Transcript 2.Hafta
TÜRK DİLİ I
HAFTA: 2
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ 1
TÜRK DİLLERİ
HAFTA
2
İÇERİK
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
1. Yeryüzündeki Diller
2. Diller Nasıl Doğmuş Olabilir?
3. Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
a) Yapıları Bakımından Diller
b) Kökenleri Bakımından Diller
4 . Türk Dilinin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri
2.1. YERYÜZÜNDEKİ DİLLER
Bugün dünyada yaşayan altı milyar insanın hiçbiri diğerine
benzemediği, aynı olmadığı gibi yeryüzünde konuşulan diller de
birbirlerinden farklıdır. Fakat, konuya bir başka açıdan bakarsak, altı
milyar insanın hepsinin de aynı olduğunu görürüz. Hepsinde de iki göz
vardır, görmeyi sağlar. Hepsinin iki kulağı bulunur, duymalarını sağlar.
Dil ile tat alır hepsi de. Renkleri farklı da olsa işlevleri ve yapıları aynı
olan derileri vardır. Bu bakımdan, bütün insanlar aynıdır. Diller de
böyledir. İlk bakışta farklılıkları gözükse ve birbirlerine benzemeseler
bile, temel olarak bütün diller aynıdır. Doğada var olan nesneler (ağaç,
güneş, su, hayvan vs.) her toplum için vardır. O yüzden bunlara bir
isim verilir ve her dilin dilbilgisi kitaplarında bir İSİM bölümü bulunur.
Hayatlarının içinde çeşitli eylemler vardır (koş-, otur-, düş-, sev- vs.).
Bu yüzden de gramerlerinde FİİL bölümü bulunur. Fiiller gerçekleşirken
belirli bir zaman içinde cereyan ettiklerinden (koş-tu, koş-uyor, koşacağım, gibi), bu zamanları ifade eden gramer şekilleri görülür dillerde.
Fillerde zaman çekimini Türkçede sona gelen eklerle yaparız (yaz- :
yaz-ıyor), Arapçada ise “büküm” denilen yöntemle çekimleriz (KTB :
yeKTuBu). Ama, sonuçta hepsinde de “zaman çekimi” denilen bir
kategori bulunur ve fiiller ‘geçmiş zaman’ ile,’gelecek zaman’ ile vs.
çekimlenir.
Dilciler, diller arasındaki farklılıkları inceler ve her dilin kendine özgü
özelliklerini belirlerler. Bu farklılıklara dayanarak da, yeryüzündeki
dillerin sayısını bulmaya çalışırlar. Ancak, özellikle yazılı bir dil haline
gelmemiş konuşma dillerinin henüz yeterince incelenememiş olması ve
lehçelerin durumlarının aydınlatılamamasından dolayı, bu sayıyı
belirlemek oldukça güçtür. Genellikle dilbilimciler, dillerin sayısını
belirtmenin çok zor olduğunu söylerler. 2. Dünya Savaşından önce
yapılan iki sayıma göre (lehçeler bir yana bırakılırsa), dünyada
yaşamış veya yaşayan dillerin sayısının 2796 olduğu belirtilmiştir.[1]
Britannica Ansiklopedisi (1964 basımı, 13., 701) bu sayıyı 2500-5000,
Americana Ansiklopedisi (16., 724) 3000-4000 olarak göstermektedir.
Bugün kimi yazarlar bu sayıyı 5000 olarak kabul etmektedir.
[1] Agop DİLAÇAR, Dil, Diller, Dilcilik, Ankara 1968, s.70
HAFTA
2
İÇERİK
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
1. Yeryüzündeki Diller
2. Diller Nasıl Doğmuş Olabilir?
3. Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
a) Yapıları Bakımından Diller
b) Kökenleri Bakımından Diller
4 . Türk Dilinin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri
2.2. DİLLER NASIL DOĞMUŞ OLABİLİR?
Dilin ve konuşmanın nasıl doğmuş olabileceği hususu da dilbilimcilerin
üzerinde durdukları konulardan biridir. Bu konuda, birbirinden farklı
kimi varsayımlar ortaya atılmıştır. Bütün dünyadaki dillerin tek bir
kaynaktan çıkmış olabileceğini öne süren varsayım olsa da, bunu
benimsemeyen dilbilimciler de vardır. İnsanlığın en eski yazılı
belgelerinin günümüzden 5200 yıl öncesine (İ.Ö.3200) ait Sümerce
metinler olduğu kabul edilir ve ilk insanın da bundan bir milyon yıl
kadar önce yaşamaya başladığı düşünülürse[1], aradaki muazzam
zaman farkı görülür.Bir milyon yıllık bir insanlık tarihinde yalnızca son
5200 yıl için yazılı bilgiye sahip olan bilim adamlarının, insan dilinin
doğuşu konusunu dilbilim yöntemleri ile açıklayamayacakları anlaşılır.
