiler, göçmenler, yerleşik yabancılar, yerliler,
siyahlar vb.dir.
68
 Ne var ki, sahte olanın fazla görünür olması, gerçek
olanın yeterince gerçek olduğunu garanti etmez.
 Böylece ırkçılık, yurttaşların ortak özünü
sınırlamaya çalışırken, bulunması mümkün olmayan
bir bozulmamışlığın çekirdeğini aramaya başlar.
 Uç noktasında ırksal-ulussal saflık
bulunamadığından, bu saflığı bir süt-insan idealine
uygun olarak imal etmeye girişecektir.
 Nazi soyarıtımı bunun örneğidir.
 Aynı yönelim tüm toplumsal insan seçme ya da
ayıklamak tekniklerinde, örneğin eğitim geleneğinde,
pedagojik uygulamalarda ortaya çıkar.
69