Din Güzel Ahlaktır

Download Report

Transcript Din Güzel Ahlaktır

HAZIRLAYAN
TALİP ORHAN
HASAN POLATKAN ORTAOKULU
dindersi.tk
OCAK-2014
Dinimizin 3 temel bölümü vardır:
İman
İbadet
Ahlak
Bu üç kavram bir zincirin halkaları gibidir,
birbirini destekler. İman, ibadet etmeyi, ibadet
etmekte, güzel ahlaklı olmayı gerektirir.
Kur’ an – ı Kerimde “ Sizin Allah katında en
değerliniz takva bakımından en üstün
olanınızdır.”(Hucurat/13) buyrulmuştur. Takva
sahibi kimse günahlardan ve haramlardan uzak
duran ve ahlakı güzel olan kimsedir.
Peygamber efendimiz (s.a.v)’de bu konuda: ”
Sizin en hayırlınız ahlak bakımından en üstün
olanınızdır.” buyurmuştur.
İslam dini insanları güzel davranışlara
yönlendirmek için ödül ve ceza prensibini
uygular. Güzel davranışları sevapla ödüllendirir.
Sevabı çok olanlara da cenneti vaat eder. Kötü
davranışların günahla cezalandırır. Günahı çok
olanlara da cehennemle korkutur. “ “Teşvik ile
caydırma”
Askerin birisi koşarak
gelir. Selam verir ve “ savaşı
kaybettik komutanım” der.
Komutan “Niçin evladım?”
diye sorar. Asker “ bunun 39
tane sebebi var komutanım”
der. Komutan “sayar mısın
evladım” der. Asker
“Mermimiz tükendi
komutanım” der. Komutanda
“ mesele anlaşıldı.
Diğerlerini saymaya gerek
yok” der.
Doğruluk ve dürüstlük bir müslüman’ ın en ayırt
edici özelliğidir. Bir kişi hakkında bize falan kişi çok
iyi insandır, derse niçin diye sorarız. Bunun 40 tane
sebebi var diye karşılık alırız. Sayar mısın dediğimiz
de “ ilk olarak o kimse doğru ve dürüst bir kimsedir.”
Dendiği zaman biz de “ tamam konu anlaşıldı.
Diğerlerini saymaya gerek yok” deriz. Çünkü
dürüst bir insanın diğer davranışları da düzgün olur.
Kur’ an-ı kerimde “ Emrolunduğun gibi dosdoğru
ol .”(Hud/112) buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bu ayetten dolayı “Beni
hud suresi ihtiyarlattı “ buyurmuştur. Peygamber
efendimiz (s.a.v) bir hadisin de “Doğruluğa sarılınız.
Çünkü doğruluk iyiliğe, iyilikte cennete götürür.
Yalandan sakınınız. Çünkü yalan kötülüğe, kötülükte
cehenneme götürür.” Buyurmuştur.
Biz Müslüman olarak içki içmeme, kumar oynamama,
domuz eti yememe konusun da gösterdiğimiz özeni yalan
söylememek konusun da göstermiyoruz. Oysaki yalan en
az bu davranışlar kadar çirkin bir davranıştır. Sıkıştığınız
zaman kolaylıkla yalana başvurmamalıyız. Eğer
başvuruyorsak imanımızın kuvvetin de bir sorun var
demektir. Dürüst olmayan bir toplumda insanlar
birbirlerine güvenmezler. Birbirine güvenmeyen
insanlardan oluşan toplam da güçlü bir toplum
olamaz.
Allah rızası için ihtiyaç sahibi birisine maddi
olarak yardım etmeye, harcamada bulunmaya
infak denir. Çevremize baktığımız zaman
insanların kimi zengin kimi fakirdir. Zengin olanlar
mallarını ve paraları paylaşarak fakirlerin
ihtiyaçlarını gidermelidir bu bir insanlık görevidir
çünkü rızkı bize veren Allah’tır.
