ÖRNEK TOPLAMA VE İŞLEME, VÜCUT SIVILARININ KOMPOZİSYONLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK ADÜTF Biyokimya AD.

Download Report

Transcript ÖRNEK TOPLAMA VE İŞLEME, VÜCUT SIVILARININ KOMPOZİSYONLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK ADÜTF Biyokimya AD.

ÖRNEK TOPLAMA VE İŞLEME,
VÜCUT SIVILARININ
KOMPOZİSYONLARINI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK
ADÜTF Biyokimya AD
2008
Biyokimyada uygulanan
işlemler
Klinik Biyokimya
laboratuvarlarında, biyolojik
materyallerde, hastalıkların
tanısı, ayırıcı tanısı, bir hastalığın
şiddetinin belirlenmesi, bir
hastalığın sağaltımının izlenmesi,
bulgu vermeyen bir hastalığın
ortaya çıkarılması amacıyla
laboratuvar analizleri yapılır.
Biyolojik materyaller
• biyolojik sıvılar
Kan, idrar
Beyin-omurilik sıvısı (BOS, serebrospinal
sıvı, likör serebralis), amniyon sıvısı, plevra
sıvısı, periton sıvısı, perikard sıvısı, eklem
sıvısı (sinovyal sıvı)
Mide özsuyu, sperma, ter, tükürük
Ovaryum kisti, hidatik kist gibi kist sıvıları
ve çeşitli fistüllerden sızan sıvılar
• Gaita
• Safra yolu ve idrar yolu taşları gibi katı
kısımlar
• Biyopsi parçaları
• Özel ponksiyon yoluyla alınan punktatlar,
kemik iliğinden aspirasyonla alınan
aspiratlar
• Bronkoalveoler lavaj sıvısı (BAL)
• Solunumla verilen hava
Kan örnekleri
• Tam kan (total kan): Serum veya
plazması ayrılmamış kandır.
Kan sayımı (hemogram) ve eritrosit
sedimantasyon hızı (ESR) tayini, kan
hücrelerinin (eritrosit, lökosit, trombosit)
eldesi için gereklidir.
Antikoagulanlı tüpe alınır.
• Serum: Pıhtılaşmış kandan şekilli
elemanlar (eritrosit, lökosit, trombosit)
ayrıldıktan sonra geri kalan sıvı
kısımdır.
Birçok analiz için tercih edilir.
Antikoagulansız tüpe alınan kandan
elde edilir.
• Plazma: Pıhtılaşması antikoagulanlarla
önlenmiş kandan şekilli elemanlar
(eritrosit, lökosit, trombosit) ayrıldıktan
sonra geri kalan sıvı kısımdır.
Bazı özel analizler için gereklidir.
Antikoagulanlı tüpe alınan kandan elde
edilir.
Antikoagulanlar
Antikoagulanlar,
pıhtılaşmayı
önlerler; fakat
elde edilecek
plazmada
yapılacak
analizlerin bir
kısmını
bozabilirler.
Vakumlu kan alma tüpleri
Kan örneklerinin alınması
Kan analizleri için ven, arter veya kapillerden kan
alınır.
Venöz kan, genel olarak tercih edilen kandır ve vene
girilerek (flebotomi) alınır.
Arteriyel kan, kan gazları analizi için alınır.
Kapiller kan, periferik yayma (formül lökosit)
yapmak için ve çocuklardan bazı analizler için alınır.
Venöz kan alınması
(flebotomi)
Venöz kan, enjektör iğnesiyle alınıp tüplere
boşaltılır veya iğne ucu ile vakumlu tüplere
alınır.
-Kan almaya başlamadan önce hastanın adı
sorularak kimliği doğrulanmalıdır.
-Diurnal değişim gösteren kan testleri için kan
alma zamanı önemlidir.
-Hastanın 10-12 saat aç olduğu öğrenilmelidir.
-Hasta rahatça oturtulmalı ve kan almadan önce
20 dakika kadar bu pozisyonda kalmalıdır.
-Hastanın kolunu omuzdan bileğe kadar düz
uzatması sağlanmalıdır.
-Büyük yaralı veya hematomlu koldan,
mastektomili kadınlarda memenin alındığı
taraftaki koldan kan alınmamalıdır.
-Hastadan ne kadar hacimde kan alınacağı
belirlenmeli, istenen testler için uygun sayıda ve
türde tüp ve uygun iğne seçilmelidir.
En sık kullanılan iğneler 19-22 numaradır
(numara büyüdükçe çap küçülür, normal
erişkinde genellikle 20 numara iğne tercih
edilir).
-Uygun ven seçilir. Yetişkinlerde antekubital
fossada kalın ve derinin yüzeyine yakın ven
tercih edilir. Elle yoklama ven seçimini
kolaylaştırır.
İnfüzyon yapılıyorsa infüzyon 3 dakikalığına
durdurulmalı ve sonra tercihan diğer koldan kan
alınmalıdır.
-Kan alınacak bölgenin çevresi, %70’lik
izopropanolle doymuş gazlı bezle, dairesel
hareketlerle ve kan alma bölgesinden dışa doğru
temizlenmelidir.
-Derinin kendi kendine kuruması beklenmelidir.
-Kan alma bölgesinin 10-15 cm üzerinden
turnike uygulanır.
Turnikenin uzun süre tutulması kanın bileşimini
belirgin değiştirir.
-Vene girilmeden önce yumruk açılıp kapatılmamalıdır;
bu hareket, plazma potasyum, fosfat ve laktat
konsantrasyonlarını arttırır.
