dosyayı indir

Download Report

Transcript dosyayı indir

Çanakkale Savaşı
 Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916
yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı
İmparatorluğuile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve
kara muharebeleridir.
 İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti
konumundaki İstanbul'u
alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele
geçirmek, Rusya'yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri
ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zaptetmek suretiyle
Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak
İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak
Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları
başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara
ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar
vermiştir.
Çanakkale Savaşlarının Nedenleri (Maddeler Halinde)






1. 1911-1912 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika toprakları olan Trablusgarp
ve Bingazi'yi İtalya'ya bırakmış, 1912-1913 Balkan hezimeti ise, 500 yıldır Türk
olan Rumeli'deki son Türk hakimiyetini yok etmişti. Bu yüzden Osmanlı
Devleti kaybettiği toprakları geri almak istemesi
2. İngiliz ve Fransızların İstanbul'u ele geçirmek istemesi ve İstanbul'a giden
yol ise Çanakkale Boğazı'ndan geçer. Bulgar ordularının İstanbul kapılarını
zorlaması, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi..
3. Ekonomisi kötüye giden Rusya'ya gerekli yardımı götürmek. Ve
Anadoludaki petrol yataklarını ele geçirmek.
4. Balkan Savaşları' nda yara almış Osmanlı devleti'ne ikinci hamleyi vurarak
tamamen çökertmek. Bu sayede de Avrupa'ya açılabilme emellerini
gerçekleştirmek.
5. İki Alman gemisinin Akdeniz'de İngiliz ve Fransız donanmasından
kaçarak Türk bayrağı altında Rus limanlarını bombalaması.
6. Osmanlı Devleti'nin bu sebeplerden dolayı savaşa girmek zorunda
kalması ve müttefiği olduğu Almanya'nın savaşı kazanacaklarına inanması.
ALLAH YOLUNDA
ÖLDÜRÜLENLERE SAKIN
ÖLÜLER DEMEYİN
ّ ‫يل‬
ِ‫للا‬
َ ‫س َبنَّ الَّذِينَ قُتِلُو ْا فِي‬
َ ‫َوالَ َت ْح‬
ِ ‫س ِب‬
ْ ‫أَ ْم َواتا ً َبلْ أَ ْح َياء عِن َد َرب ِمِه‬
َ‫“ ُي ْر َزقُون‬
Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölüler
sanmayın. Bilakis onlar
diridirler, Rableri katında
Allah’ın, lütfundan
kendilerine verdiği
nimetlerin sevincini
yaşayarak
rızıklandırılmaktadırlar “
Al-i İmran 3/169

Sevgili
Peygamberimiz
birçok
hadislerinde
şehitliğin
önemine vurgu
yapmış,
şehit olanların
cennette
olduklarının
müjdesini bizlere
bildirmektedir…
 PEYGAMBERİMİZ (SAV) BUYURUYOR Ki
َّ ‫يء إالَّ ال‬
َ ْ‫ض من‬
 ‫شمِهي ُد‬
ٍ ‫ش‬
ِ ‫ير ِج َع إلى ال ُّد ْن َيا ولَه ما علىاأل ْر‬
ْ ْ‫ِب أن‬
ُّ ‫ما أَح ٌد يدْ ُخل ُ الج َّنة ُيح‬
ْ ‫ َف ُي ْق َتلَع‬، ‫ يت َم َّنى أنْ َي ْر ِجع إلى ال ُّد ْن َيا‬،
ٍ ‫ش َر َم َّرا‬
‫ لِما يرى مِنَ الكرام ِة‬، ‫ت‬
 "Cennete giren hiçbir kimse,
yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile
dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece
şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram
sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on
defa şehit olmayı ister.” Buhârî, Cihâd 21
 PEYGAMBERİMİZ (SAV) BUYURUYOR Ki
ْ ‫ ع ْينٌ ب َكت مِنْ َخ‬: ‫س ُمِه َما ال َّنا ُر‬
 ‫س في‬
ِ َّ ‫شي ِة‬
ُ ‫تح ُر‬
ْ ‫للا وع ْينٌ با َتت‬
ُّ ‫ان ال َتم‬
ِ ‫ع ْي َن‬
َّ ‫يل‬
ِ‫للا‬
ِ ‫سب‬
ِ
 “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah
korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda
nöbet bekleyerek geceleyen göz.“

Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1308
 "Allah yolunda hudutta bir gün nöbet
tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet
tutmaktan daha hayırlıdır."
Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1296
 "Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet
gününde yarasından kan akarak Allah'ın huzuruna
gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur."
Buhari, Cihad, 10
• Yüce Milletimiz milli ve
manevi değerlerimiz
uğruna evlatlarını
kınalayarak askere
uğurlamış, ölümü
şehitlik olarak bilmiş
geride kalmayı gazilik
olarak şeref saymıştır.
• Nitekim Çanakkale
savaşında Ülkemizi ele
geçirmek üzere gelen
düşman kuvvetleri
kahraman ecdadımızın
savunması karşısında
bozguna uğramışlardır.
DİN-VATAN-MİLLET-BAYRAKNAMUS
 İnsanoğlunun kendisine
verilmiş en kıymetli
nimetlerin başında
hayatı gelmektedir.
