Şubat 2014 Bir bakanımızın (canlı yayında) “Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama 1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini.

Download Report

Transcript Şubat 2014 Bir bakanımızın (canlı yayında) “Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama 1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini.

Slide 1

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 2

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 3

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 4

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 5

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 6

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 7

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 8

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 9

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 10

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 11

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014


Slide 12

Şubat 2014

Bir bakanımızın (canlı yayında)
“Ülke olarak yaptığımız ihracatın getirisi ortalama
1.5 dolar/kg, bu oran Almanya ve Japonya için
yaklaşık 4.0 dolar/kg’dır” dediğini hatırlıyorum.
Demek ki; “Bizim sattıklarımız ağırlıklı olarak
‘kas gücüne’ dayalı ekonomik değeri düşük ürünler;
onların ki ise, ‘beyin gücüne’ (yüksek teknolojiye)
dayalı ekonomik değeri daha yüksek ürünler” olmalı.
Bu istatistik değerler; onların fert başına düşen
“milli gelir”lerinin bizimkinin üç katından fazla
olmasının sebebini, daha kolay açıklıyor.
SORU ŞU:
● Bu durumu birey olarak dert ediniyor muyuz?
● Kendi adımıza çözüm üretiyor muyuz?

MAL
“Satılabilen her türlü
ticaret eşyasına (ürüne)”
mal denir.

İHRACAT

İhracatı, “Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması”
olarak tanımlarsak; bir tarafta “satış için dünya piyasasına arz edilen mal”,
diğer tarafta “bu mala bedel ödeyerek sahip olmak isteyen” var demektir.

● Ülkeler, her ihtiyacını kendi topraklarından ve üretiminden karşılayamaz.
Ülke vardır tarıma uygundur; ancak, zengin doğal kaynakları yoktur. Ülke
vardır zengin doğal kaynakları olmasına rağmen tarıma uygun toprakları
yoktur. Millet vardır kaynakları olmasına rağmen bilgi birikimi olmadığından
üretemez; millet vardır eğitimlidir, ağırlıklı olarak bilgi ve teknoloji üretir…
● Her ülke, fazladan üretileni diğer ülkelere satarak (ihraç ederek) döviz elde
eder ve bu dövizi üretemediği maddeleri “satın alma”da (ithalatta) kullanır.
Buna ülkenin DIŞ TİCARET’i denir. Dış ticaretin dengesi (açık veya fazlalık
vermesi) doğal kaynaklara, milletin üretkenlik kalitesine, toplumun tüketim
alışkanlığına bağlı olarak değişir. Değişmeyen: Bazı ülkelerin “az gelişmiş
ülkelerin ‘el emeği ürünlerini / doğal kaynaklarını’ ucuza kapatması, kendi
‘teknolojik ürünlerini’ onlara pahalıya satması” yoluyla sömürmesidir…

Mal vardır “ekonomik değeri” az olduğundan kilogram fiyatı düşüktür.
Bir başka mal vardır “teknolojik ürün” olduğundan kilogram fiyatı daha
yüksektir… Örnek: Pahalısından kilogram fiyatı 15 TL olan “kuru incir” ile;
ucuzundan ağırlığı 200 gr ve fiyatı 150 TL olan cep telefonunu kıyaslarsak,
cep telefonunun kilosu 750 TL eder. Bir diğer ifade ile, biri diğerinin 50 misli
daha değerli; üstelik incir yılda bir kere, telefon her beş dakikada bir üretilir.

ÜRETİM
Bilim üretme gibi “beyin
faaliyeti” veya işçilik gibi
“beden faaliyeti” adı ne
olursa olsun, yapılan işin
sonunda elde edilene
“ürün” yapılan işleme
ÜRETİM diyebiliriz.