Allah da bizden mallarımızın fazlasını ihtiyaç
sahiplerine vermemizi istemektedir. Bu gün
yeryüzünde bir milyardan fazla aç insan vardır. Bunun
sebebi Allah’ın o insanların rızkını yaratmamasından
değildir. Paylaşım adaletsizliğindendir. Zengin ülkeler
fazla yemekten hastalanırken yoksul ülkelerde
yaşayanlar açlıktan hastalanıyorlar. Zengin
ülkelerde yaşayanları yiyeceklerini fakirlerle
paylaşsalar kendileri daha sağlıklı olacaklar yoksul
ülke vatandaşları da açlık sıkıntısı çekmeyecektir.
Kur’an’da bu konuda teşvik eden birçok ayet vardır.
“Ey iman edenler kazandıklarınızın iyilerinden ve
rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra
harcayın size verilirse gözünüzü yummadan
alamayacağınız kötü malı hayır diye vermeye
kalkmayın’’(Bakara 267)
“Allah yolunda infak edenlerin durumu
toprağa atılıp kendisinden 7 başak çıkan her
başakta 100 tane bulunan bir tohumun
durumuna benzer…’’(Bakara 261)
Peygamber efendimiz de bu konuda “komşusu
açken tok yatan bizden değildir’’ buyurarak
konunun önemine dikkat çekmiştir. Peygamber
efendimiz çok cömert bir insandı kendisinden bir
şey istediği zaman kesinlikle hayır demezdi.
Bir gün, Peygamber Efendimiz kendisine
gömlek satın almak için çarşıya çıktı. Yanında on
dirhemi vardır. Bir satıcıdan dört dirheme bir gömlek
aldı. Eve dönerken Medinelilerden bir kişi yanına
gelerek:
"-Y â Rasülallah! Bana bir gömlek giydirin de Allah
da size cennet elbiselerinden bir elbise giydirsin!"
diye duâ etti.
Peygamberimiz (SAV) hemen üzerindeki gömleği
çıkarttı ve adama verdi. Sonra geri dönerek yine dört
dirheme yeni bir gömlek satın aldı. Cebinde iki
dirhemi kalmıştı. Medine sokaklarında yürürken bir
kız çocuğunun ağladığını gördü. Hemen yanına gitti
ve:
Kız çocuğu, büyük bir üzüntü içindeydi. Karşısında
Peygamberimizi görünce, O'ndan yardım isteyen bir
sesle:
"-Yâ Rasûlâllah! Hizmet ettiğim sâhibim,
bana, un satın almam için iki dirhem vermişti. Fakat
onu kaybettim. Ne yapacağımı bilemiyorum?" dedi.
Peygamberimiz, hemen cebindeki iki dirhemi
kız çocuğuna verdi ve gidip onunla un satın almasını
söyledi. Kız çocuğunun ağlamaya devam ettiğini
görünce, ona:
"-Kaybettiğin parayı sana verdim. Şimdi niçin
ağlıyorsun?" diye sorduğunda, kız çocuğu bu sefer:
"-Geciktiğim için bana ceza vermelerinden
korkuyorum. " diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (SAV)
onunla birlikte evine kadar gitti. Ev sahipleri,
kapılarında Peygamber Efendimizi görünce onu büyük
bir sevinçle karşıladılar. ALLAH Resulü (SAV) :
"-Bu kız çocuğu, yaptıkları sebebiyle sizin
kendisine ceza vermenizden korkuyor." deyince,
ev sahibi:
"-Yâ RasûlALLAH! Madem ki onunla beraber geldiniz ve
kendisine yardım ediyor ve koruyorsunuz; biz de onu
ALLAH rızâsı için azat ettik, hürriyetine kavuşturduk."
diye cevap verdi. Bütün bu hâdiseler, Peygamber
Efendimiz'i çok sevindirmişti. Geri dönerken içinden
şunları geçiriyordu:
"-Yüce ALLAH, şu on dirheme ne kadar bereket
verdi? Onunla Peygamberine ve Medineli ensârdan bir
müslümana birer gömlek giydirdi. Bir köleyi de âzâd etti.