-Vakumlu kan tüpüne kan almak için, kan alma tüpü
tutucusuna iğnesi vidalanır.
Vene girmek için iğne, kan alınacak venle hizalanmalı
ve deriye yaklaşık 15 derecelik açı yapacak şekilde
venin içine itilmelidir.
-İğne yerine yerleştikten sonra tüp, tıpayı delmek ve
vakumu boşaltmak amacıyla ileri (adaptöre doğru)
bastırılmalıdır. Kan tüpün içine akmaya başladığında
iğne hareket ettirilmeden turnike gevşetilmelidir.
-Vakum bitinceye kadar tüp doldurulur, sonra tüp
adaptörden çekilir ve yerine başka tüp sokulur.
Önce katkı maddesiz tüplere sonra katkı maddeli tüplere
kan alınır.
-Enjektöre kan almak için, iğne enjektörün ucuna sıkı
bir şekilde yerleştirilir ve iğnenin üzerindeki kılıf
çıkarılır.
-Enjektör ve iğne kan alınacak vene paralel tutulur ve
iğne deriye yaklaşık 15 derecelik bir açıyla venin içine
itilir. Ven duvarı delinirken ilk anda hissedilen direnç
ortadan kalktığı zaman, enjektördeki basınç gevşer ve
piston geri çekilirken enjektöre kan dolar.
-İkinci enjektöre kan alınacaksa, iğne sabit tutularak
takılı enjektör nazik fakat çabuk çekilir ve ikinci
enjektör yerleştirilir, kan almaya devam edilir.
-Enjektöre alınmış kan, hemoliz olmaması için, iğne
enjektörden uzaklaştırıldıktan sonra, hazırlanmış tüplere
yavaşça ve tüp kenarından kaydırarak dikkatli bir
şekilde aktarılmalıdır.
-Tüplerin ağzı kapatılmalı, tüplerin içinde katkı maddesi
veya antikoagulan varsa tüpler yavaşça 5-10 kez ters
çevirerek karıştırılmalıdır.
-Kan alma işlemi tamamlandığında, iğne geri çekilir ve
sızıntı olmaması için hastaya kuru gazlı bez veya pamuk
verilerek kan alınan bölgeye bastırması ve kolunu
yukarıya doğru tutması söylenir.
-Kullanılan ve kirlenen malzemeler uygun atık kaplarına
atılır.
-Çocuklardan venöz kan alırken, hareket etmelerinin
engellenmesi için yardım gerekebilir.
Hemoliz, eritrositlerin parçalanmasıdır. Hemoliz
sonucunda, eritrosit içindeki maddeler seruma geçerler.
Serumda hemoglobin konsantrasyonu 20 mg/dL’nin
üzerinde olursa hemoliz olduğu gözle anlaşılır.
Hemoliz olması durumunda hücre içindeki
konsantrasyonları hücre dışındakinden yüksek olan
maddelerin serumdaki konsantrasyonları anormal
yüksek bulunur.
Aldolaz, asit fosfataz, LDH enzimleri ile K, Mg ve
fosfatlar hemoliz durumunda yüksek bulunur.
Genel bir ifade olarak hemoliz, 400-500 nm arasında
okunan deneyleri bozabilir.
Kapiller kan alınması
-Elin 3., 4. veya 5. parmak
ucundan
-Kulak memesinin alt
kenarından
-Bebeklerde topuktan veya ayak
baş parmağından
-Kan alınacak bölge %70 izopropanol içinde
bekletilmiş gazlı bezle temizlenir
-Alkolün tamamen buharlaşması beklenir
-Lanset çabuk bir şekilde saplanır. Kesinin derinliği
2,5 mm’yi geçmemelidir.
-Parmak, kan alınmasını kolaylaştıracak ve yer
çekiminden yararlanılacak şekilde tutulmalıdır. Kan
akışını uyarmak için parmağa masaj yapılmamalıdır.
-Kanın ilk damlası silindikten sonra, ardından açığa
çıkan damlalar, bastırılmadan nazik bir şekilde
uygun tüplere alınır.
Pıhtılaşmayı önlemek için tüp hızlı doldurulmalı,
tüpün içine hava kabarcıklarının girmesi
önlenmelidir.
-Kan, kapiler tüplere kapiler etki ile de
alınabilmektedir.
-Yeni doğan taramaları için filtre kağıdına kan alma
işleminde filtre kağıdı, büyük bir kan damlasına
nazikçe bastırılır. Kan işaretli dairenin içini
dolduruncaya kadar kağıda nüfuz etmesi sağlanır.
-Emilimin tam olup daireyi doldurduğundan emin
olduktan sonra bütün daireler doluncaya kadar işlem
tekrarlanır.
-Filtre kağıdı havada kurutulur.
Pıhtılaşma olabileceğinden, kapiller tüplerde
toplanmış kan filtre kağıdına aktarılmamalıdır.
Arteriyel kan alınması
-El bileğindeki radial
arterden
-Dirsekteki brakial
arterden
-Kasıktaki femoral
arterden
-Yeni doğanlarda
umbilikal arterden (kateter
ile)
-Arter kanını hekim veya tecrübeli bir hemşire
almalıdır.
-Uygun arter seçimi yapılır. Femoral arterden
sızma olasılığı nedeniyle kol bölgesi tercih
edilir.
-Bölge temizlenir, turnike gerekmez.
-Steril eldiven giyilerek damar 2. ve 3.
parmaklarla palpe edilir ve iki parmak
arasından enjektör dik olarak tutularak artere
girilir.
-Heparinize enjektör kullanılır.
