Tom Sawyer ve Huckleberry Finn, İpek Yolunda

Download Report

Transcript Tom Sawyer ve Huckleberry Finn, İpek Yolunda

Slide 1

TOM SAWYER ve HUCKLEBERRY FINN
İPEK YOLU’NDA

(ses düğmesini açabilirsiniz)


Slide 2

Bugün çok sıcak bir gündü; yaz olmasına rağmen trafik yoğundu ve herkes çok
sinirliydi. Tek yolculu arabalar sarı ışık yandığında ok gibi fırlıyor, yol kapamayanlar
ellerini kollarını sallaya sallaya, kilitli kapılarının ardından söyleniyor, saniyelerce
kornalarına basıyorlardı.
Bugün beni “dün” bekliyordu; ben de iki “dün”ü yarın toptan yaşamaya karar verip,
bir sinemanın yolunu tutmuştum - ne oynasa girecektim.
Filmin afişi ilgimi çekmişti: “Tom Sawyer ve Huckleberry Finn, İpek Yolu’nda”. “Hadi
bakalım; sanki bir “Tenten” çizgi romanının kapağı gibi” deyip, dalmıştım sinemaya.
Çok doğru bir iş yapmıştım; film Ankara görüntüleriyle başlıyordu. Simitçiler, yol
kenarında elinde “Kurbanlık Koyun” tabelasıyla bekleyenler, Metro merdivenlerinden
çıkan kalabalık ve ellerinde harita, yol soran bizimkiler.


Slide 3

Tom ve Huckleberry, motosikletleriyle
dünyayı geziyorlardı ve yolları Ankara’ya
düşüyordu. Bahçelievler’de turlarlarken
Mehmet’le tanışıyorlardı. Mehmet onları
evine davet ediyor; karpuz, yaprak sarma,
sohbet falan derken Mehmet’in bilgeliği ön
plana çıkıyor, onlara Ankara’lıların bile
bilmediği, Ankara’daki İpek Yolu’ndan
bahsediyordu.

Büyülenmişlerdi; yıllar önce Pazar geceleri televizyonlarının başında, Kitaro’nun müziği
eşliğinde, Taklamakan Çöllerinde, Kaşgar’larda, Pamir’lerde, Karakum Çölleri’nde
Japon NHK Televizyonu’nun çektiği “İpek Yolu Belgeseli”ni az mı nefeslerini tutarak,
beyinlerine - yüreklerine kazıyarak seyretmişlerdi.


Slide 4

Bahçelievler’de, balkonunda oturdukları binaya sadece seksen dakika uzaklıktaydı İpek
Yolu ve bu yolun aynı zamanda Timur’un Ankara Seferi’nde filleriyle geçtiği yol
olduğunu da öğrenmişlerdi;
mutlaka gitmeli, görmeli, geçmelilerdi.
Ertesi sabah motorlarıyla Bala yolundaydılar.


Slide 5

Bahçelievler’de, balkonunda oturdukları binaya sadece seksen dakika uzaklıktaydı İpek
Yolu ve bu yolun aynı zamanda Timur’un Ankara Seferi’nde filleriyle geçtiği yol
olduğunu da öğrenmişlerdi;
mutlaka gitmeli, görmeli, geçmelilerdi.
Ertesi sabah motorlarıyla Bala yolundaydılar.


Slide 6

(Burada anlatmayı kesip filmin çekimleri hakkında da bilgi vermek istiyorum: rejisör
kameraları öyle ayarlamış ki, sanki kendiniz de bir motorda gidiyormuşsunuz gibi
hissediyorsunuz. Kıvrım kıvrım yollarda, sağınızda solunuzda sapsarı tarlalar, karşıdan
gelen – selamsız geçmeyen traktörler, kamyonlarla yağlı boya bir tablonun içinde
ilerliyorsunuz adeta. Kaskınızın önü açık – açık camından beline kadar sarktığınız bir
trende ya da dört nala steplerde koşan bir Orta Asya yaban atı Tarpan’ın eğersiz sırtında
ilerler gibisiniz. Bazı sahnelerde Tom motorda ayağa kalkıyor, hemen arkasından
Huckleberry de ayağa kalkıyor, o sırada siz de koltuğunuzda ayağa kalkmak istiyorsunuz.
Bu birlikte atlı karınca gibi ayağa kalkıp, birlikte oturmalar, yol kenarındaki bebeler için
de, sinemadaki izleyiciler için de o kadar güzel ki, bu sene Oskar olmasa bile bir şeylerin
ödülünü alır kesin.)


Slide 7

Derken sekseninci dakikada “köprü” çıkıyor karşınıza, ama ne köprü; yüzyıllara meydan okumuş,
yüzyıllara meydan okuyacak güzelim Çeşnigir Köprüsü. Köprünün ardı Köprüköy. Köprünün
yanındaki kayalıklar film hilesi değil – gerçek; gözlerinize inanamıyorsunuz. Saat değil, takvim değil,
zaman duruyor, uzaklar yakın oluyor ve kendinizi dibinde yaşayanların haberinin olmadığı gerçek
İpek Yolu’nda buluyorsunuz.


