İLETİŞİMİN ÖNEMİ   BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLAR ANLAŞMAK VE PAYLAŞMAK ZORUNDADIR. BUNUN İÇİN İLETİŞİM YAŞAMANIN GEREĞİDİR. İLETİŞİM, ANLATMA-ANLAŞMA ÜZERİNE KURULUR. www.hazirslayt.com.

Download Report

Transcript İLETİŞİMİN ÖNEMİ   BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLAR ANLAŞMAK VE PAYLAŞMAK ZORUNDADIR. BUNUN İÇİN İLETİŞİM YAŞAMANIN GEREĞİDİR. İLETİŞİM, ANLATMA-ANLAŞMA ÜZERİNE KURULUR. www.hazirslayt.com.

Slide 1

İLETİŞİMİN ÖNEMİ




BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLAR ANLAŞMAK
VE PAYLAŞMAK ZORUNDADIR. BUNUN
İÇİN İLETİŞİM YAŞAMANIN GEREĞİDİR.
İLETİŞİM, ANLATMA-ANLAŞMA ÜZERİNE
KURULUR.

www.hazirslayt.com


Slide 2

İLETİŞİM


İnsan; düşüncelerini, duygularını,
kaygılarını ve sezgilerini başkalarına
iletebildiği ölçüde kendisini ifade
edebilir.

www.hazirslayt.com


Slide 3



İLETİŞİMİN OLMADIĞI YERDE YALNIZLIK VARDIR.

www.hazirslayt.com


Slide 4

İletişimin Ögeleri ve Yapısı










Konuşana, yazana “gönderici”;
Dinleyene, okuyana “alıcı”;
Sözü edilen, yazılan hususa ”ileti”
İleticiye “söz, yazı, resim, çizgi, renk, görünüş,
çeşitli işaret ve hareketler”
İletişimin dil biçimi halinde düzenlenmesine
“kodlama, şifreleme”
Ögeler arasındaki ilişkinin gerçekleştiği ortama
da “bağlam” denir.
NOT: Gönderici bir kişi olduğu gibi, bir kurum, bir yayın
organı, bir amir de olabilir.
Sözgelimi, reklamlar…

www.hazirslayt.com


Slide 5

Gönderici

İleti

İletişim Kanalı

Filtre

Şifre

Alıcı

Bağlam
Gönderici: İletişimi değişik araçlarla başlatan
ileti: Kaşı tarafa gönderilen mesaj.
Şifre: İletişim şekli (konuşma, resim, rakam, hareket vs)
Alıcı: İletiyi alan.
Bağlam: İletiye malzeme olan konudur.
İletişim Kanalı: İletiye sebep olan alan, ortam vs.
Filtre: Alıcının mesajı değerlendirme tarzıdır. Algıda etken olan unsurlar:
- Kişinin içinde bulunduğu durum
- Beklentiler
- Geçmiş yaşam
- Önyargılar
- Şartlanmışlıklar
- Toplumsal ve Kültürel unsurlar

www.hazirslayt.com


Slide 6

Müfredat programında istenen
kazanım


[!] Her türlü iletişimde göndericinin, alıcının ve
gönderilecek bir iletinin, olduğu; iletişimin bir
bağlamda gerçekleştiği, gönderici ile alıcı
arasında ilişkiyi sağlayan bir kanal olduğu,
iletinin bir iletişim kanalından bir şifre
aracılığıyla gönderilmesi sonucu gerçekleştiği
vurgulanır.