Bunu bize veren, yalnız Allah’tır. Yüce Allah’a şükürler
olsun!"
Emanet: korumak amacıyla birisine verilen
veya bir yere bırakılan her türlü mal veya
eşyadır. Dürüst ve güvenilir insan olmanın
göstergelerinden biriside kişinin kendisine bırakılan
emaneti koruması ve sahibine sapa sağlam teslim
etmesidir. Kur’an’ı kerimde bu
konuda…“…Birbirinize bir emanet bırakırsanız,
emanet bırakılan kimse emaneti sahibine
versin….» (BAKARA 283) buyrulmuştur.
Başka bir ayette “ALLAH size emanetleri ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman adalet ile hükmetmenizi emreder”
(NİSA 58)
buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz bu konuda en güzel örnektir.
daha gençlik yıllarında ona «el-Emin» yani
güvenilir unvanı verilmiştir. Peygamberlik
döneminden kendisine inanmayan insanlar bile
emanetlerini getirip ona bırakıyorlarmış.
Çünkü: Onun emanetlerini koruyacağını
biliyorlardı, hicret esnasında peygamber
efendimiz emanetleri sahiplerine vermek üzere
Hz.Ali’ye vermiştir.
Peygamber efendimiz bir hadisinde
«Münafıklığın işareti hiçtir: Konuştuğu zaman
yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez,
emanete ihanet eder.» buyurmuştur.
Emanetin alanı oldukça geniştir. Bunlardan bir
kısmını şöyle sıralaya biliriz.
1.)ALLAH’IN bize gönderdiği KUR-ANI KERİM.
2.)ALLAH’IN bize verdiği beden.
3.)Kocanın eşi.
4.)Anne ve babanın çocukları.
5.)Oturduğumuz sıra ve oturaklar kaybolan eşyalar.
6.)Bize verilen sırlar.
7.)Bize verilen makam, mevki ve görevler.
Adalet: Olması gerekeni olması gereken yere
koymak herkese hakkettiğini vermektir.
Adaletin zıttı zulümdür.
İslam dini adalete çok büyük önem vermiştir.
Eşitlikten daha çok adalet prensibini ilke edinir.
Çünkü her eşitlik adaleti sağlamayabilir. Bugün her
alışveriş yapandan aynı oranda KDV kesilmektedir,
bu adil bir vergilendirme değildir. Çünkü kazancı az
olanda çok olanda aynı vergiyi ödemektedir oysaki
kazancı çok olandan çok, az olandan az vergi
almak adalete daha uygundur

Bir toplumdaki insanlar birbirlerine adaletli
davrandığı sürece o toplum huzurlu ve mutlu
olur. Adalet sadece mahkemelerden
beklenmemelidir anne baba çocuklarına,
öğretmenler öğrencilerine, abiler ablalar
kardeşlerine İşverenler, çalışanlarına adaletli
davranmalıdır.
Devlet halkına her konuda adaletle
yaklaşmalıdır. Eğitimde, ekonomide sağlıkta
herkese eşit fırsatlar sunmaya çalışmalıdır.
İnsanların doğuştan gelen hakları kesinlikler
elinden alınmamalıdır. Devlet öncelikle
anayasasını ve konularını adalet prensibi
temelinde oluşturmalıdır. HZ.ÖMER'İN dediği gibi
“Adalet mülkün temelidir. “
Kur’an-ı Kerimde bu konuda 'Ey iman
edenler, Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan
adalet ile şahitlik eden kimseler olun, bir
topluma olan kinimiz sakın ha sizi adaletsizliğe
itmesin adaletti olun '. Buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz ömrü boyunca adaletli ilke
edinmiş bu konuda kesinlikle taviz vermemiştir. Bir gün
varlıklı bir aileden gelen bir kadın suç işlemiş cezasının
affedilmesi için Üsame bin Zeyd Peygamberimize aracı
olarak göndermiştir. Peygamber Efendimiz bu duruma
çok sinirlenip Üsameyi azarlayıp ona 'Sizden önce
gelip geçmiş milletler işte bunun için helak
olmuşlardır. İçlerinden ileri gelenler suç işlerse göz
yumulur, ceza verilmezdi kimsesiz zayıf insanlar suç
işlerse cezalandırılırdı Allah’a yemin ederim ki kızım
Fatıma da bu sucu işlese cezasını vermekte
çekinmezdim'
Peygamber Efendimiz mescitte defalarca “İşte ben
buradayım kimin bende bir hak varsa gelsin alsın.”
buyurmuştur.