-Enjektör, arterin basıncıyla kendi kendine
dolar ve hava kalmaz.
-Enjektörün iğnesi kıvrılmalı ve buz üzerinde
olarak, hava alması engellenerek çabucak
laboratuvara ulaştırılmalıdır.
İdrar örnekleri
Örnek
Uygunluk
Tek örnek (spot idrar,
porsiyon idrar, rutin Metabolik anormallikler
ortaya koyma
idrar, random idrar
örneği)
Sabah ilk idrarı
Hücresel elemanları
araştırma
Orta idrar
Bakteriyolojik inceleme
Gündüz örneği
Gece örneği
24 saatlik idrar
İdrar örneklerinin toplanması
Yapılacak analizin özelliğine göre idrar toplanır.
-Herhangi bir anda ve kantitatif analiz için idrar
numunesi: Sabah idrarı olması uygundur. Bu idrar
daha konsantredir; nadiren çıkan maddeler
kolayca tespit edilebilir.
-2, 4, 24 saat gibi belli sürelerde çıkarılan idrar
numunesi: Kantitatif analizler için kullanılır.
Hastaya toplama şekli iyice anlatılmalıdır.
Toplama sırasında hastaya gereken diyet de
uygulanabilir.
-24 saatlik idrar toplamak için temiz, steril ve
renkli şişe kullanılmalıdır. Renkli şişe
bulunamazsa idrar kabı karanlık bir yerde
saklanmalı veya şişenin etrafı gazete ile
sarılmalıdır.
-Bebekler ve küçük çocukların idrarı özel torbalar
içinde toplanır. Ticari olarak sağlanan bu torbalar,
çocuğun genital organlarının etrafına yapıştırılır.
Çocuk idrarını yaptıktan sonra bekletilmeden
laboratuvara iletilir.
-Çok kritik hastalarda idrarın bakteriyolojik analizi
için, idrar yollarının tıkandığı durumlarda idrar,
mesaneden kateterle alınır. Bu tip idrar
numuneleri, ilgili hekimler tarafından toplanır.
-Bazı durumlarda erkeklerde, idrardaki kan veya
iltihabın nereden kaynaklandığını anlamak için üç
kap içine idrar toplanır. Bunun için, hasta bir
defada boşalttığı idrarını 1.ve 3.tüpe az 2.tüpe ise
daha fazla olmak üzere toplar. Her üç tüpte çıplak
gözle bulanıklık, mikroskopta lökosit ve eritrosit
aranır.
İdrar örneklerinin saklanması
-İdrarın soğukta saklanması hemen her analiz için
koruyucu nitelik sayılır.
-İdrarda kantitatif olarak tespit edilecek
maddelerin sentezini, parçalanmasını veya yapı
değiştirmesini önlemek için uygun koruyucunun
eklenmesi gerekir. Bu koruyucular analizden
analize farklıdır. En sık kullanılan koruyucu
maddeler, glasiyel asetik asit ve derişik
hidroklorik asittir.
-Fenol veya trikrezol, genellikle uzaktaki
laboratuvarlara gönderilecek idrarlara konur.
İdrarın 30 mL’sine 1 damla konmalıdır.
-Formol, idrar sedimentinin incelenmesi için en
uygun koruyucudur. İdrarın 30 mL’sine 1 damla
konmalıdır. Fazla damlatılırsa üre ile çökelti
oluşturur ve mikroskobik muayeneyi bozar.
Glukoz tayininde de hatalara neden olur.
-Timol, idrarın 100 mL’sine birkaç kristal eklenir.
Protein analizini bozar.
-Toluol, idrar yüzeyine ince bir tabaka halinde
yayılır. İyi koruyucudur.
-Benzoik asit, %3’lük benzoik asit veya %5’lik
sodyum benzoat şekli kullanılır.
-Asetik asit, hidroklorik asit, sülfürik asit;
konsantre ise 5 mL, 6N HCl’den 10 mL 24 saatlik
idrar için yeterlidir.
-Kloroform, idrar üzerine tabaka oluşturacak
şekilde ilave edilir.
-Borik asit, 24 saatlik idrar için 1 g kullanılır.
Koruyucu madde seçiminin yapılacak analize
göre özellik göstereceğini unutmamalıdır.
Dışkı (feçes, gaita) örneği
Gizli kan analizi için az miktarda dışkı yeterlidir.
Test, gastrointestinal sistemdeki bir kanamayı tespit
etmek için yapılır. Kan gaitanın herhangi bir
kısmında gizli kalabileceğinden, analiz belli
sürelerde tekrarlanmalıdır.
Yalancı reaksiyonların önlenmesi için hasta üç gün
süreyle proteinsiz diyete tabi tutulmalıdır.
Barsaktan emilimin tam olup olmadığını
belirlemek maksadıyla 72 saatlik örnekte yağ
analizi yapılır.
Gastroenterite neden olan etkenin tespiti,
parazit veya yumurtasının aranması için de
gaita numunesi alınır.
Ter
Ter, artmış elektrolit konsantrasyonu bakımından kistik
fibrozis tanısını doğrulamak amacıyla analiz edilir.
-Terleme, bir kolinerjik ilaç olan pilokarpin nitratın
deri alanına uygulanması şeklindeki pilokarpin
iyontoforezi ile sağlanır.
-Ter, buharlaşma ve kontaminasyonu engelleyecek
önlemler alınarak, daha önceden tartılmış gazlı bez ya
da filtre kağıdına emdirilir veya büyük kanallı
bobinlerin içine toplanır.
Tükürük
Tükürük, çeşitli tekniklerle toplanır.
