İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK BİRİMİ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 1. 2. 3. 4. Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar.

Download Report

Transcript İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK BİRİMİ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 1. 2. 3. 4. Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar.

Slide 1

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 2

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 3

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 4

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 5

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 6

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 7

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 8

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 9

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 10

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 11

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 12

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 13

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 14

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 15

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 16

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 17

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 18

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 19

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 20

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 21

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 22

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 23

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 24

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 25

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 26

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 27

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 28

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 29

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 30

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 31

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 32

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 33

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 34

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 35

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 36

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006


Slide 37

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ
ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİK DANIŞMA
VE REHBERLİK BİRİMİ

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI

1.

2.

3.

4.

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı,
iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık,
sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar
davranış bozukluklarına girer.
Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir.
Bu ölçütler:
Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.
Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi
bilmek gerekir.
Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesinde ki ikinci ölçüt
yoğunluktur.Örneğin: beş yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu
davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış
bozukluğu kategorisine girer.
Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı biçimde ve uzun
zaman devam ettirmesidir.
Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları
beklenirken, davranışlarıyla erkeklere benzer saldırgan davranan kızların
davranışları normalden sapan davranış grubuna girer.

GENEL OLARAK DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
1.

2.

3.

Dikkat Çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde
yada yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış
bozukluklarına yönelir.
İntikam Alma İsteği: özellikle dayak yiyen sevgi verilmeyen
çocuk anne babasından intikam almak ister. Otoriter ve baskıcı
tutum, katı disiplin anne babaya karşı öfke ve nefret duygularını
gelişmesine ve buna paralel olarak baş kaldırıcı bir bireyin
oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendisine güvensiz olması davranış
bozukluklarına neden olur. Anne ve babanın aşırı koruyucu
hoşgörülü tutumu gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla
kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı
bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan
bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendine yetmesine olanak
vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları
aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Okul korkusu
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Otizm (İçe kapanıklık)
- Çalma
- Yalan söyleme
- Dehb
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

ÇALMA
Başkalarına ait herhangi bir şeyin mal sahibinin izni olmadan
alınmasına hırsızlık denir. Küçük yaşlarda (3-5 yaş) çocuklar
tarafından başkalarına ait şeyleri alma davranışına sık rastlanır.
Çünkü bu yaşlarda senin benim kavramı yoktur, her şey
onundur. Çocuklar ancak ilkokul çağında kendilerine ait
olmayan bir şeyi izinsiz almanın çalmak olduğunu ve bunun
doğru olmayan bir davranış olduğunu öğrenirler. İlköğretime
başlamasına rağmen çocukta başkalarının eşyalarını izinsiz alma
davranışı görülüyorsa, bu davranışın bir sorun haline gelme
ihtimali dikkate alınmalıdır.

NEDENLERİ















Çocuğun sahip olma ile ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram
ve alışkanlıklar kazanamamış olması (5-7 yaşlarına kadar kazanılması beklenir).
Anne babanın çocuğun bir şeye sahip olmasına izin vermeyerek veya çocuğun
sahip olduğu eşyaları izinsiz alarak, çocukta mülkiyet fikrinin gelişmesine engel
olması.
Çocuktan izin almadan özel eşyalarının kurcalanması yada yerlerinin
değiştirilmesi.
Yemek, giysi, yeterince harçlık verilmemesi gibi temel ihtiyaçlarının iyi
karşılanmaması.
Güvensizlik ve sevgi yetersizliğinin yol açtığı olumsuz biçimde ilgi ve dikkat
çekme isteği.
Yakın çevresinde bu davranışı model alacağı kişilerin olması.
Bu eylemi gerçekleştirirken duyduğu anlık heyecanı tekrar yaşama isteği.
Farklı sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların bir arada bulundukları
ortamlarda, birbirlerinin eşyalarına hayranlık duymaları çalma davranışına neden
olabilmektedir.
İstediği her şey alınan çocuklar hiç sınır çekilmediği için, istediği şeylerin çok azına
sahip olabilen çocuklar ise mahrumiyet yaşadıkları için çalma davranışına
yönelebilmektedir.
Kendini akranlarına göre yetersiz hissetmesi ve kendini onlara ispatlama çabası,
çaldıklarını dağıtarak onların beğenisini kazanmayı istemesi.
Ayrıca başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan
hırsızlar da görülmektedir.