Bu konunun çözümüne, insanbilim ve ruhbilim çalışmalarının da ışık
tutabileceği düşünülmelidir. Bu konuda çözüme ulaşmak ne kadar zor
olursa olsun, bazı dilbilimcilerin dilin doğuşu ile ilgili varsayımları
olmuştur. Bazı dilbilimcilere göre, dil, insanın doğadaki sesleri
taklidinden doğmuştur. Türkçedeki “tınla-“ fiili Latincede
“tintinnare/tintinnere”, Arapçada ise “tanîn” şeklindedir. Kedi için
Türkçede kullanılan “miyavla-“ fiilinin Fransızcada “miauler”,
Almancada “miauen” olduğu göz önünde bulundurulursa, konunun
bütün dillerde görülen ortak bir eğilimin, özelliğin belirtisi olduğu
görülür. Ancak, ‘yansıma sözler’in, dillerin söz varlığının ancak çok
küçük bir bölümünü oluşturduğunu düşündüğümüzde, bu varsayımın
inandırıcılığı azalır. Bunun yanında, dilin doğuşunu, insanların çeşitli
olaylar karşısında gösterdikleri beden ve ruh tepkisiyle çıkardıkları
‘ünlemler’e bağlayanlar da vardır (ofla-, inle-, gibi). Kimi bilim adamları
ise, dilin doğuşu için, ortaklaşa çalışmalar ve birlikte iş görmeler
sırasında çıkarılan ritmik seslerin temel oluşturduğu varsayımını ileri
sürmektedirler
HAFTA
2
İÇERİK
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
1. Yeryüzündeki Diller
2. Diller Nasıl Doğmuş Olabilir?
3. Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
a) Yapıları Bakımından Diller
b) Kökenleri Bakımından Diller
4 . Türk Dilinin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri
2.3. DÜNYA DİLLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
2.3.1. YAPILARI BAKIMINDAN DİLLER
Bünyesindeki çekim ve yapım yöntemlerinin çeşitliliğine göre, diller 3
ana başlık altında incelenir:
2.3.1.1.TEK HECELİ DİLLER (Yalınlayan Diller
Bu dillerin başlıca özelliği çekimin olmaması ve tek heceden oluşan
kelimelerin ek almamasıdır. Kelimeler ek almazlar, büküme uğramazlar
ve değişmezler. Cümle içindeki yerlerinin değişmesi ve başka
kelimelerle yanyana bulunmaları yolu ile anlam farkı yaratırlar. Bu
dillerin tipik örneği Çince ve Tibetçedir. Bazı Himalaya ve Afrika dilleri
ile Endonezya dilleri de bu tiptedir. Ayrıca, Çincede, yazıda da
gösterilen vurgu ve tonlama sistemi ile anlam farkı yansıtılır. Böylece
bir tek ses birleşimi bazan on beş-yirmi değişik anlama
gelebilmektedir.
2.3.1.2.BÜKÜMLÜ DİLLER (Çekimli-Tasrifli Diller
Büküm, çekim sırasında kökün, özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
Aynı durum isimlerin çokluklarında ve söz türetmede de görülür. Sami
dilleri bu türdendir. Bu grubun en tipik örneği olan Arapçada, kökün
başına, sonuna veya içine de ünlü ve ünsüzler eklenebilir. Arapçadan
örnek:
KeTe Be
: yazdı
u K T u B: yaz
yeK T u B u
: yazıyor
KāT i B
: yazan
me K T û B: yazılan
Bu grubun öteki bazı dillerinde ise, kök çekime girdiğinde bütünü ile
değişir ve tanınmaz hale gelebilir. Hint-Avrupa dil ailesine giren dillerde
bu özellik görülür. İngilizcede ‘iç-‘ fiilinin çekiminde ‘drink / drank /
drunk’, Almancada ‘trinken / trank / getrunken’ kullanılır. Türkçe ‘git-‘
fiilinin İngilizcede ‘go / went / gone’ şekline girmesi, bu konuya iyi bir
örnektir.
HAFTA
2
İÇERİK
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
1. Yeryüzündeki Diller
2. Diller Nasıl Doğmuş Olabilir?
3. Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
a) Yapıları Bakımından Diller
b) Kökenleri Bakımından Diller
4 . Türk Dilinin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri
2.3.1.3.EKLEMELİ DİLLER (Bağlantılı Diller,
Değişmeyen tek ya da çok heceli kökler vardır. Bu dillerin en önemli
özelliği, sabit kalan köklerin başlarına veya sonlarına eklenen eklerle
anlam ve görev değişikliği yapılmasıdır. Yani kelimelerde çekim ve
türetme, ekler aracılığı ile yapılır. Bu dillerin en tipik örneği, sondan
eklemeli bir dil olan Türk dilidir: göz+le-m+le-me-diK+imiz+den,.
Eklemeli diller grubuna Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Fince,
Macarca, Samoyetçe, Korece ve Japonca girer.
2.3.2. KÖKENLERİ BAKIMINDAN DİLLER
Yeryüzündeki dillerin köken bakımından sınıflandırılması, mevcut
dillerin biçim ve yapı bakımından birbirlerine olan benzerliklerine
dayandırılmaktadır. Düzenli ses denklikleri ve ortak söz varlıkları da dil
ailesi sınıflandırılmalarında esas alınan ölçülerdendir. Bu tür çalışmalar
sonucunda bazı dil aileleri varsayımları kurulmuştur. Araştırmalar
ilerledikçe, bu ana dil aileleri içinde alt dallar da belirlenebilmektedir.
Yeryüzünde köken akrabalığına dayanan dil ailelerinden başlıcaları
şunlardır:
2.3.2.1. HİNT-AVRUPA DİL AİLESİ
Biri Avrupa’da biri Asya’da olmak üzere iki ana kolu bulunur. a. Avrupa
Kolu: Cermen dilleri (Almanca, Felemenkçe, İngilizce, İskandinav
dilleri), Roman (Latin) dilleri (Fransızca, İspanyolca, Portekizce,
İtalyanca, Rumence); İslav Dilleri (Rusça, Bulgarca, Sırpça, Lehçe);
Yunanca, Arnavutça, Keltçe. b. Asya Kolu : Hintçe, Farsça, Ermenice.
2.3.2.2. HAMİ-SAMİ DİL AİLESİ
Bu dil ailesinin adı, Nuh Peygamberin Tevrat’ta geçen iki oğlunun
(Ham ve Sam) adına dayanmaktadır. Bugün başlıca dalları şunlardır:
İbranice, Arapça, Aramca ve Libya Berber dilleri.
