kendini inşa etmek

Download Report

Transcript kendini inşa etmek

Temmuz 2015
“Haz merkezli hayat” sürmek isteyen bir
erkek; hedefine zenginliği, güzel bir kızla
evlenmeyi, herkes de olmayan otomobile
sahip olmayı (vb.) ister...
Zengin olunca sevinir; çok paranın dert getirdiğini görünce de
zenginlikten haz almamaya başlar. Güzel bir kızla evlenmeyi
hayatının önceliği yapar, elde edince de varlığına çok çabuk alışır
ve başa dönerek “kaçamaklara” heveslenir... Ya lüks otomobili?
Sokağa bırakamaz çalınmasından-çizilmesinden korkar.
Özetle: Elde etmek için tavizlerle bir ömür harcanan; unvan,
para, kadın, araba, villa ve benzeri dünyalıklar zamanla haz verme
yerine, dert kaynağı olmaya başlar. Çünkü insan, madde temelli
hayat yaşamak için yaratılmamışken o, bunları hayatının merkezine
koyarak adeta putlaştırmıştır; put ise yüktür...
ÇÖZÜM: “KENDİNİ FITRATA UYGUN İNŞA ETMEK”TİR...
Erkek üreme hücresi “spermin” dişi üreme hücresi “yumurtayla”
birleşmesiyle oluşan “zigot”, çoğalabilmek için bölünmeye başlar
ve “embriyo” (canlı taslağı) haline gelir. Embriyo gelişerek dış
görünüşüyle küçük bir insan halini alır (cenin dönemi). Oluşum
sürecinin devamında insan tamamlanır ve doğuma hazırlanır.
Sonuç: Trilyonlarca hücreden oluşmuş mükemmel bir yapı; insan.
ÖZETLE
ÖZEL CANLI:
İ N S A N
Döllenmiş yumurta hücresinin bölünmesi ile oluşan dokular
bir araya gelerek organları, organlar bir araya gelerek sistemleri,
sistemler bir araya gelerek yeni canlıyı (insanı) oluşturdu.
YANİ; İNSANIN MADDİ YAPISI “İNŞA EDİLDİ”...
Doğum, insanın anne karnındaki (sıvı içindeki) yaşamından
atmosferdeki hayatına geçiştir. Bu hayat doğumdaki “ilk nefes”
ile başlar ve dünya ölümündeki “son nefes” ile biter...
BU HAYAT İKİ KAPILI HAN’DIR; GİREN MUHAKKAK ÇIKACAKTIR.
İnsana düşen
bunu “akletmek”
ve “gereğini”
yapmaktır.
Erkeği ve kadını birbirlerine uyumlu yaratan,
onların birer hücresinden birbiriyle uyumlu trilyonlarca
hücreden oluşan YENİ BİR İNSAN YARATAN alemlerin sahibi
Yüce ALLAH’tır (cc). O, insanı mükemmel bir biçimde yaratmış;
ilâveten, hata yapmaması için vahiyle doğru yolu göstermiştir.
“Rabbin
dilediğini
yaratır
ANALİZ
ve seçer.
Onların ise
seçim hakkı
yoktur...”
SENTEZ
(Kur’ân 28/68﴿
Analiz: Her insan, anne / baba denilen başka insanların genetik
özelliklerine uygun olarak anne karnında inşa edilir. Hem de; anne,
babanın kim olacağı hususunda tercih hakkı olmadan. Yani: İnsanın
tüm fiziki özellikleri (cinsiyeti, göz-ten-saç rengi, beden boyutları,
organları vs.) kendisine sorulmadan oluşturulur...
Sentez: Fiziki yapı kaderdir; rant ve sorumluluk yoktur...
İNSAN, FİZİKİ YAPISININ OLUŞUMUNDA SÖZ SAHİBİ
OLMADIĞINDAN ÖZELLİKLERİNDEN SORUMLU
TUTULAMAZ, ONDAN RANT SAĞLAYAMAZ...