İnsanın “kas gücünü” kullanarak yaptığı parçalama, kaldırma, taşıma vb.
“basit işler” vardır. Böyle işlerin yapılmasında beynin fazladan çalışmasına
ihtiyaç yoktur. Çünkü, yapılan iş beynin bildiğinin tekrarıdır…

DÜZ İŞÇİ

● İnsan, doğumuyla beraberinde getirdiği “kas yapısını” günlük işlerinde
kullanarak ihtiyaçlarını (becerebildiği kadarıyla) gidermeye çalışır. Kasların
sahibi için ürettiğinin ekonomik değerinin ne olduğu tartışmalıdır. Çünkü,
herkes yaptığının yeterli olduğuna inanır. Şu kadarını biliyoruz ki, insanın
kendisi için ürettiklerinin (satışa çıkmadığından) “ihracat değeri” yoktur.

ÜRETME

KAPASİTESİ

KALFA

● Üretimde beynin rolü büyüktür. Beyni yeterince kullanmadan yapılan
çalışmalar kas gücünün yapabildiği “basit işler”le sınırlı kalır… Başkaları
adına kas gücüyle çalışanlara “amele” veya “düz işçi”, daha beceriklilerine
ise “kalfa” denir…
● Yapılanları gözlemek, devamlı tekrarlarla beceriyi artırmak, yazılı ve görsel
kaynakları izlemek, insanın “kas gücü becerisi”ni artırır. Böyleleri başkaları
adına çalışırsa unvanı “usta” dır. Ustalar, kas gücüne bilgi ve tecrübeyi de
eklediğinden ürettiklerinin ekonomik değeri düz işçiden fazladır.

1
USTA

 Kas gücünün yapabilecekleri bedenle sınırlı olmakla birlikte, üretimin
ekonomik değeri beynin daha fazla çalıştırılmasıyla artırılabilir. Yetmez:
İş ahlâkı da önemlidir; üretim sadece sayı değildir, doğru da yapılmalıdır…
“KAS” MAKİNE DEĞİLDİR; YORULUR, YAŞLANIR.
BU SEBEPLE; EMEĞİN BOŞA GİTMEMESİ GEREKİR.

İnsanın her gün beslenmek zorunda olması, onu yiyecek bulmaya zorlar.
Yiyecek nereden bulunacaktır? Doğal ortamda bulunan bitki ve hayvanlar yiyecek
olarak ülke insanına yetmez. Çare; “yiyecek üretmek” veya “satın almak”tır.

● Sebze-meyve yetiştirmek, hayvan besleyerek ondan et, süt, yumurta almak,
“zaman ve emek” isteyen işlerdir… Gelişmemiş ülkelerde “toprağa dayalı
üretim” halen “kas gücü”ne dayalı olarak (verimsizce) yapılmaktadır. Sonuç:
Bir ailenin bir yılda ürettikleri (gelir olarak) kendilerine yetmemektedir.

ÜRETME

KAPASİTESİ

2

● Bireysel kas gücünün ürettiği ile, aynı bireyin “mekanize olarak” aynı
birim zamanda ürettikleri kıyaslandığında, farkın büyük olduğu görülecektir.
Örnek: ABD’de bir avuç çiftçinin teknoloji kullanarak ürettikleri, az gelişmiş
bir ülkede binlerce kişinin kas gücüyle ürettiğinden daha fazladır ve ucuzdur.
Bu sebeple: ABD, ihtiyacını karşılayabildiği gibi fazlasını da ihraç etmektedir.
● Toprağa dayalı üretimde coğrafi özellikler önemlidir. Çölde, steplerde vb.
yerlerde tarım yapmak zordur, yapılmak istense maliyet yükselir. Hava
şartlarına gelince; açık üretimde atmosfer belirleyicidir. Yağmur yağmazsa,
dolu vurursa, aşırı sıcak-soğuk olursa tüm emekler / harcamalar boşa gider.
 Ülkelerin çoğu çeşitli sebeplerle kendi ihtiyacı olan gıda maddelerini
üretememektedir. Parası olan ülkeler gıda maddelerini satın alabilirken,
parasız olanların halkları açlıkla yüz yüze kalmaktadır.
HER ÜLKE İÇİN “GIDA MADDELERİ”
STRATEJİK ÖNEM TAŞIR. BU SEBEPLE;