Piyasadaki tükürük toplama kitlerinden birinde, hasta
diş pamuğundan emme rulosunu birkaç dakika çiğner.
Rulo tükürüğü iyice emdikten sonra, plastik bir tüpün
içine yerleştirilir ve santrifüj edilir; tükürük tüpün
dibinde toplanır.
Beyin Omurilik
Sıvısı (BOS)
-BOS, genellikle lomber bölgeden ponksiyonla alınır.
Bazen ameliyat sırasında servikal bölgeden, beyindeki
bir boşluktan veya ventrikülden sıvı alınır.
-Bizzat hekim tarafından ponksiyonla alınan sıvı üç
ayrı tüpe bölünür: Birinci tüp biyokimyasal ve
serolojik testler, ikinci tüp mikrobiyolojik testler,
üçüncü tüp mikroskobik ve sitolojik muayene için
kullanılır.
-Erişkinde bir kişiden 20 ml’ye kadar BOS
almak zarar vermez.
-BOS’ta glukoz, hiç vakit geçirilmeden tayin
edilmeli ve aynı anda kan glukozu da
ölçülmelidir.
Sinovyal sıvı
-Artrosentez ile alınır.
-Mikroorganizma, total
lökosit, lökosit
formülü, glukoz ve
protein tayinleri yapılır.
Periton, plevra, perikard
sıvıları
Periton sıvısı parasentez, plevra sıvısı torasentez,
perikard sıvısı perikardiosentez işlemleriyle alınır.
Amnion sıvısı
-Ultrason eşliğinde amniosentez ile alınır.
Mide özsuyu
Mide özsuyu sonda ile alınır.
Test için örneklerin
işlenmesi
-Örneğin kimliklendirilmesi ve
kimliklendirmenin sürdürülmesi
-Örneklerin korunması
-Örneklerin ayrılması ve saklanması
-Örnek transportu
• Materyalin alınacağı kap üzerine hasta
adı, laboratuvar veya hastane
numarası, tarih ve saat gibi tanıtıcı
bilgiler yazılmalıdır. Kimlik bağı, örnek
alma süreci, örneğin laboratuvara nakli,
bunu izleyen analiz ve raporun
hazırlanması aşamaları boyunca
korunmalıdır.
• Materyal alımı veya toplanması
sırasında istenen analizi etkileyecek
şartların oluşumu önlenmelidir.
• Materyal istenen analizde değişikliğe
neden olmayacak koşullarda, plastik bir
çantada ve en kısa zamanda
laboratuvara ulaştırılmalıdır.
• Materyal ile birlikte hasta ile ilgili
demografik bilgilerin ve istenen
analizlerin yazıldığı istek kağıdı da
laboratuvara gönderilmelidir.
• Hepatit ve HİV enfeksiyonu riski
taşıyan bir hasta örneği özel uyarı
etiketiyle belirtilmelidir.
• Bazı analizler için örneğin buz üzerinde
veya soğukta (4oC) taşınması, bazı
analizler için örneğin ışıktan korunması
önemlidir.
-Örnek ve istek formu aynı numara ile kodlanır ve
numune üzerindeki isimle istek formundaki isim
karşılaştırılır.
-Örneğin çalışılacak teste uygun ve yeterli olup
olmadığı kontrol edilir.
-Toplanmış olarak laboratuvara getirilen idrarın,
dikkatlice volümü (hacmi) ölçülür. Hacim
kaydedilir ve iyice homojen hale getirildikten sonra
yeterli miktar alınıp analizde kullanılır.
-Bazı örnekler, hastadan alındıktan sonra analize
kadar soğukta tutulur; buna dikkat edilmelidir.
Gerekirse serum veya plazma ayırımı soğutmalı
santrifüjde yapılır.
-Plazma veya serum şekilli elemanlardan
santrifügasyonla ayrılır. Bu işlem, kan alındıktan
sonra en geç 2 saat içinde yapılmış olmalıdır.
-Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda serum
ayrıldıktan sonra da pıhtı oluşabilir. Buna dikkat
etmelidir.
-Analiz hemen yapılmayacaksa serum +4, -20, -40
veya –70oC’ta ağzı kapalı olarak saklanmalıdır.
-Serum veya plazma elde edildikten sonra en geç 4
saat içinde çalışılmayacaksa +4oC’de ağzı kapalı
olarak 1 gün saklanabilir. Ancak bilirubin ve
askorbik asit gibi ışığa ve havaya duyarlı maddeler
hemen çalışılmalıdır.
-Örneğin bulunduğu ortamın sıcaklığının fazla
olması numunede buharlaşmaya ve serumdaki
analitlerin konsantrasyonunda rölatif artışa neden
olabilir.
-24 saatten fazla bekletilen serum ve idrarda
+4oC’de saklansa bile bakteri üremesi olabilir. Bu
yüzden serumun dondurulması daha doğrudur ve
bu sayede serumdaki birçok analit bozulmadan
aylarca saklanabilir.
-Dondurulmuş serum çalışılacağı zaman eritilip
oda sıcaklığına getirilmelidir.
-Kanı dondurmak hemolize neden olur. Serum
veya plazması ayrılmadan kanı dondurmamalıdır.
Vücut Sıvıları ve Bunların
Kompozisyonları
Erişkin bir erkeğin ağırlığının %60’ı sudur. Bu
su hücre membranları tarafından
oluşturulmuş iki büyük sıvı kompartmanına
dağılmıştır:
A) İntrasellüler sıvı
B) Ekstrasellüler sıvı
1) İnterstisyel kompartman
2) İntravasküler kompartman
Vücut sıvı kompartmanlarının kompozisyonu
fizyolojik bariyerlerin ve solütlerin özelliklerinden
dolayı değişiktir.