ÖNERİLER












Çocuğa ödünç alıp verme ile başkalarına hissettirmeden alm
a arasındaki fark öğretilmelidir.
Çocuğun kendisine ait eşyalarının olması, onun izni olmadan
eşyalarının alınmaması ya da başka çocuklara verilmemesi gerekir.
Çocuğun çevresindeki yetişkinler, başkalarının haklarına saygı
gösteren bireyler olarak çocuk için model oluşturmalıdır.
İzin istemeden başkalarının eşyalarını alamayacağını öğretmek için
bir şey istediğinde önce izin alması gerektiği sık sık
hatırlatılmalıdır.
Çocuklara bazı isteklerini kontrol etmesini ve toplumsal bir değer
olarak sahip olma hakkına saygı duymasını öğretmek, ahlaki
gelişimleri açısından önemlidir.
Çocuklara 7-8 yaslarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmeli
ve bu harçlıkla gerekli ihtiyaçlarını karşılamasına dikkat
edilmelidir .













Otoriter, aşırı koruyucu ya da ilgisiz ana baba tutumları yerine
demokratik tutuma dayanan, sevgi ve ilginin esirgenmediği bir
aile ortamı sağlanmalıdır.
Çocuğa çalma konusunda açıklama yapılmalıdır ve dikkatini
başka yöne çekmeye çalışılmalıdır.
İlk çalma davranışında anne babaların, okul yöneticilerinin,
öğretmenlerin hem çok duyarlı ve toleranslı davranmaları, hem
de davranışı göz ardı etmeyip nedenlerini araştırmaları gerekir.
İlk çalma davranışında cezalandırma, davranışın silinip
gitmesine neden olabilir.
Çocuk istenmeyen bir davranışta bulunsa da sevildiğini
hissetmelidir.
Hırsızlığı sanki üstünde konuşulursa çocuğa yapışıp kalacak bir
etiket olarak algılamak doğru değildir .
Çocuk başkalarına teşhir edilmemelidir. Sıkça yapılan ciddi bir
davranış problemi haline gelmişse bir uzmanla paylaşılmalıdır.

ALTINI ISLATMA
(ENÜREZİS)
Çocuklar 18 aylıkken bir ölçüde idrar kontrolünü geliştirmeye
başlar ve çoğunlukla 2 yaşında gündüz tuvalet ihtiyaçlarını haber
verirler. 3 yaşına kadar çocukların çoğu gece de çişini tutmayı
öğrenir. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın devam etmesi durumunda
altını ıslatma sorunundan söz edilebilir.
Altını ıslatma sorunu cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik duruma,
ülkelere hatta aynı ülkede farklı bölgelere göre de değişme
gösterebilmektedir.. Ergenlik çağına gelince çocukların büyük bir
bölümünde kendiliğinden kaybolur. % 1 oranında erişkin yaşa kadar
devam edebilir.

1.Fiziksel Nedenler







Derin uyuma ve uyku yaratacak aşırı yorgunluk
Fazla sulu ve tuzlu yemek yeme
Ayakların ve bel kısmının üşümesi
Bazı böbrek hastalıklarının varlığı
İdrar yollarında enfeksiyon
Bazen çocuk tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra yeniden altını ıslatmaya
başlayabilir. Bu da omurganın düzensiz büyümesinden olabilir

2. Genetik Nedenler




Yatağını ıslatan çocuğun anne babasının bundan kaç yaşında vazgeçtiğine
bakmak gerekir.
İkizler üzerinde yapılan araştırmalarda enürezis oranının tek yumurta
ikizlerinde % 68, çift yumurta ikizlerinde ise % 36 oranında olduğu
görülmektedir.

3. Psikolojik Nedenler











Erken ve baskılı tuvalet eğitimi(aşırı titizlik ve sabırsız davranma) çocukta
korku ve endişe uyandırır.
Yeni bir kardeşin doğması, yuvaya ya da okula başlama, okul değiştirme,
sevilen birinin kaybı gibi stres faktörlerine karşı hayatın eski dönemlerine geri
dönme isteği, çocuğun bir süre daha olgunlaşmamış davranış biçimlerine
yönelmesine neden olur.
Gün içinde ruhsal zorlama, aşırı baskı ve üzüntü yaşama gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle yeniden başlayan altını ıslatmada nedensel açıdan önem
taşır.
Bazı altını ıslatan çocukların anne-babalarından diğer kardeşlerine oranla
tuvalet eğitimi konusunda daha az yardım gördükleri saptanmıştır.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi
Ailenin, çocuğa alışık olmadığı biçimde sinirli hareketlerde bulunarak çocukta
ani korkular yaratma
İlgi çekme ve öç alma isteği
Anne-babanın ayrılması,aile ilişkilerinde bozukluklar, evde huzursuzluk gibi
ailevi faktörler etkili olabilmektedir.