Tarih boyunca “daha konforlu yaşamak ve/veya daha çoğunu daha kolay öldürmek
isteyenler” kas gücünün yetersizliğini görmüş, çözüm olarak bilgi üretmeye çalışmış,
ürettiği bilgiyle doğadaki maddeleri işleyip yeni “ürünler” elde etmişlerdir.

● İnsanı diğer canlılardan farklı kılan “kas yapısı” değil, beyin yapısıdır. İnsan
beyni doğa kanunlarını, doğadaki maddelerin yapısal sırlarını aşama aşama
çözebilecek kapasitedir. İnsan, maddeye ait çözebildiği sırları (ürettiği bilgiyi)
kullanarak kendisi için yepyeni araç-gereç yapabilir. Daha önemlisi; insanın
her ürettiğinin “sonrası için önemli alt yapı” oluşturmasıdır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

3

● İnsanın üretebildikleri onu diğer canlılara karşı “baskın güç” yapmaktadır.
Şöyle ki: İnsan fil kadar güçlü değilken yaptığı vinç ile filden daha fazlasını
kaldırabilmekte, leopar kadar hızlı koşamazken yaptığı otomobille daha hızlı
ve sürekli hareket edebiliyor… Örnekler çoğaltılabilir.
● İnsan nesli üretebildikleriyle doğadaki diğer canlılara üstünlük sağlarken;
özelde, beynini kullanıp üreten insanlar, beynini kullanmayıp “kas gücünde”
kalan diğer insanlara üstünlük sağlamaktadır. Bu bir yaradılış kanunudur…
 Tarihin son iki yüz yılında (bilhassa Avrupa’da) başlayan “buluş furyası”
beraberinde “Sanayi Devri”ni başlatmış ve sanayi ürünleri kas gücünü
piyasadan silmiştir. Sonuç: Bazıları zengin olurken, diğerleri fakirleşmiştir.
Bu bir ekonomi (üretim) kanunudur…
HAM MADDENİN İŞLENMESİNİN SONUCU BİR ÜRÜNDÜR,
STANDARTLARA UYGUN İSE KULLANILIR. BU SEBEPLE;

GACIRRR
GUCURRR

SENTEZ
“Element veya başka
maddeleri bir araya
getirerek yapay olarak
‘Bileşik Cisim’ler
oluşturma” işlemi.

Dünya, insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılmıştır. Öyle ki; dünya
üzerinde bulunan sayısız madde (doğal haliyle) hemen kullanıma hazırken, aynı
zamanda “sentezlenmeye” de uygundur. Bunu başarabilen “teknoloji” üretmiş olur.

● Teknolojiyi “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla
geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlarsak,
insanın yaptığı “yaratmak” değildir; çünkü; yaratılmış olan “yaratıcı” olamaz.
İnsanın yapabildiği sadece; Yaratıcı Yüce Allah’ın kendisine verdiği beynin
kapasitesi oranında, maddenin sırlarını adım adım çözmeye çalışmaktır.