Büyük miktarlarda su alınmasına, türlü maddelerin
girmesine ve türlü metabolizma olaylarına karşın
plazma, interstisyel sıvı ve intrasellüler sıvı
bölüklerinin bileşimleri, ozmotik basınçları ve
hacimleri hep belirli dar sınırlar içinde kalır.
Bu durum, homeostazis olarak tanımlanır
Bir taraftan plazma ve interstisyel sıvı bölüğü
arasında, diğer taraftan interstisyel ve intrasellüler
sıvı bölükleri arasında devamlı bir su ve madde alış
verişi vardır.
Sıvı kompartmanları arasında madde değişimi;
*Membranın maddeye geçirgenlik durumuna,
*İki yöndeki basınç farkına (çünkü basınç kinetik
enerjiyi arttırır.)
*Maddenin her iki yöndeki konsantrasyonuna
bağlıdır.
İnterstisyel sıvı ve intrasellüler sıvı arasında
difüzyon, birkaç mekanizmadan birisiyle oluşabilir;
*Lipid bariyerden geçiş,
*Protein kanallarından geçiş,
*Kolaylaştırılmış difüzyonla (taşıyıcı proteine
bağlanarak) geçiş.
Oksijen, karbondioksit, su, lipidde çözünen
moleküller hücre membranından direkt geçer. Na+,
K+, Ca++ gibi katyonlar, transmembran
potansiyelinden dolayı membranı zayıf geçer.
Na+-K+ pompası bu transmembran potansiyelini
oluşturur. Bu nedenle bu katyonlar spesifik protein
kanallarıyla difüze olurlar.
Bu kanallardan geçiş membran voltajına ve
membran reseptörlerindeki bağlayıcılara (örneğin
asetilkolin) bağlıdır. Glukoz ve amino asitlerin
difüzyonu membrana bağlı taşıyıcı proteinlerin
yardımı ile gerçekleşir.
İntrasellüler ve interstisyel boşluk arasındaki sıvı
değişimi osmotik güç tarafından yönetilir. Bu
osmotik güç difüze olmayan solütlerin
konsantrasyonlarındaki farklılıktan meydana gelir.
İnterstisyel ve/veya ekstrasellüler (interstisyel ve
intravasküler) sıvı osmotik basıncının kontrolü, su
alınmasının ve su atılmasının kontrolü ile olur.
İntrasellüler ve interstisyel kompartmanlar
arasındaki osmolalitedeki relatif değişiklikler sıvı
hareketinin hipoosmolardan hiperosmolar
kompartmana net su hareketiyle sonuçlanır.
Ekstrasellüler (intravasküler ve interstisyel) sıvı
volümü, büyük ölçüde Na+ iyonu içeriği ile
düzenlenir; ekstrasellüler sıvıda Na+ içeriği de
böbreklerden sodyum (Na+) atılımının kontrolü ile
düzenlenir.
Plazma ile interstisyel bölük arasında
gerçekleşen su ve çözünmüş maddelerin değiş
tokuşu,
Starling hipotezine göre birbirine zıt etkili basınçların
katkıları sonucunda gerçekleşir:
ozmotik basınç (onkotik basınç)
hidrostatik basınç (kan basıncı)
Arteriol uçta 8 mm Hg’lık basınç farkı ile sıvı damar dışına çıkar
Venül uçta 8 mm Hg’lık basınç farkı ile sıvı damar içine döner
Plazma ile interstisyel sıvı bölükleri arasında su
dağılımındaki dengenin bozulması, şok ve ödem
olarak tanımlanan klinik tabloların ortaya
çıkmasına neden olur
Şok
vital organların kan ile yeterli perfüze
olamayışlarına neden olan genel bir dolaşım
yetmezliği veya dolaşımın akut iflasıdır
Hemoraji nedeniyle damar içinden sıvı kaybı veya
herhangi bir nedene bağlı kapiller geçirgenlik artışı
şoka yol açabilir
Ödem
interstisyel bölükte patolojik olarak sıvı artışıdır.
Şok gibi, fakat yavaş yavaş gelişir
Kan veya bir başka vücut sıvısında bir maddenin
(analit) laboratuvar testleriyle ölçülen
konsantrasyonu veya etkinliğine (aktivitesi) göre;
klinisyen tarafından bir hastanın durumu
değerlendirilmektedir.
Laboratuvar testleriyle elde edilen sonuçların
hastada gerçek değerler olduğuna inanılır. Ancak
bu inançla çelişen sonuçların elde edilmesine
neden olabilecek birçok faktör de vardır.
Laboratuvar test sonuçlarına etki eden faktörler;
ölçümden önce, ölçüm sırasında veya ölçümden
sonra etki ederek hatalara neden olabilirler.
Laboratuvar test sonuçlarına ölçümden önce
etki eden faktörler “Hataların Preanalitik
Kaynakları”; örneğin alınmasından önce etkili
faktörler, örneğin alınması sırasında etkili faktörler
ve örneğin alınmasından sonra etkili faktörler
olmak üzere üç ana sınıfa ayrılarak
incelenebilirler.