2.3.2.3. ÇİN-TİBET DİL AİLESİ
Çin dilleri, Tibetçe, Taylant dilleri, Burmaca bu aileye girmektedir.
2.3.2.4. BANTU DİLLERİ
Orta ve Güney Afrika’da 80-90 milyon kişi tarafından konuşulan
dillerdir.
2.3.2.5. KAFKAS DİL AİLESİ
Ses sistemleri ve iç yapıları bakımından diğer ailelerden büyük
ayrılıklar taşırlar. Bu gruba giren başlıca diller Gürcüce ile Abhaz,
Çerkez, Lezgi-Çeçen kollarıdır.
HAFTA
2
İÇERİK
DÜNYA DİLLERİ VE TÜRK DİLİNİN DÜNYA
DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
1. Yeryüzündeki Diller
2. Diller Nasıl Doğmuş Olabilir?
3. Dünya Dillerinin Sınıflandırılması
a) Yapıları Bakımından Diller
b) Kökenleri Bakımından Diller
4 . Türk Dilinin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri
2.3.2.6. URAL-ALTAY DİL AİLESİ
Türk dilinin de içinde bulunduğu bu ailenin iki ana kolu vardır. Ural
dilleri: Fince, Macarca, Samoyetçe; Altay dilleri. Türkçe, Moğolca,
Mançu-Tunguzca, Korece, Japonca.
2.4. TÜRK DİLİNİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
Türk dili, dünya dilleri arasında yapısı bakımından, “EKLEMELİ
DİLLER” grubuna girmektedir. Değişmeyen kelime köklerine
getirilen son eklerlerle kelime çekimi ve türetmesi yapılır:
göz+lük+çü, sil-gi; baş+ımız+dan.
Köken bakımından ise, Türkçe, URAL-ALTAY dil ailesinin ALTAY
grubuna sokulmaktadır.
Altay dilleri ailesi, Hint-Avrupa (bir buçuk milyardan biraz fazla) ve
Çin-Tibet (bir milyar kadar) dillerinden sonra dünya dil aileleri
arasında üçüncü sırada gelir. Geriye kalan yirmi dört dil
ailesinden yalnızca üçü yüz milyondan fazla insan tarafından
konuşulur. Birkaç yüz kişi tarafından konuşulan dil aileleri bile
vardır. Türk dili, Altay dilleri arasında iki yüz elli milyon konuşanı
ile birinci sırada yer alır.
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ 1
I(BAŞLANGIÇTAN ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNE
KADAR)
1. Türk Dilinin Tarihi Gelişimi
a)Varsayılan Dönemler
b)İzlenebilen Dönemler
2. Başka Dillerin Metinlerinde Çeviri Yazısı Yapılmış
Türkçe Kelimeler
3. Türkler Tarafından Türkçe Olarak Yazılmış İlk
Türkçe Dönemi Kaynakları
2.5. TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
Yaşayan en eski dillerden biri olan Türk dilinin tarihi gelişim
dönemlerinin bir kısmı dil bilginlerince bilimsel olarak var olabileceği
düşünülen ya da kanıtlanabilen dönemlerdir. Bir kısmı ise, ya Türklerin
kendi dilleri ile kendilerinin yazdığı eserlerden ya da başka milletlerin
yazılı kaynaklarında yazıya geçirilmiş Türkçe kelimelerden izlenebilen
dönemlerdir.
Türk dilinin en eski belgelerinin bir kısmı bizzat Türkler tarafından
yazılmış eserlerdir. İ.S. VII. yüzyıldan itibaren takip edebildiğimiz,
Köktürk ve Uygur Türklerine ait metinler bunlardandır. Ayrıca, bugün
için “Köktürk harfleri” adı ile meşhur olan, Batılı bilim adamlarınca ise
“Runik yazı” diye adlandırılan eski “Türk yazısı” ile yazılmış pek çok
metin, milattan önceki yıllara kadar uzanmaktadır. Bizzat Türkler
tarafından yazılmış bu tür metinler dışında, başka kavimlerin
kaynaklarında çeviriyazısı yapılmış Türkçe kelimeler de günümüze
ulaşmıştır. Sümer, Çin, Bizans ve Arap kaynaklarında geçen Türkçe
kelimeler bu tür kaynaklardandır. Yani, eski kaynaklarımız iki ana
grupta incelenebilir:
1. Başkaca dillere geçmiş veya başka dillerin belgelerinde çeviriyazısı
yapılmış kelimelerimiz;
2. Doğrudan doğruya Türk dili ile yazılmış eserlerimiz.
2.5.1. VARSAYILAN DÖNEMLER
2.5.1.1. ANA ALTAY DİL BİRLİĞİ
Türk dilini, “Altay dilleri” diye adlandırılan bir dil âilesinin üyesi saymak
yaygın bir eğilim hâline gelmiştir. Çeşitli ‘ses’, ‘şekil’ ve ‘dizim’
özelliklerine bakılarak akraba oldukları düşünülen bu dillerdeki
benzerliklerin sadece eski bir kültür alış-verişi sonucu doğmuş
olduğunu düşünenler de vardır.
“Altay Dilleri Teorisi”, Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Kore ve Japon
dillerinin ortak bir kaynaktan geldiği görüşünü savunan bir teoridir.
