MODERNLEŞMENİN EVRENSEL GELİŞİMİ İÇİNDE TÜRKİYE'NİN VE ATATÜRK'ÜN YERİ Prof.Dr. Mustafa Ergün Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi T.C.Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi.

Download Report

Transcript MODERNLEŞMENİN EVRENSEL GELİŞİMİ İÇİNDE TÜRKİYE'NİN VE ATATÜRK'ÜN YERİ Prof.Dr. Mustafa Ergün Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi T.C.Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi.

MODERNLEŞMENİN EVRENSEL GELİŞİMİ İÇİNDE
TÜRKİYE'NİN VE ATATÜRK'ÜN YERİ
Prof.Dr. Mustafa Ergün
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
T.C.Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı
"Doğumunun 125.Yılında Mustafa Kemal Atatürk Uluslararası Sempozyumu"
15-18 Mayıs 2006 ANKARA
Türk kültürü tarihin her döneminde dünyanın en
güçlü kültürleriyle yanyana, her zaman mücâdele
halinde yaşamıştır.
Çin, Hint, İran, Arap (İslam), Bizans, Batı, Amerika
Bu zor hayat bize devlet kurma, çok değişik kültürlerle
bir arada barış içinde yaşama, bağnaz olmama ve
değişikliklere çabuk intibak etme becerisi
kazandırmıştır. Türk kültürü çok değişik kültürlerle bir
arada yaşayıp mücâdele ede ede çeliklenmiştir. Bizim
kültürümüz kabileciliğin ve coğrafyanın bir kültür
üzerinde tutabileceği tortulardan temizlenmiştir.
Türklerin kendi kültürel değerlerinden vaz geçmeden
müslüman olmaları nasıl yüzyıllar boyu sürmüş ise, gene
kendi kültürel değerlerini bırakmadan modern, demokratik,
laik ve gelişmiş bir devlet olmaları da uzun sürmektedir.
Avrupa’da modernleşmenin temelleri
1200’ler
1500’ler
1600-1700
1780
1789
Ülke
İngiltere
Fransa
Amerika
Almanya
Japonya
Rusya
Şehirleşme
Coğrafi keşifler (İspanya, Portekiz)
Rönesans (İtalya)
Reform (Almanya)
Laik hukuk ve devlet yapıları
Sanayi devrimi (İngiltere)
Siyasi devrim (Fransa, Amerika)
Başlama Sanayiin olgunlaşması
1783-1802
1850
1830-1860
1910
1843-1860
1900
1850-1873
1910
1878-1900
1940
1890-1914
1950
Sanayileşme ve geleneksel yönetim biçiminin
değişmesi, kilisenin gücünün iyice zayıflaması,
aristokrat sınıfların yoksullaşması, kapital sahiplerinin
giderek zenginleşmesi, kırsaldan kentlere göç ve
orada bir işçi sınıfının doğması, köylerin şehirleşmesi,
hayat standartlarının yükselmesi gibi birçok toplumsal
değişiklikler meydana geldi.
Bilim ve teknolojideki gelişme, bir kültür devrimi de
başlattı. Rasyonalist aydınlanma felsefesi, pozitif
bilimlerin gelişmesi için uygun bir zihinsel ortam
hazırladı. Bilimsel gelişmeler hem teknoloji olarak
sanayi alanında uygulandı hem de okullar vasıtasıyla
geniş kitlelere yaygınlaştırıldı.
Bu arada eğitim sistemlerinde önemli gelişmeler oldu.
Devlet birçok kamu alanlarını olduğu gibi, eğitimi de
kontrol altına aldı. Bütün ülkelerde eğitim bakanlıkları
kuruldu. Devletler bütün vatandaşların çocuklarına
zorunlu eğitim vermeye başladı.
Hukuk, laiklikle beraber devletlerin ana
özelliklerinden biri haline geldi.
Birçok ülke modernleşmeye askeri alandan
başlamış ve kurulan örgütlü ve modern
askeri güçler, yeni toplumun ve devletin
şekillenmesinde ana rolü oynamışlardır.
Moderleşmede izlenen yol
farkına varma -- şok safhası -- farklılığın boyutlarını algılama
ve analiz etme -- hangi alanlarda değişiklik yapılacağına
karar verme -- taklit -- özümseme.
Osmanlı Batı ile sürekli savaş ve barış durumunda
yaşadığından, Batıda olup bitenlerin farkına
varmaması imkansız idi. Daha 1700'lerin başında
Avrupa ile daimi elçilik şeklinde siyasi ilişkiler
kuruldu. Daha sonra Avrupa'dan devlet sistemini
hemen her alanda değiştirmek için değişik zamanlarda
yüzlerce uzman getirtildi. 1827'den itibaren Avrupa'ya
öğrenciler gönderildi. Türkiye'de Batı modelinde bir
eğitim sistemi kurulmaya ve okullar açılmaya
başlandı. Bütün modernleşmekte olan ülkelerin
yaptıkları da bu idi.
Osmanlı modernleşmesi önce askeri alanda
başlamış, modernleşmenin önündeki en
büyük engel olan Yeniçeri Ocağı ortadan
kaldırılmıştır.
Sanayileşme bizim topluma o zaman doğrudan etki