Laboratuvar test sonuçlarına örneğin
alınmasından önce etkili faktörler;
*hasta ile ilişkili fiziksel faktörler,
*çevresel faktörler,
*siklik biyolojik varyasyonlar,
*hasta ile ilgili tıbbi durumlar olmak üzere dört
gruba ayrılabilirler
Laboratuvar test sonuçlarına örneğin alınmasından
önce etkili, hasta ile ilişkili fiziksel faktörler;
*egzersiz,
*diyet,
*mental veya fiziksel stres,
*postür,
*hospitalizasyon ve immobilizasyon,
*yaş,
*cinsiyet,
*ırk,
*ilaç kullanma,
*gebelik,
*kişisel alışkanlıklar,
*vücut ağırlığıdır
Vücut sıvılarının kompozisyonu üzerine egzersizin
etkisi, aktivitenin süresi ve yoğunluğuyla ilişkilidir.
Ilımlı derecede egzersiz strese cevabı provake eder. Kan
glukozunda bir artışa neden olur, bu da insülin salıverilişini
uyarır.
Ilımlı bir egzersiz plazma pirüvat ve laktat
konsantrasyonunu iskelet kaslarının metabolik
aktivitelerinde artış nedeniyle artırır. Renal atılım için ürik
asit ile laktat ve artmış doku katabolizma ürünleri arasında
yarışma, serum ürat konsantrasyonu artışına neden olur.
Azalmış renal kan akımı serum kreatinin
konsantrasyonunda hafif bir artışa neden olur.
Şiddetli egzersizin etkileri genel olarak ılımlı egzersizin
etkilerinin abartılmış şeklidir.
Şiddetli egzersiz hipoglisemiye ve artmış glukoz
toleransına neden olabilir.
Şiddetli egzersiz plazma laktat konsantrasyonunu 10 misli
artırabilir.
Şiddetli egzersiz vasıtasıyla kan pH’ı, oksijen satürasyonu
ve venöz bikarbonat konsantrasyonu azalır.
Şiddetli egzersiz asit fosfataz, alanin aminotransferaz
(ALT), aspartat aminotransferaz (AST), alkalen fosfataz
(ALP), kalsiyum, klorür, kolesterol, kreatinin, inorganik
fosfor, total protein, üre, ürik asit düzeylerini artırır.
Diyet, birçok maddenin konsantrasyonunu değiştirir.
Bir bardak su içilmesinin bile sık olarak ölçülen bileşenlerin
birkaçının konsantrasyonunda istatistiksel olarak anlamlı
değişikliklere neden olduğu gözlenmiştir.
Farklı yiyeceklerin etkileri farklıdır. Glukagon ve insülin
salıverilişi proteinli yiyecekler vasıtasıyla uyarılır. İnsülin
aynı zamanda karbonhidratlı yiyecekler tarafından uyarılır.
Yiyecek yenmesinden sonra serum konsantrasyonlarında
en büyük artış olan maddeler glukoz, demir, total lipidler ve
alkalen fosfataz (ALP)’dır.
Mental veya fiziksel stres, birçok laboratuvar testinin
sonucunu reversibl olarak değiştirebilir.
Muayene için hazırlanma, iğne batırılması veya hastaneye
yatırılmanın neden olduğu ılımlı bir stres bile değişikliklere
neden olabilir.
Antekubital fossanın venöz girişim için hazırlanması
plazma katekolaminlerinde belirgin bir artışa neden olur.
Yoğun bakım ünitesindeki hastalarda birçok hipofiz
hormonu ve aldosteron üretimi baskılanmıştır.
Ilımlı stres ile total kolesterol artabildiği halde HDLkolesterol yaklaşık %15 düşebilir.
Postür, preanalitik varyasyonların kolayca kontrol edilebilir
nedenidir.
Ayakta pozisyonda hidrostatik basınç artışı intravasküler
sıvı kompartımanından su ve elektrolitlerin sızmasına
neden olur. Ayaktaki bir erişkinin kan volümü yatar
durumdakine göre tipik olarak 600-700 mL daha azdır.
Hemokonsantrasyondan enzimler, protein hormonlar ve
proteine bağlı olarak taşınan ilaçlar, kalsiyum ve bilirubin
düzeyleri etkilenir.
Birkaç gün yatak istirahati durumunda, plazma ve
ekstrasellüler sıvı volümü azalır. Sonuç olarak kan
hematokrit değeri dört günde %10 kadar artabilir. Genel
olarak total vücut suyu da hafifçe azalır.
Uzamış yatak istirahatiyle sıvı retansiyonu olur. Serum
proteinleri ve albümin konsantrasyonu ortalama olarak 5
g/L ve 3 g/L azalabilir. Aynı zamanda proteine bağlı
bileşiklerin konsantrasyonu da azalır.
Çocuklarda ve erişkinlerde birkaç parametrenin normal
değerleri arasında belirgin farklılıklar vardır.
Yenidoğan bebeklerin vücut sıvıları doğum travması ve
bebeğin bağımsız bir yaşama uyumu ile ilişkili değişiklikleri
gösterir. Kanın kompozisyonu bebeğin doğumdaki
matüritesinden etkilenir.
Bebeklikle puberte arasında vücut sıvılarının
kompozisyonunda birçok değişiklik olur.
Yaşlılarda bazı serum proteinleri ve enzimler
gençlerdekinden düşük olabilir. Menopozdan sonra
kadınlarda birçok bileşiğin plazma konsantrasyonunda
anlamlı artışlar olur. Alanin aminotransferaz (ALT), alkalen
fosfataz (ALP), apolipoprotein A1, aspartat
aminotransferaz (AST), kolesterol, glukoz, fosfolipidler,
inorganik fosfor ve ürik asit artar.