www.hazirslayt.com


Slide 7

İHTİYARIN ŞİKAYETİ
İhtiyarın biri bir doktora şikayet etti. "Dimağım yorgun
aklım yerinde değil," dedi. Doktor: "Akıl zayıflığı
ihtiyarlıktandır," dedi. İhtiyar: "Gözlerim de kararıyor,“
dedi. Doktor: "İhtiyarlıktandır," dedi. İhtiyar: "Sırtım
dehşetli ağrıyor.' dedi.
Doktor: "Zavallı dostum ihtiyarlıktan," dedi.
İhtiyar adam; "Ne yersem yiyeyim bana dokunuyor,
hazmedemiyorum," dedi.
Doktor: "Mide zayıflığı da ihtiyarlıktandır," dedi.
İhtiyar: "Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım
var," dedi.
Doktor: "Nefes darlığı da ihtiyarlığın eseridir.
‘İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü dert başlar' dedi.
İhtiyar kızarak bağırdı:
"Bre adam Allah (cc) "Her derdin bir dermanı var" dediği
halde neden papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp
duruyorsun, sende ne akıl var ne de bilgi nereden gelip
sana çattım!" dedi
Doktor gülerek cevap verdi:
"Ey yaşı altmış, işi bitmiş dostum bu kızgınlık, bu hiddet
de ihtiyarlıktandır," dedi. (MESNEVÎ’den)


www.hazirslayt.com


Slide 8

EYAZ’IN SIRRI
Gazneli Sultan Mahmud'un has kölesi Eyaz, saraya geldiği ilk gün üstünde olan
postuyla çarığını bir odaya asmış, o günleri unutmamak için onları orada
tutuyordu. Odanın kapısına bir kilit vurmuştu, kimseleri oraya sokmuyordu. Eyaz
her gün bu odaya gelir, orada oturur ve kendi kendine: "Boşuna büyüklük
taslamaya kalkışma işte çarığın işte postun," derdi.
Düşmanları, onun padişaha olan yakınlığını kıskananlar, Eyaz'ın bu odada bir
hazine sakladığını, altın ve gümüş torbaları biriktirdiğini sanarak onu gözden
düşürmek için Sultan Mahmud'a şikayette bulundular:
"Sen bu kadar değer veriyor, bu kadar ihsanda bulunuyorsun, o ise senden
çaldığı altınları ve gümüşleri bir odaya kitlemiş oraya kimseyi sokmuyor,"
dediler. Padişah bunu söyleyenlere:
"Gece yarısından sonra o odanın kilidini açarak içeriye girin, oradaki altınları,
gümüş ve mücevherleri size bağışladım. Fakat neler gördüğünüzü gelip bana
anlatacaksınız," dedi.
Adamlar sevinerek padişahın huzurundan ayrıldılar. Sabırsızlıkla beklemeye
başladılar. Gece yarısı olunca da kapının kilidini kırarak odaya daldılar. Fakat o
ne? Odada bir çift çarıktan ve eski bir posttan başka bir şey yoktu. Belki yere
gömmüştür altınları diye odanın içini kazmaya başladılar. Fakat yine de bir şey
bulamayarak yaptıklarından ve söylediklerinden pişman olarak Sultan
Mahmud'un huzuruna varıp gördüklerini olduğu gibi anlattılar.
(MESNEVÎ’den)

www.hazirslayt.com


Slide 9

www.hazirslayt.com


Slide 10

www.hazirslayt.com


Slide 11

www.hazirslayt.com


Slide 12

www.hazirslayt.com


Slide 13

www.hazirslayt.com


Slide 14

www.hazirslayt.com


Slide 15

www.hazirslayt.com


Slide 16

Müfredat programında istenen
kazanım


[!] Göstergenin kendi dışında bir başka şeyi
gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen
nesne, görünüş ve olgu olduğu belirtilir. Her
göstergenin gösteren ve gösterilenden
oluştuğu, bunların birbirinden ayrılmadığı
ifade edilir. Gösterge bilimin gösterge
sistemlerini inceleyen çalışma alanı olduğu,
gösterge bilimin göstergeler üzerine
kurulduğu belirtilir.
www.hazirslayt.com


Slide 17

KÖSENİN SAKALI...




