fişi takılı olmak - Kültür Penceresi

Download Report

Transcript fişi takılı olmak - Kültür Penceresi

Temmuz 2012
Hayvanlar “doğar-büyür-ölür”, bunun nasıl-niçin
olduğunun farkında bile değillerdir; sadece görevlerini
yerine getirirler. Hayata bağlılıkları canları iledir;
can fişi çekilince de ölürler.
İnsan biyolojik yönüyle hayvana benzer. Onlar gibi
doğar, beslenerek büyür; farkı, doğayı değiştirerek
kullanması ve kullanırken kirletmesidir. İnsan bu
yönüyle doğaya bir yüktür… İnsan da can fişi çekilince
ruh bedenden ayrılır; yani, dünya hayatı sona erer.
İNSAN VARLIĞIYLA DEĞİL, DOĞRU YAPTIKLARIYLA DEĞERLİDİR.
Yaratılmış tüm cansız varlıklar, “yaradılıştan gelen özelliklerini” kendileri
değiştiremezler ve işlevlerini “irade kullanamadan” yerine getirirler.
Yani, fişleri takılıdır. Fişlerinin çekilmesi ise “kıyamet”in ta kendisidir.
EŞYA ve FİŞ
Elektrikle çalışabilen bir cihaz, fişi takılı değilse
(veya bozuksa) çalışmaz; fonksiyonel değildir.
Örnek: TV bu haliyle hiçbir işe yaramaz. Çünkü,
görüntü ve ses verememektedir. Sadece metal,
plastik, cam vs. yığınıdır. Değeri hurda fiyatıdır.
Fişi takılı bir cihaz aldığı enerji ile çalışır, bozuk
değilse işlevini yerine getirir.
Örnek: Fişi takılı TV (anteni bağlı ise) görüntü ve ses
vererek işlevini yerine getirir. TV bu haliyle fiziki
yapısı (metal, plastik, cam vs.) ile değil, ekranı ile
dikkati çeker. Değeri etiket fiyatıdır.
Bitki vardır tutunabileceği bir dala doğru hareketlenir. Hayvan vardır yemine doğru hareketlenir…
Bu hareketler (bitki ve hayvanlarda “irade” olmadığından) sadece “genetik” yapının bir sonucudur.
Bitkilerin canı vardır ve genetik
yapılarıyla hayata bağlanırlar. Bir diğer
ifade ile fişleri takılıdır. Büyür, tohum
bırakır ve fişleri çekilince de ölürler.
Hayvanların da canı vardır, iradeleri
yoktur. Onları “içgüdüleri” yönlendirir.
Tüm hayatları beslenme, çoğalma,
korunma üzerinedir. Fişleri çekilince
de ölürler.
Fişi çekilmiş bitki insan söylemiyle
ölüdür. Artık, çiçek ve meyve verme
görevi de sona ermiştir… Onu yeni
görevi beklemektedir.
Ölü hayvan, işlevini yerine getiremese
de bir başka canlının veya insanın
yiyeceği olarak fayda sağlar… Hiçbir
hayvan, dirisi veya ölüsüyle doğaya
yük değildir.
Bitkiler ölü halleriyle bile bir başka
biçimde hizmete devam ederler. Kimi
gübre olur (bir başka canlıyı besler);
kimi odun olur ısıtır, insanın yaşamını
sürdürmesine katkı da bulunur.
Bazı hayvanlar kısmen eğitilebilse de
“insan söylemiyle birer hayvandır”.
Bir başka değişle; akıl ve sorumluluk
taşımayan yaratıklardır… Ve hep öyle
kalacaklardır.
İnsan diğer canlılarla kıyaslanamayacak kadar mükemmel yapıda bir varlıktır.
En önemli özelliği ise “beden yapısı” ve “beyin yapısı”dır… İnsan bu özellikleriyle
diğer canlılara ve doğaya müdahale edebilir; onlardan değişik şekillerde faydalanabilir.
Bunu yaparken “akıl - irade” kullanır. Bu sebeple “yaptıklarından” sorumludur.
İNSAN DA FİŞE TAKILIDIR
İnsan da “can” taşımaktadır… Ve canlı olduğu
müddetçe bedeniyle “dünya hayatını” yaşayabilir.
Can bedenden çekilip alındığında dünyada oluşmuş
beden dünyada kalıp çürüyecek, “ruh” ise boyut
değiştirip varlığını bir başka alemde sürdürecektir.
Bu durum “kâinatın ölümü” sayılan kıyamete kadar
devam edecektir. Sonrası mı?..
(Bilgi için İNSAN ÖLÜR MÜ? Konusuna bakınız)
İNSAN FİŞE TAKILIDIR, FİŞİ ÇEKİLDİĞİNDE
SADECE “DÜNYA HAYATI” BİTECEKTİR.