Erkek ve kız çocukların laboratuvar verilerinde puberteye
kadar küçük farklılıklar vardır. Ancak daha sonra erkekler
ve kadınlar için normal değerler arasında belirgin
farklılıklar olur.
Puberteden sonra serum alkalen fosfataz (ALP),
aminotransferazlar, kreatin kinaz ve aldolaz aktiviteleri,
erkeklerde kadınlardakinden daha yüksektir.
Erkekler ve kadınlarda normal değerler arasında belkide
en dikkati çeken farklılık çeşitli hormonların plazma
düzeylerindedir. Testosteron erkeklerde yüksek kadınlarda
ise düşük düzeydedir. Östrojen ise kadınlarda yüksek
erkeklerde düşük düzeydedir.
Irkın laboratuvar test sonuçları üzerine etkisini
sosyoekonomik durumun etkisinden ayırmak sıklıkla
zordur.
Bununla birlikte total serum protein konsantrasyonunun
siyahlarda beyazlardakinden daha yüksek olduğu bilinir.
Bu, çok yüksek γ-globülin konsantrasyonuna bağlanır.
Serum albümini siyahlarda beyazlardakinden tipik olarak
daha azdır.
Kreatin kinaz ve laktat dehidrojenaz aktivitesi genellikle
hem kadın hem erkek siyahlarda beyazlardakinden daha
yüksektir.
İlaçların biyokimyasal ölçümlerin sonuçları üzerine
etkisi çeşitli yollardan olabilir
Morfin ve meperidin gibi opiyatlar Oddi sfinkterinde
spazma neden olabilirler. Bu spazm karaciğere doğru
yayılarak karaciğer ve pankreatik enzimlerin seruma
geçmesine neden olur.
Oral kontraseptifler bütün koagulasyon faktörlerini,
kolesterolü, demiri, sodyumu, tiroksini, tiroksin bağlayan
globülini ılımlı derecede demir bağlama kapasitesini
belirgin derecede artırırlar
Gebelik sırasında yüksek miktarlarda östrojen
salıverilmesine bağlı olarak plazma luteinizan hormon (LH)
ve follikül stimülan hormon (FSH) konsantrasyonları
ölçülemeyecek kadar düşebilir.
Anne kan hacmi gebelikle birlikte yaklaşık %45 artar.
Artmış eritropoeze rağmen gebelik sırasında eritrosit
sayısı, hemoglobin miktarı ve hematokrit değeri düşer;
lökosit sayısı 12-13 bine çıkar.
Gebelik sırasında serum total kolesterol, trigliserid,
fosfolipid ve serbest yağ asidi konsantrasyonları yaklaşık
%40 artar.
Sigara içme nikotinin etkisi yoluyla birkaç laboratuvar
testini etkileyebilir. Etkinin büyüklüğü içilen sigaranın sayısı
ve inhale edilen dumanın miktarıyla ilişkilidir. Ayrıca Sigara
içme sağlıklı kişilerde bazı parametrelerde farklı şekilde
değişiklik oluşturabilir.
Alkol bir defa ılımlı bir dozda alınırsa laboratuvar testleri
üzerine az etkiye sahiptir. Alkol kullanımı sağlıklı kişilerde
bazı parametrelerde farklı şekilde değişiklik oluşturabilir.
Kahve, çay ve kola dahil birçok içecekte kafein bulunur;
kan bileşenlerinin konsantrasyonları üzerine önemli
derecede etkiye sahiptir.
Vücut ağırlığında bir artış durumunda ürik asit
konsantrasyonu da artar.
Serum fosfatı hem erkeklerde hem kadınlarda vücut
ağırlığı artışıyla azalır.
Obez kişilerde plazma insülin konsantrasyonu artar, fakat
glukoz toleransı bozulur. Diyabetes mellitusun bir tipinin
başlıca nedeni obezitedir.
Serum kolesterol, trigliserid ve β-lipoprotein
konsantrasyonları obeziteyle pozitif korelasyon gösterir.
Obez kişilerde serum demir ve transferrin konsantrasyonu
normal vücut ağırlığındakilere göre daha düşüktür.
Laboratuvar test sonuçlarına örneğin alınmasından
önce etkili çevresel faktörler;
*yüksek rakımda yaşama,
*çevresel sıcaklık,
*yaşanılan bölgenin coğrafik özellikleridir.
Yüksek rakımda yaşayan kişilerde eritrosit sayısı, eritrosit
volümü ve hemoglobin konsantrasyonu, azalmış
atmosferik pO2 nedeniyle belirgin olarak artmıştır. Aynı
zamanda eritrosit 2,3-difosfogliseratı artmış ve oksijen
dissosiasyon eğrisi sağa kaymıştır.
Akut olarak sıcağa maruz kalındığında interstisyel sıvının
intravasküler aralığa geçişi ve glomerüler filtrasyonun
azalması nedeniyle plazma volümü genişler. Buna bağlı
olarak plazma protein konsantrasyonu %10 kadar
azalabilir.
Tuz ve su terleme yoluyla kaybolabilir. Ancak genellikle
plazma sodyum ve klorür konsantrasyonunda değişiklik
olmaz. Fakat terleme aşırı olursa hemokonsantrasyon
hemodilüsyondan daha fazla olabilir.
Suların sert olduğu yerlerde yaşayan kişilerde serum
total kolesterol, trigliserid ve magnezyum
konsantrasyonlarının istatistiksel anlamlılıkta arttığı
gözlenmiştir.
Maden bölgelerinde yaşayan kişilerde ilgili iz elementlerin
serum konsantrasyonu yüksek olabilir.
