OSMANLI DEVLETİNDE SANAT SARAYLAR VE CAMİLER  Osmanlı saraylarından en eski örnek Bursa'da Orhan Bey zamanında inşa edilen Bey Sarayı'dır.

Download Report

Transcript OSMANLI DEVLETİNDE SANAT SARAYLAR VE CAMİLER  Osmanlı saraylarından en eski örnek Bursa'da Orhan Bey zamanında inşa edilen Bey Sarayı'dır.

OSMANLI DEVLETİNDE
SANAT
SARAYLAR VE CAMİLER

Osmanlı saraylarından
en eski örnek Bursa'da
Orhan Bey zamanında
inşa edilen Bey
Sarayı'dır. Günümüze
hiçbir kalıntı gelmemiş
olan bu saray, daha o
dönemde Osmanlı
sultanlarına henüz
"Bey" dendiği için bu
adla anılmaktadır

Bizans Sarayı bugün
İstanbul Üniversitesi
merkezinin bulunduğu
alanda, yüksek duvarlarla
çevrili bir bahçe içinde
birçok köşkten
oluşuyordu. Bu saray
konusundaki tek kaynak,
16. yüzyıl minyatür
ustalarından Matrakçı
Nasuh'un İstanbul'u
gösteren resmidir.

Bab-ı Selam'dan sonra gelen
Bab-ı Saade ya da Akağalar
Kapısı ise, sarayın "Birun"
denen dış kısmı ile "Enderun"
denen iç kısmını birbirinden
ayırır. Bu kapının önü çeşitli
törenler için kullanılmıştır.
Tahta çıkışı izleyen törenler,
bayramlarda sultanın tebrikleri
kabulü, serefe çıkıştan önce
sultanın Sancak-ı şerif'i
başkumandana teslimi hep bu
kapının önünde yapılırdı.

Adalet Kulesi'nin ardında kalan
ve Haliç'e bakan meyilli arazi
üzerinde ise Harem kısmı
bulunmaktadır. Bu bölüm belirli
bir plana uyulmadan birbirinin
önüne, yanına yapılmış ek ve
binalardan oluşmaktadır. Öte
yandan sarayın bu kısmında,
meyilli araziye uymak için
çeşitli mimari çözümler de
denenmiştir. Sevinçli, görkemli
ama bir o kadar da acı olayın
yaşandığı Topkapı Sarayı, hem
devletin idare edildiği bir
merkez hem sultanın evi, hem
de çeşitli törenlerin yapıldığı
yer olarak çok değişik işlevler
yüklenmiştir.

Dışı her ne kadar Avrupa
saraylarına benzese de
Dolmabahçe Sarayı'nın içi Türk
İslam yaşamına uygun bir
biçimde düzenlenmiştir.
Sarayda Minderli Oda, Namaz
Odası, Ders Odası gibi
geleneksel yaşantıya uygun
mekanlar da bulunmaktadır.
Yapının iç mekanı bu
geleneksel birimleri kuşatacak
biçimde düzenlenmiştir.
Dolmabahçe Sarayı bütünüyle
ele alındığında, Türk yalı ve ev
mimarisinin Avrupa mimarisiyle
olan ilginç birleşimini
sergilemektedir
EBRU SANATI

Ortaya çıkış yeri ve tarihine
ilişkin kesin bir delil
bulunmamaktadır. Ancak,
köklerinin 9. ve 10. yüzyıla
kadar uzandığı varsayılmaktadır.
Osmanlı ülkesinde de revaç
bulan aynı isim, telaffuz
zorluğundan son yüzyılda
Türkçe 'de ebru'ya dönüşmüştür.
Muhammed Tahir tarafından
Hindistan'da yapılmaya
başlandığı rivayet olunan
ebruculuk, buradan İran'a ve
sonra da İstanbul'a kadar
yayılmıştır
ÇİNİ SANATI

Osmanlılarda çini sanatı
başlangıcından beri çeşitli
tekniklerin uygulanması ile
büyük bir aşama ve zenginlik
göstermiştir. Bursa Yeşil Cami
(1419-22) ve külliyesinin çini
süslemeleri, ilk dönem Osmanlı
sanatında çininin ulaştığı düzeyi
sergiler. Bu yapıda kullanılmış
olan "renkli sır" tekniğinde
desenin konturları kırmızı hamur
üzerine derin kazılarak ya da
baskı ile basılmak suretiyle
işlenir, sonra renkli sırlarla
boyanarak fırınlanır.

Edirne Üç şerefeli Cami'nin
avlusunda yer alan iki çini
alınlıktaki levhalarda şeffaf
sır altına uygulanmış mavibeyaza firuze ve eflatunun
da katıldığı görülmektedir.
Küçük çiçekler, lehezonlar
yapan kıvrık dallar ve yazılı
kitabeler, bu yapıdaki
süslemenin ana
desenleridir.