İnsanlar her zaman hata yapabilir, birbirini
incitebilir, birbirine zarar verebilir. Bu durumda
karşısındakine düşen biraz daha anlayışlı olmak ve
hoşgörülü davranmaktır. Çünkü dostluklar ve arkadaşlıklar
ancak böyle korunabilir. Kuran-ı Kerim’de bu konuda ‘’O
takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için
harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler.
Allah da güzel davranışlarda bulunanları sever. (Al-i
İmran suresi, 134. ayet) buyrulmuştur.’’
Bazı insanlar kendisinden daha üst seviyede
bulunanlara son derece hoşgörülü davranırken, altında
bulunan insanları ezmekte hiçbir tolerans
göstermemektedir. Bir ev sahibi bardak kırdığı zaman
bunda bir hayır var denir. Hizmetçi kırdığı zaman ise’’ Ne
sakar şeysin!’’ diye azarlanır. Halbuki hoşgörüye ve
affetmeye daha çok ihtiyacı olanlar güçsüz kimselerdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şahsına karşı
işlenen suçlarda ve davranışlarda son derece
hoşgörülüydü. Kendisini doğup büyüdüğü yerden
çıkaran, hakaretler eden, öldürmeye çalışan
Mekke halkını fetih günü genel af çıkararak
affetmiştir. Bununla beraber devlete karşı işlenen
suçlar ve adaleti yerine getirme konusunda
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) çok katı idi. Çünkü
bir toplumda suç işleyenler bir vücuttaki
tümör gibidir. Eğer onlara gerekli müdahale
yapılmazsa; tümörün vücutta yayıldığı gibi
suçlular da topluma yayılır. Toplumun
huzurunu yok eder.
Nasıl ki Allah’a karşı bir günah işlediğimizde onun
bizi bağışlamasını, affetmesini istiyorsak; kendimize
karşı yapılan hataları da bağışlayıcı olmalıyız. Bununla
beraber zulme ve zalime rıza göstermemeli, onlarla da
mücadele etmeliyiz. Zalime karşı hoşkörü, mazluma
karşı hoşgörülü olmalıyız. Mazluma karşı hoşgörülü
davranmayı kendimize ilke edinmeliyiz.
Alçak gönüllülük(tevazu)kendini başkalarından
üstün görmemek kibirli olmama duygusudur. Yüce
Allah gurur ve kibirden kaçınma konusunda bizleri
açıkça uyarmıştır. “Küçümseyerek insanlardan
yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek
yürüme, zira Allah kendini beğenmiş, övünüp
duran kimseleri asla sevmez”
buyrulmuştur.(Lokman /18)
Kibir duygusu çok çirkin bir hastalıktır. Şeytan
bu duygu sebebiyle Allah’ın huzurundan
kovulmuştur. Hiçbir insanın insan olmak
bakımından başkalarına karşı herhangi bir
üstünlüğü yoktur. Makam, mevki, mal ve mülk bir
insanı diğerinden üstün yapmaz. Kur-an’ı Kerim’de
“Sizin Allah katında en değerliniz en fazla takva
sahibi olanınızdır” buyrulmaktadır.
Her insan da kendini beğenme üstün görme
duygusu vardır. İnsan olgunlaştıkça aklı ve
iradesiyle bu duyguyu yener. Bir toplumda ahlak
yönünden en değerli insanlar kendilerine
sorulduğu zaman “Ben bu toplumun en aşağı
seviyeli insanıyım.” Derler. Bu duygu sayesinde
onlar diğer insanların gözünde büyürler.