Otomobil trafiğinin veya fabrikaların yoğun olduğu
bölgelerde yaşayanlarda kan kurşun ve
karboksihemoglobin konsantrasyonları kırsal bölgelerde
yaşayanlardakinden daha yüksektir.
Vücut sıvılarındaki maddelerin konsantrasyonlarında
günün, haftanın, ayın veya yılın belli zamanlarında
beklendiği şekilde meydana gelen değişiklikler “siklik
varyasyon” olarak bilinir.
Siklik varyasyonlar günlük, aylık veya yıllık temelde yer
alan biyokimyasal ritimlerle ilgilidirler.
Siklik biyolojik varyasyonlar sirkadien varyasyonlar,
ultradien varyasyonlar, infradien varyasyonlar ve
circannual varyasyonlar olmak üzere çeşitli tiplerde olurlar.
Ayrıca, bir günden sonraki güne rasgele değişiklikler de
olabilir.
Sirkadien varyasyonlar, vücut sıvılarındaki maddelerin
konsantrasyonlarında bir gün içerisinde meydana gelen
değişmelerdir. En sık görülen siklik varyasyon sirkadien
varyasyondur.
Çoğu hipofiz hormonunun konsantrasyonu gece artar
gündüz ise düşer. Çünkü bu hormonların konsantrasyonu
hipofizin uyarılmasından etkilenir ve hipofizin uyarılması
diurnal varyasyon gösterir. Diurnal değişiklikler daha çok
uyku ve uyanıklık halinden etkilenmektedir.
Olasılıkla en iyi bilinen sirkadien varyasyon serum
kortizolünün günlük artış ve düşüşüdür.
Ultradien varyasyonlar bazı hormonlarda, epizodik
patlamalar şeklinde salıverilme sonucu gözlenen
değişikliklerdir. Ultradien varyasyonlar çoğu hipofizer
(pituituvar) hormon için tipiktir. Salıverilişin patlama
şeklinde olduğu sırada konsantrasyon bazal düzeyin
birkaç katı olabilir.
İnfradien varyasyonlar bir periyodu bir günden daha uzun
süren siklik varyasyonlardır. Örneğin kadınlarda menstruel
siklus sırasında over hormonlarının konsantrasyonlarında
anlamlı değişiklikler gözlenir. Bununla ilişkili olarak
kolesterol, kalsiyum, magnezyum, parathormon, renin,
aldosteron ve antidiüretik hormon gibi diğer maddelerin
konsantrasyonları da aylık olarak dalgalanma gösterir.
Circannual varyasyonlar iklimsel özellikler ve mevsimsel
değişikliklerle ilgili olarak bazı maddeler için yıl içindeki
varyasyonlardır.
Mevsimsel etkileri oluşturan olası faktörler mevsim
yiyeceklerinin yenmesiyle ilgili diyet değişiklikleri,
yapılabilecek egzersizlerin farklılığı ve fiziksel aktivite
değişikliğidir.
İskelet kası kökenli serum enzimlerinin aktiviteleri olasılıkla
artmış fiziksel aktivite nedeniyle yazın kışa göre daha
yüksek olur. Serum laktat dehidrojenaz artışı %20 kadar
olabilir.
Bir günden sonraki güne rasgele değişiklikler;
elektrolitler, proteinler ve alkalen fosfataz (ALP) gibi birçok
maddede %5’ten daha az olduğu halde bilirubin, kreatin
kinaz, trigliserid ve çoğu steroid hormonda %20’nin
üzerinde olabilir.
Laboratuvar test sonuçlarına örneğin alınmasından
önce etkili, hasta ile ilgili tıbbi durumlar;
*ateş,
*şok ve travma
*transfüzyondur.
Ateş birçok hormon yanıtını provoke eder. Hiperglisemi
erken olarak ortaya çıkar ve insülin salıverilişini uyarır.
Fakat insülin salıverilişi kan glukoz konsantrasyonunu
mutlaka düşürmez. Çünkü growth hormon ve glukagon
salıverilişi de aynı zamanda artar.
Ateşin başlangıcında glikojenoliz ve negatif azot dengesi
ortaya çıkar.
Ateşle birlikte yiyecek alımında ve iskelet kaslarının
israfında azalma vardır. Bununla birlikte kan volümü,
serum kreatinin ve ürik asit konsantrasyonu genellikle
artar.
Şok ve travma sonunda belli karakteristik biyokimyasal
değişiklikler ortaya çıkar.
Kortikotropin salıverilişi serum kortizol konsantrasyonunda
3-5 misli artış oluşturmak üzere uyarılır.
Şoka genel metabolik yanıt serum trigliserid
konsantrasyonu etkilenmemekle birlikte lipidlerin
mobilizasyonu vasıtasıyla strese normal yanıt gibidir.
Plazma glukoz konsantrasyonu artar ve glukoz toleransı
azalır.
Travmadan sonra intravasküler aralıktan proteinden zengin
sıvı kaybı interstisyel aralıktan proteinden fakir sıvıyla
karşılanır.
Tam kan veya plazmanın transfüzyonu plazma protein
konsantrasyonunu artırır. Artış miktarı verilen kanın
miktarına bağlıdır.
Serum laktat dehidrojenaz aktivitesi (özellikle LD-1 ve LD2), transfüze edilen eritrositlerin yıkılımı nedeniyle artar.
Serum demir ve transferrin konsantrasyonu yaralanmadan
hemen sonra azalır. Fakat aşırı kan transfüzyonu artmış
serum demir konsantrasyonuna ve siderosise yol açar.
Serum potasyumu depolanmış kanın transfüzyonuyla
artabilir.