İNSANIN SORUMLULUĞU
İnsan; düşünme, karar verme, eyleme geçme,
nerede-kimlerle-nasıl yaşadığını idrak etme, faydazarar üretme vb. “becerilere” sahiptir. Bu donanım
başka hiçbir canlıda yoktur ve bu sebeple insan
diğer canlılara ve cansızlara karşı üstündür.
Soru şu:
İnsan niçin bu kadar donanıma sahiptir? İnsan bu
donanımlarıyla başıboş bırakılmış bir canlı mıdır;
yoksa, sorumlu kılınmış mıdır? İnsana hayatını
nerede ve nasıl geçirdiğinin hesabı sorulacak mıdır?
Böyle bir makam var mıdır?
İnsan sadece “genetik yapısına ve içgüdülerine bağlı” yaşamaz, yaşamak istemez.
O, her zaman “kalp destekli akıl – şeytan destekli nefis” çatışmasını içinde yaşar
ve çatışmanın sonucuna uygun eylem yapar.
Bazı insanların hayat felsefesi
“Hayatın tadını çıkarma” mantığı
İNSAN VARDIR
üzerine kuruludur. Bu mantık da
“ego” (bencillik) baskın değerdir.
Böyle biri “kendini dünya hayatı ile sınırlandırıp, hiç
ölmeyecekmiş” gibi davranır. Ahlâki değerleri ya hiç
yoktur veya zayıftır… Bu yaşam tarzı hayvanların
yaşamına benzer. Yani; doğar, beslenir, cinselliği
yaşar ve ölürler; “sorumluluk taşımak” söz konusu
değildir. “Yapmaları gerekenleri” yapmadıkları gibi,
“yapmamaları gerekenleri” yaptıklarında da pişmanlık
duymazlar.
Bazı insanlar niçin var olduğunun
bilincindedir. Onlar için “Hayat
İNSAN VARDIR
imtihan yeridir”; bir gün ölecek
ve kendisine verilenlerin hesabı
ahirette sorulacaktır. Bu sebeple ahiret hayatı
(ebedi hayat) dünya hayatından daha önemlidir ve
oraya hazırlanılmalıdır. Bu hazırlığın “kime ve neye
göre” yapılacağını bilir. Bir diğer ifade ile hayatını
Yüce Allah’ın (cc) belirlediği kurallara (vahye) göre
tanzim etmeye çalışır. Bunda zorlanmaz; çünkü,
Allah’ın hoşnutluğunu talep etmek onun için her
şeyin üstündedir.
TERCİHLERİ BUDUR
TERCİHLERİ BUDUR
EŞYADAN BİR ÖRNEK
Bir TV elektriğe bağlı iken çalışır; ancak,
antene bağlı değilse görüntü veremez.
Sadece “hışırtı” çıkarır. Bir başka ifade ile
işlevini yerine getiremez.
İNSANI ÇEVRESİ ŞEKİLLENDİRİR
SADECE FİŞE
TAKILI OLMAK
(canlı olmak)
YETMEZ
● Yeni doğmuş bir çocuğu mağaraya koysak ve
sadece beslesek; yetişkin yaşa geldiğinde de
bilgi-tecrübe-sevgi-düşmanlık- yalan-adaletahlâk-din vb. konularda “ sorgulasak”,
sonuç ne olurdu?
● Sonuç: “Tüm bilgi ve tecrübe mağara ortamı ve
beslenme ile sınırlı; bunun dışındakilerin ne
olduğundan habersiz” şeklinde çıkardı.
Bu sonuç sürpriz değildir. Çünkü:
Fişi takılı (canlı) olmak insanı sadece yaşatır;
çevre (antene bağlı olmak) ise, onu
artı ve eksisiyle “sosyal insan” yapar.
BİR
BENZETME
İNSAN
İÇİNE GİRDİĞİ
SUYLA ISLANIR
● Sel suyuna girene çamur bulaşır.
● Deniz suyuna girene tuz bulaşır.
● Yüzme havuzuna girene ilaçlı su bulaşır.
İnsan, “yalıtılmış bir kutu” değildir. Kendi dışında
olup bitenleri beş duyusuyla algılar, sahip olduğu
beyin yapısıyla değerlendirip bir sonuca varır ve
eyleme geçer. Bu eylem, insanın dış etkilere açık
olmasının bir sonucudur. Özetle; insan etkilenir,
(+/-) değişir. Bu değişim önceleri hissedilemeyecek
kadar yavaş seyreder. Bir bakarsınız “olamaz”
denilenler kişinin/toplumun “hayat tarzı - ahlâkı”
haline gelivermiş.
“ARKADAŞINI SÖYLE,
SENİN KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM.”