Teoriye göre, bu diller “Altay Dil Ailesi”nin birer üyesidirler. İsveçli
subay Ph. J. von Strahlanberg’in Ruslara tutsak olduğu yıllarda Volga
boylarından Sibirya’ya kadarki bölgede konuşulan diller için kendi
gözlemlerine dayanarak yaptığı kaba sınıflandırma bu teorinin
çekirdeğini oluşturmuştur
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ 1
I(BAŞLANGIÇTAN ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNE
KADAR)
1. Türk Dilinin Tarihi Gelişimi
a)Varsayılan Dönemler
b)İzlenebilen Dönemler
2. Başka Dillerin Metinlerinde Çeviri Yazısı Yapılmış
Türkçe Kelimeler
3. Türkler Tarafından Türkçe Olarak Yazılmış İlk
Türkçe Dönemi Kaynakları
2.5.1.2. ÖN TÜRKÇE
Türk dilinin tek bir ana dil halinde yaşadığı dönemdir. Başlıca iki ses
özelliğinin değişime uğraması sonucu iki ana dala ayrılmıştır. LİR ve
ŞAZ esasına göre ayrılan bu iki dönemi ANA BATI (LİR) TÜRKÇESİ
ve ANA DOĞU (ŞAZ) TÜRKÇESİ olarak adlandırabiliriz
2.5.2. İZLENEBİLEN DÖNEMLER
2.5.2.1. İLK TÜRKÇE (İ.Ö.3200-İ.S.VI.yy.)
İ.Ö.3200 yıllarına kadar uzanan Sümerce kaynaklarda belirlenen
Türkçe alıntı kelimelerin bir kısmı LİR Türkçesi, bir kısmı ise ŞAZ
Türkçesi özelliği gösterdiğinden, “ANA TÜRKÇE” dediğimiz ve iki ana
kolu olan dönemi o tarihten başlatabiliriz. VII. yüzyıldan itibaren bizzat
Köktürkler tarafından yazılan Köktürkçe metinler ile Kırgızlardan kalma
Yenisey metinlerine kadar bu dönem devam etmiştir.
2.5.2.1.1. BAŞKA DİLLERİN METİNLERİNDE ÇEVİRİ YAZISI
YAPILMIŞ TÜRKÇE KELİMELER
2.5.2.1.1.1. SÜMERCE METİNLERE GİRMİŞ TÜRKÇE KELİMELER
Sümerce, İ.Ö. 3. binyılda Mezopotamya’nın güneyinde konuşulan, çivi
yazısıyla yazılmış metinleri bulunan, bilinen en eski yazılı dildir. Sümer
dilinin tarihi, “Arkaik”, “Eski (Klasik)”, “Yeni” ve “Sümer Sonrası” olmak
üzere dört dönemde ele alınır. İ.Ö. 3200-2500 arasına tarihlendirilen
“Arkaik” Sümer dili, ticaret, yönetim ve eğitimle ilgili metinlerle
günümüze ulaşmıştır. İ.Ö. 2500-2300 arasına tarihlendirilen “Eski (ya
da Klasik)” Sümer dili ise Lagaş krallarına ait metinlerin dilidir. Bu
metinler arasında ticari anlaşmalar, hukuki ve idari metinler, tanrılara
adanmış yazıtlar, mektuplar yer alır “Yeni” Sümer döneminde bir Sami
halkı olan Akadlar Babil’i ele geçirdiğinden, Akad dili Sümer dilini
gölgede bırakmıştır. Bu dönem, çölden gelen Sami halklarının 3. Ur
sülalesini yıkıp İsin, Larsa ve Babil’de Sami hanedanları kurmaları
üzerine İ.Ö. 2000’de sona ermiştir. İ.Ö. 2000’de Sümerler siyasi
kimliklerini yitirince, konuşma dili olarak, Sümerce, yerini Akad diline
bırakmış, fakat çivi yazısı kullanıldığı sürece yazı dili olmaya devam
etmiştir. “Sümer Sonrası” olarak adlandırılan bu dönemden kalma
eserlerin çoğunun dili, ikidilli idi (Sümer ve Babil dilleri). I. Yüzyılın
başında ise, çivi yazısıyla birlikte, Sümer dili konusunda bilinenler de
yok olmuştur
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ 1
I(BAŞLANGIÇTAN ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNE
KADAR)
1. Türk Dilinin Tarihi Gelişimi
a)Varsayılan Dönemler
b)İzlenebilen Dönemler
2. Başka Dillerin Metinlerinde Çeviri Yazısı Yapılmış
Türkçe Kelimeler
3. Türkler Tarafından Türkçe Olarak Yazılmış İlk
Türkçe Dönemi Kaynakları
2.5.2.1.1.2. ÇİNCE KAYNAKLARA GİRMİŞ İLK TÜRKÇE
KELİMELER
Huncaya ait en eski dil malzemelerini Çince kaynaklarda
bulabilmekteyiz. Bunların en eskileri İ.Ö. 3. yüzyıl ile İ.S. 4. yüzyılda
arasından kalan bazı sözler ile, İ.S. 4. yüzyıl başlarından kalma kısa bir
Hunca beyittir
Çin kaynaklarında kaydedilmiş ve tespit edilebilen en eski Hunca söz,
king-lo (eski söylenişi *king-lak) “Hunların tören kılıcı”dır. Bu kelime
Divanu Lügati’t-Türk’te kıŋrak “kasap bıçağı, satır” olarak
kaydedilmiştir. Günümüzde ise, Yeni Uygurcada kiŋrak “büyük bıçak,
satır” şeklinde geçmektedir.
İ.S. 4. yüzyıl başlarından kalan ve Çince kaynakta anlamı da verilen
Hunca beyitin transkripsiyonu Pulleybank tarfından şöyle
yapılmaktadır:
Süke tılıkang // Bukuk-gu tutang
Anlamı da şudur:
“(Düşman) ordusuna karşı çıkın // Bukuk’u (lideri) tutsak alın!”