İnsanın kendisine
sunulmuş olan bu
hayatını din, vatan,
millet, bayrak, namus
gibi milli ve manevi
değerlere adaması ise,
dünya ve ahiret için en
yüksek mertebelere
ulaşmasına vesiledir…




Allah rızası
doğrultusunda kişinin
canını feda etmesine
şehitlik,
Allah yolunda canını
veren kimseye ŞEHİT
denir.
Şehit olan kişiye bu adın
verilmesinin sebebi,
cennete gireceğine
şahitlik edilmesinden,
şahadet anında bir takım
rahmet meleklerinin
yanında
bulunmasından, Cenâb-ı
Allah'ın mânevî
huzurunda
rızıklandırılacak
olmasından dolayıdır.
Şehitlik Kur’an ve Sünnette
övülmüş bir mertebedir.
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir!
Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...
NECMETTİN HALİL ONAN
ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ
• Çanakkale Savaşı Milletimizin var olup-olmama
savaşıdır. Bu savaş bütün dünyaya
• “Çanakkale Geçilmez” dedirterek zaferle
sonuçlanmıştır. Dün Ecdadımız kendisine
düşen vazifeyi yüz binlerce şehit vererek yerine
getirmiştir.
• Bugün aynı aşk,aynı iman gönüllerimizde olmalı.
• Olmalı ki vatanımız ebediyyen vatan kalsın.
Unutulmamalıdır ki düşman asla uyumaz.Bunun
için Milli bilincimiz diri olmalıdır.
• İşte ibretlik bir olay:
 JAPON EĞİTİMCİLER: "GENÇLERİNİZE




ÇANAKKALE'Yİ GEZDİRİN! ! !“
Eğitim alanında uzman Japon heyeti, davet ile geldikleri
Türkiye'deki araştırmalarını tamamladıktan sonra
yetkililerin huzuruna çıkar ve gençlerimiz üzerindeki
eğitimin yetersizliğini şu soğuk cümle ile ifade ederler:
- Bu eğitimle gençlerinize millî şuur vermeniz mümkün
değildir!
Şok etkisi yapan bu tespitten sonra sorular arka arkaya
gelir.
- Siz Japonlar gençlerinize millî şuuru nasıl veriyorsunuz,
nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz ki; bizimkini
yetersiz buluyorsunuz?
Japon heyetinin sözcüsü şu bilgiyi verir:
 - Biz eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce
çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve
çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir,
robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş
döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan
çocuklarımıza deriz ki:
 - İşte gördüğünüz bu hızlı
trenleri ve üstün teknolojiyi
sizin atalarınız yaptı. Eğer siz
daha çok çalışırsanız daha hızlı
giden ulaşım araçları yapar,
daha üstün teknoloji meydana
getirir, daha modern fabrikalar
kurarsınız. Sonra çocuklarımızı
Hiroşima 'ya götürüp
düşmanın harap ettiği
bölgelerimizi gezdirir ve bu defa
da onlara deriz ki: Bakın, eğer
siz birlik beraberlik içinde
çalışmazsanız, işte düşmanlar
sizin ülkenizi böyle yakar yıkar,
bu hale getirirler. Bu örneklerle
çocuklarımız kendilerine
gelerek iyi ve çalışan birer Japon
genci olma yolunda millî bir
şuur ve heyecanla okumaya
yönelirler."
 Japonların bu tespitlerini
sundukları sırada geriden
bir ses duyulur:
 - İyi de bizim sizin gibi
Hiroşimamız yoktur
ki...
 Heyecanlanan Japon
eğitimci hemen cevap
verir:
 - Sizin Hiroşima gibi
yerleriniz bizimkilerden
çok daha etkilidir, der ve
şu örnekleri sayar..
BİR METREKAREYE 6 BİN MERMİ DÜŞMÜŞ
ÇANAKKALE’DE

 Bir metrekareye 6 bin merminin
düştüğü Çanakkale Zaferi'nin
kazanıldığı tarihî savaş alanları sizde.
Çocuklarınızın ve gençlerinizin şok
olması için yeter de artar bile
Çanakkale.
 Dünyanın en gelişmiş ve güçlü
ordularına karşı Türkler olmazları
olduruyor ve bütün dünyayı hayretler
içerisinde bırakan bir zafer kazanıyorlar.
İmanın, azmin, birlik beraberliğin neleri
yendiğini ispatlıyorlar burada. İşte
sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi
gençlerinizin millî şuur kazanmalarına
yetecek örneklerle doludur.
 Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde
Çanakkale'ye götürüp
gezdirmelisiniz.
1 Metre kareye 6 bin mermi..Öyle ki
mermiler havada çarpışıyor.. işte belgesi
 Her Türk genci Çanakkale savaşlarının yapıldığı bölgeyi
bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını
gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidirler. Daha sonra
onlara demelisiniz ki: Sizler de birlik beraberlik içinde
çalışmazsanız düşmanlarınız yine gelirler, Çanakkale'yi
işgal etmeye kalkışırlar, yurdunuzda özgür yaşamayı size
layık görmezler, tutsakları durumuna düşürmek isterler...
Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız ülkenizi kalkındırır,
ilerleyen ülke haline getirirsiniz. Başınız dimdik
durursunuz yabancıların karşısında!..“
 Kendi değerlerimizi kendi çocuklarımıza anlatma
konusunda ne kadar ihmallerimizin olduğu Japon
eğitimcilerin ikazıyla bir daha ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
T.C.