(atasözü)
Bazı insanlar özellikleriyle öne çıkarlar.
Hatiptir “konuşmalarıyla”, yazardır “yazılarıyla”,
fikir adamıdır “teorileriyle”, ustadır “becerileriyle”
(örnekler çoğaltılabilir) çevresini etkiler...
Biraz daha dar alana inersek; iyi bir anne/baba
“çocuklarını”, iyi bir aile “komşularını”, iyi bir
tüccar “müşterilerini” olumlu anlamda etkiler…
Tersi de mümkündür; kötü bir eş, sorunlu bir
komşu, ahlâksız bir ortak vb. ruhu karartır, insana
hayatı zindan eder…
ÇEVRENİZE
NE TÜR ENERJİ
VERİYORSUNUZ?
İnsan, dünyaya suçsuz ve günahsız gelir. Benzetme yaparsak o beyaz bir
sayfa gibidir. Bu sayfayı önceleri “çevresi”, daha sonra da “kendisi”
tercihleriyle kirletir.
Fişi takılı, anten bağlantısı tam olan TV,
görüntü-ses kalitesini kaybediyorsa sorun
var demektir. Sorunun kaynağı yayının
zayıflığı değilse, bir başka yayının baskın
frekansının etkisi (parazit) olabilir.
İNSAN
DEVE KUŞU
DEĞİL Kİ
BAŞINI
KUMA GÖMSÜN
İNSAN,
KENDİNİ
KORUMALI
İnsan, kirletilmemiş aklıyla baş başa kalsa (beyaz sayfa olarak
kalabilse) mükemmel bir varlık olurdu. Olurdu diyoruz, ama
olmuyor. Çünkü, onun “nefis-şeytan-kötü çevre” gibi düşmanları
vardır ve insanın “yaradılış amaçlarına uygun hayat” yaşamasına
engel olmak (parazit yaptırmak) isterler. Bunlar “kurnaz pazarlamacı”
taktikleriyle kapıda beklerler. Hele bir kapı aralansın hemen içeri
dalarlar. İnsan, beş duyu kapısını herkese açmayarak korunmalıdır.
İNSAN,
DEĞERLERİ
KORUMALI
İnsanın sorumluluğu kendisiyle sınırlı değildir. İnsan, içinde
bulunduğu toplumdan ve ahlâki değerlerinin korunmasından da
sorumludur. Bu sorumluluk o kadar kapsamlıdır ki, sınırları “insan
haklarından, doğanın dengesinin korunmasına” kadar gider…
Dikkat!... Parazit yapıcılar gücünü “bilgisizlikten-ilgisizlikten” alır.
“İnsan şeytan” ve “cin şeytan” insanlara zarar vermek ister.
Bunun için de hedef insanla bir şekilde “bağ” kurmayı hedefler.
Bu bağa gönüllü olanlar sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır.
MİLLİ
Elektrikli cihazlarda kullanılacak ara elemanlar
önemlidir. Örnek: Bir ara kablo standart dışı ise
“çeşitli sorunlar doğuracak,
cihazı işlev dışı bırakacak” demektir.
Atın!..
Bana zarar
veriyor.
OLMAYAN
HER KÜLTÜR
BİZE
ZARAR VERİR
MODERNLEŞME KAPISI
ATEİSTLERİN “ARA KABLOLARI”NI
BEYNİMİZE KADAR DÖŞEMESİNİN
YOLUNU AÇTI
Bu coğrafyanın insanının binlerce yılda
biriktirdiği dini ve örfi değerler, son
yüzyılda “modernleşme” adına aşınmaya
(erozyona) uğradı. Bunlardan hızlı aşınanlar
da yok olmaya başladı.
Günümüzde “milli” diyebileceğimiz çok şey
kalmadı. Kalanların da dışı yaldızlı, içi boş.
Millilik boşluk kabul etmez. Başka kültürlere kapı aralanırsa “onların tarzı” günlük hayatımıza
yerleşiverir. Daha vahimi; gelinen noktayı çoğunluğun “N’olmuş yani?” diyerek hafife almasıdır.
HAYATI DOLU DOLU YAŞAMAK
“Ben neyim?” sorusunu kendine
sormayanlar “Niçin var olduğunu”
bilmez. Böylelerinin hayat anlayışı
“canının istediklerini tatmin” etme
mücadelesidir… İnsan istemeye
görsün (onu frenleyecek olan kurallar
yoksa)
sınır tanımaz; her tür yolu
(kendi aleyhine olsa da)
kullanır…
Yetmez, eğlenmekte(!) gerekir. Bu
aşamada antrenör olarak şeytan
devreye girer; artık tut tutabilirsen.
İnsan Haddini (sınırlarını) Bilmelidir.
Bu gücü dikkate almamak
(Yaratıcı’ya inanmamak)
akılsızlıktır. “Aklı olmayanın
dininin olmaması” normaldir.