ZORLAMA,
ADIM
SAYIN
SINIRLI
İNSAN, VÜCUDUNU
NEREDE VE NASIL
KULLANDIĞINDAN
SORUMLUDUR.
Doğumla birlikte insanın “ömür saati” çalışmaya başlar.
Teorik olarak; doğan her insanın bebeklik, çocukluk, ergenlik,
yetişkinlik, yaşlılık dönemlerini yaşayacağı varsayılır...
İnsan, hayatının hangi döneminde olursa olsun, her geçen saniye,
ölümüne biraz daha yaklaşır. Kendisine takdir edilen “süre” (ömür)
dolduğunda dünya ölümü gerçekleşir; yani, ruh bedenden ayrılarak
kıyameti bekler, cansız beden ise çürüyerek toprağa döner.
Dengesini
kurabilen
“kazanmış”
olacaktır.
İnsan büyürken önce ailesinin, sonraları başkalarının tesirinde kalır ve tercihler yapar.
Bazıları akletmez, sapık fikirlere kuyruk olur ve oradan oraya savrulur...
BEBEKLİK DÖNEMİ
İnsanın başkalarına en çok
muhtaç olduğu dönemidir.
İnsan, bu döneminde çevresine
içgüdüsel (bilinçsiz) tepkiler
vererek “dünya hayatına”
tutunmaya çalışır...
ÇOCUKLUK DÖNEMİ
İnsan, fiziki olarak büyürken
aynı zamanda çevresinden
aldığı bilgilerle kişilik
kazanmaya başlar. Yani: Onun
“inşasını çevresi belirler”;
çevre bu açıdan çok önemlidir.
ERGENLİK DÖNEMİ
Cinselliğin ve “deli kanlılığın”
başladığı dönemdir... Kişinin
meraklı olduğu bu dönemde
“kendini inşa” için kabul ettiği
her fikir ve davranış kendi
geleceğini belirleyecektir...
DÜNYA
HAYATI
YETİŞKİNLİK DÖNEMİ
İnsanın “hayat tarzını” kendi
tercihleriyle inşa ettiği, son
rötuşların kaldığı dönemidir...
Daha çok “dünyalık için”
koşuşturmanın yapıldığı
dönemdir...
İnsanın dünyadaki
son durağı, kendisi
için hazırlanmış bir
çukurdur.
ÖZETLE
YAŞLILIK DÖNEMİ
Ölüm yaklaştıkça bazılarının dünyaya
daha çok yapıştığı, bazılarının da
“keşkeler” dönemidir. Yani, önceye
ait bazı yanlışların bırakılıp yerine
“ahiret için yeni inşa faaliyetlerinde
bulunma çabası” dönemidir.
İnsan dünya hayatının sonlu olduğunu
bile bile, hiç ölmeyecekmiş gibi davranır
ve “hazlarının” peşinden koşar da koşar.
SEKÜLER
Hayatına “dinin
ilkelerini / ibadeti”
sokmayan kişi.
İnsan bebekken hayata tutunabilmek için reflekslerinin güdümünde
(görerek, duyarak, dokunarak, tadarak ve koklayarak) çevresinden bilgi toplar.
Büyüdükçe bilgi toplamaya “okuma”da dahil edilir... Beyin toplanan bilgileri her
seferinde değerlendirir ve sahibine tercihlerinde alt yapı oluşturur. Tercihler sahibinin
malı olup sonuçlarından sorumludur; çünkü, yaptıkları onun “tarzı”dır...
Tarz (seküler kişilerde genel olarak) “haz”a dayalı olarak oluşur...
HAZ
NEDİR?
HAZ MERKEZLİ
HAYAT
Faydalı veya zararlı olduğu biline biline,
bir şeyi elde etmek isteğinden doğan hoşnutluk
duygusu, zevk duyma isteği...
Teorik olarak; her haz “zararlı” değildir. Örnek: Cinsellikte haz olmasa insan nesli
devam etmezdi. Yanlış olan, haz için zina yapmaktır... Bir turist bana “Sizin çayınızdan
aldığım tadı, rakınızdan alamıyorum” demişti; demek ki, haz kaynağı değişkenmiş.