etmedi, Avrupa toplumuna yaptığı etkilerin sadece
kültürel ve siyasi boyutları geldi.
Türkiye'deki gerek siyasal gerekse kültürel gelişmeler
de, bu gelişmeleri zorlayacak ana motor olan
sanayileşme olmadan yapıldı.
Gerek Osmanlılar gerekse Cumhuriyet zamanında bazı
sosyal değişiklikler yukarıdan aşağıya, "halka rağmen",
zorunlu kültür değişmesi tarzında olmuştur.
20.yüzyılda yeni Türk toplumunun nasıl şekilleneceği
üzerindeki tartışmalar Osmanlılar zamanında
başlamış ve İttihat ve Terakki ideologları tarafından
"Türkleşmek, İslamlaşmak, Çağdaşlaşmak" şeklinde
bir senteze kavuşturulmuştu.
Cumhuriyet bu formülün çağdaşlaşmak ve
Türkleşmek faktörlerini değerlendirdi ve
başlangıçta (bu ikisi ile çelişen ve onların
gelişimine engel olan) üçüncü faktörü kontrol
altında tutmaya başladı.
21.yüzyılda bu üçüncü faktörün diğerleriyle dengeli
olarak işleme sokulup sokulamayacağını göreceğiz.
19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren
"kültürel Batılılaşma" diyebileceğimiz
bir akım başladı. Batı tipi okullar,
okullarda “yabancı” dil öğretimi,
tercümeler ve siyasi tartışmalar gibi
alanlarda görülen bu hareketler,
Osmanlının devlet yapısında
değişiklikler yapmasına neden oldu.
Modern devletler halkı, birçok devlet hizmetlerine ve
yönetimine katılan bir vatandaş olarak alıyor; devlet
hizmetlerini de gerek bürokratik ağı gerekse hizmet
birimleriyle birçok alanlara yaygınlaştırıyordu. Osmanlı
da 19.yüzyıl ortalarından itibaren Batı tipi bir devlet
örgütlenmesine geçti. Bu devlet bürokrasisini kurma ve
bürolara kaliteli memur yetiştirmek için Batı tipi okulları
tüm çeşitliliği ile kurmaya başladı.
Siyasi rejim mutlak padişahlıktan
meşrutiyete, oradan padişahı ve
halifesi olmayan laik, demokratik
Cumhuriyete dönüştürülmüştür.
Osmanlı'da bütün halkın eşit vatandaş olarak kabul
edilmesi ve hepsinin yasalar önünde eşit sayılması
Tanzimat döneminde başladı. Ama Cumhuriyet'e
kadar hem İslâm hukuku geçerli oldu hem de Batı
hukuku yerleştirilmeye çalışıldı.
Cumhuriyet ise, daha başlarda
yaptığı bir dizi hukuk devrimi ile
bu ikiliği giderdi ve tamamen laik
Batı hukukunu yerleştirdi.
Türkiye "Tevhid-i Tedrisat" kanununu çıkartarak Osmanlının
kapatmaya cesaret edemediği medreseleri bir hamlede kapattı.
Türkiye Cumhuriyeti, Latin harfleri esasında bir alfabe kabul
ederek, dünyadaki en önemli devrimlerden birini yaptı. Ama
gene de Camilere yeni Türk harflerini sokamadı, Kuran
öğretiminde Türkçeyi ve yeni harfleri egemen kılamadı.
Atatürk'ün bilim ve kültür üzerinde dinin baskılarını
kaldırma yönünde yaptıkları ve "Hayatta en hakiki
mürşit ilimdir, fendir" gibi ifadeleri, Türkiye'de laik
eğitim sisteminin yerleşmesinde ve bilimsel
çalışmalarda çok önemli bir rol oynamıştır. Özellikle
1933 üniversite devriminden sonra pozitif bilim
anlayışının her alanda da hakim olması için
çalışılmıştır.
Türkiye Anadoluya yerleştiğinden
beri, Batılıdır. O zamandan beri yönü
genellikle Batıya dönük, yaşam alanı
ve mücâdele yeri, savaşları ve barışları
hep Batıdadır. Son yüzyıllarda
tamamen Batı uygarlığını kullanarak
Batı ile savaşmıştır. Bugün gerek Batılı
organizasyonlar (NATO, AB gibi)
içindeki yeri ile Batılı devletlerle
ilişkilerinde hep bağımsızlık ve
işbirliği ilkelerini uzlaştırmaya
çalışmaktadır.
Osmanlı ve Türkiye sanayileşmeyi tam
olarak ve zamanında gerçekleştiremedi.
Sanayileşme bireylerin özgürleşmesinde
çok önemli bir role sahiptir. Sanayileşme
ile demokratikleşme, sanayileşme ile
laikleşme, bilimsel bir zihniyete sahip
olma paralel gider. Sanayileşmeyi
gerçekleştiremeyen ülkeler, laik hukuk
düzenini kurmada da demokratikleşmede
de sağlam bir şekilde ilerleyemezler.
Türkiye bugün hâlâ "Atatürk
Türkiyesi"dir.
Cumhuriyetin kurulmasında, saltanatın
kaldırılmasında, hukuk, eğitim ve yazı
devrimlerinde Atatürk'ün öncü rolü ve
iradesi çok büyük bir rol oynamıştır.
Atatürk, ortaya koyduğu politikalarla bu
devletin hem ana yapısını hem de ortak
paydasını oluşturmaktadır.