Beyitteki ilk kelime ordu ve savaş anlamındaki “sü” sözüdür. “+ke “
yönelme halidir. “talık- / tılık-“ ise Köktürkçedeki “taşık-“ (dışarı
çıkmak, isyan etmek, baş kaldırmak) kelimesinin LİR Türkçesindeki ‘l’li
şeklidir. Sınundaki “-ang” eki de ‘emir’ bildirir. Bukuk kelimesi, Hun
başkentini kuşatan düşman ordusu liderinin unvanıdır. “tut-ang” şekli
de, “tut-“ fiilinin emir çekimidir.
2.5.2.1.2. TÜRKLER TARAFINDAN TÜRKÇE OLARAK YAZILMIŞ
İLK TÜRKÇE DÖNEMİ KAYNAKLARI
2.5.2.1.2.1. ESİK TAS KURGANI
Eski Türk yazısı ile yazılmış, takip edebildiğimiz en eski kaynak,
muhtelif kurganlardan çıkan metinlerdir. Tüekta kurganından çıkarılan
koşum takımlarına ait parçalardan bazılarında runik yazılar bulunduğu
görülmektedir. Altay kurganlarından çıkarılan altın tokalar vb. üstünde
de aynı türden yazılar bulunmuştur. Fakat, en önemli keşif,
Kazakistan’da, “Altın Elbiseli Adam”ın bulunduğu Esik Tas
kurganından çıkan malzemelerdir (İ.Ö. V-IV. yüzyıl).
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ 1
I(BAŞLANGIÇTAN ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNE
KADAR)
1. Türk Dilinin Tarihi Gelişimi
a)Varsayılan Dönemler
b)İzlenebilen Dönemler
2. Başka Dillerin Metinlerinde Çeviri Yazısı Yapılmış
Türkçe Kelimeler
3. Türkler Tarafından Türkçe Olarak Yazılmış İlk
Türkçe Dönemi Kaynakları
Bu kurgandaki eşyalardan bir gümüş tas veya çanaktaki yirmi altı
karakterden oluşan yazı, şimdiye kadar ele geçirilen en eski parçadır.
Bu metin üzerine çeşitli okuma denemeleri olmuşsa da, en iyi okuma
denemesinin Olcas Süleyman tarafından yapıldığı kabul edilmektedir.
Süleymanov yazıtı şu şekilde okuyup anlamlandırmaktadır:
“khan uya üç otuzı(da) cok boltı utugsı tozıltı”
‘Han’ın oğlu 23 yaşında yok oldu, (halkın) adı sanı yok oldu.’
İçindeki ‘cok’ kelimesine ve Süleymanov’un bazı karakterleri bilinenden
farklı şekilde transkripsiyonlamasına rağmen, bu okuma kolay kolay
reddedilemez. Bununla birlikte, yazıtın kısa olması kabulü
güçleştirmektedir. Kısa bile olsa, aynı tipteki karakterleri
Süleymanov’un okuduğu şekilde okuyabileceğimiz başkaca metinler
de bulunursa, mevcut okuma önerisi herkes tarafından kabul edilmiş
olacaktır. Kazakistan’da bir araştırma gezisi yapan Nejat Diyarbekirli,
dönüşünde bu metin ile ilgili araştırmaları yayınlamıştır.
[
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
2.6. ESKİ TÜRKÇE (İ.S.VII.yüzyıldan İ.S.XII.yüzyıla kadar)
Türklerin kendilerinin yazdığı bol malzeme ile izleyebildiğimiz en eski
dönem, Eski Türkçe dönemidir. Bu dönemin dil özelliklerini komşu
dillere ve metinlere geçen kelimelerden görebildiğimiz gibi, bizzat
kendilerinin yazdığı kaynaklardan da izleyebilmekteyiz. Başlıca
lehçeleri şunlardır:
Köktürkçe (VII-VIII. yy.)
Eski Uygurca (VIII-X.yy.)
Tuna Bulgarcası (IX.-XI.yy.)
Karahanlıca (XI-XII. yy.)
2.6.1. KÖKTÜRKÇE
Köktürkler döneminden kalma pek çok yazıt bulunmaktadır. Orhun
ırmağı civarında bulunanlar dil ve kültür tarihimiz açısından fevkalade
önemlidir. Yenisey ırmağının etrafında olan yüzlerce metin ise
Kırgızlara aittir ve bir kısmının İ.S. VI. yüzyıla ait olması ihtimali vardır.
Bu dönemde, son derece işlek ve gelişmiş bir edebi yazı dili ile
karşılaşmaktayız.
Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilmiş yazıtlar (İ.S. 720735) ise, Türk dilinin olduğu kadar, Türk tarihinin, kültürünün de temel
taşlarıdır. Türklerin Çin tutsaklığından nasıl kurtulduğunu, İlteriş
Kağan’ın bütün Türkleri derleyip toparlayarak nasıl özgür bir devlet
haline getirdiğini, Türk devlet adamlarının bu uğurda harcadıkları
emekleri, Türk halkının kendi benliğini ve özgürlüğünü koruyabilmesi
için neler yapması gerektiğini, millete seslenerek veciz ve etkili bir dille
anlatan bu yazıtlar, aynı zamanda Türk anı edebiyatının ve hitabet
sanatının da ilk mükemmel örnekleridir. Dil son derece işlek ve
gelişmiştir. Üslubunda, fevkalade heyecanlı destanı bir anlatım tarzı
hakimdir. Bu yazıtlarda, Türklerin kendi icatları olan ve “Köktürk
alfabesi” denilegelen milli alfabelerimiz kullanılmıştır.
Köktürklerden Kalan, Türk Dilinin Tarihi Bilinen En Eski Belgeleri:
İkinci Köktürk hanedanlığı zamanından kalma Çoyren Yazıtı (İ.S.687692), bu dönemin en eski belgesidir. Orhun Yazıtlarından elli yıl kadar
daha öncelere ait olduğu için, bu yazıtın tarihi önemi büyüktür.