Vaktin birinde, Anadolu'nun bir yerinde bir bey yaşarmış... Geniş tarlaları, sürü
sürü koyunları varmış. Ekilir biçilir, sağılır süzülürmüş ama, yetmezmiş...
Doğrusu, yanında çalışanlar iyi değillermiş... Dalıp kırpan, çalıp çırpan olursa,
bereket mi olur orda?..
Bey, bakmış ki böyle gitmeyecek... Adamlarını çekip çevirecek, işini alıp
devirecek biri gerek... Helâl süt emmiş bir kahya bulsa, işler yoluna girecek...
Haber salmış dört bir yana... Kâhya arandığını duyanlar sökün etmişler... Biri
gelmiş, beşi gitmiş, şehlâ gelen şaşı gitmiş... Bey, öyle olur olmaz adama
kâhyalık mi verir?.. Derken, bir akşam üzeri, kösenin biri girmiş içeri... Gençten
biri... Selâm vermiş, beyin elini öpmüş ve işe talip olduğunu söylemiş... Bey, köseyi tartıp teraziledikten sonra gözü tutmuş. Ama iyi bir sınavdan geçirmeden de
işe almak istememiş... Bey demiş ki köseye:

www.hazirslayt.com


Slide 18

"Bak oğul... Sen iyi bir delikanlıya benziyorsun Ama kâhyalık zor
iştir... Ha demeyle haylanmaz, kuru çubuk yaylanmaz... Kâhya
dediğin esnemez ama esnek olur... Ben seni sınayacağım. Bu
sınavı başarır san, kâhyam olursun..."
Köse, boyun büküp gerdan kırmış: "Buyur ağam" demiş. "Nasıl
sınayacaksan sına. Karşı durulur mu alın yazgısına?.."
Bey, iki öksürmüş, bir yutkunmuş. Sonra da: "Bak oğul" demiş.
"İşte sana bir koyun parası... Bu parayla beğendiğin bir koyun al.
İster ağıla kapat, İster çayıra sal... Kırk gün sonunda, bu
koyunun yününden kürk, derisinden börk isterim... Bu kadar
değil. Canından can, kanından kan isterim... Üstelik, koyunu diri;
paramı geri isterim..."
Köse, dalmış... Bir verip, bin almış... Bu nice iştir diye bir hayli
kafa yormuş. Sonunda da kabul etmiş Almış parayı, çıkmış
dışarı.
Az gitmiş, uz gitmiş... Bir yolun kavşağında, bir adama rastlamış.
Selâm vermiş. Adını sormuş adamın. Adam demiş, "Benim adım
Ese..." Köse de kendini tanıtmış: "Benim adım da Köse..."

www.hazirslayt.com


Slide 19

Konuşa konuşa, birlikte yola devam etmişler.. Gah konaklamış azıklarını
yemişler, gâh bir ağacın dibinde dinlenmişler.. Tekrar devam etmişler
yollarına...
Derken bir yokuş çıkmış
önlerine... Ese, suratını buruşturmuş: "Bizim köy bu tepenin ardındadır" demiş.
"Lâkin, bu yokuş olmazsa, köyümüzün güzelliğine diyecek yoktur..."
Köse, gülmüş:
"Altı üstü bir yokuş" demiş. "Yarı yere kadar ben seni, yarıdan sonra sen beni taşısan,
yokuş düz gibi gelir..."
Ese, bu anlamlı sözü anlayamamış. Dizlerine dayanarak tırmanmaya başlamış,
Köse de onun peşinden gitmiş... Sonunda yokuşun başına gelmişler. Bir de bakmış
ki Köse, her taraf yemyeşil tarla... Başaklar henüz yeni oluşmakta ama, içleri
dolu dolu...
"Ese emmi" demiş. "Maşallah ekinleriniz çok bereketli... Ama doğrusu merak
ettim. Bunları
yediniz mi, yoksa yiyecek misiniz?.."
Ese, bu anlamlı sözü de anlayamamış... İçinden I kıs kıs gülerek, "Bu adamın aklının bir
tahtası noksan herhalde... Daha ekinler yeni başağa duruyor. Nasıl yemiş olabiliriz ki?"
diye
düşünmüş... Ama cevap vermemiş. Sözü başka yere getirerek, yürümeye devam
etmişler...