Slide 8

Seksen dakika uzakta,
kimi sarı ışık kırmızıya, kimisi yeşile dönüşürken,
sinirli kornalar peşi sıra ötüşürken,
önünüzde yüzyıllar,
kulağınızda Kitaro’nun hüznü,
gözünüzde kervanların, kervansarayların silüeti;
İpek Yolu’nun granit taşlarında ilerliyorsunuz.
Bazı taşları sökülmüş, belki
de bahçe duvarı yapılmış.
Ama İpek Yolu’nun
kalabilmiş taşları hala
kumda savrulan iki
tekerlekli tarpanların
21. Yüzyıl’da da kurtarıcısı.
Bu granit taşlar, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ne
giderken kullandığı on iki gözlü Çeşnigir Köprüsü’nü
oluşturan granit taşların da aynısı.
Bu yol Aksaray’ı geçtikten sonraki “Tepesi Delik Han”da
ikiye ayrılan İpek Yolu’nun kuzeye, yani Avanos, Hacı
Bektaş, Mucur yönüne giden kolunun devamı.


Slide 9

Tom’la Huckleberry yolun sağından, Bilge Mehmet’in bahsettiği tarlaya dalıyorlar ve karşılarında
içinden zümrüt suyun aktığı saklı kanyonu buluyorlar. Nefesleri duracak gibi oluyor; kamera bir
bakışlarına, bir kayalara, bir suyun aktığı boğaza zoom yapıyor; fonda da İpek Yolu’nun müziği. Siz
koltuğunuzdan fırlayıp perdeye, perdeden de neler görmüş, neler geçirmiş, sulara atlamak
istiyorsunuz.


Slide 10

Tom’la Huckleberry yolun sağından, Bilge Mehmet’in bahsettiği tarlaya dalıyorlar ve karşılarında
içinden zümrüt suyun aktığı saklı kanyonu buluyorlar. Nefesleri duracak gibi oluyor; kamera bir
bakışlarına, bir kayalara, bir suyun aktığı boğaza zoom yapıyor; fonda da İpek Yolu’nun müziği. Siz
koltuğunuzdan fırlayıp perdeye, perdeden de neler görmüş, neler geçirmiş, sulara atlamak
istiyorsunuz.


Slide 11

Kayalardan, küçük adımlarla saklı kanyonun aşağılarına iniyor bizimkiler. Artık dünyanın
unutulmuş, on değil, bin tuş tuşlasan da ulaşılmaz bir ucunda, mutlak bir sessizliğin,
mutlak bir yalnızlığın içinde, yemyeşil sularının dibindeler.
Bu çekildikleri uzak ülkede hemen soyunuyorlar. Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan
Öğrendiğim Bir Şey Var” şiiri gelirken aklınıza, bir kayadan, hayatın içine dalar gibi
balıklama dalıyorlar zümrüt sulara.


Slide 12

Suyun içinde kimbilir ne canlar almış “su gülleri” dolanıyor kollarına bacaklarına.
Karadaysa “akıntı çağanozları” tanık oluyor - asırlar önceki akıntı çağanozlarının da tanık
olduklarına. Bir bilgisayar hilesi gibi, hiç görmediğiniz kuşlar uçuyor havada,
bu kervan geçmiş diyarda.
Kızılırmak’ın öbür kıyısına yüzüyorlar Kapulukaya – Kesikköprü arasındaki saklı
kanyonda, kayıp İpek Yolu’nun hemen aşağısında. Bağırınca belki on kere yankılanıyor
isimleri, kanyonun duvarlarında.


Slide 13

Daha sonra perdede iki arkadaşın; aynen altı yüz sene önce sudan yola kan ter içinde tırmananlar gibi
kan ter içindeki tırmanışlarını görüyoruz;
sırtlarında çantalar, ellerine, dizlerine dikenler bata bata,
güneşin altında cayır cayır yana yana.

“Yol burada, rüzgar burada, su burada;
peki nereye gitti kervansaraylar, değirmenler,
rüzgarın kanatlarına, su güllerinin kollarına
kapılmadılarsa?”
Derken sonu geliyor filmin;
Tom ve Huckleberry, Köprüköy’deki komik,
bakkal kılıklı yerden soğuk içecekler
alıyorlar;
Tom kazara meşrubatı adamın bembeyaz
atletinin üzerine döküyor,
beyaz perdede beyaz dişler; gülüyorlar...


Slide 14

Sonra sinemanın ışıkları yanıyordu; yazılar geçerken perdede bizimkiler; ardlarında su
gülleri, motorlarında rüzgar gülleri bir oturup bir ayağa kalkarken,
kıvrım kıvrım yollardan seksen dakika uzaklıktaki ipek kumaşlar satan mağazaların
bulunduğu yollara dönerken görünüyordu. Gitmişler, görmüşler, geçmişlerdi.
Ben de içimde tarifsiz duygular, sinemadan çıkıyordum;
ellerim ceplerimde, dudağımda İpek Yolu,
Kızılırmak Sokak’taki oynayan kaldırım taşlarının üzerinden “yarın”a gidiyordum...

düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com
bugün/2005


Slide 15

SON
BİR “DÜŞ HEKİMİ” PRODÜKSİYONU

Oynayanlar:
Tom Sawyer: Düş Hekimi Yalçın Ergir
Huckleberry Finn: Hasan Ayral
Bilge Mehmet: Mehmet Ertüzün
Senaryo ve Reji: Yalçın Ergir
Müzik: Kitaro
http://www.ergir.com