[
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
2.6.2. ESKİ UYGURCA
745 yılında Köktürk devletini yıkarak bağımsız bir devlet kuran
Uygurlardan kalma pek çok yazılı belge bulunmaktadır. Farklı dinlere
mensup Uygurlardan, farklı alfabeler ile taş ve kağıt üzerine yazılmış
pek çok eser kalmıştır. Bu dönemin dili, Köktürkçeden çok küçük
değişikliklerle ayrılmaktadır. Başlıca eserleri: Yazıtlar: Şine Usu,
Taryat, Karabalgasun, Hoytu Tamir, Elyazmaları: Irk Bitig, Altun
Yaruk, Kalyanamkara ve Papamkara, Sekiz Yükmek, Huastuanift.
2.6.3. TUNA BULGARCASI
679 yılında Asparuh’un önderliğinde Tuna ırmağını geçerek bugünkü
Bulgaristan’a yerleşen ve orada bir devlet kuran Bulgar Türklerinin
dilidir. Bu lehçe, Köktürk ve Uygurcadan farklı dil özellikleri gösterir.
Ortak Türkçedeki “ş” sesleri bunlarda “l”; “z” sesleri ise “r” olarak
bulunur. Bu yüzden, Türk dilinin bu koluna pratik olarak “LİR Türkçesi”,
diğer ortak Türkçe lehçelerine ise “ŞAZ Türkçesi” adı da verilmektedir.
Bu dönemin dil malzemesi, Köktürk ve Uygurcadaki kadar çok değildir.
Başlıca kaynakları şunlardır: 1. Tuna Hanlar listesi (İ.S.VIII.yy.) diye
bilinen bir metinde geçen eski Türk takvimine ait hayvan adları, sayılar,
ünvan ve kişi adları, 2. Nagy-Szent Miklos hazinesi diye bilinen altın
kaplar üzerindeki Köktürk ve Grek harfli yazıtlar, 3. Tuna
Bulgarcasından başkaca dillere geçen kelimeler (Bizans kaynaklarına,
Eski Slavcaya, Macarcaya)
2.6.4. KARAHANLICA
Köktürk ve Uygur edebi yazı dilinin devamıdır. Kendinden önceki
dönem olan Uygurca ile ses ve şekil bilgisi bakımından farklılığı yok
denecek kadar azdır. Bu iki dönem arasındaki fark, gramerlerinde
değildir. Yeni girilen İslam dininden dolayı Arapça ve Farsça kelimeler
görülmeye başlamıştır. Bu dönemde hem Uygur harfleri, hem de Arap
harflerinin kullanılmış olduğu görülür. Başlıca eserleri şunlardır: 1.
Divanü Lügati’t-Türk, 2. Kutadgu Bilig, 3. Atabetü’l-Hakayık.
Divanu Lügati’t-Türk (1077), Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara
Türkçeyi öğretmek için yazılmış ansiklopedik bir sözlüktür. Kaşgarlı,
kendi dönemindeki Türk dünyasının lehçe farklarını, gramer
özelliklerini de eserinde belirtmiştir. Kelimeleri açıklarken, bazı
şiirlerden ve atasözlerinden de örnekler vermiştir. Türklerin yaşama
tarzlarını anlatan Kaşgarlı, eserine bir de renkli Türk dünyası haritası
koymuştur
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
Yusuf Has Hacip tarafından yazılıp dönemin Türk hükümdarına
sunulan Kutadgu Bilig (1069-1070) ise, “kutlu olabilme”nin yollarını
anlatmaktadır. Dört temel kişinin üzerine kurulmuş manzum bir
metindir. Hükümdarların ne yapması gerektiği, halka nasıl
davranılacağı, halkın hükümdara nasıl davranması gerektiği, dilin
erdemi, bilginin önemi, adaletin önemi, esnafa nasıl davranılacağı,
çocuk yetiştirmenin yöntemleri, evlenirken nelere dikkat edilmesi
gerektiği gibi pek çok konu anlatılmaktadır.
2.7. ORTA TÜRKÇE (İ.S.XIII.yüzyıldan İ.S. XVI. yüzyıla kadar)
XI. yüzyıldan itibaren, Orta Asya Türk dünyasında başlayan bazı
kaynaşma, karışma ve ayrışmalar sonucunda, Türk dilinin genel
yapısında birtakım gelişme ve değişmeler olmuştur. Oğuz ve
Kıpçakların Harezm bölgesini Türkleştirmesi sonucunda, o bölgede,
eski Türk edebi yazı dili geleneğine bağlı, ama bazı Oğuz ve Kıpçakça
unsurları da içine alan yeni bir yazı dili gelişmiştir. Harezm’in
kuzeyindeki Altnordu sahasında ise Kıpçakça eserler yazılmıştır. XI.
yüzyıldan itibaren batıya yönelen Oğuz boyları da, kendi lehçeleri ile
metinler yazarak Anadolu Türkçesini oluşturmuşlardır. Orta Türkçenin
başlıca lehçeleri şunlardır:
Harezm Türkçesi,
Kıpçak Türkçesi,
Eski Anadolu Türkçesi,
Çağatay Türkçesi,
Volga Bulgar Türkçesi.
2.7.1. HAREZM TÜRKÇESİ (XIV.yy.)
Bu yazı dili, edebi gelenek olarak eski Türk yazı diline bağlı olsa da,
içinde bazı Oğuz ve Kıpçakça özellikleri barındırmaktadır. Başlıca
eserleri şunlardır: Nehcü’l-Feradis, Miracname, Muhabbetname,
Kısasü’l-Enbiya, Muinü’l-Mürid.