ÖNERİLER














Çocuk önce tıbbi muayeneden geçirilmeli ve eğer gerekiyorsa ilaç tedavisi
uygulanmalıdır.
Çocuğa, idrarını kontrol edebilecek fiziksel olgunluğa ulaşma olanağı
tanınmalıdır.
Doğduğu günden itibaren çocuğa uygun bakım verilmeli,altını ıslatınca hemen
değiştirilerek çocukta temizlikten haz duyma alışkanlığı oluşturulmalıdır.
Ailelerin çocuklarına bu konuda yapabilecekleri en temel şey bu durumun
çocuğun hatası olmadığını kabul etmek ve çocuk bu durumdan kurtulana kadar
sabırla beklemektir.
Çocuğa karşı ilgisiz davranmaktan, kötü söz ve dayaktan kaçınılmalıdır. Kardeşi
olunca çocuk ihmal edilmemelidir.
Bu konuda ihtiyaç duyduğu mahremiyet sağlanarak sorunun kardeşlerin
in veya başkalarının yanında gündeme gelmesi engellenmelidir.
Ayıp, biraz tut, eve gidince yaparsın." gibi çocuğun uzun süre idrarını tutmasına
yol açan yanlış tutumlar mesane bozukluklarına yol açabileceği için bu tür
uyarılardan kaçınılmalıdır.
Akşam yemeğinden sonra çocuğa aşırı sıvı içeren besinler verilmemelidir.
aile çocuğunun bu durumuyla ilgili olarak okula devam ediyorsa okul psikolojik
danışmanından, henüz okula gitmiyorsa rehberlik ve araştırma merkezlerindeki
uzmanlardan gerekli yardımı alabilir.

Çocuk altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirilebilir.

AKICI KONUŞMA BOZUKLUĞU
(KEKEMELİK)


Konuşurken ve konuşmaya başlarken
harfleri veya heceyi yahut sözcüğü
tekrarlamak, takılıp kalmak ve
uzatmak biçimindeki konuşma
akımının kesilmesine “kekemelik”
denir. Kekemelik, konuşurken kişinin
konuşmaya başlayamama, irkilme,
duraklama,belli sesleri uzatma, tekrar
etme, bunların yanında bir takım el kol
yüz ve vücut hareketleriyle
konuşmanın beklentiden sapma
göstermesi biçiminde ortaya çıkar.

NEDENLERİ:














Kekemelerin aile ve akrabalarında % 40-60 arasında kekeme bulunması kalıtımsal
etkenlerin bulunduğunu göstermektedir.
Kekemelik ile sara (epilepsi), migren ve solaklık arasında biyolojik faktörlerin önemli
rolü olduğu söylenmektedir.
Kekemeliğin konuşmaya katılan organların çalışmasıyla ilgili bir kusurdan
kaynaklanabileceği kabul edilir, çünkü bazı araştırmalarda kekemelerin yarıya yakın
kısmında motor gerilik bulunmuştur.
Özellikle aşırı duygusal, tedirgin ve güvensiz özelliklerle belirgin nevrotik yapı,
kekemeliğe yatkın bir kişiliği karakterize eder.
Bir görüşe göre kekemelik, bir direnme belirtisidir. Kişi direnme davranışına neden olan
durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır.
Yine anne babanın çocuktan beklentilerinin çok yüksek olması, çocuğun kapasitesi ile
beklenti düzeyi arasındaki dengesizlik bu duruma neden olabilmektedir.
Kekemelik çocukta, duygusal şok etkisi yaratan bir olay, korkutucu bir durum gibi
örseleyici yaşantılarla başlamaktadır.
Bunların yanı sıra çocuğu korkutmak için sokağa bırakmak, karanlık bir yere kapatmak,
sünnet olayını çarpıtarak çocuğa korku vermek gibi durumların; özellikle ruhsal yapısı
bu durumlara yatkın olan çocuklarda kekemeliği başlatıcı birer neden olduğu
görülmüştür.
Konuşmaya yeni başlayan çocukları sürekli eleştirmek, alay etmek, hatalarına ve
duraksamalarına sık sık müdahale etmek bu bozukluğa neden olabilir yada bu belirtiyi
arttırabilir.
Konuşmayı öğrendiği yaşlarda bir yabancı ülkede yaşamaya başlaması, böylece iki dili
aynı anda öğrenme güçlüğü de kekemeliğe neden olabilir.