DOĞANKENT MÜFTÜLÜĞÜ
1. Havran’lı Koca Seyit
2. Ezine’li Yahya Çavuş
3. Bir Türk Askerinin alicenaplığı
4. Fransız Generali Guro’nun Göz yaşartan hatırası.
5. Ekmek Boşa Gitmesin.
6. Tüfek Bozuk değil,senin parmağın kopmuş.
7. 1915’te Mezun Veremeyen Okullar
Kilitbahir’in 28 lik Rumeli bataryasında
topçu eriydi.18 Mart Günü bulunduğu
bataryaya İngiliz gemisinden atılan
büyük bir bombayla bu birliğimiz toptan
imha oldu. İçlerinden yalnızca Seyit
Onbaşı ile Niğde’li Ali kurtulmuştu.Bir de
Yüzbaşı Hilmi. Bataryada tek top ayakta
kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış
olduğundan mermileri namluya
sürülemiyordu.
Yüzbaşı Hilmi Bey , etrafından
birilerinden yardım alabilmek
düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı
sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve
perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
" Ulu ve yüce Allah' tan başka hiçbir güç
ve kuvvet yoktur. " duası Seyit' in
ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye
başladı.
•Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış
şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile
kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini
kucaklayıp omzuna alması bir oldu.
•Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında
bulunan Niğdeli Ali, Seyit ' in göğüs ve omuz
kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet
içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü
mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı
yaratmış ve ingilizler' e ait "Ocean" isimli zırhlı, bu
merminin isabetiyle korkunç yara almıştır.
www.dogankentmuftulugu.gov.tr
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanakkale neden mi geçilemedi.
Bu resim anlatıyor sanırız.
Bütün şehitlerimizin ruhlarına üç ihlas
?
bir fatiha okuruz değil mi
Destansı Kahramanlıklar
 ….Az sonra yemek dağıtılmaya başlanıyor…
Yemek dediysek de bu kupkuru bir parça
ekmekten başka bir şey değil. Çevredeki tüm
yaralılara verdikleri gibi Hüseyin’in yanına da
geliyor ve bir parça ekmek uzatıyorlar. Önce
alıyor ekmeği. Kim bilir kaç gündür aç. Kaç
gündür bu ekmeği hayal etmekte. Hırsla değil,
Allah’a büyük bir şükranlık içinde ekmeği
ağzına götürüyor. Tam o sırada duruyor. Ekmeği
geri çekiyor ağzından ve yanında duran
Mehmetçiğe geri veriyor.
 Asker arkadaşları kendisine ekmeği yeme
konusunda ısrar ediyorlar. Bunun üzerine
onlara, duyulduğunda insanın tüylerini diken
diken eden şu ibretli sözleri söylüyor:
 “Kardeşlerim! Bu ekmeği benim yemem doğru
değildir. Ben nasıl olsa birazdan öleceğim. Alın
bunu, düşmana karşı çarpışacak yiğitlere
yedirin de ekmek boşa gitmesin!..”
 Anadolu’nun yağız delikanlılarından olan
Hüseyin, bunları söyledikten sonra ruhunu
teslim ediyor.
 İşte Çanakkale Destanı bu ahlâkla yazıldı…
Ezine Geyikli bucağından Halil
Helvacı anlatıyor:
1892 doğumluyum.
Çanakkale’de üç sene
bulundum. 27. Alaydanım. Üç
sene Seddülbahir ve
Arıburnun’ da çarpıştım.Bir
keresinde üç gün süngü harbi
yaptık düşmanla. Üç günün
sonunda yedi kişi kalmışız.
Bizi çavuş yaptılar ve her
birimize 10 ar tane er verdiler…
 Bir gün Arıburnun’da mevzilerden düşmana
doğru ateş ediyoruz. Çekiyorum tetiği,
çekiyorum, çekiyorum tüfek patlamıyor, ateş
almıyor. Tüfek bozuldu herhalde, dedim. Bir
arkadaş vardı yanımda ona dedim:
-Bak hele benim tüfek bozulmuş, ateşlemiyor.
Arkadaş bir baktı benden yana.
-Ne bozulmuşu yahu, senin parmak gitmiş,
dedi.
Ben o zaman acısını duydum işte. Cız etti içim.
Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiğim parmağımı
alıp götürmüş, orta yerinden.
Ağır adımlarla sınıfın
merdivenlerini çıkmaktaydı.
Her gün seslerini sınıfın
kapısına yaklaştığında
duymaya alışık olan Ahmet
Fevzi Bey sınıftan hiçbir sesin
gelmediğini fark etti. İçeriye
girdiğinde sınıfın boş
olduğunu gördü; masasına
doğru ilerlediğinde tahtadaki
yazıyı fark etti.
Tahtada:
'Hocam biz hep beraber karar
verdik ve Çanakkale'ye
gidiyoruz sizi de orada
bekliyoruz. Hakkınızı helâl
edin! Allahaısmarladık!'
yazıyordu.
 Ahmet Fevzi Bey'in kanı donmuş, son bir
solukla kendisini dışarı atmıştı.
Gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaktaydı.