Rüstem Paşa Camii 16. yüzyılın
ikinci yarısında çini sanatına
kaynak olacak bütün
desenlerin sergilendiği,
mihrapların, duvarların,
payelerin tümüyle çinilerle
kaplandığı gösterişli bir yapıdır.
İstanbul Kadırga'da Sokullu
Mehmet Paşa Camii çini
süslemelerin kubbenin
pandantifli geçiş kısmında,
pencere alınlıklarında, mermer
mihrabın çevresinde duvarda
ve minberin külahında yer
alması ile mimariyi ezmeyen
başarılı bir düzenlemeye
sahiptir.
MİNYATÜR SANATI

Anadolu beylikleri arasından
çıkarak, devletlerini üç kıta
üzerinde genişleten ve büyük bir
imparatorluk haline getirmeyi
başaran Osmanlıların, kuruluş
dönemine ait kitap sanatını, yalnız
bazı yazılı kaynaklardan
öğreniyoruz. Çünkü bu dönemin
minyatürlü yazmalarından örnekler
günümüze kadar gelmemiştir. Son
yıllardaki araştırmalar, Fatih Sultan
Mehmed döneminde yapılmış
birçok minyatürlü eseri gün ışığına
çıkarmıştır. Bunlardan biri olan ve
1455'te Edirne'de gerçekleştirilen
Dilsuznâme: Gül ve Bülbül (Oxford
Bodlein Lib.) adlı edebi eser,
Türkmen minyatürlerinin etkisini
göstermektedir.

Kanuni Sultan Süleyman
dönemi, Osmanlı minyatür
sanatında pek çok yeniliğin
denendiği bir dönemdir. Bu
yenilikler arasında, tarihi
olayları saptama anlayışının
"şehnâmecilik" adıyla resmi
bir görev halini alması da
vardır. Bu anlayış içinde
tarihi olaylar yazma olarak
kayda geçirilirken, bir
yandan da resimleniyordu.

Kanuni Sultan Süleyman'ın
saltanatının son döneminde
hazırlanmış olan
Süleymannâme bu padişah
zamanında başlatılan
şehnâmecilik'in bir ürünüdür.
Eser Firdevsî'nin şehnâmesi
fikrinden hareket edildiği için
Farsça ve mesnevi tarzında
yazılmıştır. Başlangıçtan
itibaren Osmanlı
hükümdarlarının saltanatlarını
ele alan beş ciltlik bir dizinin
sonuncusu olan yazma, Arifî
tarafından kaleme alınmıştır

III. Murad döneminin en önemli
yazmalarından biri de iki cilt
halinde, minyatürlü olarak
hazırlanan Hünernâme'dir
1584'te tamamlanan birinci ciltle
kronolojik bir sırayla Selçuklu ve
Osmanlı sultanlarının tahta
çıkışları ile her birinin saltanat
yıllarında geçen önemli olaylar
anlatılarak resimlenmiştir. Dört
yıl sonra tamamlanan ikinci ciltte
ise yalnızca Kanuni Süleyman
dönemi ele alınmıştır.
DOKUMA SANATI

Osmanlı döneminde, 15.
yüzyıldan itibaren Bursa kenti,
İran'dan ithal edilen ham ipeğin
ticaret ve sanayi merkezi
olmuştur. İpek ticareti hazineye
büyük gelir sağladığı için devlet
kontrolünde gelişmesi
sağlanmış; 1587 tarihinden
itibaren Bursa'da koza üretimine
başlanmış ve kozacılık teşvik
edilmiştir. Dokumada kullanılan
altın ve gümüş tel devlet
simkeşhanelerinde çekilir,
kumaşlar damgalanarak satışa
çıkarılmasına izin verilirdi.
HALI SANATI

Türklerin geleneksel sanatı olan
halı, sanat tarihimizde haklı
olarak seçkin bir yere sahiptir.
Türk halı sanatı, Türk tarihinin
akışı içinde biçimlenmiştir. Halıya
dokuma sanatı içinde karakterini
veren düğümlü teknik, ilk kez
Orta Asya'da Türklerin
bulunduğu bölgelerde ortaya
çıkmış, gelişimini Türklerle
sürdürmüş ve tüm İslam
dünyasına Türkler tarafından
tanıtılmıştır. Bu geleneksel
sanatımızın varlığından, sağlam
tekstil motifleri ve düğüm
tekniği ile günümüzde de söz
edebiliriz.
HAZIRLAYAN
 ADI:
ANIL
 SOYADI: COŞKUN
 SINIF: 10-TB
 NUMARA: 78