ÜRETME

KAPASİTESİ

4

● Yakın tarihe kadar maddenin iç yapısı (atomik ve moleküler yapısı)
bilinmiyordu. Bir diğer ifade ile; insan, maddeyi dış yapısı ile tanıyor ve doğal
haliyle kullanıyordu. Bazılarının beyinlerini kullanarak maddenin o ana kadar
“sır” olan özelliklerini açığa çıkarmaları (bilim üretmeleri), insanın maddeyi
başka maksatlarla da kullanmasını sağladı. Örnek: Kum, inşaat malzemesi
iken (elementi Silisyum’un özellikleri öğrenilince) kumdan önce cam, sonra
da elektronik cihazların ana parçası “chip” yapımı başlamıştır.
● Maddenin sırrını çözebilmek, yeni ürünler elde edebilmek kolay değildir.
Kolay olsaydı herkes yapardı. Yapanların “farklılığı” bu sebepledir.
 İnsan, haddini bilirse ürettikleride insanlığa faydalı şeyler olur. Tersi,
canavarlaşmaktır; yani, diğer insanları kitlesel zehirlemek / öldürmek gibi...
MADDENİN ÖZELLİKLERİ “NÖTR”DÜR. YANİ; NE MAKSATLA
KULLANILDIĞINA GÖRE DEĞİŞİR. BU SEBEPLE;

DOMATES

Gıda üretilmesin,

ÜRETİMİ

sadece bilgisayar üretilsin
HAZIRLIK

DİKİM

ÇAPA
demiyorum.
DiyorumSULAMA
ki;

HASAT

Aşamalarını yukarıda verdiğimiz “domates
yetiştirmek”,
yaklaşık altı ay süren “emek yoğun” bir üretimdir.
stratejik
gıda maddeleri
Bir ailenin altı ay boyunca kas gücünü kullanarak elde ettiği bu ürünün 20 ton (20.000 TL) olduğunu varsayalım…

adam gibi üretilsin,

zenginleşmek için de
teknoloji ürünleri…

BİLGİSAYAR
ÜRETİMİ

PARÇALARIN HAZIRLANMASI

KARTLARIN BASIMI

MONTAJ

Aşamalarını verdiğimiz “bilgisayar yapımı”, parçaları ve montajı kapalı ortamlarda yapılabilen
“beyin gücü” üretimidir. Üretim, kapasiteye bağlı olarak günde 20 adet (20.000 TL) olsun…

İlk insan Adem’e yaratıldığında ne telefon verilmiş ne de hemen onu yapabilecek bilgi.
Ona verilen; içine sırlar yerleştirilmiş bir dünya ve hiçbir canlıya verilmeyip sadece
insana verilen yüksek kapasite de bir beyin. Sırrı çözen telefonu yapar, diğerleri bakar.
Telefonun icadı “buluşlar
tarihi”nin önemli sayfalarından
biridir… İlk telefonlar o günün
malzemelerinden metal ağırlıklı
ve el işçiliğine dayalı olarak az
sayıda yapılabilmiştir.

BEYİN

ÇÖZEBİLİR

Plastiğin keşfi ile, gövdenin
metal yerine plastikten
yapılmasının yolu açıldı.
Böylece; telefonu hafifletmek,
küçültmek, şekillendirmek, seri
üretimi mümkün olabilmiştir.

Maddenin “dalga hareketi”
özelliğinin keşfi, sesin sinyal
olarak iletilmesinin yolunu,
o da “telsiz telefon” yapmanın
kapısını açtı…

Maddeye ait açığa çıkarılan her
bir özellik heveslisini yeni
araştırmalara yönlendirdi.
Telefon sektöründe de olan bu.
Araştırmalar sonunda, kabloya
bağımlı telefon, uydu bağlantılı
“cep telefonu” haline getirildi.

Araştırmacılar tatminsiz
olup, bulduklarıyla yetinmezler.
Bugün gelinen noktada cep
telefonu sadece sesi değil,
görüntüyü de iletir haldedir…
Yarın mı?...