Artık onun da İstanbul'da durmasının bir
mânâsı kalmamıştı. İstikamet belliydi
Çanakkale. 1915'te birçok okulumuzda
buna benzer durumlar yaşanmıştı ve o
sene bu okullarımız mezun verememişti.
Öğretmenlerin talebeleriyle kavuşup
gülle yağmurlarının altında onları mezun
ettikleri yerdir Çanakkale.
 Çanakkale'nin Manevi cephesi
 Niçin Zahmet Buyurdunuz Ya Rasulallah!
 11 Temmuz 1915 günü Kerevizdere’de saldıran
Fransızlara gün biterken büyük kayıp verdirildi.
Fransız ölüleri siperlerimizin önünü doldurmuştu.
17. alay komutanı Yarbay Hasan Bey yerde yatan
Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama gördü, eğildi
ve yaralı askeri omuzundan tutarak çevirdi. Yaralı
Fransız ani bir hareketle elindeki süngüyü Yarbay
Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Alay komutanı gafil
avlanmıştı, yere yıkıldı “Allah Şahidimdir ki
Fransıza yardım edecektim” diyebildi. Alay imamı
başında Kur’an okumaya başladı….
 Yarbay Hasan Bey “İmam efendi La havle vela
kuvvete illa billahil Aliyyil azim” duasını 33 kere
okuyun” dedi. Kendisi de okudu. Sonra “Beni
ayağa kaldırınız” dedi. Koltuk altlarından
tutarak ayağa kaldırdılar. Yarbay Hasan Bey
birden “La ilahe illallah Muhammedün
Rasulullah” dedi. Gözlerini ileriye dikmişti...
Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle
“Niçin zahmet buyurdunuz YA RASULALLAH”
dedi.
Bu sözler Hasan Bey’in son sözleri olmuştu. O;
Kainatın Efendisiyle birlikte ötelere doğru
kanatlanmıştı.
 Binbaşı Lütfi Bey:Yetiş Ya Muhammed
Kitabın elden Gidiyor!
 Bunun hikâyesi şöyle anlatılır:
“1915 yılı haccına Allah dostu, âlim,
aşık Hintli bir zat gelir. Rasulullah’ı
türbe-i saadetlerinde ziyaret etmiş,
arkasından derin bir hüzne kapılıp
acı gözyaşları dökmeğe başlamıştı.
Bu zatın bu hali gittikçe artıyordu…
 Sebebini kendine sorduklarında şöyle cevap
verdi: “Bana bunca yıl sonra hac nasip oldu.
Güzeller Güzeline ziyarete geldim, huzurunda
özlem giderecektim, ama müşahade ettim ki O
makamında değil. İşte bu düşünceyle
perişanım.” Düşünceli bir şekilde Hintli zattan
ayrılan türbedar o gece rüyasında Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v)’i görür ve türbedara
şunları söyler:
 “Evet ben şimdi Medine’de değilim,
Çanakkale’de çok zor durumda olan asker
evlatlarımın yardımına geldim.”
Niçin Zahmet Buyurdunuz Ya Rasulallah!
11 Temmuz 1915 günü
Kerevizdere’de Fransızlara
gün biterken büyük kayıp
verdirildi. Fransız ölüleri
siperlerimizin önünü
doldurmuştu. 17. alay
komutanı Yarbay Hasan Bey
yerde yatan Fransız ölüleri
arasında bir kıpırdama
gördü, eğildi ve yaralı askeri
omuzundan tutarak çevirdi.
Yaralı Fransız ani bir
hareketle elindeki
süngüyü Yarbay Hasan
Bey’in göğsüne
sapladı. Alay
komutanı gafil
avlanmıştı, yere
yıkıldı
“Allah Şahidimdir ki Fransıza yardım edecektim” diyebildi.
Alay imamı başında Kur’an okumaya başladı…..Yarbay
Hasan Bey “İmam efendi La havle vela kuvvete illa billahil
Aliyyil azim” duasını 33 kere okuyun” dedi. Kendisi de
okudu. Sonra “Beni ayağa kaldırınız” dedi.
•Koltuk altlarından
tutarak ayağa
kaldırdılar. Yarbay
Hasan Bey birden “La
ilahe illallah
Muhammedün
Rasulullah” dedi.
Gözlerini ileriye
dikmişti...
Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle “Niçin
zahmet buyurdunuz YA RASULALLAH” dedi.
Bu sözler Hasan Bey’in son sözleri olmuştu. O; Kainatın
Efendisiyle birlikte ötelere doğru kanatlanmıştı.
Hz. Peygamber de Çanakkalede
“Yıl 1928 Osmanlı’nın son dönem alim,
arif ve zarif hocalarından biri,
Alasonyalı Cemal Öğüt Hacca gider.
Hocaefendi, Medine-i Münevvere’de,
bir çok değerli zevatla tanışma ve
konuşma fırsatı bulur.
İşte bu mübarek zatlardan biri de, Efendimiz’in türbedarıdır
Allah Resulü’nün komşuluğunu her türlü dünyevi varlığa tercih
eden bu ak sakallı, ak yürekli Hak dostu, aynı zamanda sadık
bir Osmanlı’dır
Hz. Peygamber de Çanakkalede
Osmanlı’yı Allah ve Resulü için
seven bu zatın tavrı, Hoca efendinin
hoşuna gider. Biraz da şaşırır; çünkü
onun bu ilgi ve sevgisi başkalarında
yoktur Ve sormaktan kendini
alamaz:
-“Niçin bu derece Osmanlı
muhabbeti? Neden Allah ve
Resulü’nün muhabbeti Osmanlıyı
sevmeyi gerektirir?”