ÖNERİLER













Tanı ne kadar erken konulursa o kadar fazla yardım edilebilir.
Kişilerin benlik kavramlarının için yapılan çalışmalarda, çocuğa rahat
ve kabul dolu bir ortam sunulması gerekir.
Çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir.
Bu çocuklar konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyicilerle
konuşurken daha fazla güçlük çeker. Bu nedenle onu dinleyen kişilerin
sabırlı olmaları, ilgi ile dinlemeleri gerekir.
Akıcı konuştukları ortamlar gözlemlenerek bu ortamlarda daha çok
zaman geçirmeleri sağlanabilir.
Çocuk konuşurken takıldığında, çocuğun yerine konuşmamak ya da
onun cümlesini tamamlamamak gerekir.
Çocuğun nasıl söylediğinden çok ne söylediğine dikkat edilmelidir.
Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir.
Bu durumda çocuğa tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
Kekeleyen öğrencinin sosyal ve duygusal gelişimi, akademik başarısı
için alınacak önlemler sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim
öğretmeni, veli ve okul yönetimince belirlenmeli ve işbirliği içinde
uygulanmalıdır.














Çocuğun kendini ifade etmesi
ve rahatça konuşabilmesine uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğrencinin de isteğiyle sınıf içinde kekemelik üzerine bir konuşma
yapılması öğrencinin kendini daha rahat ve anlaşılır hissetmesini
sağlayabilir.
Sınıfta sunu yapması içim yüreklendirilmelidir.
Grup çalışmaları, okul korosu gibi etkinlikler kendini ifade
edebilmesi için önemli fırsatlardır.
Konuşurken konuyu aniden değiştirmekten ya da sık sık s
özünü kes- mekten kaçınılmalıdır.
"Sakinleş, rahatla, konuşmadan önce düşün"
gibi öneriler den kaçınılmalıdır.
Öğrenci kekemeliği hakkında konuşmak istiyorsa bu konuda

onunla konuşulabilir.

OKUL KORKUSU
Ana babaları çok şaşırtan bir korku türü
de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne
değin okulunu seven ve derslerinde başarılı
olan çocukta isteksizlik baş gösterir. Okul
korkusu anaokuluna ve ilkokula yeni
başlayan çocuklarda sık görülür. Okul
korkusunun en yaygın olduğu 5-8 yaşlarında
bıraktığı iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu
olan 11-14 yaşlarına oranla daha azdır.

NEDENLERİ














Okul korkusunu ortaya çıkaran etkenin kaynağı “Anneden Ayrılma” korkusudur.
Çocuk kendi yokluğunda anne ya da babasına bir şey olacağından ya da kendisini
bırakıp gideceğinden korkmaktadır.
Boşanma , yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, maddi sorunlar, hastalık, yakın
birinin ölümü gibi stres yaratan olaylar okul korkusunda etkili olmaktadır.
Anne ve babanın, aşırı koruyucu tutumları ve çocuklarını kendine güvensiz şekilde
yetiştirmeleri.
Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmaktadır.
Çocuğun okulda hiç arkadaşı olmaması, okul değiştirmesi, okul başarısızlığı okul
korkusunun önemli nedenlerinden biridir.
Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ,oturma düzeni, kötü bir okul ortamı,
okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da kişilerin olması
okul korkusuna yol açabilmektedir.
Sabah yorgunluğunun şaşırtıcı sayıda okula karşı isteksizlik vakasına neden
olduğunu göstermektedir.