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
2.7.2. KIPÇAK TÜRKÇESİ (XIII-XVI.yy.)
Avrupalıların Kuman dediği Kıpçak Türkleri, kuzeydeki Altınordu
bölgesinde kendi lehçeleri ile kitaplar yazmıştır. Daha sonra, paralı
asker olarak güneye, Mısır’a gidenler (1250-1517) ve Kafkasya’ya inen
Kıpçaklar da bulundukları bölgelerde eserler vermişlerdir.
Kıpçakça döneminden hem edebi ve dini metinler, hem de gramer ve
sözlük türü dilbilim kitapları günümüze ulaşmıştır. Ayrıca, atçılık,
okçuluk, veterinerlik gibi konularda yazılmış ürünleri de bulunmaktadır.
Bu dönemin başlıca eserleri şunlardır: Codex Cumanicus, Gülistan
Tercümesi, Kitabu’l-İdrak Li Lisani’l-Etrak, Ettuhfetü’z-Zekiyye fi
Lugati’t-Türkiye, Eşşüzurü’z-Zehebiye, Kitabu Fi İlmü’n-Nüşab,
Münyetü’l-Guzat.
Codex Cumanicus, hristiyan rahiplerin Kıpçak Türklerine hristiyanlığı
yayma faaliyetleri çerçevesinde hazırladıkları Kıpçakça derlemeleri
içine alır. Eldeki yazma 1303 tarihlidir. Latin harfleri ile yazılmıştır. Bu
yüzden, Türk dili tarihi araştırmalarında önemli bir yeri vardır.
2.7.3. ESKİ ANADOLU (TÜRKİYE) TÜRKÇESİ: (XIII-XV. yy.ın ikinci
yarısı)
XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’da kurulup gelişen, Oğuz lehçesine
dayalı ilk edebi yazı dilimizidir. Her ne kadar Oğuzlar XI. yüzyıldan
itibaren Anadolu’ya gelip Türkleştirseler bile, bu lehçenin yazılı
eserlerini XIII. yüzyıldan itibaren izleyebilmekteyiz. En çok yazılı eserin
bulunduğu bu dönem, kullanmakta olduğumuz Türkiye Türkçesinin de
en eski şeklidir.
Anadolu’ya yerleşen Selçuklu Beylerinin Türk dili konusundaki bilinçli
tutumları, bu döneme damgasını vurmuştur. O günkü Oğuzca
ağızlarının özellikleri yer yer eserlere yansımıştır. Bu dönem, 1453’te
İstanbul’un fethedilip Osmanlı’nın bir dünya devleti haline gelmesine
kadar devam etmiştir.
Eski Anadolu Türkçesi döneminde eser verenleri ve ürünlerini saymak
mümkün değildir. Hem edebiyat (şiir, hikaye vs.), hem tasavvuf, hem
de bilim (tıp, astronomi, matematik, dilbilim vs.) dünyasında pek çok
eser kaleme alınmıştır. Arapça ve Farsçadan Türkçeye çeviriler de
yapılmıştır. Bu dönemi temsil edenlerden başlıcaları şunlardır: Yunus
Emre, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani, Ahmet Fakih, Sultan Veled,
Aşık Paşa, Hoca Mesut, Ahmed-i Dai...
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
2.7.4. VOLGA BULGARCASI : (XIII-XIV.yy.)
Volga Bulgarcası, Volga Bulgar devletini kuran ve X. yüzyılın
başlarında İslam dinini kabul ederek müslüman olan Bulgar Türklerinin
dilidir. Bu devlete 1236 yılında Moğollar son vermiştir. Ancak, Volga
Bulgarcasının o bölgelerde XIV. yüzyıla kadar kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Bunlardan kalan dil malzemesi, XIII. ve XIV. yüzyıla ait
Arap harfli 100 kadar mezar yazıtıdır. En eskisi 1281, en yenisi ise
1357 yılına aittir. Bu lehçe de, Tuna Bulgarcası gibi bir LİR Türkçesidir.
Yani, Ortak Türkçedeki “ş” sesi yerine “l”, “z” sesi yerine de “r” bulunur.
2.7.5. ÇAĞATAY TÜRKÇESİ: (XV.yy-XVII.yy.)
Harezm Türkçesinin doğal bir devamı gibidir. XV. yüzyıldan
başlayarak, batıdaki Osmanlı Türkçesine karşı, Orta Asya Türk
dünyasının edebi Türk dilini temsil etmiş ve yüzlerce eser üretilmiştir.
Bu edebi dil XX. yüzyılda Sovyet rejimine kadar devam etmiştir. Yalnız
Çağatay değil, bütün Türk dili ve edebiyatının en büyük isimlerinden
olan Ali Şir Nevai de bu dönemde yetişmiştir. Başlıca temsilcileri
şunlardır: Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Sekkaki, Emiri, Lütfi, Babür
Şah, Ebü’l-Gazi Bahadır Han...
Şecere-i Terakime’den (s.29):
Künlerde bir kün Han yalguz olturganda ayıttı: Ataŋ yüzde on altı yıl
yaznıŋ ısıgında sayede, kışnıŋ savıkında ivde olturmay kılıç urup köp
yurtlarnı açıp siz altıŋızga koyup kitdi. Eger siz altıŋıznıŋ ve sizlerdin
bolganlar barçaŋıznıŋ agzıŋız bir bolsa, uzak yıllar ve köp künler bu
yurtlar koluŋuzdın çıkmas....