Hoca efendinin ısrarı üzerine, bu
gerçekten tek ve eşsiz hatırayı
türbedar şöyle açıklar:
“1915 yılı haccına Hindistan
ulemasından bir zat da gelmişti Bu
zat, hem alim, hem de deruni
dünyası zengin bir Allah dostu idi
Hac’dan evvel, Resulullah’ı ziyaret
için Medine-i Münevvere’ye
gelmişti .
.Kendisiyle tanıştık, uzun sohbetler ettik Fakat bir türlü
gözünün yaşı, gönlünün kaderi dinmiyordu Bu hüznün
günlerce geçmediği görünce sebebini sordum:
O mübarek zat, gözyaşları da da
çoğalarak şu cevabı verdi:
- “...Bunca yıl sonra, nasip oldu,
o Güzeller Güzeli’ni ziyarete
geldim.. Fakat müşahede ettim
ki, Resulullah (sav) makamında
değil.
Acaba gerçekten müşahedem doğru mu? Resulullah niçin
burada değil? Yoksa, benim kalp gözüm mü körelmiş?
Resulullah’ın varlığını neden hissedemiyorum? Hangi hatam
hangi günahım onunla olmaya onunla dolmaya engeldir?
İşte, Medine-i Münevvere’ye geldim geleli bu düşüncelere
perişanım”
O gece, yaşlı türbedar, bu
etkileyici düşüncelerle yatağına
uzanır Sabah namazına doğru,
rüyasında Güzeller Güzeli’ni
görür. Tabii çok sevinir,
heyecanlanır ve Hindistan
Alim’in anlattıklarını hatırlar
Ancak o konuda bir şey sormayı
edebe aykırı bulur, soramaz Fakat
Allah Resulü, onu merakta
bırakmaz ve buyurur ki:
Evet hissedilen doğrudur Ben şimdi
Medine’mde değilim
Çanakkale’deyim Çok zor durumda
olan asker evlatlarımızı yalnız
bırakmaya gönlüm razı olmadı Şimdi
onlara yardım ediyorum”
“
“Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de de size yardım
etmişti. Öyle ise, Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız. O zaman sen,
müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye
etmesi, sizin için yeterli değil midir?”( Âl-i İmrân, 3/123, 124. )
 “Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de de size
yardım etmişti. Öyle ise, Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş
olasınız. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin
melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil
midir?”( Âl-i İmrân, 3/123, 124. ) âyetlerinde açıkça ifade edildiği
gibi, Allah Teâlâ çeşitli zamanlarda, mekânlarda ve vakıalarda
inananlara yardım etmiştir. Huneyn gününde olduğu gibi Allah
Teâlâ, Uhud, Bedir ve Hendek savaşlarında Hz. Peygamber’i ve
O’nun güzide ashabını yalnız bırakmamış, onlara meleklerini
yardıma göndermiş, mü’minleri tatlı bir uykuya daldırarak
güvenlerini temin etmiş ve üzerlerine yağmur indirerek onlara
nusreti ile muamelede bulunmuştur. Ayrıca inkârcıların
meleklerinin yanı sıra üzerlerine şiddetli fırtınalar göndererek
onları mağlup etmiştir. (125; Enfâl, 8/9; Tevbe, 9/26; Ahzâb, 33/9.
Cepheyi Besleyen Analar
 Git Oğul Öl de Köye Dönme:
 Cihan harbinin bütün cephelerde devam ettiği,
vatanın
her tarafından barut ve kan kokusunun
yayıldığı, 1915
senesi sonbaharının serin ve yağışlı günlerinin
birinde, ak
saçlı beli bükülmüş, soluk benizli ihtiyar bir
ananın, Bilecik istasyonundan " Sögüt'ün
Akgünlü köyünden Mehmet oğlu Hüseyin namlı
tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...
 ….Uğurlarken de :
 " Hüseyinim, yiğit oğlum benim!.. Dayın Şıpka
da baban Dömeke de, ağabeylerin Çanakkale'de
şehid düştüler. Bak, son yongam sensin. Eğer
minare de ezan sesi kesilecekse, camilerin
kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun.
Öl de köye dönme.
Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir
Fatihayı okumayı unutma. Haydi oğul, yolunu
açık etsin. " diyerek bağrına basıp
uğurladığını...
( Aynur Mısıroğlu, Kuvayı Milliyenin Kadın Kahramanları, Sebil yayınları, İstanbul,
s. 44 )
 Kınalı Ali’ye Son Mektup
 Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen
askerleri kontrol ediyor bir taraftan da
onlarla sohbet ediyordu. Bir ara saçının
ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla
“Adın ne senin evladım?” der. Çocuk “Ali”
diye cevap verir.
“Nerelisin?” der. Ali “Tokat Zilede'nim”
der. “Peki evladım bu kafanın hali ne?” Ali
“Anam cepheye gelirken kına yaktı
komutanım.” der.
 “Neden?” der komutan. Ali “Bilmiyorum
komutanım” der. “Peki gidebilirsin Kınalı
Ali” der. O günden sonra herkes ona Kınalı
Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga
geçer. Kısa surede cana yakın ve cesur
tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini
kazanır.