İnsanın dünya hayatı “sperm” ile başlatılıp, verilen “canın geri alınması” ile de sonlandırılmakta.
Yani; insanın dünyaya gelişi ve gidişi iradesinin dışında gerçekleşiyor… Getirildik - Götürüleceğiz.
İSLÂM, YAŞAYAN HER AKILLI İNSANDAN
“GÖREV – YETKİ – SORUMLULUK” İSTER
Allah, insanı yaratmış: dünya hayatını
yaşaması için de kâinatını onun hizmetine vermiştir.
Görevi vardır: Allah, nimetlerine karşılık “yalnız
kendisine iman ve ibadet edilmesini, diğer insanlara
saygılı, doğaya dengeli davranılmasını” istemektedir.
Yetki kullanabilir: Allah’ın davetinin muhatabı tüm
insanlardır. İnsan, “dünya hayatında” bu daveti kabul
edip etmemede serbest bırakılmıştır.
Sorumludur, sonuçlarına katlanacaktır: Ahirette ise;
insana tercihlerinin ve eylemlerinin hesabı sorulacak,
sonuca göre cennet veya cehennemde yaşatılacaktır.
SINIR OLMAZSA İNSAN AZGINLAŞIR
● Dünya ve ahiret saadeti isteyen insan, neyin
doğru-neyin yanlış olduğunu (doğru yolu) kendi
kendine bulamaz. Ona yolunu gösterecek sağlam
işaret taşlarına ihtiyacı vardır. O, Allah’ın çizdiği
sınırlara (emirlerine) uyduğu oranda yolunu bulur.
Yani, görevinin bilincinde ve yetkisini doğru
kullananlardan olur.
● “Allah’a inanıyorum” demek yeterli değildir.
İnancın ibadete dönüşmesi gerekir. Aksi halde;
“İnsan yaşadığı gibi inanmaya başlar”. Bu da,
şeytanın esiri olmak demektir. Şeytan ise insanın
düşmanıdır. Akıllı olanlar düşmana fırsat vermez.
İNSANLAR
İÇİN
İnsanların yaptığı kanunların cezaları “suçu tespit edebilirsen - belgeleyebilirsen suçluyu ele geçirebilirsen ve hakim adilse” geçerlidir… Yani; dünyalıktır.
KİMSE MAHŞER
ÇÜNKÜ
MAHKEMESİNDEN
KURTULAMAZ
Toplumu oluşturan insanlar tarağın dişleri gibi aynı olmazlar. Bazılarının serveti,
statüsü, hiyerarşideki yeri diğerlerinden farklı olur… Ve onlarda bunu kullanırlar.
VEYA
İnsan bu; rüşvet alanını arar, gücü seveni bulur, korkağı keşfeder; kısacası, insanın
zaaflarını kullanarak “olmaması gerekeni olur hale” getirmeye çalışır.Başarabilir de.
BİTİRİRKEN
ÖLÜMÜ
UNUTMAK
KULAK
TIKAMAK
İBRET
ALAMAMAK
Kendi günahımızı kendimiz taşıyacağımıza göre
az olması için gayret göstermek “akıllıca” olmaz mı?
Pek çok insan “hayatın bir gerçeği” olduğunu
bilmesine rağmen “bir ölüm olayı” duyduğunda
panikler; kabullenmekte zorlanır. Çünkü, bu olay
kendisinin de öleceğini ona hatırlatmıştır…
Bir gün öleceğimizi sürekli
aklımızda tutmak, yapmayı
düşündüğümüz pek çok
yanlışın önünü kesecektir.
Olaylara “kulak tıkayarak - göz yumarak” onları
yok edemeyiz, onlardan kaçamayız; onlarla
yüzleşmek gerekir. Doğrunun yanında, yanlışın
karşısında olmak, insani bir davranıştır…
İnsanın gözünü kapaması ile
deve kuşunun başını kuma
gömmesi arasında bir fark
yoktur.
İnsan - insan ve insan - doğa ilişkisinde;
insanın alacağı o kadar çok ders var ki…
Yeter ki, insan bunu talep edebilsin;
bunun alt yapısına sahip olabilsin…
İnsanla hayvan arasındaki
önemli farklardan biri de
“hayvan bakar, insan görür”
olmasıdır.
İnsan canıyla hayata bağlıdır (fişi takılıdır). Bu bağın kesilmesi kendi iradesi dışındadır… İnsanın
şeytanla bağı, ancak insanın isteğiyle kurulabilir. Bu bağdan (ara kablodan) kurtulmak (kabloyu
kesmek) elimizdedir. Bunu vahiyle aramızda güçlü bağ kurarak sağlayabiliriz.
Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...
Temmuz 2012