Her ülkede; yönetim biçiminden, eğitimsizlikten, alışkanlıklardan, imkânsızlıklardan
kaynaklanan sebeplerle insanların bir kısmı “üretemez - üretmez”... Sebebi ne olursa
olsun, üretmeyenlerin oranı yüksekse, o ülkenin geleceği karanlıktır…
VE
DİĞERLERİ

Bilinçli
Olarak
Üretmeyenler
TEMBEL

ÜRETMEYENLER
ÜRETEMEYENLER

HIRSIZ

ALKOLİK

FIRSATÇI

KUMARBAZ

İnsan sadece kendine karşı değil, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Kapasitesi varken
üretmeyen insan “asalak”tır; çünkü onlar, başkalarının ürettiğini tüketmeyi “akıllılık” kabul ederler.
Böylelerinin sayısını azaltmak (alt yapılarını çökermek) gerekir… Bunun için bireysel mücadele gerekli
ise de yetersiz kalır. Sonuç alıcı mücadelenin yolu “doğru sistem, doğru yönetim”den geçer…

BEYİN,

“İNSANA YÜK OLSUN”
DİYE
VERİLMEMİŞTİR.

İstese de
Üretemeyenler
VE
DİĞERLERİ
BECERİKSİZ

İŞSİZ

ÇARESİZ

KORKAK

CÜMBÜŞCÜ

İnsan vardır istese de üretemez; çünkü, içinde bulunduğu toplumun alışkanlıklarından dolayı üretme
becerisi / kültürü oluşmamıştır. Sorun; genetik değil, sistem ve yönetim sorunudur. Sorun genetik olsa
idi, ortaçağın ilkel Avrupalısı bugünkü üretkenliğine ulaşamaz; yine, dönemin üretken Müslümanları
bugünkü zavallı durumuna düşmezdi… Özetle: Üretim, toplumsal taleple başarılabilir …

Üç kıtanın merkezi bu coğrafyada 600 yıl süren imparatorluk kurmuş bu milleti rahat
bırakmak istemeyenler olacaktır. Çünkü; “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve
ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar… ”(Kur’ân 2/120)
Bilgi üretmenin ve bilginin “teknolojik ürünler”e dönüştürülmesinin ihracatta
parasal karşılığının büyük olacağını biliyoruz. Ancak; paradan daha önemlisi,
üretilen teknoloji ile “dışa bağımlılığın” azalacak olmasıdır. Teknolojinin ülke
güvenliğine katkısına gelince: Kendi silah sistemlerini geliştiremeyen ülkeler
başkalarının tehditlerine karşı koyamazlar… Ülke sevgisi “Ben ulusalcıyım” gibi
“hamasi laflarla” değil, üretmekle ve üreteceklerin önünü açmakla gösterilebilir.

“Ey iman edenler! (Düşmana
“Kim
ilim
karşı) tedbirinizi
alıp…”

BİTİRİRKEN

“Onlara karşı gücünüz yettiği
öğrenme kadar kuvvet (…) hazırlayın…”

arzusuyla bir yola girerse,

Son yıllarda yapılan atılımlarla silah ihtiyacımızın % 65’ini kendimiz karşılıyor
hale geldik, yetmez. Gelişmiş ülkeler kriz sebebiyle AR-GE bütçelerini kısarken,
ülkemiz AR-GE bütçesini misli misli artırıyor, yetmez... Her şey para değildir.
Ayağımıza “pranga olan” her ne varsa, tek tek çözmemiz de gerekiyor. Bunların
başında ihmal edilmiş “insan stoku”muz var… İnsana “manevi yatırım” da
yapmak şarttır; çünkü, işin içinde “gönül insanı” yoksa sonuç
alınamaz.
(HADİS)
Çözüm: FAYDALI OLANI DOĞRU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEKTİR.

Allah bu sebeple ona
Cennet’e giden yolu

kolaylaştırır.”

DİKKAT!
Bu Toplum Homojen Değil

Fazla iyimser olma… İçimizdeki bir kesimin ve dış müttefiklerimizin(!) hâli belli…
Karamsar da olma... Yapılanlar, neler yapılabileceğinin ispatıdır… YOLA DEVAM.
“Tamam” diyorsan
vatanını sevenlerden
olursun…

Sen

Oku

Dinle

Düşün

Araştır

Üret

TEBRİKLER

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Şubat 2014