“Haz girdabı”na kapılmaya gör, girdap
hemen içine çekmeye başlar... Çoğu insan
alkol, kumar, zina, inkâr vb. girdaplara
bilerek giriyor; ancak, kaybettiğinin farkına
varmadan ölüp gidiyor.
Sekülerler “hayatı dolu dolu
yaşamakta olduğunu, tarzını
değiştirmeyi düşünmediğini”
söylerler. Bunu söylerken
tarzıyla ölüm gerçeğini
dengeleyemediği için de
“ölüme” yok muamelesi
yaparlar; yani, hatırlamak
istemezler... Halbuki;
“Dünya fani, ölüm ani...”
İnsan büyürken beslenme, barınma, korunma gibi temel ihtiyaçlarının olduğunu
öğrenmesi yanında, diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunluluğuyla yüzleşir...
Sonuçta insan, kendi ayakları üzerinde durabilmek için “kendini inşaya” başlar...
“Yeryüzünde hiçbir
canlı yoktur ki,
rızkı Allah'a ait
olmasın...”
(Kur’ân 11/6)
FITRAT (YARADILIŞ KODLARI)
Yüce Allah (cc) her insanın rızkını hazırlamıştır... İnsan hiçbir canlıda olmayan
beyin / beden özelliklerini kullanarak rızkına ulaşmanın yollarını inşa etmelidir.
Beyin proje üretmeli, beden uygulamalıdır... İlâveten; insan, manevi olarak da
kendini inşa etmelidir; çünkü, bu ihtiyaç yaradılış da kendisine kodlanmıştır.
Fıtrat dışına çıkma gayreti (inkârcı olmak) negatif inşadır, bir hastalıktır.
İNSAN ŞEYTANLAR
Bazı insanlar diğer insanların birikimlerini, statülerini çalmak ister.
Veya, kendisi gibi düşünmeyenleri baskılamak (hatta yok etmek)
ister. Örnekler çoğaltılabilir... Böyle durumlarda insan kendini inşa
ederken “güvenliği öncelemek” zorunda kalabilir. Aksi halde;
kendisinin ve toplumun maddi / manevi birikimleri zarar görür...
CİN ŞEYTAN
İnsan, kendini inşa ederken şeytanın varlığını asla unutmamalıdır. Çünkü;
şeytan, insan içine girebilmekte ve “vesvese vererek” (ikna edici telkinlerde
bulunarak) onu olumsuz etkilemekte, günah işletmektedir... Korunmanın en
kolay yolu Yüce Allah’ın ikazına kulak vermektir. “ ... Şeytanın adımlarına
uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” ﴾Kur’ân 6/142﴿
Kişi bedeniyle değil
davranışlarıyla
insan olabilir;
halbuki o, kendi
ayağına sıkmakla
meşgul...
KİH
GAFLET
KİH
KİH
İHMAL
İNKÂR
KENDİM
ETTİM
KENDİM
BULDUM
Her insan akıllıdır denilemez; olsalardı kendileri için “olumsuzluklardan
oluşan bir hayat tarzı inşa etmezlerdi”; dini anlamda “kendilerini bile
bile ateşe atmazlardı”... Bir ömür yaşa gayret et, çırpın sonuçta elde var
hiçler ve günahlar. Sebebi: “Allah yokmuş gibi yaşamak”tır...
Yaratılmış olacaksın, yaratanın vermiş olduğu aklı / bedeni kullanacaksın, yaratanın
yarattıklarını yiyip-içip-teneffüs edeceksin, yaratanın verdiği ömrü sorumsuzca
harcayacaksın; ama, onun emir ve yasaklarını inkâr edecek veya yok sayacaksın...
Ölümünü engelleyebiliyorsan yap yapacağını; ama, öleceksin ve hesap vereceksin...