www.hazirslayt.com


Slide 20

Tarlaları geçip köyün kıyısına geldiklerinde, serviler altında gölgelenen
mezarlığı gören Köse, yine. Ese'ye sormuş:
"Ese emmi?.. Allah rahmet eylesin... Bu mezarlıkta yatan ölülerinizden,
hâlâ yaşayanlar var mıdır?.."
Ese, başını iki yana sallayıp yürümüş. Bu sözdeki anlamı da çözememiş,
İçinden, "Bu adamın aklı sulanmış besbelli... Hiç ölenlerin içinde
yaşayanlar
Köye girmişler... Ese, bir evin Önünde durup, yarım ağızla:
"Köse kardeş" demiş "İstersen buyur, bir ayranımızı iç. Sonra yoluna
devam edersin..." Doğrusu, Köse bu teklifi reddetmemiş:
"Eğer zahmet olmazsa, bir tas ayranınızı içeyim" demiş.
İçeri girmişler. Ese, Köse'yi bir odaya almış, yer göstermiş... Sonra da,
odadan çıkıp gitmiş. Ese, öbür odaya geçip, kızına bir ayran yapmasını
söylemiş. Kız, ayranı hazırlarken, Ese de, Köse'den söz ediyor muş.
Köse'nin saflığına gülüyormuş...

www.hazirslayt.com


Slide 21

Ese'nin kızı, oldukça akıllı, sözün özünü bilen bir
kızmış... Babasını dinledikten sonra, biraz sıkılarak:
"Babacığım" demiş. "Sana akıl vermek haddim değil
ama, anladığım kadarıyla, bu Köse dediğin yol
arkadaşın akıllı biri olmalı. Çünkü her sözünde bir
mânâ var..."
Ese, kızının aklına güveniyormuş. Şaşırmış... "İyi de,
ne mânâ olacak Köse'nin sözlerinde kızım?" diye
sormuş.
Kız başlamış bu mânâlar üzerinde konuşmaya.. Demiş
ki:
"Meselâ.. Yokuşu çıkarken söylediği söz... Yarısına
kadar ben seni yarıdan sonra sen beni taşı sözü...
Bunun anlamı şudur:
………………………………………………………….

www.hazirslayt.com


Slide 22

Ese, başını sallamış... İçinden, "Galiba
kızım haklı" diye geçirmiş. Kız. Yine
devam etmiş:
"Başağa durmuş buğdaylarımızı görünce
söylediği söz ise daha anlamlı." demiş.
"Köse, bu sözüyle şunu söylemek
istemiş babacığım: …………………………

www.hazirslayt.com


Slide 23

"Vay be!.." demiş Ese..." Peki, ya mezardaki
ölülerimiz için söylediği ne mânâya geliyor?.,
bu ölüler arasında yaşayanlar da var mı? Diye
sormuştu Köse... Yoksa bu sözünde de mi bir
mânâ var?.."
Ese'nin kızı, anlamlı anlamlı gülmüş?
“Olmaz mı babacığım? Hem de ne mâna...
Köse, bu sözüyle demek istemiş ki: ………………

www.hazirslayt.com


Slide 24

Ese'nin aklı iyiden iyiye karışmış... Bakmış ki, kızı haklı... Ama,
anlamlarını bilemediği için bu soruları cevapsız bıraktığına da
üzülüyormuş... Kızının hazırladığı ayranı alıp, Köse'yi buyur ettiği odaya
gelmiş... Ayranı uzatmış.
Sonra da:
"Buyur, afiyetle iç Köse kardeş... Lakin, yolda cevap vermediğim manâlı
Sözlerini cevaplandırmak istiyorum..."
Köse, ayranını içerken, Ese de, kızından aldığını satmaya başlamış...
Ama Köse bu işi yutmamış...
"Bana bak Ese emmi" demiş. "Bunların cevabını bilseydin, yerinde
cevaplardın, belli ki sana bir akıl veren var... Biz boş insanlar değiliz.
Bunları her akıl anlayamazdı. Senden ricam, bu sorularımı kim
cevaplandırdıysa ona bir sorum daha olacak... Bu müşkülümü
çözerseniz, sizlere duacı olurum..." Ese, kem küm etmemiş. Sözün
doğrusunu söylemiş... "Yalana yaslanmaya ne gerek var Köse kardeş“
demiş. "Kızım cevap verdi. Müşkülün neyse sor, onun da cevabını
alalım..."