Bir gün ailesine mektup yazmak ister.
Ali'nin okuma yazması da yoktur.
Arkadaşlarından yardım ister ve hep
beraber başlarlar yazmaya:
 “Sevgili anne babacığım, ellerinizden öperim.
Ben burada çok iyiyim; beni merak etmeyin”
diye baslar. Kardeşlerini, köydekileri
sorduktan sonra, kendilerini merak
etmemelerini, kendileri var oldukça düşmanın
bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır.
Gururla mektubu bitirir; neden sonra aklına
gelir ve yazının sonuna anasına NOT düşer:
Ali’nin kendisinden hemen sonra askere
gelecek bir kardeşi daha vardır.
“Anacağım, kafama kına yaktın;
burada komutanlarım ve
arkadaşlarım benle hep dalga
geçtiler. Sakın kardeşim Ahmet’e de
yakma, onunla da dalga geçmesinler.
Ellerinden öptüm” diye bitirir. …
Aradan zaman geçer İngilizler
kati netice almak için tüm
güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler.
 Bu cepheyi savunan erlerimiz, teker
teker şehit düşmüşlerdi. Bunlara
takviye olarak giden yedek
kuvvetlerde yeterli olmamış, onların
sayıları da epey azalmıştı. Gelibolu
düşmek üzereydi. Kınalı Ali’nin
komutanı da olayı görüp yerinde
duramıyordu. Kendisinin bölüğü
henüz sıcak temasa hazır değildi.
 Onlar yeni gelmişti, onları insan
bedeninin sungu ve mermilerle orak
gibi biçildiği bu yere dua ediyordu.
Komutanlarının bu düşünceli halini
gören ve durumun vahametini bilen
Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına
yalvar yakar oraya gitmek istediklerini
söylerler. Komutanları onları ölüme
gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir.
..
 Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ
kalmaz, hepsi şehit olmuştur. Aradan
zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine
yazdığı mektubun cevabı gelir.
Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu
mektubu açıp okumaya karar verirler.
(Bu mektubun aslı Çanakkale
müzesinde sergilenmektedir.) Babası
anlatır. “Oğlum Ali nasılsın, iyi misin?
Gözlerinden öperim, selam ederim.
 Öküzü sattık, paranın yarısını sana, yarısını da
cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi
öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Zaten artık
Zahire’ye de fazla ihtiyacımız olmadığı için
yorulmuyorum da. Siz sakın bizi merak etmeyin,
bizi düşünmeyin” der ve koyu akrabalarını anlatır
ve mektubu bitirir. “Ali, ananın da sana diyeceği
bir şey var.” “

ANASI: Oğlum Ali, yazmışsın ki ‘Kafamdaki
kınayla dalga geçtiler, kardeşime de yakma’
demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına
ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.
 Bizde 3 şeye kına yakarlar. Gelinlik
kıza; gitsin ailesine çocuklarına
kurban olsun diye. Kurbanlık koça;
ALLAH’A kurban olsun diye. Askere
giden yiğitlerimize; vatana kurban
olsun diye... Gözlerinden öper selam
ederim. ALLAH’A emanet olun”
Mektubu okuyan Ali’nin komutanı ve
diğerleri hıçkıra hıçkıra
ağlamaktadırlar...
 Ben Çocuğumla Dışarıda yatarım Yeterki Siz Mermileri
İçeri Alın!

Bıyığı terlememiş delikanlılardan al yazmalı
gelinlere, ak alınlı ak yaşmaklı ninelerden, ak sakallı
polat sineli dedelere kadar milletin herbir ferdi
vatanı uğruna canını fedaya ant içmiş, "Hakk'ın
va'dedeceği günlerin"doğmasını beklemektedirler.
İşte böyle günlerin birinde kulağımıza, uzaktan bir
kağnı gıcırtısı duyulur.
 Sanki tekerlekler "mabedinin göğsüne
namahrem eli değmesin" diye inim
inim inlemektedirler. İnebolu
yakınlarında çocuğunu yorganına
sarmış bir ana, nasırdan
katmanlaşmış çıplak ayaklarıyla
toprağa mukaddes izler bıraka
bıraka, üzeri mermi yüklü kağnısını
çekerek ağır aksak ilerlemektedir.
 …Hiçbir ressamın tablolaştıramayacağı bu eşsiz
manzara saatlerce böyle akadursun, rahmet
damlaları, istikbalin bahar tomurcuklarını
müjdelercesine sağanak halini almıştır. Bu defa tablo
daha da eşsizleşir; anamız, kucağındaki mini mini
yavrusunu sarıp sarmaladığı yorganı çekip almış,
ıslanmasın diye mermilerin üzerine binbir itina ile
örtüvermiştir. Bu ne şuurdur, bu ne imandır
Allahım?
Islanıp perişan olmasınlar diye, melekler kanatlarını
germek için birbirleriyle yarıştılar mı bilemiyorum
ama, bu destan kahramanı, saatler sonra gecenin
zifiri karanlığında köhne bir hana ulaşır.
 Neden sonra bir zaif el, hanın kapısını
yumruklar ve yorgun bir ses titreşir:
"Açın kapıyı!."
Han sahibi içeriden ses verir: "Yer yoook!"