Her normal insan dünya hayatını yaşarken az veya çok
ölümden korkar. Halbuki ölüm yaşamanın bir parçasıdır
ve her canlı o anı (olayı) yaşayacaktır... Esas olan ölmek
ÖLMEYİ
değil, ölümden sonrası. “Ya cehenneme gidersem?”
İSTEMEK;
korkusu. Nasıl korkulmaz ki? En hafifi ayak altından
vurduğunda insanın beynini kaynatan ateşte yanmak.
ANCAK,
Ateşin etkisiyle etlerin yanması, lime lime dağılması ve
ÖLEMEMEK
kemiklerin ortaya çıkması; etlerin tekrar oluşumu, tekrar
yanması... Bu işlemin devamlı tekrarı ile sürekli azap
çekilmesi. İnsanın bu azap karşısında “ölmeyi istemesi”
ama orada ölümün olmaması...
Şeytan bize dünyada bir
cennet ve ebedi bir hayat
vaad ederek bize ölümü
unutturdu; ahireti göz
ardı ettirdi. Gelin şimdi,
ağzımızın tadını kaçırsa
da ölümü daha sık
analım.
Bu bir grafik
anlatımdır.
En doğrusunu
Yüce Allah bilir.
Bir başka ifadeyle insan, dünya hayatında “tarzını belirlerken / hayatını inşa ederken”
ahiretini hedeflemelidir. Yoksa; “cehennemde ölümü isteyenlerden” olur.
“Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”
Din (İslâm), sadece muayyen günlerde (örneğin kandil
gecelerinde, Ramazan teravilerinde veya bayram namazlarında)
cami içinde yapılan eylem demek değildir. İslâm, ergenlik
yaşıyla başlayan ve bütün ömrün her yirmi dört saatini
düzenleyen “hayat tarzı”nın semavi adıdır...
ŞEYTAN,
SEKÜLER OLANI
SEVER
İmansızlıktan veya iman
zafiyetinden hayatlarına
İslâmı sokmayanlar;
yani ateistler / sekülerler,
hayatlarını dine göre değil de
“hazlarına” göre tanzim ederek
yaşarlar. Ancak: “Kim âhiret kazancını
isterse, onun kazancını artırırız. Kim de
dünya kazancını isterse, ona da
istediğinden veririz, fakat onun ahirette
hiçbir payı yoktur.” (Kur’ân 42/20﴿
“Kim yalnız dünya
hayatını ve onun zinetini
isterse, biz onlara
yaptıklarının karşılığını
orada tastamam öderiz. Orada onlar bir
eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar,
kendileri için ahirette ateşten başka bir
şey olmayan kimselerdir. (Dünyada)
yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir.
Zaten bütün yapmakta oldukları da boş
şeylerdir.” (Kur’ân 11/15,16)
Kendini Allah’a kul olmaktan koparan insan mutlaka şeytana kul olur ve onun
yönlendirmesiyle hazlarına, din dışı akımlara esir olur. Esaret insanı bozar ve
onu “tek dünyacı” yapar. Bu iki dünyalı olarak yaratılmış insanda dengeyi kendi
eliyle bozmak demektir. Denge bozukluğu günah işlemeyi alışkanlık haline
getirir...Kör döngü başlamıştır: Bozuk denge günahı, günah dengesizliği çağırır.
Konuyu nasıl bağlayayım derken Tv’de spikerin sözleri dikkatimi çekti.
Ne diyordu? “TEOG’da en yüksek dereceyi alan çocukların velileri süper lise sayılan
Alman Lisesi, Robert Koleji, Amerikan Lisesi ve benzeri okulların önünde nöbet tutup
çocuklarının buralara kaydı için çırpınıyorlar” (hem de yıllığı 50 bin TL ücretle)...
Çocuklarının geleceğini bu okullarda görenler, onları “dünyacı” yapmaya baştan karar
verenlerdir... Milli servet sayılan bu zeki / çalışkan çocuklar ise, kendilerini neyin
beklediğinden habersiz (çevresinin havasına girerek) kendi havalarını atıyorlar...