ÖNERİLER











Çocuğun kendisini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışl
ardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa güvenmek, onun yeni çevrelere uyum göstermesini kolaylaştırarak
ayrılmada yaşadığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar.
Çocuk için arkadaş toplantıları düzenlemek ve ona yeni oyunlar öğretmek, anne
babasına bağımlılığını azaltır.
Çocuğun yeterince dinlenmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa, korkusunu ifade etmesi için fırsat verilmelidir.
Çocuğun korkusunu gidermek yerine korkusuyla kendi başına başa çıkmasını
öğretmek.
Sorunun çözümünde aile ile okulun işbirliği içinde olması ve çocuğun kararlı bir
tutumla okula gönderilmesi çok önemlidir.
Çocuk okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa ödüllendirilmelidir,
suçlanmamalıdır,alay edilmemelidir.
Çocuğu okulda tutmaya yönelik her türlü baskıcı tutum okula
gitmeleri için cesaretlendirilmeleridir.











Annelerin de okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye
kadar, kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuğun okulda kendini terkedilmiş ve yalnız hissetmesine yol
açacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Okul korkusu olan çocuk, sınıf içi çalışmalara katılmaya
zorlanmadan kolaylıkla üstesinden gelebileceği görevleri alması
için yüreklendirilmelidir.
Öğretmenler, ailelerin okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı
yolundaki inançlarını değiştirmek ve aşırı koruyucu tutumları
ortadan kaldırmak için yaptıkları çalışmalar konusunda anne ve
babalara bilgi vermelidir.
Çocuklarda başarısızlık korkusunun gelişip bunun okul
korkusu olarak genellenmesi önlenmelidir.
Öğretmenin çocuklara verdiği tepkiler (kimisiyle konuşarak,
kimisinin omzuna dokunarak) çocukların okula uyum
sağlamalarını kolaylaştırır.

Yalan Söyleme








Başkalarını aldatmak maksadıyla kasıtlı ve düşünceli olarak uydurulmuş tariflere
yalan denir . Yalan, çocuklarda bir davranış bozukluğu yada geçici bir uyum güçlüğü
olarak nitelenebilir.
Yalan 5 yaşından önce genelleşmemiştir. Bu yaşlara kadar çocuk yalan ile gerçeği
ayırt edemediği için yalan söyler. Yalan demek bile doğru olmaz, yanlışlar vardır
demek doğrudur. Algılama hataları, yanlışı doğrudan ayırt edememekten dolayı
söylenebilir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek
yoktur. Çünkü bu yaşlar çocuğun hayal gücünün en fazla çalıştığı yaşlardır. Çocuk
hayaller kurar ve bu hayalleri gerçek gibi kabul eder, gerçeğe sadık kalmak ise
zamanla oluşur.
İki tür yalan söyleme davranışı olduğu kabul edilmektedir:
1. Bilerek yalan söylemede gerçekler, bencilce bir sonuca varmak için bilerek
saptırılır.
2. Patolojik yalan söylemede ise çocuk çıkar peşinde değildir, olmayacak şeyleri
anlatmak, olanı abartmak, hayret verici şeyler söyleyerek çevresindekilerin
şaşkınlığını uyandırmak, çocuğa zevk vermektedir.

NEDENLERİ










Çocuk anne babasının yada öğretmeninin beklentilerini karşılamakta
güçlük çekiyorsa veya ceza verilmesinden korkuyorsa yalana
başvurabilir.
Çocuk, çekingenlikle de yalan söyleyebilir. bu tip yalanın
oluşumunda heyecana kapılma önemli rol oynar.
Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan
söyleyebilir.
İyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi
çocuğun yalan söylemesine sebep olabilir.
Araştırmalar suçlu gençlerin suçlu olmayanlara oranla daha fazla
yalan söyleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Çocuk yetersiz ilgi ve sevgi gösteren anne baba tutumları sonucu
ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiyi yalanla sağlamayı deneyebilir.
Çocuklar özlem duydukları, gerçek olmasını istedikleri şeyler için
yalan söyleyebilirler. Örneğin; babasız büyüyen bir çocuğun
arkadaşlarına babasıyla yaptıklarından bahsetmesi gibi.

ÖNERİLER











Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet
kullanılmamalıdır.
Çocuk bazen yerine getiremeyeceği talepler karşısında kendisini baskı
altında hissettiği için yalan söyleyebilir. Bunun için tüm beklentiler onun
yapabilecekleri hesaba katılarak oluşturulmalıdır.
Anne babaların çocuklarının yalanlarına tepki verme yöntemleri bu
davranışı ortadan kaldırabilir, güçlendirebilir yada hayat boyu devam eden
bir alışkanlık halini dönüştürebilir. Küçük çocuğun “sözde” yalanları ahlaki
bir hata gibi görünmemeleridir.
Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana baş vururlar. Korkuyu çocuk
yetiştirmede bir araç olarak kullanan aileler çocuklarında yalan söyleme
davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle
çocuk eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
Çocuğa takdir etme konusunda cimri davranılmamalıdır. Çünkü çocuk çoğu
kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.
Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan
beklenen davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir
yaklaşımdır.













Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst
davrandığında anne babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi
bir ödül olabilir.
Çocuğa dürüstlüğü uzun uzun öğütleyen ve yalan söylediğinde kızıp
cezalandıran ana babalar çocuklarına yalan söylememeyi
öğrettiklerini düşünürler. Oysa söylenenler, ancak anne babanın doğru
model olmasıyla anlam kazanır.
Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı
olmaktan kaçınmalı, yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten
gelinmelidir.
Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu
kez sırf cezadan korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
Yalan söyleyen çocuğa öfkeli ve sert tepki vermek hatalıdır. Çünkü bu
yolla yaratılan suçluluk duygusu yeni yalanlar doğurabilir.
Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü
çocuklar bazen ana babalarını saymadıkları için değil, hataları
yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler ve görecekleri tepkinin ne
olacağını sınarlar. ·
Yalan söyleyen bir çocuğun bu yalanı neden söylediğinin ve yalan
söylerken neler hissettiğinin bilinmesi ve ona göre davranılması
gerekir.

Tırnak Yeme
Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve
dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde
görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da
görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların
ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı
zamanlarda görülmektedir
Bu durum çocuklarda genelde uyku
bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber
bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu
başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya
sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha
sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı
kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi
içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.

NEDENLERİ










Uzmanlar, tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik
bir saldırganlığı olarak değerlendirirler.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde
aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak
azarlanması, eleştirilmesi, yetersiz ilgi ve sevgi tırnak yemeye neden olan
başlıca etkenler arasında sayılabilir.
Bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.
Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik
çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut
gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk, üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu
davranışa yol açabilir. Yine zeki yada normal çocuklarda sınav gibi
heyecansal durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak bunlar bir süre sonra o
durumun düzelmesiyle kaybolur.
Yeni doğan kardeşi kıskanma, sevilen birinin kaybı vb. gibi stres öğeleri
tırnak yemeye neden olabilir.

ÖNERİLER












Çocuğun anne babasıyla sadece düşüncelerini değil, duygularını
da rahatça paylaşabildiği bir iletişim kurulduğu takdirde tırnak yeme
davranışı azalabilir.
Aile, içerisinde çocuğa karşı otoriter ve hoşgörüsüz bir tutumla
yaklaşmaktan kaçınmalıdır.
Huzursuzluk bu davranışın ortaya çıkmasında çok etkili olduğu için, ev
ortamındaki çalışma ve gerginliklerin mümkün olduğu kadar azaltılarak
çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Ailedeki tüm bireylerin çocuğun bu davranışını ön plana çıkartıp rahatsız
olduklarını sık sık hissettirmeleri, kaygıyı arttırarak davranışı
sıklaştırabileceği için bundan kaçınmalıdır.
Başkaları tarafından bu davranışının yadırgandığı çocuğa uygun bir dille
anlatılmalıdır.
Çocuğun parmağına acı biber sürme, eline eldiven takma, bu
davranışından dolayı aşağılama gibi yöntemler caydırıcı olmadığı gibi,
var olan sıkıntıyı daha da arttırabilir.
Tırnak yeme davranışının da parmak emme davranışında olduğu gibi
yaşla birlikte çoğu kişide ortadan kalkacağı bilinmelidir.

Saldırganlık
Saldırganlık, saldırgan davranışların açığa vurulma eğilimi. Bir kimsenin kendi
ilgilerini, fikirlerini, karşıt fikirlere rağmen ileri götürme, ilerletme ve kabul ettirme
eğilimi. Herhangi bir sosyal grupta veya toplumda, hakimiyet kurma ve üstünlük elde
etme eğilimi. Enerjik olma aktif ve cesaret isteyen teşebbüslerde olma eğilimi şeklinde
olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlanmıştır .












ÖZELLİKLERİ:
Saldırgan çocuklar geçimsizdir.
Parlamaya her an hazır olan çocuklar sık sık kavga ederler.
Yaşadıkları anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Bu yüzden tepkileri ölçüsüz
ve durumla orantısızdır.
Evde, okulda ve çevrede sürekli sorun yaratırlar.
Sadece anne babaya değil, öğretmen ve diğer büyüklere de karşı gelme eğilimindedirler.
Yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Kurallara uyma konusunda sorun yaşadıkları için sık sık ceza alırlar.
Hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Davranışlarından utansalar bile yinelemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Cezadan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünürler.
İlgisizlikten hoşlanmazlar. Sağlıklı yollardan alamadıkları ilgiyi, bu yolla almaya
çalışırlar.

NEDENLERİ












Ailenin çocuk eğitiminde endişeli olması, yanlış eğitim vermeme
düşüncesi ile çocuğun üzerine gereğinden fazla düşme.
Aile fertlerinin birbirlerine saygı duymamaları, sürekli olarak karşılıklı
hakaret etmeleri.
Çocuğun, saldırganlığın aşırı derecede kısıtlandığı bir
ortamda yetişmesi.
Çocuğun kendine güvensiz bir şekilde yetiştirilmesi.
Sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortamda yetişme.
Son derece serbest yetişmiş çocukta saldırgan olabilir. Kendisine sınır
konmadığı için kurallara uymak yerine, herkesin kendisine uymasını
bekler
Çocuğun dayakla terbiye edilmeye çalışılması.
Çocukların yer aldığı gruplarda saldırgan davranışların kabul görmesi.
Çocuğun istediği şeylerden sürekli yoksun bırakılması.
TV’ de ki şiddetin çocuklarda saldırganlık eğilimini artırdığı
düşünülmektedir.

ÖNERİLER
1) Anne Babaya Öneriler:











Yapılan hatalara rağmen çocuğa koşulsuz sevgi gösterilmeli, hataları zaman zaman
affedilmeli hatta görmezden gelinmelidir.
Anne baba çocuğun davranışlarında kısıtlama yapıyorsa, bunun nedenlerini
açıklamalıdır.
Sorunların tartışılmasında çocuğa söz hakkı tanımayan, doğruların merkezi olarak
kendini kabul edip çocuğun düşüncelerine önem vermeyen bir disiplin anlayışından
uzak durulmalıdır.
Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye ulaşmada çocuğu
zorlayan anne baba bu tutumu bırakılmalı, çocuğun kapasitesine uygun, gerçekçi
beklentiler içine girilmelidir.
Çocuk anne babanın aşırı düşkünlüğüne bir cevap olarak saldırgan tepkiler
gösterebilir. Aile çocuğun saldırganlığını önlemek için onun istediğini hemen yerine
getiriyorsa çocukta bu davranışlar yerleşebilir.
Çocuğa ilgisiz davranmak yerine, çocuğun kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan olumlu bir özdeşim kurmasına fırsat vermek çocuğun sağlıklı gelişmesi
açısından çok önemlidir.
Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen anne ve babaların
aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye gidemediğini göstermektedir.
Saldırgan davranışın değişmesi için o davranışın yerine yeni bir davranış koymak
önemlidir. Bunun için bu tür davranışlar gösteren çocuk veya gençleri kendilerini iyi
hissedecekleri bir faaliyet alanına yönlendirmeli ve kendilerini daha etkili bir yolla
ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

2) Öğretmene ve İdareciye Öneriler:










Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
atmosfer oluşturulmalıdır.
Okulda güvenli bir ortamın oluşturulabilmesinde elbette okulu paylaşan
herkese görev
düşmektedir. Ancak bu işin iyi organize edilmesi ve sorumluluğun tek elde
toplanması doğru bir yaklaşımdır.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalarla işbirliği yapmalıdır. Güvenli
bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin başarabileceği bir iş değildir.
Velilere, okulun güvenilir bir yer olmasının kendi çocuklarının akademik ve
duygusal gelişimine sağlayacağı katkı anlatılmalı, bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları sağlanmalıdır.
Okulda görevli yetişkinlere çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapıl
acağı konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir.
Okulda öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken, ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
Öğrencilere doğru karar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş olma ve
çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri, öğretim
programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır.