Ardından tarihe sığmayacak bir mana
ifade eden titrek ses tekrar yalvarır: "Ben
çocuğumla dışarıda da yatarım... Tek siz
mermileri içeri alın!"
İşte Milli Mücadele'de tarih yapan
Mehmetçiği doğuran bu analardır.
 Baban Gelirse haber ver oğlum!
 Balıkesir’de Ali Şuuri ilkokulu karşısındaki
boşlukta
 eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir
ihtiyar olan
 cevdet (alkalp) dede vardı.
 Bir akşam üstü konu Çanakkale’ye gelince
ağlamaya başladı. ve devam etti…
• Rahmetli babam, hafız ali Çanakkale’de
kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım.
o’nu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu..
• O Günler Çok Zor Günlerdi.
Seferberliğin Sıkıntıları, Kuvayi
Milliye Zamanı, İşgal Yılları,
Kurtuluş, Yokluk, Sıkıntı.
Çocukluğumuz Hep Ekmek Peşinde
Sıkıntıyla Geçti.
• Ama Anam, Benim Çocukluğumdan
İtibaren Her Sokağa Çıkışta , Her
Nereye Giderse Yanıma Gelir Ve;
 -Oğlum
Ben Pazara Gidiyorum.
Baban Gelirse Beni Hemen Çağır
Ha..!
 -Ben Teyzenlere Gidiyorum. Baban
Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..!
 -Ben Komşulara Gidiyorum. Baban
Gelirse Beni Hemen Çağır Ha..!
 derdi.
 Anam Babamı Bekledi Durdu.
 Büyüdüm, Dükkân Açtım.
 Annem Yine Her Bir Yere Gidişte Dükkâna
Gelir, Gideceği Yeri Söyler Ve
 “BABAN GELİRSE BENİ ÇAĞIR HA..!”
 diye beklerdi…
• Aradan Yıllar Geçti. Anacığım İhtiyarladı.
 Gene Hep Değneğini Kaparak Bana Gelir Ve
 “BABAN GELİRSE BENİ ÇAĞIR HA..!”
 diye tembihlerdi.
 Günü Geldi Ağırlaştı.
 Ölüm Döşeğinde Bizimle Helaleşti.
 “Bana İyi Baktınız, Hakkınızı Helal
Edin.”
 dedi.Bana Döndü Yavaşça:
 “Baban Gelirse, O’na Annem Hep
Seni Bekledi de.”
 dedi.
 Birden irkilerek doğruldu ve
kapıya doğru gülümseyerek,
 “Hoş geldin bey, hoş geldin...”
 diyerek ruhunu teslim etti.
 ALLAH’IM !ŞEHİTLERİMİZE RAHMET EYLE.
 MAKAMLARINI ,MEKANLARINI CENNET EYLE!
 DUALARIMIZI KABUL EYLE…..
ŞÜHEDÂ FIŞKIRACAK TOPRAĞI SIKSAN, ŞÜHEDÂ
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Mehmet Akif ERSOY
İstiklal Harbi ve Yeni Devlet Açısından Önemi
 Çanakkale Zaferi, daha sonra Anadolu’da benzer bir
varlık-yokluk mücadelesinin verildiği İstiklâl Harbi’nin
muvaffakiyetle sonuçlanmasında ise moral güç vazifesi
görmesi bakımından önemli bir yer edinmiştir. Hakim
kanaate göre bu zafer, İstiklâl Harbi’nin ilk altın
halkası olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda öne çıkan
komutanların yıldızı burada parlamış; Anafartalar,
Arıburnu ve Conkbayırı gibi mevkilerde verilen
kahramanca mücadeleler İstiklâl Harbi’nin
kazanılmasına bir tür porova teşkil edip, zemin
hazırlamıştır.
İstiklal Harbi ve Yeni Devlet Açısından Önemi
 Tarihimizin en şanlı devleti, muhteşem bir finalle
sahneden çekilirken yerini; son durum mevkiindeki
Çanakkale’de yeni bir devlete bırakmıştır. Milletimiz,
cihan devleti nihayete erse bile asla din ü devletsiz
kalmayıp ebed müddet payidar olacağını; bağrında
filizlendirdiği yeni devletin doğuşunu Çanakkale’de
bütün dünyaya muştulamakla bir defa daha
göstermiştir. Bin yıldan bu yana Anadolu’nun tek varisi
olduğunu ve hürriyet ve istiklaline hayatı pahasına da
olsa gölge düşürmeyeceğini cümle aleme tekrar ispat
ve ilan etmiştir.
Ç anakkale Destanı
 Çanakkale Destanı: 1915-1916 yılları arasında,
Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'u ele geçirmek
isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında
yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır.
 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri Almanya'nın
yanında yer alan Osmanlıyı etkisiz hale getirmek,
Rusya'nın boğazlardan rahatça geçebilmesini sağlamak
amacıyla İstanbul Ve Çanakkale boğazlarını ele
geçirme planları yapıp, donanmalarını Çanakkale'ye
sürmüşler fakat hiç hesap edemedikleri bir bozguna
uğrayıp ağır bir yenilgi almışlardır.