SEKÜLER
ANNE-BABASI
OLANLAR,
DÜŞMANI
UZAKLARDA
ARAMASIN
Çocuğun inşasında
ailenin / toplumun /
eğitim sisteminin
yapacağı yanlışlıklar,
ileride telafisi mümkün
olmayan “negatif inşalara
temel” oluşturur.
“KUZUNUZU SOKAĞA SALARSANIZ, KURT KAPAR...” (Alev Alatlı)
Örnekleriyle biliyoruz ki, bu ve benzeri okullarda milli ve dini
terbiyeden uzak materyalist eğitim verilmektedir. Sonuç; ateist veya
en hafifinden seküler insan tiplerinin diplomalarıyla toplum içine
salınması. Bir başka ifade ile, yüzdeye bile girmeyen istisnalar
(imalat hataları) hariç, ülkenin zeki çocuklarının
GİRERKEN
“devşirme kafalar” haline getiriliyor olmasıdır...
Evet “cins kafaları” masonlar, baronlar, örgütler
şöhret, makam ve paraya kavuştururken karşılığını da almaktalar.
Onların bir eli yağda bir eli balda. Millete kalan ise, bilerek/bilmeyerek
yapılan ihanetlerden geriye kalan pislikleri temizlemek...
ÇIKARKEN
YORUM
Bu çocuklar, negatif anlamda inşa
edildiğinden, Türkiye’nin ve ümmetin
geleceği için endişe duymalıyız...
İNSAN HER KONUDA YOL AYIRIMINA GELİR VE YENİ KARARLAR
VERİR; KARARLARI ONUN HAYAT TARZINI OLUŞTURUR.
Kulluk: Allah’a eş
koşmadan O’na iman
etmek, O'nun yap
dediklerini yapmak ve
yapma dediklerini
yapmamaktır.
BİTİRİRKEN
Vahiy: “Kâinatın yaratıcısı
Yüce Allah’ın yarattıklarına
(özellikle insanlığa
Peygamberleri yoluyla)
doğrudan veya dolaylı
olarak verdiği bilgi ve
emirlerin tümü.”
Yüce Allah (cc), hiçbir canlıya vermediği beyin yapısı ile insanı
diğer canlılardan ayrı tutmakta ve ondan “gönüllü kulluk”
yapmasını istemektedir... Şeytan da düşmanı olduğu insanı
isyan ettirme azmiyle çalışıyor da çalışıyor... Ülkemizdeki medyanın
% 60’sı yabancı sermaye, etkilerini gözardı etmeden ...
BİRAZ ONDAN
BİRAZ BUNDAN;
YANİ,
“SALATA HAYAT”
TARZI
Şeytanın haz ve inkâr üzerine oturttuğu telkinlerin
cazibesine kapılıp “dünyacı” mı olacağız?.. Dinin bir kısmına
inanıp bir kısmına inanmamak suretiyle “inkârcı” mı
olacağız? Felsefi görüşlerin peşine takılıp kendimize putlar
mı edineceğiz? Veya hepsinden biraz olsun mu diyeceğiz?
En doğrusunu yaratıcı Yüce Allah bilir.
O, yarattıkları için “neyin doğru neyin yanlış”
olacağını en iyi bilendir. O, vahiyle kullarına yol
haritası çizendir. O, peygamberlerini yol gösterici,
eğitici olarak görevlendirendir.
YOKSA
DOĞRUDAN
VAHYE DAYALI,
FITRATA UYGUN
“SEMAVİ HAYAT”
TARZI
“Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin....” (Kur’ân 8/20)
Ey insan!... Ergenlik yaşına kadar sorumluluk seni inşa etmeye çalışanlarındı; şimdi, “doğru olmanın
sorumluluğu” sana geçti... Hayat tarzını seçme ve sonuçlarına katlanma “kendini nasıl inşa edeceğine”
bağlıdır. Ölmeyeceksen, tekrar dirilmeyeceksen, ateşte yanmıyorsan istediğin şekilde yaşayabilirsin...
Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...
Temmuz 2015