Günlerden bir gün Han yalnız otururken, şöyle dedi: Baban yüzonaltı
yıl yazın sıcağında gölgede, kışın soğuğunda evde oturmadan kılıç
çalıp, çok yurtları alıp siz altınıza bırakıp gitti. Eğer sizaltınız ve
sizlerden olanlar,hepinizin ağzınız bir olursa uzun yıllar ve çok günler
bu yurtlar sizin elinizden çıkmaz....
2.8. YENİ TÜRKÇE (İ.S.XVI.yüzyıldan İ.S. XX. yüzyıla kadar)
Batıda Osmanlı Türkçesi, Orta Asya’da ise Çağataycanın kullanıldığı
dönemdir. XX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Sayılamayacak kadar çok
eserleri bulunmaktadır.
HAFTA
2
İÇERİK
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II
(ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
KADAR)
1. Eski Türkçe
a) Köktürkçe
b) Eski Uygurca
c) Tuna Bulgarcası
d) Karahanlıca
2. Orta Türkçe
a) Harezm Türkçesi
b) Kıpçak Türkçesi
c) Eski Anadolu( Türkiye) Türkçesi
d) Volga Bulgarcası
e) Çağatay Türkçesi
3. Yeni Türkçe
4. Çağdaş Türkçe
2.8. ÇAĞDAŞ TÜRKÇE (İ.S.XX. yüzyıl ve devamı)
XX. yüzyıl, Türk dünyasının siyasal hayatının ve haritasının sürekli
değiştiği bir dönem olmuştur. Anadolu’da Osmanlı devleti tarihe
karışmış ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Batılılaşma
sürecinin hızlandığı bu dönemde, Latin harflerine geçilmiş ve
millileşmenin gereği olarak dilimizin yabancı diller boyunduruğundan
kurtulması için dil devrimi yapılmıştır. Orta Asya’daki Türk halkları ise,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği toprakları içinde kalmış,
varlıklarını özerk cumhuriyetler halinde sürdürmüşlerdir.
Asya’da, konuşma lehçeleri farklı bile olsa o güne kadar tek bir yazı dili
ile anlaşan Türk boylarına dil serbestliği vermek gerekçesi ile, Sovyet
rejimi ayrı ayrı yazı dilleri oluşturmuştur. Bunun sonucunda, Kırgız
Türkçesi, Kazak Türkçesi, Özbek Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi,
Türkmen Türkçesi, Tuva Türkçesi, Yakut Türkçesi, Hakas Türkçesi vs.
ayrı birer yazı dili haline getirilmiştir.
Bugün, Asya ve Avrupa kıtalarının hemen her yerinde, bir kısmı
bağımsız müstakil devletler halinde, bir kısmı da başka bir devletin
idaresinde yaşayan iki yüz milyona yakın kişi Türk dili ile ürünler
vermektedir. Bu dilin konuşulduğu alan 10.955.840 m2 olup Avrupa
kıtasından biraz daha geniştir.
Bölüm (Hafta) Özeti
2. Dünya Savaşından önce yapılan iki sayıma göre (lehçeler bir yana
bırakılırsa), dünyada yaşamış veya yaşayan dillerin sayısının 2796 olduğu
belirtilmiştir.[1] Britannica Ansiklopedisi (1964 basımı, 13., 701) bu sayıyı
2500-5000, Americana Ansiklopedisi (16., 724) 3000-4000 olarak
göstermektedir. Bugün kimi yazarlar bu sayıyı 5000 olarak kabul etmektedir.
1980’lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı bir rapora göre,
konuşanların sayısı bakımından Türk Dili, dünyanın beşinci (5.) büyük dilidir.
Bugün, Asya ve Avrupa kıtalarının hemen her yerinde, bir kısmı bağımsız
müstakil devletler halinde, bir kısmı da başka bir devletin idaresinde yaşayan
iki yüz elli milyona yakın kişi Türk dilini kullanmaktadır.
Türk dilini konuşanların yayıldığı toplam alan 10.955.840 m2 olup Avrupa
kıtasından biraz daha geniştir.[2]
[1] Agop DİLAÇAR, Dil, Diller, Dilcilik, Ankara 1968, s.70
[2] R. ÖZEY, Dünya Platformunda Türk Dünyası, Aktif Yayınları İstanbul
1999, 353 s.; A. YİĞİT, Türk Ülkeleri Coğrafyası, Türk ve Türk Dünyası
İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayınları, Elazığ 1996, 190 s.
Sümercedeki ödünçleme kelimeler, Türk dilinden alınmıştır.
Landsberger’in, “Sümerlerin kuzeyinde, dağlık bölgelerde yaşayan ve
Sümerceye kelimeler vermiş bulunan Proto-Euphrates (Ana Fırat) ve ProtoTigris (Ana-Dicle) olarak nitelediği dil, Türk dilidir.
Bugün için insanlık tarihinin bilinen en eski yazılı belgeleri Sümerce
metinlerdir. Sümerlerin ve dillerinin kimliği, yaşayan veya tarih bir milletle
akrabalıkları henüz tespit edilememiştir. Ancak, dünyanın en eski yazılı
metinleri olan Sümerce belgelerde alıntı sözler olarak geçen ve Türk diline ait
olduğu kanıtlanan bu yüz altmış beş kelime, dilimizin belirlenebilen en eski
şekillerini de temsil etmektedir. O halde, şu anda, dünyada bilenen en eski
yazılı belgeye sahip olan dil de Türk dilidir.
Sümerce ile yaşayan diller arasındaki en inandırıcı tezi, XX. yüzyılın
sonunda,Prof. Dr. Osman Nedim Tuna ortaya koymuştur.
Kaynaklar
1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011.
2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakvfı
Yayını, Afyonkarahisar, 2008.
3. Türk Dil Kurumu, İmla Kılavuzu, Ankara,2000.
4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2000
5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.