Ç anakkale Destanı
 1 Dünya Savaşının başlamasının akabinde Almanya ve
Osmanlı İmparatorluğu arasında ittifak anlaşması
imzalanmış, Alman donanmasına ait iki gemiye
Osmanlı bayrağı çekilerek Rus limanları
bombalanmıştır. Bunun üzerine Rusya İtilaf Devletleri
ile birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş ilan
etmiştir. Kısaca Osmanlı savaşa Almanya tarafından
itilmiştir. Ardından İtilaf Devletleri Boğazlardan
geçerek Rusya'ya askeri destek sağlamak amacıyla bir
plan yaparak, 1915 yılının ilk günlerinde Çanakkale'ye
ulaşmışlar ama hiç beklemedikleri bir biçimde
saldırıya uğramışlardır.
Ç anakkale Destanı
 "Hasta adam" uyanmış, üstlerine bomba
yağdırmaktadır. O gözlerinde küçülttükleri Osmanlı
bir anda devleşmiş, tek yürek olmuş, üstlerine yağmur
olmuş yağmıştır. Donanmasının büyük bölümünü zayi
eden İtilaf Devletleri bu sefer karadan saldırmayı
denemiş, bir çok cephede daha karaya ayak bile
basamadan ruhlarını teslim etmişlerdir. İki taraf için
en büyük kayıp Mayıs 1915 ayında yapılan Anzak
çıkarması sırasında olmuştur. Hem Gelibolu yarım
adası, hemde Çanakkale öyle etkin bir savunma
yapmış ki, kendilerinden misli misli fazla orduları
darmadağın etmişlerdir.
Ç anakkale Destanı
 Bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Tarih
boyunca Türkler hep savaş veren hep mücadele eden bir millet
olmuştur. Tam düşmanları artık bunlar iflas etti artık bu sefer
yok edeceğiz diye kapımızı çaldıklarında hep kapı yüzlerine
çarpmıştır. İşte Çanakkale'de bunların en önemlilerinden
birisidir. Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş
almaz tüfeklerle, patlamaz toplarla, yalın ayak, aç bir mide ile
kazanılmış bir zaferdir Çanakkale. Mustafa Kemal gibi bir büyük
insanın tarih sahnesine çıktığı, Seyit Onbaşının 230 okka gülle
ile koca gemiyi sulara gömdüğü, Kurşunların havada çarpıştığı,
Türk'ün kahramanlığının resmi bir vesika olduğu savaştır
Çanakkale. O sene memleketteki liselerin ve üniversitelerin çoğu
mezun verememiş çünkü hepsi savaşta şehit olmuşlardır. Toplam
savaşta verilen şehit sayısı kesin olarak bilinmemekte fakat
tahminlere göre 500.000'in üzerindedir. Mustafa Kemal Paşa'nın
dediği gibi savaşmaya değil ölmeye gelmiş bir millet ve tamamen
çıkar amaçlı işgale gelmiş bir ordu. Karşıdan bakıldığında garip
ama sonucu tamamen gerçektir.
Ç anakkale Destanı
 Günümüzde Çanakkale bütün insanlar tarafından
ziyaret edilen, Orada yaşanan dramı ve kahramanlık
ruhunu hissetmek için o havası içe çekilen bir yerdir.
Her santiminde bir şehit yatan, her zerresi şehit
kanıyla sulanmış, şanlı bir yerdir Çanakkale.
 Görebildiğimiz her yerde onların yaşadıkları
yazılmaktadır. En etkileyici olanlarından biriside
günlük yemek listesidir. Şimdi yemek seçen, çöpe
tonlarca gıda atanlara ibret belgesi olarak gösterilmesi
gereken, yeni yetişen çocuklarımızın beyinlerine
kazımamız gereken bir yemek listesi.
ÇANAKKALE KAHRAMANLARI
43.ncü Alay 1.ci P.Tb.1.ci Bölük
1915 YILI YEMEK LİSTESİ
 Çanakkale Savaşındaki Yemek Menüsü
Bu ülke için açlıkla ve sefaletle aynı zamanda
silah yokluğunda nasıl zorluklarla bu savaşı
almışlar.Şimdiki zamana, israflara bakınca
utanıyor insan
Çanakkale Savaşı sırasında askerlerin yemek
listesi;
43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1915 yılı
yemek listesi;
15 Haziran Sabah: Üzüm
hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam:
Yağlı buğday çorbası ve ekmek.
26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen:
Yok. Akşam: Üzüm hoşafı,
ekmek.
18 Temmuz Sabah: Üzüm
hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam:
Yarım ekmek.
8 Ağustos Sabah: Yarım
ekmek. Öğlen: Yok. Akşam:
Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek
YOK
 Bu savaştan Türk insanından sonra en çok zayiatı
Avusturalyalı ve Yeni Zelandalı askerler vermiştir. Yaklaşık
25.000 askerini Çanakkale' bırakıp gitmişlerdir. Fakat
Atatürk 1934 yılında yayınladığı mesajda; Ey kahraman
askerler rahat uyuyunuz. Burada dost toprağındasınız.
Diyerek iki ülke arasındaki dostluk ortamı oluşmasını
sağlamış, ve her yıl gelip askerlerini anmalarını sağlamıştır.
Hala her sene Anzakların torunları gelirler ve atalarını
mezarları başında anarlar. Bu olay dünyaya Türklerin ne
kadar üstün bir millet olduğunu göstermiş, Çanakkale'de
hezimete uğrayan İtilaf Devletleri için ise askeri bir utanç,
beceriksizlik ve Felaket sembolü olarak sayılmıştır.