Peygamber efendimiz insanların en fazla
tevazu sahibi olanıydı. Karşısında korkudan
titreyen birisine: “ Korkma. Ben bir kral değilim
ben de kuru bir et yiyen kadının çocuğuyum.”
buyurmuştur..
Gelen bir elçi insanların içinde peygamber efendimizi
arayarak “ Hanginiz Muhammed ? “ diye sorar.
Peygamberimiz giyimiyle kuşamıyla kendisini diğer
insanlardan ayırmazdı.
İnsanları görünüşlerine göre , giydikleri
elbiseye göre oturdukları makama göre
değerlendirmemeliyiz.
Harabat ehlini hor görme zakir
Definelere mâlik virâneler var.
İnsanların kılığına kıyafetine bakarak onları hor
görme. Nice yıkık dökük evler vardır ki o viranelerin
altında hazine gizlidir.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeden önce
acaba benim ilim adamlarımın durumu nedir? Ben
bunlarla İstanbul’u fethedebilir miyim diyerek ülkenin
önde gelen ilim adamlarını sarayında toplatır. Arka
arkaya dizilen ilim adamlarına en bilgiliniz hanginiz diye
sorar. Hepsi bir arkadakini gösterir. En arkadakine
gelince buradakilerin en bilini herhalde sensin diye sorar.
O da olur mu efendim benim önümdekilerin hepsi en
bilgindir. Fatih Sultan Mehmet ellerini açarak “Yarabbi
sana şükürler olsun ben böyle tevazu sahibi ilim
adamlarıyla değil İstanbul’u bütün dünyayı
fethederim” demiştir.
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka
evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev
sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu
davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp
anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. Eğer
evde kimseyi bulamazsanız, size izin
verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size,
‘Geri dönün.’ denirse hemen dönün. Çünkü bu
sizin için daha nezih bir davranıştır…” (Nur/2728)
Genel:
•Konuşan kişinin sözü kesilmemelidir.
•Kıyafetlere özen gösterilmeli, giyilen elbiselerin
mevki, yer ve zamana uygun olmasına dikkat.
•Başkalarını rahatsız edici davranışlardan
sakınılmalıdır.
•Ziyaretin kısa olmasına özen gösterilmelidir.
•Gerekli durumlarda özür dilenmelidir.
•Özel konuşma yapanların yanına gidilmemelidir.
•Şakayı ölçülü ve karşıdaki kişiyi incitmeden
yapmalıdır.
•Kimsenin özel eşyasını karıştırmamalıdır.
Sofrada (Yemekte)
• Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır.
• Yemeğe besmele ile başlanmalı ve yemeği bitirince
de “elhamdülillah” denmelidir.
• Herhangi bir engel yoksa sağ elle yenmelidir.
• Lokmalar küçük küçük alınmalı ve iyice
çiğnenmelidir.
• Lokma ağızda iken konuşulmamalıdır.
• Yemeği soğutmak için yemeğe üflenmemelidir.
• Su içerken, bardağın içine nefes verilmemelidir.
• Başkalarını tiksindirecek söz ve davranışlardan
kaçınılmalıdır.
• Tabağa, yenilebilecek kadar yemek alınmalıdır.
• Toplu yemek yenirken, herkes yemeği bitirmeden
sofradan kalkılmamalıdır.
• Yemeğe önce büyükler başlamalıdır.
• Sokaklarda yemek yenmemelidir.
Misafirlikte
•Misafirliğe gitmeden önce ev sahibine
haber verilmelidir.
•Misafirliğe önceden kararlaştırılan
zamanda gidilmelidir.
•Gidilen yerde kapının zili çalınmalıdır.
•Karşılık verilmezse bir süre beklenip sonra
gidilmelidir.
• Evde ev sahibinin gösterdiği yerde oturulmalıdır.
• Kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanılmamalı,
tablolar, biblolar vb. eşyalara dokunulmamalıdır.