www.hazirslayt.com


Slide 25

Köse, bitişik odadan, kızın duyacağını tahmin ettiği bir sesle
sorusunu sormuş.
Tabii, bu soru, Bey'in kâhyası olmak için çok önemli olan koyun
meselesiymiş..
Köse, Bey'in kendisine verdiği görevi, aynen anlatmış. Kız da
bitişik odadan dinlemiş... ,
Köse, yüksek sesle, güya Ese'ye soruyor gibi konuşmuş:
"Sana bir koyun alacak kadar para veriyorum. Canından can,
kanından kan isterim. Üstelik, koyunumu diri, paramı geri
isterim..."
Köse'nin sorusu biter bitmez, kapı iki kere tıklamış. Ese, boş
ayran tasını alıp çıkmış. Az sonra içeri gelmiş. Köse'nin
karşısına dikilmiş...
"Bak Köse Kardeş" demiş.
…………………………………………………………….

www.hazirslayt.com


Slide 26

Köse, bir sevinmiş, bir sevinmiş ki, ne diyeceğini bilememiş. Ama bol bol
duâ etmiş Ese'ye ve Ese'nin kızına... Hemen gerisin geri düşmüş buraya
kadar arşınladığı yollara... Beyin yaylasında, doğumu yakın bir koyun
almış ve... Ve kırk gün sonra, beyin karşısına çıkmış.
"İşte beyim" demiş. "Böyle, böyle, böyle... Var mı bir diyeceğin?"
Bey, çok sevinmiş... Gülerek Köse'ye bakmış:
"Var diyeceğim" demiş. "Bundan geri kâhyamsın... Hem de dâmadımsın."
Bey, kızını Köse'ye vermiş. Köse, öylesine sevinmiş ki, bir anda sakalı,
Bıyığı çıkmaya başlamış... Birden, aklına Ese'nin kızının iyiliği gelmiş.
Beye demiş ki:
"Beyim, bu akıl benim değildi. Yolda karşılaştığım, Ese adındaki bir
adamın kızının aklıydı..."
Bey buna çok sevinmiş. "Sana verecek bir kızım vardı, verdim... Onu da
Alacağım bir yiğit oğlum var, aldım gitti..." demiş. Gidip Ese'nin kızını
istemiş. Düğünler olmuş, muratlarına ermişler... Bize de şerbet
vermişler...

www.hazirslayt.com


Slide 27

Müfredat programında istenen
kazanım




[!] Dil göstergelerinin diğer göstergelerden farklılığı sezdirilir.
İnsanın anlatma kabiliyetinin en gelişmiş aracının dil olduğu
söylenir. Dille gerçekleşen iletişimin resim, şekil, işaret ve vücut
diliyle gerçekleştirilen iletişimden çok daha kullanışlı olduğu
vurgulanır. Dilin ruh hâllerinin ve duygularının anlatılmasında da
kullanılabileceği; dil göstergelerinin kendi anlam ve değerlerinden
başka anlamları da ifade etmeye elverişli oldukları açıklanır. Dille
gerçekleştirilen iletişimin gelecek zamanlara aktarılmak üzere
saklanabildiği belirtilir.
Her göstergenin bir gösteren bir de gösterilen yanı olduğu,
göstergenin ses ve anlam birimlerinden oluştuğu açıklanır. Ses
taklidi ile oluşan dil göstergeleri dışındakilerin varlık sebeplerinin
açıklanamadığı hatırlatılır. Göstergelerin anlam bakımından
kullanıldıkları yer ve zamana göre yeni değerler kazandığı
belirtilir.
www.hazirslayt.com


Slide 28

www.hazirslayt.com