Saldırgan davranışın yerine yeni bir davranış koyma konusunda aile ile
işbirliği yapılmalıdır. Aile ile birlikte
çocuğun yeteneğinin ve ilgisinin olduğu bir alan belirleyip bu alanda
çocuğun okul dışında olduğu gibi okul ortamında da kendisini ifade
etmesine olanak sağlamak çok önemlidir.
Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeyen olayların sıkça meydana geldiği koridorlar, spor
alanları, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi mekanlar için yetişkin
gözetim ve denetimi artırılabilir.
Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların büyük bir kısmını okuldaki
küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu öğrencilerin belli
aralıklarla gözlenmesi gerekir.
Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir kapıdan
yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rast gele ziyaretçi giriş çıkışı olmamalıdır.
Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi birimlerle
hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.
Okulda meydana gelen şiddet ya da işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
psikolojik danışmanlar bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Okul güvenliği planı her yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir

ÇOCUKLUK OTİZMİ
Bireyin dış dünyadan uzaklaşıp kendi iç dünyasına kapanması halidir.
Otistik durumda olan çocuk çevresindekilere ve olup bitenlere
ilgisizdir. İnsanlarla dolu bir odaya girse bile kendini yalnız hissedip
ilişki kurmaktan çekinmektedir . Otizmi tipik özelliklerinden birisi,
konuşmanın gecikmesidir. Otistik çocuklar, sosyal çevrelerine ya da
sosyal uyaranlara tepkisiz davranırken, cansız nesnelere alışılmadık
bağlanma gösterebilirler. Otistik çocuklar, kendilerine vurmak ya da
kendi ellerini ısırmak gibi kendilerine yönelik saldırgan davranışlar
gösterebilirler.
Genelde duygulanım donuk olarak tanımlanır. Bununla birlikte
alışılmamış duygusal tepkiler sıktır. Yeni durumlarda panik gibi aşırı
tepkiler verebilirler.

Nedenleri

Genel olarak otizmi ortaya çıkmasında kognitif bir
bozukluğun rol oynadığı kabul ediliyorsa da bunun
biyolojik kaynağı henüz bilinememektedir. Yapılan
biyo-kimyasal, biyo-fizik, genetik, organik
araştırmalar, farklı sonuçlar vermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar çocukluk otizminin
tek bir neden bağlı olamaya, heterojen, biyolojik ve
psikolojik etkenlerin ortaya çıkardığı gelişimsel
bozukluk olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ
Otistik çocukların tedavisinde psikanalitik tedavinin yerini giderek davranışçı tedavi
almış; bilişsel, sosyal ve dil gelişmesi için yapılan eğitime önem verilmeye
başlanmıştır. Tedavi süreci 2 basamak olarak gerçekleşmektedir.
1. Çocuğu otizminden çıkarmak
2. Var olan yeteneklerini kullanmasını ve çevreye uyumunu sağlamak.
Otistik çocuğun 3 önemli özelliğini kullanarak uygulayacağımız yöntem olumlu
sonuçlar verecektir. Bunu kısaca açıklamak gerekirse :
a. Bu çocuklar başka birisinin kendisine dokunmasında hoşlanmamakta,
kucaklanmaktan kaçınmaktadırlar.
b. Müzik ile çok ilgilidirler. En huysuz oldukları sırada müzik dinletildiğinde
yatışırlar.
c. Sallanmaktan çok hoşlanırlar. Kendi kendine sallanma, döndürme hareketine çok
rastlanır.
Bunları yaparken huzur içindedir. Çocuğu otizimden kurtaracak bu özellik şöyle
kullanılmaktadır:
Çocuklar çok hoşlandıkları ve kolay kabul ettikleri müzik ve sallanma uyaranları
aldıkları sırada hoşlandığı dokunma uyaranı almaya karşı direnç
göstermemektedirler. Kucaklayıp vücudunun çıplak bir bölgesi okşanırsa kaçınmaz,
giderek haz alırlar.
Daha sonra bu dokunma duyusuna karşı ihtiyaç duyup kendi dokunanı arama
davranışlarıyla bu hazzı istediklerini aramaya başlarlar. Böylece otistik duvar
delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Her çocuğun otizimden çıkması için geçen
süre aynı değildir. Bazıları hiç çıkmazlar.

KAYNAKLAR






Alis Özçakır,ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sefa Saygılı,ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI. Elit Yayınları,2004
Ercan Nar,BENİ ANLAYIN.Bab-ı ali Kültür
Yayıncılık, 2006