• Misafirliğe gidilen yerde çok fazla kalınmamalı,
başkalarını rahatsız edecek konuşmalar
yapmaktan kaçınmalıdır.
• Giderken izin istenmeli, ev sahibine teşekkür
edilmelidir.
Savurganlık: Maddi veya manevi bir değeri
gereğinden fazla harcamaktır. Bunun zıttı
tutumluluktur.
Cenabı ALLAH yeryüzünde bütün canlılara yetecek kadar rızık
yaratmıştır. Bazı bölgeler ALLAH’IN verdiği nimetler açısından
biraz daha şanslı iken, bazı bölgelerin imkânları kısıtlıdır. Bundan
dolayı bir milyardan fazla insan aç ve susuzluk çekmektedir.
Suyun ve gıdaların çok olduğu bölgelerde ise insanlar yediklerine
içtiklerine dikkat etmemekte ve savurganlık yapmaktadırlar. Bu
ülkedeki insanların yaptığı israfla aç olan bir milyardan fazla
insan rahatlıkla karnını doyurabilir.
Dinimiz bu konuda oldukça titiz davranmakta ve
savurganlıktan kaçınmamızı öğütlemektedir. “Onların
harcamaları bu ikisi arasında dengeli bir
harcamadır”(FURKAN/67)
Müslüman’a yakışan her davranışında dengeli ve
ölçülü olmaktır.
Peygamber efendimiz de son derece tutumlu bir
insandı fakat cimri değildi. Harcamalarını yerli yerinde
yapardı. Yeri gelir esen yelden daha cömert olur, yeri
gelir bir damla suyu bile fazladan harcamazdı. Bir
hadisinde ”Irmak kenarında olsanız dahi abdest
alırken israftan kaçınınız.” buyurmuştur.
İsraf sadece para, eşya, giysi vb. maddi
şeylerle sınırlı değildir. Bunun dışında zaman, sağlık
ve emek israfı da söz konusudur. Bu konuda
peygamberimiz: ”Beş şey gelmeden önce beş
şeyin kıymetini bilin. İhtiyarlık gelmeden
gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik
gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş
vaktin, ölüm gelmeden hayatın değerini bilin.”
buyurarak sahip olduğumuz her türlü nimetin
kıymetini bilmemiz gerektiğini dikkat çekmektedir.
Ülke olarak yıllık 250 milyar TL civarındaki
bir parayı israf ediyoruz. Bu miktar bütün
gelirimizin 1|4’i kadar bir miktardır. Bu miktarın
yarısını tasarruf edebilsek ülkemizde işsiz
kalmaz, üniversiteye giremeyen genç kalmaz,
bütün çalışanların geliri de iki katına çıkar.
Günde üretilen yaklaşık 130 milyon
ekmekten 6 milyonu israf edilmektedir. Bu 6
milyon ekmeğin yıllık tutarı 2.5 milyar TL bir
paraya karşılık gelir. Ayrıca biz su zengini bir
ülke değiliz. Kişi başına yıllık 1500 m3 su
düşmektedir. Fakat suyumuzu da oldukça israf
ediyoruz. Yine kâğıt ve enerji konusunda da çok
fazla israf edilmektedir. İnsanlar geri dönüşüm
konusunda yeterli bilince sahip değillerdir.
Tasarrufu bir yaşam şekli haline getirmeli, bu
konuda büyükler küçüklere örnek olmalıdır.
Söndürdüğümüz gereksiz yanan her lambayı
kapattığımız, gereksiz akan musluk, dikkatli
kullandığımız her bir kâğıt parçası, çöpe
atmadığımız her ekmek gelecekte bize huzur,
mutluluk ve zenginlik olarak geri dönecektir.
Tutumlu olalım, cimri olmayalım, cömert olalım,
savurgan olmayalım. Gereksiz yere harcanan 1
kuruşta olsa israftır. Gerekli yere harcanan 1000
lirada olsa israf değildir.
TEŞEKKÜRLER